Biz kadınlar ne için yaşıyoruz?

kuzum benim de içim rahat etmiyor. inan sabah eşim de aynısını söyledi. ama zaten ramazanda haftada en fazla 1-2 kere evde yapabiliyoruz sağa sola davet edildiğimizden. onda da ben yapıyım diye biraz da hevesim var. işte şu evin dağanıklığı moralimi bozuyor.

Ahaha, anladım senin içinde temizlik aşkı var ben bayağı kaygısızım sanırım:KK53: mesela haftada kaç gün toz alınır evde? Lavabo , küvet, klozet temizliği ne sıklıkta yapılır? Şimdiyi konuyu dağıtır gibi oldu da, merak ettim:KK1:
 
aynen kıyamıyorum o da insan. ben annemle bile kendi evimi bir günde temizleyemiyorum. ama kadında öyle bir güç varki hem hızlı hem çok temiz hallediyor.
tabi maddi zorluk da var. sorumluluk duygusu çok gelişmiş. parayı hak edeyim istiyor. eşim çalıştığı kurumda yönetici. eve gelip böyle pırıl pırıl bulunca "teşvik primi verelim" diyor. karşıya taşıncaz ne yapıcaz diyorum. böyle kadın bulamayız diyorum. taksiyle getirtelim diyor. Allah'ım hem temizliği bu kadar seviyor hem de en azından dağıtmamak için bir ucundan tutmuyor.



bunun için çok şükrediyorum. evet her defasında yorulma temizlikçi çağır diyor. ama keşke bu kadar dağanık olmasa. temizlikçi bile ayda bir gelir. ya da bana eşim yardımcı olsa hiç gelmez. zaten iki kişiyiz. iş yoğunluğundan ve şu iftar davetlerinden zaten haftada bir gün evde yemek yiyoruz ev düzenimiz bu ay hiç bozulmazdı.

Bence adamı dağınık olmasından başkaca bir sorunu yok, e o kadarı kadı kızında da olur, pardon oğlunda :KK70:
Sen de kıyamıyorum diyorsun.
E ama kusura bakma kıyamayana kıyıyorlar, dünyanın kanunu bu
 
Son düzenleme:
Yıkarken yalnız kendi giydiklerini yıka, onunkileri bırak. Mecbur öğrenir:KK34:

yaptım bi kaç sefer hatta kendi çamaşırını kendi astı kuruttu astı. ama sonuç: "mihri ya bu gömlekler neden bu kadar kırışık? bu ütü mü bozuk? bunların niye rengi açılmamış?"
yine bana kalıyor. bazen diyorum zaten espirisine: "sen benim büyük oğlumsun, kıskanma şimdi ama sana kardeş geliyor" diye. acı acı gülüyor :))) "inşallah onu senin gibi yapmıycam. o hep annesine bana yardımcı olacak" diyorum.
eşim de sinir oluyor. "gey gibi yapmana izin vermem, erkek olacak o erkek" diyo. maça götürcekmiş, arkadaşının oğlu gibi "annneeeee süt" diycekmiş. (sanki lokantada kurufasulye istiyo garsondan)
Allah'ım ya.
 
Bence adamı dağınık olmasından başkaca bir sorunu yok, e o kadarı kadı kızında da olur. Sen de kıyamıyorum diyorsun.
E ama kusura bakma kıyamayana kıyıyorlar, dünyanın kanunu bu

aynen annem de öyle diyor. yok farkındayım bu konu da şanslıyım. şükrediyorum da. keşke işte birazcık sadece birazcık toplu olsa. misal çorabı sağa sola penaltı kullanır gibi atmasa, meyve yedikten sonra çatalı yalayıp koltuğun başına bırakmasa. zor bişey değil ama yetişemiyorum arkasından.
 
yaptım bi kaç sefer hatta kendi çamaşırını kendi astı kuruttu astı. ama sonuç: "mihri ya bu gömlekler neden bu kadar kırışık? bu ütü mü bozuk? bunların niye rengi açılmamış?"
yine bana kalıyor. bazen diyorum zaten espirisine: "sen benim büyük oğlumsun, kıskanma şimdi ama sana kardeş geliyor" diye. acı acı gülüyor :))) "inşallah onu senin gibi yapmıycam. o hep annesine bana yardımcı olacak" diyorum.
eşim de sinir oluyor. "gey gibi yapmana izin vermem, erkek olacak o erkek" diyo. maça götürcekmiş, arkadaşının oğlu gibi "annneeeee süt" diycekmiş. (sanki lokantada kurufasulye istiyo garsondan)
Allah'ım ya.

bu konuda ciddi mi yoksa şaka mı bu :KK53::KK53:
 
Hayır biz niye erkek gibi çalışırken birşey olmuyor da
Erkekler ev işi yapınca gaylikten dem vuruluyo orasını anlamadım

Hormonlar yaptığımız işe göre mi değişiyo :KK37:
 
Evet kadınlar güçlü ve birden çok şeye yetişen insanlar. eve,işe,çocuğa,yemeğe,bulaşığa,çamaşıra vs vs...
Herşeyi yapabildiğini bildiği için de ben yaparım diye üstleniyorlar kimisi farkında olmadan..
Sonra eşi de nasılsa hanım herşeyi yapıyor mantığına bürünüyor.

