43 kadına sorduk: Feminizm nedir?

Kocayı buluncaya kadar :KK52:

Dayanaksız bir genelleme.
Aynı fikir yürütmesini, insanın "yapmam, asla, olmaz" dediği her eylem, düşünce için yapmak mümkün.
Ki bu da kişiyi robot olarak görmek ve özgür iradesini, akıl yürütme yeteneğini hiçe saymak demek oluyor.

Ayrıca radikal feminizm dışındaki anlayışlar evliliğe karşı değil.
 
mervecik01 mervecik01 gelirse bu konu çok tutar

Yok ya tutmaz. Ben kendimden sıkıldım şu konularda yazarken, geri kalan herkes sıkılmıştır :KK70:

Ama yine de yazayım, madem olta atılmış, sazan olayım ben de.

Feminizm; epey güçlü erkeklerin mutlak kontrol amacıyla, kadınları silah olarak kullanıp, diger erkekleri ve toplumda baskın görülen karakterleri ezikleştirmeye/pasifleştirmeye çalışan bir dindir. Bu dinin müntesipleri kendi aralarında çok çatıştıkları için zaman içerisinde liberal feminizm, radikal feminizm... vs gibi mezheplere bölünmüştür. İlginç bir dindir, ayinleri, ritüelleri falan da vardır. Ciddiyim.
 
Yok ya tutmaz. Ben kendimden sıkıldım şu konularda yazarken, geri kalan herkes sıkılmıştır :KK70:

Ama yine de yazayım, madem olta atılmış, sazan olayım ben de.

Feminizm; epey güçlü erkeklerin mutlak kontrol amacıyla, kadınları silah olarak kullanıp, diger erkekleri ve toplumda baskın görülen karakterleri ezikleştirmeye/pasifleştirmeye çalışan bir dindir. Bu dinin müntesipleri kendi aralarında çok çatıştıkları için zaman içerisinde liberal feminizm, radikal feminizm... vs gibi mezheplere bölünmüştür. İlginç bir dindir, ayinleri, ritüelleri falan da vardır. Ciddiyim.
İlahi Mervecik :KK53:
Baskın erkekler eziklensin, pasifleşsin birazda, sana ne zararı var?
 
44. Kadın : Kadın/erkek eşittiri savunurken , erkeği yerin dibine sokan , iki farklı cinsin motamot aynı olabileceğini kavrayamamış , asıl meselenin aynı olmak değil , farklılıkları kabul edip insanca yaşamak olacağını çözememiş , bence kadını öven değil , yeren bir görüş olarak , az kaldı karşısına adamizm akımının çıkacağı kavramdır .(aus/37)
Aus sıkınti orda iste adamizm diye birseyin olabilmesi icin adam olmasi gerek bolca :-) erkek cok ama adam az hal boyle olunca o dedigin akim bi turlu dogamiyor bence. Yoksa erkeklerde durmaz karsi ataga gecerdi hemen kiskanclar.
 
İlahi Mervecik :KK53:
Baskın erkekler eziklensin, pasifleşsin birazda, sana ne zararı var?

''Merve, sen İstanbul'da oturmuyor musun? Ne zararı var Türkiye'nin dogusunu versinler işte, sana zararı ne?''

gibi bir soru olmuş.

Bana direkt zararı yok. Ama topluma zararı var. Geçen başlıkta ''bazıları tamamen bireysel kalkınmanın peşinde'' derken bunu kast ediyordum biraz da. Forumdan çıktıgım anda ne siyaset ne feminizm zerre kadar umurumda olmuyor, ama yine de toplumun kültürünü ilgilendiren konularda tamamen bireysel düşünmek bana gelmez.

Zararını şöyle anlatayım kısaca. Şimdi öncelikle toplumda pasifleştirilmeye çalışılan sadece erkek degil, tüm baskın karakterler. Kabadayı kılıklıların evcilleştirilmesinden bahsetmiyorum burada. Heteroseksüellik, kültüre baglılık, aile, milliyetçilik, sorumluluk duygusu... ve hatta güzellik bile. Ya en basitinden feministler güzel kadın görünce sinir krizi geçirirler, nefret ederler güzel kadınlardan. Çünkü bu da baskın bir karakter toplumda. Ben direkt erkek kısmından gireyim, ve şunları düşün;

- Sorumluluk duygusu olmayan, başarılı olmak için ugraşmayan, tembel, ailesi için çalışmayı göze almayan, adam gibi olamayan erkegi kim ister? Kaç kişi?

- İş hayatında kadınların sayısının gereksiz artışı hiç hayra alamet degildir. Bir düşün şimdi...

Yarın dünyadaki kadınların hepsine tatil verilse ve hiçbir çalışmasa... hatta ev işi bile yapmasalar... ne oldurdu? Dünyada çok bir sıkıntı olmazdı dimi?

Peki yarın erkeklerin hepsine tatil versen bir günlügüne tüm dünyada hiç erkek çalışmasa? Resmen bir günde ortaçaga dönüş yaşardık, bilemem farkında mısın?

Mesele bu iken, erkeklerin ya da baskın karakterlerin pasifleştirilmeye çalışmasının ucunun nereye varcagını düşün. Bugün bu dünyada yaşıyorsak baskın karakterlerin varlıgı ve motivasyonu sayesindedir.
 
''Merve, sen İstanbul'da oturmuyor musun? Ne zararı var Türkiye'nin dogusunu versinler işte, sana zararı ne?''

gibi bir soru olmuş.

Bana direkt zararı yok. Ama topluma zararı var. Geçen başlıkta ''bazıları tamamen bireysel kalkınmanın peşinde'' derken bunu kast ediyordum biraz da. Forumdan çıktıgım anda ne siyaset ne feminizm zerre kadar umurumda olmuyor, ama yine de toplumun kültürünü ilgilendiren konularda tamamen bireysel düşünmek bana gelmez.

Zararını şöyle anlatayım kısaca. Şimdi öncelikle toplumda pasifleştirilmeye çalışılan sadece erkek degil, tüm baskın karakterler. Kabadayı kılıklıların evcilleştirilmesinden bahsetmiyorum burada. Heteroseksüellik, kültüre baglılık, aile, milliyetçilik, sorumluluk duygusu... ve hatta güzellik bile. Ya en basitinden feministler güzel kadın görünce sinir krizi geçirirler, nefret ederler güzel kadınlardan. Çünkü bu da baskın bir karakter toplumda. Ben direkt erkek kısmından gireyim, ve şunları düşün;

- Sorumluluk duygusu olmayan, başarılı olmak için ugraşmayan, tembel, ailesi için çalışmayı göze almayan, adam gibi olamayan erkegi kim ister? Kaç kişi?

- İş hayatında kadınların sayısının gereksiz artışı hiç hayra alamet degildir. Bir düşün şimdi...

Yarın dünyadaki kadınların hepsine tatil verilse ve hiçbir çalışmasa... hatta ev işi bile yapmasalar... ne oldurdu? Dünyada çok bir sıkıntı olmazdı dimi?

Peki yarın erkeklerin hepsine tatil versen bir günlügüne tüm dünyada hiç erkek çalışmasa? Resmen bir günde ortaçaga dönüş yaşardık, bilemem farkında mısın?

Mesele bu iken, erkeklerin ya da baskın karakterlerin pasifleştirilmeye çalışmasının ucunun nereye varcagını düşün. Bugün bu dünyada yaşıyorsak baskın karakterlerin varlıgı ve motivasyonu sayesindedir.

Sanıyorum ki gözlerim kör oldu. Her bir satırda "çok ileri gitti ama!" diye düşündüm ve yazının sonuna ulaşınca gerçekliğinden şüphe duymaya başladım. Karşıt bir görüş bekliyordum ama bu kadarınıda değil! Bu düşünce normal değil, hemde hiç.

Parkon arkadaş, nasıl olurda Mervecik'in bir zarara uğramadığını düşünürsün. Oysa, elini masaya vurduğunda herkesi susturacak kutsal insanlar olmasa, kim onu bebek misali kanatları altına alabilecek, koruyacak?Malum, tüm bunlara ihtiyacı var.

Düşünsene Parkon, o zaman kime karşı korkuyla karışık bir sevgi besleyebileceğiz? İtaat etmediğin bir dünya mıdır hayalin? Seni kontrol eden, yetki sahibi bir kimse olmasa kendini çayıra salınmış koyun olarak hissetmeyecek misin? Gerekmez mi bir çoban? Hiçmi kurttan korkmuyorsun. Malum, çoban ile kurt aynı kafanın ürünü. İşin eğlenceli kısmıda bu ya! Her gece kafana estiği gibi sokağa çıkabildiğini düşünsene, o zaman aksiyonlu romantik anları nasıl yaşayabilirdin?

