• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Tecavüz edilip, yakılarak öldürülen Özgecan Aslan için..

Nekadar yalan nekadar doğru bilmiyorum. ama birden fazla kişisel duydum.
Bir yerde 4 genç bir eve hırsızlık için girmişler.. Girmişken kocayı bayıltıp kadına defalarca tacavüz etmişler:KK43: kadın şuan ruh ve sinir hastalıklarından yatıyormuş.
Nerdenmi öğrendim? Tecevüz edenlerden biri bizim mahallede..

hangi birini yazıcazki..
Şanlıurfa'nın Halfeti İlçesi'ne bağlı Yukarı Göklü Beldesi'nde 2 bayan öğretmenin evine çatıdan girerek tecavüz ettiği iddia edilen 6 kişi yakalandı. Bu kişiler arasında öğretmenlerin öğrencilerinin de bulunduğu bildirildi.

buda başka bir haber :KK43:

bizim mahallede derken serbest yani
 
Bu uygulama içinde kadın cinayetleri olur artık. İyi şeyleri suistimal etmek çok oluyor ülkemizde.. Neden oradaydın, orada ne işin vardı..


doğru söylüyorsun ama teknolojinin iyiliği kötüğü ne amaçlı kullandığına göre değişiyor
ben eşim ve kardeşim üçümüz kullanıyoruz, hem gereksiz telefon trafiğini engelliyor hem içimiz daha rahat ediyor, bazen çok seyahat etmeleri gerekiyor insan merak ediyor
oğlum küçük biraz büyüse ona da almak istiyorum sırf bu özellik için
 
diğer bir topikte çok önceden gerçekleşmiş bir tecavüz olayını hatırladım

serpil öğretmen ve annesi anne ve kıza tecavüz edip anne öldü diye bırakmışlar dı ve serpil öğretmen ölmüştü 8 kişinin tecavüzüne ugruyarak ve işkence görerek ölmüştü.

o zamanda bu zaman gibi tepkiler oldu şimdi okudum da o pisliklere sadece 7 yıl ceza verilmiş.7 yıl şaşırdım bu olay 1998 yılıymış o pislik şuan aramızdalar ve serpil öğretmen toprak oldu annesiise evlat acısı çekiyor ki kendide tecaviz mağduru

yazık gerçekten bu ülkede cezalar bu kadar özgenin katilleride 10 yıl yatıp çıkıcaklar ne acı

bunları okuyunca içim daha çok acıyor ve güvenim daha çok yerle bir oluyor
 
doğru söylüyorsun ama teknolojinin iyiliği kötüğü ne amaçlı kullandığına göre değişiyor
ben eşim ve kardeşim üçümüz kullanıyoruz, hem gereksiz telefon trafiğini engelliyor hem içimiz daha rahat ediyor, bazen çok seyahat etmeleri gerekiyor insan merak ediyor
oğlum küçük biraz büyüse ona da almak istiyorum sırf bu özellik için

sadece iphonelerdemi var? kardeşime yükleyelim
 
katılmamak mümkün mü? gece yarıları yurda giderdik ankara da ve kimseden laf yemezdik,tacize uğramazdık.
kadesacım şu an medya sayesinde herşey daha göz önünde bundan 30 yıl öncede taciz tecavüz vardı..şimdi hemen haber oluyor..şimdi insanlar gizlemiyorlar,tek çözümü ibretlik caydırıcı cezalar olması..bahsi geçen öğretmen ve annesi olayı dün gibi aklımda 98 de olmuştu en son 7 şer sene aldılar..baklava çala çocukların cezası ile aynı maalesef..
 
kadesacım şu an medya sayesinde herşey daha göz önünde bundan 30 yıl öncede taciz tecavüz vardı..şimdi hemen haber oluyor..şimdi insanlar gizlemiyorlar,tek çözümü ibretlik caydırıcı cezalar olması..bahsi geçen öğretmen ve annesi olayı dün gibi aklımda 98 de olmuştu en son 7 şer sene aldılar..baklava çala çocukların cezası ile aynı maalesef..

ben tacize uğramayan kadınların yok denecek kadar az olduğuna inanıyorum.babamın gözü önünde bir pisliğin tacizine uğradım ben.adam biskletiyle gelip popoma elledi ve kaçtı gitti.babam peşinden koştu ama yakalayamadı daha 13 yaşında falandım.

ama çok sık olmuyordu bunlar gerçekten günümüzdeki gibi değildi.
 
