Çocuklar büyüyor ve büyürken aldığı şekilleri, kazandığı duyguları, edindiği deneyimleri, depoladığı bilgileri; bize geri dönecek verileriyle, onu teslim ediyoruz; yıllara ve geleceğe.
Küçük ama cadı, inatçı ama narin kızım için endişeleniyorum. Şimdiye kadar kendisine yüklediğimiz, onu donattığımız özelliklerle daha emin, daha güçlü başlasın istiyorum hayatına. Belki de tek cümleyle; aslında en büyük emelimin, beklentimin; kendi kendini kurtaran, mutlu ve sağlıklı bir birey olması için olduğunu bilmenizi istiyorum.
Hani bilgisayarı çalıştırmanız için sadece boş bir makina almak yetmez, ona bazı programları iyüklemeniz gerekir. Yoksa programınız yürümez ya... ya da printer bağlı değil ve printer'i tanıtmadıysanız çıktı alamazsınız. İşte farzedin ki aslında çocuk boş bir bilgisayar makinası. İçini boş bırakırsanız sadece açıp kapatabilirsiniz. Oysa ona gerekli programları yüklerseniz size dünyayı sunar... İşte bende sevgili kızıma, ilerki hayatında giriştiği tüm mücadelelerden galip çıkması, atıldığı tüm işlerde başarılı olması için gerekli donanımı ve eğitimi vermek için çabalıyorum, hepiniz gibi.
Sosyal olarak, duygusal olarak, sağlık olarak, ruhsal olarak hayata başlayacak ve onunla mücadele edecek bir insan olarak yetişmesi için tüm gayretim. Ruhu kirlenmesin, ışıltısını ve rengini yitirmesin, duyguları aşınmasın, yaralanmasın diye onu zırhlamaya çabalarken, bütün bunları kaldırabilecek mi diye de düşünmüyor da değilim. Ama onları bekleyen ve her geçen gün bir öncesinden daha da zorlaşan, daha da ümitsizleşen bu yaşamda öyle bir korunaklı ve güçlü olması gerekecek ki, şimdiden önlemlerini alalım, ilerde canının yandığını, gözünün yaşardığını, tökezlediğini, çaresiz kaldığını görmeyelim istiyorum. Elbette hayat toz pembe olmayacak, hiç birimizin yavrusu için... yeterki çok zorlanmasınlar, hayat çok ağlatmasın, çok yormasın onları... Tüm çabam ve isteğim bunun için... derler ya "ben ağlarım onun yerine" işte aynen öyle. Biliyorum hepiniz şimdi diyorsunuz ki içinizden "ben ağlarım onun yerine"... Ne biz ağlayalım ne de onlar... hep mutlu olalım. Çok mu ütopik geldi. Varsın öyle olsun.
Elbette hatalara düşüp, ani manevralar yapıyorum. Yanlış yola girip, geri geri gidiyorum. Hataları başından yakalamak için çabalarımsa insan üstü... Bana görünmeden, kargaşa anında sıvışıp giden yanlışlarım da var mutlaka... ama onlar için suçlu sayılmam öyle değil mi?
Dikenini batırmamak bütün çabam. Batarsa canım yanar, ruhum kanar, biliyorum... buda önemli değil; benim yaram çabuk iyileşir, canımın acısını ise dişlerimi sıkarak, gözyaşlarımı akıtmamaya çalışarak savuşturmak için çabalarım, yeter ki o zarar görmesin.
Çoğu zaman kızıyorum kendime. Bana bu kadar bağımlı olması zorlaştırıyor ikimizin de hayatını. Bebekken hoşuma giden, gizliden gizliye gururumu okşayan anne tutkusu, yorup endişeye düşürüyor şimdilerde.
Farkına varmadan, o kadar çok oyuncak ve kıyafete boğuyorum ki, bir şeyi hayal etmenin ve beklemenin o tatlı heyecanını, sabırsızlığını öğrenmesine engel oluyorum bilinçsizce.
Bazı anlar gamsız ve aldırışsız olacağı endişesi ile irkilip, ne yapmalıyım girdabına sürükleniyorum. Bahsettiğim elbette henüz 5 yaşını bile bitirmemiş ve bana "anne sen kraliçelerin diana'sısın" diye bir çocuk ve benim canım yavrum. Ama temelinden sağlam olması bütün arzum. Çürük ve farklı malzeme kullanarak inşa etmeyeyim yeni bir insanı. Ve üstelik bu inşa işinde o kadar deneyimsizim ki, ilk tecrübem bu benim.
