- 4 Ekim 2007
- 248
- 0
- 316
- 43
- Konu Sahibi Cirkin Peri
- #1

Murat Gevrek'e teşekkürlerimle...
-Meral...
Gülay, Meral’in gözlerinden akan yaşları fark etmiş ve istemsiz seslenmişti arkadaşına kendine gelmesini istercesine. Onun daldığının, bu kadar derinlerine gittiğinin farkında bile değildi. Meral, Gülay’ın seslenişiyle kendine geldiğinde mesaj hala açıktı.
Seviyeli bir ilişki yaşıyorum,bana mesaj atma lütfen. Hoşçakal, kolyeni de en kısa zamanda göndereceğim sana.
Tekrar , tekrar okudu...
Seviyeli...Seviyeli bir ilişki...
Gülay, anlamsız bir şekilde ona bakıyor neden böyle dolduğu anlamaya çalışıyordu.
Ben tuvalete çıkıyorum kelimesi zar zor çıktı ağzından ve alelacele bir sigara aldı çantasından. Bürodan adımını atar atmaz da dökülmeye başladı gözyaşları. Koşar adımlarla çıkarken tuvalete, hiç bu kadar onurunun kırılmadığını düşünüyordu. Hiçbir zaman bu kadar yanmamıştı canı. Kimse tarafından seviyesizlikle suçlanmamıştı. Hele ki böyle, hele ki bu kadar severken. Hele ki bu kadar sevginin varlığına inanırken. Daha iki gün önce sana çok değer veriyorum diyen adam gitmiş, bir anda bambaşka biri çıkmıştı karşısına. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Deniz kenarında olmayı ne çok isterdi şimdi, şimdi balıklarıyla birlikte olmayı ve yağmur altında ıslanmayı ne çok dilerdi.
Tuvaletin kapısını kapatırken binlerce şey gelmişti aklına. Hani ölürken, insanın gözünün önüne tüm sevdikleri gelir derlerdi ya; sevdası gömülürken kirli sulara, o da bütün güzel anlarını hatırlıyordu şimdi.
Msn yazışmalarını, gece yarısı telefonlarını ve buluşma anlarını. Recep’in en son geldiği zamanı...
Ne sıkı sarılmışlardı birbirlerine; o zaman gerçekten değer gördüğünü düşünmüştü oysa, oysa o zaman ilişki devam etmese bile sevdası, düşünürken bu kadar pişman olmazdı O’nu sevmeye devam ettiği için.
Şimdi, şimdi ise onu sevdiğini biliyor ve kendine kızıyordu. Kızıyordu elinde değildi, yaşanan onca güzel şeye rağmen, karşıdaki seviyeli bir ilişki yaşadığını söyleyerek kısmen seviyesizlikle suçluyordu genç kızı ve O buna dayanamıyordu.
Büroya döndüğünde patronu dayanamadı...
-İyi misin Meral?
-Hı..hı..
-Emin misin?Bir prob...
-Sadece bitmesi gereken bir şey bitti Arzu Hanım,sanırım bittiğini yeni anlıyorum. Kadın kalbi işte.
-Üzülme ,biri gider başka biri doldurur kalbini.
-Öyle , gitmek istiyorsa yapacak bir şey yok değil mi?
Güçlü gözükmeye çalışıyordu Meral, buna zorunluydu... Gülay’ın masasına geçti, her dakika ağlayabilecek bir hüzne büründüğü için çok fazla ortada gözükmek istemiyordu. Gülay ne olduğunu sormak için sabırsızlanıyor ama ses edemiyordu. Arzu Hanım gitmeden anlatmayacaktı Meral, biliyordu. Ahmet, üst tarafta her şeyden habersiz otururken çay koymaya çıktı genç kız. Gözlerindeki acı her şekilde belli ediyordu kendini; anlamıştı Ahmet, ne zaman böyle olsa tek bir sebep çıkardı karşılarına... Recep...
-N’oldu Meral...
-Hiç...
Ses etmedi, akşam bir yerlere gideriz orada konuşuruz diye düşündü genç adam. Zaten Recep ile son buluşmalarının ardından bekliyordu böyle bir şeyi.
