Şeriat konusunda çok da emin olmayın derim ben.... Yıllar öncesi konuşmalarında savaşta her şeyin mübah olduğunu söyleyen söylemleri var... Yalan , hırsızlık gibi....
Şimdi
Evrim gerçeği milli eğitim ders programından çıktıysa, müftülüklere nikâh kıyma yetkisi verildiyse ve rektör olmak için imam hatipli olma şartı aranıyorsa daha ne olsun istiyorsunuz? Türkiye’de şeriat düzeni böyle kurulur. İlla Suudi Arabistan gibi ilan edilmesi gerekmez.
Türkiye’nin muhazakarlaştığı tespitine bu güne dek ne sağdan ne soldan ne liberalden ne de milliyetçiden tek bir itiraz duyuldu. Ancak bu muhafazakarlığın şerileşmeye doğru evrildiği ileri sürüldüğünde işler değişiyor. Özellikle liberallere göre kamusal otorite başı açık gezmeyi yasaklanmadığı, içki satışı yasaklanmadığı ve en önemlisi mahkemeler Şeri hükümlere göre hüküm vermediği sürece Şeriat’tan bahsedilemez. An itibarıyla tam bir şeriat devleti olmayışımızı şerileşme sürecinde olmadığımız şeklinde yorumlama sahtekarlığına giden söz konusu kesim bu ülkenin kız çocukları evlere, ikinci sınıflığa hapsedilirken kendi kız çocukları ABD ya da AB’de okuyor olduğundan elbette rahatsız olmayacaklar.
Türkiye’de muhafazakarlaşmanın katılaşması-şerileşme kaygısını gündeme getiren olaylardan bir kısmına bakarak devam edelim:
-Kız çocuklarının 9 yaşından itibaren başlarını örtebilmelerinin yolunu açmak için 4+4+4 yasasının çıkartılması.
-Kamuda hizmet veren öğretmen, doktor, hemşire vb. görevlilerin de fiilen dini kimliklerini öne çıkardıkları bir örtünmeyle çalışmaları.
– İlköğretimde seçmeli 2 dini dersin zorunlu din dersinin yanına eklenmesi ve çocukların bu derslere takke ve başörtüsü ile gelmeye başlaması.
-Kadın öğretmelerin müdürler tarafından giyimleri konusunda uyarılmaları ve cezalandırılmaları.
-Alkollü içkilerin vergilerindeki artırım ve nihayet “Ayran Yasası”.
-Köktenci dini akımların dernek sayısı, kermes etkinliği ve örgütlenmelerinde artış.
-İran’dan bile daha çok sayıda camisi bulunan bir ülkede AVM, fabrika ve giderek çok farklı kuruluşta mescit alanlarının düzenlenmesi. Çamlıca ve Taksim için anıt camilerin projelendirilmesi.
-Cuma namazı saatlerinde alış veriş yapılmaması uygulamasının yaygınlaşması ve bu saatte hizmet veren işyerlerine yönelik baskı.
-Sahillerde kamusal haremlik-selamlık plajların istisnadan norma dönüşmesi.
-Devlet televizyonlarının yılbaşında çizgi film gösterip toplam dini içerikli yayın saatinin 10 kez artmış olması.
-Gıda’da “helal” ve turizmde “hilal” sertifikasyonuna geçilmesi.
-Cumhurbaşkanı, Başbakan, Valiler eliyle devlet erkanının Cuma selamlıkları vb.
-Fazıl Say kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin “4+4+4” itirazına verdiği gerekçeli kararda ortaya çıkan din referanslı hukuk içtihadının başlaması.
Liste çok ama çok uzun. Ancak her olayın tek başına değerlendirilmesinin sağlanması suretiyle de İslamileşme, katı muhafazakarlaşma ve şerileşme eğilimlerine dair büyük tablonun görülmesi engellenebiliyor: Örneğin içki fiyatlarının vergi ihtiyacı ya da sağlıklı toplum motifiyle arttırıldığına hepimiz ikna olabiliriz. Üniversitedeki kız çocukları başını örtüyorsa liselerdeki küçüklerin de örtme hakkının gelmesi neden şerileşme adımları olsun ki? …vb…vb… Özetle şerileşme kaygısı her ifade edildiğinde sorun tekilleştirilerek izah ediliyor.
