- 3 Mart 2016
- 18.150
- 76.557
- Konu Sahibi Yokuspokus
- #1
Selam hanımlar;
Şu güzelim, romantik sonbahar günleri tatlı bir serinlikle buluşmuşken, şimdi tam gezmeler tozmalar ohh... İyisiniz umarım. Ben de aynı sonbahar günlerini, evde bebeyle delirerek geçiriyorum-bazen de sokakta bebeyle delirerek. Biraz yazayım, şikayet edeyim çocuğumu da rahatlayayım dedim, benzer durumda olanlar "Geçecek, sabır, çocuk işi zahmetli iş bak bilmiyor muydun sanki, düzelir, bebe bu türlü türlü huyu olur, normaldir, kız bırak dağılsın ortalık amaan" filan desinler, kendilerinden, kendi hayatlarından kesitler paylaşsınlar, ben de şu dünyada tek çocuk büyütmeye çalışanın ben olmadığımı hatırlayayım istedim.
(Konu uzun olacak belirteyim)
Baya oluyor, annemle yine ve yeniden takıştık. Çocuk üzerine direktiflerinin dozunu arttırıp, eleştirinin tadını kaçırınca, ben de "Artık hiçbir yardımını ve çocuk ile ilgili tek cümle konuşmanı istemiyorum" dedim resti çektim. Gurur da yaptım ve bir saatliğine bile olsa artık anneme bırakmıyorum oğlanı. Anlayacağınız (Eşim işte olduğu süre boyunca), yeni yürümeye başlamış meraklı ve sürekli depar halindeki bebemle, sıfır mola mesaisindeyim günlerdir.
Eh çocuk yürüyünce, evde hiçbirimizin totosu yer göremez oldu pek tabi. (Şu an dahi pc başına gelip gidip yazıyorum) Bugün bile dolaplar kaç kere deşildi dağıtıldı toplanıldı, sayamadım. Çoğunu bağladım-kilitledim ya da bantladım artık. Ancak açmak istediği dolabın karşısına oturup ağlayıp duruyor, zorluyor, vazgeçmiyor çocuk... Sonra onu unutturmak için başka şeylere dikkatini çek vs... Gün içinde kaç kez tekrarlanıyor bu merasim inanın bilmiyorum, bağırmamak için dudaklarımı ısırıyorum bir noktadan sonra.
Bir diğer sorun, yeme içme sorunu... Bazen öyle gün geçiriyor ki "Bir çocuk açlığa bu kadar nasıl dayanabilir?" diye kendi kendime soruyorum, anlayacağınız aç da bıraktım yemesi için, yemiyor. Yemek istemediğini kesinlikle yemiyor. Bu yüzden de çocuk düzenli beslensin, öğün yesin diye aralıksız bir şeyler pişiyor evde; onu beğenmedi şunu yap, bunu yemedi öbürüne kat, şunu yarım bıraktı hadi bundan krep yap, sote yap, ekmek yap öyle yer belki vs vs... Bugün pirinçli çörek yaptım mesela. Sürekli, bitmeyen bir pişirme işlemi, bitmeyen bir bulaşık makinesi yerleştir-yıka-kurula-kaldır işlemi... Bitmiyor... Off...
Benim bebe kolikti, 4-5 ay kesintisiz ağlamaları vardı, rahat bir 5 saat ağladığını bilirim her gün. O süre zarfında yanımda annem ve eşim olmasa, sanırım delirirdim.
Psikolojik olarak yeni anne olmuş bir kadını bitiren bir şey, her gün beş saat kesintisiz ağlama sesine maruz kalmak ve teselli için kendini parçalamak her insanı bayıltacak stres seviyesine getirirdi muhtemelen. Ben öyle oluyordum şahsen, 2 kere filan bayılmışımdır herhalde bu 5 aylık süreçte. Yaşamayan bilmez, kimse de yaşamasın ya... Bu kadarını yaşamasın. Neyse, o süre boyunca mecburen kucak-meme yapışık hale geldik. Göbek fıtığı vardı, daha fazla ağlamaması için artık neler yaptım, ne hallere girdim... Uzun hikaye... İçim şişti aklıma gelince yine.
