- 2 Ocak 2015
- 6.426
- 15.443
-
- Konu Sahibi kavun kokusu
- #61
Uç bir konu evet, aldatıldım, dolandırıldım, eltim şöyle, görümcem böyle gibi bir konu değil. Bir insan bu raddeye kolay gelmez, aklında bu düşünce hemen belirmez.
1 senedir benim aklımda bu fikir var.
Kendiyle ilgili konu açmak ise çok daha uzun zamandır vardı, her seferinde tuttum kendimi, yarın bir gün ölürse, başına bir şey gelirse yazdıklarına üzülürsün dedim. Ama yetti artık.
Karakter anlatımı yapmayıp, direkt olaylardan örnekler yazacağım. Hatta sadece son bir sene ile sınırlı tutayım, daha öncesine gidersem direkt görüşme dersiniz. Geçmiş geçmişte kaldı diyelim, 1 sene ile geçiştireyim.
Önce kendimdeki kabahatten bahsedeyim, sütten çıkma ak kaşık değilim. Yaşananlar, deneyimler, birikmişler nedeniyle anneme karşı tahammülsüz ve sinirliyim. Aynı cümleyi a kişisi kursa normal tepki veriyorum, annem kurduğunda farklı. Özellikle soru sormalarından hoşlanmıyorum, basit bir konu hakkında bile en az 5 soru çıkartabilir. Çıkarsın, bunda ne var tabii, ancak soruları önemsediği için değil, sağa sola sohbet konusu olsun diye soruyor. Hiç tanımadığım Müzeyyen teyze, bizim tayinimiz nereye çıktı, neredeydik, ne zaman taşındık, hangi semtteyiz, eşim göreve gidecek, nereye gidecek, ne zaman gidecek, ne ile gidecek ve ne zaman dönecek biliyor. Tanımadığımız insanlar bizim hayatımız hakkında bilgi sahibi! Bu durum nedeniyle de tartıştık kaç kere. İnsanlarla bilgilerimizi, özelimizi paylaşma dedim en az 4 kere. Her seferinde tartışma çıkardı, her seferinde devam etti. Artık bilgi vermemeye başladık, bu sefer de beni adam yerine koymuyorsunuz diye tartışma çıkardı. Uzlaşamadık. Bu da dönüp dönüp başa saran tartışma konularından biridir.
Gelelim diğer örnek olaylara (tarih olarak karışık)
- Bize geldiğinde uzun kalır, biz karışmayız geliş gidiş tarihine, canı ne istiyorsa onu yapar. Her geldiğinde olaylar sabittir. İlk 10 gün kadar yemek yapar (akşam yemeği için), sonra ben hizmetçi miyim der, her lafı buna getirir ve yemek yapmayı bırakır. Yine öyle oldu. Bildiğimiz bir davranış, yadırgamadık. Ancak bu sefer şartlar farklı. Şimdiye kadar evime çok yakın bir yerde görev yapıyordum, şimdi ise bir buçuk saat mesafedeki başka bir ilçedeyim. Akşam geliyorum, hemen köpeğimizi gezmeye çıkarıyorum, eve dönüyorum, mutfağa geçip yemek yapıyorum. (Köpek gezdirme olayına dönüş yapacağım, köpek benim köpeğim, sorumluluğu da benim ama başka bir durum daha var) Eşim benden sonra geliyor, bu yüzden bu döngüye dahil değil. Eşimin bana sağladığı kolaylık "yemek yapma, kahvaltı yapalım, dışarıdan sipariş verelim, makarna yeter" vs. Ancak annem dışarıdan yemek istemez, kahvaltı akşam mı yapılır der istemez, makarnaya hayır der. Yani bizde olmasa daha kolay geçecek, ama geçmiyor. Kendi de yapmıyor. Durumlardan biri bu.
- Nöbetten gelmişim, uzun uzun yazmayayım, nöbet yorgunluğunu bilenler vardır, 5-10 dakika oturup mutfağa geçiş yapacağım, eşim evde.
Annem: Çorba yap
Ben: Yapamam valla bu yorgunlukla, yemek var zaten 2 çeşit, bir de turşu çıkarırım tamam.
A: (Eşimi göstererek beni dürter) Çorba yap.
Eşim: Hayır hayır, çorba morba istemem ben, yorgunsun zaten.
A: (Şansını hala zorlayıp 3. kere) Çorba yap
B: (Ben bu noktada sesimi yükseltip sert konuşmaya başladım) Yapmıyorum çorba falan ya, istemiyorum dedi duymuyor musun?
A: O istemiyor olabilir, ben eşek başı mıyım!!