Mervecik, feminizm kültürüne, geçmişine bağlı kişileri karşısına almaz, onları düşman olarak görmez. Ta ki, o "gelenekçi" insan karşılarına çıkıp eteğinin boyuna, nasıl hareket edeceğine, iş yerinde ulaşması gereken en yüksek pozisyona kara vermeyi hakkı olarak görene, karışana dek. Bu noktada araya "hak arayışı" girer.

Baskın karaktere neden karşı olunsun? Feministler özgürlük yanlısıdır. Kendi özgürlüklerine zarar vermediği sürece hiçbir kişisel tercihi yargılamazlar. Ve unutma, bu feministlerin sayesinde "gelenekçi" insanların çocuk yaşta evlendirme anlayışları, zihniyetleri azaldı. Bu feministler sayesinde kadına karşı işlenen cinayetler, baskılar gözler önüne seriliyor, millet yek vücut olup haykırıyor, karşı çıkıyor. Farkındalık yaratıldı.

Kadınlar tatile gitse, ne mi olur? Ah, dayanamıyorum. Bir kadın kendini nasıl bu kadar değersiz, yedek eleman olarak görür? Varlığının bir anlamı yoksa, ne diye yaşıyorsan? Yegane amacın erkekler için neslin devamını sağlamak mı?

Kadınlar tatile değil, bir günlük izne alınsa ne olur söyleyeyim; Kostarika, Şili, Arjantin, Finlandiya ve daha nice ülke başkansız kalır. Kadın işçiler "ekmek-adalet" naraları atıp ayaklanma başlatmamış ve Çarlık rejim yıkılmamış olurdu. Abd merkez bankası başkansız kalırdı.
Rachel Corrie yerine davası uğruna, tankın altına yatacak "baskın karakterli" bir yüce erkek bulman gerekirdi.

Tüm bunları sıralamanın bir anlamı yok aslında, Çünkü, günüzümüde hiç "örnek" şahsiyet bulunmasa bile bu insan olanı aşağılamk, ikinci cins olarak görmek için bahane olamaz.
Çünkü, kadınlar seçme hakkını alalı daha ne oldu ki? Araba kullanamadıkları, kadın insan mıdır konulu sempozyumların düzenlendiği, her güne bir kadın cinayeti düşen ülkeler var. Tüm bunlara rağmen kanlarıyla, canlarıyla savaşmış ve ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardır.

Ve bu insanlara "doğuştan sahip olunması" gereken hakları vermeyen, çok övdüğün ve başarıyla gururlandığın (!) erkeklerdir.
Eğer, Siyahilerin okula alınmadığı, otobüsün arka tarafında yolculuk yapmak zorunda bırakıldığı dönemde yaşamış olsaydın, onlarıda "Ne yaptılar ki? Varlıkları dünyaya ne kazandırdı? Tatile göndersek dünya farketmez bile!"sözleriyle aşağılayacaktın. Oysa bir Kapitalistin (senin) gurur duyması gereken bir ülke olan Abd'nin başkanı bildiğiniz gibi bir siyahi.

Yani, ortada kadınların pasifliği, iş hayatına geç atılmaları ve yüksek pozisyonlara ulaşamamaları sorunu varsa bile, bunun sebebi düşük iq'ları, basit karakterleri ya da paradan çok gelinliğe değer veriyor olmaları değil, toplumun ve dinin öyle olmaları yönünde baskı yapması, zorlaması aksi halde ise isyancı, dinsiz damgası vurup cezalandırması, öldürmesidir.

Son olarak bir dilek tutmak istiyorum.
Bunun için yıldız kaymasını bekleyemeyeceğim.

Tüm dünyanın Küba misali gelişmesi umuduyla;

Küba'da çalışanların %66'sı, doktorların %62'si, bilim insanlarının %58'i ve parlamento üyelerinin %49'u kadın.

Küba sosyalizmi mücadele eden Küba halkının omuzlarında yükseliyor, en çok da kadınların.
 
Sanıyorum ki gözlerim kör oldu. Her bir satırda "çok ileri gitti ama!" diye düşündüm ve yazının sonuna ulaşınca gerçekliğinden şüphe duymaya başladım. Karşıt bir görüş bekliyordum ama bu kadarınıda değil! Bu düşünce normal değil, hemde hiç.

Parkon arkadaş, nasıl olurda Mervecik'in bir zarara uğramadığını düşünürsün. Oysa, elini masaya vurduğunda herkesi susturacak kutsal insanlar olmasa, kim onu bebek misali kanatları altına alabilecek, koruyacak?Malum, tüm bunlara ihtiyacı var.

Düşünsene Parkon, o zaman kime karşı korkuyla karışık bir sevgi besleyebileceğiz? İtaat etmediğin bir dünya mıdır hayalin? Seni kontrol eden, yetki sahibi bir kimse olmasa kendini çayıra salınmış koyun olarak hissetmeyecek misin? Gerekmez mi bir çoban? Hiçmi kurttan korkmuyorsun. Malum, çoban ile kurt aynı kafanın ürünü. İşin eğlenceli kısmıda bu ya! Her gece kafana estiği gibi sokağa çıkabildiğini düşünsene, o zaman aksiyonlu romantik anları nasıl yaşayabilirdin?

Mervecik, feminizm kültürüne, geçmişine bağlı kişileri karşısına almaz, onları düşman olarak görmez. Ta ki, o "gelenekçi" insan karşılarına çıkıp eteğinin boyuna, nasıl hareket edeceğine, iş yerinde ulaşması gereken en yüksek pozisyona kara vermeyi hakkı olarak görene, karışana dek. Bu noktada araya "hak arayışı" girer.

Baskın karaktere neden karşı olunsun? Feministler özgürlük yanlısıdır. Kendi özgürlüklerine zarar vermediği sürece hiçbir kişisel tercihi yargılamazlar. Ve unutma, bu feministlerin sayesinde "gelenekçi" insanların çocuk yaşta evlendirme anlayışları, zihniyetleri azaldı. Bu feministler sayesinde kadına karşı işlenen cinayetler, baskılar gözler önüne seriliyor, millet yek vücut olup haykırıyor, karşı çıkıyor. Farkındalık yaratıldı.

Kadınlar tatile gitse, ne mi olur? Ah, dayanamıyorum. Bir kadın kendini nasıl bu kadar değersiz, yedek eleman olarak görür? Varlığının bir anlamı yoksa, ne diye yaşıyorsan? Yegane amacın erkekler için neslin devamını sağlamak mı?

Kadınlar tatile değil, bir günlük izne alınsa ne olur söyleyeyim; Kostarika, Şili, Arjantin, Finlandiya ve daha nice ülke başkansız kalır. Kadın işçiler "ekmek-adalet" naraları atıp ayaklanma başlatmamış ve Çarlık rejim yıkılmamış olurdu. Abd merkez bankası başkansız kalırdı.
Rachel Corrie yerine davası uğruna, tankın altına yatacak "baskın karakterli" bir yüce erkek bulman gerekirdi.

Tüm bunları sıralamanın bir anlamı yok aslında, Çünkü, günüzümüde hiç "örnek" şahsiyet bulunmasa bile bu insan olanı aşağılamk, ikinci cins olarak görmek için bahane olamaz.
Çünkü, kadınlar seçme hakkını alalı daha ne oldu ki? Araba kullanamadıkları, kadın insan mıdır konulu sempozyumların düzenlendiği, her güne bir kadın cinayeti düşen ülkeler var. Tüm bunlara rağmen kanlarıyla, canlarıyla savaşmış ve ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardır.

Ve bu insanlara "doğuştan sahip olunması" gereken hakları vermeyen, çok övdüğün ve başarıyla gururlandığın (!) erkeklerdir.
Eğer, Siyahilerin okula alınmadığı, otobüsün arka tarafında yolculuk yapmak zorunda bırakıldığı dönemde yaşamış olsaydın, onlarıda "Ne yaptılar ki? Varlıkları dünyaya ne kazandırdı? Tatile göndersek dünya farketmez bile!"sözleriyle aşağılayacaktın. Oysa bir Kapitalistin (senin) gurur duyması gereken bir ülke olan Abd'nin başkanı bildiğiniz gibi bir siyahi.

Yani, ortada kadınların pasifliği, iş hayatına geç atılmaları ve yüksek pozisyonlara ulaşamamaları sorunu varsa bile, bunun sebebi düşük iq'ları, basit karakterleri ya da paradan çok gelinliğe değer veriyor olmaları değil, toplumun ve dinin öyle olmaları yönünde baskı yapması, zorlaması aksi halde ise isyancı, dinsiz damgası vurup cezalandırması, öldürmesidir.

Son olarak bir dilek tutmak istiyorum.
Bunun için yıldız kaymasını bekleyemeyeceğim.

Tüm dünyanın Küba misali gelişmesi umuduyla;

Küba'da çalışanların %66'sı, doktorların %62'si, bilim insanlarının %58'i ve parlamento üyelerinin %49'u kadın.

Küba sosyalizmi mücadele eden Küba halkının omuzlarında yükseliyor, en çok da kadınların.


