Eşin önce gitse, birkaç aylığına eşyalı kiralık bir ev tutsa, sen de fırsat buldukça gidip, evleri ve okulları gezsen nasıl olur?Herkese güzel haftasonları...
——
bildiğiniz üzere eşimin İstanbul a (maltepeye ya da ataşehir binasına -henüz net değil) tayini çıktı.
Normal şartlarda temmuz a kadar oğlumun okulu sebebiyle bize süre tanımışlardı; ancak ani bir kararla pazartesi tebligatını alıp; en geç 17 mart da yeni yerde işe başlaması gerekiyor.
Sorun şu ki;
Benim tayinim olmuyor ancak buradaki işten ayrılıp yeni yerde (kamuda) kaymakam onayıyşa başlayabiliyorum.
Öncelikle boşluk olan iki ilçe var -maltepe - kartal. İki kaymakamlıktan biri kabul ederse buralarda çalışacağım. Kabul etmediklerinde nasıl bir yol izleyeceğimi bilemiyorum. Eşim en az 4.5 sene orada olacak.
sorum şu ki:
Hayatımda ilk defa ev taşıyacağım; ve çok uzak bir şehre.
1.istanbul da nasıl bi semt nasıl bi ev olmalı;
2.okul ( oğlum 4 yaşında) tavsiyeniz var mı?
3.taşınırken nasıl bir yol izlemeliyim? Neler yapmalıyım?
4. Buradaki evimiz kira: 3+1 ve geniş.
salon ve oturma odam var. Ancak ist da evler 3+1 olsa ( ki krası bi hayli fazlaymış) küçükmüş.Bir odayı iptal edip tek oturack oda yapacağız. Eşim eşyaları satıp oraya göre daha işlevsel eşyalar alma taraftarı; yatak o ve çock odası hariç. Ben de eşyalarım henüz 6 yıllık ve çok kullanışlı; modelini de çok seviyorum.o sebep satmak istememekle birlikte sığmaması ihtimali karşısında acaba satsammı diyorum.
bilemedim napcamı.
Karmakarışık duygular içerisindeyim. Hislerim düşüncelerim adeta gelgit misali.
Sizden çok kuymetli deneyimlernizi düşüncelerinizi paylaşmak istiyorum benim için çok kıymetli.
teşekkür ederim şimdiden .
Not: Bazen işi bırakmak istiyorum; oğlum burada yarın gün kreşte. Ben yarım gün çalışıyorum.
Orada bu olanak sağlanacak mı bilmiyorum
Bambaşka bir şehirde birden oğlum tam güne geçebilecek mi alışabilecek mi bilmiyorum
Ki ben de tan gün çalışmak en azından oğlum ilkokula başlayana kadar istemiyorum.
Ah dedim ya karmakarışığım...
Canım bugün temmuz 1 e kadar ertelendiğ netleşti.Eşin önce gitse, birkaç aylığına eşyalı kiralık bir ev tutsa, sen de fırsat buldukça gidip, evleri ve okulları gezsen nasıl olur?
Sahihuban Maltepe benim eski semtim, annemler de orda oturuyor, güzel bir ilçe.
Kartal yerine Maltepe'yi tercih edin derim.
E5'in üstü daha ucuz olmakla birlikte 3+1
yeni ve iyi bir ev için 2000-2250 TL ve üzeri bir rakamı gözden çıkarmak lazım.
Minibüs yolu yakını E5'e göre, sahil tarafı da minibüs yoluna göre daha pahalıdır.
Kreş ve anaokuluna gelince; kaliteli eğitim veren, fiziksel şartları iyi bir anaokulunda tam gün eğitim için en az 1500 TL ödemeniz gerekir.
Eşinizin maaş durumunu bilmemekle birlikte, ev kiraysa, İstanbul'da belli bir standartta yaşamak için en az 6000 hatta 7000-7500 TL bandında bir geliriniz olması gerektiğini düşünüyorum.
İstanbul'da yaşamak ne yazık ki çok maliyetli.
Eşyalara gelince evi tutmadan eşyalarınızı satmayın derim.
Bunca masrafın arasında yeni eşya almak pek mantıklı olmaz.
Eşiniz satarız diyor ama o iş düşündüğünüz gibi ilerlemeyebilir.
Malımı al deyince mundar oluyor.
Ya da biz beceremedik üç yıl önce salonu ve oturma odasını yenilerken gayet sağlam ve kullanılır haldeki eşyalarımıza kayda değer bir ücret ödeyen olmadı.
2.el eşyacıların söylediği şu oldu.
Bunlar ne öğrenciye yarar ne de bekara.
Çekyat, yatak veya beyaz eşya olsaydı alırdık.
Umarım her şey gönlünüzce olur,
Kolaylıklar diliyorum.
Yerleşmeye karar verdiğiniz semt netleşince okul işine bakalım olur mu?eşya konusunda hemfikiriz seninle
Okul konusunda önerin var mı
Bizim ilde tam gün okullar 1500tl civarı: oğlum şu an yarım gün gidiyor ben de yarım gün çalışıyorum
İşimin transferi olacak mı net değil ki olsa bile yarım gün çalışmamı kabul edecekler mi belli değil.
ilkokuldan önce tam güne geçmek istemiyorum normalde
İşi bırakmayı bile düşünebilirim o derece kaygılıyım
Ki burda yarım günde orda çat diye bambaşka şehir ev semt nasıl tam güne adepte olacak bilemiyorum
ah semt durumu var de miYerleşmeye karar verdiğiniz semt netleşince okul işine bakalım olur mu?
Bir de okul seçerken önceliğin/ana kriterlerin nelerdir? Yazarsan daha iyi yardımcı olurum.
Sana hayran olmamak mümkün değilBaş Harfi K
Dün seyretmeye başladığım bu belgeseli, bugün öğle arasında bitirdim. En çok etkilendiğim belgesellerden biri oldu. Etkilenmemin ana sebeplerinden biri, belgeseli çeken kişinin de, belgeselin ana karakteri olan doktorun da kansere yakalanmış kişiler olması.
Kanser benim hayatıma 2002 yılında anneme meme kanseri teşhisi konması ile girdi. O dönem üniversitedeydim ve annem uzun bir süre bunu bizden saklamıştı. Teşhis, radyoterapi ve kemoterapi süreçlerini kendi başına atlatmıştı. Herşey bittikten sonra haberim oldu. Kendince bizi üzmek istemediği için bunu bizden saklamıştı ancak ben onu bu konuda hiç affetmedim. Kötü günde birbirimizin yanında olmayacaksak ne zaman olacaktık?
Yaklaşık 10 yıl düzenli kontrole gitti ancak bu kontrollerden önce hep nüksetti mi tedirginliği yaşadı. Bana her yıl, kontrollerden önce babamı ve kardeşimi emanet etti, vasiyetini anlattı. Bu dönemde herhangi birşey yaşamadı. 2012’de daha fazla kontrole gitmek istemediğini söyledi. Ne kadar konuşsak da fayda etmedi.
2013 yılı Ağustos ayında doğum yaptım. Lohusalığımda bana bakacağı için doğumdan 10 gün önce öksürüğü nedeniyle doktora gitti. Doğumdan 10 gün sonra Lenfoma teşhisi ile birlikte kendimizi Hacettepe Onkolojide bulduk. 6 aylık tedavi sürecinden sonra 4.kür kemoterapi aldığı gün vefat etti.
6 ay boyunca hastane sürecinde yanındaydım. Hastane sürecinden önce, belirli yaşın üstündekilerin kanser olduğunu sanıyordum. En yoğun hasta grubunun kendi yaşıtlarım olduğunu görünce epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir sürü hasta ve hasta yakını tanıdım. Kanseri yenenler oldu, yenemeyenler oldu. Çok ölüm gördüm. Çok çaresizlik gördüm. Onkolojiden, hayata bakışı komple değişmiş bir insan olarak çıktım.
