Üzerinde yaş aralığı yazmıyor ancak sanki 3 yaştan itibaren gibi geldi bana. Daha önceden oyuncu annenin daha küçükler için oyun önerilerini paylaşmıştım ama sayfayı bulamadım. Tekrar ekliyorum.
Benim bir küçük bebeğim olsaydı;
Ona her gün masaj yapardım, ten teması kurar ve güzel sözler söylerdim. Renkli, eline sığacak kadar ama ağzına atamayacağı kadar toplardan alırdım. Bir karton kutunun üzerine delikler açar, o deliklere topları tutup sokmasını sağlardım. Bir duvardan diğerine bant çeker, bebeğimin bantın yapışkan tarafına topları yapıştırmasını izlerdim. Islanmasından korkmazdım. Önüne bir leğen su koyar, şıp şıp oynatırdım. Oyuncaklarını suyun içine atmasını, yüzüne su sıçramasını, elleriyle suya vurmasını, suyun içinden oyuncaklar yakalamasını izlerdim. Bir çorabın ucuna çan gibi, zil gibi ses çıkartan bir şeyler dikerdim. Bebeğim yatıp da ayaklarını havaya kaldırıp tepiştiğinde çıkan seslere şaşırmasını izlerdim. Odanın güneş vuran yerine, parlak kağıtlar koyardım. Hani böyle güneş vurunca parlayan ve renk değiştiren kağıtlardan. Birlikte bu görsel şöleni izlerdik. Farklı dokulardaki kumaşlardan bir kumaş kartelası yapardım. Kadife, fitilli, saten, ipek, keten kumaş… Bu kumaşlara dokunmasını sağlardım. Hışır hışır ses çıkartan poşetleri eline vermek tehlikeli olacağından, bu poşetleri kumaşların ya da çorabın içine koyar, ağzını diker ve kendi doku oyuncaklarını yapardım. Bir başka çorabın içine nohut, bir başkasının içine pirinç doldurup diker ve çeşitlendirirdim. Buzdan korkmazdım. Eline buz küpleri verip, soğuğu hissetmesini sağlardım. Hele oyun hamurundan hiç korkmazdım. Zararlı olabilir diye kaygım varsa, evde kendim yapardım oyun hamurunu. Masanın etrafından rengarenk kurdelalar sarkıtıp masanın altında oynatır, rengarenk kurdelaları yakalayıp bırakmasını izlerdim. Yere bir battineye serer, battaniyenin altına da üzerine basınca ses çıkartan oyuncaklardan koyardım. Birlikte emekler, sesleri bulunca birlikte şaşırırdık. Bir kumaşın üzerine bir sürü fermuar diker, o fermuarları açıp kapatmasını öğretirdim. Onu bir kutunun, bir leğenin içine oturtup evin içinde gezdirirdim. Her gün mutlaka sokağa çıkartır hava aldırırdım, kışın bile…
Ne kadar çok şey görse, ne kadar farklı tat tatsa, ne kadar farklı nesneye dokunsa, ne kadar farklı müzik işitse kardır diye düşünürdüm.