- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 358
- 45
Hayat beklentiler yumağı olmuş görünüyor. Bunun, çoğumuz için geçerli bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu çoğunluğun içinde yer almak, beni ürkütse de, umut etmeye eşdeğer bir anlam yükleyerek sıyrılıyorum işin içinden. “Beklentim yok, umudum var.” Kulağa ve göze daha hoş geliyor. Aklıma da yatan bir söz.
Beklentimiz yok mu gerçekten? Hayatımızda bir şeyler beklediğimiz -söz, davranış, para, menfaat, yardım, telefonla aranma- kaç durum var? Bir gün şu olduğunda, bu gerçekleştiğinde, o geldiğinde iyi ve mutlu olacağınıza dair kendinize söylediğiniz şartlı söylemleri düşünün.
Hepsinin içinde beklenti var. Daha da önemlisi hayatı ertelemek var. Ondan da önemlisi ömrü hep gelecekte (o da bir ihtimal dâhilinde) yaşama riski var. Ve her şeyden önemlisi hayatı yaşayamadan bitirmek var.
Beklenti, beklemeyi de içinde yaşatıyor.
Çocukların büyümesini beklemek.
Taksitlerin bitmesini beklemek.
Havanın ısınmasını beklemek.
Havanın serinlemesini beklemek.
Sevilenin aramasını beklemek.
Dost ziyareti için en uygun zamanı beklemek.
Emekli olmayı beklemek.
Maaş gününü beklemek.
Bu liste uzar da uzar... Bu beklentilerin gerçek olmasıyla ilgili hayaller kurmaya başladığımızda bugün yaşanmamış oluyor. Ya da geleceğin gözleriyle bugün yaşanmış gibi rol yapıyor.
Beklemek eylemsizliği içinde barındırıyor.
Sen dur! Dünya dönsün...
Dünya ile birlikte dönmek başımızı döndürdüğünden ilk durakta iniveriyoruz.
Verdiğimiz bu mola, bir çocuğun büyüme vakti. En az 15–20 yıl.
Verdiğimiz bu mola, bir taksit senedi. En az 1 yıl.
Verdiğimiz bu mola, bir mevsimin bitimi. En az 3 ay.
Verdiğimiz bu mola, emekliliği kazanma süresi. En az 20–30 yıl
Çocuklar ve yaşlılar yetişkinlerden çok farklılar. Parktaki çocukların telâşına ya da yaşlı bir kişinin konuşmalarına tanıklık etmişsinizdir.
Çocuk parka gitmek için acele eder. Eve dönüş vaktine kadar bildiği tüm oyunları oynamak ister. Yarına bırakmaz. “Birazını da yarına saklayayım”, demez. Biraz da bundan değil midir eve dönüşteki mızmızlıkların sebebi. ŞİMDİ ve BURADA oynanacak. “Bugünlük bu kadar yeter, yarın devam edersin” sözü yanındaki büyüğüne aittir. Bir çocuğa söylenebilecek en sevimsiz cümledir.
Yaşlılar ise ne kadar vakitlerinin kaldığını bilmedikleri için beklemek istemezler. Yaşlı bedenleri elverdiği ölçüde zamanla paralel hareket ederler. Ne gecikerek ne de erteleyerek. “Yaşına başına bakmadan nasıl da giyinmiş, romatizmalarına aldırmadan amma da geziyor, otursun evinde yaşlı gibi”. Bu söz de sanki kendisi hiç yaşlanmayacakmış gibi davranan yetişkinlere aittir.
Beklentiye girmek için en az bir kişiye daha ihtiyaç vardır. Bu kişinin ise genelde bu durumdan haberi yoktur.
Kimi zaman kırgın bir kalbin içinde saklanır. Kıran tarafın arayıp özür dilemesini bekler. Kimi zaman da arkadaşına gücenir. Zihnimizden geçenleri müneccim edasıyla okuyup anlayıp, bize tam da olmasını istediğimiz gibi davranmasını bekleriz. Beklentimize yakışır davranmadığında karşı tarafa inceden inceye kızarız, kırılırız. “Ondan hiç ummazdım” deriz kendimize... Ne beklediğinizi karşı tarafın bilmesi gerektiğine o kadar inanırsınız ki, tersi durumlar yaşanınca alınganlık gösterirsiniz. Belki de küsersiniz. Alınganlığa meyilliyseniz eğer, mutlaka alınacak bir şeyler de bulursunuz.
Elbette düşünmeden, beklemeden hareket edelim demiyorum. Sabretmenin gücünü kim inkâr edebilir ki? Ama sürekli “Ya sabır!” çekerek hayata her zaman seyirci koltuklarından bakmayalım diyorum. Sahnede rol almak keyifli olabilir.
Beklettiklerimizi adım adım gerçekleştirmeye başladığımızda umutlar da yeşermeye yüz tutacaktır.
Umut, hayatta kalabilmek, hayata tutunabilmek için gereklidir. Umut , kişiye can verir. Ama sadece umut etmek yeterli değildir. Umutlar kişiyi geleceğe, sağlam adımlarla ve ne istediğini bilerek amaçlıca ilerletir. Yeter ki bugüne ait işlerimizi bahane üretmeden zamanında yapabilme fırsatını yakalayalım. Yarınlarımıza beklettiklerimizi değil, umutlarımızı miras gönderelim.
