Yusuf Hayaloğlu şiirleri

Uçtum ateş üstüne
Dağlansın diye sızım
Sorma halim ne olur
Yoruldum anlamsızım
Yağmur doldu içime
Acım sigarasızım
Uyuyormusun anne
Ben geldim vefasızım
Suç oldu suç üstüne
Her şarkım her yazım
Vuruştum türkülerle
Kanla beslendi sazım
Bir rüzgarın önünde
Kaçağım kuralsızım
Duyuyormusun anne
Yalnızım çok yalnızım
Ah dağılsam dizine
Uyusam doymaksızım
Sabah olmasa gece
Kaçmaktan dermansızım
Sür beni gül yüzüne
Ki sende kalsın sızım
Ağlıyormusun anne
Gidiyor hayırsızım.
(Almanya 13.02.2001)
 
Seni düşünüyorum seni
Sen ey kavgamın çiçeği
Toprağa su yürürken
Dağlar yeşerirken
Şafağın kızıl okları
Gecenin kalbine dalarken
Seni düşünüyorum seni
Sen ey kavgamın çiçeği
Bana sen öğrettin kavgayı
Seni özlüyorum seni
Sen ey kavgamın çiçeği
Sulara ay düşerken
Dalgalar öpüşürken
Sokağın titrek lambası
Islanan yüzüme düşerken
Seni özlüyorum seni
Sen ey kavgamın çiçeği
Bana sen öğrettin gülmeyi
Seni seviyorum seni
Sen ey kavgamın çiçeği
Seni düşünüyorum seni
Sen ey kavgamın çiçeği
Bana sen öğrettin gerçeği
 
Kim susturabilir bizim türkümüzü kim
Biz ki bu hasreti semahların seyrinden alıp gelmişiz
Biz ki onu sitemkar anaların kirpiğinden derlemişiz
Süzülsün de acının derin izler bıraktığı gül yanaklardan
Yere dökülsün istememişiz
Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece
Ay vurdukça parıldar gün doğdukça hız alır
Nevroz ateşleriyle sağaltarak çırpınan yarasını
Can havliyle kardaş
Kan içinde bir kartal gibi vadilere saldırır
Türkülere ilişmeyin
Türküler nehirdir gecenin bağrına akar
Fazla eşelemeyin kardaş
Taşınca ne siperler kalır ne dev barikatlar
Deşmeyin diyorum deşmeyin
Kim susturabilir bizim türkümüzü kim
Biz ki nice amansız badirelerde serden geçmişiz
Biz ki ilmikler boynumuza takılıyken bile türkü söylemişiz
Sonra ırmak boylarında göğertip körpe otların serinliğinde
Dağlara emanet etmişiz
Biz ki her yangının külünden diri canlar yaratmışız
Bizki mazlumların defterine kanlı resimlerle sıralanmışız
Banaz yaylasından kerbelaya kar götürsün turnalar
Ölürüz sanma kardaş
Dostun attığı gülden yaralanmışız
Türküleri dövmeyin
Türküler gökyüzüdür karanlığa yıldızlar çakar
Üstümüze gelmeyin kardaş
Namuslu bir devrimcinin alnında kavga ışıldar
İncitmeyin diyorum incitmeyin
Kim susturabilir bizim türkümüzü kim
Bizki karacaoğlanı aşkla veyseli toprakla yüceltmişiz
Bizki köroğlunun narasıyla nice beyleri yere çökertmişiz
Yine de masum bir bebek gibi avuç avuç sevdamızı
Kalanlara vasiyet etmişiz
Adam dediğin sapına kadar yiğit olmalı
Ne karıncayı incitmeli ne ozanları yakmalı
Öyle sansar gibi punduna getirmek de neymiş
Adam dediğin kardaş
Yüreği varsa eğer getirip ortaya koymalı
Türküleri yakmayın
Türküler çiçektir en umutsuz zamanlarda açar
Kavgayı uzatmayın kardaş
Yüzyıllardır tuz döke döke çürüdü bu yaralar
Kanatmayın diyorum kanatmayın