ben tacize uğramayan kadınların yok denecek kadar az olduğuna inanıyorum.babamın gözü önünde bir pisliğin tacizine uğradım ben.adam biskletiyle gelip popoma elledi ve kaçtı gitti.babam peşinden koştu ama yakalayamadı daha 13 yaşında falandım.

ama çok sık olmuyordu bunlar gerçekten günümüzdeki gibi değildi.
kadesacım demek istediğim,

gün ölmediğim için bugün yazıyorum..10 Mart 2014 tarihinde Fulsen tarafından gönderildi


Fulsen Türker’in Kendi Portresi

Merhaba, ben Fulsen. 32 yaşında bir kadınım. 14 yıldır tam zamanlı çalışan, emekçi bir kadınım. Sağ olsun “Pizzacı” bile bugüne özel 5 TL’lik kalp şeklinde pizza promosyonu ile Dünya Kadınlar Günümü kutladı. Bilenler bilir, ben kadın kimliğimi 21 yaşıma kadar reddettim. Sıfatlarımın arasında cinsiyetimin yer almasını gereksiz bulup, eş dost sohbetlerinde östrojenime su katıldığını iddia ettim. Kadın olmayı sevmem ise 30+ yaşlarımı buldu.

1998 yazı. Çok sıcak bir yazdı. Ben her yaz olduğu gibi, Istanbul’un sayfiyesi sayılan bir beldede tatil günlerimi geçiriyordum. 16 yaşında sorunlu bir ergendim. Büyük isyanlarım vardı, her ergen gibi. Şimdi hayranı olduğum pek çok yazarı henüz okumamış, kendimi bulduğum o filmleri henüz izlememiştim. Yine de hayata dair sorulacak pek çok soruyu sorduğuma ve kati yanıtlarını bulduğuma emindim. Bir ay sonra lise son olacaktım, sonra üniversite sınavına girip Istanbul’u kazanacaktım.

Bir de erkek arkadaşım vardı, o yaz. Yaz aşkı dediklerinden. Aşık mıydım, değil miydim, bilemiyorum; o zamanlar aşkın ne olduğundan habersizdim. Ama adı yaz aşkıydı işte, dinlediğimiz şarkılardan öyle öğrenmiştik. Ben, benim yaşlarımdaki kuzenim ve ikimizin ‘bir yazlık’ erkek arkadaşları ile aslında pek de fena sayılmayacak bir yaz geçiriyorduk. Denize giriyorduk, saatlerce sahil boyunca yürüyorduk, bir yandan hayallerimizi konuşuyor bir yandan kimsenin bizi anlamamasına isyan ediyorduk ve gizli saklı yerlerde öpüşüyorduk. İkisinden biri babasının arabasının anahtarını çaldı mı, çok uzaklaşmadan hava kararana kadar arabayla geziyorduk. Arabayla gezmek çok fiyakalıydı o zamanlar ama bizim hava kararmadan eve girmemiz gerekirdi ve kimseler görmesin diye aşağı mahallede veda ederdik birbirimize.

Çok sıcak bir yazdı. Yine bir öğleden sonra, beldenin yaslandığı dağın üzerindeki piknik alanına gitmiştik araba ile. Doğan görünümlü Şahin’in motoru eve dönerken su kaynattı. Kuzenimle erkek arkadaşı motoru soğutmak için su bulmaya gittiler. Biz de arabanın arka koltuğunda oturmuş onları bekliyorduk ve tabii ki öpüşüyorduk. Cinsellikten anladığımız tek şeyin öpüşmek olduğu yıllardı. Pazar gecesi sinema kuşağında ailecek film izlerken, bir öpüşme sahnesi gördüğümüzde utanan, yanakları kızaran, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen bir nesildik biz. Bir erkek arkadaşımız olunca, sevgili değildi o zamanlar adı, merakla, heyecanla, tutkuyla saatlerce öpüşürdük. Hani şimdilerde ‘liseli aşıklar gibi saatlerce öpüştük’ deriz ya, o öpüşmelerden işte. Yanımızdan geçen iki arabanın sesiyle irkilip birbirimizden ayrıldık, koltuğun iki ucuna kaçtık. Sonra anlam veremediğimiz bir şekilde arabaların geri geri gelişini izledik. O birkaç saniyede arabadan tanıdık biri inerse, bizi görmüşse, ne derim diye telaşlanmaya başladım. Tam önümüzde durdular.

