Şukufe Tozalan'ı kim eve kapattı?

Bizim oğluşlar da ruh ikizi ya İdrak. :)))

Gelişimleri gereği, soracaklar işte, senden öğrenip sonra bi de seni test ediyor/senden aldığı bilgiyi yine sende teyit ettiriyor. :) Yorucu-sevimli-bıktırıcı-tatlı-yıldırıcı-ya sabır-şükür böyle bir şey. :confused:

Bitmez maceraları. :)
Ben de örnek sorular bırakayım:
-Kedi ne demek istedi? (Miyavlayan kedinin tercümesini istiyor benden)
-Ben anladım, karnı acıkmış, onu söylüyor.
-Kaç yaşındayım ben?
-Ben neredeyim? (Düğün fotoğrafımızda kendini arıyor)
-Beni neden çağırmadınız? (Düğünde olmamasının hesabını sordu-trip attı uzunca bir süre bize)
-Ben senin karnında mıydım? Sen de benim karnımda mıydın? (Açıklıyorum anlayacağı dilde)
-Ben erkek miyim?
-Baba da mı erkek?
-Sen çişini nasıl yapıyorsun?
-Anne senin de mi pipin var? (Biz zor sorulara geçtik, sana da Allah kolaylık versin :KK70:)
-Anneannenin pipisi var mı?
-Yıldız neden yukarıda?
-Nasıl düşmüyor?
-Güneş yere nasıl düşmüyor?
-Bulutlar nasıl çarpışıyor? (Gök gürültüsünü açıkladığımda gelen devamı)
-Bulutlar dikkat etmiyor mu? (Dikkatsiz oldukları için çarpışıyormuş bulutlar)

Ve senin verdiğin örnekler... :)

Sonsuz bir liste...

Ay o pipi mevzusu beni canımdan bezdirdi. Benim pipimin olmaması onu çok ürkütüyor ahsjsjjs. Anne senin neden pipin yok peki çiş nereden geliyor popondan mı diyor ahsjsjs. Şimdi ismi ile açıklama yapsam tutar toplum içinde "annemin pipisi yok kukusu var" der. Morarırım falan. Geçiştiriyorum şimdilik. Anne ben babayla erkeğim ama sen de erkek ol. Sen kadın değilsin annesin diyor. Kadınlıktan geçeli çok oldu da oğlum bile kadın olarak görmüyor ona yanarım.
 
Ay o pipi mevzusu beni canımdan bezdirdi. Benim pipimin olmaması onu çok ürkütüyor ahsjsjjs. Anne senin neden pipin yok peki çiş nereden geliyor popondan mı diyor ahsjsjs. Şimdi ismi ile açıklama yapsam tutar toplum içinde "annemin pipisi yok kukusu var" der. Morarırım falan. Geçiştiriyorum şimdilik. Anne ben babayla erkeğim ama sen de erkek ol. Sen kadın değilsin annesin diyor. Kadınlıktan geçeli çok oldu da oğlum bile kadın olarak görmüyor ona yanarım.

Kuzum, ihtiyacı doğrultusunda, ufak ufak açıklamaya başla, kendini koruması/Özel bölgelerimiz eğitimi için de bilhassa bunları belli bir derece, doğru adları ile bilmesi gerekiyor.
Şuraya konu açmıştım;

Sen de bi incele istersen; küçük diye atlatma hep. Minik bir biyoloji dersi gibi üstü kapalı ver-geç.
Toplum içinde ne dediğini de takma, onu da anlatırsın "Neler konuşulur-neler özel kalır" filan.
Annem bir kere, benim oğlan yine yemelere direnip tüm günü aç geçirmeye karar verince "Zıkkımın pekini ye çocum" demiş. Sen bunu öğren, misafirlerin orta yerinde, dedesi tabağındaki ikramlıkları yerken benim oğlana "Gel beraber yiyelim" filan demiş herhalde, benimki de "Yemem. Sen de zıkkımın pekini ye" demiş dedesine.
"Aaa" diye kaldık böyle, "Aaa kim, ay nereden öğrendi bu çocuk bunu aaa" hani ilk defa duyuyoruz tabiri sanki öyle bir tepki filan.

Tabi misafirlerimiz gülmek ile gülmemek arası kaldılar; gülecekler, gülemiyorlar gibi bir sıkıntı.
Sonra açıkladık filan, yani çok da şeapmamak lazım. Bunlar utanılacak şeyler değil, yaşadıkça toplum-aile içindeki şeyler filan ayıracak bunları da, takma; sen bilgiyi, soruyorsa, yaşına uygun ver.