 
Minnacık bir kız vardı
Bir ormanda yaşardı
Karanlıkta kaybolsak
Elimizden tutardı
Yürüdüğü kırlarda
Papatyalar açardı
Omuzundan güvercinler uçardı
Öldürdüler yarım kaldı
Dudağında son gülücük
Yalnızca bir adı kaldı
Kızın adı özgürlük
Minnacık bir kız vardı
Göğsüne gül takardı
Beyaz bir at üstünde
Bulutlara konardı
Irmağın aynasında
Saçlarını tarardı
Yüzünü ay ışığıyla
Yıkardı
Minnacık bir kız vardı
Yüreği kuş kadardı
Tutunca rüzgar olur
Bir su gibi kayardı
Geciken şafaklarda
Yıldızları yakardı
Uyanınca seher yeli
Kokardı
Öldürdüler yarım kaldı
Dudağında son gülücüK
Yalnızca bir adı kaldı
Kızın adı özgürlük
 
Merhaba Nalân... bu sen misin,
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin beni...
Şöyle ışığa gel de göreyim,
Beni dümdüz eden,
O yalandan da yalan gözlerini...
Merhaba Nalân...
Amortiden mi çıktın güzelim?
Bak yine şapşal ettin bizi...
Oysa ne güzel unutmuştuk
Ve ne güzel sona ermişti,
O gerzek pembe dizi!..
Hani, son bölümde sen yamuk yapıp
Fabrikatör Nubar Bey'in
Tarabya köşküne gitmiştin...
Hani, arkadaşım Halit Akçatepe'nin yanında
Beni acayip refüze etmiştin...
Ve işte o an gözümde,
Eskicinin bile almadığı
Bir eski eşya gibi, bitmiştin!..
Merhaba Nâlan..
Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu...
Merhaba, artist olma hayallerinin
İkinci sınıf karakter oyuncusu!..
Vay anasını sayın seyirciler,
Vay anasını be... vay anasını!..
Bak, şimdi ağlarım ha,
Tez kapatsın biri,
Gözlerimin bozuk vanasını!..
Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda.
Ve o gün, Nubar Bey'in çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı inleyen,
Yol kenarı çamurunda.
Ve hep kendine ayırdığın
O bencil yüreğin,
Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı.
Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim,
Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı!..
Merhaba Nâlan... merhaba!
Yoksul mahallemizin en havalı kızı.
Merhaba, yanlış ağlara takılmış
Muhteşem deniz yıldızı!..
Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
Dolardım da bir türlü yağamazdım...
Sen bana bakınca,
Bir ağlamak düğümlenir boğazımda,
Gurur yapar, ağlamazdım...
Ne düşkündüm sana be!
Hani hayvanlar yavrusunu yalarmış,
Aynen öyle...
Ne tutkuydu bizimkisi be!
Hani Ferhat dağları nasıl delermiş,
Aynen öyle...
Ve o nasıl gidişti be!
Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş,
Aynen öyle...
Of Nâlan of!..
Sen benim neler çektiğimi bilsen,
Bunu bilmekten ölürdün...
Şu kadarını söyleyeyim:
Hani taş olsan,
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye bölünürdün...
Gitme Nâlan, dur!
Tekrar gitme ne olur!..
Aldırış etme saçma sapan sözlerime.
Yoo... hayır, ağlamıyorum,
Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime.
Belki de sen haklıydın,
Bu mahallede ne bahtın açılır,
Ne de boyun uzardı.
Üstelik annen ölmüştü
Ve sokağınız,
Acını kaldıramayacak kadar dardı...
Terso gidiyordu herşey...
Milllet işi-gücü bırakmış,
Aklını bize takıyordu.
Altımızda çul yoktu,
Üstümüzde dam akıyordu.
Arap kızı camdan bakıyordu...
Sen gittikten sonra ben,
Hiç sorma...
El attığım her işi, çok geçmedi batırdım.
Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;
Bütün kazancımı şaraba yatırdım.
Ama gelinliğin duruyor.
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım.
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek gün,
Bir tek gün bile unutmadım!..
Merhaba Nâlan,
Merhaba üzgün melek.
Merhaba kadersizim, talihsizim.
Merhaba titreyen elim, sancıyan belim,
Ağrıyan dizim, vazgeçilmezim!..
Ama Necdet Tosun öldü Nâlan,
Artık yemekleri sen,
Salatayı da ben yapacağım.
Sami Hazinses kadar olmasa da
Bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım.
Kemal Sunal da öldü Nâlan,
İyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık.
Ve dünya kirlendi,
Filmler bozuldu
O masum sevdalar yaşanmıyor artık...
Sen varsın, ben varım.
Bir de, acımasız bir dünya var dışarıda...
Esas film şimdi başlıyor,
Ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada!..
Merhaba Nâlan, merhaba!..
Sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe...
Ulan seviyorum seni be!..
Ulan, nereden inceldiyse,
Oradan kopsun be!..
 
