Alıntılar...


bence pia vera tulyakova... ben piraye oldugunu dusunurdum onceden ..
 
Bitirmeyişin senin büyüklüğündür
Hiç başlamayışın kaderin
Şarkın yıldızlı gökkubbe gibi baş döndürücü,
Başla son hep aynı;
Ortanın getirdiği ise
Besbelli sonda geri kalan ve başta var olandır...(Goethe)
 
"Geçmişi hiç dert etmeyeceksin,
Kendini hep yeni doğmuş sayacaksın
Her yeni gün, sana ne istediğini söyleyecektir
Kendi işinden zevk alacaksın,
Başkalarının yaptıklarına değer vereceksin
En küçük şey senin canını sıkmak ister
Sense hep gününü gün edeceksinen önemlisi hiçkimseden nefret etmeyip
Yarını Tanrı'ya bırakacaksın..." - Goethe
 
Kim bağırsam duyardı çığlığımı melek
saflarından? Tut ki biri yüreğine aldı beni
apansız: Yokolur giderdim daha güçlü varlığının
önünde. Evet, güzel dediğin yalnız başlangıcıdır
korkunç olanın, anca dayandığımız;
Taşırız onu, çünkü hoş görür, umursamaz
bizi yerle bir etmeyi. Her bir melek korkunçtu

Rainer Marie Rilke (Duino Ağıtları'dan)
 
Estragon – acaba yalnız başımıza kalsaydık da kendi yollarımıza gitseydik, daha iyi olmaz mıydı, diye soruyorum kendi kendime. ( bir süre.) aynı yolun yolcusu değiliz biz.
Vladimir ( kırılmadan) – orası belli değil.
Estragon – hiçbir şey beli değil.
Vladimir – daha iyi olacağını düşünüyorsan, her an ayrılabiliriz.
Estragon – bundan sonra zahmetine değmez.
(sessizlik.)
Vladimir – doğru, bundan sonra zahmetine değmez.
(sessizlik.)
Estragon – e, gidiyor muyuz ?
Vladimir – gidelim.
( yerlerinden kıpırdamazlar. )

Godot'yu Beklerken--Samuel Beckett
 
- Siddet , iyilik icin de kullanılabilir (Guy Fawkes)
- Olabilir mi böyle bir sey? Ne olur o zaman? (henüz saf olan kızımız)
- Adalet



-Bu devlet bir canavar
-Haklısın, seni de bir canavara döndürmüs.



Hatirlayin..hatirlayin... 5 kasimi hatirlayiinnn...bize yapilan o haksizligi hatirlayinn
vendetta dan :)
 
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,
Dünle beraber gitti cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Mevlana
 
Ayrılık içinde insanın gözünü açıp kapayıncaya kadar geçen zaman yıl gibi gelir.
Mevlana
 
Düze insende, dağda gezsen de hapiste olsanda yitip gitsende ölsende sen onların gözüne batmış çelik bir dikensin.

Yaşar Kemal ( Beni anlatan bir söz çok severim ) :)))
 
Artık geride özleyeceğim hiçbirşey yok..

Sait Faik Abasıyanık




Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur
N.f.Kısakürek


Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez
SOKRATES
 

Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez
SOKRATES

Yahu rep hakkımı tüketmişim buradan yazayım :) Ne kadar doğru bir söz,kaçımız sorguluyoruz acaba yaşadıklarımızı,herkes kendine dair sorulardan korkar oldu :1no2:


iki kez de böyle aşık olmayı denedim ve bu yüzden olmadık acılar çektim. kalbimin bir köşesinde bu acıya inanamazlık, hem de bu acıyla alay etmek yeşerirken, yine de acı çekmeyi sürdürdüm. üstelik sırılsıklam bir aşık gibi kıskanıyor ve kendimi kaybediyordum. bunun tek sebebi can sıkıntısıydı.

iki kere iki dört çekilmez bir şey. iki kere iki dört, ellerini göğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükrük atan bir külhanbeyin ta kendisidir. iki kere iki dördün yetkinliğine inanırım ama en çok övülmeye değer birşey varsa, oda iki kere ikinin beş etmesidir."