Duyarlı, hassas, üretken, sanata yatkın olsun istiyorum, başarısının ve gücünün yanısıra. Hassas derken, kırılgan değil elbet dileğim.
Geçen gün çok kızdım, canımdan çok sevdiğim minik kızıma. Altı yaşında babamın bana bir kermeste aldığı, bugüne değin sakladığım, benimle bir dolu anısı olan ve hayatta sahip olduğum tek bebeğimi kaybetmiş olması yaraladı beni. Sonra çarçabuk affettim onu. O minicik ve yumuşacık elleriyle yanaklarımı okşayarak "üzülme, ben sana daha kocamanını alırım param olunca" dedi, sonra babasına koştu "baba, bana para ver de anneme dünyalar kadar büyük bir bebek alayım, yazık çok üzüldü" dedi. Nasıl affetmem kendi minik ama yüreği kocaman bu kızı... gülümsediğimi görünce gaza gelip, "sana pırlanta yüzükte alıcam, kolye de alıcam" deyip aklınca beni kandırdı.
Şimdiye değin, kuramadığım -kurmayı da, onu bu denli delicesine severken aslında pek de vakit bulamadığım ya da beceremediğim- anne otoritemi, nasıl yeni baştan inşa ederim diye düşünüyorum. Yoksa yeni baştan mı yükselmeli, güçlü, sağlam temeller üzerine... geç mi kaldım bir çok şey için??
Onu sevip, deli gibi taparken, koruma iç güdüleri ile her şeyine atılırken, kendi ayaklarının üzerinde durmasını geciktiriyor muyum habersizce?
Niye böylesin Demet diyeniniz var mı? Geçen sabah farkettim bunu. Kızımı yuvaya bıraktım. Sonra, o gidip dolabından yuva ayakkabılarını aldı. Hemen giydirmek için atıldım, tüm anne şevkatimle. Yuvanın yetkilisi uyardı, tatlı ve biliçli sesiyle, "Doğa, hala ayakkabılarını annen mi giydiriyor, çok ayıp" dedi. Ben utandım. Benim hatamdı çünkü. Ona fırsat vermiyordum. Üzerindeki eşofman üstünü çıkarırken, yine aynı ses yükseldi kulaklarımda, "bırakın annesi o kendi çıkarır". Terlediğimi ve içimin sınava girecek tembel çocuklar gibi, o garip heyacan ve kaçma duygusu ile sarmalandığının farkına vardım. Çantamı alıp, hızla koştum arabama, kızımı dahi öpemeden. Bütün yol boyunca düşündüm, aynı sesleri duydum. Niye böyle yapıyordum. Niye fırsat vermiyordum ona.
Onun büyüdüğünü, bazı şeyleri ama yanlış ama doğru kendi yapabileceğini kavramakta niye bu kadar bilinçsizim bilmiyorum. Bunu bilinçsizlik değil de, -çünkü bu bana haksızlık olur- onun için pek çok şeyler yapmak kaygısıyla hareket etmek mi demeliyim...
Babasının ondan istediği ufak tefek şeyleri neden kendi görevimmiş gibi algıladığımı ve uyguladığımı da şimdi farkediyorum, şaşarak. Baba-kız olarak aralarındaki en ufak çatışmada, hemen Doğa'nın tarafına geçip, çok uygun mazeretler buluşumu da inkar etmemek gerek. Oysa o, benle kızımın arasındaki hiç bir ilişkiye müdahale etmeme olgunluğunu her zaman gösteriyor. Hatta arada bir kontrol dışı olup ta, sesimi bir hayli yükselttiğimde ve/veya sinirlenip, Doğa'ya karşı fazla tehditkar ya da duygu sömürüsüne girdiğimde bile uzaktan sessizce dinleyip, usulca ama gerektiği yerde müdahale edip, asla konunun önemini yitirtmiyor. Ama ben yapamıyorum. Kızıyorum kendime, çok karışan, çok müdahale eden ve her hakkı kendinde gören bir anne görünümünde olduğum için.
Özgür bir birey ama bilinçli bir kız olsun istiyorum. Ayakları yere sağlam basan, en ufak zorlukta bize koşmadan başka yolları deneyen, başarılarını ve üzüntülerini bizimle paylaşabilecek kadar samimi, çözüm bulamadığı zamanlar, bizden saklamak yerine bizi de haberdar edip yardımları kabul edebilen, üretken, sanata ve hayata saygı duyabilen, insana ve yaşamına sevgi duyabilen, renkleri görebilen ve kokuları hissedebilen, her durumda sevgi sözcüklerini işitebilen, umutlu ve mutlu olması için bütün arzum.
