- 2 Aralık 2015
- 31.472
- 105.031
-
- Konu Sahibi marilyn monroe
- #41
çocuk suriyeli değil romanmış, izmirde yaşayanlar bilir bayağı bir dert oluyor o çocuklar, ama tabii o şekilde yere çarpmasını haklı gösterecek bişey yok, adam gözaltına alınmış bu arada
böyle insanların hayatlarının tranvalar la dolu olduğuna inanıyorum normal büyüyüp yaşayan biri bunu yapamazHaberi okumam bile yetti, videoyu izlemeyi asla düşünmüyorum. Bencillikte tavan bu sanırım, düşene bi tekme de sen vur ben güçlüyüm o güçsüz benim başıma asla gelmez demek...
Ben Fatihte iclerinde yaşıyorum ve ayni sare gibi düşünüyorum. Ne demekmis alip yere vurmak. Benim kapima isediler yahu en fazla kovaladim kapidan. El kadar bebeyi öldürmek mi gerekir?Siz hep elit yerlerde takildiniz heralde simdiye kadar konusnalarinizdan bunu anliyorum. Kucucuk cocuk dersin karsidan ama sana bicak ceker napacagini sasirirsin. Bu olay hakkinda yorumda bulunmadim. Cunku olayin sebebi yok. Yansitilan ne kadar gercek isin asli nedir bilemiyorum. Ama bu devirde cocuklarda cocukluktan cikti bilin istedim.
Ben Fatihte iclerinde yaşıyorum ve ayni sare gibi düşünüyorum. Ne demekmis alip yere vurmak. Benim kapima isediler yahu en fazla kovaladim kapidan. El kadar bebeyi öldürmek mi gerekir?
1979 İran devrimi öncesi ve sonrası durumu bilirsin. Önemli olan devrime zemin hazırlayan hareketler, Abd uğraşları değil, iki zaman dilimi arasında ki yegane fark. Ve son seçimlerde muhafazakarlara karşı üstünlük sağlayan reformcular ile birlikte ülkenin nasıl kalkındığı, adeta atak yaptığıda bir gerçek.Bilemiyorum Bahar, sanırım pek de aynı fikirde değiliz. Pek çok konuda.
Örneğin ben Orta Doğuya barışın geleceğini düşünenlerden değilim. Yüzyıllardır gelmeyen bahar bu yüzyıl da gelmeyecek. Kaldı ki Orta Doğu'nun ortalama eğitim seviyesi düşünüldüğünde tepeden inen her barışçıl yönetim eğreti duracak.
Üstelik Orta Doğu halklarının sorunları genel olarak sulhle çözme eğiliminde olmadığı da ayrı bir parantez.
Ben Suriye'de direk savaş olmasın isterdim. Türkiye'de görecekleri/gördükleri muamele zaten malum. Ancak doğudan batıya gelen her göçün Batı'nın dinamiklerini bozduğu da bir gerçek. Daha eğitimsizler ve bu entegre olmalarını neredeyse imkansız hale getiriyor. Entegre olamadıklarında katıldıkları toplumun dengesini bozuyorlar.
Bu bir taraf.
Diğer taraf karşı karşıya kaldıkları ırkçılık, elbette. Çünkü hem ten renkleri koyu hem de Müslümanlar. Dolayısıyla potansiyel terörist muamelesi görüyorlar. Bu Batı'da böyle.
Bizim memlekette de klavye askerleri tarafından vatanlarını savunmadıkları için "ödlek" görülüp aşağılanıyorlar. Sanki milyonlarca Suriyeli savaşsa da oradaki dengeleri değiştirebilirmiş gibi.
Bir şeyler yapılmalı mı? Hem ülkenin payından, hem de insani açıdan, evet yapılmalı, gözlerimizi kapatamayız.
1979 İran devrimi öncesi ve sonrası durumu bilirsin. Önemli olan devrime zemin hazırlayan hareketler, Abd uğraşları değil, iki zaman dilimi arasında ki yegane fark. Ve son seçimlerde muhafazakarlara karşı üstünlük sağlayan reformcular ile birlikte ülkenin nasıl kalkındığı, adeta atak yaptığıda bir gerçek.
Yani, ülkeler sürekli bir devinim halindedir. Güçler değişir, sanılar tersyüz olur.
Ortadoğuyu topyekün silmek, umutsuz bir vakaymışcasına değerlendirmek yanlış. Ki, günümüzün ortadoğusu zamanında Medeniyetler Beşiği olarak anılıyordu.
Hatta geçmişi bırakıp günümüzden örnekler arayacak olursak, ortadoğunun kurtarıcısı konumunda adeta günümüzün Mezopotamyası olan bir ülke var; Suriye.