Güya çocuğu serbest, bağımsız yetiştirecektim; evdeki hesap çarşıya uymadı, bebem etek bebesi oldu iyice. Kucaktan indik (Tam inemesek de) eteğe yapıştık şimdi. Dolap karıştırmadığı ve ağzına doldurduğu lokmaları koltukların arkalarına tükürmediği zamanlarda, paçama tutunur ve sürekli çekiştirir, çoğu kez kucağa alıncaya kadar da uluyarak ağlar. Bu ağlama seansları eşliğinde yemek pişirir, tuvalete girer, ortalık toplar, temizlik filan yaparım. Kucağıma almayayım diye çok direniyorum, ağlayıp ağlayıp susacak nasılsa diyorum ama susmuyor. Hali hazırda ağlama şiddetinden iki lokma yediğini de kusuyor. Mecbur artık kucağa al, gezdir, teselli et, kucakta yeniden yedirmeye çalış kuşları böcukleri göstere göstere vs vs... Kollarım bir noktadan sonra taşımıyor, gittikçe ağırlaşıyor. Bu 13 aydır böyle... Kollarım pehlivan koluna döndü. Akşama eşime zor yetişiyorum, benden oğlanı devralınca artık masayı hazırlama işleri iki muhabbet, vs derken uyku saati, uyku öncesi kaka faslı, bir de onun tesellisi filan... Gangstanın cesedi evin yatakodası kıyılarına vuruyor, bir iki sevişebilirsek ne ala...
Hah, nasıl unuturum, bir de tuvalet sorunumuz var, bitmek tükenmek bilmeyen.
Doktora ayrı götürdüm, ebe hemşireye ayrı sordum, pedagoga ayrı sordum. "Kimi çocuk yapar böyle, erken farkına varır vücudunun, kaka yaparken korkabilir, vücuduna bir şey oluyor diye, öfkelenebilir, ağlar, kendini sıkar vs; siz mümkün olduğunca sakin kalmalısınız, kesinlikle bağırmayın, "Rahatla kuzum, izin ver çıksın canım, yanındayım ben" falan filan teselli verin." dediler. Zaten öyle yapıyorum ama o kadar yıpratıcı bir şey ki...
Doğduğundan beri totosuyla bi derdi var çocuğun, olmayacak yav toto olmayacak onda, kaka yapmayacak. Her tuvalete çıkacağında kendisini öyle bir kasıyor, kilitliyor ki dizlerinden çekmek, oturur pozisyon aldırmak imkansıza yakın. El kadar bebe dersiniz, ne kuvveti olacak dersiniz belki ama eşim bile zor tutuyor çocuğu, o kadar kuvvetle kendini sıkıyor, ter içinde kalıyor, kendi kendinin de canını yakıyor üstelik. Dışkısını tutmaya çalışırken küçük bir basur bile çıkarmıştı. Sürekli gözüm her yanında olduğundan çabuk fark ettim doktora gittik; dışkısının kıvamını kontrol altında tutabilmemiz için şurup verdi. Çünkü kendisi yapmamak için kastıkça ve yapmadıkça, kabız ediyor kendi kendini. Şükür ki totosu düzeldi, kalmadı bir şeyi ama işte gün aşırı filan şurubu verdikçe, diyorum kendi kendime "Yedikleri yarar mı ki böyle?" onu da dert ettim kendime. Her gün her gün, her kaka memleket meselesi...
Bir de kesinlikle çocuğa ayakkabı giydiremiyoruz. Giymiyor. Ayaklarını yere vuruyor, yürümüyor ve oturup yeni bir kesintisiz ağlama seansına başlıyor. Önümüz kış, havalar git gide soğuyor, ben ne yapacağım bu çocuğu artık bilmiyorum. Çarık çorap aldık bari onu giysin, mümkün değil, yine olay... Patik aldık onu giysin, yine olay... Artık çift kat çorap giydiriyorum ne yapayım. Ne biçim bi cinsliktir bu çözemedim.
Her şeyi deniyorum, sarı inadı mı denir nedir bu, erken 2 yaş sendromu mudur bilemedim.
Evi iyiden iyiye ele geçirdi, yönetiyor, oynatıyor parmağında.
Tüm bu hengamede günlük 1-2 saat dokunulmadan dinlenirdim annem yardımcı olurdu da. Şimdi onu da elimin tersiyle ittim. Yani sürekli sürekli söylen söylen, zaten çocuk tepemde, 2 saat için çekemem ya dedim, o kadar eleştiriyor ki... "Çocuğu üşütürsünüz, yok o pencereyi kapatın" vs vs... Ya evin havalanması lazım! Neyse bu en basiti, kadının huyu, anlamıyor, anlatamadım bir türlü. Benden sonra kardeşim ve babam da demiş artık "Bi çeneni tutamadın değil mi?!" diye. "Ne söyledim ki ben?" olmuş yine. O bir şey söylemez zaten, ne söyler ki o. Sanki her şey güllük gülistanlık, çocuk süper sorunsuz, bi penceremizin açık olduğu dert.
