- 3 Haziran 2009
- 7.450
- 29.209
- 1.073
- 41
Unsuz Bir Ay Geçirmek
Unsuz yaşamda 15 günü tamamladık. Eşimle beraber başlamasaydık, muhtemelen şimdiye kadar çoktan bırakmıştım. Eşim de aynı şeyi söyledi. Kendimizi diğerine karşı sorumlu hissetmek bu sürece devam edebilmemizi sağladı.
Dün misafirlerimiz vardı. Onlara aldığım poğaça ve elmalı kurabiyeden eşim de ben de yemedik. Canım pek istemedi de aslında. Normalde iki poğaça, iki kurabiye kesin yerdim ben.
En çok özlediklerim simit, su böreği ve makarna. Aslında çok sevmediğimi fark ettiğim şeyler ise tost, pizza, kek, kurabiye ve poğaça. Bu ayrımı yapabilmek benim için iyi oldu çünkü bundan sonrasında kendime ayda bir gün izin vermeye, kalan zamanı yine unsuz geçirmeye karar verdim.
Bir çatal alıp, benim için yeterli diyebilen insanlardan değilim. Unlu yiyecekler konusunda da böyle bir insana dönüşebilmem pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle, ara ara yesem olur durumu benim için geçerli değil. Ayın bir günü canımın istediğini, istediğim miktarlarda yiyip, tekrar sağlıklı beslenmeye dönmek benim için çok daha sürdürülebilir görünüyor.
15 günden öğrendiğim, beslenmemizin ne kadar unlu yiyeceklere bağlı olduğu ve dışarıda unsuz birşey yiyerek doymanın imkansıza yakın olduğu. Eşimle dışarı yemeğe gittiğimizde karışık ızgara dışında yiyecek birşey bulamadık. Bu nedenle evde yemeğe devam etmek çok daha mantıklı görünüyor.
Eskişehir beni epey zorlayacak gibi görünüyor. Eskişehir’e gidince yenilecekler şeklinde bir davranış paternim var. Köfte ekmek, Pino’da hamburger, Çi börek ve haşhaşlı gözleme yemeden dönersem kendimi eksik birşeyler yapmış gibi hissediyorum. Eğer Eskişehir’den bunları yemeden dönmeyi başarırsam, daha yıkılmam:)
Unsuz yaşamda 15 günü tamamladık. Eşimle beraber başlamasaydık, muhtemelen şimdiye kadar çoktan bırakmıştım. Eşim de aynı şeyi söyledi. Kendimizi diğerine karşı sorumlu hissetmek bu sürece devam edebilmemizi sağladı.
Dün misafirlerimiz vardı. Onlara aldığım poğaça ve elmalı kurabiyeden eşim de ben de yemedik. Canım pek istemedi de aslında. Normalde iki poğaça, iki kurabiye kesin yerdim ben.
En çok özlediklerim simit, su böreği ve makarna. Aslında çok sevmediğimi fark ettiğim şeyler ise tost, pizza, kek, kurabiye ve poğaça. Bu ayrımı yapabilmek benim için iyi oldu çünkü bundan sonrasında kendime ayda bir gün izin vermeye, kalan zamanı yine unsuz geçirmeye karar verdim.
Bir çatal alıp, benim için yeterli diyebilen insanlardan değilim. Unlu yiyecekler konusunda da böyle bir insana dönüşebilmem pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle, ara ara yesem olur durumu benim için geçerli değil. Ayın bir günü canımın istediğini, istediğim miktarlarda yiyip, tekrar sağlıklı beslenmeye dönmek benim için çok daha sürdürülebilir görünüyor.
15 günden öğrendiğim, beslenmemizin ne kadar unlu yiyeceklere bağlı olduğu ve dışarıda unsuz birşey yiyerek doymanın imkansıza yakın olduğu. Eşimle dışarı yemeğe gittiğimizde karışık ızgara dışında yiyecek birşey bulamadık. Bu nedenle evde yemeğe devam etmek çok daha mantıklı görünüyor.
Eskişehir beni epey zorlayacak gibi görünüyor. Eskişehir’e gidince yenilecekler şeklinde bir davranış paternim var. Köfte ekmek, Pino’da hamburger, Çi börek ve haşhaşlı gözleme yemeden dönersem kendimi eksik birşeyler yapmış gibi hissediyorum. Eğer Eskişehir’den bunları yemeden dönmeyi başarırsam, daha yıkılmam:)