(Yeraltından Notlar-Dostoyevski)
 
demekki neymiss "artik köhne bilgilere takilmiycaz" iki kere iki kac? BES




"Ben şuna inanıyorum ki insan, olay çıkarmaktan, kırıp dökmekten hiçbir zaman kendini alamayacaktır. Anlamanın tek kaynağı, acı duymaktır. Notlarımın başında anlamanın, insanın baş belası olduğunu söylemiştim; ama insanın bunu sevdiğini, hiçbir zevke değişmeyeceğini de biliyorum. Anlama, iki kere iki ile karşılaştırılamayacak kadar üstündür. İki kere ikiden sonra, yapacak değil, öğrenecek bir şey kalmamıştır artık. Ancak beş duyunuzu körleştirerek derin düşüncelere dalabilirsiniz. Aslında anlama da insanı aynı sonuca ulaştırır; ama hiç değilse kendinizi yumruklayarak biraz toparlanırsınız. İlkel bir davranış olmasına rağmen hiç yoktan iyidir. " buda yeraltindan..
 
durun devaminida alintiliyim



Ben şuna inanıyorum ki insan, olay çıkarmaktan, kırıp dökmekten hiçbir zaman kendini alamayacaktır. Anlamanın tek kaynağı, acı duymaktır. Notlarımın başında anlamanın, insanın baş belası olduğunu söylemiştim; ama insanın bunu sevdiğini, hiçbir zevke değişmeyeceğini de biliyorum. Anlama, iki kere iki ile karşılaştırılamayacak kadar üstündür. ıki kere ikiden sonra, yapacak değil, öğrenecek bir şey kalmamıştır artık. Ancak beş duyunuzu körleştirerek derin düşüncelere dalabilirsiniz. Aslında anlama da insanı aynı sonuca ulaştırır; ama hiç değilse kendinizi yumruklayarak biraz toparlanırsınız. ılkel bir davranış olmasına rağmen hiç yoktan iyidir.

ınsanı, eski alışkanlıklarından kurtarmak, iradesini bilimle ve öngörüyle uygunluk gösterecek bir şekle sokmak istiyorsunuz. Ama insanların bu değişimi geçirmelerinin sadece "mümkün" değil, aynı zamanda "zorunlu" olduğunu nereden biliyorsunuz? ınsan iradesinin bu denli düzeltilmeye muhtaç olduğu kararını neye göre veriyorsunuz? Sözün kısası, bütün bu düzeltmelerin insana fayda sağlayacağı sonucuna nasıl ulaşıyorsunuz? Açık konuşmak gerekirse, aklın ve matematiğin desteklediği, normal olarak görülen çıkarlara uygun hareket etmemenin, insanlar için bir kanun bile sayılacağına nasıl bu kadar kesin bir şekilde inanıyorsunuz? Bunlar, sizin tahminleriniz olmaktan öteye geçemez şimdilik. Bir mantık kuralı olduğunu kabul etsek de bunlar, bütün insanlar için geçerli olmayabilir. Belki de benim deli olduğumu düşünüyorsunuz; izin verirseniz size açıklayacağım.

ınsanın doğduğu andan itibaren yapıcılığa, hedefine ulaştıracak bir mühendisliğe, sözün kısası, ne yöne olursa olsun, kendine bir yol açmakla sorumlu olduğunu düşünüyorum. Kimbilir, belki de böyle bir yol açma mecburiyeti, onda kaçamak yapma isteği uyandırıyordun ıçten olan insanlar, ne kadar ahmakça hareket ediyor da olsalar, açtıkları yolun bir yerlere gittiğinin bilincindelerdir. Burada önemli olan, yolun nereye gittiği değil, yolun var olmasıdır ve akıllı, uslu çocukların mühendislik sanatını gözardı etmemeleridir. Çünkü hepinizin bildiği gibi "Tembellik, bütün kusurların anasıdır."

ınsan yapıcıdır, üretmeyi ve yeni hedefler edinmeyi sever; bu, bilinen bir gerçektir. Öte yandan insan, neden her şeyi yıkmaya, paramparça etmeye düşkündür, sorarım size. Hadi cevap verin, neden? Bu konuda söyleyecek birkaç sözüm daha var. ınsanlar amaçlarına ulaşmaktan, yapmaya çalıştıkları yapıyı bitirmekten korktukları için yıkmayı, parçalamayı bu denli seviyor olmasınlar? Belki de insan, kurulan yapıyı uzaktan seyretmeyi seviyordur. Üstelik, bu binayı sadece yapmayı seviyor; içinde oturmayı istemediği gibi sonunda da karıncalar, koyunlar gibi bırakmayı düşünüyor. Karıncaların ev konusunda çok farklı düşünceleri vardır; onlar, dibi sonsuzluğa giden muhteşem, sağlam yapılar kurarlar.

