• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Attila İlhan Şiirleri

  • Konu Sahibi Konu Sahibi ecitah
  • Başlangıç Tarihi Başlangıç Tarihi
AŞK....
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
 
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
Attila İlhan ölür
 
aklımda şöyle bir kaç satır var,ama eksik yada yanlış olabilir,emin değilim...

seni her düşündüğümde bir bardak armangaç içerim,
armangaç ne demek biliyor musun
yirmi beş damla göz yaşı demek...
demek ki seni her düşündüğümde yirmi beş damla gözyaşı içerim...

ölümüm herkesinkinden farklı olacak
bunu allahım gibi aşikar biliyorum
onbir gün aralıksız gözlerinin içine bakacağım
onikinci gün jiletle damarlarımı keseceğim.....
 
SAKLI SEVDA



cam yeşili bir kız çok kirpikli

saçları nasıl karanlık bir kızıl

örtülü bir güzellik benzeri olamaz

dudaklarındaki kan etkiliyor asıl

duyarlığı alıngan gönlü ikircikli

ne yazsam ona tutsak

/ adı şehnaz



belki kadın belki çocuk iyice kuşkulu

hangi tutku buğulamış camlarını

bazen ne çok var bazen ne kadar az

kan kırmızı yaşayıp yaz akşamlarını

okşaması boğulmak öpmesi uğultulu

sabah olsam ona tutsak

/ adı şehnaz



saklı sevda sevdaların en saklanmışı

birbirimizde fena boğuluyoruz

hiç kimse birbirimizin yerini tutamaz

benimle yaşayamadığı ona uygunsuz

hiçbir şeye değişmem onunla yaşanmışı

uygunsam ona tutsak

/ adı şehnaz



saklı bir sevdadır bulduk sığındık

bu büyüylü bir aşk çünkü yasak

gizli bir mutluluk ki ne söylesem az

bin yılda yaşasak hiç de yaşamasak

varımız yoğumuz aşkımız artık

hayatım ona tutsak

/ adı şehnaz
 
SEN BEYAZ BİR KADINSIN



asıl büyük sarhoş benim

uzaktaki

ben ki tek damla şarap içmedim

ekmeğin beyaz zeytinin siyah

olduğunu biliyorum

asıl büyük sarhoş benim

uzaktaki

benim kusturucu sarhoşluğum

yoksulluğum



yüzüme bakmasan da

yağmura düşürsen de gözlerini

gözlerime bakmasan da ne kadar

o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor

uykularımda nefesinin sıcaklığı

o kadar

hangi akşam kapımı çalan sen değilsin

sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi

gözbebeklerimde duran

umutsuzlandığım her akşam

senin rüzgârın almıyor mu

uğultulu yorgunluğumu

yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman

ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin

iyimserliğin



ben bu tezgâhı kurdumsa senin için kurdum

senin için dokuduğum basma ve pazen

denizin yeşilinden süzdüğüm balık

göğün mavisinden çaldığım kuş

senin için

felsefe okudumsa

iktisat okudumsa gece yarıları

boğazım kurumuş içim bir kalabalık

sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan

senin için okudum

geceyarıları



sen beyaz bir kadınsın

uzaktaki

gözlerin aklımdan çıkmıyor

sen beyaz bir kadınsın

karanlıkları dinleyen

uzaktaki

sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda

yorgun başını

üşümüş yastığına koyuyor musun

uyuyor musun
 
YALNIZLIĞI DENEMEK



gecenin ortasında ne işin var