Kesinlikle aile eğitimi çok önemli.
Benim eşim de evin tek erkeği ve ailesi özellikle annesi üstüne titreyen çayını suyunu bekarken ayağına dek götüren biriymiş.
En çok korktuğum şey buydu ama eşim hep annesinin ona kendisinin yapma fırsatı vermediğini vurgulardı.

Bir yılı aşkın süredir evliyiz. Temizliğe yardım eder.Bulaşık ve salataya yardım eder.
Sabah evden beraber çıkıp akşam beraber dönüyoruz.Birbirimize vakit ayırmak için herşeyin ortak yapılması gereğinin farkındayız.
 
Ahaha, anladım senin içinde temizlik aşkı var ben bayağı kaygısızım sanırım:KK53: mesela haftada kaç gün toz alınır evde? Lavabo , küvet, klozet temizliği ne sıklıkta yapılır? Şimdiyi konuyu dağıtır gibi oldu da, merak ettim:KK1:

yalan söylemiyim yetişemiyorum en az bir kere toz alıyorum. sonra tozlanan bi yer gördüm mü tv çekmesinde hep bi ıslak mendilim var. bi de kuru mendil. ıslak mendille silip kuruyla üstünden geçiyorum. toz gözüme batıyor.yazın camlar açık olunca hemen toz oluyor her yer.
tuvalet banyo da ne zaman kirli görsem yıkıyorum. maalesef her gün olmuyor. zaten bi sabah bi akşam giriliyor. ama haftanın en az toplam 3 günü çamaşır suyuyla siliyorumdur.
mutfak Allah'lık. onda bazen sırf şu temiz bulaşıkları yetiştirme uğruna kirli tabaklar lavabonun içinde beni bekliyor 3 gündür.
en çok canımı ütülenmeyi bekleyen çamaşır yakıyor. çünkü ütüden nefret ediyorum. ama buna rağmen nevresimi sık değiştirdiğimden sırf nevresim ütülemeye çalışıyorum. ütüsüz nevresimde yattık geçen akşam resmen psikolojim bozuldu. ışığı açmıyorum çarşafı kırışık görcem diye. sanki bizden önce başka birileri yatmış gibi görünüyor.
işte günlük kıyafetleri de temizlikçi yoksa yıkanmış kıyafetlerden seçip ütülüyorum her sabah. temizlikçi gelince çok şükür o hallediyor. (ramazanda gelemedi. içime sinmesede sadece pijamaları ütüsüz giymemize rağmen. şuan en az 5 makine ütülenecek var. 3 makine de yıkacanak. )

yazınca çok pasaklı hissettim kendimi.:26:
 
Eğri oturalım doğru konuşalım :) Bir eve gidip pis olduğunu görenler,aman ne pis adam demezler.
Kadın pis derler,adam içinse en fazla "bu kadınla nasıl oturuyor" derler.Evin temizliği ve düzeni kadına ait görülür.
Ben de dikkat ederim ama hayatımı ev için yaşamam.Yardımcım var,eşim de yardımcı olur ama sürekli bu senin görevin bu benim görevim şeklinde bir paylaşım yapmayız.Çalıştığım veya çalışmadığım zamanlarda durum değişmedi,hep aynı çizgideyiz diyebilirim.

Daha önce yazılanlardan,evhanımı olup da sabah geç kalkan,1 yemek yapmaya bile erinen kadın örneği dikkatimi çekti.Böyleleri var ve hatta burada bir kahvaltı hazırlama konusunda ben de şaşırmıştım.Eşim erken gidiyor diye ben niye kalkıp kahvaltı hazırlayayım,köle miyim denmişti.Ben de o zaman adam köle mi demiştim.
İhtiyacı olmadığı halde işe gidip,mesai doldurup topluma çok faydalıyım,aman çok da yoruluyorum,iş yapamam diyenler az değil.Bir arkadaşımı işyerinde (mağazası var) ziyarete gitmiştim.Çaylar,kahveler,bir yandan bilgisayar açık,zaman geçiriyor.Konuşurken bir başka arkadaşı evde oturuyor diye eleştirdi.Ben de dayanamadım,o evde oturuyor,sen burada oturuyorsun farkı yok demiştim.
Aynı şekilde,çalışmayıp sabahtan beri evişi yapıyorum öldüm bittim diye sürekli şikayet edenleri de anlamıyorum.Yapma o zaman,mecbur değilsin.3 gün toz almasan ev batakhane olmaz yani.Hem yapıp hem göze sokmanın manası yok.
Bazı kalıplaşmış roller var,hemen benimseyiveriyoruz.Mezun olup işe girdiği hafta,20 yıllık çalışan gibi yakınan da duydum.Evlendiği ilk ayda 20 yıllık evhanımı gibi söylenen de duydum.
 