Saygıdeğer karıncaların hayatları, yuvalarında başlar ve orada da biter; bu kararlı ve inatçı tavırlarıyla çok onurlu bir hayat sürerler. Buna karşın insan, gelip geçici hevesleri olan, tutarsız bir varlıktır ve tıpkı satranç oyuncuları gibi hedefe ulaşmayı değil de hedefe giden yolları daha çok sever. Emin olamayız elbette, ama insanın ulaşmak için çabaladığı şey, hedefe giden bu yol olabilir; o da hayatın ta kendisidir zaten. Aslına bakılırsa hedef, iki kere iki dörttür yani bir formüldür; ama bu formül, hayatın değil, ölümün başlangıcıdır. ınsan, daima iki kere ikinin dört etmesinden az da olsa bir korku duymuştur; tıpkı benim duyduğum gibi. ınsanın uğrunda denizler aştığı, hayatını tükettiği hedefi, iki kere iki dörttür; ama öte yandan insanın korkusu, bu hedefe ulaşmaktır. Çünkü ulaştığı an hedefsiz kalacağının bilincindedir. ışlerini bitirip paralannı alan işçilerin gideceği yer meyhanedir, oradan da karakola düşerler nasıl olsa. Alın size, en az bir hafta sürecek uğraş. Peki ama, bizler nereye gideceğiz?

Bu nedenle hedefe her varışta bir huzursuzluk duyulur. ınsan, hedefe ilerlemeyi sever, ulaşmayı değil; şüphesiz çok gülünç bir durumdur bu. ışin en hoş tarafı, insanın daha doğduğunda gülünç olmasındadır. ıki kere iki dört formülü, yine de dayanılmaz şey doğrusu. Bana kalırsa iki kere iki dört, büyük bir küstahlıktır ve etrafa tükürükler saçan, elleri belinde, yol kesen bir külhanbeyinin ta kendisidir. ıki kere iki dördün mükemmelliğine inanıyorum; fakat ondan daha üstün olduğuna inandığım şey, iki kere ikinin beş etmesidir.

Peki ama siz, nasıl oluyor da sadece olumlu, normal durumların, yani refahın, insan çıkarlarına uygun olduğunu -bu kadar kendinizden emin, hatta övünerek- söyle-yebiliyorsunuz? Aklınızın çıkar konusunda hata yapabileceğini düşünmediniz mi? ınsanın sevdiği şey, sadece refah değil, çektiği acılar da olabilir. ınsanın çektiği acıların, refahın sağladığı mutluluktan daha yararlı olması da mümkündür. Bazen tutkuya varan bir sevgiyle acıyı sevdiğimiz de bir gerçektir. Bunları anlamak için dünya tarihini incelemeye hiç gerek yok; hayatı az da olsa yaşayan bir insanın kendine sorması yeter. Ben, yalnızca refahı sevmenin, aynı zamanda ayıp olduğunu düşünüyorum.

ıyiye mi kötüye mi götürür bilmem ama, bir şeyleri kırıp dökmek, bazen büyük bir keyif verir. Bu nedenle ben, ne yalnızca refah ne de yalnızca acı peşindeyim. Ben, sadece kaprislerimden ve istediğimde onu tatmin edebilmekten yanayım. Sırça sarayda acı çekmek ise çok uygunsuz olur; çünkü acı, kuşku demektir. ıçinizde kuşkular oluşturan bir sırça saray, nasıl olurdu sizce?

Siz, sonsuza dek varlığını sürdürecek bir sırça saraya inanıyorsunuz; gizlice de olsa dil çıkarıp nanik yapamayacağınız bir saray... Bense sonsuz olduğundan, sırçadan olduğundan ve gönlümce hiç nanik yapamayacağımdan dolayı korkarım bu saraydan.

Yağmur yağarken saray yerine bir tavuk kümesi görsem, ıslanmamak için oraya girerim belki; ama kümesi de, beni yağmurdan koruduğu için saray olarak göremem. Şimdi gülerek, böyle bir durumda sarayla kümes arasında bir fark olmayacağını söylüyorsunuz. Evet, eğer yaşam gayemiz ıslanmamak olsaydı, size katılırdım.
 
Son düzenleme:
''her zaman, birisi sizden önce davranır. oysa,gelip geçici biridir bu. sinemada,sizden önce,son boş koltuğu alan kör bir yabancı..''


''kelime ve yalnızlık hayatın tadı tuzu
kucaklamak isterdi ölümü ve sonsuzu.''



"tarih bir tahriften ibarettir. tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bugün gördüğümüz bir rüyadır. bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil."




"eksildi omrumuzden umut dolu o yillar
siz miydiniz bizler miydik yorgun dusen kusaklar?"




"..bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım : mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşunkalem silgisiydim. azaldığımla kaldım.." :))

.
 
Sen kalem ol bende kağıt

Yaaaaz beniiiii, yarim yarim
Çiiiizzzzz beni, yarim yarim
Çöööözzzz beni, yarim yarim
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…