• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

3 bakan neden hedef tahtasında?

Şimdilik bunla idare et

Erdoğan

Eğer diğer yeride okumak istersen [h=1]Son 11 yılın ekonomi tablosunun anlattıkları... yaz[/h]blogmilliyet.com 2.sıradaki hemen gerçekleri okumak istersen bakabilirsin.
Öyle yok sigaraydı içkiydi kendini hiç kandırma.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Açılım nedir hanımefendi, şehit kanı üzerinden açılım mı olur ?
Verilen haklar yetmiyor mu sizce ? Bunun ötesine geçmek, milli birliği bozmak vatan toprakları üzerine pazarlık yapmaktır.
Kürt asıllı Türk'üm diyenlere sözüm yok-olamaz da. Onca şehidi ne uğruna verdik biz yıllardır ?
Türkiye 7 bölgesi ile bölünmez bir bütündür. Teröristi muhatap kabul eden açılımı ben kabul etmiyorum. Dağlara çıkınca adam olunuyorsa, açılım hakediliyorsa, yediğin tabağa pislemek artık bu ülke için demokrasi kelimesinin içine giriyorsa bu ülke için ölenlere yazık olmuş. Bazen diyorum ki keşke bizde ölseydik kardeşimle birlikte.
Kürt sorunu yok bu memlekette, pkk sorunu var. Oda açılımla çözülmez!
Müslümanlık adı altında o kadar çok şey yapılıyor ki. Peki müslümanlıkta en büyük şeref olan o mertebeye ulaşmış olan o insanların kemiklerini sızlatmak dinimizin hangi inancına sığıyor. 27 yaşındaydı ya, 27...........
Oslo görüşmelerinde ve İmralı adasında müsteşarlarını gönderip terör örgütünü muhatap alanlar kim ?
Kayıpların ortadan kalkması diyorsunuz. Sadece kayıp mı sizin için şehitler. Bu kadar basit yani :53:

Abla hiç kendini yorma.
Bunları anlamak için hissetmek lazım.
Şehide kelle diyen bir başbakanları varken o da çok zor.
 
Açılım nedir hanımefendi, şehit kanı üzerinden açılım mı olur ?
Verilen haklar yetmiyor mu sizce ? Bunun ötesine geçmek, milli birliği bozmak vatan toprakları üzerine pazarlık yapmaktır.
Kürt asıllı Türk'üm diyenlere sözüm yok-olamaz da. Onca şehidi ne uğruna verdik biz yıllardır ?
Türkiye 7 bölgesi ile bölünmez bir bütündür. Teröristi muhatap kabul eden açılımı ben kabul etmiyorum. Dağlara çıkınca adam olunuyorsa, açılım hakediliyorsa, yediğin tabağa pislemek artık bu ülke için demokrasi kelimesinin içine giriyorsa bu ülke için ölenlere yazık olmuş. Bazen diyorum ki keşke bizde ölseydik kardeşimle birlikte.
Kürt sorunu yok bu memlekette, pkk sorunu var. Oda açılımla çözülmez!
Müslümanlık adı altında o kadar çok şey yapılıyor ki. Peki müslümanlıkta en büyük şeref olan o mertebeye ulaşmış olan o insanların kemiklerini sızlatmak dinimizin hangi inancına sığıyor. 27 yaşındaydı ya, 27...........
Oslo görüşmelerinde ve İmralı adasında müsteşarlarını gönderip terör örgütünü muhatap alanlar kim ?
Kayıpların ortadan kalkması diyorsunuz. Sadece kayıp mı sizin için şehitler. Bu kadar basit yani :53:


Az önce yazdım ve polemik olmasın diye sildim ....

Açılım!!! Peh !!!

Tamamıyla bölme politikası !!!

Ki cemaatin , en büyük düşmanlığı budur bana göre. Gülen'in açtığı Türk okulları kanıttır buna. Kendisi koyu milliyetçidir aslında. A. Türkeş'in yakın dostudur. Fakat iç karışıklığa mahal vermemek adına hükümete beddularla tepki veriliyor. Zaten çoğumuz biliyoruz ayan beyan ortada devletin deniz olan malı niye kurudu ? Bunların ortaya dökülmesinin sebebi açılım sürecini olabildiğince geciktirmek.

Ben Lazım, kocamsa Kürt ! Şimdi bizim bir oğlumuz var enlemesine mi yoksa boylamasına mı bölsek bilemedik ?:1:

Siz gencecik bir adamı anlatıyorsunuz şimdi bende 22 yaşındaki babamın kuzeninden bahsedeyim 22 yaşındaydı... Koskoca bir hayat vardı önlerinde belkide...

Demişler ya ; anlayana sivri sinek saz , anlamayana davul zurna az....

boşa konuşuyoruz sankinim ne dersin ?
 
Ekonomide, AKP öncesi ve AKP döneminin karşılaştırması...
Ekonomide, AKP öncesi ve AKP döneminin karşılaştırması...
Türkiye’nin ekonomik haritasını çıkartmaya ne dersiniz?

Bazıları ekonomiden anlamadan ahkâm kesip, bizim yazdıklarımızı eleştirse de biz doğru bildiğimizi araştırmalarla destekleyip, mucize(!) yaratılan ekonomide nelerin doğru, nelerin yanlış olduğunu sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

İsterseniz vatandaşın borçlarıyla başlayalım.

2002'de 8 milyon icra dosyası vardı…

2012'de 21 milyon dosyaya ulaştı!

Vatandaşın bankalara 2002'de 6.6 milyar borcu vardı…

2013 Ekim ayında 322 milyara çıktı.

Bu arada iktidarlar ne harcamışlar ve ne kadar büyüme sağlamışlar:

AKP’den önce AKP döneminde Türkiye’de, çok partili yaşamın başından 2002’ye kadar geçen 56 yılda iş başına gelen hükümetler:
95 milyar dolar iç borç,
130 milyar dolar dış borç,
8 milyar dolarlık özelleştirme,
542 milyar dolar vergi geliri olmak üzere, toplam 775 milyar dolar para kullandı.