Beldenin yerlilerinden iki arabaya tıka basa doluşmuş insanlar arabalarından inip bizim arabayı çevirdi. Dağ yolunun ortasındaydık. Bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu, korkuyordum. O iki araba dolusu insan açık camlardan içeri girip bizi dövmeye başladılar. Bir yumruk daha fazla atmak için neredeyse birbirlerini eziyorlardı. Bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu, ben dudaklarımı ısırıp sesimi çıkaramadan içime ağlıyordum. Çok sıcak bir yazdı, üzerimize çullanmış insanların ter kokusu midemi bulandırıyordu. Cenin gibi arka koltuğun ortasında kıvılmıştım, beni korumaya çalışan erkek arkadaşım üzerime kapanmıştı. Onun kapatamadığı yerlerimden yakalayanlar etlerimi buruyordu. Neden bize bunu yapıyorlardı? Neyin hıncını bizden alıyorlardı? Onlar hiç öpüşmemiş miydi? Ne zaman bitecekti bu işkence? Ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum ama sonunda hırslarını alıp yanımızdan ayrılırken üstümüzün başımızın paramparça olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Biz sadece öpüşüyorduk ama o iki araba dolusu insan bize o öğleden sonra tecavüz etti.

Kuzenim ne zaman döndü, o halde nasıl dağdan indik, paramparça üstümüz başımız eve nasıl yürüdük, kime ne dedik içeri girerken, hafızamda hala kocaman bir boşluk. Kendimi arkadaki küçük odaya kilitledikten sonra kapıyı zorlayan kuzenimin sesini ve sonrasını hatırlıyorum. Birkaç dakika sonra, kendimi beşinci kattaki evin camından aşağı attım. O gün ölmediğim için bugün yaşıyorum. O gün ölmediğim için bugün yazıyorum.

Çok yakınınızdan birini kaybettiyseniz eğer bilirsiniz, ‘yetti artık’ dediğiniz anda gidecek bir yeriniz vardır: onların yanı. Gidip de dönen, dönüp de anlatan yoktu, benimse ne cennete ne de cehenneme inancım vardı ama camdan atlarsam, halı silkelerken balkondan düşüp ölen annem ve iki aylık hamile olduğu cinsiyeti bile belli olmayan kardeşimin yanına gideceğime inandım. İki saniye sürmüyor beşinci kattan aşağıya düşmek ve hayatın film şeridi gibi gözlerinin önünden de geçmiyor. Artık üniversite sınavına girip Istanbul’u kazanmak anlamsız oluyor. 18 yaşını doldurup, kimliğini göstere göstere bara gitme hayallerin şaçmalık oluyor. Yatağını istediğin zaman toplayacağın, duvarları kırmızıya boyayacağın, yıllarca izin verilmeyen kedini besleyeceğin kendi evini tutma planların manasız oluyor. Bugün bunları yazan Fulsen, on altı yaşındaki Fulsen’in karşısına çıksa ‘bak ne güzel bir kadın oldum’ dese, yine de ‘istemem kalsın’ dediğin andır o iki saniye. Nereye gittiğinin bilgisine haiz olmasan da her yer buradan daha iyidir dediğin andır o iki saniye.

Ölemedim. Beni hastaneye yetiştiren ambulanstaki görevliler geleceğim için ölüm ya da kısmi felç öngörmüş olsalar da ben vücudumda bir kırık bile olmadan iki gün sonra taburcu edildim. Herkese ‘Ben yaramaz bir çocuktum’ diye yalan söylediğim tüm dikiş izlerim o günden hatıradır, oysa ben hiçbir zaman yaramaz bir çocuk olmadım. Yalan söyledim hepinizden özür dilerim. Ama oyun oynarken kayalardan düştüğüm yalanına o kadar inanmıştım ki, on altı yaşımda intihar ettiğimi ben bile hatırlamıyordum.

Hastane yatağında ateş nöbetlerinde hezeyanlar geçirirken, saçlarımı okşayan kimse yoktu yanımda. Utanç nesnesiydim. Taburcu olup, on altı yaşında bir genç kız olarak camından atladığım eve, on altı yaşında bir ‘kadın’olarak döndüm. Türkçede yaygın kullanım haliyle, ilk sevişme sonrasındaki kızlıktan kadınlığa geçiş değildi bu. O yıllarda evlenmemiş bir kadına, yanlışlıkla ‘kadın’ denilse, hemen utanılıp ‘kız’ diye düzeltilirdi. Babamın bakire olup olmadığım sorusuna iki gün boyunca cevap vermeyi reddettiğimde suratımda patlayan tokatla kadın oldum ben. Babaannemin bana itimadı tamdı. Ben hastaneden çıkmadan tüm beldeye yayılan dedikoduların önünü kesmek, namusumuzu kurtarmak ve kendi inancının ispatı için mahallenin ebesini çağırıp kızlık kontrolü yaptırmaya teşebbüs ettiğinde ben kadın oldum. Daha bir erkeğin mahrem yerlerine dokunmamışken, yeni yetme memelerimi daha kimse ellememişken kadın oldum. Babamın, dedemi arayıp ‘Gelip alın bunu’ dediği gün kadın oldum. Dedem gelip beni alana kadar evden değil, arkadaki küçük odadan bile çıkmam yasaklandığında kadın oldum ben.

