Sabahları uyanır uyanmaz NTV yi açar gelişen olayları izlerim.
ızlemez olaydım..Antalya'da yangın...Üç ölü, bir yaralı...
Ölenlerden biri, aile tesisatçımız yıllardır tanırdık, severdik. Yaralı olan apartmanın görevlisi, iyi tanırız. Eşimin artık emekliliğini yaşamak istediği için dükkanını kapattığı apartman. O yangını izlerken neler hissettiğimi anlatamam...Hayatın ne kadar boş olduğunu bir kez daha anladık.... O ne dedi, bu ne yaptı....Boş vermek gerek. Ölümden ötesi yok.
Ölenlerin Mekanları Cennet olsun. Ailelerine sabırlar....Yaralıya acil şifalar diliyorum
Aklıma şu yazım geldi.
Boş lâflar
Gençken, gönül kapılarımı aralamışken....
Öyle boş, saçma lâflar olurdu ki o zamanlar. O ne dedi, bu ne cevap verdi, kim kiminle neden darılmış, sebep ne gibi ...
Anlamsız, tek taraflı dinlenen, komşular, akrabalar, arkadaşlar, hatta evlâtlar arası boş lâflar
Sonraları hep düşündüm... ıki kişi neden darılır, kırılır birbirine, yüzleşmediklerinden... Yüzleşmekten korktukları daha doğrusu gerçekler acıttığı için.
ınsanlık hali, hatam olduysa.... Açıkça yüzüme söylemelerini isterim. Haksızsam, özür dilemeliyim
Haklıysam anlatmalıyım. Gerçekleri bilmek hakkımız
Başkasından duyarsam birinin bana kırıldığını, üzülürüm. Lâfı getirene hiç ama hiç bir şey söylemem. Çünkü lâflar ürer, yalan yanlış geri gider.
lâfı edene gider anlamaya, anlatmaya çalışırım...Sevdiğimse değer....Değer verdiğimse anlar..Tanır beni
Anlamamakta ısrarcıysa... Canımı sıkmak, maksat arkadan konuşmaksa...
Ben bunları çoktan aştım güzelim. Size bol lâflar ama boş lâflar der geçerim.
Yeşilim