Bakıcı alayım desem, kendi bebeme ben zor katlanıyorum, elin kadını bağırsa, iki vursa; garibim derdini de anlatamaz, zaten sorunlu çocuk iyice mahvolur. Bu riski de almak istemiyorum.
Neyse... Her çocuk böyle değil, biliyorum; dozunda nazlananlar var; bir iki ağlayıp yüz verilmeyince susanlar var. Kusana kadar saatlerce ağlamak nedir ya, önceden oturur ben de ağlardım, şimdi dudak ısırıyorum, diş sıkıyorum ilgilenmeyeyim, bağırmayayım çocuğa diye ama geçen hafta 13 ayın ardından artık bağırdım. Onda da içim paramparça oldu "Bağırdın da sustu mu, anladı mı bağırdın da sanki" diye kendimi yedim. Tv açtım oturttum önüne artık, bir saat öyle dağıldı ilgisi.
Ben bu çocuğa bundan sonra hep tv mi açacağım, başka çaresi yok mu?
Yine geldi beni çekiştiriyor şimdi, peşimde zaten sürekli, uykusundan uyandı ve sırıtıyor "Nerede kalmıştık?" der gibi bakıyor. Babam aradı, o gelecekmiş. Gelsin de azcık dede dedeee diye ona sarsın, yıldım.
Annem kendisi gelmiyor şimdi ya, babamı mı yolluyor napıyor; "Ne alemdeler, oğlana yediriyor içiriyor mu bak bakim" filan gibisinden. Amaan.
Daha ne kadar sürer böyle, kene gibi... Kendi kendine oynamaya alıştırmaya çalışıyorum; 5 dk... 5 dk en fazla... Sonra yine yanımda, kucağımda, eteğimde, sırtımda, omzumda, kolumda, bacağımda...
Beni klonlasalar ne güzel olurdu, şöyle her odada bi tane benden olsa, çocuk her odada gitse öbürüne yapışsa birer saat... Oof off...
Şu güzelim, romantik sonbahar günleri tatlı bir serinlikle buluşmuşken, şimdi tam gezmeler tozmalar ohh... İyisiniz umarım. Ben de aynı sonbahar günlerini, evde bebeyle delirerek geçiriyorum-bazen de sokakta bebeyle delirerek. Biraz yazayım, şikayet edeyim çocuğumu da rahatlayayım dedim, benzer durumda olanlar "Geçecek, sabır, çocuk işi zahmetli iş bak bilmiyor muydun sanki, düzelir, bebe bu türlü türlü huyu olur, normaldir, kız bırak dağılsın ortalık amaan" filan desinler, kendilerinden, kendi hayatlarından kesitler paylaşsınlar, ben de şu dünyada tek çocuk büyütmeye çalışanın ben olmadığımı hatırlayayım istedim.
(Konu uzun olacak belirteyim)
Baya oluyor, annemle yine ve yeniden takıştık. Çocuk üzerine direktiflerinin dozunu arttırıp, eleştirinin tadını kaçırınca, ben de "Artık hiçbir yardımını ve çocuk ile ilgili tek cümle konuşmanı istemiyorum" dedim resti çektim. Gurur da yaptım ve bir saatliğine bile olsa artık anneme bırakmıyorum oğlanı. Anlayacağınız (Eşim işte olduğu süre boyunca), yeni yürümeye başlamış meraklı ve sürekli depar halindeki bebemle, sıfır mola mesaisindeyim günlerdir.
Eh çocuk yürüyünce, evde hiçbirimizin totosu yer göremez oldu pek tabi. (Şu an dahi pc başına gelip gidip yazıyorum) Bugün bile dolaplar kaç kere deşildi dağıtıldı toplanıldı, sayamadım. Çoğunu bağladım-kilitledim ya da bantladım artık. Ancak açmak istediği dolabın karşısına oturup ağlayıp duruyor, zorluyor, vazgeçmiyor çocuk... Sonra onu unutturmak için başka şeylere dikkatini çek vs... Gün içinde kaç kez tekrarlanıyor bu merasim inanın bilmiyorum, bağırmamak için dudaklarımı ısırıyorum bir noktadan sonra.