Geçen çok güzel bir yazıya denk gelmiştim. Bir konuda paylaşmak için saklamıştım.

Kırmızı elbisesi gardırobunda asılıydı, Annem ölürken,
O tüm yaşamı boyunca giydiği,
Dizi dizi koyu renkli, eski elbiselerin yanında
Adeta sırıtıyordu.
Beni çağırmışlardı
Ve annemi gördüğüm anda
Çok fazla ömrünün kalmadığını anlamıştım.
Kırmızı elbiseyi görünce ,ona
"Anneciğim, ne kadar güzel bir elbise bu böyle!" dedim.
"Hiç üzerinde görmemiştim"
"Hiç giymedim ki " dedi usulca.
"Otur yanıma Millie,
Eğer ölmeden önce başarabilirsem
Sana bir ders vermek istiyorum."
Yatağın kenarına ilişiverdim.
Annem derin bir soluk aldı,
Hiç tahmin edemeyeceğim kadar derin bir soluk.
"Çok fazla vaktim kalmadı ama,
Artık bazı şeyleri görebiliyorum,
Size hep iyi şeyler öğrettiğime inanırken,çok yanlış şeyler
öğrettiğimi farkettim."
"O nasıl söz öyle anneciğim ?"
"Öyle,her zaman , iyi bir kadının
Asla önce kendisini düşünmemesi gerektiğine inandım,
Hep başkalarını düşünmeliydim kendimden önce.
Onun, bunun, her zaman
Herkesin isteklerini yerine getirmeliydim,
Benim isteklerim ise, başkalarının isteklerinin altında
ezilip kaldı hep.
Belki günün birinde benim isteklerim de gerçekleşirdi.
Ama o gün hiç gelmedi.
Tüm yaşamım böyle geçti, fedakarlıklarla.
Baban için, erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin için, senin için yaptığım
fedakarlıklarla."
"Evet , anneciğim, bir annenin yapabileceği her şeyi yaptın.
"Ah, Millie ah, ne senin için,
Ne de onlar için yaptıklarımın bir yararı olmadı.
Anlamıyor musun?
Sizlere hataların en kötüsünü yaptım.
Kendim için hiçbir zaman hiçbir şey istemedim.!"
"Baban şimdi yan odada,
Öfkeyle duvarlara bakıyor.
Doktor ona öleceğimi söyleyince,
Yanıma geldi ve ölmeden önce öldürdü beni.
"Ölemezsin, beni işitiyor musun?
Bana ne olacak sen ölünce?."....
Evet, çok zor olacak , biliyorum.
Mutfakta tavanın bile nerede olduğunu bilmez , biliyorsun."
"Ve sizler, çocuklarım,
Her zaman, hepinize koştum.
Haftanın yedi günü
Evde ilk uyanan, son yatan hep ben oldum.
Yanık ekmekleri ve en küçük çöreği hep ben yedim."
"Şimdi erkek kardeşlerinin
Eşlerine nasıl davrandıklarını görüyorum
Ve hasta oluyorum, çünkü onlara
Eşlerine böyle davranmayı ben öğrettim.
Onlar da iyi öğrendiler.
Bir kadının verici olmaktan öte bir görevinin olmadığını,
Hatta bir kadının verici olmazsa, var olmadığını öğrendiler.
Biriktirdiğim her kuruşu,
Giysilerinize, kitaplarınıza harcadım,
Çoğu zaman gereksiz bile olsa.
Yaşamımda bir kez bile , alışverişe çıkıp,
Kendime güzel bir şey satın almadım.
"Sadece geçen yıl, gördüğün o kırmızı elbiseyi aldım.
Sakladığım bir yirmi dolarım vardı.
Tam çamaşır makinesini tamir ettiririm o parayla derken,
Eve o koskoca paketle döndüm o gün.
Baban çok üzdü, yıktı o gün beni.
"Böyle bir elbiseyi nereye giyeceksin ki?
Operaya mı gideceksin yoksa?
Sanırım haklıydı. O elbiseyi hiç giymedim,
Mağazada denemek için giymekten başka.
"Ah Millie, eğer bu dünyada kendini düşünmezsen,
Öbür dünyada mutlu olunur sanırdım.
Ama artık inanmıyorum buna.
Bence Tanrı, isteklerimizi bu dünyada
Ve şimdi gerçekleştirmemizi istiyor bizden.
"Millie, şimdi bir mucize olsa
Ve bu yataktan kalkabilsem,annen çok farklı bir insan olurdu.
Ama ben sıramı böyle savdım.
Belki zor olurdu öğrenmem,
Ama öğrenirdim Millie, ÖĞRENİRDİM!"
Kırmızı elbisesi gardırobunda asılıydı,
Annem ölürken,
O tüm yaşamı boyunca giydiği,
Dizi dizi koyu renkli, eski elbiselerinin yanında
Adeta sırıtıyordu.
Annemin bana son sözleri şunlar oldu;
"Millie, benim yolumdan gitme
Ve beni gururlandır.
Söz ver bana."
Anneme söz verdim.
Annemse sırasını savdı
Ve son nefesini verdi.

