Haksızlık konusu demişken,biraz da beslenmekten bahsedeyim.Arkadaşlar her zaman inandığım bir düşünce geliştirmiştim kafamda: Doğa doğal olmayana izin vermez.. Bunu yazinca size “aman sadece doğal gidalarla beslenin zayiflayin”falan gibi bir zirvalik söyleyeceğimi zannetmeyin sakın.Bu düşünce şunu içeriyor bana göre: doğa bedeninin ihtiyacı olan besinleri alması,bu besinlerden zevk duyması için tüm canlıların bedeninde bir program oluşturmuştur,canlılar da doğaya ait, ondan olan varlıklar çünkü.Dikkat edin doğada yaşayan şişman hayvan yok,şişmanlık insanlarla birarada yaşayan,insanların müdahale ettiği evcil hayvanlarda görülebiliyor ancak.Neden bir düşünün.Çünkü hayvanların bizimki gibi gelişmiş bir beyinleri yok.Bizim gelişmiş beyinlerimiz milyarlarca faydalı bilgiyi depo ettiği gibi milyarlarca yanlışı da depo ediyor ve beynimizi doğru tarafa çekmediğimiz sürece o zaman zaman bizi bu yanlışlarla idare edebiliyor.Günlüğüme yazdığım,size de ilettiğim yukardaki şeylere bir bakın.Beynimdeki bütün o yanlış şeylere bir bakın.Örneğin,beynimde koca bir dilim çikolatalı pastayı yemenin çoook güzel olacağı kayıtlı,ama aslında o pastanın bir lokması da aynı güzelliği yaşatır bana ve üstelik şişmanlamam!Yapmanız gereken kendi beyninizdeki yanlış kayıtları bulup doğruya,doğaya,doğal olana çevirmek. evet yedim ben pasta da çikolata da,nasıl vazgeçebilirdim ki o güzelliklerden.Ama haz almam için yetecek kadarını beynimde kayıtlı yanlış bilgiye dayanarak belirlemedim,önce o bilgiyi doğal ve doğru olanla değiştirdim,sonra yedim.gün geldi bir ısırık çikolata bana şişmanken yediğim 2 paket çikolatanın zevkinin toplamından kat kat fazlasını verdi.Çünkü ben o bir ısırık çikolatayla direkt olarak içimdeki çikolata isteğine hitap ediyordum ve yetiyordu;oysa 2 paketi birden yerken,çikolata isteğimi bastırdığımı sanıp içimdeki hırsı,birikmiş öfkeleri,özlemlerimi,ulaşamadıklarımı,komplekslerimi,ezilmişliğimi,yaşayamadıklarımı bastırmaya çalışıyordum aslında ve onlar öyle büyük öyle büyüktü ki hiçbir zaman bastırılmıyorlardı,2 paket değil 2 ton çikolatayla bile bastırılmazlardı.canınız neyi çekiyorsa yiyin arkadaşlar.ama birşeyleri bastırmak için değil isteğinize hitap etmek için,göreceksiniz doğanın mükemmel bir parçası olan bedeniniz kendine yetecek kadar olanıyla yetinmesini bilecek.Yiyeceklere haksızlık etmeyin.Tabakta mis gibi duran çıtır çıtır kızarmış patatesin ne suçu var? Suç “aaa bundan şöyle koca bir tabak yemezsem zevk almam” diye direten beyninizde,beyninizi eğitin ve atın ağzınıza bir dilim kızarmış patates,o mis tadını şöyle damağınıza yaya yaya yiyin.yetecek göreceksiniz.hiçbir meyveden yok şekerliymiş yok bilmemneymiş diye uzak durmayın.öyle olsa doğa bol keseden verir miydi onları bize? teknolojiden önce doğayla içiçe yaşayan,tıpkı hayvanlar gibi besleneyim,ısınayım,uyuyayım,çoğalayımdan başka hiçbir isteği olmayan insanlar arasında var mıydı obez olan,şişman olan? Onlar aman üzüm yemeyeyim çok şekerli,aman avokado çok yağlı,aman muz kilo yapar diyerek mi yiyorlardı meyveleri? ne sebzelere ne meyvelere sakın haksızlık yapmayın.tuz konusuna biraz dikkat edin.aslında bedenimizin ihtiyacı olan tuzu sebze ve meyvelerden alabiliyoruz,mümkün olduğunca azaltın,kilo vermek için değil normalde bile.yağlar için ben şu mantığı kurmuştum:yağ insan bedeninde