Okur yazar oranından çok daha önemli bir kıstas var benim için. Ki, bu oran %80'lerde.
Daha önemlisi ise, bir çok farklı ırkı, dini, mezhebi bir arada barındırmasına rağmen, "terörist" sevdalısı ülkelerin hedefi olana değin fazlasıyla barışçıl, adil bir ortam kurmuş olabilmesidir. Esad Alevi, Genelkurmay başkanı Türkmen ve parlemento üyeleri şii, sunni...
Ülkede Ermeniler, Kürtler, Araplar yaşamakta. Ve %10'luk bir Hristiyan topluluğun yanı sıra Yahudilerde yaşamakta. Müslümanlar ise bir çok kola ayrılıyor.
Yani, terörist örgütler çıkana değin barış ülkesiydi. Ki, onları devletin ordusuna meydan okumayı göze aldıracak kadar güçlendiren, destek sağlayan ülkelerde pek ala biliniyor.
Bir diğer güzel örnek ise, Venezüela. Seçilmiş başkan Chavez'e yine Abd destekli darbe girişimi oldu. Ve bunu yaptırımlar, dayatmalar ve tehditler izledi. Ülke içinde karışıklıklar meydana geldi. Askerler sivillere karşı silahlandı. Bu, Güney Amerika'dan umuzudumuzu kesmemiz için bir sebep olabilir mi? Peki bu durumda suçlu kim?
Yani, gerçek düşmanı ve suçluyu görmek lazım. Düşman kim? Onlarca nükleeri olmasına rağmen İran'a ambargo koyan Abd mi yoksa yaptırımlar nedeniyle ekonomik olarak gelişemeyen İran mı? Zamanında, tüm barbarca yöntemleri kullanarak sömüren, katleden, soykırım uygulayan ülkeler günümüzün özgürlük ve refah merkezleri haline geldi.
Batının dinamiği sömürme ve öldürme temellidir. İnsani hiç bir yanı yoktur.
Mezbahaları görmüyor olabiliriz ama her ne kadar süslü afişlerde mutlu inekler, koyunlar resmedilsede içeride dönen vahşetten haberimiz var. Bunu hissedebiliyoruz.
Batı, Guatemala hapishanesinde kestikleri başların hesabını vermeden kimseye terörist muamelesi yapmasın.
Ama Suriye bir istisnadır, Bahar. bir de kısmen Ayetullah dönemi öncesi İran.
Bu iki ülke bir zamanlar çok sesliliğin çok renkliliğin sembolüydü. Evet. Ama Orta Doğu'dan 70'lerin iranı ve 5 yıl öncesinin Suriye'sini çıkardığında elinde kalan korkunç bir tablo.
İran'daki durum biraz daha farklı. Ayetullah'ın büyümesi, gelişmesi ve devrim yapmasını ayrıca tartışırız, o buraya sığmaz.
Ama Suriye orada olan bitenin herkesi tehdit edeceğinin bir aynası adeta.
Ki Suriye'de o kadar barışçıl bir ülke değil esasında. PKK militanlarını beslediği ve sakladığı bilinir. Ha halkının refah seviyesi yüksekti. Nispeten eşitlikçi bir anlayışı vardı.
Ancak Esad'ın ne kadar seçilmiş bir lider olduğunu tartışırım mesela. Ya da baba Esad'ın hangi şartlarla oraya geldiğini ve neredeyse kendine bir hanedanlık kurduğunu.
Ha Suriye üzerine oynanan oyunlara hak veriyorum sanma. Ama kör ölünce badem gözlü de olmasın.
Yine de elbette mesela Suriye bir İsrail değlidir, hak ve demokrasi konusunda. Gözüm kapalı Suriye'yi seçerim, ya da seçerdim.
Suriye örneği güzeldir, terör ihraç etmenin tehlikelerini anlamak konusunda. Bence tüm devletler bakıp bir ders çıkarmalı.
Chavez seçilmiş bir başkan olabilir. Ona bakarsan Hitler de seçilmiş bir başkan. Mesela dünyanın bir numaralı delisi Kim de seçilmiş.
Chavez'in seçilmiş olması, aslında püsküllü bir deli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ha oradaki demokrasi sorunu Venezuela halkının problemidir ve o halk kendi yarattığı dinamiklerle o sorunu çözmelidir. Amerika'nın gidip demokrasi havariliği oynaması saçmalığın dik alası evet.
Ama yine kör-badem-göz olayı.
Örneğin, Kaddafi de müthiş reformcu bir adamdı, sosyal devletin beşiği Kuzey Avrupa ülkelerini kıskandıracak icraatları vardı, ama bu onun bir diktatör olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Sözün özü Orta Doğu ve Güney Amerika, istersen tarihten gelen sebeplerle de, istersen dışsal etkenler yüzünden de demokratik olmaktan fersah fersah uzakta.