Yarın kadınlar hiçbir iş yapmazsa bundan sıkıntı duyacak olan küçük bebekler olur yalnızca. Hastandeki hemşirelerin yoklugu sıkıntı olur bir de. Uçaktaki hosteslerin yoklugu bile sıkıntı olmaz.

Ama geri kalan dünyadaki işlerin %99 u erkekler sayesinde işliyor. Elektirk, su, internet, hazır yemek/restoranlar, temizlik işleri, ticaret, kargo/yük taşıma, marketler, pazaralr, manavlar, sanayi... vs vsv her şey.

Ve bunun sorumlusu da erkeklerin kadınlara baskı yapması falan degil. Kadınla erkek eşit olmadıgı için hayattan beklentilerin farklı olmasıdır sebep. Kadın-erkek eşitligine karşı çıkmanın da kadını aşagılamakla zerre ilgisi yok. Aksine eşitlemeye çalışmak aşagılamaktır. ''sen eksiksin, git de erkek gibi ol'' demektir. O yüzden bazıları erkek fatma mod on...

Sözde kadını yüceltmeye çalıştıgını iddia eden feministler;

- Önce ev hanımlıgını aşagıladırlar, ''prostution in disguise'' diyecek kadar kendilerinden geçtiler hatta( bunu da kimlerin dedigini bilirsin sen), ama daha sonra 'slut walk' yürüyşleri, salak saçma gösterilere, isteyen istedigini giyer, isteyen istedigiyle sevişire kadar götürdüler işi. Medeniyetsizlik propagandası yani.

- yemek yapmayı, ev işini, çocuk yapıp bakmayı da aşagıladılar. Bunların hepsi kölelikmiş güya :KK70: Ya bunlar yoksa ailede yoktur, aile yoksa medeniyet de yoktur. Ayrıca kadın kendi evini temizliyor, kendi çocuguna bakıyor, kendi ailesine yemek yapyıor. neresi kölelik bunun? O köleligi sosyalist ülkelerde gördük merak etme sen.

- evde oturma baskısını(!) güya yok etmeye çalışırken kadınlara çıkın da dışarı çalışın baskısı yapmaktan da geri durmazlar hiç.

- Aileye, kocaya ve kültüre baglılıgı tükaka diye gösterip, ardından da kocandan boşan devletin nikahına gir dediler, çocugunla ilgilenme bırak devlet büyütür dediler, hatta çocuk da yapma dediler... kültür/gelenekleri salla bunların hepsi zırvalıktır deyip ardından iinsanları tek ideolojinin kulu haline getirdiler.

Asıl sosyalizmde insanın degeri yoktur. Tek deger vardır, o a devlettir. Devletten kasıt da bir kaç tane ıvızr zıvır tip ve onların bürokratları.

Baskın karakterleri eleştiriken aslında feminizm diye diye en baskın karakteri sen örüyorsun başımıza, yani sosyalist devleti. Öve öve bitiremedigin Küba'da da durumun ne oldugu belli. Çok mu özgürler onlar? Baskın karakterler gitti yerine tek baskın devlet kaldı, aman ne de hoş!

Küba'da halka yasak olan şeylerin listesi;

http://havanajournal.com/politics/entry/a-list-of-what-the-cuban-people-can-not-do-in-cuba/

- Devlet izni olmadan yurtdışına çıkamazlar

- Devlet izni olmadan iş değiştiremezler

- Devlet izni olmadan ev değiştiremezler

- Devlet izni olmadan internet kullanamazlar (Internet devlet tarafından sıkıca kontrol edilmektedir. Nüfusun sadece %1.67'si internet erişimine sahiptir)

- Çocuklarını özel yahut dini okullara gönderemezler (Bütün okullar devlet okuludur, dini okul yoktur)

- Bağımsız yahut özel radyo ve TV izleyemezler (Bütün TV ve radyo kanalları devlete aittir). Kübalılar yasayı delerek yabancı yayınları gizlice takip eder.

- Devletin yayınladıkları dışında bir kitap, dergi gazete okuyamazlar (Bütün kitaplar, dergiler ve gazeteler devlet tarafından yayınlanmaktadır)

- Ülkeye gelmiş yabancılardan herhangi bir yayın almaları yasaktır (88 no'lu kanuna göre hapisle cezalandırılır)

- Turistler için ayrılmış olan oteller, restoranlar ve tatil beldelerine giremezler (buraları Kübalılara yasaktır)

- Devlet izin vermedikçe, ülkede iş yapan yabancı şirketlerde çalışamazlar

- Küba Komunist Partisi'nin izni olmadıkça herhangi bir makam için adaylık koyamazlar

- Çok ufak olmadıkça ve devlet izninde olup ağır vergiler ödemedikçe kendileri bir işletme sahibi olamazlar

- Bağımsız bir sendikaya üye olamazlar (Küba'da sadece bir sendika vardır ve devlet kontrolündedir; toplu yahut bireysel pazarlık yasaktır; grev ve protesto gösteriler de aynı şekilde yasaktır)

- Devlet onaylamadıkça avukat tutamazlar

- Doktor yahut hastane seçemezler, her ikisi devlet tarafından belirlenir

- Küba Komunist Partisi tarafından organize edilen yürüyüş ve gösterile katılmayı reddedemezler

- Hükümeti yahut ülkede varolmasına izin verilen tek parti olan Küba Komunist Partisini eleştiremezler
 
Yarın kadınlar hiçbir iş yapmazsa bundan sıkıntı duyacak olan küçük bebekler olur yalnızca. Hastandeki hemşirelerin yoklugu sıkıntı olur bir de. Uçaktaki hosteslerin yoklugu bile sıkıntı olmaz.

Ama geri kalan dünyadaki işlerin %99 u erkekler sayesinde işliyor. Elektirk, su, internet, hazır yemek/restoranlar, temizlik işleri, ticaret, kargo/yük taşıma, marketler, pazaralr, manavlar, sanayi... vs vsv her şey.

Ve bunun sorumlusu da erkeklerin kadınlara baskı yapması falan degil. Kadınla erkek eşit olmadıgı için hayattan beklentilerin farklı olmasıdır sebep. Kadın-erkek eşitligine karşı çıkmanın da kadını aşagılamakla zerre ilgisi yok. Aksine eşitlemeye çalışmak aşagılamaktır. ''sen eksiksin, git de erkek gibi ol'' demektir. O yüzden bazıları erkek fatma mod on...

Sözde kadını yüceltmeye çalıştıgını iddia eden feministler;

- Önce ev hanımlıgını aşagıladırlar, ''prostution in disguise'' diyecek kadar kendilerinden geçtiler hatta( bunu da kimlerin dedigini bilirsin sen), ama daha sonra 'slut walk' yürüyşleri, salak saçma gösterilere, isteyen istedigini giyer, isteyen istedigiyle sevişire kadar götürdüler işi. Medeniyetsizlik propagandası yani.

- yemek yapmayı, ev işini, çocuk yapıp bakmayı da aşagıladılar. Bunların hepsi kölelikmiş güya :KK70: Ya bunlar yoksa ailede yoktur, aile yoksa medeniyet de yoktur. Ayrıca kadın kendi evini temizliyor, kendi çocuguna bakıyor, kendi ailesine yemek yapyıor. neresi kölelik bunun? O köleligi sosyalist ülkelerde gördük merak etme sen.

- evde oturma baskısını(!) güya yok etmeye çalışırken kadınlara çıkın da dışarı çalışın baskısı yapmaktan da geri durmazlar hiç.

- Aileye, kocaya ve kültüre baglılıgı tükaka diye gösterip, ardından da kocandan boşan devletin nikahına gir dediler, çocugunla ilgilenme bırak devlet büyütür dediler, hatta çocuk da yapma dediler... kültür/gelenekleri salla bunların hepsi zırvalıktır deyip ardından iinsanları tek ideolojinin kulu haline getirdiler.

Asıl sosyalizmde insanın degeri yoktur. Tek deger vardır, o a devlettir. Devletten kasıt da bir kaç tane ıvızr zıvır tip ve onların bürokratları.

Baskın karakterleri eleştiriken aslında feminizm diye diye en baskın karakteri sen örüyorsun başımıza, yani sosyalist devleti. Öve öve bitiremedigin Küba'da da durumun ne oldugu belli. Çok mu özgürler onlar? Baskın karakterler gitti yerine tek baskın devlet kaldı, aman ne de hoş!

Küba'da halka yasak olan şeylerin listesi;

http://havanajournal.com/politics/entry/a-list-of-what-the-cuban-people-can-not-do-in-cuba/

- Devlet izni olmadan yurtdışına çıkamazlar

- Devlet izni olmadan iş değiştiremezler

- Devlet izni olmadan ev değiştiremezler

- Devlet izni olmadan internet kullanamazlar (Internet devlet tarafından sıkıca kontrol edilmektedir. Nüfusun sadece %1.67'si internet erişimine sahiptir)

- Çocuklarını özel yahut dini okullara gönderemezler (Bütün okullar devlet okuludur, dini okul yoktur)

- Bağımsız yahut özel radyo ve TV izleyemezler (Bütün TV ve radyo kanalları devlete aittir). Kübalılar yasayı delerek yabancı yayınları gizlice takip eder.