yıldızlara dokunma yanarsın

bak birazdan ay da batacak

karanlık bulaşmasın ellerine

tersine döner yolunu bulamazsın



içi dışı uzay tozu yansımalar

sahi mi yalan mı anlayamazsın

bir rüya gemisi iskele sancak

dokunup geçiyor hayallerine

ağlayasın gelir ağlayamazsın



sevmek insanın yüreği kadar

küçükse büyüğünü taşıyamazsın

yalnızlığı da dene oldu olacak

nasıl yankılanır derinden derine

iyi midir kötü mü çıkaramazsın



insan insanı kendisi tamamlar

içinde başka dışında başkasın

eksikliğin fazlana elbet bulaşacak

öbürü sığacak bunun derisine

yoksa sabaha sağ çıkamazsın
 
SÜHEYLA DEĞİLDİ ADIN



hangi bulutlara niçin sarındın

gözlerindeki mavi kimin gökyüzü

süheyla değildi başkaydı adın

gülüşlerin donuk neş'e öksüzü

o erken sonbahar görüntüsü



inceden inceye boyanmaz mıydın

kirpiklerinin lacivert örtüsü

süheyla değildi başkaydı adın

ellerin buz gibi ağzının büzgüsü

kaç yalnızlığın gizli üzüntüsü



ne yapsan ne etsen anlaşılmadın

belki sebep kendini aşmak dürtüsü

süheyla değildi başkaydı adın

nabızlarında pişmanlığın gürültüsü

gülümsemen soğumuş çiçek ölüsü
 
SALI SABAHA KARŞI



salı sabaha karşı telefonla sıçradım

ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı

gecenin bu saatinde beni kim arayabilir

dizimi uyku sersemi bir iskemleye çarptım

kıvılcımlar dizi dizi her yanıma dağılıyor



doktor sabiha desem yıllar var konuşmuyoruz

kanser diye duymuştum sol göğsünü almışlar

şu anda izmir'de midir ne yapıyor kimbilir

son defa hastahanenin avlusunda konuşmuştuk

steteskobu / beyaz gömleği / soğuk ecza kokusu

sesi dargın söyledikleri yorgun ve umutsuz



sakın mırç olmasın parmaklarıyla oynayan

yerli yersiz aramak onun marifetidir

olmayacak şeylerden birden heyecanlanıyor

radyodaki parazit / asansörün uğultusu

bütün gün korkusunu camlarda görmemek için

traş aynasında bırakır gözlerini sabahtan

o kadar yalnız ki yabancılarla selamlaşıyor

tek başına ne tartışmalar sokaklarda geceleyin

ben de tuhafım / nereden aklıma gelebilir

mırç çoktan ölmedi mi / genç sayılırdı doğrusu

içimdeki şehirlerde demek gizlice yaşıyor



ister misin aramak aysel'in aklına essin

plaj güzeli aysel'in / istanbul'da bir zamanlar

küstah sarışınlığını kristal bir zırh gibi

gururla taşırdı / dibinde şimdi rakı şişelerinin

her gece olay çıkarıyor / arkasından karakollar

tozlu ışıklarıyla karanlıkta bir gemidir

polisleriyle küfür kıyamet bana telefon ettiği

öksürükten boğularak / suratı bütün ter

nerde eski aysel / nerde jeanne d'are güzelliği

içtiği için mi korkar korktuğu için mi içer



salı sabaha karşı telefonla sıçradım

ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı

gecenin bu saatinde beni kim arayabilir

elektrik tozlarının iyice boğuklaştırdığı

ses bildiğim bir ses / kimindir çıkaramadım

' -ben suat'ım / sizi terminal'den arıyorum

iner inmez aradım / galiba izliyorlar

istanbul çok değişmiş / yalnızım çok yabancıyım

gidecek başka yerim yok / korkuyorum'
 