B: Sana inanmıyorum, bütün gün evdesin, çorba için beni mi bekledin (bu sırada söyleniyor ama ağız içi ile, anlamıyorum ne dediğini, ama yine bir ben eşek miyim gibi laflar var, yaklaşık 5 dakika falan sürdü bu) Tamam, sus, yeter ki sus, susacaksan ben 3 çeşit çorba yaparım sen yeter ki konuşma (bu kısmı bağırarak söyledim).
Çorbayı yaptım, eşimle ben yemedik. Özellikle istediği bir çorba da yoktu, hani canı çekmiş gibi düşünmeyin, adı çorba işte.
- Köpeğimiz konusuna döneyim. Gezdirmez, haftada 2-3 defa 5 dakikalığına bahçeye çıkarır, bu kadar. Köpek benim köpeğim, kimseye sorumluluğunu atacak değilim, bana acımadığını zaten biliyorum, bari hayvana acı. Acır. Ama bizim köpeğimize değil. Komşu köpeğine. Hiçbir samimiyetimizin olmadığı, hatta isimlerini bile bilmediğimiz insanlara gidip "isterseniz köpeğinizi gezdirebilirim" diyor, onlar da kabul ediyor. Bu eşek kavun mesai bitimi eve geliyor, köpeğini gezdiriyor. Yorgun olması, hamile olması, ilçeler arası gidip gelmesi önemli değil. (İlçe demişken büyük şehir ilçesi gibi düşünmeyin, yarım saatte bir araç var.) Ama komşunun köpeği önemli.
- Ayağım ve ayak bileğim şiş, doktor bana rapor veriyor, tuvalet ihtiyacın dışında kalkmayacaksın, basmayacaksın diyor. Eşim görevde, evde yok. Atıyorum bu pazartesi günü oldu, geri kalan 4 günde raporluyum, hafta sonu da var, 6 gün dinlenme imkanım var. 6 günde benim ayağım iyileşmedi, çünkü ben dinlenemedim. Çünkü benim annem o halimde benden yemek bekledi. 1 gün özellikle yapmadım, bakalım ne olacak diye. Kendine mısır kaynattı onu yedi, ben de peynir yedim. Dışarıdan yine yemek söyleyemiyorum, istemiyor. Ha diyeceksiniz ki sen söyle isteyen yer istemeyen yemez. Her bir lokma boğazınıza dizilsin istiyorsanız söylersiniz. Öyle bir durumda yine ben eşek başı mıyım, kendine yemek söylüyorsun beni düşünmüyorsun, saygısız... aklınıza ne geliyorsa işte, bağıra çağıra söylendiğini hayal edin, o olur.
Ağlaya ağlaya köpeğimi dışarı çıkardım, ağlaya ağlaya yemek yaptım. Fark ettim ki acıdan ziyade zoruma gittiği için ağlamışım.
Bunları yüzüne vurduğum zaman cevabı "sen gelip bana ayağını mı gösterdin". Evet, ona gidip ayağımı göstermemişim. Hasta olan benim, gelip "ne oldu ayağına dur bakayım" demeyen o, ama yanına gidip ayağımı göstermediğim için suçlu benim.
Zaten bu olayda bende ipler koptu, çok bağırdım, çok ağır konuştum.
B: Sokaktan birini çağırsam bana yardım ederdi, ayağı sakat ve hamile, yazık derdi. Sen n'aptın? Domuz gibi köşende kurulu oturdun, filmini izledin, oyununu oynadın, ne yemek yapılıyor diye kontrol ettin" (hayatımda ilk kez böyle hakaret ettim, daha önce tartışmamız kavgamız oldu ama benden yana böyle hakaretleri ilk kez duydu)
A: Sen benimle konuştun mu, ayağını gösterdin mi? Ben nereden bileyim?
B: Evet, doktor da zaten kaşım gözüm için verdi o raporu, 2 gün ayağımı sürüdüm, ondan sonra da topallamaya geçtim, sırf keyfimden, biraz da böyle yürüyeyim dedim, yoksa turp gibiyim."
A: Gelseydin, gösterseydin, neymiş yemek yapmamışım. Hizmetçi miyim ben? Hizmet ederken iyi, etmeyince kötü.
B: (Burada ben tamamen koptum, hizmetçi miyim lafını o kadar sık kullanır ki, yemek yaptığı için söylüyor bunu, evinde olsa yine yapacak, bizde yapınca zoruna gidiyor) Seni boğar atarım, bir daha bu lafı söyle, boğar atarım seni. Ne hizmetinden ne hizmetçiliğinden bahsediyorsun? Temizlik mi yaptırdık sana? Market alışverişine mi yolladık, çamaşır mı yıkattık ütü mü yaptırdık? Ne yaptın? Ne? Ne?