Belgeselde beyin tümörünü atlattıktan sonra kendini kanserin önlenmesi konusunda halkı bilgilendirmeye adayan doktorun şöyle bir cümlesi var. “Kanser olmadan önce kibirli bir insandım. Öümle burun buruna gelmek beni mütevazi bir insana dönüştürdü ve kendimi bu konuda insanları bilinçlendirmeye adadım. Aslında kanser hayatımı kurtardı.”
Sanırım kansere tanık olmak benim de hayatımı kurtardı. “Ben kanser olma riskimi nasıl azaltırım” sorusunu sormaya başladım. Çünkü gördüm ki bir kere kansere yakalandığınızda, bir daha hayatınızdan çıkmıyor.
Belgeselde, vücudumuzda kanser hücrelerinin zaten var olduğu ve bağışıklık sistemizin sürekli bu hücreler ile savaştığı, kanserin %70’nin bizim hayat tarzımız ve yaşam şeklimiz ile ilgili olduğu söyleniyor. Yine etkilendiğim bir cümle “Nasıl yaşadığınız nasıl öleceğinizi belirler.” oldu.
Aslında kanser riskini önemli bir ölçüde azaltabiliriz. Ne kadar çaba sarf edersek edelim %30’luk kısım içinde de olmamız mümkün. Bu konuda yaklaşımım “Tadbir-Tevekkül-Takdir” ilkesi çerçevesinde. Yani biz elimizden geleni, üstümüze düşeni yapalım, gerisi Takdir-i İlahi.
Belgeselde kanseri önlemek için 4 ana faaliyet öngörülüyor.
Beslenme: Ne kadar sebze-meyve ağırlıklı beslenirsek o kadar iyi. Fast food, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sigaradan bir farkı yok. Hepsi kanser riskini önemli derecede arttırıyor. Canan Karatay’ın söylediği gibi “Reklamı yapılan hiçbir şeyi yemeyin”. Şeker içeren gıdaları özel günlerle sınırlamak, günlük beslenmemizin içine sokmamak uzun vadede hayati bir öneme sahip.
Benim bu konuda aldığım aksiyonlar şu şekilde: Şu an iki öğün besleniyorum. Evimizde gazlı içecek yok. Fast food tüketmiyorum. Canım hamburger istediğinde, hamburgeri ev usulü hazırlayan çok sevdiğim küçücük bir dükkan var. Orada yiyorum. Evde ketçap, mayonez ve diğer soslar yok. Hiç bir abur cubur yok. Tatlı istediğine karşılık hurma, kayısı, incir ve bazen bitter çikolata bulunduruyorum.
Evin bütün yiyecek alışverişini çiftilikten sağlıyorum. Marketten sadece maden suyu, çay ve kahve alıyorum. Ela kek kurabiye istediğinde de çiftlikten alıyorum. Evde yemek yemeye özen gösteriyorum. Dışarıda yiyeceksek de düzgün işletmeleri tercih etmeye özen gösteriyorum.
Egzersiz: Belgeselde günlük 30 dakika egzersizin kanser riskini %50 azalttığı söylendi. Bu konuda genel eğilimimiz mükemmel yapamıyorsam hiç yapmayayım şeklinde. Aslında spor salonlarında saatler harcamamıza gerek yok, gün içerisinde 10’ar dakikadan 3 sefer yürüyüş fırsatı yaratmak, 10-15 dakika kültür fizik hareketleri yapmak çok zor değil.
Dün sabah işyerinin girişinde indim ve yaklaşık 10 dakika hangar yürüdüm. Yine servisen erken indim ve 15 dakika yürüdüm. Yürüyüş bana çok iyi geliyor. Hem bedensel hem zihinsel bir yatırım.
Kimyasallar: Evde ne kadar çok kimyasal kullandığımızı yine hastanede fark ettim. Kendim kimya mezunu olduğum için o dönem evde kullandığım bütün kimyasalların etiketlerini okuyup dehşete düştüm. Hepsini toplayıp çöpe attım.
Şu an evdeki bütün yüzeyleri kekikli sirke ile siliyoruz. Yerleri gerçek arap sabunu ile siliyoruz. Çamaşır deterjanımı ve cifi kendim yapıyorum. Yumuşatıcı, parlatıcı vs kullanmıyorum. Oda spreyi olarak Homemade’in spreyini kullanıyorum ama çok rahat bir şekilde evde de yapılabilir.
Ruj kullanmıyorum. O kadar çok kimyasalı yemek, benim için şu aşamada oldukça rahatsız edici bir durum. Bitkiterapimin renkli dudak balmlarını kullanıyorum. Yakında rimel ve göz kalemi de kullanmayı bırakacağım.
Stres Yönetimi: Çok basit olarak stres seviyesinin yüksek olması, bağışıklığımızı düşürüyor, vücut kanser hücreleri ile etkin savaşamıyor ve kanser riski artıyor.
Strese neden olan faktörleri engellemek pek mümkün değil ancak, stresi yönetmek mümkün. Örnek olarak, trafik bir stres faktörüdür. Trafik herkeste stres yaratır ve ne zaman trafikte kalacağınızı öngöremez ya da bunu engelleyemezsiniz. Ancak trafikte kalmış olma durumunun sizde yaratacağı etkiyi yönetebilirsiniz. Bu kısım sizin seçiminizdir. İnsanlara bağırıp çağırabilir veya güzel bir müzik açarak, trafiğin açılmasını bekleyebilirsiniz. Birinci davranış şeklide bolbol kortizol ve adrenalin salgılar, bağışıklık sisteminize zara verir; ikincide ise kendinizi stresin zaralı etkilerine karşı koruma altına almış olursunuz.
Stres hayatımızda en görünmeyen ancak en çok etkisi olan etmen diye düşünüyorum. Annem kronik derecede mutsuz, dramdan beslenen ve sürekli şikayet eden bir insandı. Kemoretapi seansları boyunca ağlayıp şikayet etti. Annemin hayata bakış şeklinin kanser olmasına çok ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hastaneden iki tip yetişkin hasta profili gözlemledim. “Yaşayacağım ve savaşacağım” modunda olanlar ve “Allahım al canımı, niye ben” modunda olanlar. 1. Şıkkı seçenlerin bazıları kendi savaşını kazandı, bazıları kaybetti ancak 2.şıkkı seçenler arasında hayatta kalan görmedim. Ben onkolojiden önce çok şikayet eden bir insandım, sonrasında ise şikayet etmeyen, rahatsız olduğu durumu değiştirmek için harekete geçen, olmazsa kabullenen bir insana dönüştüm. Bu hal, vücudumuz ve ruhumuz için en sağlıklı haldir. Bu yazıyı da.yolunuz onkolojiye düşmeden farkındalığınıza katkı sağlayabilmek amacıyla yazdım.
Faydalı olabilmesi dileğiyle....
Nasıl iyi bir insansınBaş Harfi K
Dün seyretmeye başladığım bu belgeseli, bugün öğle arasında bitirdim. En çok etkilendiğim belgesellerden biri oldu. Etkilenmemin ana sebeplerinden biri, belgeseli çeken kişinin de, belgeselin ana karakteri olan doktorun da kansere yakalanmış kişiler olması.
Kanser benim hayatıma 2002 yılında anneme meme kanseri teşhisi konması ile girdi. O dönem üniversitedeydim ve annem uzun bir süre bunu bizden saklamıştı. Teşhis, radyoterapi ve kemoterapi süreçlerini kendi başına atlatmıştı. Herşey bittikten sonra haberim oldu. Kendince bizi üzmek istemediği için bunu bizden saklamıştı ancak ben onu bu konuda hiç affetmedim. Kötü günde birbirimizin yanında olmayacaksak ne zaman olacaktık?