Beklentinin en kötüsü -böyle bir lüksümüz olmadığı halde- zamana karşı yapılanı sanırım... Oysa;
Her şeyin üzerinden zaman geçiyor.
Es geçtiği tek ayrıntı yok.
Kimseye ayrıcalık da yapmıyor.
Payına düşenden herkes nasibini alıyor.
Her şeyin üzerinden yıllar geçiyor.
Kimi gençlikle tanışıp,
Kimi yaşlılığa veda ediyor.
Gencin gözünde büyüyen zaman,
Yaşlı bir bedende sayılı an.
Zamansızlıktan şikâyet edenler,
Geçmek bilmiyor diyenler,
Farkında değiller
Zaman herkese değiyor.
Gittikçe kabuk bağlıyor acılar
Gözden yaş ilk günkü gibi akmıyor.
Dün öldü deseler de bugün
Yürekte ince bir sızı kalıyor.
Hüzünle gösterirken yüzünü
Sevinci tattırmayı da ihmal etmiyor.
Mutluluk ve mutsuzluk bir arada
Kardeşçesine büyüyor.
Oyunu tasarlayan sunuyor senaryoyu
Oynanıyor tek perdelik gölge oyunu.
Gelecek ümidi barındırsa da
Hayat yarınlara taşınmış oluyor.
Bugünden vazgeçiş başlayınca
Sonralara umut ekmek huzur veriyor.
Sevgilinin koynunda su gibi akarken zaman,
Bir de onu hasta yatağından,
Mahpustaki misafirden sorsan .
Ayrıntılarda boğmaya kalkmak boşuna anıları,
Nasılsa geriye dönüp bakıldığında anımsanacak,
Bütün bir kitabın yaprakları .
Gün biter.
Dünler bugünden uzaklaşır.
Eskimeyen umutlarım
Gitgide bana yaklaşır.
Yüzyılın gerçeği bu
Zaman ben olmaya fırsattır.
Zaman bize değil biz zamana yön verelim. O, kendine verilen rolü yerine getirip akıp duruyor.
Zamanı nasıl değerlendireceğimizle ilgili kontrol ise bizim elimizde sihirli bir güç. Biz bu gücü kullanalım ya da kullanmayalım zaman akmaya devam edecek.
En son kendin için ne yaptın? sorusuna:
— Hiçbir şey, yanıtını vermeyerek uzadıkça uzayan bir liste yapabilelim.
Kıymetli zamanınızı bu yazıyı okuyarak değerlendirdiğiniz için ise çok teşekkür ederim.
sevgilera.s.
alıntıdır
Beklentimiz yok mu gerçekten? Hayatımızda bir şeyler beklediğimiz -söz, davranış, para, menfaat, yardım, telefonla aranma- kaç durum var? Bir gün şu olduğunda, bu gerçekleştiğinde, o geldiğinde iyi ve mutlu olacağınıza dair kendinize söylediğiniz şartlı söylemleri düşünün.
Hepsinin içinde beklenti var. Daha da önemlisi hayatı ertelemek var. Ondan da önemlisi ömrü hep gelecekte (o da bir ihtimal dâhilinde) yaşama riski var. Ve her şeyden önemlisi hayatı yaşayamadan bitirmek var.
Beklenti, beklemeyi de içinde yaşatıyor.
Çocukların büyümesini beklemek.
Taksitlerin bitmesini beklemek.
Havanın ısınmasını beklemek.
Havanın serinlemesini beklemek.
Sevilenin aramasını beklemek.
Dost ziyareti için en uygun zamanı beklemek.
Emekli olmayı beklemek.
Maaş gününü beklemek.
Bu liste uzar da uzar... Bu beklentilerin gerçek olmasıyla ilgili hayaller kurmaya başladığımızda bugün yaşanmamış oluyor. Ya da geleceğin gözleriyle bugün yaşanmış gibi rol yapıyor.
Beklemek eylemsizliği içinde barındırıyor.
Sen dur! Dünya dönsün...
Dünya ile birlikte dönmek başımızı döndürdüğünden ilk durakta iniveriyoruz.
Verdiğimiz bu mola, bir çocuğun büyüme vakti. En az 15–20 yıl.
Verdiğimiz bu mola, bir taksit senedi. En az 1 yıl.
Verdiğimiz bu mola, bir mevsimin bitimi. En az 3 ay.
Verdiğimiz bu mola, emekliliği kazanma süresi. En az 20–30 yıl
Çocuklar ve yaşlılar yetişkinlerden çok farklılar. Parktaki çocukların telâşına ya da yaşlı bir kişinin konuşmalarına tanıklık etmişsinizdir.
Çocuk parka gitmek için acele eder. Eve dönüş vaktine kadar bildiği tüm oyunları oynamak ister. Yarına bırakmaz. “Birazını da yarına saklayayım”, demez. Biraz da bundan değil midir eve dönüşteki mızmızlıkların sebebi. ŞİMDİ ve BURADA oynanacak. “Bugünlük bu kadar yeter, yarın devam edersin” sözü yanındaki büyüğüne aittir. Bir çocuğa söylenebilecek en sevimsiz cümledir.