Şukufe'nin hikayeyi de çok dağıtmayayım. :)
 
hahah cok zekiymis masallah
benim kiz 4.5 yasinda
sen bebekken ben senin annen miydim diye soruyor.
zeka konusunda babaya cekti kesin :KK70:
ay konu süper çok güldüm yaaa okuyunca :)))
biz de kız kardeşim biraz saftı, ona annemi ben, beni ablam doğurdu derdik :))) o günlerim aklıma geldi:))
 

Eklentiler

  • 1576502665072.webp
    1576502665072.webp
    350 bayt · Görüntüleme: 33
-ben hep iyi niyetimden, merhametimden kaybediyorum Şukufe. Anneme dedim herkes bir değil, şukufe'den benim gibi olmasını bekleme. Herkes vicdanlı olmak zorunda değil sonuçta. Ben dayanamam şukufe. Bak onca kötülüğü oldu bana yine de mutfakta bulaşık görürsem yıkarım. Ne bileyim bir iş varsa ortada yaparım yani. Benim elimde değil, oturamam ben öyle zaten. Merhamet çok kötü bir şey işte.

Eltisinin vicdan üzerine yaptığı 36363. Konuşmasını dinlerken, bir yandan da kendisini inceden gömmesine tahammül eden şukufe, neden bir tepki vermediğini düşünüyordu. Galiba insanların gelişeceğine dair umudunu yitirmişti şukufe. Dünyanın en gereksiz mevzuları üzerine kafa yorup cümle israfı yapan, ne hikmetse de hep iyi niyetinden kaybeden insanlara "evet evet çok haklısın" deyip susmak daha kolay geliyordu mücadele etmekten.

-evet abla çok haklısın. Rahmetli Aliye rona vasiyetinde yerini bana bıraktığını söylemişti. Ben de o yüzden ne yapayım, onun yerini doldurmaya çalışıyorum nacizane. Yerdeki toz tanecikleri ile vicdanı bağdaştırmak pek aklıma gelmiyor. Biraz zeka geriliği de var bende. Rahmetli dedem demişti bu kız biraz geri zekalı diye ama işte anne baba konduramıyor. Tedavi de etmemişler, öyle mal gibi devam etmişim hayatıma.

-ay şukufe estağfurullah ben öyle mi dedim şimdi. Ne alakası var.

-yok yok abla ben malım afedersin. Yoksa neden tost makinesinin önünde öylece duran su içilmiş bardağı yıkamayayım? Hayır yani kaynanamın evindeyim, bardak orada duruyor. Aklıma gelmiyor işte. Akıl yok diyorum anlamıyor musun beni?

-şukufe dalga mı geçiyorsun benimle?

-aaa ne münasebet abla. Ne haddime. Zaten dünyada iyi niyetinden kaybeden kaç insan kaldı ki? Dalga geçecek kadar hadsiz miyim ben? O değil de sen pimapenleri cifledin mi?

Şukufe konuyu eltinin en sevdiği alana çekerek bu saçma diyaloğu sonlandırmak istemiş, detaylı temizliğin tüm inceliklerini dinleyeceği konuşmaya kendini mahkum etmişti.

-o paltoyu alıcam valla. İndirimi bekliyorum. Şukufe, sen beni dinliyor musun?

-HI? Paltoyu da mı cifledin?

-ne cifi ayol. NARA'daki paltoyu diyorum. İndirimi bekliyorum çok pahalı. Ben giyemiyorum öyle her mağazadan biliyosun. MARA olmalı. Bir de itekyol severim. Abin esirgemez verir parayı sağolsun. İşte bu ay çok harcama yapınca dedim bir dahaki ay alayım o paltoyu da.

-abla ben fakirim anlamıyorum seni.

-üzülme canım ya. Ben de on yıldır alabiliyorum. Allah seni inandırsın yıllarca üstüme bir şey alamadım. Olur olur bir gün senin de alacak gücün olur. Ben de neler çektim neler.

-üzülmüyorum.

-olsun üzülme sen, alırsın sen de bir gün.


