Zordur almanyada Gelin Olmak...
Yazar Rüstem Deveci
Çarşamba, 01 Haziran 2011
Bulunduğu yörenin dışına, biraz uzağına, belki başka bir şehre gidenler için bile gurbet zor. Ya dilini bilmediği; insanına, dinine, gelenek göreneğine yabancı olduğu başka bir ülkeye gitmek... İşte o hakiki gurbet ellerinde gelin olanlardan bahsedeceğiz bu dosyamızda. Özellikle 1960 yıllarının sonlarında Almanyaya para kazanarak dönme umuduyla gidip, oralarda yeni bir yaşam kuran ailelere gelin gidenlerin hallerine tercüman olacağız.
TOZPEMBE RÜYALARDAN ACI GERÇEKLERE
Yapılan bir araştırmaya göre; Almanyadaki Türk evliliklerinin %60ı Türkiyeden. Yakın akraba evlilikleri ön planda. Oradaki aileler çocuklarını Anadolu terbiyesi görmüş ve Alman kültüründen etkilenmemiş biriyle evlendirmeyi istiyorlar. Böyle bir talep Türkiyeden de "iyi bir kısmet" nazarıyla karşılanıyor. Sevmedikleri, denk olmayan kişilerle zorla evlendiriliyor kimi kızlar.
Nasıl bir sıkıntının içine atıldıklarınıysa gittikten kısa bir süre sonra fark ediyorlar. Çoğunun kurduğu tozpembe rüyalar yerini hayatın acı gerçeklerine bırakıyor. Yabancılık sendromu, fikir ve kültür çatışmaları, dil bilmemek, ciddi bunalımlara sebep oluyor ve diğer bazı ailevi sorunlarla birleşince hayat birçokları için cehenneme dönüyor. Kimileri sıkıntılar yüzünden psikolojik rahatsızlıklar yaşıyor. Genellikle çekilebildiği noktaya kadar katlanılıyor duruma. Bıçak kemiğe dayandığı gün ise boşanmayla sonuçlanıyor yaşananlar.
Almanyada psikolog olarak çalışan Pınar Burcu Güneş, konuyla ilgili şunları anlatıyor: "kadın günden güne sıkılır, konuşacak paylaşacak kimsesi yoktur. Yeni yeni tanımaya başladığı eşi sürekli ev dışındadır. Kendisini yalnız kalmış hisseder. Kimi zaman evlerde ciddi şekilde kayınvalide baskısı da görülebilir... Yeni gelen genç kadın, hem dil, hem de Almanyadaki haklarını bilmediğinden sesini çıkaramaz. Ancak bu kadar stres yaşayan vücut, öfkenin diline tercüman olur. Pek çok ağrı, sızı hissedilir ama hiçbirisinin de altında fizyolojik bir soruna rastlanamaz".
AVRUPA SEVDASI DENK OLMAYAN EVLİLİKLERE SEBEP OLUYOR
Yurt dışına giden bir gelin şöyle yakınıyor: "Buraya aldanıp gelenler, hiç beklemediği koşullarla karşılaşıyor. Erkekler getirdikleri eşlerini ailesinin hizmetine veriyor, köle gibi davranıyorlar, onları beğenmeyip aldatıyorlar. Hatta bazıları şiddet bile kullanıyor. Çocukları için birçoğu katlanmaya çalışıyor. Ama buradaki kimsesizlik, sahipsizlik ve gurbet duygusu tam olarak insanı bitiriyor." Bir başkası ise "Bazıları buradan gidenleri zengin sanıyor. Avrupa sevdası, para hırsı denk olmayan evliliklere sebep oluyor. Çirkin erkekler; çok güzel, yaşı küçük kızlarla evlendiriliyor. Birbirini anlamayan iki insan, bir araya getiriliyor" diyor.
"ALLAH ORAYA İNSANI, GELİN ETMESİN!"
Almanyaya 1969da bir çocuk annesi olarak 22 yaşında giden ve orada mutlu olabilen şanslı gelinlerden biri Elmas teyze. Mutluluğunuysa çocuklarıyla birlikte muhabbetli bir yuvaya, eşinin sevgi ve şefkatine, şehrin dışında kurulmuş Türk mahallesinde geleneklerine göre yaşayabilmelerine ve dine saygılı, anlayışlı patronlarının olmasına bağlıyor. Fakat diğer gelinleri düşününce; "Allah oraya insanı, gelin etmesin!" demekten kendini alamıyor.