Meral...Meral’de bekliyordu aslında; ama böylesini değil. Yani, birbirlerini aramazlar unutulur gider diyordu içinden. Oysa ki Recep son hamleyi yapmış ve her şeyi kül etmişti işte. Kendini Meral’in yüreğinde yok ederken ise, bilmediği bir şey vardı genç kız, O’na gerçekten değer vermişti ve bıraktığı dil yarası hiçbir zaman kaybolmayacaktı. Akşam nasıl oldu kimse anlamamıştı ama Meral için çok zor geçmişti bu gün. Recep karşısında olsa tek kelime etmeden sadece bakardı.
Neydi sana gösterdiğim seviyesizlik.Aldattım mı, sen yokken bir hata mı yaptım? Sana yanlış kelimeler mi sarf ettim? Anlayışsız bir sevgili miydim yoksa bayım? Neydi benim ilişkimi seviyesiz diye nitelendirip, seviyeli bir ilişkiye başladım demenin sebebi. Bu kadar mı kin doluydu kalbin bana da, böyle ağır oldu son vuruşun. Ah bayım neydi bunlara yapmana sebep? Neydi beni incitmeyeceğine söz vermişken böyle paramparça etmenin nedeni? Neydi...Neydi de şimdi sevmemin hata olduğunu düşündürmeye başlattın bana söylesene?
Derdi gözleriyle de tek kelime etmezdi.
Peh, söyleseymiş, Meral kendine gel...Adamın umurunda bile değilsin neden anlamıyorsun artık...Artık neden kendi değerini bilmiyorsun?
Hangi değer...
Recep bile ilk başta demişti sana hani, senin gibi bir yüreği yaşamak istiyorum diye unuttun mu? İşte o değer...
Evet yaşamak istedi ve gitti ama değil mi?
Kendi kendine bir yandan konuşuyor , bir yandan da düşünüyordu genç kız. Nedenini bilmiyordu, bilmek istiyor muydu, onu da bilmiyordu... Ama onurunun yokluğu başını eğiyor, kendine güvenini yok ediyordu. Ahmet’in tüm ısrarlarına rağmen eve gitmeyi istemiş ve ağır ağır yürümeye başlamıştı gözlerindeki yaşları umursamadan. O Beyoğlu’nun kalabalık sokaklarından ilerleyerek giderken evine , Recep sabah çektiği mesajı açıp O’nu düşündü.
Çok mu ağır oldu bu senin için. Hak edene bile ağır diyeceksin dimi bana...Yok demezsin, bilirim sen ses etmezsin.Bunu da kabullenmişsindir. Sen bunu da yutarsın da söz etmezsin. Kalbinin yaralarını nasıl yok edersin bilemem; ama böyle olmalıydı bebeğim. Ben senin kadar güçlü değilim belki, belki senin kadar sahiplenemiyorum sevda olaylarını.Yada gerçekten sevilmedim hiç bu kadar da korktum ... Ne dersen de, ya da ne dersem diyeyim biliyorum ki özür olarak kabul edilemez hiçbir şey; ama inan bilmiyorum neden çektim bunu sana.
Açtığı kafeye baktı, açılış günü geldi aklına. Giydiği elbise, saçları, oturuşu , kalkışı... Her şeyiyle sanki Meral yine karşı koltukta oturuyordu; ama Recep bu sefer gidemiyordu yanına. Ne gidecek yüzü vardı çünkü, ne de Meral gerçekten oradaydı.
Neredesin şimdi, bu mesajın ardından nereye gittin sen? Çocuklarının yanına mı, yoksa balıklarına mı? Gözlerindeki yağmurlar ne kadar çoktur , yanında olsam...Sarılsam sana?
Yanımda olsan ve sarılsan bana. Hani şöyle hıçkıra hıçkıra ağlasam ve ardından sen yine yok olsan...
Diye geçirdi Meral içinden. Beyoğlu’nun dar sokaklarına girdi. Balıklarına gitmek istemiyordu; onların yanına gidip yeni umutlar bağlamak, yada Recep’in bu mesajına kendince bahaneler uydurmak... Bunların hiçbirini istemiyordu.