Cevap olarak yemek yapmasından bahsetti yine. Ben de ilk 10 gün yaptın, bıraktın, ben yapıyorum, bu nasıl hizmetçilik dedim. Bu tutmayınca başka şeylere geçti, vay ben seni ne zorluklarla büyüttüm, bu sefer ama ben susmadım, çocukluğumda yaptıklarından bahsettim. Beklemiyordu çünkü hiç geçmişle vurmamıştım. O yüzden o konu uzamadı.
Hiçbir şeyden memnun olmaz, sürekli surat asar, bir şeye sevinip paylaşamazsınız çünkü yine suratıyla ve negatif yorumuyla kursağınızda bırakır.
Kardeşleriyle, teyzeleriyle, halalarıyla, akrabalarıyla kimseyle görüşmüyor, daha doğrusu onlar görüşmüyor.
Bu kadar sebep size yeterli gelir mi bilmiyorum, denizde kum tanesi buraya yazdıklarım. Bunlarda ne var diyecekler için hatırlatıyorum, son 1 sene bu.
"Ne yapacaksın peki?" diye sorarsanız, bilmiyorum. Görüşmeyi kesip hayatına normal şekilde devam edebilecek vicdandan değilim. Zaten olsaydım en az 10 sene önce keserdim görüşmeyi. Ararsa konuşuruz, aramazsa konuşmayız diye düşünüyorum şu an, ama bilemiyorum ki işte. Vicdanıma yenilip bu tarz şeyleri yine yeniden yaşamak istemiyorum, çünkü gerçekten boğarım seni dediğimde hissettim, boğmayacaktım ama vuracaktım eline koluna, ittirecektim. E böyle böyle ya cinnet noktasına gelirsem? Bir yandan gerçekten korkuyorum bir yandan da vicdanım beni rahat bırakmıyor.
Bu arada başka çocuk yok, 50li yaşlarında.
Dipçe: "aayy benim annemle aram harikadır, çok garip geldi bana" gibi yorum yazacaklar yazmasın. Ne mutlu size, şanslıymışsınız, normal bir anneniz, normal bir ilişkiniz var. Ancak benim gibi durumda olanlara bunu yazmanız yardımcı olmayacağı gibi insanın daha çok bilenmesine sebep olabilir.
Herkesin annesi pamuk gibi değil maalesefUç bir konu evet, aldatıldım, dolandırıldım, eltim şöyle, görümcem böyle gibi bir konu değil. Bir insan bu raddeye kolay gelmez, aklında bu düşünce hemen belirmez.
1 senedir benim aklımda bu fikir var.
Kendiyle ilgili konu açmak ise çok daha uzun zamandır vardı, her seferinde tuttum kendimi, yarın bir gün ölürse, başına bir şey gelirse yazdıklarına üzülürsün dedim. Ama yetti artık.
Karakter anlatımı yapmayıp, direkt olaylardan örnekler yazacağım. Hatta sadece son bir sene ile sınırlı tutayım, daha öncesine gidersem direkt görüşme dersiniz. Geçmiş geçmişte kaldı diyelim, 1 sene ile geçiştireyim.
Önce kendimdeki kabahatten bahsedeyim, sütten çıkma ak kaşık değilim. Yaşananlar, deneyimler, birikmişler nedeniyle anneme karşı tahammülsüz ve sinirliyim. Aynı cümleyi a kişisi kursa normal tepki veriyorum, annem kurduğunda farklı. Özellikle soru sormalarından hoşlanmıyorum, basit bir konu hakkında bile en az 5 soru çıkartabilir. Çıkarsın, bunda ne var tabii, ancak soruları önemsediği için değil, sağa sola sohbet konusu olsun diye soruyor. Hiç tanımadığım Müzeyyen teyze, bizim tayinimiz nereye çıktı, neredeydik, ne zaman taşındık, hangi semtteyiz, eşim göreve gidecek, nereye gidecek, ne zaman gidecek, ne ile gidecek ve ne zaman dönecek biliyor. Tanımadığımız insanlar bizim hayatımız hakkında bilgi sahibi! Bu durum nedeniyle de tartıştık kaç kere. İnsanlarla bilgilerimizi, özelimizi paylaşma dedim en az 4 kere. Her seferinde tartışma çıkardı, her seferinde devam etti. Artık bilgi vermemeye başladık, bu sefer de beni adam yerine koymuyorsunuz diye tartışma çıkardı. Uzlaşamadık. Bu da dönüp dönüp başa saran tartışma konularından biridir.