mutlaka olmaşı gereken bir şey,ama benim bedenimde bir sürü yağ var,bunların fazlasının yakılması lazım,yakıyorum azaltıyorum iyi hoş da,peki ya kendince bir algısı olan bedenim benim yaktıklarımı fazlalık olarak algılamayıp kendince bir sonuca varır ve “bende olması gereken birşeyleri yokediyor” telaşıyla o yağları korumaya alırsa? bunun için yapmam gereken şey ne? Bedenimi ikna etmek.Peki nasıl?Ona onu kandıracak az miktarda yağ vermeye devam edip,verdiğimden daha fazlasını almak. Arkadaşlar yağı keserseniz bedeniniz artık dışardan alamayacağı korkusuyla mevcut yağı depolar,çünkü bedeniniz doğaya ait ve doğa doğal olanı koruyor,doğal olan da bedenin işleyişinin devamı için belli miktarda yağ almak.uzmanlar bu konuda ne diyor bilmiyorum,çünkü çok uzun süredir ne diyetlerle ne diyetle ilgili söylenenlerle ilgili değilim ama benim kişisel fikrim yağı beslenmenizden asla çıkarmayın,almanız gereken yağ bir dilim patates kızartmasının içerdiği kadarı olsa bile alın ve akışkan yağları tercih edin,kan bir sıvı,aldığımız yağ da akışkan olsun ki kanımızın önüne öyle setler barajlar kurmasın değil mi:))
Sevgili arkadaşlarım,kör bir kuyudaydım,yüzüme günışığı vuruyordu,çıkmak istiyordum ama yapamıyordum,ta ki birgün “buraya düşmenin bir yolu vardı,neden aynı yoldan çıkamayayım ki”diye düşünene kadar.Şimdi günışığı sadece yüzüme vurmuyor artık,her yerimde.Ben bunu haketmiştim,siz de ediyorsunuz.Hergün her an kendime tekrarladığım bir şeyi siz de unutmayın ve deyin ki kendinize “ben de zayıf olabilirim,benim iskeletim de incecik bir insanınkinden farksız!”
hep söylediğim gibi ben hiçbir diyet listesi,yiyecek raporu falan dinlemedim.Diyet/rejim sözcüklerinden hep nefret ettim,hala ediyorum! Siz de nefret ediyorsunuz,bırakın onları defolup gitsinler hayatımızdan.Şişmanız diye neden yemek zevkinden mahrum kalalım ki? Unutmayın arkadaşlar,yemek yemek bir suç değil,insanın sahip olduğu en doğal istek ve zevklerden biri,bir suçlu arayacaksanız o YEDıĞıNıZ YEMEK DEĞıL,YEDıĞıNıZ MıKTAR.. Buna çok dikkat edin.Kendinizle birtakım anlaşmalar yapın,midenizle konuşun,yemeklerle oyun oynayın,kendinize göre yöntemler geliştirin işte,zafere giden yolda herşey mübah:)Kendi oyunumdan örnek vereyim:),sabah kalktim diyelim,kahvaltıda peynir,zeytin vs var,bir dilim ekmek alıyorum elime,içimden peynire soruyorum:bugün canım seni çekti, yesem bana ne yaparsın?,peynir masum masum bakıp: ne kadar yediğine bağlı diyor,e şimdi burda suç zavallı peynirin mi olur çok fazla yesem yoksa benim mi?O bana “al istediğin kadar ye hiçbişeycik olmaz”deyip beni kandırmıyor ki.Yiyorum.Zeytine bakıyorum,aklıma “aman ha zeytin çok yağlı, yeme”diyen diyet reçeteleri geliyor,bir de o güzelim zeytin ağaçları öte yandan, nasıl olur da doğaya,doğala ait o güzelim ağaçların güzelim meyvesindeki o kadarcık yağ bana zararlı olabilir ki diyorum,hiç korkmadan birkaç tane yiyorum. ınanın yemekten korkup kaçtığınız yiyecekler kafanızda bir süre sonra öyle yer ederler ki,bedeniniz zayıflamak istese bile beyniniz şişman kalır ve bedene gerekli komutları vermez.Yiyeceklerden korkmayın.Ekmeği mutlaka yiyin,ama yarım ekmek değil,korkmadan yediğiniz müddetçe bir dilimi de yetecektir size.Tekrar söylüyorum,HERŞEYı yedim ben.