• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

slm
öncelikle Rabbim inş.hepimizi tez zamnda bebişlerimize kavuştursun.
bu kıbrısta tüp bebek yaptırmak ve yumurta nakli kaça patlıyor acaba ?
benmde fsh çok yüksek de napacağımı bilmiyorum :S:S:S:S

Sevgili arkadasım...Kıbrıs'ta yumurta donasyonunun fiyatı 4500 Euro buna uçak otel dahil değil.onlarda 1500-2000 tl civarı tutuyor..
 
kızlar ya eşimin halini pek beğenmiyorum.. ben yine sizlerle paylaşıyorum, rahatlıyorum. o kimse ile paylaşamadığından herhalde içine kapandı.. sadece bir kere daha "araştırdınmı değer yükselebilirmi yarın" dedi. mucize lazım dedim sadece.. ümitlenmemesi için.. öylece oturdu bugün... şimdi markete yolladım ıvır zıvr birşeyler için.. en azından kafası dağılsın diye...

yosunnn farkındamısın ? sadece eşinin duygularından bahsediyorsun.. sen ne hissediyorsun pek yazmıyorsun.. kendin için değilde eşin için kaygı duyman ilginç.. !!!!!!!!!!!!
o çocuk sen ise anne türevi oluyorsun..
o duyguları yoğun yaşayarak içine atıyor olabilir.. sense izolasyon savunma mekanizması uyguluyor olabilrisin..
eşler hayal kırıklıklarında ayrı tepki verirler. bu doğal..
ama onun yerine hayatı kolaylaştırmaya çalışman iyi bir eş görüntüsü versede bu sakıncalı ileriki denemeler için..
lütffen sen seni anlat bize.. duygularını ağlaya ağlaya, hüsranınla, boşluk hissinle ve umutların kaybolması ile..

hoş belki yarın bir süpriz olur allah büyüktür..
yarın dansözleri sağdan sağdan kıvırtabilriz..:)) kim bilir..

sevgiyel kal..
 
aysevi arkadaşım hoşgeldin....
seni burada görmek çok güzelll bu ara geçmiş olsun aksilikler peşini bırakmamış bi yazında merakımı çeken bişey oldu tekrar gidersem dünyaya gitmem falan demişsin bu durumun dr alakası varmı canım berkten memnun kalmadın mı canım..
 
yosuuuunnn...
bilirsin erkekler ağlamaz diye bi laf vardır bizler yine sıkıntılarımızı acılarımızı hüngür hüngür ağlayarak içimizden atarız ama onlar hep içe atarlar derin bi sessizlik kaplar içlerini belki seni düşündüğü içinde seninle konuşmak istemiyordur bu durumun seni dahada çok üzdüğünü biliyordur inş.dediğin gibi 2.testte bi sürpriz olur burda bi şenlik havası olur......
 
Gerci kimse benim mesajlarımı okumuyor herhalde ama olsun ;yinede Yosun sana eşin ile ilgili yazdıkların için yazıcam;
Aynen eşim de aynı tepkiyi verdi.Sus pus oldu...Birden sanki sadece o kaybetmiş gibi .kendimi bırakıp ona ulaşmaya calıştım ama sonunda o unuttu ben bana bıraktığı hormonal izlerle yaşamaya devam ettim..Tek yapman gereken onunda dikkatini senin psikolojının daha iyi olması gerektiği konusuna yoğunlaştırman...Bu işlemin sonunda o hormonları alan sensin...Senin aldığın gercek onun ki ise sanal.Elbette o da üzüldü ama ltf onun seni kendine getirmeye çalışmasını sağlamalısın..Bunu ister ağlayarak ,ister bağırarak -kavga ederek,istersen güzellikle yap ama ltf yap...Yoksa nunun sonunda o üzüldüğün adam gözüne canavar gibi gelmeye başlıyor ve ne kadar bencil olduğunu düşşünmeye başlıyorsun..Zaten bu tavır bencillik değilmi?Sen bilinç altına atıp üzülmesin diye bu hiç olmamış gibi yapıyorsun ama beyefendiler aman ne üzülmüş..Hemde bunu o kadar asil ve mağrur bir şekilde yapıyorlar ki kendini tamamen unutuyorsun.Ltf bu şekilde kalmamasını sağla yoksa benim gibi (ben ki eşime herşeyden önce o kadar çok saygı duyarım ve severim ki sana anlatamam) hafiften kin duymaya başlayıp,içinden herşeyden onu şuçlu bulmaya başlarsın.
svg,
 