Gelelim diğer örnek olaylara (tarih olarak karışık)
- Bize geldiğinde uzun kalır, biz karışmayız geliş gidiş tarihine, canı ne istiyorsa onu yapar. Her geldiğinde olaylar sabittir. İlk 10 gün kadar yemek yapar (akşam yemeği için), sonra ben hizmetçi miyim der, her lafı buna getirir ve yemek yapmayı bırakır. Yine öyle oldu. Bildiğimiz bir davranış, yadırgamadık. Ancak bu sefer şartlar farklı. Şimdiye kadar evime çok yakın bir yerde görev yapıyordum, şimdi ise bir buçuk saat mesafedeki başka bir ilçedeyim. Akşam geliyorum, hemen köpeğimizi gezmeye çıkarıyorum, eve dönüyorum, mutfağa geçip yemek yapıyorum. (Köpek gezdirme olayına dönüş yapacağım, köpek benim köpeğim, sorumluluğu da benim ama başka bir durum daha var) Eşim benden sonra geliyor, bu yüzden bu döngüye dahil değil. Eşimin bana sağladığı kolaylık "yemek yapma, kahvaltı yapalım, dışarıdan sipariş verelim, makarna yeter" vs. Ancak annem dışarıdan yemek istemez, kahvaltı akşam mı yapılır der istemez, makarnaya hayır der. Yani bizde olmasa daha kolay geçecek, ama geçmiyor. Kendi de yapmıyor. Durumlardan biri bu.
- Nöbetten gelmişim, uzun uzun yazmayayım, nöbet yorgunluğunu bilenler vardır, 5-10 dakika oturup mutfağa geçiş yapacağım, eşim evde.
Annem: Çorba yap
Ben: Yapamam valla bu yorgunlukla, yemek var zaten 2 çeşit, bir de turşu çıkarırım tamam.
A: (Eşimi göstererek beni dürter) Çorba yap.
Eşim: Hayır hayır, çorba morba istemem ben, yorgunsun zaten.
A: (Şansını hala zorlayıp 3. kere) Çorba yap
B: (Ben bu noktada sesimi yükseltip sert konuşmaya başladım) Yapmıyorum çorba falan ya, istemiyorum dedi duymuyor musun?
A: O istemiyor olabilir, ben eşek başı mıyım!!
B: Sana inanmıyorum, bütün gün evdesin, çorba için beni mi bekledin (bu sırada söyleniyor ama ağız içi ile, anlamıyorum ne dediğini, ama yine bir ben eşek miyim gibi laflar var, yaklaşık 5 dakika falan sürdü bu) Tamam, sus, yeter ki sus, susacaksan ben 3 çeşit çorba yaparım sen yeter ki konuşma (bu kısmı bağırarak söyledim).
Çorbayı yaptım, eşimle ben yemedik. Özellikle istediği bir çorba da yoktu, hani canı çekmiş gibi düşünmeyin, adı çorba işte.
- Köpeğimiz konusuna döneyim. Gezdirmez, haftada 2-3 defa 5 dakikalığına bahçeye çıkarır, bu kadar. Köpek benim köpeğim, kimseye sorumluluğunu atacak değilim, bana acımadığını zaten biliyorum, bari hayvana acı. Acır. Ama bizim köpeğimize değil. Komşu köpeğine. Hiçbir samimiyetimizin olmadığı, hatta isimlerini bile bilmediğimiz insanlara gidip "isterseniz köpeğinizi gezdirebilirim" diyor, onlar da kabul ediyor. Bu eşek kavun mesai bitimi eve geliyor, köpeğini gezdiriyor. Yorgun olması, hamile olması, ilçeler arası gidip gelmesi önemli değil. (İlçe demişken büyük şehir ilçesi gibi düşünmeyin, yarım saatte bir araç var.) Ama komşunun köpeği önemli.
- Ayağım ve ayak bileğim şiş, doktor bana rapor veriyor, tuvalet ihtiyacın dışında kalkmayacaksın, basmayacaksın diyor. Eşim görevde, evde yok. Atıyorum bu pazartesi günü oldu, geri kalan 4 günde raporluyum, hafta sonu da var, 6 gün dinlenme imkanım var. 6 günde benim ayağım iyileşmedi, çünkü ben dinlenemedim. Çünkü benim annem o halimde benden yemek bekledi. 1 gün özellikle yapmadım, bakalım ne olacak diye. Kendine mısır kaynattı onu yedi, ben de peynir yedim. Dışarıdan yine yemek söyleyemiyorum, istemiyor. Ha diyeceksiniz ki sen söyle isteyen yer istemeyen yemez. Her bir lokma boğazınıza dizilsin istiyorsanız söylersiniz. Öyle bir durumda yine ben eşek başı mıyım, kendine yemek söylüyorsun beni düşünmüyorsun, saygısız... aklınıza ne geliyorsa işte, bağıra çağıra söylendiğini hayal edin, o olur.