- Devletin yayınladıkları dışında bir kitap, dergi gazete okuyamazlar (Bütün kitaplar, dergiler ve gazeteler devlet tarafından yayınlanmaktadır)

- Ülkeye gelmiş yabancılardan herhangi bir yayın almaları yasaktır (88 no'lu kanuna göre hapisle cezalandırılır)

- Turistler için ayrılmış olan oteller, restoranlar ve tatil beldelerine giremezler (buraları Kübalılara yasaktır)

- Devlet izin vermedikçe, ülkede iş yapan yabancı şirketlerde çalışamazlar

- Küba Komunist Partisi'nin izni olmadıkça herhangi bir makam için adaylık koyamazlar

- Çok ufak olmadıkça ve devlet izninde olup ağır vergiler ödemedikçe kendileri bir işletme sahibi olamazlar

- Bağımsız bir sendikaya üye olamazlar (Küba'da sadece bir sendika vardır ve devlet kontrolündedir; toplu yahut bireysel pazarlık yasaktır; grev ve protesto gösteriler de aynı şekilde yasaktır)

- Devlet onaylamadıkça avukat tutamazlar

- Doktor yahut hastane seçemezler, her ikisi devlet tarafından belirlenir

- Küba Komunist Partisi tarafından organize edilen yürüyüş ve gösterile katılmayı reddedemezler

- Hükümeti yahut ülkede varolmasına izin verilen tek parti olan Küba Komunist Partisini eleştiremezler

Eğer, dünyan "küçük bebeklerin" karınlarının doyurulmasıyla sınırlı ise, kendini bir başkan olarak hayal edemiyorsan, aynı cinsten olduğun insanlarıda en fazla "hostes" olarak görmen normal. Sorunda değil, eğer 80 yaşına geldiğinde büyüttüğün veletlerin çokluğuyla doğru orantılı olarak hayatını anlamlandıracaksan bu doğrultuda yaşamalısın. Bir radikal feminist olarak seni destekliyorum.
Nasıl böyle basit düşünürsün? Söylediklerini pembe dizilerden mi öğreniyorsun? Oecd istatistiklerine göre veriler şöyle,
Seçilen 20-25 kadar ülke yükseköğrenim mezun ortalaması kadın %24, erkek %25. Ne eğitime devam eden ne de çalışan oranı ise ülke ve gelişmişlik durumuyla tamamen doğru orantılı olarak değişiyor (Yani, cinsiyete göre değil!) Örneğin Kanada, İsveç gibi ülkelerde kadınların oranı daha az iken, Tc ve Meksika gibi yerlerde ise tam tersi durum söz konusu. İşe katılım oranı ise yine bir çok ülkede %90'larda. En geride kalan ülkelerden biri olan Türkiyede ise %30.
Fakat her geçen yıl bir öncekine oranla artış gözlemleniyor.
Buda demek oluyor ki, şartlar eşitlendikçe talepte artıyor.

Günümüzde bile çalışmak isteyen kadınların önüne adeta duvar örülüyor. İlk tuğlayı kendi ailesi koyuyor. Aile içinde kendini kral zanneden erkekler namus bekçiliği yaptıkları için, kadın en fazla sağlık sektörünü meşru görebiliyorlar. Kafaları ancak bu kadar çalışıyor. Ardından sıra iş verene geliyor. Giydiğin eteğin uzunluğundan dem vuran yüce erkek daha kısalarını önüne sererek, zekandan çok yüzündeki makyajla ilgileniyor. Ve böylece ikinci tuğlada yerini almış oluyor. Sokaktaki insanlar havanın karanlığına göre kadınları eleştiriyor, yobazlıklarına karşı bahaneyi "o saatte..." ile başlayan cümleleriyle buluyorlar. Böyle böyle kadın pasifleştiriliyor. Tek derdi ruhsuz, bencil eş ve büyüdüğünde uçup gidecek olan çocuklar oluyor. Kendine ait, kendine yetecek hiçbir şeyi kalmıyor.

Söyle bana, kim ekonomik refahı olmadan huzurlu bir hayat yaşayabilir? Erkekler bunu çok önceden fark edip kadınları sıcak çorba deposu olarak kullanmaya başlamışlar. Lakin bu durumdan duyguları köreltilmeden, köleleştirilmeden zevk alacak kadın sayısı çok azdır. Ve onlarda iyi ki varlar! Eğer öyle mutlu iseler, sonsuza değin evlerinde eşlerini bekleyerek yaşasınlar. Sorun değil.

Fakat, insanların zihnindeki sınırları silmek görevdir. Sen onlara çalışma ve çalışmama ihtimallerini sunarsın, özgür iradesi ile seçimi kendisi yapar. Ne devlet ne de baba, eş buna karışamaz. Yani feministler gönüllü ev hanımlılığını kötülemez. Onlar bilinçsiz insanların bunu tek yol olarak görmesinden yakınır. Ortada hiçbir baskı aracı, zorlama kalmasın ve herkes özgürce kendi yolunu belirleyebilsin ister.

Bahsettiğin çocuk yapma, eşinden boşan vb gibi söylemler baskı aracı, dayatma olarak değil yollardan biri olarak gözler önüne serilmiştir. Seçim yine kişinindir. Fakat çalışmak, evlenmemek vb istediği için öldürülen kadınların sayısı o kadar fazla ki, süregelenden farkı yollarında mümkün olduğunu göstermek mecburi.

Ve sosyalizmde devlet, halk için vardır. Halkı yağmalamaz, miras safsatasını sürdürmez, kolejlere izin vermez, özel hastahaneleri kapatır... Tüm bunlar sınava giren çocukların, hasta insanların eşit şartlara sahip olabilmesi için zorunludur.
Özgürlük, beraberinde eşitsizliği getirecekse yok olsun.
Ben, bugatti veyron sahibi bir insan görmek yerine elimdeki telefondan olup karton toplayıcısı ile aynı seviyede, eşit bir hayat sürmeyi yeğlerim.
Eğet aç kalacaksak, hep beraber kalırız.
Eğer sokakta yatacaksak, yanyana yatarız.
Eğer kibrit çöpüyle ısınacaksak, etrafında çember oluştururuz.

Örneğin Çin'de de facebook, youtube gibi siteler yasaktır. Bunun sebebi karın ülke dışına akmasını engellemek ve yerli yatırımcıyı desteklemektir.
Yasaklar beraberinde eşitlik getiriyorsa başımızın üzerinde yeri var.
İnsanların reaf oranıyla birlikte engellerde kalkacaktır. Komünizmin nihai hedefi budur.

Küba, Monaco'dan sonra kişi başına düşen doktor oranında en yüksek sayıyı tutturmayı başarmış yegane ülke.
30.000 kadar doktoru dünyanın dört bir yanında yoksul insanlara gönüllü hizmet veriyor.
Eğitim, sağlık bedava. Herkes aynı eğitimden geçip yine aynı sınava tabi tutuluyorlar.
Robert kolejine giden çocuk ile 80 günlük sokağa çıkma yasağının yaşandığı şehrin köy okulunda okuyan çocuğun aynı sınava tabi tutulduğu gibi...
Gelirler arası uçurum yok ve yine gelire göre vergi alınıyor.

Bırak devlet kanallarını izleyeyim, ülkeden çıkarken devlete danışayım...
Sorun değil.
Bana eşitliğimi ver yeter.
 
Ve bu arada ben elektrikçiyim. Sanayide çalışıyorum. Aynı zamanda çeşitli makinaların operatörlüğünü yapıyorum. Arızalar, hatalar benden sorulur. Ben olmadığımda bozulan fırın tamir edilemez ve bundan dolayı üretim durur.

Eve gidip bir bebekle oyalanmam halinde, elbette yerim doldurulacaktır. Tıpkı beraber çalıştığım onlarca kişinin istifa etmesi halinde olacağı gibi. Fakat bu beni değersiz mi yapar? Bu, aslında yerimin sobanın dibi olduğunu mu gösterir? Ya da lamba patladığında attığım çığlık mı beni "özgür- aslını kaybetmemiş" kadın yapar?

Sen rol model sevdalısısın. Gelenekçi, sıradan. Farklılıklara tahammülü olmayan bir kişi.
Ve feministler bu düşünce yapısının baskı aracı olarak kullanıldığının gayet farkında.
Biçilen karakter ve yapılan görev dağılımlarının cinsiyetin karakterine ya da yeteneğine göre değil, güç sahibi kimselerin çıkarına, isteğine göre yapıldığını öğrenmelisin.
Biz yüzlerce, binlerce farklı yolun insanların önüne serilmesi taraftarıyız.
İsteyen evinde otursun, isteyen çalışsın.
Fakat gelenekçi zihin, doğrularını yaymak adına baskıya, şiddete başvuruyor.
 
mervecik01 mervecik01 , Henry Makow okuyup okuyup siteye girmişsin yine.
Neyse, bunca yıl sonra nasılsın?
 