"SEN ANNEMLERLE SAKİNCE EVDE OTUR!"
Gurbetteki gelinlerle ilgili çok fazla yaşanmış acı hikaye mevcut. İşte bir kaçı: anne-baba oğullarını dışarı hayatından ve Alman kızlarından kurtarabilmek için Türkiyeden güzeller güzeli Seville ihtişamlı bir düğünle evlendiriyorlar. Resmi işlemler yüzünden düğünden bir ay sonra Almanyaya giden geline eşinin ilk sözleri "Evlendim diye değişeceğimi zannetme. Eskisi gibi yaşayacağım. Canım ne zaman eve gelmek isterse, o zaman gelirim. Dışarıdaki hayatıma karışmayacaksın. Sen annemlerle sakince evde otur!" oluyor.
Hasretle kocasından güzel birkaç duygulu cümle duymayı uman Sevilin bu ilk isteklerle başından aşağı kaynar sular dökülmüş adeta. Sonraki bir yıl da boşuna geceleri eve dönmesini beklemiş eşinin. Kayınvalide, kayınpeder ve kayınlarıyla küçücük evde, gündüzleri onların hizmetinde, geceleri ağlayarak ya da eşinden azar işiterek geçirmiş. "Sanki benimle ailesi evlenmiş gibiydi. Hiçbir şekilde beni sahiplenmiyordu. İkimizin yaşamdan beklentileri, ahlak anlayışı çok farklıydı ve düzelecek bir hali de yoktu. O nedenle oralarda ömrümü harcamak istemediğimden, dönüp boşandım" diyor Sevil geçmişteki evliliğinden bahsederken. Fatma Hanım ise önceleri Almanyaya gelin olmanın ayrıcalık olduğunu düşündüğünü, ama gidince kendisini, kör ve sağırlar gibi hissettiğini, çocuklarını istediği şekilde yetiştiremediğini, hayatın robot, maneviyatınsa zor olduğunu söylüyor ve gelin adaylarına sesleniyor: "Sakın vatanınızı bırakıp buralara gelmeyin!"
GELİNİN YENİ YERE UYUM SAĞLAMASINA YARDIMCI OLUNMALI
PSİKOLOG FARİKA TEYMUR ARTIR
Yurtdışına gelin gitmek aile çevresinde alışılan ortamdan uzak olmak açısından oldukça zor bir durum. Fakat her yeni durum birey için stres kaynağı olabildiği gibi geliştirici de olabilir. Yaşanan bütün problemlerde içinde bulunulan durum kadar insan faktörü yani bireysel farklılıklar da önemli. Bireyler ne kadar bilinçli, merhametli ve anlayışlı olursa yaşanan sıkıntılar da o kadar az olacaktır.
Önce eş seçiminde uygunluk önemli. Burada hem evlenen gençlere hem de ailelere sorumluluk düşüyor. Maddi imkanlardan ziyade uyum için gereken diğer özelliklere bakılması sıkıntıları azaltacaktır. Gelin adaylarının karar verirken kendilerini bekleyen durum hakkında bilgi sahibi olması eş adayı ile bir süre telefonla ve internet aracılığıyla olsun görüşmeleri "kararda aile mi, bireysel tercih mi daha etkili" anlamaları açısından uygun olacaktır. Memnuniyetsizlik fark edilirse sonradan değişir diye düşünülmemelidir.
Sevgi saygı ve kararlılığın olduğu bir evliliğin uyum içinde yürümesi daha kolaydır. Eşler arasında uyum olursa, sağlıklı bir aile yapısı varsa, içinde bulunulan şartların zorlukları ile daha kolay baş edilebilir. Tabii başta istekli başlayan evliliklerde de sıkıntılar görülebiliyor. Bu durumda gelinlerin de kendilerini geliştirmeye, yeni duruma uyum sağlamaya istekli olmaları, hallerinden şikayetçi olmak yerine güzel taraflarını görmeleri uyumu kolaylaştıracaktır. Bu durumda erkeğin anlayışlı olması, karısının içinde bulunduğu şartlara uyum sağlamasını kolaylaştırması, bulunulan ülkenin dilini öğrenmesine yardımcı olması, ailesinin, karısının kendisini geliştirmesine engel olucu davranışları varsa buna güzellikle mani olması gerekmektedir.