Yaşlılar ise ne kadar vakitlerinin kaldığını bilmedikleri için beklemek istemezler. Yaşlı bedenleri elverdiği ölçüde zamanla paralel hareket ederler. Ne gecikerek ne de erteleyerek. “Yaşına başına bakmadan nasıl da giyinmiş, romatizmalarına aldırmadan amma da geziyor, otursun evinde yaşlı gibi”. Bu söz de sanki kendisi hiç yaşlanmayacakmış gibi davranan yetişkinlere aittir.
Beklentiye girmek için en az bir kişiye daha ihtiyaç vardır. Bu kişinin ise genelde bu durumdan haberi yoktur.
Kimi zaman kırgın bir kalbin içinde saklanır. Kıran tarafın arayıp özür dilemesini bekler. Kimi zaman da arkadaşına gücenir. Zihnimizden geçenleri müneccim edasıyla okuyup anlayıp, bize tam da olmasını istediğimiz gibi davranmasını bekleriz. Beklentimize yakışır davranmadığında karşı tarafa inceden inceye kızarız, kırılırız. “Ondan hiç ummazdım” deriz kendimize... Ne beklediğinizi karşı tarafın bilmesi gerektiğine o kadar inanırsınız ki, tersi durumlar yaşanınca alınganlık gösterirsiniz. Belki de küsersiniz. Alınganlığa meyilliyseniz eğer, mutlaka alınacak bir şeyler de bulursunuz.
Elbette düşünmeden, beklemeden hareket edelim demiyorum. Sabretmenin gücünü kim inkâr edebilir ki? Ama sürekli “Ya sabır!” çekerek hayata her zaman seyirci koltuklarından bakmayalım diyorum. Sahnede rol almak keyifli olabilir.
Beklettiklerimizi adım adım gerçekleştirmeye başladığımızda umutlar da yeşermeye yüz tutacaktır.
Umut, hayatta kalabilmek, hayata tutunabilmek için gereklidir. Umut , kişiye can verir. Ama sadece umut etmek yeterli değildir. Umutlar kişiyi geleceğe, sağlam adımlarla ve ne istediğini bilerek amaçlıca ilerletir. Yeter ki bugüne ait işlerimizi bahane üretmeden zamanında yapabilme fırsatını yakalayalım. Yarınlarımıza beklettiklerimizi değil, umutlarımızı miras gönderelim.
Beklentinin en kötüsü -böyle bir lüksümüz olmadığı halde- zamana karşı yapılanı sanırım... Oysa;
Her şeyin üzerinden zaman geçiyor.
Es geçtiği tek ayrıntı yok.
Kimseye ayrıcalık da yapmıyor.
Payına düşenden herkes nasibini alıyor.
Her şeyin üzerinden yıllar geçiyor.
Kimi gençlikle tanışıp,
Kimi yaşlılığa veda ediyor.
Gencin gözünde büyüyen zaman,
Yaşlı bir bedende sayılı an.
Zamansızlıktan şikâyet edenler,
Geçmek bilmiyor diyenler,
Farkında değiller
Zaman herkese değiyor.
Gittikçe kabuk bağlıyor acılar
Gözden yaş ilk günkü gibi akmıyor.
Dün öldü deseler de bugün
Yürekte ince bir sızı kalıyor.
Hüzünle gösterirken yüzünü
Sevinci tattırmayı da ihmal etmiyor.
Mutluluk ve mutsuzluk bir arada
Kardeşçesine büyüyor.
Oyunu tasarlayan sunuyor senaryoyu
Oynanıyor tek perdelik gölge oyunu.
Gelecek ümidi barındırsa da
Hayat yarınlara taşınmış oluyor.
Bugünden vazgeçiş başlayınca
Sonralara umut ekmek huzur veriyor.
Sevgilinin koynunda su gibi akarken zaman,
Bir de onu hasta yatağından,
Mahpustaki misafirden sorsan .
Ayrıntılarda boğmaya kalkmak boşuna anıları,
Nasılsa geriye dönüp bakıldığında anımsanacak,
Bütün bir kitabın yaprakları .
Gün biter.
Dünler bugünden uzaklaşır.
Eskimeyen umutlarım
Gitgide bana yaklaşır.
Yüzyılın gerçeği bu
Zaman ben olmaya fırsattır.
Zaman bize değil biz zamana yön verelim. O, kendine verilen rolü yerine getirip akıp duruyor.
Zamanı nasıl değerlendireceğimizle ilgili kontrol ise bizim elimizde sihirli bir güç. Biz bu gücü kullanalım ya da kullanmayalım zaman akmaya devam edecek.
En son kendin için ne yaptın? sorusuna:
— Hiçbir şey, yanıtını vermeyerek uzadıkça uzayan bir liste yapabilelim.
Kıymetli zamanınızı bu yazıyı okuyarak değerlendirdiğiniz için ise çok teşekkür ederim.
sevgilera.s.
alıntıdır