Hepsi üst üste geldi. Annemde anneanneme aynılarını yapmış kaderim aynı annem gibi. Onun da yapacağı bir şey yok. Babama bırakıp gitsem de asla benim gibi olamaz. Babama desem ki okulu bırakacağım dünyayı başıma yıkar ama bilmiyorum ki gitsem de başarı elde edemicsm elim yüreğimde olacak. Etrafıma bakıyorum da herkes mutlu yaşıtlarım. Sorunları yok gezip tozuyorlar. En basiti ya kar yağdı dışarı çikip mutlu dahi olamadım içimden gelmedi. Ama diğerlerine bakıyorum çok mutlular herkes gezip tozuyor. Diyorum bizim günahımız neydi? Annem zaten iyi değil toparlanamadı asla birde annesiz kalırsam benim bu hayatta yaşamama gerek yok. Babam asla annem gibi olamaz kardeşim de yok yanıma destek olacak. Şu an yazınca bile fark ettim hayatım ne boktanmış
Ohoo bu kafayla zor be ablacığım; sorar durursun her sıkıştığında "Bizim günahımız neydi, neden ben?" diye. Bir an evvel durumu kabullenip elinde olanlarla yapabileceğinin en iyisini yapmanı tavsiye ederim. Evet, bazıları hayatı tırmalamak zorundadır, evet bazıları daha çetin savaşlar vermek zorundadır; bu süreçte başkalarının mükemmel(!) hayatlarını irdelemek seni sadece öfke, umutsuzluk ve enerjisizliğe itecek.
21 yaşında annene refakatçi olmaya isyan etmişsin; 21 yaşında ben bizzat hastaydım ve okulumu dondurmak zorunda kaldık. Zamanında pek konuşulmayan, gizlenen, bilinmeyen bir hastalık olduğundan oradan oraya savrulduk tedavi sürecinde, aşındırmadığımız doktor kapısı kalmadı. Ne olacağım belli değildi ve gençliğin verdiği toylukla "Neden ben?" diye sorardım.
İlk kez o süreçte kıskançlık duygusunu deneyimledim; daha önce hiç bilmediğim, ilginç bir duyguydu, yadırgadım, kendime yakıştıramadım. "Neden o değil de ben?" diye sordum, "Bu insanlar gülecek bunca şeyi nasıl bulabiliyorlar?" diye irdeledim çünkü kederden ölüyordum. Bipolar hastasıyım, psikotik maniyle Ruh sağlığına yatırıldığımda gencecik bir fidandım. Hayallerim vardı, sırası geldikçe gerçekleşecekti... O sıranın ortasında atom bombası patladı.
Artık deli bir kızı kim naapsındı? :)
O ağır ilaçlarla nasıl kafamı toplayıp okul bitirebilecektim ki hafızam çok zayıflamıştı. Ömrümde ilk kez oturup zekamı, aklımı sorgulayıp hüngür hüngür ağladım. İnsan kendi akıl sağlığına güvenemeyecekse nasıl duracak ayakları üzerinde? :)))
Hastane geçirdiğim günlerde "Toplumun yok saydığı, kendi haklarını bile savunamayacağın, saygı duyulmayan o yerindesin. Bir akıl hastanesindesin ve 20 yaşındasın" diyerek kendime etmediğim eziyet kalmadı toparlanmaya başlarken. Çok acılı, sancılıydı. Bırak yavrum hayata bir okul dönemi geç kalmayı, hayatım kaydı. :)
Beni kim işe alsındı? %40 engelli raporu çakılıyor tanıyla beraber. Hastaneden çıktığımda, hala kekeliyordum, o kadar ağır bir ataktı ki konuşmayı yeniden öğrenmek zorunda kaldım diyebilirim.
Benimle kim evlensindi? Kim ister hayatına "Mental olarak sorunlu" birini? Hangi mangal yürek(!) benle beraber bir yolu adımlardı?
Peki ben de istesem evlat sahibi olabilir miydim? İlaçları hamilelikte kullanamazdım, ya yeniden krizler geçirecek olsaydım ne olacaktı? Çocuğuma genetik geçme riski varken buna hakkım var mıydı? Bitmeyen sorgular...
Sonra hepsini bir kenara ittim. Ablacığım çok klişe bir laf ama hayat sana limon veriyorsa, limonata yapacaksın, bu kadar. Diğerlerine bakmak, sadece vakit kaybetmene sebep olur. Dündeki kendine bak ve yürü.
Okulu bitirdim; o ölüm uykusuna yatıran ilaçlara rağmen. Bugün birisi gelsin desin ki "Neyi başardın, lisans diploması almışsın sadece", derim ona "Al şu hapları, her gün kullan ve lisans diploması al gel öyle konuşalım. :)
Çeşitli işlerde çalıştım ve kendi işimin başına geçtim 3 sene önce.
Evlendim.
Çocuğum var.
Bunlar bir günde olmadı. Bunlar kolay da olmadı.
Eğer, o ilk "Neden?" sorusunda debeleniyor olsaydım hala, sadece kıskançlıklar içinde batıp kalacaktım.
Kendine bunu reva görme. Bugün annenin sana ihtiyacı var. Sen sağlıklı ol, gerisi gelir. Tabakaneye yetişmiyorsun, acı-tatlı yaşıyorsun, manzaran sana has.