Paralel evrende bir yerlerde deniz kenarında oğlu ile koşuyordu şukufe. Yıldızlar dokunabileceği seviyeye inmiş, gezegenler gözle görülebilecek kadar netti. Şu an burada değildi, ütopik dünyasında koşabilmesi için bu ıstırap dolu konuşmalara eşlik etmesi gerekiyordu. En nihayetinde bedelsiz bir mükafat söz konusu olamazdı ve şukufe'nin de ödediği bedel, dillerinden anlamadığı canlıların arasında çaktırmadan yaşamını sürdürmekti. Bir gün kapısı çalacak, siyah paltolu adamlar gülümseyerek "zamanı geldi şukufe" diyeceklerdi. Hangi renkte hap seçeceğini düşünmeyecekti, öyle şeyler filmlerde olurdu. Lakin o kapı bir gün çalacaktı. İmtihanın bitti, kazandın. Sergilediğin üstün başarıların ödülü olarak aha şu kapıdan geçeceksin diyecekler, şukufe azmancan'ın kolundan tuttuğu gibi kapıdan içeri dalacaktı. Sonrası huzur, sonrası mutluluk.

-böyle yakasında kürk detayları var şukufe. Biraz boyu uzun ama terzimde kısaltırım.

-boyu önemli evet. Kısalt mutlaka. Kürk detayı da çok minnoşmuş.

İyi gidiyordu şukufe. Eksiksiz tamamlamalıydı görevini. İyice içlerine karışmalıydı, kürk detayına kadar karışmalıydı. Yolun sonu aydınlıktı ve şukufe bu evrene ait olmaıdığını belli etmemeliydi.

...
 
Akıl sağlığını için için yitirmekte olduğu bu kalabalık yalnızlık içinde olma ve yanlış yerde bulunma hislerini susturmak için, medet umduğu sigarasından bir dal çıkarıp, balkona doğru yönelerek efkarlı bir ifadeyle yakmıştı Şukufe;

-Kapa kız, balkon kapısını kapa, içeri geliyor dumanı. Şukufe, demiyim diyorum ama bir kadına hiç yakışmıyor şu hallerin. Erkek olsan olacakmış.

Eltisi Müyesser'in -ideal kadın nasıl olmalı- fikirli bu uyarısı üzerine, balkon kapısını dışarıdan çeken Şukufe, yönünü apartmanın trafik manzarasına çevirerek, yoldan gelip geçmekte olan arabaları izlemeye koyuldu, ideal kadın, ideal erkek neydi sahi? Esas soru, Şukufe ve Murtaza'nın, bir arada, birbirleri için ne kadar ideal olduklarıydı aslında...

Bugün, geçirmekte olduğu en boş günlerden biriydi; nitekim geçen günkü boşanma konuşmasının üzerine öküz yeteneklerini bir haftalığına gizleyerek normal insan gibi davranmaya çalışan Murtaza, "Şukufe elden gidiyeah" korkusu ile, ev işleri ve çocuk bakımını bir süre sırtlanmış, Şukufe'ye soluk aldırmaya karar vermiş ve "Annemlere, Müyesser geliyormuş, hadi git gez oralara doğru, birlikte alış-verişe gidersiniz isterseniz, cebinde bulunsun" diyerek eline üç-beş kuruş sıkıştırmış ve evden dışarı zorla itelemişti. Bu, tam da Şukufe'nin içini açacak türden bir soluklanma fikriydi, Murtaza için.

Zaten Şukufe'nin derdi başka ne olabilirdi ki? Ev işleri ve çocuk bakımından bunalmıştı en fazla, bir de alış-verişi gelmişti, iki parça etek çorap alsa kendine gelirdi, yoksa yediği önünde, yemediği arkasındaydı ve Murtaza gibi zarif, ilgili ve iç açıcı muhabbetleriyle ülke şartlarında ideal koca olmanın vücut bulduğu bir erkeğin, kocası olduğuna şükürsüzlüktü. Şukufe, elindekinin kıymetini hiç bilmezdi zaten, eh napsındı, Murtaza'nın imtihanı da Şukufe'siydi, O'nu seviyordu, eserekli hallerine, huzur batmasına da katlanıverecekti, o olgun bir erkekti, Şukufe zamanla bunu anlayacaktı nasıl olsa.