AKP iktidarı ise son 11 yılda (2003–2013):
134 milyar dolar iç borç,
207 milyar dolar dış borç,
50 milyar dolarlık özelleştirme,
1,2 trilyon dolar vergi geliri olmak üzere, toplam 1.617 trilyon dolar para kullandı.

AKP kullandığı iki kat paraya rağmen, büyümede kendinden önceki iktidarlardan daha başarısız!

AKP’den Önceki dönemde yaşanan savaşlara (Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekatı), depremlere, ihtilallere, küresel krizlere rağmen, 56 yılda iş başına gelen 42 Hükümet Türkiye’yi her yıl ortalama yüzde 5.1 büyüttü.

Kendinden önceki iktidarların 56 yılda kullandığı kaynağın 2 katını 10 yılda kullanmasına rağmen, AKP iktidarında ortalama yıllık büyüme yüzde 4.8 oldu.

1950’den 2002’ye kadar geçen 52 yılda Türkiye’nin toplam cari açığı 44 milyar dolar olurken, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, Türkiye, dünyanın en yüksek cari açığına sahip 41. ekonomi idi.

1923’den 2002’ye kadar geçen 79 yılda Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı 246,9 milyar dolar oldu. AKP yönetiminde geçen 10 yılda toplam cari açık 7.5 kat artarak 333 milyar dolara ulaştı.

Türkiye 2011’de, ABD’den sonra dünyanın en yüksek cari açığına sahip ikinci ekonomi; 2012’de ise en yüksek cari açığa sahip 8. ekonomisi oldu.

AKP’nin iktidar olduğu son 1 yılda Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı 2.5 kat artarak 587 milyar dolara ulaştı.

AKP iktidara geldiğinde imalat sanayinin, milli gelir içindeki payı yüzde 18 idi. Türkiye dünya imalat sanayi üretimi liginde, 1990’da 13.; 2000’de de 15. sıradaydı.

AKP elinde geçen 10 yılın sonunda imalat sanayimizin milli gelir içindeki payı yüzde 15.6’ya indi. AKP iktidarı elinde Türkiye 2010’da dünyanın en büyük ilk 15 imalat sanayi ekonomisi liginden düştü.

AKP iktidara geldiğinde çiftçilerin işlediği tarımsal alan 24 milyon hektardı. 10 yıllık AKP iktidarında işlenen tarım alanı 3.4 milyon hektar azaldı. Çiftçiler 6.5 İstanbul büyüklüğündeki tarım alanını ekemez hale getirildi. Tarımda kendi kendine yeten Türkiye, AKP iktidarında karnını doyurmak için Arjantin’den mısır, Ukrayna’dan buğday, Şili’den Angus ithal ediyor. Tüm Cumhuriyet tarihinde ilk kez “sap ve saman” AKP iktidarında ithal edildi.

AKP iktidarından önceki 22 yılda (1980–2002) Türkiye’de ortalama işsizlik yüzde 8.3 düzeyindeydi.

AKP iktidarı elindeki son 10 yılda ortalama işsizlik yüzde 10.9 oldu. İşsizlik halen iki haneli rakamlarda geziyor. Yine çalışmak isteyen gençlerin beşte biri iş bulamıyor.

AKP İktidara geldiğinde tüketicilerin bankalara borcu 2.2 milyar TL, vatandaşların bankalara kredi kartı borcu 4.3 milyar TL idi. Ailelerin her 100 TL’lik gelirine karşı 4.7 TL borcu vardı. Kişi başına dış borç 1.963 dolar idi.

2013’ün Şubat ayında tüketicilerin bankalara borcu 100 kat artarak 201 milyar TL’ye ulaştı. Aynı ay itibariyle vatandaşların bankalara kredi kartı borcu 17 kat artarak 72.2 milyar TL oldu.

2012’nin Eylül ayı itibariyle ailelerin her 100 TL’lik gelirine karşı 48 TL borcu var. 2012 itibariyle kişi başına dış borç 4.500 dolara çıktı.

Bugün doğan her çocuk; kaşını, gözünü, burnunu anne veya babasından, 2.537 dolar fazladan dış borcu da AKP iktidarından alıyor(!)

AKP’nin iktidara geldiği yıl Türkiye’nin yurt dışına olan borçları ile alacakları arasındaki fark, yani açık pozisyonu 85 milyar dolardı. 2003’de reel sektörün döviz açık pozisyonu 18.5 milyar dolardı.

16.4 milyar dolar kısa vadeli dış borç, 626 milyon dolar da cari açığa karşılık, Merkez Bankası kasası 28.3 milyar dolar rezervle, AKP iktidarına emanet edildi. Yani her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için, Merkez Bankası kasası 166 dolar rezervle AKP’ye verildi.

AKP elinde açık pozisyon 5 kat artarak 426 milyar dolara ulaştı. AKP iktidarında reel sektörün döviz açık pozisyonu 7.7 kat artarak 142.4 milyar dolara ulaştı.

2013 Ocak ayında Merkez Bankası’nın kasasında 125 milyar dolar rezerv, buna karşılık 107,5 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç ve 46,8 milyar dolarlık cari açık var. AKP iktidarında, her 100 dolarlık dış borç ve cari açık karşılığında devletin
kasasındaki rezerv 81 dolara düştü.

Günde 2 dolardan az kazanan nüfusun toplam nüfus içindeki payı 2002’de:
Türkiye’nin de içinde yer aldığı Gelişen Avrupa ve Orta Asya Ekonomilerinde yüzde 7.9
Arjantin’de yüzde 23.1;
Meksika’da yüzde 13.5;
Tayland’da yüzde 13.4;
Brezilya’da yüzde 20.2;
Türkiye’de ise yüzde 9.6 idi.

Geldiğimiz noktada günde 2 dolardan az kazanan nüfusun toplam nüfus içindeki payı:
Gelişen Avrupa ve Orta Asya ekonomilerinde 5.7 puan düşerek yüzde 2.2’ye
Arjantin’de 21.2 puan düşerek yüzde 1.9’a;
Meksika’da 9 puan düşerek yüzde 4.5’a;
Tayland’da 8.4 puan düşerek yüzde 5’e;
Brezilya’da 8.9 puan düşerek yüzde 11.3’e indi.
Türkiye’de ise sadece 4.9 puan düşerek yüzde 4.7’ye geriledi.