Buna benzer pek çok şey okumuşuzdur. Hemen hepsi de yaşamı ertelemememiz gerektiğini ve her günü yaşamın son günü gibi yaşarsak, yaşama anlam katacağımızdan söz eder. Ben bunu okurken çok sevdiğim bir dostumu hatırladım. Yirmi yıllık evliliğini ihanet nedeni ile bitirme noktasındayken yanındaydım ve ağlıyordu. "Biliyor musun?" dedi, "Ben niye ağlıyorum?"
"Yirmi yıldır hemen her gün pilav yaptım, evdekiler seviyor diye.Kimi gün şehriyeli, kimi gün domatesli, kimi gün bulgur. Bir tek gün bile sade pilav pişirmedim. Oysa benim en sevdiğim sade pilavdı".........
 
bu konuda ciddi mi yoksa şaka mı bu :KK53::KK53:

çoğu erkeklerde bu korku var çocuğu çok kibar yetiştirme korkusu.
belki toplumun verdiği baskı bu. yani kibar erkek olursa ezilir hep diye.
gey gibiden kastı o.
ben öyle düşünmüyorum. hem kibar hem yardımsever hem de sağlıklı bir erkek olabilir bir insan.
ama genelde bu üçü bir araya zor geliyor toplumumuzda. bi tek biraz abimlerimde ve dayılarımda görüyorum sadece.
 
Biz kadınlar ne için yaşıyoruz. Dini olarak sormuyorum hani hepimiz bir sınav dünyasındayız. Kulluk görevlerimiz var. Ben dünyevi olarak soruyorum. Bakın ben dibine kadar bir kadın hakları savunucusuyum. Kadınların eşit şartlarda yaşaması için, iş hayatında eşit şartlarda bulunması için, ne biliyim 9 yaşındaki çocuklar kendini astı haberleri çıkmasın diye, küçücük çocuklar erkenden evlendirilip çeşitli işkenceler görmesin diye.

Ama kafam allak bullak şu anda. Bir konu oluyor. Kadın çalışmak zorunda değil. Çalışır çalışmaz bu kimseyi ilgilendirmez. Başka bir konu oluyor. Kadın ev işi yapmak zorunda değil. Yaparsa bu onun lütfu. Kadın neye zorunlu o zaman? Biz nasıl böyle üstün bir cinsiyet olduk?

Ben hala kadın hakları savunucusuyum ama kendini üstün cinsiyet görenlerin değil. Ezilen, hor görülen, yaşama, okula gitme, yeri geldi mi istediği insanla evlenme hakkı olmayan kadınların.

Kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı güzel bir dünya dilerken bir zaytung haberi paylaşmak istiyorum, inanın her cümlesi trajikomik:
"Her Şeyin En İyisini Hakettiğini Düşünen Genç Kızın Bu Sonuca Tam Olarak Nasıl Vardığı Sorusu Gizemini Koruyor"
http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=137262

________________________________

Dip not: Arkadaşlar ben ev işlerini erkek de yapacak dediğim için konularda barındırılmayan, öyle erkek yok işte diye topa tutulan bir insanım. Burdaki amacım ne erkekleri pohpohlamak ne de kadınlar ev işi yapmak zorunda gibi saçma sapan bir cümle sarfetmek. Ben hayatın müşterekliğine inanan ve yükleri eşit olarak paylaşmamız gerektiğini savunan biriyim.