Yıldızları senmi yaktın Mülayim
Ozanlara senmi kıydın Mülayim
Bir dikili ağacın bile olmadı
Herkes yedi senmi doydun Mülayim
Sert oldunda ne değişti Mülayim
Mert oldunda ne değişti Mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydın
Hırt olsaydın yaşardın be Mülayim
Ormanları senmi yaktın Mülayim
Çetelere senmi taktın mülayim
Düşüneni yazanı ve çizeni
Zindanlara sen mi tıktın Mülayim
Sert oldunda ne değişti Mülayim
Mert oldunda ne değişti Mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydın
Hırt olsaydın yaşardın be Mülayim
Mülayim Mülayim
Alem adamsın be Mülayim
Köprülerden azmı geçtin Mülayim
Zemzemlerden azmı içtin Mülayim
Böyle susmak yakışırmı hiç sana
Hayatından vazmı geçtin Mülayim
 
Ne demeli şimdi
bir çiğdemin toprağı yırtışını seyredişim
göğe mi dokunmalı
ucuna mı körpe filizin
öyleyse karanlık sokaklarda koştuğumu düşün
ay yine bir kadın gibi sarkıyorken denize
dirseklerimle böğrüme gömdüğüm titremeyi düşün
oradan gövdemi kaplayışını soğuk bir terin
vay perçemle günün huysuzluğu dolaşan kısrak
vay acemi öpüşlerden gövdeme boşalan acımtırak has
telaş, kıvranış, parıltılı gözlerdeki atılganlık
ya görevin ne senin görevin
oynaşmak değil mi içimdeki savaşmak duygusuyla
ve benim nevresimim kararmışsa kirden
rutubetten
sarhoşsam gülümseyiş ağlayışlardan
ve kaynak sularıyla üzerime yağan aydınlık villaları
senden gelen ısıyla koruyorsam...
Ne demeli şimdi
ey serçelerin sabahlarla bölüştüğü cıvıltı
ey bir romanın olur olmaz yerinde dikkati çeken hayal
arayış, şevkat, umursayış, hırçınlık seli
beni düşün öyleyse
beni hayretin ve karanlığın eşiğinde
beni fitillerde başlayan bir fısıltı anında
ilk satırını yazarken bir bildirinin
kulaktan kulağa dolaşan haberlerin bağraında
beni dar camlarda değil
bir bulutun seyrinde düşün
burada
ortasında
sıçraya sıçraya kabaran alevlerin.
 
Üstüm başım toz içinde
Önüm arkam pus içinde
Sakallarım pas içinde
Siz benim nasıl yandığımı
Nerden bileceksiniz.
Bir fidandım deriildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum
Siz benim neler cektiğimi
Nerden bileceksiniz.
Taş duvarlar yıkıp geldim
Demirleri söküp geldim
Hayatımı yıkıp geldim
Siz benim neden kaçtığımı
Nerden bileceksiniz.
Gökte yıldız kayar şimdi
Annem beni anar simdi
Sevdiğim var kanar şimdi
Siz benim niye içtiğimi
Nerden bileceksiniz.
Bir pınardım kan oldum
Yol kenarı han oldum
Yanıldım ah ziyan oldum
Siz benim neden sustuğumu
Nerden bileceksiniz.
Ben ardımda yas bıraktım
Ağlayan bir eş bıraktım
Sol yanımı boş bıraktım
Siz benim kime küstüğümü
Nerden bileceksiniz.
Yusuf Hayaloğlu
 