AKP kendinden önceki iktidarların 56 yılda kullandığı paranın 2 katını 10 yılda kullandı.

Buna rağmen bugün Türkiye’de:

44 milyon kişi iki günde bir, bir kap et yemeği yiyemiyor,
26 milyon kişi kendine yeni bir elbise alamıyor, eskilerle idare ediyor,
58 milyon kişi evinde eskiyen masa, sandalyesini değiştiremiyor,
61 milyon kişi konut masrafları altında eziliyor,
42 milyon kişi borçlarını ödemekte zorlanıyor,
63 milyon kişi evinden uzakta bir hafta tatil yapamıyor,
49 milyon kişi ucu ucuna geçiniyor ve beklenmedik bir harcama çıkarsa karşılayamıyor.

İşte mucize bu rakamlarla yaratıldı!

Milliyet blog yazari Mesut Karip.
 
Benim bu adamı desteklemem için milyon dolarlık çıkarımın olması gerekir ya da küçük şeylere tamah etmem gerekir
 
Son düzenleme:
Ekonomide, AKP öncesi ve AKP döneminin karşılaştırması...
Ekonomide, AKP öncesi ve AKP döneminin karşılaştırması...
Türkiye’nin ekonomik haritasını çıkartmaya ne dersiniz?

Bazıları ekonomiden anlamadan ahkâm kesip, bizim yazdıklarımızı eleştirse de biz doğru bildiğimizi araştırmalarla destekleyip, mucize(!) yaratılan ekonomide nelerin doğru, nelerin yanlış olduğunu sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Milliyet blog yazari Mesut Karip.

Ah be gülüm uzun bu bunu okumazlar :1:
İşte en kısasını ben dedim 2002 yılında 226 lira asgari ücretle 113 kilo peynir alınırken bugün 803 lira ile 80 kilo .
En temizi ama anlayana tabi .
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Az önce yazdım ve polemik olmasın diye sildim ....

Açılım!!! Peh !!!

Tamamıyla bölme politikası !!!

Ki cemaatin , en büyük düşmanlığı budur bana göre. Gülen'in açtığı Türk okulları kanıttır buna. Kendisi koyu milliyetçidir aslında. A. Türkeş'in yakın dostudur. Fakat iç karışıklığa mahal vermemek adına hükümete beddularla tepki veriliyor. Zaten çoğumuz biliyoruz ayan beyan ortada devletin deniz olan malı niye kurudu ? Bunların ortaya dökülmesinin sebebi açılım sürecini olabildiğince geciktirmek.

Ben Lazım, kocamsa Kürt ! Şimdi bizim bir oğlumuz var enlemesine mi yoksa boylamasına mı bölsek bilemedik ?:1:

Siz gencecik bir adamı anlatıyorsunuz şimdi bende 22 yaşındaki babamın kuzeninden bahsedeyim 22 yaşındaydı... Koskoca bir hayat vardı önlerinde belkide...

Demişler ya ; anlayana sivri sinek saz , anlamayana davul zurna az....

boşa konuşuyoruz sankinim ne dersin ?
Asıl açılmak istenen kökenler arasındaki ilişkiler işte :ssz:
 
Burda kimsenin de derdi cemaat değil .
Ama görün artık ülkenin süreklendiği durumu.
Kabul edin geldiğinden bu yana sadece yedi , ha birde yol yaptı , ülkenin tüm yolları güzel şimdi.
Körü körüne bağlanmak normal değil.
 
Ekonomide, AKP öncesi ve AKP döneminin karşılaştırması...
Ekonomide, AKP öncesi ve AKP döneminin karşılaştırması...
Türkiye’nin ekonomik haritasını çıkartmaya ne dersiniz?

Bazıları ekonomiden anlamadan ahkâm kesip, bizim yazdıklarımızı eleştirse de biz doğru bildiğimizi araştırmalarla destekleyip, mucize(!) yaratılan ekonomide nelerin doğru, nelerin yanlış olduğunu sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

İsterseniz vatandaşın borçlarıyla başlayalım.

2002'de 8 milyon icra dosyası vardı…

2012'de 21 milyon dosyaya ulaştı!

Vatandaşın bankalara 2002'de 6.6 milyar borcu vardı…

2013 Ekim ayında 322 milyara çıktı.

Bu arada iktidarlar ne harcamışlar ve ne kadar büyüme sağlamışlar:

AKP’den önce AKP döneminde Türkiye’de, çok partili yaşamın başından 2002’ye kadar geçen 56 yılda iş başına gelen hükümetler:
95 milyar dolar iç borç,
130 milyar dolar dış borç,
8 milyar dolarlık özelleştirme,
542 milyar dolar vergi geliri olmak üzere, toplam 775 milyar dolar para kullandı.

AKP iktidarı ise son 11 yılda (2003–2013):
134 milyar dolar iç borç,
207 milyar dolar dış borç,
50 milyar dolarlık özelleştirme,
1,2 trilyon dolar vergi geliri olmak üzere, toplam 1.617 trilyon dolar para kullandı.

AKP kullandığı iki kat paraya rağmen, büyümede kendinden önceki iktidarlardan daha başarısız!

AKP’den Önceki dönemde yaşanan savaşlara (Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekatı), depremlere, ihtilallere, küresel krizlere rağmen, 56 yılda iş başına gelen 42 Hükümet Türkiye’yi her yıl ortalama yüzde 5.1 büyüttü.

Kendinden önceki iktidarların 56 yılda kullandığı kaynağın 2 katını 10 yılda kullanmasına rağmen, AKP iktidarında ortalama yıllık büyüme yüzde 4.8 oldu.

1950’den 2002’ye kadar geçen 52 yılda Türkiye’nin toplam cari açığı 44 milyar dolar olurken, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, Türkiye, dünyanın en yüksek cari açığına sahip 41. ekonomi idi.

1923’den 2002’ye kadar geçen 79 yılda Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı 246,9 milyar dolar oldu. AKP yönetiminde geçen 10 yılda toplam cari açık 7.5 kat artarak 333 milyar dolara ulaştı.