Liberallere göre Türkiye’de Ortadoğu’da gördüğümüz türden radikal bir İslamcı örgütlenme hiç olmadığı gibi şimdi de yok ve bugün muhafazakarlığın yeni bir evresindeyiz: “Periferideki muhafazakarlar merkeze geldi.” Bu kesime göre özellikle şeriatçı çağrışımlar yapan mahalle baskısı uygulamaları yukarıdan geliştirilen İslamcı/şeriatçı politikaların değil aşağıdaki kapalı taşra insanlarının bildik mahalle baskısından başka birşey değildir.
Türkiye’de bir şeriat tehlikesi olduğunu düşünüyor musunuz? diye sorulan Baskın Oran “Hayır efendim, düşünmüyorum. … Bu memlekette şeriat tehlikesinden çok laikçilik tehlikesi var” derken Ahmet İnsel, “Solun sistematik biçimde ‘ne darbe, ne şeriat’ sloganının arkasında durması çok doğru değil, çünkü Türkiye’de şeriat yakın bir tehdit olarak durmuyor” inancını ifade ediyordu. Ufuk Uras daha da ileri gidiyor ve sosyalistlerin oylarıyla gittiği parlamentoda AKP’ye verdiği desteği şöyle özetliyordu: “İran-Türkiye benzetmesi doğru değildir. Tayyip Erdoğan Humeyni değildir. İmam bilmem ne değildir.” Kaldı ki Uras’a göre öyle bile olsa galiba sorun yok ki TUDEH’lileri kendine delil göstererek şöyle devam ediyor: “TUDEH yöneticilerine ‘Bugün olsa ne yapardınız?’ diye soruyorum, ‘Yanlışlarımız olabilir, ama yine demokrasiyi savunurduk’ diyorlar…” mış.
Listeyi uzatmadan ve tekrara düşmeden özetleyelim: Bu kesimin ortak özellikleri benim şerileşme dediğim ama hadi onların tabiriyle söylersek muhafazakârlaşma dedikleri tehdit ile değil, solla ve seküler kesimlerle mücadeleyi görev edinmiş olmalarıdır. Liberallerin sormadığı Türkiye’de toplumsal ve siyasal düzenin şeriat kurallarına göre yönetilmesine doğru bir gidiş olup olmadığıdır?
Türkiye’deki şerileşmenin karakterini çözümlemede yaşanan en önemli yanılgı şeriatın bir günde, yukarıdan siyasi bir devrimle ve muhtemelen İran ya da Suudi Arabistan tarzı bir şeriatı tesis etmek üzere geleceği varsayımından kaynaklanıyor. Bunların tamamı yanıltıcıdır. Gelmekte olan şerileşme Türkiye’ye has bir strateji, biçim, hedef ve içerikle gelmektedir.
Türkiye şerileşme sürecine ilişkin birinci özellik şudur: Sürec ılımlı İslamcı bir strateji ile evrimci tarzda aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya geliyor. “Ilımlı İslamcılık” kavramı günümüzde yanlış denebilecek bir içerikle okunuyor: Ilımlı İslamcılık İslam’ın ılımlı bir çeşidinin değil, İslamcılığının hegemonik araçlarla yürütülmesi yöntemini benimsemiş bir siyasal iktidar stratejisinin adıdır. Ilımlı İslamcılık, sahiplerinin ifadesiyle, “öncelikle devletin değil, daha ziyade toplumun İslamileşmesi” stratejisidir.
Biz bu starateji çerçevesindeki “İslamileşme” sürecini, içeriğini daha yerinde ve ince biçimde yansıtabildiği için muhafazakarlaşma değil, “şerileşme” kavramıyla adlandırıyoruz.
Keza Türkiye’nin şerileşmesi hep Suudiler veya İran’la mukayese içinde yapıldı. Türkiye’deki şeriat arzusuyla sabırla çalışanların getirmekte olduklarında İran, Malay, Suudi, Gazze, Mısır, Nijer ya da başka bir tür şeriatçılığı aramak yersizdir. Hegemonik olan Türk şerileşmesi Şafi etkileşimleri olan Hanefi-Maturidi ekolün Türk-İslamcı yorumuna dayalı bir şeriatı inşa etmeye çalışıyor. Bu da Türkiye’de şerileşme sürecinin içeriğine işaret eden ikinci önemli noktadır.