Elbette bütün bu dileklerim hepinizin yavruları için de geçerli...
alıntı
Küçük ama cadı, inatçı ama narin kızım için endişeleniyorum. Şimdiye kadar kendisine yüklediğimiz, onu donattığımız özelliklerle daha emin, daha güçlü başlasın istiyorum hayatına. Belki de tek cümleyle; aslında en büyük emelimin, beklentimin; kendi kendini kurtaran, mutlu ve sağlıklı bir birey olması için olduğunu bilmenizi istiyorum.
Hani bilgisayarı çalıştırmanız için sadece boş bir makina almak yetmez, ona bazı programları iyüklemeniz gerekir. Yoksa programınız yürümez ya... ya da printer bağlı değil ve printer'i tanıtmadıysanız çıktı alamazsınız. İşte farzedin ki aslında çocuk boş bir bilgisayar makinası. İçini boş bırakırsanız sadece açıp kapatabilirsiniz. Oysa ona gerekli programları yüklerseniz size dünyayı sunar... İşte bende sevgili kızıma, ilerki hayatında giriştiği tüm mücadelelerden galip çıkması, atıldığı tüm işlerde başarılı olması için gerekli donanımı ve eğitimi vermek için çabalıyorum, hepiniz gibi.
Sosyal olarak, duygusal olarak, sağlık olarak, ruhsal olarak hayata başlayacak ve onunla mücadele edecek bir insan olarak yetişmesi için tüm gayretim. Ruhu kirlenmesin, ışıltısını ve rengini yitirmesin, duyguları aşınmasın, yaralanmasın diye onu zırhlamaya çabalarken, bütün bunları kaldırabilecek mi diye de düşünmüyor da değilim. Ama onları bekleyen ve her geçen gün bir öncesinden daha da zorlaşan, daha da ümitsizleşen bu yaşamda öyle bir korunaklı ve güçlü olması gerekecek ki, şimdiden önlemlerini alalım, ilerde canının yandığını, gözünün yaşardığını, tökezlediğini, çaresiz kaldığını görmeyelim istiyorum. Elbette hayat toz pembe olmayacak, hiç birimizin yavrusu için... yeterki çok zorlanmasınlar, hayat çok ağlatmasın, çok yormasın onları... Tüm çabam ve isteğim bunun için... derler ya "ben ağlarım onun yerine" işte aynen öyle. Biliyorum hepiniz şimdi diyorsunuz ki içinizden "ben ağlarım onun yerine"... Ne biz ağlayalım ne de onlar... hep mutlu olalım. Çok mu ütopik geldi. Varsın öyle olsun.
Elbette hatalara düşüp, ani manevralar yapıyorum. Yanlış yola girip, geri geri gidiyorum. Hataları başından yakalamak için çabalarımsa insan üstü... Bana görünmeden, kargaşa anında sıvışıp giden yanlışlarım da var mutlaka... ama onlar için suçlu sayılmam öyle değil mi?
Dikenini batırmamak bütün çabam. Batarsa canım yanar, ruhum kanar, biliyorum... buda önemli değil; benim yaram çabuk iyileşir, canımın acısını ise dişlerimi sıkarak, gözyaşlarımı akıtmamaya çalışarak savuşturmak için çabalarım, yeter ki o zarar görmesin.
Çoğu zaman kızıyorum kendime. Bana bu kadar bağımlı olması zorlaştırıyor ikimizin de hayatını. Bebekken hoşuma giden, gizliden gizliye gururumu okşayan anne tutkusu, yorup endişeye düşürüyor şimdilerde.
Farkına varmadan, o kadar çok oyuncak ve kıyafete boğuyorum ki, bir şeyi hayal etmenin ve beklemenin o tatlı heyecanını, sabırsızlığını öğrenmesine engel oluyorum bilinçsizce.
Bazı anlar gamsız ve aldırışsız olacağı endişesi ile irkilip, ne yapmalıyım girdabına sürükleniyorum. Bahsettiğim elbette henüz 5 yaşını bile bitirmemiş ve bana "anne sen kraliçelerin diana'sısın" diye bir çocuk ve benim canım yavrum. Ama temelinden sağlam olması bütün arzum. Çürük ve farklı malzeme kullanarak inşa etmeyeyim yeni bir insanı. Ve üstelik bu inşa işinde o kadar deneyimsizim ki, ilk tecrübem bu benim.
Duyarlı, hassas, üretken, sanata yatkın olsun istiyorum, başarısının ve gücünün yanısıra. Hassas derken, kırılgan değil elbet dileğim.