Tam bir zarafet örneği sergileyerek, koltuk tepelerine doğru sapan gibi çekerek attığı çorapları, bir hafta boyunca kirli sepetine atmayı başarmış, "Şuku, arabayı değiştirelim mi? Bak totoya'nın modelleri baya hoş, fonda siviç de bir klasiktir" şeklinde Şukufe'nin ilgi alanına teğet geçen muhabbetlere O'nu da katmış, "Muckk"lu el şakalarını ve "Şukufe bak bi" diyerek ansızın çektiği nahları azaltmış, izlemelere doyamadığı kalaşnikoflu mafyalı her karesinden oluk oluk kültür, sanat ve bilgi akan dizilerinden bir miktar koparak, Şukufe'ye "Nüge Hanlı'da neler oldu kız bugün? Yine kim kime atlamış?" diye sorabilmişti. Daha ne yapsındı Murtaza? Daha ne istiyor olabilirdi Şukufe?

Kadir kıymet bilmez Şukufe, kocası Murtaza bu kadar büyük bir gayret gösterirken, elbette kendi vicdansız-merhametsiz, doymak bilmez yapısı yüzünden sinirleniyordu sadece. Birbirlerini bu evliliğin içinde, gerçekte ne kadar tanıdıklarını sorguluyor olması, Şukufe'nin kendi huzursuzluğu ile ilintiliydi, yoksa Murtaza gibi kocayı kim kaybetmişti de bulacaktı?

Evlenmeliler miydi acaba gerçekten?

Şukufe sık sık bunu düşünürdü, aslında evlilik Şukufe'ye göre değildi; ancak bunu kendine itiraf ettiğinde artık evli ve çocuklu bir kadındı. Kocası Murtaza'ya ise, tek oklava savurmasıyla 3 yufkayı aynı anda açacak yetenekte, kurabiyenin ne kadar helmeleneceği üzerine kendini geliştirmiş, yüzünden gülücüğü eksik etmeyecek, mutluluğu daim koruyacak yapıda ve evcimen ruhta bir kadının lazım olduğunu fark ettiğinde ise anlamıştı ayrı dünyaların insanları olduklarını, Murtaza tam bir geleneksel evlilik tipi erkekti.
Şukufe ile Murtaza birer yiyecek olsa; Şukufe kahveli makaron, Murtaza bol soğanlı et dürüm olurdu.

Murtaza ile aralarında ortak ne görüp de evlenebildiğini kendine sormadan edemiyordu bazen, ne kadar farklıydılar oysa... Şukufe kendini, yıllarca neye-nasıl inandırmış, kendine bu kadar yabancı kalmayı nasıl başarmıştı?

-Şukufeeğ, Murtazağn geldi kııız. Ay kadın baca gibi tüttür tüttür bitiremedi, eline de hiç yakışıyor mu ya?

Eltisi Müyesser'in uyarısıyla, kül tablası olarak kullandığı çay tabağına sigarasını basıp, "Oyh" diyerek içeri geçti ve Murtaza'nın yanına doğru yürüdü.
 
Son düzenleme:
Akıl sağlığını için için yitirmekte olduğu bu kalabalık yalnızlık içinde olma ve yanlış yerde bulunma hislerini susturmak için, medet umduğu sigarasından bir dal çıkarıp, balkona doğru yönelerek efkarlı bir ifadeyle yakmıştı Şukufe;

-Kapa kız, balkon kapısını kapa, içeri geliyor dumanı. Şukufe, demiyim diyorum ama bir kadına hiç yakışmıyor şu hallerin. Erkek olsan olacakmış.

Eltisi Müyesser'in -ideal kadın nasıl olmalı- fikirli bu uyarısı üzerine, balkon kapısını dışarıdan çeken Şukufe, yönünü apartmanın trafik manzarasına çevirerek, yoldan gelip geçmekte olan arabaları izlemeye koyuldu, ideal kadın, ideal erkek neydi sahi? Esas soru, Şukufe ve Murtaza'nın, bir arada, birbirleri için ne kadar ideal olduklarıydı aslında...

Bugün, geçirmekte olduğu en boş günlerden biriydi; nitekim geçen günkü boşanma konuşmasının üzerine öküz yeteneklerini bir haftalığına gizleyerek normal insan gibi davranmaya çalışan Murtaza, "Şukufe elden gidiyeah" korkusu ile, ev işleri ve çocuk bakımını bir süre sırtlanmış, Şukufe'ye soluk aldırmaya karar vermiş ve "Annemlere, Müyesser geliyormuş, hadi git gez oralara doğru, birlikte alış-verişe gidersiniz isterseniz, cebinde bulunsun" diyerek eline üç-beş kuruş sıkıştırmış ve evden dışarı zorla itelemişti. Bu, tam da Şukufe'nin içini açacak türden bir soluklanma fikriydi, Murtaza için.