Ağlaya ağlaya köpeğimi dışarı çıkardım, ağlaya ağlaya yemek yaptım. Fark ettim ki acıdan ziyade zoruma gittiği için ağlamışım.
Bunları yüzüne vurduğum zaman cevabı "sen gelip bana ayağını mı gösterdin". Evet, ona gidip ayağımı göstermemişim. Hasta olan benim, gelip "ne oldu ayağına dur bakayım" demeyen o, ama yanına gidip ayağımı göstermediğim için suçlu benim.
Zaten bu olayda bende ipler koptu, çok bağırdım, çok ağır konuştum.
B: Sokaktan birini çağırsam bana yardım ederdi, ayağı sakat ve hamile, yazık derdi. Sen n'aptın? Domuz gibi köşende kurulu oturdun, filmini izledin, oyununu oynadın, ne yemek yapılıyor diye kontrol ettin" (hayatımda ilk kez böyle hakaret ettim, daha önce tartışmamız kavgamız oldu ama benden yana böyle hakaretleri ilk kez duydu)
A: Sen benimle konuştun mu, ayağını gösterdin mi? Ben nereden bileyim?
B: Evet, doktor da zaten kaşım gözüm için verdi o raporu, 2 gün ayağımı sürüdüm, ondan sonra da topallamaya geçtim, sırf keyfimden, biraz da böyle yürüyeyim dedim, yoksa turp gibiyim."
A: Gelseydin, gösterseydin, neymiş yemek yapmamışım. Hizmetçi miyim ben? Hizmet ederken iyi, etmeyince kötü.
B: (Burada ben tamamen koptum, hizmetçi miyim lafını o kadar sık kullanır ki, yemek yaptığı için söylüyor bunu, evinde olsa yine yapacak, bizde yapınca zoruna gidiyor) Seni boğar atarım, bir daha bu lafı söyle, boğar atarım seni. Ne hizmetinden ne hizmetçiliğinden bahsediyorsun? Temizlik mi yaptırdık sana? Market alışverişine mi yolladık, çamaşır mı yıkattık ütü mü yaptırdık? Ne yaptın? Ne? Ne?
Cevap olarak yemek yapmasından bahsetti yine. Ben de ilk 10 gün yaptın, bıraktın, ben yapıyorum, bu nasıl hizmetçilik dedim. Bu tutmayınca başka şeylere geçti, vay ben seni ne zorluklarla büyüttüm, bu sefer ama ben susmadım, çocukluğumda yaptıklarından bahsettim. Beklemiyordu çünkü hiç geçmişle vurmamıştım. O yüzden o konu uzamadı.
Hiçbir şeyden memnun olmaz, sürekli surat asar, bir şeye sevinip paylaşamazsınız çünkü yine suratıyla ve negatif yorumuyla kursağınızda bırakır.
Kardeşleriyle, teyzeleriyle, halalarıyla, akrabalarıyla kimseyle görüşmüyor, daha doğrusu onlar görüşmüyor.
Bu kadar sebep size yeterli gelir mi bilmiyorum, denizde kum tanesi buraya yazdıklarım. Bunlarda ne var diyecekler için hatırlatıyorum, son 1 sene bu.
"Ne yapacaksın peki?" diye sorarsanız, bilmiyorum. Görüşmeyi kesip hayatına normal şekilde devam edebilecek vicdandan değilim. Zaten olsaydım en az 10 sene önce keserdim görüşmeyi. Ararsa konuşuruz, aramazsa konuşmayız diye düşünüyorum şu an, ama bilemiyorum ki işte. Vicdanıma yenilip bu tarz şeyleri yine yeniden yaşamak istemiyorum, çünkü gerçekten boğarım seni dediğimde hissettim, boğmayacaktım ama vuracaktım eline koluna, ittirecektim. E böyle böyle ya cinnet noktasına gelirsem? Bir yandan gerçekten korkuyorum bir yandan da vicdanım beni rahat bırakmıyor.
Bu arada başka çocuk yok, 50li yaşlarında.