Geçen gün çok kızdım, canımdan çok sevdiğim minik kızıma. Altı yaşında babamın bana bir kermeste aldığı, bugüne değin sakladığım, benimle bir dolu anısı olan ve hayatta sahip olduğum tek bebeğimi kaybetmiş olması yaraladı beni. Sonra çarçabuk affettim onu. O minicik ve yumuşacık elleriyle yanaklarımı okşayarak "üzülme, ben sana daha kocamanını alırım param olunca" dedi, sonra babasına koştu "baba, bana para ver de anneme dünyalar kadar büyük bir bebek alayım, yazık çok üzüldü" dedi. Nasıl affetmem kendi minik ama yüreği kocaman bu kızı... gülümsediğimi görünce gaza gelip, "sana pırlanta yüzükte alıcam, kolye de alıcam" deyip aklınca beni kandırdı.
Şimdiye değin, kuramadığım -kurmayı da, onu bu denli delicesine severken aslında pek de vakit bulamadığım ya da beceremediğim- anne otoritemi, nasıl yeni baştan inşa ederim diye düşünüyorum. Yoksa yeni baştan mı yükselmeli, güçlü, sağlam temeller üzerine... geç mi kaldım bir çok şey için??
Onu sevip, deli gibi taparken, koruma iç güdüleri ile her şeyine atılırken, kendi ayaklarının üzerinde durmasını geciktiriyor muyum habersizce?
Niye böylesin Demet diyeniniz var mı? Geçen sabah farkettim bunu. Kızımı yuvaya bıraktım. Sonra, o gidip dolabından yuva ayakkabılarını aldı. Hemen giydirmek için atıldım, tüm anne şevkatimle. Yuvanın yetkilisi uyardı, tatlı ve biliçli sesiyle, "Doğa, hala ayakkabılarını annen mi giydiriyor, çok ayıp" dedi. Ben utandım. Benim hatamdı çünkü. Ona fırsat vermiyordum. Üzerindeki eşofman üstünü çıkarırken, yine aynı ses yükseldi kulaklarımda, "bırakın annesi o kendi çıkarır". Terlediğimi ve içimin sınava girecek tembel çocuklar gibi, o garip heyacan ve kaçma duygusu ile sarmalandığının farkına vardım. Çantamı alıp, hızla koştum arabama, kızımı dahi öpemeden. Bütün yol boyunca düşündüm, aynı sesleri duydum. Niye böyle yapıyordum. Niye fırsat vermiyordum ona.
Onun büyüdüğünü, bazı şeyleri ama yanlış ama doğru kendi yapabileceğini kavramakta niye bu kadar bilinçsizim bilmiyorum. Bunu bilinçsizlik değil de, -çünkü bu bana haksızlık olur- onun için pek çok şeyler yapmak kaygısıyla hareket etmek mi demeliyim...
Babasının ondan istediği ufak tefek şeyleri neden kendi görevimmiş gibi algıladığımı ve uyguladığımı da şimdi farkediyorum, şaşarak. Baba-kız olarak aralarındaki en ufak çatışmada, hemen Doğa'nın tarafına geçip, çok uygun mazeretler buluşumu da inkar etmemek gerek. Oysa o, benle kızımın arasındaki hiç bir ilişkiye müdahale etmeme olgunluğunu her zaman gösteriyor. Hatta arada bir kontrol dışı olup ta, sesimi bir hayli yükselttiğimde ve/veya sinirlenip, Doğa'ya karşı fazla tehditkar ya da duygu sömürüsüne girdiğimde bile uzaktan sessizce dinleyip, usulca ama gerektiği yerde müdahale edip, asla konunun önemini yitirtmiyor. Ama ben yapamıyorum. Kızıyorum kendime, çok karışan, çok müdahale eden ve her hakkı kendinde gören bir anne görünümünde olduğum için.
Özgür bir birey ama bilinçli bir kız olsun istiyorum. Ayakları yere sağlam basan, en ufak zorlukta bize koşmadan başka yolları deneyen, başarılarını ve üzüntülerini bizimle paylaşabilecek kadar samimi, çözüm bulamadığı zamanlar, bizden saklamak yerine bizi de haberdar edip yardımları kabul edebilen, üretken, sanata ve hayata saygı duyabilen, insana ve yaşamına sevgi duyabilen, renkleri görebilen ve kokuları hissedebilen, her durumda sevgi sözcüklerini işitebilen, umutlu ve mutlu olması için bütün arzum.
Elbette bütün bu dileklerim hepinizin yavruları için de geçerli...
alıntı