ÖLMEK YASAK



daha önce bıçaktan hiç su içmedim

hiç kısılmadı kerpetene bıyıklarım

gururlu bir gemiyim oldum bittim

sabah olur yelkenlerimi saklarım

özgürlük dediğim yerde demirledim



üstüme varma bulutları tutamam

böyle paldır küldür gideceklerdir

gelmezsen farketmez kimseyi aramam

asıl sevdiklerim en içimdekilerdir

onlarla yaşarım eğer yaşarsam



olurmu gecemi yesile çalmak

yıldız çivilemek parmakuçlarıma

ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak

hiç doğmamayı isterdim ama

bir kere doğmuşum ölmek yasak
 
ÖLMEK ZAMANI



dağılırdı saçlarınız yaz akşamı

batan güneşe karşı / kumral

susardınız ne de çok susardınız

anlaşılması güç susmanızın anlamı

sanki bir bulmaca uzun bir sarmal

uzadıkça sersem eder adamı

o zaman sevmek değil ölmek zamanı



(uzak bir kız sisli mavi susarsa

acılarla yüklüdür suskunluğu

akıl almaz tehlikeler içerir

hele hayatında bir sürgün varsa

kelepçe kuşlarının buz gibi uçuştuğu

o siyah tren uğultularla gelir

bütün üçüncü mevki cıgara dumanı)



bana susar bir hayalle konuşurdunuz

hani fakülteden çıkarken vurmuşlardı

kollarınızda ölen tıbbıyeli çocuk

birbirinize nasıl da uymuştunuz

sevginizde yüceltici birşeyler vardı

korku bulaşığı garip bir mutluluk

bir filmi hatırlatan belki bir romanı



(uzak mavi kız dalgasız bir su

ah onun yalnızlığı benim yalnızlığım

içimizde gemiler ansızın yol kesiyor

ansızın beni de vururlar mı korkusu

izlendiğini sanmak her gece adım adım

şehrin karanlığında devriyeler geziyor

telsizde cızırtılar / cinayet alarmı)



eflatun ve ıssız ağzınız bir muamma

susardınız arkasında susmuşluğunuzun

tekrar tekrar sizi duruşmaya çağırırlar

geç vakte kalır sorgular bitmez ama

hapislik nedir ki / unutulmak asıl sorun

seyreldikçe seyrelir istanbul'dan mektuplar

ne arayanı kalır gittikçe ne soranı



(baksa da beni görmüyor sanki yokum

duymadığı açık anlattıklarımı

sessizliği kalabalık giremiyorum

ölüler kuşatılmış sağımı solumu

geçmişte yaşıyor biliyorum

bir anlatabilsem onsuz olamadığımı

o zaman sevmek değil ölmek zamanı)
 
NEYDİ O BİR ZAMANLAR



istanbul ve sen / neydi o bir zamanlar

sanki gençliğime doğru yaşlanıyordum

çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar

hangi yanıma dönsem seni bulurdum

içimdeki lambanın kırıldığı anlar



istanbul ve sen / sırılsıklam yaşananlar

yanardöner bir ayna yeniden ruhum

çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar

gözlerinin sisinde sevdalı bir yolcuyum

hayal meyal gemiler dumanlı ilkbahar



istanbul ve sen / ikinizden kalanlar

tekrar tekrar ısrarla yaşayıp durduğum

çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar

rüya mıdır gerçek mi kendi kendime sorduğum

istanbul ve sen / neydi o bir zamanlar
 
SAKIN HA



'sabiha bu adamlar beni alıp götürecek

sakın ha ağlamanı istemiyorum

soracakları varmış yıllardır sorarlar

anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek

ilk götürülüşümü bak hatırlıyorum

sendikaya yazıldığım günlerdi sanıyorum

otomobil farlarına yağmur yağıyordu

cıgaram ıslanmış sokaklar nedense dar

bu defa aksi gibi zilzurna ilkbahar

çoçuğa bir şey söyleme sabiha belli olmaz

sakın ha ağlamanı istemiyorum

bakarsın çabuk biter akşama evdeyim

uzayacak olursa git hüseyin'i bul

eli kızıl kanda olsa bizi bırakmaz

çantamı hazırlarsın pijamam terliklerim

izin verirlerse seni de beklerim

hani bir gülümsemen vardır sanki istanbul

gözlerin gözlerimi bulur bulmaz

içimde bütün şehir atlı karınca gibi

döner ha döner ışık renk ve pul

hay allah bu ilkbahar beni öldürecek

rüzgardaki kokular dudaklarımdaki tuz

bu adamlar sabiha beni alıp götürecek

günlerden cuma sabah saat dokuz

sakın ha ağlamanı istemiyorum

paran var mı yok mu bilemiyorum

al şu yüz lirayı yanında bulunsun

yüz de bana kalıyor varımız yoğumuz

çocuğa bir şeyler al onunla avunsun

beyler ben hazırım haydi gidiyoruz

sabiha unutma seni bekliyorum'
 