Dipçe: "aayy benim annemle aram harikadır, çok garip geldi bana" gibi yorum yazacaklar yazmasın. Ne mutlu size, şanslıymışsınız, normal bir anneniz, normal bir ilişkiniz var. Ancak benim gibi durumda olanlara bunu yazmanız yardımcı olmayacağı gibi insanın daha çok bilenmesine sebep olabilir.
Benzer durumlar içindeyim insan annesini babasını seçemiyor malesef vicdan denilen şey insanı mutsuz ediyor mesafeli olmak en iyisi fazla üzerine düşmeyin koskocaman kadın sonuçta maddi manevi bi muhtaçlığı yoksa vicdan yapmanıza da gerek yokUç bir konu evet, aldatıldım, dolandırıldım, eltim şöyle, görümcem böyle gibi bir konu değil. Bir insan bu raddeye kolay gelmez, aklında bu düşünce hemen belirmez.
1 senedir benim aklımda bu fikir var.
Kendiyle ilgili konu açmak ise çok daha uzun zamandır vardı, her seferinde tuttum kendimi, yarın bir gün ölürse, başına bir şey gelirse yazdıklarına üzülürsün dedim. Ama yetti artık.
Karakter anlatımı yapmayıp, direkt olaylardan örnekler yazacağım. Hatta sadece son bir sene ile sınırlı tutayım, daha öncesine gidersem direkt görüşme dersiniz. Geçmiş geçmişte kaldı diyelim, 1 sene ile geçiştireyim.
Önce kendimdeki kabahatten bahsedeyim, sütten çıkma ak kaşık değilim. Yaşananlar, deneyimler, birikmişler nedeniyle anneme karşı tahammülsüz ve sinirliyim. Aynı cümleyi a kişisi kursa normal tepki veriyorum, annem kurduğunda farklı. Özellikle soru sormalarından hoşlanmıyorum, basit bir konu hakkında bile en az 5 soru çıkartabilir. Çıkarsın, bunda ne var tabii, ancak soruları önemsediği için değil, sağa sola sohbet konusu olsun diye soruyor. Hiç tanımadığım Müzeyyen teyze, bizim tayinimiz nereye çıktı, neredeydik, ne zaman taşındık, hangi semtteyiz, eşim göreve gidecek, nereye gidecek, ne zaman gidecek, ne ile gidecek ve ne zaman dönecek biliyor. Tanımadığımız insanlar bizim hayatımız hakkında bilgi sahibi! Bu durum nedeniyle de tartıştık kaç kere. İnsanlarla bilgilerimizi, özelimizi paylaşma dedim en az 4 kere. Her seferinde tartışma çıkardı, her seferinde devam etti. Artık bilgi vermemeye başladık, bu sefer de beni adam yerine koymuyorsunuz diye tartışma çıkardı. Uzlaşamadık. Bu da dönüp dönüp başa saran tartışma konularından biridir.
Gelelim diğer örnek olaylara (tarih olarak karışık)
- Bize geldiğinde uzun kalır, biz karışmayız geliş gidiş tarihine, canı ne istiyorsa onu yapar. Her geldiğinde olaylar sabittir. İlk 10 gün kadar yemek yapar (akşam yemeği için), sonra ben hizmetçi miyim der, her lafı buna getirir ve yemek yapmayı bırakır. Yine öyle oldu. Bildiğimiz bir davranış, yadırgamadık. Ancak bu sefer şartlar farklı. Şimdiye kadar evime çok yakın bir yerde görev yapıyordum, şimdi ise bir buçuk saat mesafedeki başka bir ilçedeyim. Akşam geliyorum, hemen köpeğimizi gezmeye çıkarıyorum, eve dönüyorum, mutfağa geçip yemek yapıyorum. (Köpek gezdirme olayına dönüş yapacağım, köpek benim köpeğim, sorumluluğu da benim ama başka bir durum daha var) Eşim benden sonra geliyor, bu yüzden bu döngüye dahil değil. Eşimin bana sağladığı kolaylık "yemek yapma, kahvaltı yapalım, dışarıdan sipariş verelim, makarna yeter" vs. Ancak annem dışarıdan yemek istemez, kahvaltı akşam mı yapılır der istemez, makarnaya hayır der. Yani bizde olmasa daha kolay geçecek, ama geçmiyor. Kendi de yapmıyor. Durumlardan biri bu.
- Nöbetten gelmişim, uzun uzun yazmayayım, nöbet yorgunluğunu bilenler vardır, 5-10 dakika oturup mutfağa geçiş yapacağım, eşim evde.
Annem: Çorba yap
Ben: Yapamam valla bu yorgunlukla, yemek var zaten 2 çeşit, bir de turşu çıkarırım tamam.
