AŞK BİR SIRÇA KADEHTİR
Genç kadın huzursuzca salonda dolanıp duruyordu. Gündüzler neyse de akşamlar bir türlü geçmek bilmiyordu doğrusu. Ondan ilk defa böyle ayrı kalıyordu. Anne babasının evine üç günlüğüne, bir nevi ufak bir kaçamak tatil yapma niyetiyle gelmişti. Uzun zamandır şehir dışında oldukları için ikisini de çok özlemişti. Gerçekten bu buluşma harika olmuş, ailesine olan özlemini bir parça olsun giderebilmişti. Ama şimdi de onu özlüyordu. Topu topu birgün ayrı kalmışlardı ama iliklerine kadar özlüyordu işte. Üstelik aralarında ülkeler, şehirler değil sadece bir semt vardı. Ama aynı mekanda yanyana olmadıktan, nefes alışını duyamadıktan, kokusunu içine çekemedikten, omzuna yaslanamadıktan sonra ha bir saat, ha bir okyanus ötesi ne fark ederdi ki... O hayatına girdiğinden beri ne anne-baba, ne kardeş, ne arkadaş sevgisi yetmez olmuştu. Onsuz hep bir parça eksik kalıyordu kalbindeki boşluğu doldurmak için.
Saatine baktı. Vakit gelmişti. Birlikte seyretmekten her zaman en çok zevk aldıkları dizi olan "Asmalı Konak" başlamak üzereydi. Çoğu kez gününü iple çeker, başladığı zaman ise işi gücü bırakıp tavşan kanı çaylar eşliğinde gözlerini kırpmadan yanyana izlerlerdi. Şimdi ise "Asmalı Konak"ı izlemek ayrı mekanlardayken onunla birlikte olmanın tek yoluydu. Erkeğin de kendisiyle aynı şeyi yapacağını bilerek ekranın karşısına oturdu.
Dizinin bir yerinde geçen bir konuşma genç kadının çok ilgisini çekti. Konağın hanımı görmüş geçirmiş Sümbül Hanım gelinine şöyle nasihatte bulunuyordu:
"Aşk sırça bir kadehtir. Elinde böyle bir kadehle hoyratça koşabilir misin? Düşürdüğün zaman tuzla buz olmaz mı? Yapıştırıp tamir etsen de eski halini alır mı? Aşkı sakin yaşamasını öğrenmek gerekir."
Genç kadın bu sözlerin içinde bir yerlere dokunduğunu hissetti. "Evet " dedi. "Ben de aynen böyle davranıyorum aşkıma. Onu özenle saklayıp, koruyorum. En ateşli kavgalarımızda bile erkeğimi kıracak, sonradan tamiri mümkün olmayan sözler sarfetmiyorum. Çünkü bazı şeylerin geri dönüşü olmaz." Genç kadın bunları düşünürken uzunca bir reklam arası verildi. Fırsattan yararlanıp bir mesaj çekmek için arka odaya gitti. Cep telefonunu eline aldığında şaşırdı. O arada mesaj gelmiş, doğal olarak duymamıştı. Kimden geldiğini tabi ki biliyordu. Merakla açıp okuduğunda gözlerine inanamadı:
"Sen benim sırça kadehimsin işte..."
Gözleri dolu dolu mesajı bir daha, bir daha okudu. Şu anda aralarında ışıkyılı kadar mesafe olsa dahi birlikteydiler artık. Hatta kalpleri bile aynı anda atıyordu. Birinci evlilik yıldönümlerini kısa süre önce kutlamışlardı ve ne güzeldir ki hala aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri hissedebiliyorlardı. Hala tutkundular birbirlerine, hala sevdalı... Kim demiş evlilik aşkı, romantizmi öldürür diye. Genç kadın adı gibi biliyordu, eğer her iki taraf da sırça bir kadehmişçesine üstüne titrerse aşkının, romantizm sonsuza kadar yaşar, üstelik daha da güçlenerek.
Evlenmeden önceki flört dönemlerinde olduğu gibi sevgi dolu, coşkulu birkaç mesaj daha attılar birbirlerine. En son adam " Bebeğimize iyi bak. İyi geceler" diyerek bitirdi. Genç kadın gülümseyerek karnını okşadı. Şanslı bir bebek olacaktı galiba. Tanrı izin verirse, birbirine bunca düşkün bir anne babanın çocuğu olarak mutlu bir yuvaya gözlerini açacaktı. Büyüdüğünde ise annesinin ona ilk öğreteceği şey aşkın sırça bir kadeh kadar dikkat ve özen istediği olacaktı.
Ne mutlu ki onlar aşklarını sakince yaşamayı öğrenmişlerdi. Dışarıdan buz tutmuş bir nehrin yüzeyi kadar durgun ve kıpırtısız görünüyorlardı belki. Oysa nasıl buzun altında nehir gürül gürül akmaya devam ediyor, içinde sayısız canlıyı ve zenginliği saklıyorsa onların kalbi de aynıydı. En önemlisi birbirlerinin kalbinin içini görmeyi de başarıyorlardı. " Nazarlar bizden uzak olsun" diye mırıldandı genç kadın ve dizinin geri kalanını izlemek üzere salona yollandı.
CEMRE İLKİN