Üçüncü konu şeriatçılığın modernizmle ve/veya kapitalizmle kesin bir çelişki içinde olduğu yanılgısıdır. Bu varsayım periferideki dışlanmış kesimlerin merkeze gelmesi ve modern arabalara binmesi, lüks dairelerde yaşaması, yatlara binip tatil yapmasıyla vesaire, zamanla “normalize” olacakları varsayımını içerir. Körfez ülkeleri, Brunei Sultanlığı, Suudi Arabistan vb. ülkelerdeki durum bu varsayımı doğruluyor görünmemektedir. Mercedes’li, 5 yıldızlı, lüks markalı Şeriat olmadığı ve olmayacağı gibi bir saptamaya varmak için şu üç unsurun bir araya gelmesi gerekir herhalde: Sadece Ali Şeriati okumak, Seyyid Kutup stratejisi takip etmek ve Taliban bölgesinde yaşamak.
Liberal şekilciliği bir yana bıraktığınızda Besiç militanlarının ya da Suudi ahlak polisinin kadın giyimine müdahalesi ile ilköğretim okulundaki kravatlı AKP’li müdürün kadın öğretmenin etek boyuna müdahalesi arasındaki esasa ilişkin nitel farkı izah edebilir misiniz?
Evet elbette İslamcı hareketin radikal yanları düzen tarafından Refah Partisi’nden AKP’ye geçiş ile birlikte esasen absorbe edildi. Ama İslamcı hareket de, Gramscici başka bir kavramla ifade edecek olursak, merkez sağı transforme etti: Sağcı milliyetçi merkez daha da mufazakarlaşırken, muhafazakarlık giderek şeriatçı saiklerle hareket etmeye başlıyor.
Konuyu uçlaştırmadan , özcü yanıtlar arama tuzağına düşmeden, keza inançlı seküler insanları da ötekileştirmeden seküler kazanımların korunması ve ileri taşınması gereklidir. Maneviyatsız şeriatçıların bu vicdansız dünyanın vicdanı olmadıkları, eşitlik ve özgürlük maneviyatı sahiplerince ortaya konabilmeli. Çünkü dogmadan maneviyat çıkmaz ama herkesin eşitliği ideali maneviyattan başka ne olabilir ki?
Öncelikli vaktini ayırdığın için teşekkür ederim :)
Muhafazakarlaşma ile şeriat çok başka.
Akp modern muhafazakarlığı savunan bir parti. Bu modernizm lüks değil. Yani 5 yıldızlı otel yada lüks arabalar, yatlar, katlardan ziyade toplumsal bir modernizm.
Daha yakın zamanda adamlar dini güncelliyordu :)
Eğer bugün şeriat ile ilgili bir adım atacaklarsa önce kendi getirdikleri kadın diyanet işleri Başkan yardımcısını açıklamalılar.
Türkiye’de hiç kimse o makam için neden kadın olmuyor diye bir çıkış yapmaz. Dindar olan gerçekten olmaması gerektiğini düşünür, dindar olmayanın da diyanet işleri Başkan yardımcısının kim olduğu ile ilgilendiğini sanmıyorum.
Bu ülkede solun elinde de belediyeler var, kaçında kadın belediye başkanı oldu akp den önce? 2002 den önce kadın Büyükşehir belediye başkanı yada bakan olduysa aydınlatın lütfen.
(Tansu Çiller hariç)
Ve bunun yanında, bakıcı yardımları, büyükanne yardımları... kadının çalışmaya teşviki ile ilgili adımlar. Kimse kadına bakıcı yardımı vereceğine 1 yıl devlet maaş verse de çocuğuna kendi baksa kısmına itiraz etmezdi bence :) hem kadın çalışmamış ve doğurmuş(!) olurdu. Annelikle şereflenirdi falan.
Bunların hepsi şeriate aykırı adımlar. Doğrusunu yanlışını, toplumda yansımasını veya dini boyutunu tartışmıyorum. Sadece zaten olmayan bir şeyi neden yapmadın diyecek değildi kimse. Ama yaptılar. Şeriat getirmeye niyeti olanın yapmaması gereken seyler hepsi.
Ve liste bunlarla sınırlı değil, şöyle çok değil 1 yıl geriye dönüp baksam 20-30 tane şeriate aykırı söylem rahatlıkla bulabilirim.
Erdoğan ziyaret ettiği Arap ülkelerinde dahil, ‘sizin de bizim gibi LAİK bir toplum olmanız için....’ minvalinde cümleler sarf eder.
Şeriatte laiklik yoktur. Din devletin yönetim şeklidir. Erdoğan bu halinden gurur duyuyor bence. Adam muhafazakarlaştırma üzerine bir yönetim şekli oluşturduğunu düşünüyor. Bunu söylerseniz katılırım. Ama bunun şeriatle uzaktan yakından ilgisi yok.
Öte yandan size katılmadığım noktalar,
avm deki mescitler.