Türkiye 2011’de, ABD’den sonra dünyanın en yüksek cari açığına sahip ikinci ekonomi; 2012’de ise en yüksek cari açığa sahip 8. ekonomisi oldu.

AKP’nin iktidar olduğu son 1 yılda Türkiye’nin toplam dış ticaret açığı 2.5 kat artarak 587 milyar dolara ulaştı.

AKP iktidara geldiğinde imalat sanayinin, milli gelir içindeki payı yüzde 18 idi. Türkiye dünya imalat sanayi üretimi liginde, 1990’da 13.; 2000’de de 15. sıradaydı.

AKP elinde geçen 10 yılın sonunda imalat sanayimizin milli gelir içindeki payı yüzde 15.6’ya indi. AKP iktidarı elinde Türkiye 2010’da dünyanın en büyük ilk 15 imalat sanayi ekonomisi liginden düştü.

AKP iktidara geldiğinde çiftçilerin işlediği tarımsal alan 24 milyon hektardı. 10 yıllık AKP iktidarında işlenen tarım alanı 3.4 milyon hektar azaldı. Çiftçiler 6.5 İstanbul büyüklüğündeki tarım alanını ekemez hale getirildi. Tarımda kendi kendine yeten Türkiye, AKP iktidarında karnını doyurmak için Arjantin’den mısır, Ukrayna’dan buğday, Şili’den Angus ithal ediyor. Tüm Cumhuriyet tarihinde ilk kez “sap ve saman” AKP iktidarında ithal edildi.

AKP iktidarından önceki 22 yılda (1980–2002) Türkiye’de ortalama işsizlik yüzde 8.3 düzeyindeydi.

AKP iktidarı elindeki son 10 yılda ortalama işsizlik yüzde 10.9 oldu. İşsizlik halen iki haneli rakamlarda geziyor. Yine çalışmak isteyen gençlerin beşte biri iş bulamıyor.

AKP İktidara geldiğinde tüketicilerin bankalara borcu 2.2 milyar TL, vatandaşların bankalara kredi kartı borcu 4.3 milyar TL idi. Ailelerin her 100 TL’lik gelirine karşı 4.7 TL borcu vardı. Kişi başına dış borç 1.963 dolar idi.

2013’ün Şubat ayında tüketicilerin bankalara borcu 100 kat artarak 201 milyar TL’ye ulaştı. Aynı ay itibariyle vatandaşların bankalara kredi kartı borcu 17 kat artarak 72.2 milyar TL oldu.

2012’nin Eylül ayı itibariyle ailelerin her 100 TL’lik gelirine karşı 48 TL borcu var. 2012 itibariyle kişi başına dış borç 4.500 dolara çıktı.

Bugün doğan her çocuk; kaşını, gözünü, burnunu anne veya babasından, 2.537 dolar fazladan dış borcu da AKP iktidarından alıyor(!)

AKP’nin iktidara geldiği yıl Türkiye’nin yurt dışına olan borçları ile alacakları arasındaki fark, yani açık pozisyonu 85 milyar dolardı. 2003’de reel sektörün döviz açık pozisyonu 18.5 milyar dolardı.

16.4 milyar dolar kısa vadeli dış borç, 626 milyon dolar da cari açığa karşılık, Merkez Bankası kasası 28.3 milyar dolar rezervle, AKP iktidarına emanet edildi. Yani her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için, Merkez Bankası kasası 166 dolar rezervle AKP’ye verildi.

AKP elinde açık pozisyon 5 kat artarak 426 milyar dolara ulaştı. AKP iktidarında reel sektörün döviz açık pozisyonu 7.7 kat artarak 142.4 milyar dolara ulaştı.

2013 Ocak ayında Merkez Bankası’nın kasasında 125 milyar dolar rezerv, buna karşılık 107,5 milyar dolarlık kısa vadeli dış borç ve 46,8 milyar dolarlık cari açık var. AKP iktidarında, her 100 dolarlık dış borç ve cari açık karşılığında devletin
kasasındaki rezerv 81 dolara düştü.

Günde 2 dolardan az kazanan nüfusun toplam nüfus içindeki payı 2002’de:
Türkiye’nin de içinde yer aldığı Gelişen Avrupa ve Orta Asya Ekonomilerinde yüzde 7.9
Arjantin’de yüzde 23.1;
Meksika’da yüzde 13.5;
Tayland’da yüzde 13.4;
Brezilya’da yüzde 20.2;
Türkiye’de ise yüzde 9.6 idi.

Geldiğimiz noktada günde 2 dolardan az kazanan nüfusun toplam nüfus içindeki payı:
Gelişen Avrupa ve Orta Asya ekonomilerinde 5.7 puan düşerek yüzde 2.2’ye
Arjantin’de 21.2 puan düşerek yüzde 1.9’a;
Meksika’da 9 puan düşerek yüzde 4.5’a;
Tayland’da 8.4 puan düşerek yüzde 5’e;
Brezilya’da 8.9 puan düşerek yüzde 11.3’e indi.
Türkiye’de ise sadece 4.9 puan düşerek yüzde 4.7’ye geriledi.

AKP kendinden önceki iktidarların 56 yılda kullandığı paranın 2 katını 10 yılda kullandı.

Buna rağmen bugün Türkiye’de:

44 milyon kişi iki günde bir, bir kap et yemeği yiyemiyor,
26 milyon kişi kendine yeni bir elbise alamıyor, eskilerle idare ediyor,
58 milyon kişi evinde eskiyen masa, sandalyesini değiştiremiyor,
61 milyon kişi konut masrafları altında eziliyor,
42 milyon kişi borçlarını ödemekte zorlanıyor,
63 milyon kişi evinden uzakta bir hafta tatil yapamıyor,
49 milyon kişi ucu ucuna geçiniyor ve beklenmedik bir harcama çıkarsa karşılayamıyor.

İşte mucize bu rakamlarla yaratıldı!

Milliyet blog yazari Mesut Karip.

Harika bir yazi olmus
Bunun ustune savunulcak ne olabilir ki
 
3 Kasım 2002 seçimlerini atlatalı daha birkaç gün olmuştu. AK Parti yüzde 34 gibi bir sonuçla sandıklardan birinci olarak çıkmış, diğer tüm parti liderleri yaşadıkları hezimetin şaşkınlığını yaşıyordu.