Feminizmin çıkış tarihine bakarsak , üzerinden asır geçtiğini ve dolayısıyla artık onunda "geleneksel" , "baskıcı" , "dayatmacı" kimliğe büründüğünü görmek lazım .

Senin yerin orası değil şurası , hey sen bak senin hakkın yeniliyor uyan , dur uyanmıyorsun ben senin yerine uyanayayım demek ; kadını çok mu "onore" eden bir davranış ?

İnsanları akımlar peşinden süreklemeyin . Bu onlara siz aptalsınız , hakkınızı da aramaktan acizsiniz ; alın bu da bi akım , siz yine oturun biz hakkınızı ararız demek .

Hayatım boyunca feminizme ihtiyaç duymadım . Eğitim , çalışma , çocuk bakma ... hangisini tercih ettiğimde o dönem mutlu olacaksam onu yaşadım .

Ha hayat herkese eşit değil . Mutlu olmadığı seçenekler içinde boğulan ve mutsuzluğun dibine vuran kadınlarda var . Ama bu kadınlara , bir şeyleri tercih edebileceğini hatırlatmanın yolu , erkeklerle eşitsin baskısından geçmez .

Ataerkil toplum baskısına maruz kalmadan , biçilmiş bazı mantığa yatkın rolleri reddetmeden , kendinle kimliğinle barışık olmakta zor değil .

Ha bu arada femisinist kadınlarda en az yukarıdaki örnekteki seçim hakkı olmayan hemcinsleri kadar mutsuz olabiliyor . Fazla kasmaya dayalı reddedici akım , beraberinde hüzün getiriyor , üzgünüm .
 
Eğer, dünyan "küçük bebeklerin" karınlarının doyurulmasıyla sınırlı ise, kendini bir başkan olarak hayal edemiyorsan, aynı cinsten olduğun insanlarıda en fazla "hostes" olarak görmen normal. Sorunda değil, eğer 80 yaşına geldiğinde büyüttüğün veletlerin çokluğuyla doğru orantılı olarak hayatını anlamlandıracaksan bu doğrultuda yaşamalısın. Bir radikal feminist olarak seni destekliyorum.
Nasıl böyle basit düşünürsün? Söylediklerini pembe dizilerden mi öğreniyorsun? Oecd istatistiklerine göre veriler şöyle,
Seçilen 20-25 kadar ülke yükseköğrenim mezun ortalaması kadın %24, erkek %25. Ne eğitime devam eden ne de çalışan oranı ise ülke ve gelişmişlik durumuyla tamamen doğru orantılı olarak değişiyor (Yani, cinsiyete göre değil!) Örneğin Kanada, İsveç gibi ülkelerde kadınların oranı daha az iken, Tc ve Meksika gibi yerlerde ise tam tersi durum söz konusu. İşe katılım oranı ise yine bir çok ülkede %90'larda. En geride kalan ülkelerden biri olan Türkiyede ise %30.
Fakat her geçen yıl bir öncekine oranla artış gözlemleniyor.
Buda demek oluyor ki, şartlar eşitlendikçe talepte artıyor.

Günümüzde bile çalışmak isteyen kadınların önüne adeta duvar örülüyor. İlk tuğlayı kendi ailesi koyuyor. Aile içinde kendini kral zanneden erkekler namus bekçiliği yaptıkları için, kadın en fazla sağlık sektörünü meşru görebiliyorlar. Kafaları ancak bu kadar çalışıyor. Ardından sıra iş verene geliyor. Giydiğin eteğin uzunluğundan dem vuran yüce erkek daha kısalarını önüne sererek, zekandan çok yüzündeki makyajla ilgileniyor. Ve böylece ikinci tuğlada yerini almış oluyor. Sokaktaki insanlar havanın karanlığına göre kadınları eleştiriyor, yobazlıklarına karşı bahaneyi "o saatte..." ile başlayan cümleleriyle buluyorlar. Böyle böyle kadın pasifleştiriliyor. Tek derdi ruhsuz, bencil eş ve büyüdüğünde uçup gidecek olan çocuklar oluyor. Kendine ait, kendine yetecek hiçbir şeyi kalmıyor.

Söyle bana, kim ekonomik refahı olmadan huzurlu bir hayat yaşayabilir? Erkekler bunu çok önceden fark edip kadınları sıcak çorba deposu olarak kullanmaya başlamışlar. Lakin bu durumdan duyguları köreltilmeden, köleleştirilmeden zevk alacak kadın sayısı çok azdır. Ve onlarda iyi ki varlar! Eğer öyle mutlu iseler, sonsuza değin evlerinde eşlerini bekleyerek yaşasınlar. Sorun değil.

Fakat, insanların zihnindeki sınırları silmek görevdir. Sen onlara çalışma ve çalışmama ihtimallerini sunarsın, özgür iradesi ile seçimi kendisi yapar. Ne devlet ne de baba, eş buna karışamaz. Yani feministler gönüllü ev hanımlılığını kötülemez. Onlar bilinçsiz insanların bunu tek yol olarak görmesinden yakınır. Ortada hiçbir baskı aracı, zorlama kalmasın ve herkes özgürce kendi yolunu belirleyebilsin ister.

Bahsettiğin çocuk yapma, eşinden boşan vb gibi söylemler baskı aracı, dayatma olarak değil yollardan biri olarak gözler önüne serilmiştir. Seçim yine kişinindir. Fakat çalışmak, evlenmemek vb istediği için öldürülen kadınların sayısı o kadar fazla ki, süregelenden farkı yollarında mümkün olduğunu göstermek mecburi.

Ve sosyalizmde devlet, halk için vardır. Halkı yağmalamaz, miras safsatasını sürdürmez, kolejlere izin vermez, özel hastahaneleri kapatır... Tüm bunlar sınava giren çocukların, hasta insanların eşit şartlara sahip olabilmesi için zorunludur.
Özgürlük, beraberinde eşitsizliği getirecekse yok olsun.
Ben, bugatti veyron sahibi bir insan görmek yerine elimdeki telefondan olup karton toplayıcısı ile aynı seviyede, eşit bir hayat sürmeyi yeğlerim.
Eğet aç kalacaksak, hep beraber kalırız.
Eğer sokakta yatacaksak, yanyana yatarız.
Eğer kibrit çöpüyle ısınacaksak, etrafında çember oluştururuz.

Örneğin Çin'de de facebook, youtube gibi siteler yasaktır. Bunun sebebi karın ülke dışına akmasını engellemek ve yerli yatırımcıyı desteklemektir.
Yasaklar beraberinde eşitlik getiriyorsa başımızın üzerinde yeri var.
İnsanların reaf oranıyla birlikte engellerde kalkacaktır. Komünizmin nihai hedefi budur.

Küba, Monaco'dan sonra kişi başına düşen doktor oranında en yüksek sayıyı tutturmayı başarmış yegane ülke.
30.000 kadar doktoru dünyanın dört bir yanında yoksul insanlara gönüllü hizmet veriyor.
Eğitim, sağlık bedava. Herkes aynı eğitimden geçip yine aynı sınava tabi tutuluyorlar.
Robert kolejine giden çocuk ile 80 günlük sokağa çıkma yasağının yaşandığı şehrin köy okulunda okuyan çocuğun aynı sınava tabi tutulduğu gibi...
Gelirler arası uçurum yok ve yine gelire göre vergi alınıyor.

Bırak devlet kanallarını izleyeyim, ülkeden çıkarken devlete danışayım...
Sorun değil.
Bana eşitliğimi ver yeter.

Bebeklerin karnının doyurulması alelade bir şey yani? Bazıları gecenin köründe zırıl zırıl zırıldadıgı günleri ne de çabuk unutuyor dimi? Bu yüzden de annesi yastıga başını bir koymuş bir kaldırmıştır hacı yatmaz gibi, sonra da uykusuz uykusuz zombi gibi gezinmiştir ortalıkta çocuga bakacam diye... ama ne var canım? Gayet de önemsiz bir şey... dimi? Halbuki bunu çnemsiz zannedenlere bir çocuk emanet et 5 dakikalıgına tahammül edemezler, ama annesi kaç yaşına kadar bakmıştır. Bu özveri hayatın devamını saglıyor bu, bilmem farkında mısın acaba, ayrıca çocugun daha güzel bir çocukluk geçirmesini...