Yaklaşık 10 yıl düzenli kontrole gitti ancak bu kontrollerden önce hep nüksetti mi tedirginliği yaşadı. Bana her yıl, kontrollerden önce babamı ve kardeşimi emanet etti, vasiyetini anlattı. Bu dönemde herhangi birşey yaşamadı. 2012’de daha fazla kontrole gitmek istemediğini söyledi. Ne kadar konuşsak da fayda etmedi.
2013 yılı Ağustos ayında doğum yaptım. Lohusalığımda bana bakacağı için doğumdan 10 gün önce öksürüğü nedeniyle doktora gitti. Doğumdan 10 gün sonra Lenfoma teşhisi ile birlikte kendimizi Hacettepe Onkolojide bulduk. 6 aylık tedavi sürecinden sonra 4.kür kemoterapi aldığı gün vefat etti.
6 ay boyunca hastane sürecinde yanındaydım. Hastane sürecinden önce, belirli yaşın üstündekilerin kanser olduğunu sanıyordum. En yoğun hasta grubunun kendi yaşıtlarım olduğunu görünce epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir sürü hasta ve hasta yakını tanıdım. Kanseri yenenler oldu, yenemeyenler oldu. Çok ölüm gördüm. Çok çaresizlik gördüm. Onkolojiden, hayata bakışı komple değişmiş bir insan olarak çıktım.
Belgeselde beyin tümörünü atlattıktan sonra kendini kanserin önlenmesi konusunda halkı bilgilendirmeye adayan doktorun şöyle bir cümlesi var. “Kanser olmadan önce kibirli bir insandım. Öümle burun buruna gelmek beni mütevazi bir insana dönüştürdü ve kendimi bu konuda insanları bilinçlendirmeye adadım. Aslında kanser hayatımı kurtardı.”
Sanırım kansere tanık olmak benim de hayatımı kurtardı. “Ben kanser olma riskimi nasıl azaltırım” sorusunu sormaya başladım. Çünkü gördüm ki bir kere kansere yakalandığınızda, bir daha hayatınızdan çıkmıyor.
Belgeselde, vücudumuzda kanser hücrelerinin zaten var olduğu ve bağışıklık sistemizin sürekli bu hücreler ile savaştığı, kanserin %70’nin bizim hayat tarzımız ve yaşam şeklimiz ile ilgili olduğu söyleniyor. Yine etkilendiğim bir cümle “Nasıl yaşadığınız nasıl öleceğinizi belirler.” oldu.
Aslında kanser riskini önemli bir ölçüde azaltabiliriz. Ne kadar çaba sarf edersek edelim %30’luk kısım içinde de olmamız mümkün. Bu konuda yaklaşımım “Tadbir-Tevekkül-Takdir” ilkesi çerçevesinde. Yani biz elimizden geleni, üstümüze düşeni yapalım, gerisi Takdir-i İlahi.
Belgeselde kanseri önlemek için 4 ana faaliyet öngörülüyor.
Beslenme: Ne kadar sebze-meyve ağırlıklı beslenirsek o kadar iyi. Fast food, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sigaradan bir farkı yok. Hepsi kanser riskini önemli derecede arttırıyor. Canan Karatay’ın söylediği gibi “Reklamı yapılan hiçbir şeyi yemeyin”. Şeker içeren gıdaları özel günlerle sınırlamak, günlük beslenmemizin içine sokmamak uzun vadede hayati bir öneme sahip.
Benim bu konuda aldığım aksiyonlar şu şekilde: Şu an iki öğün besleniyorum. Evimizde gazlı içecek yok. Fast food tüketmiyorum. Canım hamburger istediğinde, hamburgeri ev usulü hazırlayan çok sevdiğim küçücük bir dükkan var. Orada yiyorum. Evde ketçap, mayonez ve diğer soslar yok. Hiç bir abur cubur yok. Tatlı istediğine karşılık hurma, kayısı, incir ve bazen bitter çikolata bulunduruyorum.
Evin bütün yiyecek alışverişini çiftilikten sağlıyorum. Marketten sadece maden suyu, çay ve kahve alıyorum. Ela kek kurabiye istediğinde de çiftlikten alıyorum. Evde yemek yemeye özen gösteriyorum. Dışarıda yiyeceksek de düzgün işletmeleri tercih etmeye özen gösteriyorum.
Egzersiz: Belgeselde günlük 30 dakika egzersizin kanser riskini %50 azalttığı söylendi. Bu konuda genel eğilimimiz mükemmel yapamıyorsam hiç yapmayayım şeklinde. Aslında spor salonlarında saatler harcamamıza gerek yok, gün içerisinde 10’ar dakikadan 3 sefer yürüyüş fırsatı yaratmak, 10-15 dakika kültür fizik hareketleri yapmak çok zor değil.
Dün sabah işyerinin girişinde indim ve yaklaşık 10 dakika hangar yürüdüm. Yine servisen erken indim ve 15 dakika yürüdüm. Yürüyüş bana çok iyi geliyor. Hem bedensel hem zihinsel bir yatırım.
Kimyasallar: Evde ne kadar çok kimyasal kullandığımızı yine hastanede fark ettim. Kendim kimya mezunu olduğum için o dönem evde kullandığım bütün kimyasalların etiketlerini okuyup dehşete düştüm. Hepsini toplayıp çöpe attım.
Şu an evdeki bütün yüzeyleri kekikli sirke ile siliyoruz. Yerleri gerçek arap sabunu ile siliyoruz. Çamaşır deterjanımı ve cifi kendim yapıyorum. Yumuşatıcı, parlatıcı vs kullanmıyorum. Oda spreyi olarak Homemade’in spreyini kullanıyorum ama çok rahat bir şekilde evde de yapılabilir.
Ruj kullanmıyorum. O kadar çok kimyasalı yemek, benim için şu aşamada oldukça rahatsız edici bir durum. Bitkiterapimin renkli dudak balmlarını kullanıyorum. Yakında rimel ve göz kalemi de kullanmayı bırakacağım.
Stres Yönetimi: Çok basit olarak stres seviyesinin yüksek olması, bağışıklığımızı düşürüyor, vücut kanser hücreleri ile etkin savaşamıyor ve kanser riski artıyor.
Strese neden olan faktörleri engellemek pek mümkün değil ancak, stresi yönetmek mümkün. Örnek olarak, trafik bir stres faktörüdür. Trafik herkeste stres yaratır ve ne zaman trafikte kalacağınızı öngöremez ya da bunu engelleyemezsiniz. Ancak trafikte kalmış olma durumunun sizde yaratacağı etkiyi yönetebilirsiniz. Bu kısım sizin seçiminizdir. İnsanlara bağırıp çağırabilir veya güzel bir müzik açarak, trafiğin açılmasını bekleyebilirsiniz. Birinci davranış şeklide bolbol kortizol ve adrenalin salgılar, bağışıklık sisteminize zara verir; ikincide ise kendinizi stresin zaralı etkilerine karşı koruma altına almış olursunuz.
Stres hayatımızda en görünmeyen ancak en çok etkisi olan etmen diye düşünüyorum. Annem kronik derecede mutsuz, dramdan beslenen ve sürekli şikayet eden bir insandı. Kemoretapi seansları boyunca ağlayıp şikayet etti. Annemin hayata bakış şeklinin kanser olmasına çok ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hastaneden iki tip yetişkin hasta profili gözlemledim. “Yaşayacağım ve savaşacağım” modunda olanlar ve “Allahım al canımı, niye ben” modunda olanlar. 1. Şıkkı seçenlerin bazıları kendi savaşını kazandı, bazıları kaybetti ancak 2.şıkkı seçenler arasında hayatta kalan görmedim. Ben onkolojiden önce çok şikayet eden bir insandım, sonrasında ise şikayet etmeyen, rahatsız olduğu durumu değiştirmek için harekete geçen, olmazsa kabullenen bir insana dönüştüm. Bu hal, vücudumuz ve ruhumuz için en sağlıklı haldir. Bu yazıyı da.yolunuz onkolojiye düşmeden farkındalığınıza katkı sağlayabilmek amacıyla yazdım.