Birgün bu mahsun sevdadan geriye
Kalırsa sadece o hüzün kalır
Sende anladım ki yapayalnızız
Buluşmamız yasak, görüşmemiz uzak
Devrilmiş kadehler gibi dönüyor başımız
Neylersin
Ah güzelim, incinmiş bir sesi vardır yağmurun
Yanaklarına vurduğunuda hissedersin
Ve bir veda sözcüğü
Saçlarına titreyen bir öpücükle dokunduğunda
Bu an'ı dondurmaya yetmez nefesin
Bir film sahnesi gibi akar gider ayrılık
Neylersin
Biz zaten hiçbir romanda
Kendi hayatımıza rastlamadık
Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı
Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı
Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız
Oysa tuttuğumuz balıkları bile
Yeniden denize bağışlamıştık
Biz hayata dair hiçbir yanlış yapmamıştık
Neylersin
Biz bu sonucu haketmedik
Hayır, etmedik
Ömrümüz bu talana lâyık değildi
Bazen acı vurdu bazen de yağmur
Hiç gülmedi yüzümüz
Hiç büyümedi gülümüz
Bizi yalnızca akşamlar kucakladı biliyorsun
Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz
'Bazen acı dinmez,
Bazen de yağmur
Sevgilim gülümse herşey unutulur
Suskunuz bu akşamüstü
Hasrete yanmışız
Neylersin...'
Birgün bu öykünün sonuna gelince
Ansızın desem ki 'hoşçakal canım'
Unutursun, mecburen unutursun
Yıldızlar söner, bu aşk da biter
Bazı gün hatırlayınca sessizce ağlarız
Neylersin..
Ah bebeğim, ah..
Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının
Dudaklarına sızınca farkedersin
İçindeki vurgun aşklar mezarlığında
Ayrılık, ölümden üste yazılınca
Gideni durdurmaya yetişmez sesin
Bir inme gibi dolaşır bedeninde pimanlıklar
Neylersin...
Biz zaten hiçbir sinemaya tam vaktinde yetişemedik
Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı
Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı
Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi
Oysa Nuh'un Gemisi'nde bile, bize yer kalmamıştı
Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı
Neylersin
Biz bu aşkı sürdüremezdik, inan sürdüremezdik
Kalbimiz bu heyecana müsait değildi
Bize hep acılar kaldı
Bize hep yağmur
Unutmasan bile artık unutur gibi yapacaksın
Ve buruşturup buruşturup attığım kağıtlarda
Hiç bitiremediğim bir şiir olarak kalacaksın
 
Ödedim mi bedelini
Ödedim mi yaşamanın
Ayışığı oynaşırken
Yar elini okşamanın
Açtıysa menekşe bil ki
Duyduysa karınca bil ki
Senden önce birileri
Ödemiştir bedelini
Sokak sokak vuruşarak
Adım adım yaklaşarak
Hey hey hey
Hey hey hey
Gözyaşıyla kanla terle
Tarihle hesaplaşarak
Ödedim mi sebebini
Ödedim mi var olmanın
Heybetli bir dağ misali
Dimdik ayakta durmanın
Öldüyse civanlar bil ki
Dolduysa zindanlar bil ki
Kimseyi vurmasın
Çözülsün diye çelişki
Sokak sokak vuruşarak
Adım adım yaklaşarak
Hey hey hey
Hey hey hey
Gözyaşıyla kanla terle
Tarihle hesaplaşarak
 
Rüzgar eser çoban ateşleri
Dört bir yana serpişir
Yağmu ciser yıldızlar ıslanır
Hasret ile kıprışır
Dağlar küser tozlu yamacında
Can can ile çarpışır
Benim canım kim bilir nerede
Taş yastığa ağlaşır
Yollar tozar yayla çocukları
Kuzu gibi meleşir
Hasret uzar kardelen yüreği
Kar altında titreşir
Kuşlar uçar turnam yaralıdır
Boyun büker bekleşir
Benim yaram nevroz ateşinde
Yana yana depreşir
 
Şu dağların yamacına
Sende mi savruldun hey can
Anaların acısına
Sende mi kaydoldun hey can
Fırtınaya bağır açtın
Kuş musun sanki be hey can
Yıldırma değip geçtin
Taş mısın sanki be hey can
Sende mi yandın
Sende mi soldun
Sende mi kayboldun hey can
Nedir bu çığlık
Nedir bu feryat
Sende mi vuruldun hey can
Şu dağları yanağına
Sende mi gül oldun hey can
Sevdaların yangınında
Sende mi çöl oldun hey can
Kar mı yağdı saçlarına
Darda mı kaldın be hey can
Çığ mı düştü yollarına
Zorda mı kaldın be hey can
Sende mi yandın
Sende mi soldun
Sende mi kayboldun hey can
Nedir bu çığlık
Nedir bu feryat
Sende mi vuruldun hey can
 