Çocuklarının yanına gitse...Yok olmazdı, onların yanında unutuyordu ya her şeyi, şimdi unutamazdı. Bu söylenenleri unutmaması gerekiyordu. Eve geldiğinde duramadı çıktı hemen. Oturur oturmaz dolabının üstündeki resimler aptal der gibi bakıyordu ona. Recep’in fotoğraflarına gitti önce eli, yine kıyamadı.Yırtıp atamadı ve daha fazla dayanamayıp attı kendini dışarı. Hava serindi ve o üstüne hiçbir şey almamıştı.Üşümek istiyordu,üşüyüp sirkelenmek...
Gülüşen insanlara baktı boş boş, ne kadar mutluydular, yada ne kadar şanslı... Biliyorlar mıydı acaba değerini?
Hiç sanmıyorum diye geçirdi içinden.
Sen biliyor muydun Çirkin Peri... Demek ki bilmemişsin ki bunlar olmuş.Demek ki bir şeyleri eksik yapmışsın ki gitmiş giden. Şimdi bırak insanları izlemeyi de hava al biraz.Kendine gel. O seviyeli ilişkisini yaşadığı kişiyle, belki de hayran olduğun o yıldızları birlikte izlerken Keşan’da, sen de otur da onu bir daha düşünmemenin yollarını bul...
Beni unutmanı istemiyorum aslında, aslında hep o kalbinde kalmak ve hiç çıkmamak dileğim; ama bu mesajdan sonra bilirim ki öleceğini bilsen de çıkaracaksın beni içinden. Bilirim ki...
Düşünceleri yarım kaldı Recep’in , bir anda kalktı ve sokağa attı kendini. Arabasına bindi ve Meral’in geldiği gün gittikleri yere gitmeye karar verdi. Hızlıca sürmeye başladı arabayı, sonra aklına korktuğu geldi Meral’in.Ogün de hız yaptığında sıkı sıkı sarılmıştı elini attığı ilk yere. Yavaşladı. Arabanın üstünü açtı derken, tıpkı Meral hayran hayran izlerken yıldızları, rahat rahat baksın diye açtığı gibi. Sol gözünden , tam kalbinden çıkmış bir damla yaş aktı. Durdurdu arabayı. Neden bu kadar üzüldüğünü O da anlamıyordu. Üzüldüğü şey tipik erkek egosunun kaybettiğini anladığından mıydı, yoksa gerçekten sevildiğini bildiği için mi bilmiyordu. Yada sevdiği için mi anlamıyordu. Çıktı arabasının içinden. Hafif bir rüzgar esti ürpertti içini.
Üşüyor musun sen de ?
Üşüyorum... Çok üşüyorum bayım.Sözlerin buz gibi esiyor içimde...
Diyerek oturdu Meral köprünün tam altındaki beton yere. Şimdi sessiz sedasız karşı kıyıyı izliyordu.
Üşüdüğümü bilseydin gelir miydin yanıma acaba?
Çirkinim şu an nasıl üşüyor içim bilsen. Yanımda olsan hani... Hani her şey en baştan başlasa...
İki ayrı kentte, aynı sevdanın soğuğuyla üşüyordu iki genç .Tek farkları biri isteyerek dalmıştı bu serin sulara, diğeri ise arkasından itilmiş ve boğulmak üzereydi.
Tekrar arabaya bindiğinde gitmekten vazgeçip geri döndü Recep, Meral o sıralarda telefonda konuşuyordu. Deniz, diğer taraftan laf anlatmaya çalışıyordu genç kıza.
Çok değildi tanışmaları ya aynı yola baş koymuşlardı ikisi de; dostluk anlayışları, yazıları , sevgiye bakışları hep aynıydı.
Bir an Deniz ile yaptıkları geldi aklına.
Cüneyt’ten ayrılmıştı genç kız. Ağlamak istiyordu , hiç durmadan ağlamak. Ve Deniz’i aramıştı.
-Deniz Çalıntıya içmeye gidelim diyoruz Sevtap ile gelsene sende. Ama bak ağlayacağım haberin olsun.
-Tamam, ama bende ağlarım.
-Benden fırsat kalırsa neden olmasın...