ışyerinde birgün bile çıkan yemeklerden yemediğim olmadı,mantı da yedim,döner de,börek de.Ama mantıya öcü gibi bakmadığım için o da bana zarar verecek şekilde saldırmadı.Doğada hiçbir şey kendisinden korkmayana saldırmaya cesaret edemez.Kozlar sizin elinizdeyken her zaman galipsinizdir ve yemek konusunda kozlar sizin elinizde..Şöyle düşünün,bu da bir oyun,diyelim ki siz bir savaşçısınız ve bir meydanda ayakta duruyorsunuz,karşınızda da başka bir savaşçı(mantı),siz bir anda onun gücünden korkup sinip kaçmaya başlasanız ne olur? Peşinizden gelir ve sizi en sonunda yakalayıp mağlup eder.Kaybettiniz,çünkü korktunuz,çünkü onun gücünü çok abarttınız.ışte diyet mantığı... Belli bir süre kaçar kaçar kaçarsınız,ama savaşçı arkanızdadır ve sizi mutlaka yakalayacaktır,10 gün kaçarsınız ama 11. gün kendinizi tıka basa çatlayıncaya kadar yerken bulursunuz, bu mağlup olduğunuz andır işte.Oysa korkmasaydınız,o üstünüze geleceğine siz onun üstüne gitseydiniz kazanacaktınız.Mantıdan korkmayın:) Bir kaşık yiyin,kesmedi mi,bir kaşık daha,inanın yetecek gözünüzü doyurmaya,o kadar kesin söylüyorum yeteceğini çünkü biliyorum ki yiyeceklere karşı uyanan aşırı istek onları yememek gerektiği düşüncesinden doğar. Yine de mideniz hala aç mı,saldırın salatalığa domatese elmaya armuta,düşünün “mantı yememek için bunları yemek zorundayım diye bir şey yok,mantı da yedim işte bal gibi” deyin kendi kendinize.Yalan da değil yediniz işte:)
Arkadaşlar hiç zor değil hiç değil!
Zayıflama günlüğü tutmak konusuna gelirsek,hepinize öneriyorum arkadaşlar,basit bir defter alın ya da şatafatlı bir tane,zevkinize kalmış:) ve ona hissettiğiniz herşeyi ama herşeyi yazın,yediklerinizi yazın,canınızın çektiği şeyleri yazın(ama bunu yazdığınızın ertesi günü mutlaka canınızın çektiği o şeyden yiyin ve onu da yazın)kendinize ne kadar güvendiğinizi yazın,göreceksiniz bir süre sonra kendi gücünüzü farketmeye başlayacaksınız.Mükemmel bir bedeniniz var,mükemmel bir işleyişi var,mükemmel bir şeye yani doğaya aitsiniz,yapmanız gereken tek şey kendinizi o mükemmel işleyişe teslim etmek,sadece bu işte.Çok mu zor yani?Siz odalarda saklanırken dışarda salına salına yürüyen o incecik insanlar sizden daha mı akıllı,daha mı güçlü,daha mı üstün?Hayır, sadece onlar doğanın mükemmel işleyişine daha fazla teslimler,onlar mantıdan korkmuyorlar, mantıdan korkmayı bir kere bile düşünmemişler,korkmadıkları için savaşçı/mantı onları kovalamıyor, bu yüzden sadece kendilerine yetecek kadarını yiyorlar ve bu sistem öyle doğal işliyor ki,öyle incecik kalıyorlar.Ne yani siz yapamayacak mısınız?Kalıbımı basarım ki şişman insanlar diğerlerinden bin kat daha zeki insanlardır,çünkü bizler derinlemesine düşünmeye,kendimizi korumaya,incinmemek için çırpınmaya,varolabilmek için çabalamaya o kadar ihtiyaç duyduk ki,o kadar çabaladık ki tüm bunlar için,hepimiz düşünceden ibaret birer varlığa dönüştük sonunda.Zekanıza güvenin,yiyeceklerden korkmayın,başaramamayı aklınıza bile getirmeyin,bedeniniz doğaya ait ve doğada başaramamak diye bir şey yok,başarısızlıklar hep dış etkenler sonucu olur doğada,hangi hayvan dış etkenler sonucu hastalanmamışsa hamile kalmaz,hangi tohum dış etkenler etkilemedikçe toprağı delip çıkmaz,hangi su dış etkenler olmaksızın kirlidir?Hergün tekrarlayın, BEN DE ZAYIF OLABıLıRıM.BENıM ıSKELETıM DE ıNCECıK BıR ıNSANINKıNDEN FARKSIZ,çünkü doğal olan bu,çünkü ben doğanın bir parçasıyım...