ABD ve Batı konusunu ayrıca ele alalım.
Öncelikle şunu samimiyetle söylüyorum, Orta Doğu'daki ülkelere ekonomik ambargo uygulanmasa neler yapabileceklerinin çok güzel bir örneği var, orada: İsrail.
Yok birbirlerinden farkları.
Ha ABD ve Batı çok mu şahaneler, hayır, değiller. Bugün Orta Doğu, gırtlağına kadar b.kun içine gömüldüyse sorumlular bunlar.
Ama ekonomik ambargo uygulamasalardı her şey güllük gülistanlık olmayacaktı.
Her devrim kendi karşı devrimini yok eder.
Padişah Mustafa Kemal'i idama mahkum ederken de böyleydi.
Mustafa Kemal İstiklal Mahkemelerini kurarken de böyleydi.
Çarlık Rusya komünistleri avlamaya çalışırken de böyleydi
Sovyet Rusya, Çar yanlılarını ipe yollarken de böyleydi.
Guatemalada da durum bu.
Bana bir tane devlet göster ki faşizan yöntemler kullanarak kendi devrimini sağlamlaştırmamış olsun.
Öyle bir örnek yok.
Her devlet az ya da çok ortalığı terörize etmiştir.
Batı'nın dinamiği öldürme ve sömürme üzerine kuruludur demişsin. Ama Doğu'nun da hatta Uzak Doğu'nun da sistemi bunun üzerinedir.
Bugün esrar ve kadın ticaretinin en önemli ayağı ne tarafta? Batı'da mı Doğu'da mı?
Evrensel bir gerçek var.
Batı Doğu'dan, Kuzey Güney'den daha zengindir.
Geri zekalı Arap Prensliklerinin sömürülmemek için bir yöntemleri vardı: Petrol.
Zevkü sefanın dibine vurdukları için, şimdi hepsi iflas noktasında.
Ellerindeki kaynağı kendi halkları için kullanabileceklerken hepsi birer ABD uydusu olmayı tercih etti. Flistine ne olduğunu umursamadılar bile.
Şimdi önümüzdeki 20 yıl içinde İsrail hepsinin tepesine çökecek tıpkı Filistinde yaptığı gibi.
Evet Batı, sömürücü.
Çünkü daha zengin.
Eğer zengin olan Doğu olsaydı, o da sömürecekti. Örnekler gözümüzün önünde.
Hayır, ortadoğuyu "güzel bir ülke" yapan son 10-70 yılları değil. Çok daha eskiye dayanıyor direnişleri. Tek tek ele almak anlamsız olur ama ilk isyan ve eşitlik naraları yine bu topraklarda atılmıştır.
Bence aramızdaki anlaşmazlığın yegane kaynağı, tarihin değişkenliğine olan/olmayan inancımız. Sen, geçmişlerini görmezden gelmene sebep olacak derecede uç noktaya gelmiş günümüz ortadoğu sorununu çözülemez, değişmesi imkansız olaylar olarak görüyorsun. Fakat ben dengelerin değişeceğinden ve günümüz düşmanının, kan emicisinin ortadoğuda değil batıda vücut bulduğundan yanayım.
Işid gelir geçer. Fakat Abd bir Venezüelaya elini uzatır binlerce insanı öldürür bir teröristleri besler ortadoğuyu kana boğar. Suçluyu batıda aramak artık bir kaçış, korkaklık olarak değerlendiriliyor. Sanlıyor ki, gerçekten güçlü, yetenekli kimseler olsaydı batının gücü onları bu duruma getirmezdi. Fakat öyle değil. Zamanında gücü ele geçirmiş, zekice ataklarda bulunmuş olabilirler, kabulümüzdür. Ki zaten şuanın barbarı olarak görülmelerinin yegane sebebide güçlerini diğer ülkeleri sömürmek, ezmek için kullanıyor olmalarıdır.
Ve Venezüela. Yegane ilgi alanımdır. Bu yüzden çok merak ediyorum Chavez'i neden bir deliye benzettin? Ben hakkında okumadığım kitap, izlemediğim belgesel bırakmadım ve tam zıt görüşlerede eşit derecede yer vermeme rağmen hala onun tarihin gelmiş geçmiş en dik duruşlu, adil ve iyi lideri olduğunu düşünüyorum.
Yanılıyorsun. Kim Jong Il'e çılgın damgası vurup korkanlar, Komünistleri dar ağaçlarında sallandıranlardan, hırsızlığı zenginin altın kaplamalı saatine göz dikmek olarak görenlerden, aç insana aptal muamelesi yapanlardan başkası değil.