Zaten Şukufe'nin derdi başka ne olabilirdi ki? Ev işleri ve çocuk bakımından bunalmıştı en fazla, bir de alış-verişi gelmişti, iki parça etek çorap alsa kendine gelirdi, yoksa yediği önünde, yemediği arkasındaydı ve Murtaza gibi zarif, ilgili ve iç açıcı muhabbetleriyle ülke şartlarında ideal koca olmanın vücut bulduğu bir erkeğin, kocası olduğuna şükürsüzlüktü. Şukufe, elindekinin kıymetini hiç bilmezdi zaten, eh napsındı, Murtaza'nın imtihanı da Şukufe'siydi, O'nu seviyordu, eserekli hallerine, huzur batmasına da katlanıverecekti, o olgun bir erkekti, Şukufe zamanla bunu anlayacaktı nasıl olsa.

Tam bir zarafet örneği sergileyerek, koltuk tepelerine doğru sapan gibi çekerek attığı çorapları, bir hafta boyunca kirli sepetine atmayı başarmış, "Şuku, arabayı değiştirelim mi? Bak totoya'nın modelleri baya hoş, fonda siviç de bir klasiktir" şeklinde Şukufe'nin ilgi alanına teğet geçen muhabbetlere O'nu da katmış, "Muckk"lu el şakalarını ve "Şukufe bak bi" diyerek ansızın çektiği nahları azaltmış, izlemelere doyamadığı kalaşnikoflu mafyalı her karesinden oluk oluk kültür, sanat ve bilgi akan dizilerinden bir miktar koparak, Şukufe'ye "Nüge Hanlı'da neler oldu kız bugün? Yine kim kime atlamış?" diye sorabilmişti. Daha ne yapsındı Murtaza? Daha ne istiyor olabilirdi Şukufe?

Kadir kıymet bilmez Şukufe, kocası Murtaza bu kadar büyük bir gayret gösterirken, elbette kendi vicdansız-merhametsiz, doymak bilmez yapısı yüzünden sinirleniyordu sadece. Birbirlerini bu evliliğin içinde, gerçekte ne kadar tanıdıklarını sorguluyor olması, Şukufe'nin kendi huzursuzluğu ile ilintiliydi, yoksa Murtaza gibi kocayı kim kaybetmişti de bulacaktı?

Evlenmeliler miydi acaba gerçekten?

Şukufe sık sık bunu düşünürdü, aslında evlilik Şukufe'ye göre değildi; ancak bunu kendine itiraf ettiğinde artık evli ve çocuklu bir kadındı. Kocası Murtaza'ya ise, tek oklava savurmasıyla 3 yufkayı aynı anda açacak yetenekte, kurabiyenin ne kadar helmeleneceği üzerine kendini geliştirmiş, yüzünden gülücüğü eksik etmeyecek, mutluluğu daim koruyacak yapıda ve evcimen ruhta bir kadının lazım olduğunu fark ettiğinde ise anlamıştı ayrı dünyaların insanları olduklarını, Murtaza tam bir geleneksel evlilik tipi erkekti.
Şukufe ile Murtaza birer yiyecek olsa; Şukufe kahveli makaron, Murtaza bol soğanlı et dürüm olurdu.

Murtaza ile aralarında ortak ne görüp de evlenebildiğini kendine sormadan edemiyordu bazen, ne kadar farklıydılar oysa... Şukufe kendini, yıllarca neye-nasıl inandırmış, kendine bu kadar yabancı kalmayı nasıl başarmıştı?

-Şukufeeğ, Murtazağn geldi kııız. Ay kadın baca gibi tüttür tüttür bitiremedi, eline de hiç yakışıyor mu ya?

Eltisi Müyesser'in uyarısıyla, kül tablası olarak kullandığı çay tabağına sigarasını basıp, "Oyh" diyerek içeri geçti ve Murtaza'nın yanına doğru yürüdü.

Doğru söyle beynime çip mi yerleştirdin? Mobil kameramı açacak korsan program mı yolladın ne yaptın? Her satırını ben yazdım sanki :)
 
-hoşgeldin Murtaza.

-hoşbuldum şukum.