Bu konuşmaların ardından buluşmuşlardı Çalıntı’da. Her daim gittikleri bir yerdi burası.Eski Türk müzikleri çalar, sadece düşünürlerdi. Hayattan beklentileri gelirdi akıllarına sonra kavuşamadıkları hayalleri ve hafif çakır dönerlerdi evlerine.
O gün buluştuklarında ise bambaşka bir hüzün vardı Meral’in içinde. Şimdi umursamadığı bir adamın gidişi yangın yerine çevirmişti de yüreğini o serinletmek istercesine sarılmıştı dostlarına ve saklanmıştı eski Türk müziklerinin ardına.
-Sıradaki şarkı benim olsun tamam mı?
Bu sözün ardından Deniz atlamıştı hemen...
-O zaman sıradaki de benim...
Ve ardından Sevtap, şarkılarda paylaştırıldıktan sonra dinlemeye koyulmuşlardı biralarını tokuşturup. Sevmezdi birayı Meral ya en ucuzu oydu.Eh asıl buluşmanın nedeni ağlamak olacağına göre problemde yoktu ki, bir anda dökülmeye başlamıştı Meral’in gözyaşları. Kimse ne olduğunu anlayamamış, Deniz afallayıp kalmıştı deyim yerindeyse. Sevtap bekliyordu- biliyordu ne kadar duygusal olduğunu ya Deniz ilk defa böyle görüyordu O’nu. Çaresiz kalmıştı, sadece sarılabiliyordu arkadaşına. Derken bir şarkı çaldı, içine oturdu Meral’in, o sırada Deniz kafasını dağıtmak için o meşhur bilmecelerinden sordu Meral’e ama yok durduramıyordu. Bütün geceyi ağlayarak geçiren arkadaşını yurda bırakıp Leyla’ya emanet etmişti ardından da bütün gece neden bu kadar ağladığını düşünüp durmuştu.
İnce bir gülümseme döküldü dudaklarına Meral’in. Dostluk dedi , Deniz telefonun diğer ucundan konuşurken ona.
Bir gece de yol ortasını durmuştu aniden.
-Ya Deniz...
Şaşkın bakışlarla bakıyordu Deniz.
-Şöyle alıcı gözle bir baksana sen bana
-Kızım manyadın mı?
-Ya yok, hani eksik bir yan mı var. Çirkin miyim mesela, yada anlayışsız....Kara cahil filan. Neden istediğim gibi bir sevda yaşayamıyorum.
-Çünkü sevgi anlayışın geçmiş zamanlardan kalma dostum.
Bir an soğuk bir rüzgar esti kendine geldi Meral, Deniz hala telefonun ucundaydı.
-Bizim polis orda mı?
-Yok...
Ne zaman köprünün ayaklarına gitseler gelirdi o polis memuru...Bir tane sigara ister koyulurdu sohbet etmeye ya.Sohbetleri hep piskopatça olur, mutlak köprüden atlayan birinin parçalanan cesedinin anlatılmasıyla son bulurdu sohbetleri Meral artık dayanamadığından. Artlarına bakmadan kaçardı iki arkadaş.
-Eeee
-Eeee
-Yine çekilmez bir halin var sankim...
-Deniz ya...
-Canım, başlama yine...
-Deniz...
-Efenimmmm...
-Seni özledim gelsene.
-Sonunda.
-Anlamadım ne sonunda...
-Sabahtan beri çağırmanı bekliyorum deli... Bekle beni...
-Tamam...
Bunu bekliyordu Deniz, uzun zaman olmuştu oturmayalı orada ve belki üşümeyeli. Telefonu kapatır kapatmaz çıktı ve gitti Meral’in yanına.
Yalnız mısın?
Diye geçirdi gecenin bir yarısı Recep içinden. Aklına düşmüştü yine Meral. Ve yine, ne yaptığını merak ediyordu. Ama yalnız değildi genç kız, o kadar güçlü değildi bu sefer.Başka bir şehre de kaçmak istemiyordu. Güçsüzlüğünü ancak gerçekten sevildiğini bildiği dostlarının yanında atabilirdi.
-Ben seviyesiz miyim sence?