Dedem geldi, beni evimize götürdü. Yolda açıklama yapacak oldum, susturdu. ‘Hiçbir şey sormayacağım sana. Yarın sabah bu otobüsten indiğimizde yeni bir sayfa açacağız ve baştan başlayacağız’ dedi. Biz de öyle yaptık. Konuşmazsak herkes unutacaktı çünkü, hiç yaşanmamış olacaktı. Yavaş yavaş silindi hafızalardan. Bugüne kadar aile içi sohbetlerde çok az da olsa intiharım anıldı da iki araba insanın beni linç ettiği neden hiç konuşulmadı? Herkes gerçekten unuttu mu? Hafızam böyle bir anı, on yıl boyunca benden bile nasıl sakladı? Bana bile nasıl unutturdu? Neden kimse o insanların karşısına çıkıp hesap sormadı da benim intiharım utanılacak, unutulacak bir hikaye oldu?

Ben mi? O günden sonra artık yaşamıyor olabilirdim. Yaşadım. Bir daha hiçbir adamı öpemeyebilirdim. Öptüm. Gecenin bir vakti boş bir sokaktan yalnız, hatta sevgilimle bile geçemeyebilirdim. Geçtim. Torun oldum, yeğen oldum, abla oldum, iyi arkadaş, sağlam dost oldum, çok güzel bir şey oldum da bir türlü kadın olamadım. Kadın olduğum gün canım o kadar yandı ki kadın olmayı reddettim. Ben mi? İki üniversite mezunu eğitimli(!), kültürlü(!), çalışkan bir kadın(!) olarak, on altı yaşında sadece öpüştüğüm için darp edildiğimi, on altı yaşında intihar ettiğimi utanarak unutmuş bir kadın olarak aranızda dolaştım.

Bu akşam unuttuklarımı hatırlayarak, kadınlığımla barışıyorum. Bu satırları yazan parmaklarımın ucuna sürülü 321 numaralı ojenin kırmızısında kadınlığımı seviyorum. Sevgili Pizzacı, lütfen bana ücreti mukabilinde kalp şeklinde bir pizza getir. Hatta bir kadın tanıyorum, adı bende kalsın, her gece cinsel istismara uğrarken şu bu ne der diye yıllarca evliliğini sürdürmüş bir kadın; birazdan yönetim kurulu toplantısından çıkacaktır, onun için de bir tane getir. Bir genç kadın bilirim, ayrılmak istediği için sevgilisi tarafından hanesine tecavüz edilmiş, sokak ortasında şiddet uygulanmış, yatakta neler yaşadıklarını annesine anlatma tehdidinin altında ezilmiş, aylarca sesi çıkamamış; vizeleri var bu hafta, onun için de alayım. Ayrılmak istediği için kocası tarafından bunun bir hastalık olduğuna kanaat getirilmiş, tedavi adı altında yine kocası tarafından günlerce rehin alınmış bir kadın var, onun için de bir tane ekle. On yıldır tanıdığı ve kırk gündür kocası olan adamın falanca belediyenin vermiş olduğu yetkiye dayanarak boğazına yapıştığı bir kadın var, onun için de yap bir tane. Şimdi hepsini saydırma bana, benim bilmediklerimi de ekle. Sonuçta bizim günümüz değil mi, tüm gün çalıştık yorulduk, parası neyse verelim. Yeter ki kadınlığımız bizde kalsın.
  1. http://fulsyaziyor.com/2014/03/10/o-gun-olmedigim-icin-bugun-yaziyorum/

okypete, Bugün 12:49 K.İ.B.
 
bence eskiden de çoktu, benim dışarı çıkıp laf yemediğim gün yoktu, tabii oturulan muhitte fark ediyor, gençken eşim yanındayken laf yediğim ya da bakışla tacize uğradığım halde eşime çaktırmadığımda çoktur, bu manyakların napacağı belli olmuyor ki
bununda giyimle de hiç alakası yok, mini giymezdim, şimdide giymem, ne kapalı giyinirim ne açık, genelde tişört-kot ikilisi açıklığında diyeyim. Ama kapalı arkadaşlarda tacize uğrardı daha açık giyinenlerde, bu tipler için fark etmiyor zaten
 
kadesacım demek istediğim,

gün ölmediğim için bugün yazıyorum..10 Mart 2014 tarihinde Fulsen tarafından gönderildi