Halk, sandığı onlar için adeta tabuta çevirmişti.

Erdoğan yasaklı olduğu için Abdullah Gül, 19 Kasım tarihinde görevi Ecevit'ten devraldı ve AK Parti dönemi başladı. Aynı günün gecesi ben İnternethaber'in merkezinde editör olarak çalışıyorum.

Hiç unutmam...

Abdullah Gül görevi devralalı daha birkaç saat olmuş ama daha Başbakanlık Konutu'na bile gitmemiş. O sırada bankaların hortumlanmasıyla ilgili, mahkemenin aldığı bir karar ajanslara düştü.

Ben de haberi olduğu gibi yayına verdim.

Aradan 5 dakika geçti veya geçmedi. Bir okurun, haberin altına iliştirdiği yoruma gözüm ilişti. Aynen şöyleydi o yorum:

"Yeterrrr yeterrr yeter. Daha şimdiden ülkeyi batırdınız. İstifa edin de bu rezillik sona ersin!"

O gün anladım ki, bu ülkede iktidar olduğun an birileri, iftiraları ve küfürleri kendine verilen yasal bir hak olarak görüyor.

Aradan 11 yıl geçti. 11 yıldır iyi veya kötü ne yaparsa yapsın, karşılığında bir kesimin küfür ve hakaretlerinden başka birşey görmedi.

O kesimlere göre Erdoğan cennet gibi bir ülke devraldı ama rezil bir hale getirdi. Terör azdı, yoksulluk tavan yaptı, soygun ve yolsuzluklar aldı başını yürüdü ve ekonomi dibe vurdu.

Peki durum gerçekten böyle mi?

Gelin hep birlikte sadece ama sadece 1 yılı şöyle bir gözden geçirelim.

Bakalım neler olmuş.

Yıl 2001:

2 Ocak
İstanbul DGM Savcılığı, Bank Ekspres'in hortumlanması olayında Korkmaz Yiğit ve 11 kişiyi,
Egebank ve İnterbank'ın hortumlanması olayında ise Cavit Çağlar hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardı.

3 Ocak
Terör, Şişli Emniyet Müdürlüğü'nü kana buladı. ''Canlı bomba'', beşinci kata çıkarak, üzerindeki bombayı patlattı. Emniyet Müdürü Selçuk Tanrıverdi'nin makam şoförü Naci Canan Tuncer şehit oldu, 7 kişi yaralandı. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin yasadışı DHKP-C örgütüne mensup Gültekin Koç olduğu bildirildi.

6 Ocak
Enerji ihalelerinde yolsuzluk ve rüşvet iddiaları üzerine başlatılan ''Beyaz Enerji Operasyonu'' kapsamında aralarında eski Devlet Bakanı ve TEAŞ Yönetim Kurulu Üyesi Birsel Sönmez'in de bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı.

12 Ocak
Bursa Devlet Tiyatrosu'ndaki yolsuzluk iddiaları üzerine ''Birinci Perde Operasyonu'' başlatıldı. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Rahmi Dilligil gözaltına alındı.

24 Ocak
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 4 koruması ve şoförü, silahlı saldırıda çapraz ateşe tutularak şehit edildi.

30 Ocak
TBMM'deki içtüzük görüşmeleri sırasında çıkan kavga sırasında DYP milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.

2 Şubat
İstanbul DGM, Sümerbank'tan verilen usulsüz kredilerle ilgili olarak, bankanın eski yönetim kurulu üyesi Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Muhittin Fisunoğlu hakkında ek soruşturma başlattı.

19 Şubat:
Milli Güvenlik Kurulu'nun Çankaya Köşkü'nde yapılan Şubat ayı olağan toplantısında kriz yaşandı. Başbakan Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile yaşadığı tartışma nedeniyle toplantıyı terk etti. Diğer hükümet üyeleri de toplantıdan ayrıldılar. Ecevit, yaptığı açıklamada, ''MGK Toplantısı'nın açılışında, gündeme geçilmeden önce kamu görevlilerinin önünde Sayın Cumhurbaşkanı söz alarak son derece de terbiye dışı bir üslupla bana ağır ithamlarda bulundu'' dedi. Bu nedenle toplantıdan çıkmayı tercih ettiğini kaydeden Ecevit, bunun ciddi bir kriz olduğunu söyledi. Bu kriz sırasında Merkez Bankası'ndan 5 milyar dolar çekildiği ortaya çıktı.

Yaşanan gerginlik sonrası kriz işaretlerini verdi, Borsa 10.169 puandan 8.817 puana düştü. Gecelik repo faizleri yüzde 760'a çıktı. Merkez Bankası'nadn yaklaşık 7.6 milyar dolar çıktı ama nereye gittiği bugün bile tespit edilemedi.

20 Şubat
Borsa'daki düşüş devam etti. Endeks günü 8.768 puandan kapattı. Repo faizleri yüzde 3 bini buldu.

Bu sırada silah alım satımında dolandırıcılık yapıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında, Milli Savunma Bakanlığı Kara Silah Şube Müdürü Yarbay Harun Baktır tutuklandı.

21 Şubat
Merkez Bankası Repo ihalesi açmadı. Repo faizleri yüzde 7 bin 500'lere kadar tırmanırken, borsa tarihinin en büyük düşüşlerinden birini yaşadı ve yüzde 18.11'lik düşüşle 7.180'e indi. Bankaların Merkez Bankası'ndan 3 milyar dolar satın aldığı basında yer aldı. Dalgalı kura geçildi. Dolar 688 liradan 1300 liraya fırladı.

21 Şubat
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ''amaç dışı faaliyette bulunduğu'' iddiasıyla, İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) kapatılması istemiyle dava açtı.

27 Şubat
Başbakan Ecevit, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'i istişarelerde bulunmak üzere Türkiye'ye çağırdıklarını bildirdi.