Deniz elinde ki biradan yudumladı, baktı önce uzun uzun. Ağlamıyordu ama çok ağlamıştı belliydi.
-Seviyesizlik ve sen.
-Dalga geçme ama cidden soruyorum.Yani sence ben seviyesiz miyim gerçekten?
-Değilsin...
-...
-Ama benim verdiğim cevap senin için yeterli olmayacak. Kendine kızmaktan vazgeç artık Meral.Dostum sen aşık olunabilecek ender insanlardan birisin.
Güldü Meral...
-Recep’te böyle demişti. Sen çer çöp edilecek biri değilsin.Çok değerli, çok ender bulunabilecek birisin...
-Yani bende O’nun gibi mi söylüyorum sence. Sadece anlamadığın şey günümüz aşkları farklılaştı, tıpkı dostlukları gibi.
-Peki hatayı nerde yapıyorum?
-Hiçbir yerde?
-Nasıl yani...
-Sadece sevginin anlamını bilmeyen kişilere denk geliyorsun.
-Recep...
-Hemen savunmaya geçme...
-Hayır, sadece Recep sevgimin anlamını bilmişti be Deniz.
Deniz sinirlendi, kalktı oturduğu betonun üzerinden.
-Yapma Meral , o yüzden sana mesaj attı dimi, o yüzden seviyeli bir ilişki yaşıyorum dedi...
Tekrar o an geldi gözlerinin önüne. Recep’in mesajı olduğunu fark edince ne sevinmişti oysa ve şimdi yaşadıkları... Birden bire ağlamaya başladı Meral. Deniz sarıldı sadece çünkü söyleyecek hiçbir sözü yoktu.
-Gün gelecek buda geçecek biliyorsun değil mi?
-Evet ama onurum kırıldı Deniz, onurum çok kırıldı.Öyle kızıyorum ki kendime. Öyle çok kızıyorum ki bilemezsin. Benim kadar aptal biri var mı bu dünyada?
Kalktı oturduğu yerden.
-Yok sen aptal değilsin deme bana, çünkü benim kadar aptalı yok biliyorum. Bak taa nerelerden getirdim seni; O şimdi uyurken, hatta...
Söyleyemedi...Deniz devam ettirdi...
-Hatta belki sevgilisinin yanındayken...
-Offf , Deniz, içim acıyor... Onurum kırıldığı için kızıyorum kendime; ama en çok hala onu sevdiğimi söylüyor ya yüreğim...
Gene hıçkırıklar susturdu genç kızın dilini,soğuk esen rüzgara karşı sarıldı dostuna ve ağladı... Ağlarken içi sökülüyor, rüzgarlar alıp Recep’e götürüyordu ....
Recep yatağından Meral’in ağlama sesini duyarak kalktı. Bir an o
O’nu duyduğunu sandı, ansızın yine düşmüştü işte aklına. Eline aldı telefonunu... Baktı... Baktı... Sadece baktı ve attı yatağın diğer ucuna. Uykusu kaçmıştı çoktan , sadece yattığı yerden tavanı izliyor, aklına gelen genç kızı atmaya çalışıyordu düşüncelerinden.
Bir an kalktı, banyoya ilerledi; gözü holdeki çiçeğe takıldı derken. Banyoya gidecekken vazgeçti, odasına döndü. Defterlerinin arasını kurcaladı, sonra aradığı şeyi cüzdanının içinde buldu.
Dışardan bakıldığında içinin de muhteşem olduğunu düşünmeden edemiyor insan bayım.. Ama siz daha beni göremediniz, o kadar geçtim yakınlarınızdan… Çirkin Peri…
Çirkinim...
Meral o sırada evine gelmişti, yatağında uzanmışken irkildi bir anda...
Bayım... Hani gitmek istedin ya ve ben seni özgür bıraktım hani. Neden benim gibi sende özgür bırakmıyorsun beni? Affet seviyorum hala seni, sen affet beni ya ben nasıl affedeceğim kendimi? Seni sevdiğim için nasıl kaldıracağım başımı eğildiği yollardan. Sen sevdamıza ihanet etmişken, ben hala seni sevdiğimi bilerek nasıl inanacağım içimdeki sevdaya?.. Ah Recep, nasıl da bir fırtınanın içine soktun beni ve ben nasıl kurtaracağım kendimi? Sığınağım ol demiştin ya hani, neden yıkıp gittin tüm korunma alanlarını, neden sulara gömdün yüreğimi?Recep... Recep, neden boğulurken ben, sen sadece baktın söylesene... Neden yaptın tüm bunları, neden bayım, neden?..