Ben de geçen gün şunu sorguladım: Binbir emekle çabayla kadınların da çalışabilmesi için uğraştılar, başardılar da... Artık çalışmayan kadın yok gibi. Ama biz öyle bir nesiliz ki... Çok talihsiziz! Bence haklarımızı savunalım derken en çok biz eziliyoruz! Annelerimiz çok şanslıydı çünkü çalışmıyorlardı. Sadece ev işlerini yaparak eve katkıda bulundular. Kadınlarımızın çabasıyla çalışma hayatında kadınlar söz sahibi oldu ve bunu Türk kültürüne kabul ettirdik. Ama Türk erkekleri ne yazık ki çalışma hayatına girerek işlerini kolaylaştıran kadınları benimserken ev işlerini eşleriyle paylaşmaları gerektiği bilincini henüz oturtamadı. Türk kültürü buna müsait değil ne yazık ki... Benim eşim sağ olsun çok yardım eder, çoğu işini kendisi halleder ama bunu evde sır olarak saklarız. Ailelerimizden biri gömleğin ne güzel ütülü maaşallah dediklerinde ütüleyen kendisi olduğu halde, eşim benim ismimi söyleyip, X çok becerikli maaşallah. Hemen alıştı evliliğe diye beni över. Evi temizleyen kendisi olsa bile ailelerimizin yanında ben temizlemişim gibi davranırız. Tabi yine de günlük işler, mutfak işleri benim elime bakıyor. Bi çok kadın eşlerinden bu yardımı da görmüyor. Hem işte çalışıp hem evde çalışıyorlar! Ezilmeyen, kendi ayakları üstünde duran kadın pozlarında aslında çok daha fazla ezildiğimizi düşünüyorum. İleride belki ev işlerinin müşterek olduğu zamanlara erişicez ama henüz maalesef bu kültür oturmadı ve ben çok daha fazla ezildiğimiz kanaatindeyim.
 
Ben çalışan bir anneyim.

Sabah 6.45 de kalkıp işe tam 45 dakika erken geliyorum..Niye ? Servis sebebiyle..

Akşam servis yok eve otobüsle dönüyorum 1 saat istanbul trafigi ve yol çilesi..

Saat 19:30 da kızımı kreşten almış evde olmuş oluyorum..

Ev işleri mi dersin

Yemek mi dersin..

Çocukla ilgilenmek mi dersin..

İmdat diyorum artık yerle bir oldum

Eşim ev işlerine yardımcı oluyordu musait oldugu zamanlarda artık o da aşırı yoruluyor beyni patlatıyor adamcagızın hergün çizim proje artık şu işe ne olur el at diyemiyorum..Zaten artık kendi işini kurdu ve eve nereden baksanız 2-3 günde bir anca gelebiliyor toplantılar,şehir dışına gitmeler vesaire..

Yoruldum mesela bittim.Bayram temizligi yapılacak umurumda bile degil..

Keşke evimde oturabilsem diyorum artık önceden şiddetle kadının çalışması gerekliliğini savunan ben artık yerle yeksan olmuş bir durumda sabahları 5 dakika daha yatsam ne oluuuuuur modunda.!

Kendim ve kızım için daha dogrusu ailem için sürekli çalıştım..Katkım olsun düşüncesiyle hareket ettim ama suan resmen kendimi harabe olmuş bir ev gibi hissediyorum.
 
Son düzenleme:
Ben de geçen gün şunu sorguladım: Binbir emekle çabayla kadınların da çalışabilmesi için uğraştılar, başardılar da... Artık çalışmayan kadın yok gibi. Ama biz öyle bir nesiliz ki... Çok talihsiziz! Bence haklarımızı savunalım derken en çok biz eziliyoruz! Annelerimiz çok şanslıydı çünkü çalışmıyorlardı. Sadece ev işlerini yaparak eve katkıda bulundular. Kadınlarımızın çabasıyla çalışma hayatında kadınlar söz sahibi oldu ve bunu Türk kültürüne kabul ettirdik. Ama Türk erkekleri ne yazık ki çalışma hayatına girerek işlerini kolaylaştıran kadınları benimserken ev işlerini eşleriyle paylaşmaları gerektiği bilincini henüz oturtamadı. Türk kültürü buna müsait değil ne yazık ki... Benim eşim sağ olsun çok yardım eder, çoğu işini kendisi halleder ama bunu evde sır olarak saklarız. Ailelerimizden biri gömleğin ne güzel ütülü maaşallah dediklerinde ütüleyen kendisi olduğu halde, eşim benim ismimi söyleyip, X çok becerikli maaşallah. Hemen alıştı evliliğe diye beni över. Evi temizleyen kendisi olsa bile ailelerimizin yanında ben temizlemişim gibi davranırız. Tabi yine de günlük işler, mutfak işleri benim elime bakıyor. Bi çok kadın eşlerinden bu yardımı da görmüyor. Hem işte çalışıp hem evde çalışıyorlar! Ezilmeyen, kendi ayakları üstünde duran kadın pozlarında aslında çok daha fazla ezildiğimizi düşünüyorum. İleride belki ev işlerinin müşterek olduğu zamanlara erişicez ama henüz maalesef bu kültür oturmadı ve ben çok daha fazla ezildiğimiz kanaatindeyim.

Bu cümleye katılmıyorum. Annem bu nesilde yaşamak için nelerini vermezdi. Çalışmamak her zaman avantaj değildir.
 