Faydalı olabilmesi dileğiyle....
Biraz azimle sabırla olmayacak şey yok. Benimde dikiş makinam var ama hiç kullanmasını bilmiyorum. dolapta duruyor. Doğa içinde sessiz sakin bir yerde küçük bir ev (kulübe bile olur, kacmalık, nefes almalık :) ) hayali benimde var. 2 yıl içinde belki olabilir. dediğim gibi sabır :))
Annem tedavi görüyor ankara onkolojide haklisin herşeyi kendine dert eder hep kötü tarafından bakar hep mutsuzdur ama hasta olunca değişti biraz yani öyle umut ediyorum ben yurtdışında yaşıyorum hep yanında değilim umarım yener annemde tum kanser hastalarıda seninde basın sağolsun kimyager olarak seni dehşete düşüren nedir tamizleyicilerdeBaş Harfi K
Dün seyretmeye başladığım bu belgeseli, bugün öğle arasında bitirdim. En çok etkilendiğim belgesellerden biri oldu. Etkilenmemin ana sebeplerinden biri, belgeseli çeken kişinin de, belgeselin ana karakteri olan doktorun da kansere yakalanmış kişiler olması.
Kanser benim hayatıma 2002 yılında anneme meme kanseri teşhisi konması ile girdi. O dönem üniversitedeydim ve annem uzun bir süre bunu bizden saklamıştı. Teşhis, radyoterapi ve kemoterapi süreçlerini kendi başına atlatmıştı. Herşey bittikten sonra haberim oldu. Kendince bizi üzmek istemediği için bunu bizden saklamıştı ancak ben onu bu konuda hiç affetmedim. Kötü günde birbirimizin yanında olmayacaksak ne zaman olacaktık?
Yaklaşık 10 yıl düzenli kontrole gitti ancak bu kontrollerden önce hep nüksetti mi tedirginliği yaşadı. Bana her yıl, kontrollerden önce babamı ve kardeşimi emanet etti, vasiyetini anlattı. Bu dönemde herhangi birşey yaşamadı. 2012’de daha fazla kontrole gitmek istemediğini söyledi. Ne kadar konuşsak da fayda etmedi.
2013 yılı Ağustos ayında doğum yaptım. Lohusalığımda bana bakacağı için doğumdan 10 gün önce öksürüğü nedeniyle doktora gitti. Doğumdan 10 gün sonra Lenfoma teşhisi ile birlikte kendimizi Hacettepe Onkolojide bulduk. 6 aylık tedavi sürecinden sonra 4.kür kemoterapi aldığı gün vefat etti.
6 ay boyunca hastane sürecinde yanındaydım. Hastane sürecinden önce, belirli yaşın üstündekilerin kanser olduğunu sanıyordum. En yoğun hasta grubunun kendi yaşıtlarım olduğunu görünce epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir sürü hasta ve hasta yakını tanıdım. Kanseri yenenler oldu, yenemeyenler oldu. Çok ölüm gördüm. Çok çaresizlik gördüm. Onkolojiden, hayata bakışı komple değişmiş bir insan olarak çıktım.
Belgeselde beyin tümörünü atlattıktan sonra kendini kanserin önlenmesi konusunda halkı bilgilendirmeye adayan doktorun şöyle bir cümlesi var. “Kanser olmadan önce kibirli bir insandım. Öümle burun buruna gelmek beni mütevazi bir insana dönüştürdü ve kendimi bu konuda insanları bilinçlendirmeye adadım. Aslında kanser hayatımı kurtardı.”
Sanırım kansere tanık olmak benim de hayatımı kurtardı. “Ben kanser olma riskimi nasıl azaltırım” sorusunu sormaya başladım. Çünkü gördüm ki bir kere kansere yakalandığınızda, bir daha hayatınızdan çıkmıyor.
Belgeselde, vücudumuzda kanser hücrelerinin zaten var olduğu ve bağışıklık sistemizin sürekli bu hücreler ile savaştığı, kanserin %70’nin bizim hayat tarzımız ve yaşam şeklimiz ile ilgili olduğu söyleniyor. Yine etkilendiğim bir cümle “Nasıl yaşadığınız nasıl öleceğinizi belirler.” oldu.
Aslında kanser riskini önemli bir ölçüde azaltabiliriz. Ne kadar çaba sarf edersek edelim %30’luk kısım içinde de olmamız mümkün. Bu konuda yaklaşımım “Tadbir-Tevekkül-Takdir” ilkesi çerçevesinde. Yani biz elimizden geleni, üstümüze düşeni yapalım, gerisi Takdir-i İlahi.
Belgeselde kanseri önlemek için 4 ana faaliyet öngörülüyor.
Beslenme: Ne kadar sebze-meyve ağırlıklı beslenirsek o kadar iyi. Fast food, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sigaradan bir farkı yok. Hepsi kanser riskini önemli derecede arttırıyor. Canan Karatay’ın söylediği gibi “Reklamı yapılan hiçbir şeyi yemeyin”. Şeker içeren gıdaları özel günlerle sınırlamak, günlük beslenmemizin içine sokmamak uzun vadede hayati bir öneme sahip.
Benim bu konuda aldığım aksiyonlar şu şekilde: Şu an iki öğün besleniyorum. Evimizde gazlı içecek yok. Fast food tüketmiyorum. Canım hamburger istediğinde, hamburgeri ev usulü hazırlayan çok sevdiğim küçücük bir dükkan var. Orada yiyorum. Evde ketçap, mayonez ve diğer soslar yok. Hiç bir abur cubur yok. Tatlı istediğine karşılık hurma, kayısı, incir ve bazen bitter çikolata bulunduruyorum.
Evin bütün yiyecek alışverişini çiftilikten sağlıyorum. Marketten sadece maden suyu, çay ve kahve alıyorum. Ela kek kurabiye istediğinde de çiftlikten alıyorum. Evde yemek yemeye özen gösteriyorum. Dışarıda yiyeceksek de düzgün işletmeleri tercih etmeye özen gösteriyorum.
Egzersiz: Belgeselde günlük 30 dakika egzersizin kanser riskini %50 azalttığı söylendi. Bu konuda genel eğilimimiz mükemmel yapamıyorsam hiç yapmayayım şeklinde. Aslında spor salonlarında saatler harcamamıza gerek yok, gün içerisinde 10’ar dakikadan 3 sefer yürüyüş fırsatı yaratmak, 10-15 dakika kültür fizik hareketleri yapmak çok zor değil.
Dün sabah işyerinin girişinde indim ve yaklaşık 10 dakika hangar yürüdüm. Yine servisen erken indim ve 15 dakika yürüdüm. Yürüyüş bana çok iyi geliyor. Hem bedensel hem zihinsel bir yatırım.
Kimyasallar: Evde ne kadar çok kimyasal kullandığımızı yine hastanede fark ettim. Kendim kimya mezunu olduğum için o dönem evde kullandığım bütün kimyasalların etiketlerini okuyup dehşete düştüm. Hepsini toplayıp çöpe attım.
Şu an evdeki bütün yüzeyleri kekikli sirke ile siliyoruz. Yerleri gerçek arap sabunu ile siliyoruz. Çamaşır deterjanımı ve cifi kendim yapıyorum. Yumuşatıcı, parlatıcı vs kullanmıyorum. Oda spreyi olarak Homemade’in spreyini kullanıyorum ama çok rahat bir şekilde evde de yapılabilir.
Ruj kullanmıyorum. O kadar çok kimyasalı yemek, benim için şu aşamada oldukça rahatsız edici bir durum. Bitkiterapimin renkli dudak balmlarını kullanıyorum. Yakında rimel ve göz kalemi de kullanmayı bırakacağım.
Stres Yönetimi: Çok basit olarak stres seviyesinin yüksek olması, bağışıklığımızı düşürüyor, vücut kanser hücreleri ile etkin savaşamıyor ve kanser riski artıyor.
Strese neden olan faktörleri engellemek pek mümkün değil ancak, stresi yönetmek mümkün. Örnek olarak, trafik bir stres faktörüdür. Trafik herkeste stres yaratır ve ne zaman trafikte kalacağınızı öngöremez ya da bunu engelleyemezsiniz. Ancak trafikte kalmış olma durumunun sizde yaratacağı etkiyi yönetebilirsiniz. Bu kısım sizin seçiminizdir. İnsanlara bağırıp çağırabilir veya güzel bir müzik açarak, trafiğin açılmasını bekleyebilirsiniz. Birinci davranış şeklide bolbol kortizol ve adrenalin salgılar, bağışıklık sisteminize zara verir; ikincide ise kendinizi stresin zaralı etkilerine karşı koruma altına almış olursunuz.
Stres hayatımızda en görünmeyen ancak en çok etkisi olan etmen diye düşünüyorum. Annem kronik derecede mutsuz, dramdan beslenen ve sürekli şikayet eden bir insandı. Kemoretapi seansları boyunca ağlayıp şikayet etti. Annemin hayata bakış şeklinin kanser olmasına çok ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hastaneden iki tip yetişkin hasta profili gözlemledim. “Yaşayacağım ve savaşacağım” modunda olanlar ve “Allahım al canımı, niye ben” modunda olanlar. 1. Şıkkı seçenlerin bazıları kendi savaşını kazandı, bazıları kaybetti ancak 2.şıkkı seçenler arasında hayatta kalan görmedim. Ben onkolojiden önce çok şikayet eden bir insandım, sonrasında ise şikayet etmeyen, rahatsız olduğu durumu değiştirmek için harekete geçen, olmazsa kabullenen bir insana dönüştüm. Bu hal, vücudumuz ve ruhumuz için en sağlıklı haldir. Bu yazıyı da.yolunuz onkolojiye düşmeden farkındalığınıza katkı sağlayabilmek amacıyla yazdım.
Faydalı olabilmesi dileğiyle....
canım benim senden bir isteğim var. lütfen hep yaz ne zaman motivasyonumu kaybetsem senin yazılarınla kendime geliyorum. iyi ki varsınBaş Harfi K
Dün seyretmeye başladığım bu belgeseli, bugün öğle arasında bitirdim. En çok etkilendiğim belgesellerden biri oldu. Etkilenmemin ana sebeplerinden biri, belgeseli çeken kişinin de, belgeselin ana karakteri olan doktorun da kansere yakalanmış kişiler olması.
Kanser benim hayatıma 2002 yılında anneme meme kanseri teşhisi konması ile girdi. O dönem üniversitedeydim ve annem uzun bir süre bunu bizden saklamıştı. Teşhis, radyoterapi ve kemoterapi süreçlerini kendi başına atlatmıştı. Herşey bittikten sonra haberim oldu. Kendince bizi üzmek istemediği için bunu bizden saklamıştı ancak ben onu bu konuda hiç affetmedim. Kötü günde birbirimizin yanında olmayacaksak ne zaman olacaktık?
Yaklaşık 10 yıl düzenli kontrole gitti ancak bu kontrollerden önce hep nüksetti mi tedirginliği yaşadı. Bana her yıl, kontrollerden önce babamı ve kardeşimi emanet etti, vasiyetini anlattı. Bu dönemde herhangi birşey yaşamadı. 2012’de daha fazla kontrole gitmek istemediğini söyledi. Ne kadar konuşsak da fayda etmedi.
2013 yılı Ağustos ayında doğum yaptım. Lohusalığımda bana bakacağı için doğumdan 10 gün önce öksürüğü nedeniyle doktora gitti. Doğumdan 10 gün sonra Lenfoma teşhisi ile birlikte kendimizi Hacettepe Onkolojide bulduk. 6 aylık tedavi sürecinden sonra 4.kür kemoterapi aldığı gün vefat etti.
6 ay boyunca hastane sürecinde yanındaydım. Hastane sürecinden önce, belirli yaşın üstündekilerin kanser olduğunu sanıyordum. En yoğun hasta grubunun kendi yaşıtlarım olduğunu görünce epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir sürü hasta ve hasta yakını tanıdım. Kanseri yenenler oldu, yenemeyenler oldu. Çok ölüm gördüm. Çok çaresizlik gördüm. Onkolojiden, hayata bakışı komple değişmiş bir insan olarak çıktım.
Belgeselde beyin tümörünü atlattıktan sonra kendini kanserin önlenmesi konusunda halkı bilgilendirmeye adayan doktorun şöyle bir cümlesi var. “Kanser olmadan önce kibirli bir insandım. Öümle burun buruna gelmek beni mütevazi bir insana dönüştürdü ve kendimi bu konuda insanları bilinçlendirmeye adadım. Aslında kanser hayatımı kurtardı.”
Sanırım kansere tanık olmak benim de hayatımı kurtardı. “Ben kanser olma riskimi nasıl azaltırım” sorusunu sormaya başladım. Çünkü gördüm ki bir kere kansere yakalandığınızda, bir daha hayatınızdan çıkmıyor.
Belgeselde, vücudumuzda kanser hücrelerinin zaten var olduğu ve bağışıklık sistemizin sürekli bu hücreler ile savaştığı, kanserin %70’nin bizim hayat tarzımız ve yaşam şeklimiz ile ilgili olduğu söyleniyor. Yine etkilendiğim bir cümle “Nasıl yaşadığınız nasıl öleceğinizi belirler.” oldu.
Aslında kanser riskini önemli bir ölçüde azaltabiliriz. Ne kadar çaba sarf edersek edelim %30’luk kısım içinde de olmamız mümkün. Bu konuda yaklaşımım “Tadbir-Tevekkül-Takdir” ilkesi çerçevesinde. Yani biz elimizden geleni, üstümüze düşeni yapalım, gerisi Takdir-i İlahi.
Belgeselde kanseri önlemek için 4 ana faaliyet öngörülüyor.
Beslenme: Ne kadar sebze-meyve ağırlıklı beslenirsek o kadar iyi. Fast food, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sigaradan bir farkı yok. Hepsi kanser riskini önemli derecede arttırıyor. Canan Karatay’ın söylediği gibi “Reklamı yapılan hiçbir şeyi yemeyin”. Şeker içeren gıdaları özel günlerle sınırlamak, günlük beslenmemizin içine sokmamak uzun vadede hayati bir öneme sahip.
Benim bu konuda aldığım aksiyonlar şu şekilde: Şu an iki öğün besleniyorum. Evimizde gazlı içecek yok. Fast food tüketmiyorum. Canım hamburger istediğinde, hamburgeri ev usulü hazırlayan çok sevdiğim küçücük bir dükkan var. Orada yiyorum. Evde ketçap, mayonez ve diğer soslar yok. Hiç bir abur cubur yok. Tatlı istediğine karşılık hurma, kayısı, incir ve bazen bitter çikolata bulunduruyorum.
Evin bütün yiyecek alışverişini çiftilikten sağlıyorum. Marketten sadece maden suyu, çay ve kahve alıyorum. Ela kek kurabiye istediğinde de çiftlikten alıyorum. Evde yemek yemeye özen gösteriyorum. Dışarıda yiyeceksek de düzgün işletmeleri tercih etmeye özen gösteriyorum.
Egzersiz: Belgeselde günlük 30 dakika egzersizin kanser riskini %50 azalttığı söylendi. Bu konuda genel eğilimimiz mükemmel yapamıyorsam hiç yapmayayım şeklinde. Aslında spor salonlarında saatler harcamamıza gerek yok, gün içerisinde 10’ar dakikadan 3 sefer yürüyüş fırsatı yaratmak, 10-15 dakika kültür fizik hareketleri yapmak çok zor değil.
Dün sabah işyerinin girişinde indim ve yaklaşık 10 dakika hangar yürüdüm. Yine servisen erken indim ve 15 dakika yürüdüm. Yürüyüş bana çok iyi geliyor. Hem bedensel hem zihinsel bir yatırım.
Kimyasallar: Evde ne kadar çok kimyasal kullandığımızı yine hastanede fark ettim. Kendim kimya mezunu olduğum için o dönem evde kullandığım bütün kimyasalların etiketlerini okuyup dehşete düştüm. Hepsini toplayıp çöpe attım.
Şu an evdeki bütün yüzeyleri kekikli sirke ile siliyoruz. Yerleri gerçek arap sabunu ile siliyoruz. Çamaşır deterjanımı ve cifi kendim yapıyorum. Yumuşatıcı, parlatıcı vs kullanmıyorum. Oda spreyi olarak Homemade’in spreyini kullanıyorum ama çok rahat bir şekilde evde de yapılabilir.
Ruj kullanmıyorum. O kadar çok kimyasalı yemek, benim için şu aşamada oldukça rahatsız edici bir durum. Bitkiterapimin renkli dudak balmlarını kullanıyorum. Yakında rimel ve göz kalemi de kullanmayı bırakacağım.
Stres Yönetimi: Çok basit olarak stres seviyesinin yüksek olması, bağışıklığımızı düşürüyor, vücut kanser hücreleri ile etkin savaşamıyor ve kanser riski artıyor.
Strese neden olan faktörleri engellemek pek mümkün değil ancak, stresi yönetmek mümkün. Örnek olarak, trafik bir stres faktörüdür. Trafik herkeste stres yaratır ve ne zaman trafikte kalacağınızı öngöremez ya da bunu engelleyemezsiniz. Ancak trafikte kalmış olma durumunun sizde yaratacağı etkiyi yönetebilirsiniz. Bu kısım sizin seçiminizdir. İnsanlara bağırıp çağırabilir veya güzel bir müzik açarak, trafiğin açılmasını bekleyebilirsiniz. Birinci davranış şeklide bolbol kortizol ve adrenalin salgılar, bağışıklık sisteminize zara verir; ikincide ise kendinizi stresin zaralı etkilerine karşı koruma altına almış olursunuz.
Stres hayatımızda en görünmeyen ancak en çok etkisi olan etmen diye düşünüyorum. Annem kronik derecede mutsuz, dramdan beslenen ve sürekli şikayet eden bir insandı. Kemoretapi seansları boyunca ağlayıp şikayet etti. Annemin hayata bakış şeklinin kanser olmasına çok ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hastaneden iki tip yetişkin hasta profili gözlemledim. “Yaşayacağım ve savaşacağım” modunda olanlar ve “Allahım al canımı, niye ben” modunda olanlar. 1. Şıkkı seçenlerin bazıları kendi savaşını kazandı, bazıları kaybetti ancak 2.şıkkı seçenler arasında hayatta kalan görmedim. Ben onkolojiden önce çok şikayet eden bir insandım, sonrasında ise şikayet etmeyen, rahatsız olduğu durumu değiştirmek için harekete geçen, olmazsa kabullenen bir insana dönüştüm. Bu hal, vücudumuz ve ruhumuz için en sağlıklı haldir. Bu yazıyı da.yolunuz onkolojiye düşmeden farkındalığınıza katkı sağlayabilmek amacıyla yazdım.
Faydalı olabilmesi dileğiyle....
Çok duygulandım, Allah kimseye yaşatmasın.... Tedbir bizden takdir Allahtan.Baş Harfi K
Dün seyretmeye başladığım bu belgeseli, bugün öğle arasında bitirdim. En çok etkilendiğim belgesellerden biri oldu. Etkilenmemin ana sebeplerinden biri, belgeseli çeken kişinin de, belgeselin ana karakteri olan doktorun da kansere yakalanmış kişiler olması.
Kanser benim hayatıma 2002 yılında anneme meme kanseri teşhisi konması ile girdi. O dönem üniversitedeydim ve annem uzun bir süre bunu bizden saklamıştı. Teşhis, radyoterapi ve kemoterapi süreçlerini kendi başına atlatmıştı. Herşey bittikten sonra haberim oldu. Kendince bizi üzmek istemediği için bunu bizden saklamıştı ancak ben onu bu konuda hiç affetmedim. Kötü günde birbirimizin yanında olmayacaksak ne zaman olacaktık?
Yaklaşık 10 yıl düzenli kontrole gitti ancak bu kontrollerden önce hep nüksetti mi tedirginliği yaşadı. Bana her yıl, kontrollerden önce babamı ve kardeşimi emanet etti, vasiyetini anlattı. Bu dönemde herhangi birşey yaşamadı. 2012’de daha fazla kontrole gitmek istemediğini söyledi. Ne kadar konuşsak da fayda etmedi.
2013 yılı Ağustos ayında doğum yaptım. Lohusalığımda bana bakacağı için doğumdan 10 gün önce öksürüğü nedeniyle doktora gitti. Doğumdan 10 gün sonra Lenfoma teşhisi ile birlikte kendimizi Hacettepe Onkolojide bulduk. 6 aylık tedavi sürecinden sonra 4.kür kemoterapi aldığı gün vefat etti.
6 ay boyunca hastane sürecinde yanındaydım. Hastane sürecinden önce, belirli yaşın üstündekilerin kanser olduğunu sanıyordum. En yoğun hasta grubunun kendi yaşıtlarım olduğunu görünce epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir sürü hasta ve hasta yakını tanıdım. Kanseri yenenler oldu, yenemeyenler oldu. Çok ölüm gördüm. Çok çaresizlik gördüm. Onkolojiden, hayata bakışı komple değişmiş bir insan olarak çıktım.
Belgeselde beyin tümörünü atlattıktan sonra kendini kanserin önlenmesi konusunda halkı bilgilendirmeye adayan doktorun şöyle bir cümlesi var. “Kanser olmadan önce kibirli bir insandım. Öümle burun buruna gelmek beni mütevazi bir insana dönüştürdü ve kendimi bu konuda insanları bilinçlendirmeye adadım. Aslında kanser hayatımı kurtardı.”
Sanırım kansere tanık olmak benim de hayatımı kurtardı. “Ben kanser olma riskimi nasıl azaltırım” sorusunu sormaya başladım. Çünkü gördüm ki bir kere kansere yakalandığınızda, bir daha hayatınızdan çıkmıyor.
Belgeselde, vücudumuzda kanser hücrelerinin zaten var olduğu ve bağışıklık sistemizin sürekli bu hücreler ile savaştığı, kanserin %70’nin bizim hayat tarzımız ve yaşam şeklimiz ile ilgili olduğu söyleniyor. Yine etkilendiğim bir cümle “Nasıl yaşadığınız nasıl öleceğinizi belirler.” oldu.
Aslında kanser riskini önemli bir ölçüde azaltabiliriz. Ne kadar çaba sarf edersek edelim %30’luk kısım içinde de olmamız mümkün. Bu konuda yaklaşımım “Tadbir-Tevekkül-Takdir” ilkesi çerçevesinde. Yani biz elimizden geleni, üstümüze düşeni yapalım, gerisi Takdir-i İlahi.
Belgeselde kanseri önlemek için 4 ana faaliyet öngörülüyor.
Beslenme: Ne kadar sebze-meyve ağırlıklı beslenirsek o kadar iyi. Fast food, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sigaradan bir farkı yok. Hepsi kanser riskini önemli derecede arttırıyor. Canan Karatay’ın söylediği gibi “Reklamı yapılan hiçbir şeyi yemeyin”. Şeker içeren gıdaları özel günlerle sınırlamak, günlük beslenmemizin içine sokmamak uzun vadede hayati bir öneme sahip.
Benim bu konuda aldığım aksiyonlar şu şekilde: Şu an iki öğün besleniyorum. Evimizde gazlı içecek yok. Fast food tüketmiyorum. Canım hamburger istediğinde, hamburgeri ev usulü hazırlayan çok sevdiğim küçücük bir dükkan var. Orada yiyorum. Evde ketçap, mayonez ve diğer soslar yok. Hiç bir abur cubur yok. Tatlı istediğine karşılık hurma, kayısı, incir ve bazen bitter çikolata bulunduruyorum.