Ben çürümüş bir asayım
Zindanlara yol eyledi dert beni
Çarmıha gerilmiş bir İsa'yım
Çivilere zapteyledi dert beni
Pir sultanıda gördüm
Darağaca vur eyledi aşk beni
Hacı Bektaş'ı kırda gördüm
Bir ceylana pir eyledi aşk beni
Her yangına, her ataşa
Koz eyledi dert beni
Bu dağlara, bu yollara
Toz eyledi aşk beni
Ben yanarım aşk için
Ben yanarım gül için
Bu ateş sönmesin diye
Ben yanarım kim için
Ben yanarım sen için
Bari sen yanma diye
Ben yıkılmış bir ozanım
Yangınlara kül eyledi dert beni
Kerbela çölünde, bir Hüseyi'nim
Damla suya kul eyledi dert beni
Ben Yunus'u nurda gördüm
Dergahına gül eyledi aşk beni
O mecnu'nu firarda gördüm
Bir Leyla'ya deleyledi aşk beni
 
Gazetelerin kurumamış
Akşam baskısında en çok
Arıyorum seni ah... yoksun
Ne bir yazı ne bir resim yok
Kavga sperlerinde yoksun
Jandarma sirenlerinde yok
Düzmece bir intihar mısın
Arama bültenlerinde yok
Yanımda yoksun canımda yok
Ne çok özledim bilsen ne çok
Sen yoksun faydası yok
Ben yokum ah ben yokum
Vurulan kuşun kan damlayan
Körpe kanatlarında en çok
Soruyorum seni ah…yoksun
Son bir ümit son bir çare yok
Yusuf Hayaloğlu
 
Suphi bir acaip adam
Suphi benim canım ciğerim
Kimse bilmez nereli olduğunu
Susar akşam oldumu
Bir cebinde das kapital
Bir cebinde kenevir tohumu
Fırtınadan arda kalmış bir teknede tevekkül içinde
Görkemli sakalı ve iğreti parkasıyla gizlediği macerasıyla
Bir acaip adam yaşardı
Akşamları susardı
Ben konuşsam kızardı
Çocuktum evden kaçmıştım
Gelip ona sığınmıştım
Bir sürgün kasabasıydı
Bir eski zamandı, hazirandı
Küçücük bir koydu, sığdı
Burayı keşfeden belki de oydu.
Uzaktan kasabanın ışıkları yanardı
içim anneyle dolardı, ağlardım
Suphi şöyle bir göz atardı,
Gizli bir cigara yakardı
Ağlardı, sonra barışırdık
Ben flüt çalardım, cigara sönerdi ağlardık
Nerden geldiğini bilmezdim,
Kimsesizdi, belki kimliksizdi
Onun macerası onu ilgilendirirdi
Kimseye ilişmezdi
Bir şeylere küfrederdi hep
Tedirgin bir balık gibi uyurdu
Bazen kaybolurdu
Arardım, yağmurun altında dururdu
Bir kalın kitabı vardı, cebinde dururdu, hergün okurdu
Ben birşey anlamazdım
Kapağını seyreder duymazdım
Sakallı bir resimdi, kimdi, ne kadar mütebessimdi
Sordum bir gün Suphi'ye söylediklerini niye anlamıyorum diye
Bildiklerini dedi; yüzlestir hayatla ve sınamaktan korkma
Doğru ile yanlışı o zaman ayırdedebilirsin
Ve onu anlarsın
Sonra gülerdi
Günlerim yüzlerce ayrıntıyı merak etmekle geçerdi
Sonra yine akşam olurdu.
Suphi susardı, ben konuşsam kızardı
Tekneye martılar konardı
Yüreğim Suphi'ye yanardı, ağlardım.
Suphi denize tükürürdü
Gökyüzünü tarardı, ağlardı
Sonra barışırdık
Ben flüt çalardım
Yıldız kayardı, ağlardık.
Bir sürgün kasabasıydı, bir eski zamandı, hazirandı
Çocuktum, evden kaçmıştım, gelip ona sığınmıştım
Bir gün aksilik oldu
Annem beni buldu
Suphi kaçıp kayboldu
Kasaba calkalandı, olay oldu
Ben sustum, kanım dondu
Polisler onu yakaladığında tekti
Felaketti
Herkes meydanda birikti
Karakoldan iceri girerken sanki mağrur bir tüfekti
Ansızın dönüp bana baktı
' Anladın mı ? ' dedi.
Anladım dedim anladım
Ve o günden sonra hiç bir zaman hiç bir yerde
Hiç ağlamadım...
 