1 Mart
Başbakan Ecevit'in görüşmek üzere davet ettiği Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, Türkiye'ye geldi. Derviş 3 Mart'ta Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı oldu

16 Mart
YÖK, Fatih Üniversitesi'ne gelecek öğretim yılında öğrenci alımını durdurdu. Bu arada CHP Fikri Sağlar'ı partiden ihraç etti. 17 mart'ta ise Mehmet Moğoltay istifasını açıkladı.

29 Mart
Ankara'nın Şereflikoçhisar ilçesinde Uzman Çavuş Sabri Tanrıkulu, kızıyla ilişkisi olduğu için kendisini savcılığa şikayet eden Suna ve kızı Leyla Dinç'i işyerinde öldürdükten sonra hakkında dava açan Şereflikoçhisar Cumhuriyet Savcısı Metin Şanal'ı da makamında öldürdü.

11 Nisan
Ankara'nın Tandoğan Meydanı'ndaki esnaf gösterisinde olay çıktı. Polise taş ve sopalarla saldırıldı. Polis ve belediye araçları tahrip edildi. Yaklaşık 100 polis yaralandı. Polis, havaya ateş açtı. Ankara'da gösteri yapılması 1 ay yasaklandı. Gözaltına alınan 155 kişi hakkında dava açıldı. Bu kişilerden 9'u, ''kamu malına zarar vermek ve görevli polis memuruna mukavemetten'' tutuklandı.

27 Nisan
Cumhur Ersümer Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan istifa etti.

7 Mayıs
TEDAŞ Genel Müdür Vekili Osman Nuri Doğan ile Dağıtım ve Hat Şebekeleri Daire Başkanı Hasan Tiftik yolsuzluk yaptıkları belirlenerek tutuklandı.

12 Mayıs
Beyaz Enerji soruşturmasını yürüten Albay Aziz Ergen görevinden alınarak, Bakü'ye atandı.

25 Mayıs
Yapılan ilk test aşamasında düşmesi sonucu CASA tipi tüm uçakların uçuşu durduruldu. Olan bu uçaklarda can veren 34 personele oldu.

16 Mayıs
IMF İcra Direktörleri Kurulu Türkiye'ye 3 yılda 19 milyar dolarlık kredi kullandıracağını açıkladı.

31 Mayıs
Yüksel Yalova, Devlet Bakanlığı'ndan istifa etti. Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, ''Akrep Operasyonu'' kapsamında eski Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun ile dönemin TDK Başkanvekili Prof. Dr. Hamza Zülfikar'ın da aralarında bulunduğu 13 sanık hakkında ''zimmetlerine para geçirdikleri'' gerekçesiyle dava açtı.

6 Haziran
Sadettin Tantan, Devlet Bakanlığı görevinden ve partisi ANAP'tan istifa etti.

7 Haziran
İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz istifa etti. 10 Haziranda da Turan Genç, Emniyet Genel Müdürlüğü görevinden istifa etti.

20 Haziran
İzmir'de SSK'nın dolandırılmasına yönelik düzenlenen ''Beyaz Önlük Operasyonu'' kapsamında SSK İl Sağlık İşleri Müdürü Dr. Melih İnan, gözaltına alındı.

22 Haziran
Anayasa Mahkemesi, ''laik cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri nedeniyle'' FP'nin temelli kapatılmasına karar verdi.

26 Haziran
Danıştay 2. Dairesi, dalgalı döviz kuruna geçilmeden önce 52 milyar liralık şahsi parasını dolara çeviren Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel'in yargılanmasına karar verdi.

6 Temmuz
Başbakan Bülent Ecevit, hakkındaki ''öldü'' söylentileri için ''bunun amacı ya benden kurtulmak ya da ortalığı karıştırmak'' dedi.

10 Temmuz
Okeycilerin başına inek düştü. Nevşehir'in Avanos ilçesine bağlı Özkonak beldesinde kahvede okey oynayanların üzerine inek düştü. Okey oynayanları seyreden 62 yaşındaki Ethem Şahin'in ayağı kırıldı.

15 Temmuz
Sağlık Bakanlığı, Sağlık Meslek Liseleri yönetmeliğinde değişiklik yaparak, öğrencilere ''bekaret zorunluluğu'' getirdi. Bu liselerin ödül ve disiplin yönetmeliğini yeniden düzenleyen bakanlık, daha önce ''iffetsizliği sabit olan'' şeklindeki maddeyi ''fuhuş yapmak ya da cinsel ilişkiye girmiş olduğu tespit edilmek'' diye değiştirdi. Yönetmelik, eğitimcilerin ve sivil toplum örgütlerinin tepkisini çekti.

16 Temmuz
Türkiye'de ilk kez açlıktan bebek ölümü haberi geldi. Manisa'da Berivan isimli bir bebeğin açlıktan öldüğü doktor raporu ile ortaya çıktı. Ailenin tamamının açlık çektiği ortaya çıktı.

17 Temmuz
Ekonomik program uygulamaları konusunda Devlet Bakanı Kemal Derviş ile ilişkileri polemik konusu olan Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, MHP Genel Başkanı Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin talimatıyla görevinden istifa etti.

27 Ağustos
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda yolsuzluk yapıldığı ortaya çıktı. 6 personel gözaltına alındı.

5 Eylül
Koray Aydın, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'ndan istifa etti. Aydın, milletvekilliğinden istifa dilekçesi de verdi

6 Eylül
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, yeni adli yılın açılış töreninde, ülkenin bir polis devletine dönüştüğünü söyledi.

2 Ekim
Ankara DGM Başsavcılığı, Bağ-Kur'a yönelik operasyon başlattı. Operasyonda, hayali prim yatırarak çok sayıda kişinin emekli olmasını sağlayan 3'ü memur 6 kişilik bir şebeke ortaya çıkarıldı.

6 Ekim
Ankara'ya su sağlayan barajlardaki suyun azalması nedeniyle semtlere göre günaşırı su dağıtımı uygulamasına başlandı.

1 Aralık
İşçi ve memur sendikaları ile sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu ''Emek Platformu'' tarafından, ''uygulanan ekonomik politikayı protesto'' için Türkiye genelinde kitlesel basın açıklaması yapıldı ve mitingler düzenlendi.