Bir diğer sorun, yeme içme sorunu... Bazen öyle gün geçiriyor ki "Bir çocuk açlığa bu kadar nasıl dayanabilir?" diye kendi kendime soruyorum, anlayacağınız aç da bıraktım yemesi için, yemiyor. Yemek istemediğini kesinlikle yemiyor. Bu yüzden de çocuk düzenli beslensin, öğün yesin diye aralıksız bir şeyler pişiyor evde; onu beğenmedi şunu yap, bunu yemedi öbürüne kat, şunu yarım bıraktı hadi bundan krep yap, sote yap, ekmek yap öyle yer belki vs vs... Bugün pirinçli çörek yaptım mesela. Sürekli, bitmeyen bir pişirme işlemi, bitmeyen bir bulaşık makinesi yerleştir-yıka-kurula-kaldır işlemi... Bitmiyor... Off...
Benim bebe kolikti, 4-5 ay kesintisiz ağlamaları vardı, rahat bir 5 saat ağladığını bilirim her gün. O süre zarfında yanımda annem ve eşim olmasa, sanırım delirirdim.
Psikolojik olarak yeni anne olmuş bir kadını bitiren bir şey, her gün beş saat kesintisiz ağlama sesine maruz kalmak ve teselli için kendini parçalamak her insanı bayıltacak stres seviyesine getirirdi muhtemelen. Ben öyle oluyordum şahsen, 2 kere filan bayılmışımdır herhalde bu 5 aylık süreçte. Yaşamayan bilmez, kimse de yaşamasın ya... Bu kadarını yaşamasın. Neyse, o süre boyunca mecburen kucak-meme yapışık hale geldik. Göbek fıtığı vardı, daha fazla ağlamaması için artık neler yaptım, ne hallere girdim... Uzun hikaye... İçim şişti aklıma gelince yine.
Güya çocuğu serbest, bağımsız yetiştirecektim; evdeki hesap çarşıya uymadı, bebem etek bebesi oldu iyice. Kucaktan indik (Tam inemesek de) eteğe yapıştık şimdi. Dolap karıştırmadığı ve ağzına doldurduğu lokmaları koltukların arkalarına tükürmediği zamanlarda, paçama tutunur ve sürekli çekiştirir, çoğu kez kucağa alıncaya kadar da uluyarak ağlar. Bu ağlama seansları eşliğinde yemek pişirir, tuvalete girer, ortalık toplar, temizlik filan yaparım. Kucağıma almayayım diye çok direniyorum, ağlayıp ağlayıp susacak nasılsa diyorum ama susmuyor. Hali hazırda ağlama şiddetinden iki lokma yediğini de kusuyor. Mecbur artık kucağa al, gezdir, teselli et, kucakta yeniden yedirmeye çalış kuşları böcukleri göstere göstere vs vs... Kollarım bir noktadan sonra taşımıyor, gittikçe ağırlaşıyor. Bu 13 aydır böyle... Kollarım pehlivan koluna döndü. Akşama eşime zor yetişiyorum, benden oğlanı devralınca artık masayı hazırlama işleri iki muhabbet, vs derken uyku saati, uyku öncesi kaka faslı, bir de onun tesellisi filan... Gangstanın cesedi evin yatakodası kıyılarına vuruyor, bir iki sevişebilirsek ne ala...
Hah, nasıl unuturum, bir de tuvalet sorunumuz var, bitmek tükenmek bilmeyen.
Doktora ayrı götürdüm, ebe hemşireye ayrı sordum, pedagoga ayrı sordum. "Kimi çocuk yapar böyle, erken farkına varır vücudunun, kaka yaparken korkabilir, vücuduna bir şey oluyor diye, öfkelenebilir, ağlar, kendini sıkar vs; siz mümkün olduğunca sakin kalmalısınız, kesinlikle bağırmayın, "Rahatla kuzum, izin ver çıksın canım, yanındayım ben" falan filan teselli verin." dediler. Zaten öyle yapıyorum ama o kadar yıpratıcı bir şey ki...