Fulsen Türker’in Kendi Portresi

Merhaba, ben Fulsen. 32 yaşında bir kadınım. 14 yıldır tam zamanlı çalışan, emekçi bir kadınım. Sağ olsun “Pizzacı” bile bugüne özel 5 TL’lik kalp şeklinde pizza promosyonu ile Dünya Kadınlar Günümü kutladı. Bilenler bilir, ben kadın kimliğimi 21 yaşıma kadar reddettim. Sıfatlarımın arasında cinsiyetimin yer almasını gereksiz bulup, eş dost sohbetlerinde östrojenime su katıldığını iddia ettim. Kadın olmayı sevmem ise 30+ yaşlarımı buldu.

1998 yazı. Çok sıcak bir yazdı. Ben her yaz olduğu gibi, Istanbul’un sayfiyesi sayılan bir beldede tatil günlerimi geçiriyordum. 16 yaşında sorunlu bir ergendim. Büyük isyanlarım vardı, her ergen gibi. Şimdi hayranı olduğum pek çok yazarı henüz okumamış, kendimi bulduğum o filmleri henüz izlememiştim. Yine de hayata dair sorulacak pek çok soruyu sorduğuma ve kati yanıtlarını bulduğuma emindim. Bir ay sonra lise son olacaktım, sonra üniversite sınavına girip Istanbul’u kazanacaktım.

Bir de erkek arkadaşım vardı, o yaz. Yaz aşkı dediklerinden. Aşık mıydım, değil miydim, bilemiyorum; o zamanlar aşkın ne olduğundan habersizdim. Ama adı yaz aşkıydı işte, dinlediğimiz şarkılardan öyle öğrenmiştik. Ben, benim yaşlarımdaki kuzenim ve ikimizin ‘bir yazlık’ erkek arkadaşları ile aslında pek de fena sayılmayacak bir yaz geçiriyorduk. Denize giriyorduk, saatlerce sahil boyunca yürüyorduk, bir yandan hayallerimizi konuşuyor bir yandan kimsenin bizi anlamamasına isyan ediyorduk ve gizli saklı yerlerde öpüşüyorduk. İkisinden biri babasının arabasının anahtarını çaldı mı, çok uzaklaşmadan hava kararana kadar arabayla geziyorduk. Arabayla gezmek çok fiyakalıydı o zamanlar ama bizim hava kararmadan eve girmemiz gerekirdi ve kimseler görmesin diye aşağı mahallede veda ederdik birbirimize.

Çok sıcak bir yazdı. Yine bir öğleden sonra, beldenin yaslandığı dağın üzerindeki piknik alanına gitmiştik araba ile. Doğan görünümlü Şahin’in motoru eve dönerken su kaynattı. Kuzenimle erkek arkadaşı motoru soğutmak için su bulmaya gittiler. Biz de arabanın arka koltuğunda oturmuş onları bekliyorduk ve tabii ki öpüşüyorduk. Cinsellikten anladığımız tek şeyin öpüşmek olduğu yıllardı. Pazar gecesi sinema kuşağında ailecek film izlerken, bir öpüşme sahnesi gördüğümüzde utanan, yanakları kızaran, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen bir nesildik biz. Bir erkek arkadaşımız olunca, sevgili değildi o zamanlar adı, merakla, heyecanla, tutkuyla saatlerce öpüşürdük. Hani şimdilerde ‘liseli aşıklar gibi saatlerce öpüştük’ deriz ya, o öpüşmelerden işte. Yanımızdan geçen iki arabanın sesiyle irkilip birbirimizden ayrıldık, koltuğun iki ucuna kaçtık. Sonra anlam veremediğimiz bir şekilde arabaların geri geri gelişini izledik. O birkaç saniyede arabadan tanıdık biri inerse, bizi görmüşse, ne derim diye telaşlanmaya başladım. Tam önümüzde durdular.