2 Aralık
Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşandı ve Çevik Kuvvet polisleri maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle protesto eylemi yaptı, yürüyüşe geçti. memur maaşları gecikmeli ödenmeye başladı. Yurt genelinde ise esnaf ayaklanması yaşandı. Ülkenin tüm şehirlerinde "Hükümet istifa" sloganlarıyla milyonlarca esnaf ve memur eylem yaptı.

***

İçiniz karardı değil mi?

Bakanlar istifa ediyor, dolar roket gibi fırlıyor, borsa çakılıyor, Başbakan ile Cumhurbaşkanı'nın kavgaları ülkeyi kaosa sürüklüyor. Bu sırada bankalar boşalıyor, hazine hortumlanıyor, milyar dolarlar iç ediliyor. Yüzbinlerce işyeri iflas bayrağı çekerek kapanıyor. Bakanlıklardan kurumlara kadar devletin tüm birimleri rüşvet ve yolsuzluk haberleri ile çalkalanıyor. Tüm ihalelerde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı belgeleniyor. Çocuklar açlıktan ölüyor, anne babalar intihar ediyor. Geçimini sağlamak için fuhuşa yönlenen kadınların sayısında patlama oluyor.

Yazdıklarım bir yılın tamamamını anlatmıyor. İnanın yazsam buradan Kars'a yol olur.

Sadece şu konuya dikkat çekeceğim. 2001 yılında şekere 13 kez, çay'a 14 kez, ulaşıma 8 kez, yağa 8 kez, ekmeğe 4 kez zam yapılmış. Tüp ise zam rekoru kırmış ve 15 kez zamlanmış.

Biliyorum yazı çok uzadı. İzin verirseniz bir iki başka konuya özel bir paragraf açacağım. Acaba 2001 yılında "Kız öğrencilere bekaret kontrolü yapılması" kararı 2013 yılında alınmış olsaydı sizce bugün ülkenin hali nice olurdu?

Ya da İnsan Hakları Derneği'ne kapatılma davası açılsaydı ne olurdu? Peki polis sokağa çıkıp eylem yapsaydı sizce ne olurdu?

***

Dedim ya. Bu sadece 2001 yılının özeti.

Eğer "2002 yılının özetini de istiyoruz" derseniz bir sonraki yazıda aktarmaya çalışırım. Hatta önceki yılları da...

Ne dersiniz, yazmaya devam mı?
 
Açılım nedir hanımefendi, şehit kanı üzerinden açılım mı olur ?
Verilen haklar yetmiyor mu sizce ? Bunun ötesine geçmek, milli birliği bozmak vatan toprakları üzerine pazarlık yapmaktır.
Kürt asıllı Türk'üm diyenlere sözüm yok-olamaz da. Onca şehidi ne uğruna verdik biz yıllardır ?
Türkiye 7 bölgesi ile bölünmez bir bütündür. Teröristi muhatap kabul eden açılımı ben kabul etmiyorum. Dağlara çıkınca adam olunuyorsa, açılım hakediliyorsa, yediğin tabağa pislemek artık bu ülke için demokrasi kelimesinin içine giriyorsa bu ülke için ölenlere yazık olmuş. Bazen diyorum ki keşke bizde ölseydik kardeşimle birlikte.
Kürt sorunu yok bu memlekette, pkk sorunu var. Oda açılımla çözülmez!
Müslümanlık adı altında o kadar çok şey yapılıyor ki. Peki müslümanlıkta en büyük şeref olan o mertebeye ulaşmış olan o insanların kemiklerini sızlatmak dinimizin hangi inancına sığıyor. 27 yaşındaydı ya, 27...........
Oslo görüşmelerinde ve İmralı adasında müsteşarlarını gönderip terör örgütünü muhatap alanlar kim ?
Kayıpların ortadan kalkması diyorsunuz. Sadece kayıp mı sizin için şehitler. Bu kadar basit yani :53:

Analar ağlamasın, babanneler üzülmesin dendi; dün 10 asker şehit oldu? PKK nın çatışmıyor ama neden asker ölüyor. Bu ihmali yapanlara soruşturma açıldı mı şu ana kadar? O kaza neden oldu araştırılıp sorumlulardan hesap soruluyor mu?
 
Cumhuriyet tarihinin en güzel zamanları eğitim de şuan!!

Denmiş.Gülmekten kendimi alamadım :)))
Türkiyede başka hiçbir kurumda yapılanmanın bozulması ve başarısızlık varmıdır ve bu kadar bakan değiş midir acaba?
Atıftada yapalım Agaogluna.Durum aynen MEB'de bakan değişikliğinde şudur.
''Bu olmamış
Bu hiç değil
Bu da hayır
Bu da değilll''

5 senede 4 Bakan değiştirdim ben.Hepsi de geldikleri gibi sistemi değiştirdiler.Çocuklar ve veliler kobay bizde maymun olduk her değişen sistemde
Eğitim sisteminin kusursuzluğunu dağıtılan 3-5 tablete (ki benim gibi kırsal bölge okulları 3 seneyi bulurmuş gelmesi) bağlayanlar var.Ülkemin eğitim anlayışını öperim.
Ben yine şimdi bu muhteşem çarkın kusursuz bir dişi olmak için okuluma gidiyorum.Saygılar.
 
Son düzenleme:
yaa geçin bunları
tamam süper olmayabilir ama cumhuriyet tarihinin en güzel zamanları eğitim de şuan!!
neden benim evladımın kitaplarında eksiklik yok yanlışlık yok..
aa bir dakka ben erdoğanı destekliyorum siz desteklemiyorsunuz ya
benimkiler ayrı basılmıştır sizin çocuğunuzun hakkı yenmiştir değil mi?


bence artık aşalım şunları yaa!!!!!!

ne zavallı ve boş bir düşünce tarzı ... yazık

eğitimle ilgili bunları söyleyen bir insana hem zırcahil hem de bakarkör denebilir...ya da durun tebaa diyelim daha doğru olur...

sizin çocuğunuz maalesef bişey öğrenemiyor ....çocuklarınız ilkokuldan liseye geldiklerinde bunu en iyi anlayanlar biz öğretmenleri...ve sizin çocuğunuz için ayrıca üzüldüm evde de bişey öğrenemiyor....
 