Vuruldu bir uçurum derinliğinde
Yaylada bir seherin serinliğinde
Avcıdan yarasını gizlercesine
Çığlıgını gömerek devrildiginde
Vuruldu ciger parem kanlar içinde
Vuruldu yürek yarem kanar içimde
Mavzeri baş ucunda dağ yamacında
Parmağı donup kalmış tetik ucunda
Sabahsız bir uykuya dalarcasına
Beyaz bir çiğdem açmış kanlı saçında
 
Yağmur yağardı biz ağlaşırdık
Kaldırımlar boyunca
Bir hüzün vardı sanki aramızda
Susardık ay batınca
Birden yüzün solardı
Birden gözün dolardı
Birden bırakarak ellerimi
Uzun uzun ağlardın
Yalan bu sevdalar
Yalan bu gözyaşları
Yalan bu ayrılıklar yalan
Solan bir çiçekten
Kırılan bir yürekten
Başka ne var elde kalan
Yıllar uzardı mahzunlaşırdık
Hasretin kollarında
Yollar tozardı kavuşamazdık
Dağların yangınında
Birden rüzgar eserdi
Birden efkar basardı
Birden sarsılarak bir dağ gibi
Fırtınalar koparırdı
Yusuf Hayaloğlu
 
Anne ben senin oğlunum
Kanayan bir yurdum var
Anne ben senin oğlunum
Sönmeyen bir umudum var
Ellerimi tutma ne olur
Beni ağlatma ne olur
Anne ben senin oğlunum
Bu kavgaya inancım var
Yasamak güzeldir anne
Yasamak senin için
Yasamak güzeldir anne
Yasamak yarınlar için
Ölmek yaşamaktır yine
Halkının yüreğinde
Ölmekte güzeldir anne
Ölmek özgürlük için
Anne seni seviyorum
Sana ihtiyacım var
Anne seni seviyorum
Ciğer delen bir acım var
 
bu siiri almismiydiniz bilmiyorum..butun sayfalara bakamadim .. yusuf hayal oglunun en sevdigim siiri


O adam niçin siyah gözlük takıyor;
Niçin öyle ruhsuz ve namussuz?
O adam o kızın yanında,
Niçin öyle duruyor, bilmiyor musunuz?

O adam, o kızı kolundan tutacak,
Belki canını çok fena acıtacak.
O adam, o kızın babası değil,
O kız, o adamı hiç tanımıyor.
O adam, o kızı kandıracak, belli,
Götürüp bir pavyona satacak!

Peki ama o kızın babası kim,
O kız, orada kimi bekliyor?

O kızı niçin bu kadar önemsediğimi
Ben de bilmiyorum.
O kızın babası ben miyim yoksa?
Bayağı, gözüm ısırıyor.

Ben bu kediyi nerede görsem,
Bütün vücudumu bir kaşıntı alıyor.
Bu kedi beni ne zaman görse,
Böyle aptalca kuyruk sallıyor.

Ben bu kediyi alsam, eve götürsem, olmaz
Annem, dünyada koymaz.
Ben bu kediyi şimdi kandırmaya çalışsam
Anında yüzümü cırmalar, huyudur.
Bu kedi var ya, bu kedi
Başıma gelen bütün uğursuzlukların
Tek ve tek sormulusudur!

Ben şimdi bunun gırtlağına basıp boğsam,
Mazeretimi kim anlar?

Bu kedinin beni niçin bu kadar ilgilendirdiği,
Sizi niçin bu kadar ilgilendiriyor?
Bu kedi benim şahsi kedim, dün tekmeledim,
İnat etmiş, eve girmiyor.