Görev paylaşımından bihaber olmaktır bu. Yok erkekler kadını eve tıkamış da sıcak çorbası deposu falan. Parasız olmaz, ama hayatta her şey para degil. Adam ailesi için kazanıyor 5tl, kadın da o paranın bereketini artırıyor, evde yemek pişiyor, çocuk büyüyor... vs aile oluyor yani, anladın mı? Hadi buna fiyat biç? Ayrıca seen hoşlanmıyorsan sana aile kur diye baskı ypaan yok ki? Evlenmezsin, çalışır kendi kafana göre yaşar gidersin. Sen sevmiyorsun diye kimse mi aile kurmasın yani? Bu ne zorbalıktır yahu.

Kadının çalışmasının önünde çok olmasa da engelelr var, ama diger yandan erkeklerin de çalışmayıp oturmasınınöönünde yıgınla engel var.. Kadın ister çalışır ister çalışmaz, ama erkek mecbur çalışacak. Onu hiç demiyorsun ama niyeyse, işine mi gelmiyor?

Bu arada sen başkan olmayı hayal ettin de noldu, başkan mı oldun? Bak başkan olanlar var tarihte ama öyle pozitif ayrımcılık falanla degil... Gerçekten becermiş olanlar var. Merkel var, Tansu Çiller var, Margharet Thatcher var... vs. Demek ki isteyen başarabiliyormuş, öyle pozitif bilmem nelere ihtiyacı olmuyormuş. Ayrıca başkan olmasan da olur, çok mu önemli allasen yaaa

Sosyalizmde devlet halk için degil, sadece yöneticiler için vardır. Örneklerini gördük, hala da görüyoruz, kör müyüz biz?

Senin istedigin aslında bak aynen şu yazdıkların gibi;

Eğet aç kalacaksak, hep beraber kalırız.
Eğer sokakta yatacaksak, yanyana yatarız.
Eğer kibrit çöpüyle ısınacaksak, etrafında çember oluştururuz.

Ama aslında istedigin herkesin aç kalması,
herkesin sokakta yatması,
herkesin kibrit çöpüyle ısınması.. vs.

Yani sefaleti paylaşmak istiyorsun. Zaten eşitlik demek bu demek. Bir kaç tane yönetici gel keyfim gel... Geri kalan milyonlar sefalette, fakirlikte eşit. O ne saçmalıktır. Herkesin zenginlikte eşit olması gibi bir şey yok yani unut sen onu. ''kendi şartlarınla, kendi yeteneklerinle elinden gelenin en iyisini yapmak'' diye bir şey var.

Sen sefaleti seviyorsan, buyur, tutmayalım biz seni, ya da diger komünistleri... Sefalete erişmek zor degil ki. Önce şu internette çık, bilgisayarı bırak, işinden çık, bi ormana git, kulübe inşa et oooh ne güzel. e git yap? ha ama bütün milleti peşiniznden sürüklemezseniz sevindirik oluruz.
 
Ve bu arada ben elektrikçiyim. Sanayide çalışıyorum. Aynı zamanda çeşitli makinaların operatörlüğünü yapıyorum. Arızalar, hatalar benden sorulur. Ben olmadığımda bozulan fırın tamir edilemez ve bundan dolayı üretim durur.

Eve gidip bir bebekle oyalanmam halinde, elbette yerim doldurulacaktır. Tıpkı beraber çalıştığım onlarca kişinin istifa etmesi halinde olacağı gibi. Fakat bu beni değersiz mi yapar? Bu, aslında yerimin sobanın dibi olduğunu mu gösterir? Ya da lamba patladığında attığım çığlık mı beni "özgür- aslını kaybetmemiş" kadın yapar?

Sen rol model sevdalısısın. Gelenekçi, sıradan. Farklılıklara tahammülü olmayan bir kişi.
Ve feministler bu düşünce yapısının baskı aracı olarak kullanıldığının gayet farkında.
Biçilen karakter ve yapılan görev dağılımlarının cinsiyetin karakterine ya da yeteneğine göre değil, güç sahibi kimselerin çıkarına, isteğine göre yapıldığını öğrenmelisin.
Biz yüzlerce, binlerce farklı yolun insanların önüne serilmesi taraftarıyız.
İsteyen evinde otursun, isteyen çalışsın.
Fakat gelenekçi zihin, doğrularını yaymak adına baskıya, şiddete başvuruyor.

Rol model kötü bir şey mi ki? İlla toplumun delisi olmanın ne alemi var? Herkes birilerini rol model alır üstelik. Yazarlar bile önce bir sürü kişiden ilham alır ve zamanla oluşturur kendi üslubunu. Bunda kötü olan ne?
Ha sen güya rol model almadıgını falan mı zannediyorsun? İyi hadi almadın diyelim, ee ne oldu? Atomu mu parçaladın? Hem herkes illa ki iş hayatında müthiş başarılakra koşmak zorunda mı, herkes yaratıcı buluşlar yapmak zorunda mı? Eger öyle olsaydı zaten bunnların bi kıymeti kalmazdı, yaratıcı buluş da denmezdi bunlara :KK70:

***

Ha bir de sosyalizmdeki vergilendirme sistemi... Bir defa sosyalizmde vergilendirme diye bir şey yok, devletin herkese eşit maaş vermesi diye bir şey var.

Küba'daki doktorun herkesle aynı maaş alması gibi, yani aylık 25 dolar mı ne :KK70: O yüzden insanlar Küba'dan kaçmaya çalışıyor, ve sosyalist devletleri o kaçmaya çalışanları öldürüyor, öldüremediklerinin de bazıları bogulup ölüyor. Küba'da doktor sayısı nedir bilmem ama hastaneleri rezalet.

http://image.slidesharecdn.com/bond...cuba-efectosdefectos-11-728.jpg?cb=1297254657

http://direitasja.files.wordpress.com/2012/03/saude-em-cuba2.jpg

Şu anda o çok övülen İskandinav ülkelerinin hali de oraya dogru gidiyor feminizm saçmalıgından dolayı. İsveç'te vergiler sürekli olarak arttı son yıllarda, ve şu anda insanların kazançlarının %70'i devlet tarafından vergi olarak kesiliyor. Lafa gelince de ''vergi ödüyorlar ama saglık bedava, egitim bedava'' diye milleti salak yerine koyuyorlar. Millet de bunlara inanıyor he, o da komik. O vergiler zamanla %100 e çıkarılacak ve sonra devlet maaş verecek aynen Küba'daki gibi. Halbuki ypaılması gereken İsveç'teki erkeklerin yönetimi eline alması, kadınların epeycesini bir çıkarmaları gerekiyor işten, ve sosyalist tavırları bırakıp kapitalizme geri dönmeleri gerekiyor.

Bunu kadına engel olarak mı görüyorsun? Asıl bunu yapmazlarsa kadına engele olacak... örneklerini gördük defalarca. freebies end when power is absolute demiş bir tanesi, iyi demiş.
 
İyiyim sagol, sen nasılsın?



O kim?

Yine grip oldum mervecik ya, bu kış kaçıncı bilmiyorum , önlemimi de alıyorum yakalanıyorum biliyor musun? Bir de sınav dönemine denk geldi, tavana bakıp saatlerce bunu hakedecek ne yaptım diye düşünüyorum. Hayat çok zor.

Henry bey senin anlattıklarının ingilizcesini anlatıyor tam senlik.
 
Yine grip oldum mervecik ya, bu kış kaçıncı bilmiyorum , önlemimi de alıyorum yakalanıyorum biliyor musun? Bir de sınav dönemine denk geldi, tavana bakıp saatlerce bunu hakedecek ne yaptım diye düşünüyorum. Hayat çok zor.

Henry bey senin anlattıklarının ingilizcesini anlatıyor tam senlik.

Geçmiş olsun, bak ben yılda 1 kere olurum grip o da 2-3 gün sürer bünyen zayıftır senin :KK45:

Bir ara bakayım o zaman o adama. Uzun zamandır aslında bakmıyorum feminist feminist şeylere. 1 yıldan fazladır dogru düzgün bir şey okumadım hatta bu konuda.
 
İyiyim sagol, sen nasılsın?



O kim?

Yine grip oldum mervecik ya, bu kış kaçıncı bilmiyorum , önlemimi de alıyorum yakalanıyorum biliyor musun? Bir de sınav dönemine denk geldi, tavana bakıp saatlerce bunu hakedecek ne yaptım diye düşünüyorum. Hayat çok zor.

Henry bey senin anlattıklarının ingilizcesini anlatıyor tam senlik.

Karşıt görüşlü çıtırlar, konuda geyik yapmayın, konu dışı uyarısı alırsınız sonra:KK66:
 
Bebeklerin karnının doyurulması alelade bir şey yani? Bazıları gecenin köründe zırıl zırıl zırıldadıgı günleri ne de çabuk unutuyor dimi? Bu yüzden de annesi yastıga başını bir koymuş bir kaldırmıştır hacı yatmaz gibi, sonra da uykusuz uykusuz zombi gibi gezinmiştir ortalıkta çocuga bakacam diye... ama ne var canım? Gayet de önemsiz bir şey... dimi? Halbuki bunu çnemsiz zannedenlere bir çocuk emanet et 5 dakikalıgına tahammül edemezler, ama annesi kaç yaşına kadar bakmıştır. Bu özveri hayatın devamını saglıyor bu, bilmem farkında mısın acaba, ayrıca çocugun daha güzel bir çocukluk geçirmesini...