Yıllar içinde dudaktan öpüp "hoş geldin aşkım", boynuna sarılıp "hoş geldin canım" karşılamaları zamanla soğuk bir "hoş geldin Murtaza" ya dönüşmüştü. Neden ne ara böyle olmuşlardı, şukufe'nin de bir fikri yoktu. Aslında biliyordu da, diğer çiftlerde sorun olmayan mevzuların, onların evliliğini nasıl yıprattığına mana veremiyordu. Murtaza'ya göre rahat batıyordu, oysa ki şukufe boğuluyordu.

Bazı zamanlarda şukufe'nin sevgisi kabarıyor, Murtaza'yı neden sevdiğini hatırlıyordu. Belki de sorun şukufe'de yahut Murtaza'da değildi. Asıl sorun evlilikti. İkisi de ayrı ayrı iyi insanlardı. Çok iyi arkadaş olabilirler, birbirlerine çok şey katabilirlerdi. Ancak onlar aşkın geçici büyüsüne kapılıp, olmamaları gerekirken çift olmuşlardı. Yanlış buradaydı. Zamanla beklentiler farklılaşmış, ebeveynlik yükü ağır gelmiş, birbirlerinden iyice uzaklaşmışlardı.

Oysa her şey ne kadar farklıydı eskiden. Şukufe'nin gözünden akan bir iki damla yaş için kendini parçalayan o adam şimdi çığlıkları duymaz olmuştu. Murtaza için tüm ailesini karşısına alan şukufe, Murtaza'nın parkelere düşen kıvırcık kıllarına lanet ediyordu.

Şukufe Murtaza'nın da onu eskisi gibi sevmediğini biliyordu. Tuhaf bir bağımlılık, bağlılık geliştirmişti. Şukufe'yi kaybetmekten korkuyor ancak kurulu yuvasını düzenini kaybetmekten daha çok korkuyordu. Oysa şukufe öyle değildi. Hayatını bir anda değiştirmeyi göze alabilirdi. Monotonluk kabusundan kurtulmak yuva yıkmaya değerdi belki de. Peki neden korkuyordu? Murtaza'sız bir hayatın bilinmezliğinden mi? Kaybedince kıymet bilenlerden olduğu için sonunu bilmediği maceraya atılmaktan mı korkuyordu? Yoksa azmancan mı engelliyorsun onu? Bunların cevabını hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Çünkü tıpkı Murtaza gibi, şukufe de anlamsızca bağımlı olmuştu bu evliliğe.

-ay ah çifte kumrular sizi. Ay bu ne soğukluk ayol. Gençsiniz siz. Valla biz sizin zamanınızdayken abiniz beni hiç boş bırakmazdı hihihi sizin içiniz geçmiş.

-detaya girme abla. Dört çocuktan anlaşılıyor boş bırakmadığı.

-ahahahaha ay sen çok yaşa Ahahahaha.

Şukufe yüzündeki dehşet ifadesine engel olmaya çalışırken, abartılı kahkahaları yerli yersiz sunan insanların deli olduğu düşüncesinde ne kadar haklı olduğunu fark etmişti. Ruh sağlığı bozuk insanlar bunu yapıyordu. En başta da annesi. Semiramis hanım da abuk bir cümleye dakikalarca anırarak güler, şukufe'yi dehşete düşürürdü. Yanında olmadığı zamanlarda da güldüğü mevzuları anlatır, yine korkunç biçimde gülerdi. Oysa ki şukufe çok az şeye gülerdi. Bir hocası "insanların zekasını anlamak için neye güldüklerine bakın" demişti de, o zamanlar anlayamamıştı hocasını. Şimdilerde anlıyordu. Karşısında bademcik yapısını göstererek gülen müyesser'in gerçekten neyi bu kadar komik bulduğunu merak ediyordu.​
 
-hoşgeldin Murtaza.

-hoşbuldum şukum.

Yıllar içinde dudaktan öpüp "hoş geldin aşkım", boynuna sarılıp "hoş geldin canım" karşılamaları zamanla soğuk bir "hoş geldin Murtaza" ya dönüşmüştü. Neden ne ara böyle olmuşlardı, şukufe'nin de bir fikri yoktu. Aslında biliyordu da, diğer çiftlerde sorun olmayan mevzuların, onların evliliğini nasıl yıprattığına mana veremiyordu. Murtaza'ya göre rahat batıyordu, oysa ki şukufe boğuluyordu.