Beldenin yerlilerinden iki arabaya tıka basa doluşmuş insanlar arabalarından inip bizim arabayı çevirdi. Dağ yolunun ortasındaydık. Bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu, korkuyordum. O iki araba dolusu insan açık camlardan içeri girip bizi dövmeye başladılar. Bir yumruk daha fazla atmak için neredeyse birbirlerini eziyorlardı. Bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu, ben dudaklarımı ısırıp sesimi çıkaramadan içime ağlıyordum. Çok sıcak bir yazdı, üzerimize çullanmış insanların ter kokusu midemi bulandırıyordu. Cenin gibi arka koltuğun ortasında kıvılmıştım, beni korumaya çalışan erkek arkadaşım üzerime kapanmıştı. Onun kapatamadığı yerlerimden yakalayanlar etlerimi buruyordu. Neden bize bunu yapıyorlardı? Neyin hıncını bizden alıyorlardı? Onlar hiç öpüşmemiş miydi? Ne zaman bitecekti bu işkence? Ne kadar sürdüğünü hatırlamıyorum ama sonunda hırslarını alıp yanımızdan ayrılırken üstümüzün başımızın paramparça olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Biz sadece öpüşüyorduk ama o iki araba dolusu insan bize o öğleden sonra tecavüz etti.

Kuzenim ne zaman döndü, o halde nasıl dağdan indik, paramparça üstümüz başımız eve nasıl yürüdük, kime ne dedik içeri girerken, hafızamda hala kocaman bir boşluk. Kendimi arkadaki küçük odaya kilitledikten sonra kapıyı zorlayan kuzenimin sesini ve sonrasını hatırlıyorum. Birkaç dakika sonra, kendimi beşinci kattaki evin camından aşağı attım. O gün ölmediğim için bugün yaşıyorum. O gün ölmediğim için bugün yazıyorum.

Çok yakınınızdan birini kaybettiyseniz eğer bilirsiniz, ‘yetti artık’ dediğiniz anda gidecek bir yeriniz vardır: onların yanı. Gidip de dönen, dönüp de anlatan yoktu, benimse ne cennete ne de cehenneme inancım vardı ama camdan atlarsam, halı silkelerken balkondan düşüp ölen annem ve iki aylık hamile olduğu cinsiyeti bile belli olmayan kardeşimin yanına gideceğime inandım. İki saniye sürmüyor beşinci kattan aşağıya düşmek ve hayatın film şeridi gibi gözlerinin önünden de geçmiyor. Artık üniversite sınavına girip Istanbul’u kazanmak anlamsız oluyor. 18 yaşını doldurup, kimliğini göstere göstere bara gitme hayallerin şaçmalık oluyor. Yatağını istediğin zaman toplayacağın, duvarları kırmızıya boyayacağın, yıllarca izin verilmeyen kedini besleyeceğin kendi evini tutma planların manasız oluyor. Bugün bunları yazan Fulsen, on altı yaşındaki Fulsen’in karşısına çıksa ‘bak ne güzel bir kadın oldum’ dese, yine de ‘istemem kalsın’ dediğin andır o iki saniye. Nereye gittiğinin bilgisine haiz olmasan da her yer buradan daha iyidir dediğin andır o iki saniye.

Ölemedim. Beni hastaneye yetiştiren ambulanstaki görevliler geleceğim için ölüm ya da kısmi felç öngörmüş olsalar da ben vücudumda bir kırık bile olmadan iki gün sonra taburcu edildim. Herkese ‘Ben yaramaz bir çocuktum’ diye yalan söylediğim tüm dikiş izlerim o günden hatıradır, oysa ben hiçbir zaman yaramaz bir çocuk olmadım. Yalan söyledim hepinizden özür dilerim. Ama oyun oynarken kayalardan düştüğüm yalanına o kadar inanmıştım ki, on altı yaşımda intihar ettiğimi ben bile hatırlamıyordum.

Hastane yatağında ateş nöbetlerinde hezeyanlar geçirirken, saçlarımı okşayan kimse yoktu yanımda. Utanç nesnesiydim. Taburcu olup, on altı yaşında bir genç kız olarak camından atladığım eve, on altı yaşında bir ‘kadın’olarak döndüm. Türkçede yaygın kullanım haliyle, ilk sevişme sonrasındaki kızlıktan kadınlığa geçiş değildi bu. O yıllarda evlenmemiş bir kadına, yanlışlıkla ‘kadın’ denilse, hemen utanılıp ‘kız’ diye düzeltilirdi. Babamın bakire olup olmadığım sorusuna iki gün boyunca cevap vermeyi reddettiğimde suratımda patlayan tokatla kadın oldum ben. Babaannemin bana itimadı tamdı. Ben hastaneden çıkmadan tüm beldeye yayılan dedikoduların önünü kesmek, namusumuzu kurtarmak ve kendi inancının ispatı için mahallenin ebesini çağırıp kızlık kontrolü yaptırmaya teşebbüs ettiğinde ben kadın oldum. Daha bir erkeğin mahrem yerlerine dokunmamışken, yeni yetme memelerimi daha kimse ellememişken kadın oldum. Babamın, dedemi arayıp ‘Gelip alın bunu’ dediği gün kadın oldum. Dedem gelip beni alana kadar evden değil, arkadaki küçük odadan bile çıkmam yasaklandığında kadın oldum ben.