Doğduğundan beri totosuyla bi derdi var çocuğun, olmayacak yav toto olmayacak onda, kaka yapmayacak. Her tuvalete çıkacağında kendisini öyle bir kasıyor, kilitliyor ki dizlerinden çekmek, oturur pozisyon aldırmak imkansıza yakın. El kadar bebe dersiniz, ne kuvveti olacak dersiniz belki ama eşim bile zor tutuyor çocuğu, o kadar kuvvetle kendini sıkıyor, ter içinde kalıyor, kendi kendinin de canını yakıyor üstelik. Dışkısını tutmaya çalışırken küçük bir basur bile çıkarmıştı. Sürekli gözüm her yanında olduğundan çabuk fark ettim doktora gittik; dışkısının kıvamını kontrol altında tutabilmemiz için şurup verdi. Çünkü kendisi yapmamak için kastıkça ve yapmadıkça, kabız ediyor kendi kendini. Şükür ki totosu düzeldi, kalmadı bir şeyi ama işte gün aşırı filan şurubu verdikçe, diyorum kendi kendime "Yedikleri yarar mı ki böyle?" onu da dert ettim kendime. Her gün her gün, her kaka memleket meselesi...
Bir de kesinlikle çocuğa ayakkabı giydiremiyoruz. Giymiyor. Ayaklarını yere vuruyor, yürümüyor ve oturup yeni bir kesintisiz ağlama seansına başlıyor. Önümüz kış, havalar git gide soğuyor, ben ne yapacağım bu çocuğu artık bilmiyorum. Çarık çorap aldık bari onu giysin, mümkün değil, yine olay... Patik aldık onu giysin, yine olay... Artık çift kat çorap giydiriyorum ne yapayım. Ne biçim bi cinsliktir bu çözemedim.
Her şeyi deniyorum, sarı inadı mı denir nedir bu, erken 2 yaş sendromu mudur bilemedim.
Evi iyiden iyiye ele geçirdi, yönetiyor, oynatıyor parmağında.
Tüm bu hengamede günlük 1-2 saat dokunulmadan dinlenirdim annem yardımcı olurdu da. Şimdi onu da elimin tersiyle ittim. Yani sürekli sürekli söylen söylen, zaten çocuk tepemde, 2 saat için çekemem ya dedim, o kadar eleştiriyor ki... "Çocuğu üşütürsünüz, yok o pencereyi kapatın" vs vs... Ya evin havalanması lazım! Neyse bu en basiti, kadının huyu, anlamıyor, anlatamadım bir türlü. Benden sonra kardeşim ve babam da demiş artık "Bi çeneni tutamadın değil mi?!" diye. "Ne söyledim ki ben?" olmuş yine. O bir şey söylemez zaten, ne söyler ki o. Sanki her şey güllük gülistanlık, çocuk süper sorunsuz, bi penceremizin açık olduğu dert.
Bakıcı alayım desem, kendi bebeme ben zor katlanıyorum, elin kadını bağırsa, iki vursa; garibim derdini de anlatamaz, zaten sorunlu çocuk iyice mahvolur. Bu riski de almak istemiyorum.
Neyse... Her çocuk böyle değil, biliyorum; dozunda nazlananlar var; bir iki ağlayıp yüz verilmeyince susanlar var. Kusana kadar saatlerce ağlamak nedir ya, önceden oturur ben de ağlardım, şimdi dudak ısırıyorum, diş sıkıyorum ilgilenmeyeyim, bağırmayayım çocuğa diye ama geçen hafta 13 ayın ardından artık bağırdım. Onda da içim paramparça oldu "Bağırdın da sustu mu, anladı mı bağırdın da sanki" diye kendimi yedim. Tv açtım oturttum önüne artık, bir saat öyle dağıldı ilgisi.
Ben bu çocuğa bundan sonra hep tv mi açacağım, başka çaresi yok mu?
Yine geldi beni çekiştiriyor şimdi, peşimde zaten sürekli, uykusundan uyandı ve sırıtıyor "Nerede kalmıştık?" der gibi bakıyor. Babam aradı, o gelecekmiş. Gelsin de azcık dede dedeee diye ona sarsın, yıldım.
Annem kendisi gelmiyor şimdi ya, babamı mı yolluyor napıyor; "Ne alemdeler, oğlana yediriyor içiriyor mu bak bakim" filan gibisinden. Amaan.
Daha ne kadar sürer böyle, kene gibi... Kendi kendine oynamaya alıştırmaya çalışıyorum; 5 dk... 5 dk en fazla... Sonra yine yanımda, kucağımda, eteğimde, sırtımda, omzumda, kolumda, bacağımda...
Beni klonlasalar ne güzel olurdu, şöyle her odada bi tane benden olsa, çocuk her odada gitse öbürüne yapışsa birer saat... Oof off...
Son düzenleme: