Aynen Mune.
Biz tank top tüfek üretirken millet hobarey Mars'ta su bulduk, tarım kolonisi kuralım diye uğraşıyor.
Evet tank teknolojimiz de olsun, olsun tabii, keşke tank da üretsek araba da üretsek. Üretelim, üretmeyelim demiyorum, hobi olarak yine yapalım.
Ama az biraz yabancı sitelerde, gazetelerde dolaşanlar bilir ki adamlar susuz tarım, kullanma suyunu dönüştürme, damla sulamanın kalitesini geliştirme, daha az tohumdan daha çok ürün alma gibi şeylerin peşindeler.
Teknoloji de atılacak adımlara benimde itirazım yok, ama dediğin gibi yabancı siteler, hatta hatta onlara dahi gerek yok bizim yerli yapım tartışma programlarını biraz takip etsek biz duble yol, köprülerden bahsederken dünyanın ne yaptığından haberimiz olur.
Biz burada hep aynı şeyleri tartışıp duruyoruz, hep bir savunma içerisindeyiz, oysa şahsen Afrika gibi bir ülkede ya da Ortadoğu ülkelerinde Avrupa ülkelerinin varoluş amaçlarını da tartışmak isterim, Avrupa, dış mihraklar cumhurbaşkanını istemiyor sözleri arasında yorumlanıyor konular, oysa yakın ülkelerde bundan çok çok ötede şeyler yaşanıyor.
Avrupa tohum bankası kurdu, yeri bile gizli tutuluyor, Türkiye'den de geliştirmek, saklamak için numuneler topladıklarına dair haberler yapılıyor zaman zaman ama bu tip konular pek rağbet görmüyor siyasi bir değeri olmadığından, oysa böyle haberlere çok daha itibar etmemiz gerekir, bizse bizim olan yerli tohumu yitiriyoruz, tohum bankamız yok, dişe dokunur bir tarım politikamızda yok, olan tarım politikalarımızda yasalaştırılmış yerli tohum kullanma yasağınaysa hiç tepki göstermedik.
Su diyoruz, ilerde gerçekten altın değerinde olacak, suyu Kıbrıs'a taşıma projemiz var, ilerde İsrail'e de su veririz diyen de bir bakanımız var, var olan bazı su kaynaklarının üzerineyse hes kuruyoruz.
Japonya'nın terk ettiği nükleer santralleri kurma yolunda ilerliyoruz, bunun canlılara ve doğaya vereceği zararlarıysa biz Türküz bize birşey olmaz lafıyla hafife alıp gelecek nesillerimizin yaşayacaklarına göz kapatıyoruz.
Bilinç'ten bahsedilmiş, bir araştırmaya göre bilinç insan ve ruhtan bağımsız denir, yani bilinç ölsenizde yaşayan bir organizma olarak görülüyor, bunun üzerine ciddi araştırmalar var, reenkarnasyon deneyimi yaşadığını söyleyen çocuklar üzerinde araştırma yapılıyor, araştırmalarda görülmüş ki bu reenkarnasyon değil, bilincin doğan yeni bir bedende yaşamını idame ettirmesi, özellikle bilimadamları, araştırmacılar vb kişilerin bilinçleri nakil yapılabilir, bu bilincin yaşatılması sağlanabilir mi diye uğraşıyor adamlar, bizse hala burada kişi bazlı savunmalara geçip duruyoruz.
Biz kendimizle kavga ederken dünyada neler oluyor görme vakti geçiyor.
Türkiye'de yetiştirilebilen üzüm çeşidi 2000 taneydi belki bundan bi 50 sene önce. Şu an ise 20 çeşit kaldığı söyleniyor yenek üzümün. Bu sadece tohumlarla değil, kimyasal ilaçlamayla da bu hale geldi.
Her sene yapılan ilaçlamaya bağışık, dirençli böcekler peyda oldu. O böcekleri kırmak için daha ağır ilaçladılar.
Bu kısır döngü içinde, türlerin habitatlarını yok ettik.
Bi araştırılsa, oturup ağlanılır.
Devletin tarım politikalarının yanlışlığı bu da, son 14 yılı baz almıyorum, epeydir yapılıyor bu hatalar ve gelen her hükümet hatalar üzerine yeni hatalar ekledi ne yazık ki. Son yıllarda da tarım politikalarının yanlışlığı tuzu biberi oldu.
Köylü isyanda, biraz kulak verseler duyacaklar.
Açıkçası ben ufaktan üreticiye de kızıyorum. Fiyat olarak kendini beşe ona katlıyor diye ürünü vaktinden önce çıkarmaya çalışıyorlar, bu sebeple de seralarda basıyorlar hormonu, vuruyorlar kimyayı, şeker gübreyi. Olmaz bu. Gerçi bu hale de getiriliyorlar bir yerde.
Sonra komisyoncu durumu var. Tarlada 20 krş olan ürün, pazara bir giriyor 3 lira. (Nakliye bedeli hariç)
Burada domatesleri döktüler olduğu gibi, "Ben kazanamıyorum, yedirmem de" diye.
En son da Rusya Krizinde Antalya'nın doğu ilçelerinden Rusya'ya ihraç edilen sebzeler elde kaldı. Yanılmıyorsam Azerbaycan'a mı vereceklerdi, biri alacaktı öyle denilmişti. Ama olmadı, kasa kasa döktüler d400 karayoluna.
Haberlerde yer bile vermediler.
Tarımda toprağı işlemeden tut, tezgahta alıcı karşısına gelene kadar suistimal var zaten sistemde neresinden tutsan elinde kalır.
Eğer ki üreticiye kendi malını doğrudan satma hakkı tanısalardı böyle olmazdı, aracı satacağı vakit farklı politikalar olsun ama köylü kendi malını satacağında belini bükmesinler, o hormonu, kimyasal ilaçları köylüye tanıtanda kendileri, bak bunları kullanın dediler köylü de kullandı, sonrada organik tarım diye birşey icat ettiler, bu seferde tam tersi kimyasal ilaç yok, hormon yok dediler, domates kimyasal ilaç kullanılırsa 4 lira, kullanılmazsa 14 lira.
Ben 44 yaşındayım, 1980-90'larda biz organik tarım diye birşey bilmezdik zaten sebze meyve organikti, domates ellerinizi yakardı, alerji yapardı.
Doğru adımlar atılmadı, köylü topraktan geçimini sağlayabilmeliydi, sağlayamadı, mazotu, gübresi, ilacı, tarlanın sürülmesi, hasadın toplanması derken elinde birşey kalmadı, sen sadece üret dediler, satış kısmına karışma.
O yüzden ben köylüye de kızamıyorum, insanlara sürekli gelip onu yap, şunu ek, şu sebze için bu gübreyi, X ilacı kullan, hayvana şu yemi ver diye diye bu hale getirdiler.
ah be amine, hala mı yol- su- elektrik.. diğer dediklerine cevap vermiyorum bile zira hep "-cek,-cak".. şu silah konusunda da beni bir aydınlatırsanız çok sevineceğim zaten..
Kaldı ki kış mevsiminde domatesi biberi kim bulmuşta yemiş, şimdi 4 mevsim var sebzeler, bu da kalitesiz üretimi tetikliyor, bizleri de sürekli tüketen haline getiriyor.Doğru eskiden organik tarım diye bir şey yoktu. Zaten tamlama olarak "organik tarım" ifadesi bile doğru değil. Direkt Türkçesi "Bitki kaynaklı tarım" Eee, organik tarımdan önce ne yiyorduk biz? Yediğimiz şey bitki değil miydi? :)
Doğruya doğru ne denebilir ki. Domatesin kokusunu hatırlarım ben de küçüklüğümden. O koku yok şimdi.
Kaldı ki kış mevsiminde domatesi biberi kim bulmuşta yemiş, şimdi 4 mevsim var sebzeler, bu da kalitesiz üretimi tetikliyor, bizleri de sürekli tüketen haline getiriyor.
Tüket tüket toplumu oluyoruz.
Aynı şeyi başka bir konuda bende yazmıştım.Toprak dinlendirilmiyor.
Bir de en çok ne içimi acıtıyor biliyor musunuz, önceden sokaklarımız portakal çiçeği kokardı.
Ancak şu rant işi yok mu, yeşil alandan, tarım alanından çıkarıp çıkarp diktiler siteleri otelleri.
Beton mu kemireceğiz ne yapacağız artık...
Toprak dinlendirilmiyor.
Bir de en çok ne içimi acıtıyor biliyor musunuz, önceden sokaklarımız portakal çiçeği kokardı.
Ancak şu rant işi yok mu, yeşil alandan, tarım alanından çıkarıp çıkarp diktiler siteleri otelleri.
Beton mu kemireceğiz ne yapacağız artık...
Gelişmeyi bina dikmek olarak gördüğümüzden bu betonlar dikilmeye devam edecek.
Hükümetin bakanının bizzat kendi sözüdür "çocuklar iletide ağaç dikecek yer bulamayacaklar" lafı.
Kamu spotu yapılıyor şu günlerde, inşaat sektörü ev tekstilinden, şuna buna kadar hepsine iş olanakları sağlıyor diye, yani komple tüketime yönelik.
O koca betonlar dikilsin ama tarım arazilerine değil veya doğayı, toprağı mahvederek değil. Biz kolaya kaçıyoruz hep. Çed raporlarına göz ucuyla bile bakılmıyor.
Ohhh Sabah Sabah iyi geldi bu birincilik
Ohhh Sabah Sabah iyi geldi bu birincilik
Ben de öyle gugullayarak değil, şöyle OECD raporundan bir tablo bırakam madem:
Eki Görüntüle 1800263
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?