Dedem geldi, beni evimize götürdü. Yolda açıklama yapacak oldum, susturdu. ‘Hiçbir şey sormayacağım sana. Yarın sabah bu otobüsten indiğimizde yeni bir sayfa açacağız ve baştan başlayacağız’ dedi. Biz de öyle yaptık. Konuşmazsak herkes unutacaktı çünkü, hiç yaşanmamış olacaktı. Yavaş yavaş silindi hafızalardan. Bugüne kadar aile içi sohbetlerde çok az da olsa intiharım anıldı da iki araba insanın beni linç ettiği neden hiç konuşulmadı? Herkes gerçekten unuttu mu? Hafızam böyle bir anı, on yıl boyunca benden bile nasıl sakladı? Bana bile nasıl unutturdu? Neden kimse o insanların karşısına çıkıp hesap sormadı da benim intiharım utanılacak, unutulacak bir hikaye oldu?

Ben mi? O günden sonra artık yaşamıyor olabilirdim. Yaşadım. Bir daha hiçbir adamı öpemeyebilirdim. Öptüm. Gecenin bir vakti boş bir sokaktan yalnız, hatta sevgilimle bile geçemeyebilirdim. Geçtim. Torun oldum, yeğen oldum, abla oldum, iyi arkadaş, sağlam dost oldum, çok güzel bir şey oldum da bir türlü kadın olamadım. Kadın olduğum gün canım o kadar yandı ki kadın olmayı reddettim. Ben mi? İki üniversite mezunu eğitimli(!), kültürlü(!), çalışkan bir kadın(!) olarak, on altı yaşında sadece öpüştüğüm için darp edildiğimi, on altı yaşında intihar ettiğimi utanarak unutmuş bir kadın olarak aranızda dolaştım.

Bu akşam unuttuklarımı hatırlayarak, kadınlığımla barışıyorum. Bu satırları yazan parmaklarımın ucuna sürülü 321 numaralı ojenin kırmızısında kadınlığımı seviyorum. Sevgili Pizzacı, lütfen bana ücreti mukabilinde kalp şeklinde bir pizza getir. Hatta bir kadın tanıyorum, adı bende kalsın, her gece cinsel istismara uğrarken şu bu ne der diye yıllarca evliliğini sürdürmüş bir kadın; birazdan yönetim kurulu toplantısından çıkacaktır, onun için de bir tane getir. Bir genç kadın bilirim, ayrılmak istediği için sevgilisi tarafından hanesine tecavüz edilmiş, sokak ortasında şiddet uygulanmış, yatakta neler yaşadıklarını annesine anlatma tehdidinin altında ezilmiş, aylarca sesi çıkamamış; vizeleri var bu hafta, onun için de alayım. Ayrılmak istediği için kocası tarafından bunun bir hastalık olduğuna kanaat getirilmiş, tedavi adı altında yine kocası tarafından günlerce rehin alınmış bir kadın var, onun için de bir tane ekle. On yıldır tanıdığı ve kırk gündür kocası olan adamın falanca belediyenin vermiş olduğu yetkiye dayanarak boğazına yapıştığı bir kadın var, onun için de yap bir tane. Şimdi hepsini saydırma bana, benim bilmediklerimi de ekle. Sonuçta bizim günümüz değil mi, tüm gün çalıştık yorulduk, parası neyse verelim. Yeter ki kadınlığımız bizde kalsın.
  1. http://fulsyaziyor.com/2014/03/10/o-gun-olmedigim-icin-bugun-yaziyorum/

okypete, Bugün 12:49 K.İ.B.

okudum onu. ben artık yorum yapamıyorum.

ne özgecanını ne de herhangi bir kadının vahşetine yol açanların ağır cezalandırılacağına inanmıyorum.inananlar varsa bilemiyorum.
 
Ben idam gelsin istiyorum

ahhh özge can sen Ahmet hocamızın dediği gibi cenette bir meleksin.