Amerika’da 6 aylık bir eğitim programına katıldım. hastanelerde çalıştım. Hemen her hastanede, ibadethane var.
Eğer halkın çoğunluğunun dini ritüeli avm de ibadethane gerektirecek olsa o da yapılır. Bunun hizmet verdiği insanlar saygı duyması ile alakası var.
Kadın-erkek ayrı plajlar,
Eğer bulun plajlar bu şekilde olsa haklı olurdunuz. Ama bu bir talep ise karşılanmasından normal hiç bir şey olamaz siye düşünüyorum. He bana sorarsanız sevmediğim için plaj hayati bir ihtiyaç değil keyfi, olsa da olur olmasa da, ama insanları bir şeylerden mahrum etmek de imkan varken doğru değil. İsteyen bu şekilde kullansın. Bir de kaç plaj var ki böyle? Hiç bir fikrim olmamakla birlikte 5 falan olsun. 10 değildir. (muhafazakar otelleri saymıyorum, oralar özel mülk olmuş oluyor)
Gıdada sertifikasyon ise geç kalınmış bir hareket.
Gelişmiş ülkelere bakarsanız, market etiketlerinde helal ve koşer sertifikalarını bolca görürsünüz.
Ki helal çok yaygın olmasa da koşer epey bir yerde hayat kurtarıyor.
Ama ben hep söyledim yine söylüyorum. Erdoğan bu seçimde de seçilse zerre sürpriz olmayacak. Sebebi ise topluma uygun lider.
Örneğin size göre haremlik selamlık plaj yanlış yada tehlikeli, Türkiye yi şerileştiriyor ama bu ülkede tesettürlü kadınlar çokça, ve onların istekleri görmezden gelmek oluyor bunu eleştirmek.
Avm de mescit olmaması abes bir çok insana göre çünkü hayatımızın büyük kısmını dışarıda geçiriyoruz.
Toplum muhafazakarlaşıyor diyorsunuz ama bence muhafazakar kesim özgürleşiyor.
Önceden kapalı bir kadın gündelikçi, çocuk bakıcılığı yada tekstilde falan çalışma harici iş yapamazdı.
Şimdi istediği mesleği icra edebiliyor ve artık göz önünde.
Kadın üzerinden siyaseti sevmiyorum ama en bariz kendini belli eden başörtü olduğu için mecbur örnekler böyle gidiyor.
Nasıl akp seçmeni olmayan bireyin muhafazakarlaşma korkusu varsa, akp ye oy veren insanların da kazanımlarını kaybetme korkusu var.
Ya yine başımızı açmak zorunda kalırsak?
Ya namazımızı kılamazsak?
Ya aşağılanırsak?
Ya çalışamazsak?
Yakın tarih insanların travmalarıyla dolu.
Ve maalesef ülkede insanlar oy verirken bilinçaltlarında korkuları ağır basarak yapıyor bunu.
Zaten oy verenlerin yazdıkları da
Yağ kuyrukları, hastane kuyrukları, İstanbul un çöplük olması, başörtülü üniversiteye girememe vs vs.
Örneğin çokça ortada dolaşan bir video var, bir chp kadın milletvekili ve CHP kadın kollarından bir kaç kadın daha konuşma yapıyor. Aralarından biri,
‘O kafalarına saten pırıl pırıl başörtülerini takıp başları dik bir şekilde yanımızdan geçmelerini hazmedemiyorum’ diye bir şey söylüyor.
Ben tesettürlüyüm, benim için ne kadar korkutucu olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Saygı başka bir şey. ‘Saygı duyuyorum’ demek çok kolay ama ya gerçekler? Her kesim için söylüyorum bunu.
Dindar bir insanın eşcinselliği seçen bireylere saygı duyduğunu düşünmüyorum mesela.
Aynı şekilde özgürlük anlayışları farklı kadınların birbirlerine saygı duyduğunu da düşünmüyorum.
ben 31 yaşındayım, bir ihtimal 20 sene sonra çocuklarımız bu korkuları tanımadan büyürse onlar daha doğru seçim yapar diye düşünüyorum.
Oy hiç kullanmadım. Kullanmayı yine düşünmüyorum. Bunun vatan hainliği olduğuna falan hiç inanmıyorum. Eğer bu seçme hakkı ise hiç birini seçmiyorum.
Akp nin yanlış politikalarından yorgunum, ama CHP ye elim gitmez.
Meral Akşener’in ne olduğu belli değil.
Neyse size cevap gibi olmadı, bolca kafa karışıklığı içeriyor ama durumum tam da bu :)