benimde olacak, yosun sevgili arkadaşlarım ikinizede geçmiş olsun...
hep hayal kırıklıkları yaşadık heleki yosun senden gelecek pozitif haberinden nasılda emindik sabır ve metanet diliyorum. dilerim bu son hayal kırıklığı olur....
 
Günaydın kizlarrrr

Ozgurozer arkadasım neden kimsenin seni okumadığını düşünüyorsun anlamadım??burada hepimiz herseyi okuyoruz ve cevap vermeye çalışıyoruz.belki senin sorduğun birşey olmuştur ve cevap vermemiş olabiliriz ama bazı arkadaslar sürekli ayni seyleri sorup duruyorlar gecmis sayfaları okumuyorlar..mesela ördek, dun okudum da ne kadar gereksiz seyler sorup Durmuş hep ayni seyler...bir zahmet eskiyi okuyun da ondan sonra katilin aramıza...gerci bunları senin icin söylemiyorum,sana cevap verdigimizi hatırlıyorum,yinede böyle düşünmene üzüldüm...burada kimse bir digerini gormemezlikten gelmez..

Rowinacigim bana Berk'i sormuştun..ben ondan memnun kaldım ancak cok az yumurta ayırıyor ve geri kalan embriyoları dondurmak icin para istiyor.hit mesela dondurmak icin para istemiyor...4500 euronun icinde en az 10 yumurta ayırıyor ki biz sağlıkçıyiz diye bize daha cok ayirmislardi,ha soracak olursan bilemiyorsun tabi gercektende söylediği kadar cok ayiriyormu ve sonucta yine 1 tane bile donmuşum kalmadı...Berk ise donorun çıkan yumurtayı iki kisiye paylastiriyor eger tamamını almak istiyorsan 1000 Euro daha para istiyor.diger klinikler daha esnek bu konuda ama Berk cok katı...ve Berk hic emb.dondurma taraftarı değil.inanmiyor donmuşlarla yapılan tedaviye...bana dediki** ne yapacaksın donmusu,zaten donmuşlarsa yapılan cok başarılı değil..senin 7 hücreli embriyorlar dondurmaya değmez...donsa bile cozunurken bozulur**
 
Günaydın kızlarrr

Günaydın Aymoşum

Bende anlamadım neden öyle düşündü Özgür. Biz elimizden geldiğince cevap vermeye çalışıyoruz Ördek arkadaşa bile o kadar saçma
mevzulara girdiği halde cevaplar yazdık. Özgür belki tam sonuçlar sırasında bir soru sormuştur da biz de üzüntülerimiz bildirirken atlamış olabiliriz . Her neyse ben de Aymoş gibi iyice araştırmıştım ve Berk biz Kıbrısın en pahalı merkeziyiz derken haklıydı. Hit bile donmuşlara para almıyor Berk fahiş bir fiyat alıyor. Diğerleri 500 Avro istiyor o 1000. 7 hücrelileri dondurmak istemiyorlar ama Doğuş ısrar ederse donduruyor. Doğuşta paylaştırma yok sanıyorum ama Berk çatır çatır alıyor yarı yumurtayı. Bir de ben Kovayım ya hai çok kural kural kural sevmem. İsterim ki bakkalda bile sohbet edeyim çatır çatır pazarlık edeyim yani pazarlık bahane de güleyim takılayım alışverişimden. Amaa Berkle mümkün değil. Hitle de değil ama onda kasılmamıştım. Berk siirleiyor işine karışılınca Belki de haklıdır
Kadın milleti kolay değil uğraşması tabii

Yosucuğum takılma sen fazla öyle dış konulara. Sen işine bak. Hayat kısacık Geçip gidiyor Elinde hafızada ki mutlu günler yanına kar. Bir ilişkiyi vazgeçilmez kılan beraber güldüğün mutlu olduğun anlar. Diğerlerini delete yap ya da güzel aları çoğaltmaya bak. Yoksa her hareketine sniir olursun hayat da çekilmez olur. Bir radyo programında mutluluk kabullenmektir demişlerdi. haklılar sanki ne bileyim .
 