Evin bütün yiyecek alışverişini çiftilikten sağlıyorum. Marketten sadece maden suyu, çay ve kahve alıyorum. Ela kek kurabiye istediğinde de çiftlikten alıyorum. Evde yemek yemeye özen gösteriyorum. Dışarıda yiyeceksek de düzgün işletmeleri tercih etmeye özen gösteriyorum.
Egzersiz: Belgeselde günlük 30 dakika egzersizin kanser riskini %50 azalttığı söylendi. Bu konuda genel eğilimimiz mükemmel yapamıyorsam hiç yapmayayım şeklinde. Aslında spor salonlarında saatler harcamamıza gerek yok, gün içerisinde 10’ar dakikadan 3 sefer yürüyüş fırsatı yaratmak, 10-15 dakika kültür fizik hareketleri yapmak çok zor değil.
Dün sabah işyerinin girişinde indim ve yaklaşık 10 dakika hangar yürüdüm. Yine servisen erken indim ve 15 dakika yürüdüm. Yürüyüş bana çok iyi geliyor. Hem bedensel hem zihinsel bir yatırım.
Kimyasallar: Evde ne kadar çok kimyasal kullandığımızı yine hastanede fark ettim. Kendim kimya mezunu olduğum için o dönem evde kullandığım bütün kimyasalların etiketlerini okuyup dehşete düştüm. Hepsini toplayıp çöpe attım.
Şu an evdeki bütün yüzeyleri kekikli sirke ile siliyoruz. Yerleri gerçek arap sabunu ile siliyoruz. Çamaşır deterjanımı ve cifi kendim yapıyorum. Yumuşatıcı, parlatıcı vs kullanmıyorum. Oda spreyi olarak Homemade’in spreyini kullanıyorum ama çok rahat bir şekilde evde de yapılabilir.
Ruj kullanmıyorum. O kadar çok kimyasalı yemek, benim için şu aşamada oldukça rahatsız edici bir durum. Bitkiterapimin renkli dudak balmlarını kullanıyorum. Yakında rimel ve göz kalemi de kullanmayı bırakacağım.
Stres Yönetimi: Çok basit olarak stres seviyesinin yüksek olması, bağışıklığımızı düşürüyor, vücut kanser hücreleri ile etkin savaşamıyor ve kanser riski artıyor.
Strese neden olan faktörleri engellemek pek mümkün değil ancak, stresi yönetmek mümkün. Örnek olarak, trafik bir stres faktörüdür. Trafik herkeste stres yaratır ve ne zaman trafikte kalacağınızı öngöremez ya da bunu engelleyemezsiniz. Ancak trafikte kalmış olma durumunun sizde yaratacağı etkiyi yönetebilirsiniz. Bu kısım sizin seçiminizdir. İnsanlara bağırıp çağırabilir veya güzel bir müzik açarak, trafiğin açılmasını bekleyebilirsiniz. Birinci davranış şeklide bolbol kortizol ve adrenalin salgılar, bağışıklık sisteminize zara verir; ikincide ise kendinizi stresin zaralı etkilerine karşı koruma altına almış olursunuz.
Stres hayatımızda en görünmeyen ancak en çok etkisi olan etmen diye düşünüyorum. Annem kronik derecede mutsuz, dramdan beslenen ve sürekli şikayet eden bir insandı. Kemoretapi seansları boyunca ağlayıp şikayet etti. Annemin hayata bakış şeklinin kanser olmasına çok ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hastaneden iki tip yetişkin hasta profili gözlemledim. “Yaşayacağım ve savaşacağım” modunda olanlar ve “Allahım al canımı, niye ben” modunda olanlar. 1. Şıkkı seçenlerin bazıları kendi savaşını kazandı, bazıları kaybetti ancak 2.şıkkı seçenler arasında hayatta kalan görmedim. Ben onkolojiden önce çok şikayet eden bir insandım, sonrasında ise şikayet etmeyen, rahatsız olduğu durumu değiştirmek için harekete geçen, olmazsa kabullenen bir insana dönüştüm. Bu hal, vücudumuz ve ruhumuz için en sağlıklı haldir. Bu yazıyı da.yolunuz onkolojiye düşmeden farkındalığınıza katkı sağlayabilmek amacıyla yazdım.
Faydalı olabilmesi dileğiyle....
Çok sevindiim. Allah tamamına erdirsin. Amiin inşallah.Biz arsamızı aldık
Allah size de nasip etsin hayırlısıyla.
Baş Harfi K
Dün seyretmeye başladığım bu belgeseli, bugün öğle arasında bitirdim. En çok etkilendiğim belgesellerden biri oldu. Etkilenmemin ana sebeplerinden biri, belgeseli çeken kişinin de, belgeselin ana karakteri olan doktorun da kansere yakalanmış kişiler olması.
Kanser benim hayatıma 2002 yılında anneme meme kanseri teşhisi konması ile girdi. O dönem üniversitedeydim ve annem uzun bir süre bunu bizden saklamıştı. Teşhis, radyoterapi ve kemoterapi süreçlerini kendi başına atlatmıştı. Herşey bittikten sonra haberim oldu. Kendince bizi üzmek istemediği için bunu bizden saklamıştı ancak ben onu bu konuda hiç affetmedim. Kötü günde birbirimizin yanında olmayacaksak ne zaman olacaktık?
Yaklaşık 10 yıl düzenli kontrole gitti ancak bu kontrollerden önce hep nüksetti mi tedirginliği yaşadı. Bana her yıl, kontrollerden önce babamı ve kardeşimi emanet etti, vasiyetini anlattı. Bu dönemde herhangi birşey yaşamadı. 2012’de daha fazla kontrole gitmek istemediğini söyledi. Ne kadar konuşsak da fayda etmedi.
2013 yılı Ağustos ayında doğum yaptım. Lohusalığımda bana bakacağı için doğumdan 10 gün önce öksürüğü nedeniyle doktora gitti. Doğumdan 10 gün sonra Lenfoma teşhisi ile birlikte kendimizi Hacettepe Onkolojide bulduk. 6 aylık tedavi sürecinden sonra 4.kür kemoterapi aldığı gün vefat etti.
6 ay boyunca hastane sürecinde yanındaydım. Hastane sürecinden önce, belirli yaşın üstündekilerin kanser olduğunu sanıyordum. En yoğun hasta grubunun kendi yaşıtlarım olduğunu görünce epey şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir sürü hasta ve hasta yakını tanıdım. Kanseri yenenler oldu, yenemeyenler oldu. Çok ölüm gördüm. Çok çaresizlik gördüm. Onkolojiden, hayata bakışı komple değişmiş bir insan olarak çıktım.
Belgeselde beyin tümörünü atlattıktan sonra kendini kanserin önlenmesi konusunda halkı bilgilendirmeye adayan doktorun şöyle bir cümlesi var. “Kanser olmadan önce kibirli bir insandım. Öümle burun buruna gelmek beni mütevazi bir insana dönüştürdü ve kendimi bu konuda insanları bilinçlendirmeye adadım. Aslında kanser hayatımı kurtardı.”
Sanırım kansere tanık olmak benim de hayatımı kurtardı. “Ben kanser olma riskimi nasıl azaltırım” sorusunu sormaya başladım. Çünkü gördüm ki bir kere kansere yakalandığınızda, bir daha hayatınızdan çıkmıyor.
Belgeselde, vücudumuzda kanser hücrelerinin zaten var olduğu ve bağışıklık sistemizin sürekli bu hücreler ile savaştığı, kanserin %70’nin bizim hayat tarzımız ve yaşam şeklimiz ile ilgili olduğu söyleniyor. Yine etkilendiğim bir cümle “Nasıl yaşadığınız nasıl öleceğinizi belirler.” oldu.