Görev paylaşımından bihaber olmaktır bu. Yok erkekler kadını eve tıkamış da sıcak çorbası deposu falan. Parasız olmaz, ama hayatta her şey para degil. Adam ailesi için kazanıyor 5tl, kadın da o paranın bereketini artırıyor, evde yemek pişiyor, çocuk büyüyor... vs aile oluyor yani, anladın mı? Hadi buna fiyat biç? Ayrıca seen hoşlanmıyorsan sana aile kur diye baskı ypaan yok ki? Evlenmezsin, çalışır kendi kafana göre yaşar gidersin. Sen sevmiyorsun diye kimse mi aile kurmasın yani? Bu ne zorbalıktır yahu.

Kadının çalışmasının önünde çok olmasa da engelelr var, ama diger yandan erkeklerin de çalışmayıp oturmasınınöönünde yıgınla engel var.. Kadın ister çalışır ister çalışmaz, ama erkek mecbur çalışacak. Onu hiç demiyorsun ama niyeyse, işine mi gelmiyor?

Bu arada sen başkan olmayı hayal ettin de noldu, başkan mı oldun? Bak başkan olanlar var tarihte ama öyle pozitif ayrımcılık falanla degil... Gerçekten becermiş olanlar var. Merkel var, Tansu Çiller var, Margharet Thatcher var... vs. Demek ki isteyen başarabiliyormuş, öyle pozitif bilmem nelere ihtiyacı olmuyormuş. Ayrıca başkan olmasan da olur, çok mu önemli allasen yaaa

Sosyalizmde devlet halk için degil, sadece yöneticiler için vardır. Örneklerini gördük, hala da görüyoruz, kör müyüz biz?

Senin istedigin aslında bak aynen şu yazdıkların gibi;



Ama aslında istedigin herkesin aç kalması,
herkesin sokakta yatması,
herkesin kibrit çöpüyle ısınması.. vs.

Yani sefaleti paylaşmak istiyorsun. Zaten eşitlik demek bu demek. Bir kaç tane yönetici gel keyfim gel... Geri kalan milyonlar sefalette, fakirlikte eşit. O ne saçmalıktır. Herkesin zenginlikte eşit olması gibi bir şey yok yani unut sen onu. ''kendi şartlarınla, kendi yeteneklerinle elinden gelenin en iyisini yapmak'' diye bir şey var.

Sen sefaleti seviyorsan, buyur, tutmayalım biz seni, ya da diger komünistleri... Sefalete erişmek zor degil ki. Önce şu internette çık, bilgisayarı bırak, işinden çık, bi ormana git, kulübe inşa et oooh ne güzel. e git yap? ha ama bütün milleti peşiniznden sürüklemezseniz sevindirik oluruz.

Hayır Mervecik, hiçbir iş benim için alelade değildir. Ben, temizlik işçisiyle Uzay Mühendisi'nin aynı maaşı alması gerektiğine inanan, değer noktasında tek kıstası "emek" olan bir kimseyim. Yani, geceleri zırladığım zamanları evet hatırlamıyorum fakat bu "annelere" duyulması gereken minnetide unuttuğum, bilmediğim anlamına gelmiyor.
Eğer kişi, evinde yaşayarak, çocuklarla uğraşarak ya da yemek yaparak nihai mutluluğa ulaşabileceğine inanıyorsa ne hoş ki önünde hiçbir engel yok. Çünkü sistem, toplum, din ve daha nicesi bu doğrultuda baskı yapmakta. Yani, "feministler bizi küçümsüyor" diye ağlamanın anlamı yok. Sizi küçümsememekle birlikte, öyle olması halinde bile kaybedecek bir şeyinizin olmadığını, zaten çoğunluğun ve güç sahiplerinin sizi desteklediğini unutmaman lazım.

Evet, açıkça söylüyorum ki bebek ne kelime, 18 yaş altına bile tahammül edemem. Özellikle yavru kedi misali bakıma ihtiyaç duyan bir canlıya bakmak benim için eziyetlerin en büyüğü olurdu. Ve kaçınılmaz bir gerçek ki, benim gibi düşünenlerin sayısıda hiç az değil. İnsanlar, bunda utanılacak bir yan olmadığını, kadının yerinin küçük beyinlerce belirlenemeyeceğini anlaması gerekir.
Ve Feminizm'de, benim gibi düşünen ya da en azından istediği an istediği gibi yaşamak isteyen kimseler için toplumun, dinin duvarında bir oyuk açmak için uğraşıyor. Farklılıklarımız zenginliğimiz olsun ve kimse bir başkasına kendi ideal ve önceliklerini dayatmasın isteniyor.
Anlayamadığın noktada bu!
Ve bence, bunun sebebi görmek istememen.
Çünkü, nerde görülmüş bir Feministin başkasının ailesini yıktığı, evinde yemek yapan kadının saçlarına yapıştığı ya da onları küçümseyerek kendini göklere çıkardığı...
Oysa tüm bu saydığım örnekleri, senin "fıtrata aykırı davranmak ve baskın karakterleri ezmek" olarak değerlendirdiğin davranışları seçen kimseler yaşıyor, maruz kalıyor.
Öldürülüyorlar. Daha ne söyleyebilirim?

Vay, vay vay...
Bir para deposu koruyucusundan beklenmeyecek kadar iddialı sözler. Demek her şey para değil...
Evet, bencede öyle. Benim için her şey "eşitliktir".
Ve bu doğrultuda feminizm, süre gelen yanlışları yok etmek ve herkese eşit fırsatı sunabilmek için şarttır.

Bak, fark ettiysen ben başından beri "herkes istediği yolu çizebilsin" derken sen sürekli "baskın karakterin yok olmasından ve kadınların çalışmasının bir anlamı olmadığı hatta toplu greve gidilmesi halinde dünyanın ilerleyeceğinden" dem vurdun.
Bende bunu diyorum ya! Sen ve savunduğun zihniyeti biz iyi tanıyoruz!
Feministler bir başkasına zararı dokunmayacak her türlü seçimi onaylarken, sen örf-adet, gelenek ve görenek endişesine düşüyorsun.
Bir başkasıda namus endişesi yaşıyor.
Ve bunun sonunun ne olduğunu biliyorsun..

"Başkan" olma ile ilgili verdiğim örneği çok yanlış anlamışsın. Ben, başkan olmanın ulaşilabilecek en yüksek mevki olduğunu asla söylemedim. Ve sende bunu gayet iyi biliyorsun fakat lafı çevirip yorumlamak işine geliyor.

"Kadının çalışmasının önünde çok olmasa da engelelr var" demişsin. Çok değil mi? İnsanlar bu nedenle öldürülüyor, haberin yok mu? Özellikle doğuda, senin tabirinle "üstün baskın karakterli erkekler" tarafından gerçekleştirilen saldırıların sayısı sana az mı geliyor?
Oysa, Tc'de yılın her gününe bir kadın cinayeti düştüğünü biliyor musun? sence bu oran önlem almak için yeterli değil mi?
"ama diger yandan erkeklerin de çalışmayıp oturmasınınöönünde yıgınla engel var.. Kadın ister çalışır ister çalışmaz, ama erkek mecbur çalışacak. Onu hiç demiyorsun ama niyeyse, işine mi gelmiyor?" demişsin. Kesinlikle. Sorunda bu ya! Senin baskın karakteri erkeğe ve pasifliği kadına aşılamanın sonucu bu! Biz istiyoruz ki, karakterler, yetenekler cinsiyete göre değil, kişiye göre şekillensin. Kadının yegane görevi annelik olmasın tıpkı evde oturmak isteyen erkeğin dışarı itilmesi gibi. Buna zincir vuran senin zihniyetindir.

Pozitif ayrımcılığın gerekliliğini ise şu şekilde açıklayabilirim;
Süregelen bir eşitsizliği ortadan kaldırabilmek adına, yani eşitlik için ayrımcılık uygulanabilir. Örneğin bir ülke düşün. Orada yaşayan halkın yarısı politikada, teknik ya da sağlık sektöründe hiç söz sahibi olmasın. Ve bunun yegane sebebide zamanında tüm güçlü mevkileri eline geçiren yasa koyucular olsun. Örneğin bu ülkede dışlanan kimselerden biri işe girmek istediğinde, önüne türlü zorluklar çıkarılsın ve yüksek bir mevkiye gelmesi adeta ölümüne zorlaştırılsın. Arada birkaç kişinin, zaten gelişmiş olan bölgelerde yüksek mevkiye ulaşmış olması, daha kötü şartlar altında yaşayan kimseleri unutmamızı gerektirmez değil mi?
Yukarıda ki sistemde zaten bir eşitsizlik söz konusu. Ve dahada kötüsü, yasalar tarafından haklar sağlanmış olsa bile toplum, din gibi etkenler hala eşitsizliği güçlendirmekte. Yani zaten bir haksızlık söz konusu. Ve bunu giderebilmek için, saf bir eşitlik sağlanana, herkesin özgürce geleceğini, yaşam şeklini seçtiği bir ortam var olana dek ayrımcılık haktır, gereklidir.
Örneğin zengin- fakir uçurumunu kapatmak için, her iki zıt kutbu orta seviyede birleştirene dek, Robin Hook misali birinden alıp diğerine vermen gerekir. Ancak böyle eşitliği sağlamış olursun.
Bu eşitlik sağlandıktan sonra zaten ayrımcılığa gerek kalmayacaktır.