Aymen,Mimoza;
Laf öyle geldi...Benim sorum olmadı size zaten...Gecmiş olsun veya tutacaktır veya iyi dilekler veya duygu paylaşmaya çalışmalarında hangi denir ya;sağol ,inşallah,sağol iyi dileklerin için veya yanlışsın ,doğrusun gibi bir cevap tabi insan bekliyor ..Ki bu doğal herhalde beklemek..

Her neyse dediğim gibi laf öyle geldi..Kimse söylenen bahsi gecen cevaplara bahsi gecen cevaplar vermediğini görünce öyle söylemek istedim söyledim..Ayrıca kimse de bana cevap vermek zorunda değil..Birden acaba okunmuyormu dedim ve yazdım...Bana verilecek hiç bir cevap yok.Asla kızgınlık değil içimdeki sitemi dışa vurdum...Yine okuyacağınızı düşünmemiştim...

Unutalım yazdığımı ,sevgiler...

2. olarak yeditepe üniv .tıp fak bir arkadaş yapılan bir araştırmayı bana göstermişti..Donmuş ile denemek donasyonda 120 denekte %12
başarı görülmüş,normal tüp bebekte ise yine 120 denekte %41 idi.. fyi,

svg,
 
Aymen,Mimoza;
Laf öyle geldi...Benim sorum olmadı size zaten...Gecmiş olsun veya tutacaktır veya iyi dilekler veya duygu paylaşmaya çalışmalarında hangi denir ya;sağol ,inşallah,sağol iyi dileklerin için veya yanlışsın ,doğrusun gibi bir cevap tabi insan bekliyor ..Ki bu doğal herhalde beklemek..

Her neyse dediğim gibi laf öyle geldi..Kimse söylenen bahsi gecen cevaplara bahsi gecen cevaplar vermediğini görünce öyle söylemek istedim söyledim..Ayrıca kimse de bana cevap vermek zorunda değil..Birden acaba okunmuyormu dedim ve yazdım...Bana verilecek hiç bir cevap yok.Asla kızgınlık değil içimdeki sitemi dışa vurdum...Yine okuyacağınızı düşünmemiştim...

Unutalım yazdığımı ,sevgiler...

2. olarak yeditepe üniv .tıp fak bir arkadaş yapılan bir araştırmayı bana göstermişti..Donmuş ile denemek donasyonda 120 denekte %12
başarı görülmüş,normal tüp bebekte ise yine 120 denekte %41 idi.. fyi,

svg,

Bu araştırma sonucu oldukça ilginç...neden acaba donasyon ve normal tup bebeği ayni tutmamislar ki?? Yani donasyonda farklı olan birşey yok ki??? Ama Berk te bana donmuşlarsa ihtimal en fazla yuzde20 demişti.ve buradaki sonuclara bakarsak, ki ben hic donmusla hamile kalan görmedim,Berk haklı....
 
İspanya da donasyonla ilgili çok büyük bir merkez ile yapılan bir araştırma bu.Bu merkez 6 kıtada bu işi yapıyor ama çok pahallı yani o para ile rahat rahat taşıyıcı annnelik yaptırabilirsiniz...İstanbulda da var ama normal tüp bebek merkezi...Başında bulunan kişi Türkiye yasak olduğu için etik bir tavırla bunu önermiyor bile.....
Bu araştırmada cok önemli bir bilgiler var aslında ,donasyon bile olsa mutlaka son bir adet gördürülmesi başarıyı artırıryor ve adetten 19 güne kadar yapılan donasyon tutma oranı %90 20 gün olunca %85 e iniyor asıl önemli olan 21 günden sonra direk %60 a iniyor daha sonraki günlerde de hiç koydurmamak lazım aslında...Berk bey bana 22 günde koymuşlardı donör ile adetlerimiz uyuşmamıştı..Bu durumda aslında kendilerininde bildiği bu oranları daha işleme başlamadan şart olarak onlara iletmek lazım diye düşünüyorum..Fyi.
 
Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur.” (Epictetus)
Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük.
Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?-
Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”
Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”
Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı.
Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?- Hayır, neden?- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın. - Radikal bir karar!- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti.
Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu. - Eşiniz ne dedi?- Hocam biliyor musun ne oldu?- Ne oldu?- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.” - Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.- Pes etti, yani.
Peki, sen ne yaptın?- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi.
O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım.
Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım. - Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik.
Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim. - Eşiniz gelmek istemedi!- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.“Çocuklar gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!Doğan CÜCELOĞLU
 
aysevi kaç gündür sol böbrek tarafımda bi ağrı vardı bugün dahada azdı sen sağlıkçısın sana bi sorayım dedim özellikle öksürürken yürürken yatarken sağa sola dönerken bir ağrı nefes alışımımı bile tetikliyor canım kusura bakma aşağıya inecek halim yok eczaneye gidecek annem üşütmüş olabilirsin diyor bana bi ağrı kesici önerebilirmisin en azından aldırıım kimisi böbrek iltihabı diyor özellikle öksürürken canım ya bu hafta dr gidecektim tedavi için ön görüşme yapacaktım önce kötü bi grip sonrada bu böbrek ağrısı
 
Ne alaka oldu bu yazı bu forumda :) Ne bileyim beğendim copy aldım. Bir gün anne olacağınız için okuyun diye.

Özgür ve Aymoş Bence normal donasyonu almamışlar araştırmaya. Sadece donmuşlar ve tüp bebek Ayrıca deek sayısı da çok az Ayrıca da sağlıklı olması açısından aynı merkez aynı dr olması gerekir. Deneklerin yaşlarının aynı veya aynı yelpazede olması sperm kalitesinin, sorunlarının aynı olması vs vs gerekir Çok sağlıklı bulmadım araştırmayı eksik çok bilemiyorum 120 çok az ve dediğim gibi parametrelerin aynı vveya çok yakın olması gerekir.

Aymoşum nilya var donmuşla hamiş kalan. Bence olabilir ama donmuşlar 7 hücreli filan değil taş gibi ise.
 
Son düzenleme:
,donasyon bile olsa mutlaka son bir adet gördürülmesi başarıyı artırıryor ve adetten 19 güne kadar yapılan donasyon tutma oranı %90 20 gün olunca %85 e iniyor asıl önemli olan 21 günden sonra direk %60 a iniyor daha sonraki günlerde de hiç koydurmamak lazım aslında...Berk bey bana 22 günde koymuşlardı donör ile adetlerimiz uyuşmamıştı..Bu durumda aslında kendilerininde bildiği bu oranları daha işleme başlamadan şart olarak onlara iletmek lazım diye düşünüyorum..Fyi.[/QUOTE]

Bazen dr lar o kadar yoğun ki biz daha çok biliyoruz. Bu araştırmayı okumamışlardır belki de. Araştırmanın orijinal sitesini verirsen okurum ben de. İanmayacaksınız burada taşrada infertilite uzmanı diye gittim özel hastane sadece 1 ay ya da 15 gün seminer almış Ankarada. Bizim bir Ayten hanımımız vardı ya akupukturcu. Bir arkadaşa D - 300 ünü de ölçtür önemli demişti. Adama dedim ki tüp bebeğe başlayacağım ölçer misiniz Ne alaka dedi ölçmedi ?? Bir de dhea alayım mı dedim o ne dedi ?? İster inanın ister inanmayın .
 
Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur.” (Epictetus)
Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi, Hocam elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım için, yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük.
Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:- Hayrola, neden elimi öpmek istedin?- Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek istiyorum; onun için elinizi öpmek istedim.
- Ne oldu, nasıl oldu?-
Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde bizimle beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, “Bir insanın anavatanı çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”
Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya devam etti:- Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, “Bir ulusun en önemli görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır.”
Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı.
Dokuz yaşındaki oğlum ben işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden kaçmaya çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?- Hayır, neden?- Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. “Oğlum bugün ödevini yaptın mı?” Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır anlamına gelen, “cık” sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum, “Niye yapmıyorsun ödevini!” diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar, sürtüşmeler oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar vardı; onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:- Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. “Ben ne biçim babayım,” diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul’dan çalışma yerim olan Kayseri’ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün gece düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama doya doya çocukluğunu yaşasın. - Radikal bir karar!- Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam. Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti.
Ben eve gelince eşime dedim ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim gönlümden ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o isterse beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu. - Eşiniz ne dedi?- Hocam biliyor musun ne oldu?- Ne oldu?- Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, “Bu ne biçim seminer be! Kim bu adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim çocuk çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey olmaz.” - Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor, kaygılanıyor!- Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her gün, her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda bana, peki ne halin varsa gör, dedi.- Pes etti, yani.
Peki, sen ne yaptın?- İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının yanına bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki, oğlum bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve “Hayır!” anlamına gelen “cıkk” dedi.
O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız, dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa çıktık. Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık. Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık. Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her gün onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün sekiz gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla, kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum. Hocam nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım.
Çünkü farkına vardım ki, şimdiye kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. “Ne büyük tehlike!” diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin farkında olmayacaktım. - Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir tehlike!- İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve artık her gün oyun oynamaya devam ettik.
Zaman geçti, iki hafta sonra okul, öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli buluşmalarında öğretmen, “Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını rahatsız ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru dürüst yapsın,” demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten çekiniyordum. Bu davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber gidelim! Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim. - Eşiniz gelmek istemedi!- Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende! Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne yaptınız bu çocuğa, dedi. “Çok mu kötü hocam?” diye sordum. Gülümsedi, hayır, kötü değil, dedi. “Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?”- Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
- Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım. İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı. “O kadar mı kötü?” diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam, ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için sizin elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı olurmuş.“Gel seni yeniden kucaklayayım!” dedim. Kucaklaştık.“Çocuklar gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun!Doğan CÜCELOĞLU

evet güzel bi yazı beğendim ama şuda bi gerçekki kimsenin çocukluğu gül gülistanlık içinde geçmemiştir hiçbir baba çocuğuna istediği sevgiyi göstermemiştir tabi benim bakışım belki hayır diyebilirsiniz bilmiyorum ama bizim çocukluğumuz hep anneyle geçti babamız yoktu çünkü avrupadaydı 10 yaştan sonra baba haneye girdi belki bu zamanın babaları farklıdır tabi biz yaşamadığımız için bilmiyoruz ne bir anne olabildik ne bir baba heralde bu gidişlede hiç göremeyeceğiz:((((
 
Rowinacigim eger böbrek ağrın varsa kesinlikle ağrı kesici içmeni tavsiye etmem cunku böbreklere daha cok dokunur..eger böbrek olduguna emirsen mutlaka doktora git derim kum yada tas olabilir...idrar yolu enfeksiyonu geciriyorda olabilirsin ,idrarda yanma varmi ?? cok gecmis olsun canım
 
Son düzenleme:
Rowinacigim eger böbrek ağrın varsa kesinlikle ağrı kesici içmeni tavsiye ettim cunku böbreklere daha cok dokunur..eger böbrek olduguna emirsen mutlaka doktora git derim kum yada tas olabilir...idrar yolu enfeksiyonu geciriyorda olabilirsin ,idrarda yanma varmi ?? cok gecmis olsun canım

yok canım ya idrarda yanma yok da öksürmeyi bile istemiyorum ağrıdan sadece idrar rengi çok koyu herhangi bir ağrı kesici olabilirmi çok sağol teşekkür ederim
 
Canım basit birşeyler iç o zaman Minoset,parol gibi ama bence böbreklerine ilgili bir sorun olabilir.idrar rengi koyü olması iyi değildir birde mutlaka bol su iç ama cok bol
 
Back