Ben şimdi bu vitrinin önünde her gün,
Böyle kazma gibi durup dikiliyorsam,
Kime zararı var, değil mi?
Herhalde bu vitrinin bir yerinde,
Dikkatimi cezbeden bir şey var, değil mi?

Yani şimdi, şu gelinlik kaç para kardeş? desem
Acayip bir fiyat çekerler.
Diyelim ki param var, diyelim ki, sarın! dedim
Diyelimi ki hemen sarıp verdiler
Ulan, bu gelinliği anam mı giyecek?
Konu-komşu demez mi, kime aldın?

Ben burada dikilmekten hoşlanıyorum arkadaş,
Var mı bir itirazın?

Bu gelinliğin beni niçin bu kadar etkilediğini,
Ben de düşündüm, çözemedim.
Meret, o kadar güzel ki, sırf bunu giymek için
Bir günlüğüne, gelin olmayı isterdim.

Ben şimdi asılıp kulağımı kopartırım,
Kulak benin kulağım.
Ben şimdi çıkartıp çorabımı da yerim,
Çorap benim çorabım.
Ama ben şimdi tutup karını dövsem, olmaz
Karı, senin karın.
Peki, sen şimdi karını dövsen, olur mu?
Karı, senin karındı hani?
Ama sen şimdi benim karımı dövsen, farketmez,
Çünkü benin karım yok.

Demek oluyor ki, dostum,
Her istediğini yapma hususunda,
Senin durumun bombok!

Bu mevzuya niçin bu kadar taktığımı
Anlamıyor bu doktorlar.
Güya, bir karım varmış da, kötü dövmüşüm de...
Öldürmüşüm, öyle diyorlar...

Bak şimdi şuraya, taştan bir adam kondurmuşlar,
Adam düşünüyor ama derdini bunlar almışlar.
Yani şimdi şu düşünen herif,
Dizini-dirseğini kırmış, öööyle düşünüyor..
İyi, güzel, tamam da, ne düşünüyor, bilen var mı?
Yani şimdi onun, öyle kara-kara düşünmesi için
Ortada, görünür bir sebep var mı?

Yaa, bu herif hiçbir maça gitmiyor,
Takım filan tutmuyor, loto-ganyan oynamıyor.
Sonra bu herif, tele-voleleri, dizileri takip etmiyor,
Kira derdi, vergi derdi, askere gitme derdi yok.
Onu, gözetleme evinde kimse gözetlemiyor,
Deprem profesörlerinden kimseyi tanımıyor.
İçkiyi ağzına koymamış, sigaraya hiç alışmamış,
Hayatında bir tek hatunla bile aganigi olmamış.

Bence bu herifin bir bok düşündüğü yok.
Bu herif bizimle resmen kafa buluyor...

Bu mevzuları niçin bu kadar uzattığımı
Biraz olsun, düşünmüyor musunuz?
Peki siz hiçbir şey düşünmeden, dert etmeden,
Böyle ot gibi yaşarken, ne hissediyorsunuz?

Ben eskiden böyle değildim, bakmayın siz.
Beni bir gün ne biçim dövdüler, bilemezsiniz..
Yahu niçin dövüyorsunuz be abiler? dedim
Kes ulan, burada soruları biz sorarız! dediler.

Neymiş? Çok şey biliyormuşum, dilim çok uzunmuş,
Çok soru soruyormuşum,
Onları hasta ediyormuşum.
Niçin ben de uslu bir vatandaş gibi
Hiç düşünmeden ve eşelemeden yaşamıyormuşum?
Niçin önümdekini yiyip şükür etmiyormuşum?
Şimdi sana güzel bir ders vereceğiz, dediler
Çırılçıplak soyup baş aşağı, bir çarmıha gerdiler.
Orada ne kadar kaldığımı sormayı unutmuşum,
Zaten saldıklarında artık hiç soru sormuyormuşum.

İşte ben o günden beri hatırlamıyorum bildiklerimi,
İşte ben o günden beri böyle birazcık hoşum...

Bana niçin öyle baktığınızı anlamıyorum.
Çekin üstümden gözlerinizi, zoruma gidiyor.
Vurmayın ulan vurmayın artık, ayıp oluyor!
Vurmayın be vurmayın, beynim dışarı akıyor!
 
X