Ben de geçen gün şunu sorguladım: Binbir emekle çabayla kadınların da çalışabilmesi için uğraştılar, başardılar da... Artık çalışmayan kadın yok gibi. Ama biz öyle bir nesiliz ki... Çok talihsiziz! Bence haklarımızı savunalım derken en çok biz eziliyoruz! Annelerimiz çok şanslıydı çünkü çalışmıyorlardı. Sadece ev işlerini yaparak eve katkıda bulundular. Kadınlarımızın çabasıyla çalışma hayatında kadınlar söz sahibi oldu ve bunu Türk kültürüne kabul ettirdik. Ama Türk erkekleri ne yazık ki çalışma hayatına girerek işlerini kolaylaştıran kadınları benimserken ev işlerini eşleriyle paylaşmaları gerektiği bilincini henüz oturtamadı. Türk kültürü buna müsait değil ne yazık ki... Benim eşim sağ olsun çok yardım eder, çoğu işini kendisi halleder ama bunu evde sır olarak saklarız. Ailelerimizden biri gömleğin ne güzel ütülü maaşallah dediklerinde ütüleyen kendisi olduğu halde, eşim benim ismimi söyleyip, X çok becerikli maaşallah. Hemen alıştı evliliğe diye beni över. Evi temizleyen kendisi olsa bile ailelerimizin yanında ben temizlemişim gibi davranırız. Tabi yine de günlük işler, mutfak işleri benim elime bakıyor. Bi çok kadın eşlerinden bu yardımı da görmüyor. Hem işte çalışıp hem evde çalışıyorlar! Ezilmeyen, kendi ayakları üstünde duran kadın pozlarında aslında çok daha fazla ezildiğimizi düşünüyorum. İleride belki ev işlerinin müşterek olduğu zamanlara erişicez ama henüz maalesef bu kültür oturmadı ve ben çok daha fazla ezildiğimiz kanaatindeyim.

Eziliyoruz evet ama ara nesil olduğumuz için. Kadın - erkek görev dağılım karman çorman durumda..
Eskiden kadınların daha şanslı olduklarına inanmıyorum, annem çalışmayan ev hanımı bir kadındı ve babamdan aldatma, şiddet, aşağılanma, "para benim param ben kazanıyorum, sen karışamazsın" lafları da dahil olmak üzere her türlü eziyeti gördü ve sineye çekti.
Ben hep bunu gözlemledim ve böyle olmayacağım diyerek elime ekmeğimi aldım şükür.
Ve evet evli iken bende ezildim, ev - iş arasında kaldım ama canıma tak ettiği noktada eşim olacak sorumsuzu da afedersiniz dehledim gitti.. ekonomik özgürlük benim elime bu gücü verdi.. çalışmasam hala çile çekecektim..
 
Suan gözlerim dolu dolu benim..

Ya çocugumu resmen sabahın erken saatlerinde kaldırıp kreşe götürdüm..Şu son 7 aydır yavrum saat 6:45 de benimle birlikte kalkmak zorunda..

Bitap düşüyoruz kabul edelim..

Kamu dairesinde degilim özel bir şirketteyim takdir edersinizki özel şirketin şartları ağır üstüne üstlük yaptıgın işte takdir görmüyorsun.

Eşimden duymadıgım sözcükleri işverenimden duydum ben..Kavga bile ettim hatta ama neye yaradı ?


İşverenler seni sonuna kadar sömürmekten çekinmiyor...Evde artık işyerindeki sıkıntılarımız hasebiyle benim kendimde gördügüm yeterince verimli olamadığım artık..

Yataga devriliyorum içimde yaşama sevinci kalmadı lanet olsun !

sinirli bir eş sinirli bir anne modundayım artık tahammül sınırlarımı aştım
 
Son düzenleme:
Açıkçası "aldat" kısmının genel aile yapısına katılması hoş olmamış. Geri kalanın da artık değişmesi gerektiğini düşünüyor ve yavaş yavaş değiştiğini görüyorum. Ha çok yavaş ilerliyor o ayrı. Hem çocuk hem kariyer yapan kadınları bir yandan takdir ediyor bir yandan bunun da değişmesi gerektiğini savunuyorum. Çocuğun sadece doğum ve emzirme kısmında tak kalabilir, onun dışında zaten baba da aktif rol almak durumunda çocuğun hayatında. Bütün bunların değişmesi için, algıların değişmesi için çabalıyorum zaten. Ama sonra bir bakıyorum bizim kadınlarımız zaten kendisini bir prenses sanıyor. Hayatta hiç bir şeye mecbur olmadığını düşünen prensesler. Ben de o durumda şaşıp kalıyorum zaten. O anlarda unutuyorum bazen ben kimin haklarını savunuyordum ki. Sonra bir kadın cinayeti haberi kendime getiriyor beni. Ben o kadınların hakkını savunuyorum işte.