A: (Eşimi göstererek beni dürter) Çorba yap.
Eşim: Hayır hayır, çorba morba istemem ben, yorgunsun zaten.
A: (Şansını hala zorlayıp 3. kere) Çorba yap
B: (Ben bu noktada sesimi yükseltip sert konuşmaya başladım) Yapmıyorum çorba falan ya, istemiyorum dedi duymuyor musun?
A: O istemiyor olabilir, ben eşek başı mıyım!!
B: Sana inanmıyorum, bütün gün evdesin, çorba için beni mi bekledin (bu sırada söyleniyor ama ağız içi ile, anlamıyorum ne dediğini, ama yine bir ben eşek miyim gibi laflar var, yaklaşık 5 dakika falan sürdü bu) Tamam, sus, yeter ki sus, susacaksan ben 3 çeşit çorba yaparım sen yeter ki konuşma (bu kısmı bağırarak söyledim).
Çorbayı yaptım, eşimle ben yemedik. Özellikle istediği bir çorba da yoktu, hani canı çekmiş gibi düşünmeyin, adı çorba işte.
- Köpeğimiz konusuna döneyim. Gezdirmez, haftada 2-3 defa 5 dakikalığına bahçeye çıkarır, bu kadar. Köpek benim köpeğim, kimseye sorumluluğunu atacak değilim, bana acımadığını zaten biliyorum, bari hayvana acı. Acır. Ama bizim köpeğimize değil. Komşu köpeğine. Hiçbir samimiyetimizin olmadığı, hatta isimlerini bile bilmediğimiz insanlara gidip "isterseniz köpeğinizi gezdirebilirim" diyor, onlar da kabul ediyor. Bu eşek kavun mesai bitimi eve geliyor, köpeğini gezdiriyor. Yorgun olması, hamile olması, ilçeler arası gidip gelmesi önemli değil. (İlçe demişken büyük şehir ilçesi gibi düşünmeyin, yarım saatte bir araç var.) Ama komşunun köpeği önemli.
- Ayağım ve ayak bileğim şiş, doktor bana rapor veriyor, tuvalet ihtiyacın dışında kalkmayacaksın, basmayacaksın diyor. Eşim görevde, evde yok. Atıyorum bu pazartesi günü oldu, geri kalan 4 günde raporluyum, hafta sonu da var, 6 gün dinlenme imkanım var. 6 günde benim ayağım iyileşmedi, çünkü ben dinlenemedim. Çünkü benim annem o halimde benden yemek bekledi. 1 gün özellikle yapmadım, bakalım ne olacak diye. Kendine mısır kaynattı onu yedi, ben de peynir yedim. Dışarıdan yine yemek söyleyemiyorum, istemiyor. Ha diyeceksiniz ki sen söyle isteyen yer istemeyen yemez. Her bir lokma boğazınıza dizilsin istiyorsanız söylersiniz. Öyle bir durumda yine ben eşek başı mıyım, kendine yemek söylüyorsun beni düşünmüyorsun, saygısız... aklınıza ne geliyorsa işte, bağıra çağıra söylendiğini hayal edin, o olur.
Ağlaya ağlaya köpeğimi dışarı çıkardım, ağlaya ağlaya yemek yaptım. Fark ettim ki acıdan ziyade zoruma gittiği için ağlamışım.
Bunları yüzüne vurduğum zaman cevabı "sen gelip bana ayağını mı gösterdin". Evet, ona gidip ayağımı göstermemişim. Hasta olan benim, gelip "ne oldu ayağına dur bakayım" demeyen o, ama yanına gidip ayağımı göstermediğim için suçlu benim.
Zaten bu olayda bende ipler koptu, çok bağırdım, çok ağır konuştum.
B: Sokaktan birini çağırsam bana yardım ederdi, ayağı sakat ve hamile, yazık derdi. Sen n'aptın? Domuz gibi köşende kurulu oturdun, filmini izledin, oyununu oynadın, ne yemek yapılıyor diye kontrol ettin" (hayatımda ilk kez böyle hakaret ettim, daha önce tartışmamız kavgamız oldu ama benden yana böyle hakaretleri ilk kez duydu)
A: Sen benimle konuştun mu, ayağını gösterdin mi? Ben nereden bileyim?
B: Evet, doktor da zaten kaşım gözüm için verdi o raporu, 2 gün ayağımı sürüdüm, ondan sonra da topallamaya geçtim, sırf keyfimden, biraz da böyle yürüyeyim dedim, yoksa turp gibiyim."