Zayıflayacaksınız yaaa vallahi olacak :)
Asıl yazacağım şeyi unutmuşum gevezelik etmekten
Sakın yemek öncesi,şunu yiyeyim bunu yiyeyim diye plan yapmayın,kendinize listeler hazırlamayın,bu insanda "mecburiyet" psikolojisi yaratıyor.Bu da sizi kısıtlar,zorunlu bırakır ve korkutur ki korkmak yok!! Kısıtlandıkça daha çok açılmak ister insan.
Nüfus sayımlarını düşünün,hani sokağa çıkma yasağı olur ya o gün,sıkıntıdan patlar oflar puflarız evdeyiz diye,oysa yasak olmasaydı kısıtlanmasaydık belki hiç çıkmayacaktık bile,aklımıza gelmeyecekti bile. aynı şey işe.. Oturun sofraya,şöyle bir bakın ne var ne yok,o anda verin ne yiyeceğinizin kararını..
Ayda ne kadar zayıfladım.. ortalamaya vurursak ayda 10 kg civarı vermişim, ama tartılıp kaydettiğim tarihlere bakarsak (diyetten nefret ettiğimi farkettiğim tarihi baz alarak) öyle kesin bir düzen yok
23 mart 2005: 93
31 mart “ : 93
7 nisan “ : 91
15 nisan “ : 88.5
23 nisan “ : 85.5
2 mayıs “ : 82.5
10 mayıs “ : 79
16 mayıs “ : 77.5
30 mayıs “ : 73.5
8 haziran “ : 71.5
17 haziran “ : 68
9 temmuz “ : 62.5
22 temmuz “ :57
14 ağustos “ :52
21 ağustos “ :51
23 mart 2006 : 51
20 nisan “ : 51
tartıya çıkmak bir süre sonra anlamsız hale geliyor zaten çünkü artık ordaki rakamla değil bedeninizin verdiği görüntüyle değerlendiriyorsunuz vücudunuzu.doğrusu da bu zaten.
Diyet/rejim sözlerini unuttum
Yemeklerden korkmadım,onları sevdim,az da yesem aynı hazzı alacağımı farkedip bu hazdan vazgeçmedim,yedim
Hiçbir gün “bugün sadece şunu yiyeceğim” diye planlayıp beynimi korkutmadım,ne varsa tattım
Mutlaka yürüdüm,sarkmayacak işte hiçbir yerim deyip yürüdüm(ve sarkmadı),yürürken kurallar koymadım, suyumu da içtim, hızlı yürüyeyim derdine de düşmedim, yorulunca oturup dinlendim bile, ama yürüdüm,temiz havayı,baharı içime çeke çeke..
Hergün herşeyi yazdım,yorulduğum anlarda onları okuyup yeniden güç topladım
Tartıya değil aynaya güvendim
Oluyor işte.Yapabilirsiniz.Yarın başlayayım demeyin,hem başlayacağınız bir şey yok ki:) bugünkü ilk öğünde yemeklerle konuşun,onları sevin,yiyin,ama 2 tabak da yeseniz 2 kaşık da yeseniz alacağınız tadın ve hazzın aynı olacağını farkedin bugünkü ilk sofrada.Tamam mı?