“Sırf Başbakan bir tek kadeh içki içeni bile alkolik belliyor diye, içki içen herkese “Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içsinler” bakış açısıyla ötekileştiriyor diye, onun dinine, imanına, hayat tarzına uymuyor diye vergi üstüne vergi bindirilen dünyanın en pahalı içkisini içmek zorunda mıyım?

10 yılda 5 Milli Eğitim Bakanı değişip, her gelenin kafasına göre eğitim sistemiyle oynamasını seyredip, deneme tahtasına dönen ve gelecek yıl ne olacağı bilinmeyen bir sisteme boyun eğip, çocuğumu erken yaşta okula başlatmak zorunda mıyım?

Kürtaj ya da sezaryen olurken ceberut ahlak anlayışı, toplumsal baskılar, cinsiyet ayrımcılığı yetmezmiş gibi, sırf birilerinin ahlak anlayışına uymuyor, kafasına yatmıyor diye çıkarılacak yasalarla, yasa olmasa da kendine bunu görev belleyen sağlıkçılarla uğraşmak zorunda mıyım?

Bir çocuk, hadi bilemedin iki çocuk yapıp eşimle beraber gül gibi geçinip gitmek varken devlet istedi diye 3. çocuğu yapmak zorunda mıyım?

Ne zaman hastaneye gitsem bir gazeteci olarak daha şikâyetimi anlatamadan doktorların sistemden bitmek tükenmek bilmeyen şikâyetlerini dinlemek zorunda mıyım?

Büyük şehirlerde mezarlıklar dışında yeşil alan bulamayıp, her köşe başında açılan AVM’ye gitmek zorunda mıyım?

Bir basın toplantısında sorulan her net ve gerekli sorudan sonra Başbakan’dan fırça yiyen gazetecileri izlemek, onlar adına üzülmek zorunda mıyım?

Atanamayan öğretmenlerin, pes diyip ordudan istifa eden astsubayların, maaşı yetmeyen akademik kadroların, çaresizlikten intihar eden polisin bunca yıldır derdine derman bulması gereken hükümetin boşvermişliğinin bedelini gariban ailelerinin ödemesini seyretmek zorunda mıyım?

Öğrenci evlerindeki özel alana müdahaleyi örnek gösterip muhafazakâr otoriterleşmeyi tartışmaya başladığımız anda “Senin kızın olsa bir erkekle aynı evde kalmasını ister miydin?” gibi bir soruya muhatap olup, güya ahlaki olarak baskı altına alınmak, “Hayır, kalmazdı” demek, yapılan bu düpedüz özgürlüklere yönelik devlet müdahalesini onaylamak zorunda mıyım?

Her hak arayışında ‘marjinal’ olarak anılmak zorunda mıyım?

İktidarın meşrebine uymuyor diye, dekolte giyen spikerin işten atılmasını, Başbakan ile görüşleri uyuşmadı diye duayen gazetecilerin kovulmasını, hükümet ile ters düşen herkesin soruşturma üzerine soruşturmaya tabi tutulmasını sineye çekmek zorunda mıyım?

Devleti yöneten bir ismin “Affedersiniz Ermeni” sözü ağzından çıktığında, Ermeni komşumun yüzüne bakamayıp mahcup olmak zorunda mıyım?

Dünyanın bütün radikal İslamcılarının doluştuğu Özgür Suriye Ordusu’nun benim vergilerimle beslenmesini, Suriye sınırımızda kurulan Radikal İslam Emirliği’nin yediği naneleri içime sindirmek zorunda mıyım?

Diyanet İşleri adında bir devlet kurumu camiyi Sünni Müslümanların idabet yeri görüyor diye milyonlarca Alevinin ibadetini gerçekleştirdiği cemevini kültür merkezi olarak görmek zorunda mıyım?

Her gösteriye katılan genci ‘Faiz lobisinin elemanı’, ‘Otpor’un uşağı’, ‘Baronların adamı’ olarak anmak, tanımlamak zorunda mıyım?

Kadıköy-Beşiktaş vapuruna binenlerin, yanlarındaki kadınların üstü başı nasıl, acaba Başbakan çalışma ofisinden görürse ne düşünür noktasına gelen bir toplumsal mühendisliğin siyasette tartışılmasına tahammül etmek zorunda mıyım?

Hükümetin her yaptığı işi övmek, sürekli alkışlamak, takım tutar gibi icraatlarını ha babam desteklemek zorunda mıyım?

Büyük Kürt barışına başından sonuna destek verip, hükümetin gelgitlerini, kafasına göre süreçle oynamasını, işi ağırdan almasını izleyip uykularımı kaçırmak zorunda mıyım?

Binbir güçlükle üniversiteye hazırlanıp, zar zor başka bir ilde bir okulu tutturmayı başarıp, kıt kanaat ailesinin imkânlarını zorlayıp, binbir zorlukla emlakçıyı ikna edip, kiralık bir ev bulup, arkadaş edinip bu eve kapağı atan üniversiteli gençlerin durumunu bilirken… Emlakçısı bir yandan, altlı üstlü komşular diğer yandan, mahallenin gençleri uzaktan tüm gözler zaten üzerlerine çevrilmişken… Sırf hükümet yerel seçimlerden üç-beş oy daha fazla alacak diye gençlerin içler acısı durumunu bırakıp bu suni gündem ile yatıp kalkmak zorunda mıyım?

“Sandıktan çoğunluk çıkan ne diyorsa o olur, sandıktan çoğunluk çıkmak için de her yol mubahtır. Bal gibi zorundasın, zorundasınız” diyorsa… Yasaları buna göre değiştirip, vergileri buna göre ayarlayıp, valileri, İçişleri Bakanı’nı, polisi buna göre konumlandırıyorsa… Kendi hayat görüşünü onlar gibi düşünmeyenlere bal gibi dikte ediyorsa, dediğim dedik dayatıyorsa…

Valla görünen o ki yapacak fazla bir şey yok!
Mecburen kala kala kendinizi Dilber Ay’ın ‘Zorunda mıyım’ şarkısına vurmak kalıyor.
‘Zorunda mıyım da zorunda mıyım!’
Cüneyt Özdemir – Radikal
 
Back