A: Gelseydin, gösterseydin, neymiş yemek yapmamışım. Hizmetçi miyim ben? Hizmet ederken iyi, etmeyince kötü.
B: (Burada ben tamamen koptum, hizmetçi miyim lafını o kadar sık kullanır ki, yemek yaptığı için söylüyor bunu, evinde olsa yine yapacak, bizde yapınca zoruna gidiyor) Seni boğar atarım, bir daha bu lafı söyle, boğar atarım seni. Ne hizmetinden ne hizmetçiliğinden bahsediyorsun? Temizlik mi yaptırdık sana? Market alışverişine mi yolladık, çamaşır mı yıkattık ütü mü yaptırdık? Ne yaptın? Ne? Ne?
Cevap olarak yemek yapmasından bahsetti yine. Ben de ilk 10 gün yaptın, bıraktın, ben yapıyorum, bu nasıl hizmetçilik dedim. Bu tutmayınca başka şeylere geçti, vay ben seni ne zorluklarla büyüttüm, bu sefer ama ben susmadım, çocukluğumda yaptıklarından bahsettim. Beklemiyordu çünkü hiç geçmişle vurmamıştım. O yüzden o konu uzamadı.
Hiçbir şeyden memnun olmaz, sürekli surat asar, bir şeye sevinip paylaşamazsınız çünkü yine suratıyla ve negatif yorumuyla kursağınızda bırakır.
Kardeşleriyle, teyzeleriyle, halalarıyla, akrabalarıyla kimseyle görüşmüyor, daha doğrusu onlar görüşmüyor.
Bu kadar sebep size yeterli gelir mi bilmiyorum, denizde kum tanesi buraya yazdıklarım. Bunlarda ne var diyecekler için hatırlatıyorum, son 1 sene bu.
"Ne yapacaksın peki?" diye sorarsanız, bilmiyorum. Görüşmeyi kesip hayatına normal şekilde devam edebilecek vicdandan değilim. Zaten olsaydım en az 10 sene önce keserdim görüşmeyi. Ararsa konuşuruz, aramazsa konuşmayız diye düşünüyorum şu an, ama bilemiyorum ki işte. Vicdanıma yenilip bu tarz şeyleri yine yeniden yaşamak istemiyorum, çünkü gerçekten boğarım seni dediğimde hissettim, boğmayacaktım ama vuracaktım eline koluna, ittirecektim. E böyle böyle ya cinnet noktasına gelirsem? Bir yandan gerçekten korkuyorum bir yandan da vicdanım beni rahat bırakmıyor.
Bu arada başka çocuk yok, 50li yaşlarında.
Dipçe: "aayy benim annemle aram harikadır, çok garip geldi bana" gibi yorum yazacaklar yazmasın. Ne mutlu size, şanslıymışsınız, normal bir anneniz, normal bir ilişkiniz var. Ancak benim gibi durumda olanlara bunu yazmanız yardımcı olmayacağı gibi insanın daha çok bilenmesine sebep olabilir.
Öyle bi vicdan bende de yok şuan bunun mutsuzluğunu yaşıyorumNe yapacaksın peki?" diye sorarsanız, bilmiyorum. Görüşmeyi kesip hayatına normal şekilde devam edebilecek vicdandan değilim.
Sizi çok iyi anlıyorum...yazacaklarım bu kadar
Benim eşim de kurtuluşum oldu çok şükür iyi ki eşim varO zamanlara hiç dönmeyelim, özellikle geçmişi yazmayayım dedim. 1-2 örnek verebilirim.
Ortaokuldaydım, beni yalnız bırakıp bırakıp turlara giderdi, turistik şehir gezilerine giderdi. İlk birkaçında üzüldüm yalan yok, küçüğüm çünkü, sonra sevmeye başladım, kendi başınasın. O zamandan beri bayılırım evde yalnız kalmaya.
Sene başında okula gelir öğretmenlere "siz ne yaparsanız haklısınızdır, saygım sonsuz" der giderdi. Bunu duyan bazı öğretmencikler mezun olana kadar beni kum torbası yapardı (şiddet olmazdı da aşağılama, sebepsiz bağırma gibi şeyler olurdu). Haklı olduğum olayı anlatırdım, arkamda durmazdı. Liseden itibaren kendi hakkını kendi aramaya başlayan bir çocuk oldum, lise dediğim de işte 9. sınıf 14-15 yaş. Evlenene kadar hep böyleydi, sonra eşime sırtımı dayadım.
Liseden beri gözünde asi, ters bir insanım. Çünkü sesim çıkmaya başladı, çünkü kendimi korumaya başladım, ezdirmemeye başladım.