Meryem anamızın fatma anamızın yanındasın.
 
ruhsal olarak çöktüm valla 3 günde

değerli hükümet büyüklerimizden bir ses seda varmı?

medyayaı pek takip etmiyorum da

:(

okudum onu. ben artık yorum yapamıyorum.

ne özgecanını ne de herhangi bir kadının vahşetine yol açanların ağır cezalandırılacağına inanmıyorum.inananlar varsa bilemiyorum.
 
bende eskiden taciz daha çokdu diye düşünenlerdenim

daha ilkokula giderken taciz edilmediğimiz gün yoktu ki , karşıdan gelen her adam penisini gösterir, ilkokul çocuğuna laf atardı ! ortaokulda bir öğretmenim biz üç kız arkadaşı yanına çağırdı sizi hafta sonu pikniğe götürcem dedi :KK57: sadece biz mi öretmenim dedik ve siz ve ben dedi , eşi felan da yok eşimin işi var o gelemiyecek biz beraber gidelim dedi , hani o dönemde öğretmene çok güvenilir ya hiç aklımıza kötü bişey gelmedi , anne babamız izin vermez ki öğretmenin gelemeyiz dedik, anne babanıza söylemeyin sizde ödev yapmaya kütüphaneye gideceğiz dersinizi dedi :KK57: saflık çocukluk hala kötü bişey düşünmüyoruz öğretmenim bizi ne kadar seviyo gözüne girdik herhalde diye seviniyoruz bide biz :)
biz kendi aramız da konuştuk , anne babamız kütüphaneye bakıp bizi bulamazlarsa çok kızar diye gitmedik , resmen belki bir tacizi veya tecavüzü teğet geçmişiz :KK57:

eskiden de oluyordu vahşi cinayetler ama teknoloji vs olmadığı için daha az duyuluyordu
mesela bizim mahallede ben ilkokula giderken münevver cinayeti gibi cinayet oldu
adam karısının cesedini parçalayıp her gün bir parçasını siyah poşette çöpe atmış , çöpçünün biri fark etti de öyle çıktı ama yerel basın dışında duyulmadı
 
diğer bir topikte çok önceden gerçekleşmiş bir tecavüz olayını hatırladım

serpil öğretmen ve annesi anne ve kıza tecavüz edip anne öldü diye bırakmışlar dı ve serpil öğretmen ölmüştü 8 kişinin tecavüzüne ugruyarak ve işkence görerek ölmüştü.

o zamanda bu zaman gibi tepkiler oldu şimdi okudum da o pisliklere sadece 7 yıl ceza verilmiş.7 yıl şaşırdım bu olay 1998 yılıymış o pislik şuan aramızdalar ve serpil öğretmen toprak oldu annesiise evlat acısı çekiyor ki kendide tecaviz mağduru

yazık gerçekten bu ülkede cezalar bu kadar özgenin katilleride 10 yıl yatıp çıkıcaklar ne acı

bunları okuyunca içim daha çok acıyor ve güvenim daha çok yerle bir oluyor
Onlar 7 yıldan fazla ceza aldı ancak af ile çıktılar diye hatırlıyorum yanlış bilmiyorsam.

"Af" kavramını oldum olası anlayamadığım için hiçbi şey diyemiyorum tabi. Ne affı, neyin affı?

Kim affetmiş ki o tecavüzcü katilleri, sapık canileri ? Toplum affetmiş mi mesela, Serpil'in geride kalan hangi yakını affetmiş?

"Ne kadar alçalırsanız alçalın size de piyango vurabilir, yaptıklarınızla yüzleşmekten kaçabilirsiniz." demenin alternatif bi yolu bana göre af.

Bi de her ne hikmetse bu "af-idam" ikilisinin bi cilvesi vardır. Biri daima siyasi suçluları pas geçer, diğeri katilleri, tecavüzcüleri, hırsızları. Hangisi hangisini onu da okuyan herkes biliyo zaten.
 
Devlet ille affetmek istiyosa kendine karşı yapılmış suçları affetsin, benim annem babam kardeşim arkadaşım akrabam vs katledilecek gasp edilecek tecavüze ugrayacak ama affı devlet edecek böyle bi saçmalık var mı, ne hakla? ???

kızlar bu arada ben kırmızı ışık uygulamasını indirdim inşallah kullanmak zorunda kalmam
 
Devlet ille affetmek istiyosa kendine karşı yapılmış suçları affetsin, benim annem babam kardeşim arkadaşım akrabam vs katledilecek gasp edilecek tecavüze ugrayacak ama affı devlet edecek böyle bi saçmalık var mı, ne hakla? ???

kızlar bu arada ben kırmızı ışık uygulamasını indirdim inşallah kullanmak zorunda kalmam
Aynen öyle bana yapılan sucu ben affederım ancak

Bıze soracaklar affedıyomusun dıye
 
kızlar sdu uygulamayı ındırdım anlamadım yanı acıl durum mesajını sımdıden nasıl yazabılırım kı?
 
Back