Aslında kanser riskini önemli bir ölçüde azaltabiliriz. Ne kadar çaba sarf edersek edelim %30’luk kısım içinde de olmamız mümkün. Bu konuda yaklaşımım “Tadbir-Tevekkül-Takdir” ilkesi çerçevesinde. Yani biz elimizden geleni, üstümüze düşeni yapalım, gerisi Takdir-i İlahi.
Belgeselde kanseri önlemek için 4 ana faaliyet öngörülüyor.
Beslenme: Ne kadar sebze-meyve ağırlıklı beslenirsek o kadar iyi. Fast food, gazlı içecekler ve paketli gıdaların sigaradan bir farkı yok. Hepsi kanser riskini önemli derecede arttırıyor. Canan Karatay’ın söylediği gibi “Reklamı yapılan hiçbir şeyi yemeyin”. Şeker içeren gıdaları özel günlerle sınırlamak, günlük beslenmemizin içine sokmamak uzun vadede hayati bir öneme sahip.
Benim bu konuda aldığım aksiyonlar şu şekilde: Şu an iki öğün besleniyorum. Evimizde gazlı içecek yok. Fast food tüketmiyorum. Canım hamburger istediğinde, hamburgeri ev usulü hazırlayan çok sevdiğim küçücük bir dükkan var. Orada yiyorum. Evde ketçap, mayonez ve diğer soslar yok. Hiç bir abur cubur yok. Tatlı istediğine karşılık hurma, kayısı, incir ve bazen bitter çikolata bulunduruyorum.
Evin bütün yiyecek alışverişini çiftilikten sağlıyorum. Marketten sadece maden suyu, çay ve kahve alıyorum. Ela kek kurabiye istediğinde de çiftlikten alıyorum. Evde yemek yemeye özen gösteriyorum. Dışarıda yiyeceksek de düzgün işletmeleri tercih etmeye özen gösteriyorum.
Egzersiz: Belgeselde günlük 30 dakika egzersizin kanser riskini %50 azalttığı söylendi. Bu konuda genel eğilimimiz mükemmel yapamıyorsam hiç yapmayayım şeklinde. Aslında spor salonlarında saatler harcamamıza gerek yok, gün içerisinde 10’ar dakikadan 3 sefer yürüyüş fırsatı yaratmak, 10-15 dakika kültür fizik hareketleri yapmak çok zor değil.
Dün sabah işyerinin girişinde indim ve yaklaşık 10 dakika hangar yürüdüm. Yine servisen erken indim ve 15 dakika yürüdüm. Yürüyüş bana çok iyi geliyor. Hem bedensel hem zihinsel bir yatırım.
Kimyasallar: Evde ne kadar çok kimyasal kullandığımızı yine hastanede fark ettim. Kendim kimya mezunu olduğum için o dönem evde kullandığım bütün kimyasalların etiketlerini okuyup dehşete düştüm. Hepsini toplayıp çöpe attım.
Şu an evdeki bütün yüzeyleri kekikli sirke ile siliyoruz. Yerleri gerçek arap sabunu ile siliyoruz. Çamaşır deterjanımı ve cifi kendim yapıyorum. Yumuşatıcı, parlatıcı vs kullanmıyorum. Oda spreyi olarak Homemade’in spreyini kullanıyorum ama çok rahat bir şekilde evde de yapılabilir.
Ruj kullanmıyorum. O kadar çok kimyasalı yemek, benim için şu aşamada oldukça rahatsız edici bir durum. Bitkiterapimin renkli dudak balmlarını kullanıyorum. Yakında rimel ve göz kalemi de kullanmayı bırakacağım.
Stres Yönetimi: Çok basit olarak stres seviyesinin yüksek olması, bağışıklığımızı düşürüyor, vücut kanser hücreleri ile etkin savaşamıyor ve kanser riski artıyor.
Strese neden olan faktörleri engellemek pek mümkün değil ancak, stresi yönetmek mümkün. Örnek olarak, trafik bir stres faktörüdür. Trafik herkeste stres yaratır ve ne zaman trafikte kalacağınızı öngöremez ya da bunu engelleyemezsiniz. Ancak trafikte kalmış olma durumunun sizde yaratacağı etkiyi yönetebilirsiniz. Bu kısım sizin seçiminizdir. İnsanlara bağırıp çağırabilir veya güzel bir müzik açarak, trafiğin açılmasını bekleyebilirsiniz. Birinci davranış şeklide bolbol kortizol ve adrenalin salgılar, bağışıklık sisteminize zara verir; ikincide ise kendinizi stresin zaralı etkilerine karşı koruma altına almış olursunuz.
Stres hayatımızda en görünmeyen ancak en çok etkisi olan etmen diye düşünüyorum. Annem kronik derecede mutsuz, dramdan beslenen ve sürekli şikayet eden bir insandı. Kemoretapi seansları boyunca ağlayıp şikayet etti. Annemin hayata bakış şeklinin kanser olmasına çok ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Hastaneden iki tip yetişkin hasta profili gözlemledim. “Yaşayacağım ve savaşacağım” modunda olanlar ve “Allahım al canımı, niye ben” modunda olanlar. 1. Şıkkı seçenlerin bazıları kendi savaşını kazandı, bazıları kaybetti ancak 2.şıkkı seçenler arasında hayatta kalan görmedim. Ben onkolojiden önce çok şikayet eden bir insandım, sonrasında ise şikayet etmeyen, rahatsız olduğu durumu değiştirmek için harekete geçen, olmazsa kabullenen bir insana dönüştüm. Bu hal, vücudumuz ve ruhumuz için en sağlıklı haldir. Bu yazıyı da.yolunuz onkolojiye düşmeden farkındalığınıza katkı sağlayabilmek amacıyla yazdım.
Faydalı olabilmesi dileğiyle....
Sana hayran olmamak mümkün değil
Nasıl iyi bir insansın❤eşin, kızların, geniş ailen ve çevren için varlığın koca bir armağan!
Senin vesilen ile tedavisi devam eden tüm hastalara acil şifalar diliyorum. Annen için de başın sağolsun, Allah rahmet eğlesin
Güzel mesajlarınız için çok teşekkür ederim. İyi ki varsınızcanım benim senden bir isteğim var. lütfen hep yaz ne zaman motivasyonumu kaybetsem senin yazılarınla kendime geliyorum. iyi ki varsın
Annene acil şifalar diliyorum. Umarım bir an önce sağlığına kavuşur. Çok sevdiğim bir kitabın temizlik malzemelerinde kullanılan kimyasallar ile ilgili sayfalarının fotoğraflarını çektim. Eke yüklüyorum.Annem tedavi görüyor ankara onkolojide haklisin herşeyi kendine dert eder hep kötü tarafından bakar hep mutsuzdur ama hasta olunca değişti biraz yani öyle umut ediyorum ben yurtdışında yaşıyorum hep yanında değilim umarım yener annemde tum kanser hastalarıda seninde basın sağolsun kimyager olarak seni dehşete düşüren nedir tamizleyicilerde
İnsan hastalıklar hep başkalarının başına gelirmiş gibi düşünüyor. Hastanede fark ettim ki, ben de her an orada olabilirim. "Neden ben" diyerek isyan etmenin çok mantıksız bir hal olduğunu düşünüyorum. Hiçbirimizin diğerinden farkı yok, hayattaki bütün güzel ve kötü şeyler hepimiz için. İnsanın iyi şeylerden ve başardıklarından ziyade başına gelen kötü şeylerden ve başarısızlıklarından öğrenip geliştiğini düşünecek olursak; bu tür durumlar hepimiz için bir gelişim fırsatıdır aslında.elecda
Karamsarlığa kapılıp isyana düşmeden çabaya emeğe harekete geçmeye bu denli değer verdiğin ve başarabildiğin için tebrik ederim seni
...
Allah ım annene rahmet eylesin inşaallah...
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?