Bilinçli, güzel ahlak sahibi, kendilerini sürekli geliştiren anne babalar diğer aile üyeleri ile birlikte çocuklarının evlilik hayatlarını da kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Bu etki önce uygun adayın seçiminde çocuklarına destek olmak ve daha sonra onların tercihine saygılı olmakla başlar. Eğer eşlerin kişilikleri ve davranışları ile ilgili endişeleri varsa bu endişeler uygun bir dille kırmadan güzel bir şekilde dile getirilmelidir. Bu, müdahaleden ziyade bilinçlendirici bir üslupla yapılmalı, eşlerin kendi duygu, düşünce ve davranışlarının sorumluluğunu üstlenmelerine yardımcı olunmalıdır.
Erkeğin ailesi gelinden önce yurtdışında bulunuyorsa, gelinin yeni yerler görmesi ve geliştirici bir sosyal çevreye girmesine yardımcı olmalıdır. Onun içinde bulunduğu şartlara kendi kişiliğini, ruh ve beden sağlığını, manevi değerlerini ve kültürel kimliğini kaybetmeden uyum sağlamasına karşılıklı anlayış ve isteğe bağlı olarak destek olmalıdır. Böylece ailede ve sosyal hayatta uyumun temelleri atılmış, gelecek nesillerin de daha sağlıklı olarak yetişmesi için uygun ortam sağlanmış olacaktır.
SOSYAL HAYATLARI ÇOK DAR
MİMAR DİLEK KAYHAN
Almanyada doğup büyümesine rağmen çocuklarının Almanlaşmaması için Türkiyeye kesin dönüş yapan mimar Dilek Kayhanın anlattıkları da oradaki hayatlar hakkında çok şey söylüyor. "Almanyada çoğu aile, otuz-kırk sene öncesinin göreneğiyle kalmışlar. Kendisi kaynana kaynatasından nasıl bir gelinlik görmüşse, aynı hali gelinine uyguluyor. Aileni, memleketini bırakıp başka bir aileye, memlekete gidiyorsun. Başka bir kültüre karışıyorsun. Oraya gelin gidenler bu nedenle üç-dört kat zorluk yaşıyor. Gelinimizin gözü açılmasın, bize bağlı kalsın, söz dinlesin, başkaları ona akıl verir gibi nedenlerle gelinleri çok sıkı tutuyorlar, bir yere göndermiyorlar. Böylece dar olan sosyal hayatı, evdekiler daha da kısıtlıyor.
Zaten gelin, dili olmadığından sadece komşu gezmesine, bir iki düğüne ya da alışverişe gidebilir. Genelde dayanılabildiği yere kadar çekiliyor, ama o sıkıntıya katlanamayıp hemen dönenler de fazla. Mesela bir arkadaşım vardı; kaynana, kaynata, kayın, iki görümce, dört çocuk bir arada yaşıyordu. Gelinsin, ancak hizmet ediyorum. O küçücük evden beni çıkarmıyorlar, alışverişe bile götürmüyorlar diyordu. Bir nevi esirsin onların elinde. Üç-beş kuruş verip ailenin yanına gidemezsin. Uçak bileti alacaksın, bir sürü para lazım. Üç senede bir Türkiyeye gidebiliyordu arkadaş. O zaman da ailesini üç gün görebiliyor, onun için de bir sürü laf işitiyordu.
Biz bahçemizde çay içerdik. Komşunun gelini kızcağızın canı giderdi biraz bizimle dışarıda vakit geçirmek için, ama beş dakika kalamazdı. Kimseye ve hiçbir yere göndermezlerdi. Ancak gelen misafirlere çay-pasta-börek hazırlar, ev işi yapardı. Zaten eşlerin kendi başlarına bir hayatları yok. Bir de kocalar boş bir vakit bulunca oturup Almanca film seyreder. Karısı da bir kelime anlamadan yanında oturur. Ortak paylaşım olmuyor haliyle.
Gelinlerine iyi davrananlar, ayrı ev açanlar, mutlu olanlar da var. Özellikle eğitimli ve ekonomik durumu iyi olanlar, daha düzgün bir aile hayatına sahip. Ama yine de farklı kültür ve gurbetin zorluğunu onlar da yaşıyor. Sohbetler, seminerler son beş yıldır daha yoğun. 2000den sonra kendilerini geliştirmeye başladı oradakiler de. Son dönemlerde bazı aileler oğullarını, birbirlerini daha iyi anlarlar düşüncesiyle, orada yetişen kızlarla evlendiriyorlar.
Hazirlayan: Nardane KÖSKER