Rüya rüya olarak kalmalı...
Diye geçirdi içinden ve aldığı yere koydu tekrar Recep küçük notu. Meral’in aldığı çiçeğe su koydu derken.
En azından onu yaşatacağım çirkinim diye geçirirken içinden. Meral diğer tarafta boynunu tutuyordu ,gözünden yaş akmıyordu ama bunalmıştı iyice.İyice dar gelir olmuştu İstanbul’un havası ona.
Acaba, her şeye rağmen hatırlar mısın zaman zaman beni?
Hep aklımda olacaksın çirkinim. Sen gittiğimi düşünsen bile hep bir yerlerde senden haber alacağım...
Hiç farkında olmadan birbirlerine sesleniyorlardı yine her zaman yaptıkları gibi ; ama bu sefer mutluluk değil umutsuzluk kapının önündeydi. Meral uykuya dalarken, Recep’in aklına genç kızın yazdığı öykü geldi. Bilgisayarını açtı gecenin bir yarısı ve önüne gelen ilk sayfayı okumaya başladı.
Kapının önünde beklediği o günü anlatıyordu Meral... İlk karşılaşmalarını almıştı kaleme genç kız. Ne çok heyecanlanmıştı Recep, ne güzel bir sürpriz yapmıştı ona Çirkin’i.
-Hadi kaldır başını çirkin, biraz daha izleyeyim seni diyordu içinden… Recep,
Meral duymuş gibi baktı ona, göz göze geldikleri anda bir alev topu kapladı yüreğini…
Bu bakışın, yüreğime işliyor bayım… İçimi eritiyor gözlerin, gülümsemen hep gözlerimin önünde kalsa. Zaman dursa şu an ve biz hep böyle, şu saniye kalsak... Masalın en güzel bölümünde dursak, hep dursakkkkkk... Zaman akmasa…
Diye geçirdi Meral içinden,Sevda duymuyordu onları ama konuşuyorlardı gizliden..İkisi de hissediyordu yürek seslerini…
Ne güzel bakıyor o gözlerin senin, serinlik geliyor işliyor bedenime.Yüreğimdeki alev topu senin yüreğinden mi atıldı benliğime… Çirkin,çirkinim dur gelem daha fazla..Böyle kal,bana bakarak kal…Zaman dursun da izlesin seni gözlerim..
Geliyorum işte, kaç adım kaldı sana doğru…Fatoş abla uyandırmaz değil mi beni..Bu bir rüya ise hep uyuyabilir miyim Allah'ım…
Gerçek mi rüya mı anlayamıyorum ,şu an sadece senin varolduğun bir yerdeyim hissediyor musun sende…Gözlerin de alamıyorum kendimi..Şimdi daha fazla istiyorum seni yaşamayı Çirkin Peri…
Ben dayanamıyorum bayım, kaçırmazsam gözlerimi yüreğimdeki ateş yüzüme de yansıyacak çünkü...
Tekrar eğdi başını genç kız, son birkaç adım diye geçirdi içinden.Kolyesini tuttu....
Kapattı derken ekranı,okuyamadı tamamını Recep. Okudukça üzülüyordu, böyle bir sevgiyi nasıl çarçur ettiğini düşündükçe çaresiz hissediyordu kendini.
Gerçek mi , Rüya mı sözünde kalakalmıştı.
Rüya dedi...Sadece Rüya...
Sonra aklında Meral, çok üzülmemesini dileyerek kapattı gözlerini.
Soğuk rüzgarlar esiyordu iki kentin yamacında ve iki sevgili, iki eski sevgili üşüyordu.
Biri kendisi istediği için, diğeri sevdiği istediği için; yüreklerindeki fırtınaya esir düşmüş titriyorlardı
Meral BİLGİÇ
D.E