Zaten bu prenses kompleksi bana sorarsan kiz istemeden sonra oluyor. Herseyi erkek tarafindan bekliyorlar. Burda bak konu var, erkek tarafi mobilya sorun ediyor diye aryriliyorlar. Kv'de gelinin çalisma taraftari olursa "ben oglunun parasini yememi kiskaniyor" oluyor. Birçok kiz evliligi bu kompleksten dolayi "yan gelip yatmak" olarak algiliyorlar. Calisma istegi yok fakat tatillere gitmek istiyorlar, maddi durumlarin iyi olmasini istiyorlar. Hatta esleri 2 yerde çalistiginda gik demiyorlar. Bende bir çalisim demiyorlar.

Tabi bununda tam tersleride var. Erkege hiç bir is birakmayan, sanki hiç evli degilmis gibi hayati tek basina yürütmeye çalisan. Hem evi temizleyip, çoçuga bakip, ise gidip, yemek yapan,... yapanda yapan. Bunada çok sasiriyorum. Insan öyle bir evlilikten ne anlar? Hiçmi es destek olmak zorunda degil? O tür evliliklerde birde baba figürü resmen yok gibi. Sadece bebek ile oynar ama yikamasi, bez degistirmesinde yoklar.


Bilemiyor, her iki "kadin tipi" üzücü aslinda. Niye orta yol bulunamiyor?
 
Geçen çok güzel bir yazıya denk gelmiştim. Bir konuda paylaşmak için saklamıştım.

Kırmızı elbisesi gardırobunda asılıydı, Annem ölürken,
O tüm yaşamı boyunca giydiği,
Dizi dizi koyu renkli, eski elbiselerin yanında
Adeta sırıtıyordu.
Beni çağırmışlardı
Ve annemi gördüğüm anda
Çok fazla ömrünün kalmadığını anlamıştım.
Kırmızı elbiseyi görünce ,ona
"Anneciğim, ne kadar güzel bir elbise bu böyle!" dedim.
"Hiç üzerinde görmemiştim"
"Hiç giymedim ki " dedi usulca.
"Otur yanıma Millie,
Eğer ölmeden önce başarabilirsem
Sana bir ders vermek istiyorum."
Yatağın kenarına ilişiverdim.
Annem derin bir soluk aldı,
Hiç tahmin edemeyeceğim kadar derin bir soluk.
"Çok fazla vaktim kalmadı ama,
Artık bazı şeyleri görebiliyorum,
Size hep iyi şeyler öğrettiğime inanırken,çok yanlış şeyler
öğrettiğimi farkettim."
"O nasıl söz öyle anneciğim ?"
"Öyle,her zaman , iyi bir kadının
Asla önce kendisini düşünmemesi gerektiğine inandım,
Hep başkalarını düşünmeliydim kendimden önce.
Onun, bunun, her zaman
Herkesin isteklerini yerine getirmeliydim,
Benim isteklerim ise, başkalarının isteklerinin altında
ezilip kaldı hep.
Belki günün birinde benim isteklerim de gerçekleşirdi.
Ama o gün hiç gelmedi.
Tüm yaşamım böyle geçti, fedakarlıklarla.
Baban için, erkek kardeşlerin ve kız kardeşlerin için, senin için yaptığım
fedakarlıklarla."
"Evet , anneciğim, bir annenin yapabileceği her şeyi yaptın.
"Ah, Millie ah, ne senin için,
Ne de onlar için yaptıklarımın bir yararı olmadı.
Anlamıyor musun?
Sizlere hataların en kötüsünü yaptım.
Kendim için hiçbir zaman hiçbir şey istemedim.!"
"Baban şimdi yan odada,
Öfkeyle duvarlara bakıyor.
Doktor ona öleceğimi söyleyince,
Yanıma geldi ve ölmeden önce öldürdü beni.
"Ölemezsin, beni işitiyor musun?
Bana ne olacak sen ölünce?."....
Evet, çok zor olacak , biliyorum.
Mutfakta tavanın bile nerede olduğunu bilmez , biliyorsun."
"Ve sizler, çocuklarım,
Her zaman, hepinize koştum.
Haftanın yedi günü
Evde ilk uyanan, son yatan hep ben oldum.
Yanık ekmekleri ve en küçük çöreği hep ben yedim."
"Şimdi erkek kardeşlerinin
Eşlerine nasıl davrandıklarını görüyorum
Ve hasta oluyorum, çünkü onlara
Eşlerine böyle davranmayı ben öğrettim.
Onlar da iyi öğrendiler.
Bir kadının verici olmaktan öte bir görevinin olmadığını,
Hatta bir kadının verici olmazsa, var olmadığını öğrendiler.
Biriktirdiğim her kuruşu,
Giysilerinize, kitaplarınıza harcadım,
Çoğu zaman gereksiz bile olsa.
Yaşamımda bir kez bile , alışverişe çıkıp,
Kendime güzel bir şey satın almadım.
"Sadece geçen yıl, gördüğün o kırmızı elbiseyi aldım.
Sakladığım bir yirmi dolarım vardı.
Tam çamaşır makinesini tamir ettiririm o parayla derken,
Eve o koskoca paketle döndüm o gün.
Baban çok üzdü, yıktı o gün beni.
"Böyle bir elbiseyi nereye giyeceksin ki?
Operaya mı gideceksin yoksa?
Sanırım haklıydı. O elbiseyi hiç giymedim,
Mağazada denemek için giymekten başka.
"Ah Millie, eğer bu dünyada kendini düşünmezsen,
Öbür dünyada mutlu olunur sanırdım.
Ama artık inanmıyorum buna.
Bence Tanrı, isteklerimizi bu dünyada
Ve şimdi gerçekleştirmemizi istiyor bizden.
"Millie, şimdi bir mucize olsa
Ve bu yataktan kalkabilsem,annen çok farklı bir insan olurdu.
Ama ben sıramı böyle savdım.
Belki zor olurdu öğrenmem,
Ama öğrenirdim Millie, ÖĞRENİRDİM!"
Kırmızı elbisesi gardırobunda asılıydı,
Annem ölürken,
O tüm yaşamı boyunca giydiği,
Dizi dizi koyu renkli, eski elbiselerinin yanında
Adeta sırıtıyordu.
Annemin bana son sözleri şunlar oldu;
"Millie, benim yolumdan gitme
Ve beni gururlandır.
Söz ver bana."
Anneme söz verdim.
Annemse sırasını savdı
Ve son nefesini verdi.