28 nisan 2005 de yediklerim bunlar: (arada açıklamalarını da yazdım)
-kahvaltı öncesi: (saat 7 civarı) blendırda hazırlanmış karışım: 1 bardak yağsız süt+2 çilek+ bir mandalin+1 armut
-kahvaltı saat 7:30 civarı: Biber salçası sürülmüş 1 simit+peynir+domates (peyniri yemeden 2-3 dk önce üstüne sıcak su döküp bekletiyorum,hem fazla yağı hem fazla tuzu çıkıyor,tadı da çok güzel oluyor)
-işyerinde (9 civarı) bir kase çilek
-10:30 civarı kendi yaptığım müsli(tarif bir dr.dan ama yazmam kurallara aykırı mı bilemediğim için yazmadım)+bir bardak yağsız süt (burda sütü yağsız içiyorum çünkü yaptığım müslideki yağ oranı yeterli)
-11:30 civarı yeşil çay(şekersiz,ben içine birazcık tarçın serpiyordum mis gibi kokuyordu)
-öğle yemeği (12:30) (işyerindeki yemekler tamamen normal pişmiş) üçte bir karnıyarık,3 kaşık pilav,bir kase semizotlu sarmısaklı yoğurt, 1 elma
-biraz sonra yeşil çay
-(14:00 civarı) dolu bir avuç erik
-(15:00 civarı) 2 ısırık elmalı kurabiye, bir ısırık kıymalı poğaça(ziyan edicem kalanı demeyin,atın gitsin,ya da ne kadar yiyeceğinin sınırını bilemeyenlere verin yer onlar:))
-biraz sonra 1 şişe, limon sıkılmış maden suyu (hergün bir tane maden suyu içtim içindeki mineraller için)
-serviste (17:00-18:00 arası) 1 bardak boyutunda,içine 1 yemek kaşığı kaşık keten tohumu(dövülmüş değil tohum şeklinde) atılmış yoğurt+ birkaç kuru erik (3 tane falan yerdim bir seferde)
-akşam yemeği öncesi 2 kaşık patates salatası (mis gibi koktu diye)
-akşam yemeği: (20:00 civarı) 1 ortaboy ızgara balık(bol limonlu azıcık tuzlu), koca bir tabak az zeytinyağlı bol elma sirkeli tuzsuz çoban salata(elma sirkesi koyunca tuz aramıyor insan salatada), bir tabak haşlanmış, sarmısaklı yoğurt dökülmüş brokoli(sarımsak da tuz eksikliğini hissettirmez), bir lokma mozaik pasta
-yemekten yarım saat sonra yeşil çay
artık zayıf olduğumu farkettiğimde aradan yaklaşık 4-4.5 ay gibi bir süre geçmişti, yaklaşık diyorum çünkü hiçbir zaman diyet/rejim yapmadığım için diyetin/rejimin beklenen bir bitiş tarihi de olmadı benim için. Şunu çok iyi hatırlıyorum ama: 6 Ağustos 2005’te, çok sevdiğim bir arkadaşımın düğününe giderken, hayatımda ilk defa ama ilk defa daracık, bütün o bol siyahlara inat daracık, askılı, açık pembe bir tuvalet giydim. Hayatımda ilk defa kalabalık bir ortamda gerçek bir kahkaha attım. Hayatımda ilk defa kalabalık bir ortamda utanmadan çatal tuttum. Hayatımda ilk defa “bitsin bu işkence de oturayım yerime” demeden bir erkekle dansettim ve onun belimde duran elinden haz aldım... O gece eve geldim, dolabımda hala duran çuvalımsı bir bluza elime alıp baktım ve ağladım.
Meyve püresi meselesine gelince, hiç olur mu sadece meyve püresiyle? Dedim ya, o bir gece önceki makarnanın bedeliydi diye:)) Şaka bir yana, arkadaşlar, size anlatmaya çalışacağım nasıl bir beslenme mantığının peşine düştüğümü. Inanin deli gibi istiyorum bunları okuyan herkesin,hepinizin artık birşeyler yapmasını, diyet/rejim yapmasını değil ama,unutun onları. Diyet yok, rejim yok, zayıflamak var sadece.
Düşünün bir.. Bu kiloları alırken aklımızda var mıydı hiç şişmanlamak düşüncesi, şişmanlamaya yönelik özel çabalar sarfettik mi de onca kilo depolandı bedenimizde kolayca? Neden öylesine sinsi, öylesine kolay, öylesine farkettirmeden şiştik? Düşünün, çok uğraştığı halde kilo alamayan(ve insanı delirten) sıskalar yok mu? Ellerinde bizimkilere içerik olarak olmasa da biçim olarak benzeyen diyet listeleriyle dolaşan, bizim açken suratımızı buruşturduğumuz gibi önlerindeki bir dolu yemeğe bakarken suratını buruşturan sıskalar yok mu? Neden onlara sinsice saldırmıyor bu kilolar? Metabolizma diyeceksiniz.. tamam, metabolizma olsun, peki yemek yemenin onlara bize olduğu gibi delice bir zevk vermemesinin suçlusu da mı metabolizma? Ben metabolizmanın işleyişine, sırlarına, kilo üzerindeki etkilerine inanıyorum arkadaşlar, ama ona inandığımdan daha fazla inandığım bir şey varsa da, metabolizmanın patron değil sadece bir uşak olduğu ve aracılık etmekten öteye gidemeyeceği. Bedenimizle beynimiz arasındaki gariban bir aracı, bir elçi. Şimdi söyleyin bakalım, elçiye zeval olur mu? :)
28/04/2006