Son düzenleyen: Moderatör:
SERÜVENİN SONU

yankılanır
abanoz sokağı'ndan
fahişelerin tamtamları
tamtamları
ingiliz sarayı iki adımlık yer
viyana oteli tenha bir liman
koridorlarında bıyıkları ıslak
gözleri kan çanağı
yalnızlık adamları
adamları

305'te şüpheli bir cıgara
ucunda tel tel dökülen bir çocuk
ne yanına dönse simsiyah
yağmurun kederli camları
camları
birini bekliyor ama kimi
elleri ter içinde teri soğuk
kapıyı dinler arasıra
akşamları
militan akşamları

yukardaki odalar bütün boş
fakat merdivenlerde fısıltılar
belli belirsiz ayak sesleri
birileri mi var
o mu çok sarhoş
siyasi polis olmasın
yoksa serüven bitti mi
anlaşılmaz telefonlar çalıyor
karanlık anlamları
anlamları

ATTİLA İLHAN
 
Neden Kızkardeşlerim


Neden kızkardeşlerim
Niçin saklanıyorsunuz
Niçin peçelerin peştemalların arkasına gizleniyorsunuz
Nur yüzünüzü
Sık ve sıhhatli siyah saçlarınızı cömert ağzınızı
Neden kızkardeşlerim
Hep böyle bir şeyden korkmuş gibi huzursuz
Hep böyle bir şeye kızmış gibi öfkeli
Acı ve alaca gözleriniz daima gölgeli

..........

(Memleket Havası'ndan)

Attila İlhan

 
Şubat Yolcusu / Attila İlhan

seni kim çizebilir şubat yolcusu
yalnız akşam olsun dağınık olsun
ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu
geceleyin dörtte bir ölüm korkusu
dörtte dört sabaha karşı yağmursun
seni kim çizebilir şubat yolcusu
bütün çizgileri bozuyorsun


Şubat Yolcusu ve Jilet Yiyen Kız'ı uzun zamandır okumamıştım.En sevdiğim iki şiiridir.

Tüyap Kitap Fuarı'ndaki imza gününe elimde kitabıyla gitmiştim,fakat vardığımızda vefat ettiğini öğrenmiştik.

Ezberlemek gibi bir huyum olmamasına rağmen çoğu şiiri aklımdadır çok okumaktan.

Neyse ki okunacak güzel şeyler bıraktı,nur içinde yatsın...
 
"gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu,, ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım"

birde sesiyle bütünleşince şiirleri .ruhumu dinlemeye ,anlamaya alırım.

" askolsun cocuga ne de güzel yazmıs " n.hikmet. :)
 
Burada da Attila Ilhan sevenleri varmis ne güzel :)

Rahmetli cok Bilge bir insandi, bütün Denemelerini Siir kitaplarini aldim onun

En sevdigim siirlerinden birisi

SANA NE YAPTILAR

o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
seni görür görmez özgürlüğümden utandım
söyle ne içersin çay mı kahve mi
çok değişmişsin birden tanıyamadım

saçların uzundu omuzlarına akardı
gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
onlar mı kestiler sen mi kısalttın
gülerdin içimize aylar doğardı
görünmez dağların arkasından
eski gülümsemeni beyhude aradım
o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
çok değişmişsin birden tanıyamadım

bir çay içer misin yoksa kahve mi
kibritim yok demek cigaraya başladın
ellerin de titriyor bir şeyin mi var
böyle bir kız değildin sen eskiden
sana ne yaptılar sana ne yaptılar
kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
çok değişmişsin birden tanıyamadım
 
Son düzenleme:
Back
X