Gece sarsıntı ile uyandık. Hani deprem anında çöküp belirli bir pozisyon almak gerekiyor ya, sarsıntı şiddeti ona bile müsaade etmedi. İlk saniyelerde direkt güm güm binaların yıkılma sesleri geldi. O kadar şiddetli bir depremdi ki bir duvardan diğer duvara çarpıp durdu bizi, tutunmaya bile olanak tanımadı. "Tamam." dedim. "Bitti. Ömrüm buraya kadarmış."
Deprem durur gibi oldu sonra yeniden başladı. Kaçmak için kapının önüne gittik biraz hafifleyince. Kapının önünde yeniden sarsıntı başladı. Yanımıza hiçbir şey almadan kapının önüne attık kendimizi. Binanın dışında yeniden sarsıntı başladı. Etrafta artık dümdüz olmuş binalar vardı.
Sadece bir gün önce karın içinde kabanlar, atkılar, şapkalar ile kar topu oynarken o gece o karın içinde ince gecelik ile donduk.
O beş on dakika içinde sürekli sarsılmaya devam ettik. Sanki bir beşiğin içerisindeydik. Bitmeyen, bitmeyecek bir deprem gibiydi. Biz şoka girmişken eniştem gelip apar topar arabaya bindirdi bizi. Sonra köye, onların tek katlı evine geldik.
İkinci büyük deprem yaşandı. O an deprem değil de kıyamet vakti geldi sandım. Toprak yarıldı.
Şiddetli kar yağdığı için yollar kapandı, yardımlar şehre giremedi. Küçük çocukların "Açım." diye ağlayışını unutamıyorum.
Şimdi bile sarsıntılar devam ediyor. Binlerce artçı oldu. Merkezin yardım için gençlere ihtiyacı var ama benzin yok, yerimizden farklı bir yere gidip gelemiyoruz.
Biliyorum, binlerce ölü ve yaralı varken şükretmem gerekiyor sadece ama yanıma ne kimliğimi ne bir lira paramı alabildim. Üniversitedeyken çalışıp aldığım altınlar vardı, atanırsam ev düzerim diye saklıyordum, evde kaldı. Annemin bir sürü birikimi vardı gençlik zamanından bu yana biriktirdiği, evde kaldı. Yanımızda bir iç çamaşır bile yok. Ev yıkılmadı ama ağır hasarlıymış, girmeye cesaret edemiyoruz. Akrabalar ara sıra etrafa gidip geliyor ama bizim gitmemize müsaade etmiyorlar kaldıramayız diye, her yer yıkılmış. Şehir hayalet şehre dönmüş, her yer dümdüz. Çok olmadı buraya geleli ama koca bir zulümden kaçıp bu şehre gelmiştik, şehir yok oldu. Canım çok yanıyor.
İstanbul 'dan birkaç ay önce ne şartlar ile ayrıldığımı burada çok yazıp, çok defa kafamı dağıtmak için uğraştım. Babamın tek gecelik eskortları veya metresi tarafından yağmalanmayan eşyalarımı zar zor İstanbul' dan, o evden kaçırmıştım. Atanırsam lazım olur diye her şeyden fazla fazla almıştım. Bir sürü hayalim vardı. Hepsi o evde kaldı. Dediğim gibi nefes alıyorum elbette şükürler olsun. Canım iyi, şükürler olsun. Ama beş kuruşsuz tabiri caizse anadan üryan dışarıda kaldık. Onun bunun evinde ne kadar süre devam edebilir ki? İnsan hep şükür ediyor ama üzülmek de senin elinde değil.
Bir de sürekli "Üzülme, atanırsan aileni alır gidersin." laflarını duyuyorum. İyi ama ben atanmayı ailemden kurtulmak için istiyordum. Yine, bu şartlar altında, ağlamaktan artık gözlerim ağrırken ve beş üstü sarsıntılar devam ederken yani sağ kalıp kalmayacağım bile belli değilken yine birilerinin kaderi benim sırtıma yüklenmeye çalışılıyor. Tam şu zamanda bile.
Kaderden kaçılmaz. Ama bir felaket bitiyor diğeri başlıyor gerçekten üç beş ay oturup bir dinlensem diyorum ama aralıksız bir mücadelem var. Sağım, enkazın altın değilim şimdilik şükürler olsun ama çok yoruldum.