Buna benzer pek çok şey okumuşuzdur. Hemen hepsi de yaşamı ertelemememiz gerektiğini ve her günü yaşamın son günü gibi yaşarsak, yaşama anlam katacağımızdan söz eder. Ben bunu okurken çok sevdiğim bir dostumu hatırladım. Yirmi yıllık evliliğini ihanet nedeni ile bitirme noktasındayken yanındaydım ve ağlıyordu. "Biliyor musun?" dedi, "Ben niye ağlıyorum?"
"Yirmi yıldır hemen her gün pilav yaptım, evdekiler seviyor diye.Kimi gün şehriyeli, kimi gün domatesli, kimi gün bulgur. Bir tek gün bile sade pilav pişirmedim. Oysa benim en sevdiğim sade pilavdı".........

Kimse için yaşamıyorum ve kendi isteklerimi daha önce tutmaya çalışıyorum ama bu seferde bencil insan diyorlar :KK14:
 
Zaten bu prenses kompleksi bana sorarsan kiz istemeden sonra oluyor. Herseyi erkek tarafindan bekliyorlar. Burda bak konu var, erkek tarafi mobilya sorun ediyor diye aryriliyorlar. Kv'de gelinin çalisma taraftari olursa "ben oglunun parasini yememi kiskaniyor" oluyor. Birçok kiz evliligi bu kompleksten dolayi "yan gelip yatmak" olarak algiliyorlar. Calisma istegi yok fakat tatillere gitmek istiyorlar, maddi durumlarin iyi olmasini istiyorlar. Hatta esleri 2 yerde çalistiginda gik demiyorlar. Bende bir çalisim demiyorlar.

Tabi bununda tam tersleride var. Erkege hiç bir is birakmayan, sanki hiç evli degilmis gibi hayati tek basina yürütmeye çalisan. Hem evi temizleyip, çoçuga bakip, ise gidip, yemek yapan,... yapanda yapan. Bunada çok sasiriyorum. Insan öyle bir evlilikten ne anlar? Hiçmi es destek olmak zorunda degil? O tür evliliklerde birde baba figürü resmen yok gibi. Sadece bebek ile oynar ama yikamasi, bez degistirmesinde yoklar.


Bilemiyor, her iki "kadin tipi" üzücü aslinda. Niye orta yol bulunamiyor?

Ben de o düğün mevzusuna değinecektim ama konu birden ev işlerine yardımcı olmayan erkeklere döndü :) Düğün olayında da bazı şeylern paylaşılması taraftarıyım ama şu "adet" olayını kırmak çok zor.

İkinci paragraftaki kadın modeline ben de hayret ediyorum. Diyor ben her akşam bir siler süpürüm, hafta sonu da cumartesi büyük temizlik, pazar da ütü günümdür. E diyorum sen ne zaman yaşıyorsun? Kendin için ne zaman bir şey yapıyorsun? Onlar mı doğrusunu yapıyor ben mi bilemedim.
 
X