Bazı zamanlarda şukufe'nin sevgisi kabarıyor, Murtaza'yı neden sevdiğini hatırlıyordu. Belki de sorun şukufe'de yahut Murtaza'da değildi. Asıl sorun evlilikti. İkisi de ayrı ayrı iyi insanlardı. Çok iyi arkadaş olabilirler, birbirlerine çok şey katabilirlerdi. Ancak onlar aşkın geçici büyüsüne kapılıp, olmamaları gerekirken çift olmuşlardı. Yanlış buradaydı. Zamanla beklentiler farklılaşmış, ebeveynlik yükü ağır gelmiş, birbirlerinden iyice uzaklaşmışlardı.

Oysa her şey ne kadar farklıydı eskiden. Şukufe'nin gözünden akan bir iki damla yaş için kendini parçalayan o adam şimdi çığlıkları duymaz olmuştu. Murtaza için tüm ailesini karşısına alan şukufe, Murtaza'nın parkelere düşen kıvırcık kıllarına lanet ediyordu.

Şukufe Murtaza'nın da onu eskisi gibi sevmediğini biliyordu. Tuhaf bir bağımlılık, bağlılık geliştirmişti. Şukufe'yi kaybetmekten korkuyor ancak kurulu yuvasını düzenini kaybetmekten daha çok korkuyordu. Oysa şukufe öyle değildi. Hayatını bir anda değiştirmeyi göze alabilirdi. Monotonluk kabusundan kurtulmak yuva yıkmaya değerdi belki de. Peki neden korkuyordu? Murtaza'sız bir hayatın bilinmezliğinden mi? Kaybedince kıymet bilenlerden olduğu için sonunu bilmediği maceraya atılmaktan mı korkuyordu? Yoksa azmancan mı engelliyorsun onu? Bunların cevabını hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Çünkü tıpkı Murtaza gibi, şukufe de anlamsızca bağımlı olmuştu bu evliliğe.

-ay ah çifte kumrular sizi. Ay bu ne soğukluk ayol. Gençsiniz siz. Valla biz sizin zamanınızdayken abiniz beni hiç boş bırakmazdı hihihi sizin içiniz geçmiş.

-detaya girme abla. Dört çocuktan anlaşılıyor boş bırakmadığı.

-ahahahaha ay sen çok yaşa Ahahahaha.

Şukufe yüzündeki dehşet ifadesine engel olmaya çalışırken, abartılı kahkahaları yerli yersiz sunan insanların deli olduğu düşüncesinde ne kadar haklı olduğunu fark etmişti. Ruh sağlığı bozuk insanlar bunu yapıyordu. En başta da annesi. Semiramis hanım da abuk bir cümleye dakikalarca anırarak güler, şukufe'yi dehşete düşürürdü. Yanında olmadığı zamanlarda da güldüğü mevzuları anlatır, yine korkunç biçimde gülerdi. Oysa ki şukufe çok az şeye gülerdi. Bir hocası "insanların zekasını anlamak için neye güldüklerine bakın" demişti de, o zamanlar anlayamamıştı hocasını. Şimdilerde anlıyordu. Karşısında bademcik yapısını göstererek gülen müyesser'in gerçekten neyi bu kadar komik bulduğunu merak ediyordu.​
Bu gülüş bir anda Murtaza ile olan evliliğini sorgulamasını bıçak gibi kesmiş, çocukluk yıllarına götürmüştü Şukufe'yi. Semiramis hanım, Şukufe'yi hiç anlamamış, onun boş felsefe yaptığına inanmış, aşırı ciddiyetine takılıp durmuştu. "Filozof olacaağ benim kızımm" der kahkahayı basardı Semiramis hanım. Nemrutluğuyla evde kalacağına inandığı kızını Murtaza isteyince en çok o sevinmiş olmalıydı. Şukufe çocukluğuna dair pek az şey hatırlar, genelde bir köşede dergi ve gazetelerin anlayamadığı siyasi, edebi, ilmi ne varsa boyuna okur dururdu. Sonra da eline resim defterini alır, karikatür çizerdi..her seferinde annesini resmederdi Şukufe.. elinde toz bezi, kabarık hacimli saçları oraya buraya savrulmuş, fistanlı annesini tam o sıralarda Samiramis hanım Şukufe'ye bağırır "bi de kız çocuğu olacak kız şukuuu bırak gazetelerii elinden kahrolmayasıcaa" sözüyle kendine gelir, karikatürünü hiç tamamlayamazdı Şukufe. Belki de annesini çizmeye çalışmasının cezasıydı Allah tarafından. Bir yeteneği baltalanırken taş olmadığına dua ediyordu Şukufe.
Birden Murtaza'nın dürtmesiyle kendine geldi.
-Şukum çay içsek mi ? diyordu Murtaza. Çay teklifi Şukufe'yi hep etkilerdi, bir bunu unutmamıştı karısına dair belkide. Çay içmek Murtaza'yla ya da onsuz..hep içini ısıtırdı Şukufenin.
 