Hayır Mervecik. Mazoşist olmadığımı artık anlamıştırsın.
İşte, seninkine algıda seçicilik denir.
Ben herkes eşit olsun, acılar paylaşılsın tıpkı sefanın, huzurun paylaşılması gerektiği gibi diyorum.
Sen bundan, sefaleti sevdiğim ve herkesi kendim gibi aşağı çekmek istediğim sonucunu çıkarıyorsun.

''kendi şartlarınla, kendi yeteneklerinle elinden gelenin en iyisini yapmak'' diye bir şey var." Öyle mi Mervecik?
Alice Harikalar Diyarında mı yaşıyorsun ki, şartların eşit olduğuna inanıyorsun?
Sence cidden herkes emeğinin karşılığını mı alıyor?
Kolejde okuyan velet, bir önceki hayatında kral olduğu için mi bu ayrımcalığa tabi tutuluyor?
Peki ya tarlada çalışmak zorunda olduğu için okuyamayan çocuklar? Onların "eşit şartı" hangi aleme kaçtı?
Onların"eşit olma" hakkını kim çaldı?
 
Rol model kötü bir şey mi ki? İlla toplumun delisi olmanın ne alemi var? Herkes birilerini rol model alır üstelik. Yazarlar bile önce bir sürü kişiden ilham alır ve zamanla oluşturur kendi üslubunu. Bunda kötü olan ne?
Ha sen güya rol model almadıgını falan mı zannediyorsun? İyi hadi almadın diyelim, ee ne oldu? Atomu mu parçaladın? Hem herkes illa ki iş hayatında müthiş başarılakra koşmak zorunda mı, herkes yaratıcı buluşlar yapmak zorunda mı? Eger öyle olsaydı zaten bunnların bi kıymeti kalmazdı, yaratıcı buluş da denmezdi bunlara :KK70:

***

Ha bir de sosyalizmdeki vergilendirme sistemi... Bir defa sosyalizmde vergilendirme diye bir şey yok, devletin herkese eşit maaş vermesi diye bir şey var.

Küba'daki doktorun herkesle aynı maaş alması gibi, yani aylık 25 dolar mı ne :KK70: O yüzden insanlar Küba'dan kaçmaya çalışıyor, ve sosyalist devletleri o kaçmaya çalışanları öldürüyor, öldüremediklerinin de bazıları bogulup ölüyor. Küba'da doktor sayısı nedir bilmem ama hastaneleri rezalet.

http://image.slidesharecdn.com/bond...cuba-efectosdefectos-11-728.jpg?cb=1297254657

http://direitasja.files.wordpress.com/2012/03/saude-em-cuba2.jpg

Şu anda o çok övülen İskandinav ülkelerinin hali de oraya dogru gidiyor feminizm saçmalıgından dolayı. İsveç'te vergiler sürekli olarak arttı son yıllarda, ve şu anda insanların kazançlarının %70'i devlet tarafından vergi olarak kesiliyor. Lafa gelince de ''vergi ödüyorlar ama saglık bedava, egitim bedava'' diye milleti salak yerine koyuyorlar. Millet de bunlara inanıyor he, o da komik. O vergiler zamanla %100 e çıkarılacak ve sonra devlet maaş verecek aynen Küba'daki gibi. Halbuki ypaılması gereken İsveç'teki erkeklerin yönetimi eline alması, kadınların epeycesini bir çıkarmaları gerekiyor işten, ve sosyalist tavırları bırakıp kapitalizme geri dönmeleri gerekiyor.

Bunu kadına engel olarak mı görüyorsun? Asıl bunu yapmazlarsa kadına engele olacak... örneklerini gördük defalarca. freebies end when power is absolute demiş bir tanesi, iyi demiş.

Elbette. Herkesin eşit maaşa tabi tutulduğu bir ülkede, gelire göre vergi uygulaması saçma olmaz mıydı?

Evet, Küba. Onur kaynağımız.

Kanada, kişi başına düşen gelir bakımından çok zengin bir ülke ama her köşesinde soğuktan insanlar ölüyor
Amerikada ise 15 Milyon çocuğun yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklara yakalandıkları, öldükleri biliniyor.
Ve yine Amerikada evsiz nüfus 400.000, barınaklarda yaşayanlarla birlikte 600.000 bin.

Gelelim gururumuz Kübaya.
Küba buram buram zenginlik kokan bir ülke.
Fakat bu, senin gibilerin (Kapistalistlerin) yorumlayacağı şekilde bir zenglik değil.
Küba'da doğan her çocuğun eğitim ve sağlık ücretlerini, takibini devlet üstleniyor. Doğan çocuklar devletin sorumluluğunda sayılıyor. Ve doğuma katılan yetenekli sağlık personeli %100'lük oranında. Kanada'da bile bu oran %98'de. Amerikada Küba'ya kıyasla geride.
Ortalama 80 yıllık ömür oranıylada yine dünyada sayılı ülkeler arasına girmiş durumda.
Kanserde kullanılan aşı ve diyabette bacak kaybını önleyen tedavi sağlıkta yaptıkları yeniliklerden sadece ikisi.

Ve, Akciğer kanseri teşhisiyle verilen bir kür iğne fiyatına Küba'ya giden, ardından "yoksa, burada çoktan toprak olmuştum diyen" ve devamında yurttaşlarına bedava, yabancılara ise çok düşük bir fiyatla sağlanan tedavinin nasıl üzerinde işe yaradığını anlatan bir adamın yazdıklarını okumalısın. http://www.mucadelebirligi.com/inde...kueba-ya-gitmesem-coktan-toprak-olmustum.html

Venezüela başkanı Hugo Chavez, Arjantinli futbol yıldızı Diego Maradona, estetik yaptırmak isteyen Hollywood yıldızları, kanser tedavisi yaptırmak isteyen Latin Amerikalı devlet başkanları, hepsi Küba’yı tercih ediyor ve sağlıklarını Kübalı doktorlara emanet ediyor.
Bunları bilmemen ve ülkenin asgari ücretinden dem vurman tuhaf, komik.

Devam ediyorum;

KÜBA'DA AÇLIK YOK.
Küba'da karne ile her aileye ihtiyacı olan yiyecek dağıtılıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker vb. Ve "eh, bir patatesi atıyorlardır önlerine!" dememen için, sadece kişi başına aylık verilen et oranını yazmam yeterli olacaktır. Kişi başı karne ile sağlanan et oranı neredeyse 2 kilo. Küba'nın oluşturduğu liste ile kişinin yaklaşık 15 günlük tüm besin ihtiyacının karşılanması amaçlanıyor.

"Devletin 7 yaşına kadar her çocuğa günde 1 litre süt ve 7-14 arasındakilere bedava yoğurt verme politikası var"

İşsizlikte yok denilecek kadar az. %1.9. Bu rakam, sana da komik gelmedi mi?
Küba'da devlet herkese iş vermek zorunda. Ve maaşlar arasında %3'ten fazla fark bulunmuyor.

Boşanma yok.
Çünkü ancak böyle bilinçli bir halka böyle devlet olurdu...
Boşanma yok, çünkü evlenmede yok. İnsanların evliliği tercih etmediği çünkü boşanma işlemleriyle uğraşmak istemekdikleri söyleniyor. Mal, mülk, miras, nafaka vb de yok.

Şimdi Mervecik, sadede gelelim.

Evet, Küba'da bir doktor yaklaşık 20euro ücret alıyor. Yaklaşık 60 tl.
Fakat aynı ülkede elektrik ücreti 0.50 kuruş.
Hastane, eğitim, kira masrafı yok.

Geri kalan para, tamamen lüks'e giriyor.
Çünkü Küba hükümeti, şampuan gibi zorunlu ihtiyaçları bile neredeyse bedavaya yakın bir oranda halkına sunuyor.

Ve Mervecik,
Bunu hayatında yaptığın son hata, seçtiğin son yanlış düşman ülke olarak geçmişine, aklına kazı.
Kazı ki, bir daha; tarihin görüp görebileceği en eşit ülkeye "fakir, kötü" damgası vurmak gibi bir hataya düşmeyesin.
 
X