"Çaydanlık nerdeydi,bir çay yapayım da içelim"
Şüküfe 😳🙄
Aynı yerinde.
Murtaza farkındamısın burası bizim evimiz, bizim yani senin de aynı zamanda.
Allah aşkına bana çayın, çaydanlığın, şekerin yerini sormakta vazgeç!
Murtaza,arada bir çay yapmakla, arada tartışmayı kaynatmak için espri patlatmakla iyi eş olduğuna öyle emindi ki...
Çayı ocağa koydu,lavaboya gitti.
Şukufe yine dayanamadı,yorgundu,belki çay dinlendirirdi,hatta emindi.
Çay kutusunu çıkardı.
Murtaza lavabodan çıkana kadar çay hazır olmuştu.
Düşünüyordu Şüküfe çayını içerken.
 
İşte yeni bir çay döngüsüne girmişlerdi; evlilikleri için kurtarıcı şeylerin ilk üçünde, elbette bol çay ve çekirdek de vardı.

Oğlu Azmancan'ı, kayın validesi Menkıybe Hanım'a emanet ederek kapıdan çıkarken, eltisi Müyesser'in, kendisine hınzır bir gülüşle göz kırpmasının elbette "Zebaha kadar denss hea ihihi" manasına geldiğini biliyordu ve fakat Şukufe düşünceleri ile dans etmeyi daha çok tercih ediyordu son zamanlarda.

Çaktırmadan Murtaza'yı süzmeye başladı:
Kocasının baklava dilimli çoraplarının içine soktuğu, apış arası yırtılmış pijaması üzerindeki çıkmayan o inatçı leke için başka ne deneyebilirdi acaba? ... Murtaza tarafına bakınca dikkatini ilk çeken şeyin artık O'nun kahverengi gözleri yerine pijamasındaki inatçı bir leke olması, bir miktar suçluluk duymasına ve farklı düşüncelere savrulmasına sebep oldu.

Murtaza ile Şukufe'nin bir arada olduğu evlilik... Peki ya sevgililik?

Sevgililikleri güzel ve güven veren bir internet reklamı gibiydi, ürün tanıtımı mükemmeldi.
Şukufe de siparişi vermiş, gelecek olan kutunun içinden çıkacak ürünü düşündükçe heyecanlanmıştı; neler yaparlardı neler, aynı çatı altında iki aşıktan öte ne vardı?... Ancak kutuyu açmadan içinde tam olarak ne olduğunu bilmek de imkansızdı.

-Evet. Boh da çıkabilir.
-Efendim Şukum, bana mı seslendin?
-Yok yok, öyle sesli düşündüm.

Boğazını haşlarcasına içmekte olduğu çaydan bir yudum daha aldı Şukufe ve kocası Murtaza'yı incelemeye devam etti:
Televizyondaki dizilerinden birine dalmıştı yine. Niçin bu kadar zaman sonra adam akıllı baş başa kalmışlarken, Şukufe'yi izlemek yerine dizi izliyordu ki? Bu dizide olup da Şukufe'de olmayan şey neydi? Kalaşnikof? Yo hayır, başka bir şey olmalıydı... Diziyi izlemeye zorladı kendisini Şukufe:

-Boş aksiyon bu ya?!
-Hı?
-Bi şey demedim.
-Bir şeyler diyorsun Şukufe, söyle açıkça, yine ne mırıldanıyorsun orada?
-Çayını tazeleyeyim mi?
-Olur.

Bu diyaloğu ilginç bir gelişme mi saymalıydı Şukufe? Neticede hipnoz halinde dizisini izlemekte olan kocası, Şukufe'ye de bir yandan kulak verebiliyordu. Bu bir umut ışığı mıydı yoksa peşi sıra gelen olayların ardından kendini hala tehlikede hisseden bir öküz refleksi mi?

Çay bardaklarını alıp mutfağa doğru giderken hala düşünmekteydi Şukufe ve kendi kendine mırıldanmaktaydı:

-O pijamayı da temizlik bezi yapayım ben en iyisi.
 
Son düzenleme:
Back
X