Oysa tarihte atom bombasını ilk kullanan değil mi ambargo uygulamayı hak olarak gören ülke?
"Çarlık Rusya komünistleri avlamaya çalışırken de böyleydi
Sovyet Rusya, Çar yanlılarını ipe yollarken de böyleydi." demişsin.
Her iki karşıt görüştede ölümlerin olması, haklı olanı seçemeyeceğimiz anlamına gelmez.
Eğer, birisi canına, malına göz diker, saldırırsa kendini korumak uğruna onun canına, malına kastedebilirsin. Bu şiddet değil, nefsi müdafadır.
Bir tarafta emek, adalet naraları atan kimseler var.
Kaşılarında ise, benim param, benim petrolüm diyenler.
Eğer, aç iseniz çalarsınız. Ve yine eğer aç iseniz, bir başkasının kolunda ki altın saat sizden çalınmış ekmeğinizdir. Onu almak haktır.
Evet, elbette doğu'da başının üzerinde halesi eksik melek değil. Özellikle Suudi Arabistan ele alınınca, verilecek cevap kalmıyor. Fakat ben "orta doğu" şeklinde genelleme yapılmasına karşıyım. Ülke ülke ele almak daha mantıklı. Çünkü bu ortadoğuda Suudiler ile İranlılar Amerika ile Kuzey Korenin olduğu kadar birbirine düşman ülkeler.
Chavez'in yaptığı anayasal değişikliklere bakalım, biraz:
Bu değişiklikle mahkemelerin bağımsızlığı kısıtlamış, devlet başkanının hak ve yetkileri arttırılmıştır. Bak ilk seferde aklıma gelen bu.
Ya da örneğin çifte vatandaşlığı yasaklaması gibi. Hadi bunu ülkeyi korumak için yaptı diyelim ki öyle, Venezuela vatandaşlığını çat diye iptal etmesi. Bunu "jakoben" Türkiye'de seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yapınca tepki verirken Komünist Öğretiden gelen bir devlet başkanı yapınca reformcu olmuyor.
Eylemlere bakışım, bizden ve onlardan ziyade, eylemlerin kendisine odaklanmakla alakalı.
Ha Chavez halkı için zulümcü bir lider miydi, dersen, bence hayır. Ama bu onun diktatoryal bir çizgide olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Seçilmiş ve iyi niyetli diktacı bir devlet başkanıydı Chavez.
Kim Jong, Stalin'in Kuzey Kore'de vücut bulmuş hali. Bir hela taşının zekasına sahip ve becerebilse 3. dünya savaşını çıkarmak için 2. saniyesini düşünmeye ayırmaz.
Şimdi sanırım bu tartışma Komünizm/Sosyalizm pratiğine doğru kayıyor.
Ondan önce şunu söylemek lazım: Bugün, dünün Sosyalistlerinin desteklediği Baasçıların da eli temiz değil. Yani Orta Doğu'nun bugün bu halde olmasının tek sebebi de ABD değil.
SSCB'nin Afganistan'a demokrasi değil, lakin sosyalizm ihraç etmesine kadar uzanır, bu işin bucağı.
Taraflar birbirinden daha temiz değil yani.
SSCB'nin yaptığı zulümün Çarlık Rusya'sından yeğ olduğunu sen sadece bir komünist olduğun için düşünüyorsun. Benim olduğum yerden baktığında, farklı bir durum yok.
Kaldı ki SSCB zamanla bizzat dönemin en büyük imparatorlarından ve yayılmacılarından ikincisi haline gelmişken Çarlık Rusya'sından daha az emparyel görmek çok da manalı değil.
Tarihi pratiklerin gösterdiği üzere Komünizm dikta olmadan sürdürebilir bir sistem değil.
SSCB örneğinde olduğu gibi parti üyesi olmazsan ülkeden sürülmen en "temiz" seçenekti.
Tarihin Sovyet Rusya'sının eli Guatemala'da işkence yapan ABD'den daha temiz değil. Komünist olmayan edebiyatçı ve bilim adamlarının anılarını da okumanı tavsiye ederim.
SSCB'nin özellikle Lenin'den sonraki uygulamaları DHKP-C'nin iç dinamikleriyle çok benzerdir ki bu da DHKP-C'nin kendisini neden marksist bir örgüt olarak tanımladığını gösterir.
Bana sorarsan iki grup da Marks'ın anlattıklarından bir halt anlamamış. Teoride sınıfta kalıyorlar.
Ama bir iki komünist/sosyalist denemeyi saymazsak, Komünizm tam da böyle bir şey.
Yani Komünizm teoride olmasa bile pratikte Batı'ya sen katilsin deme hakkına sahip değil.
Çünkü o da katil.
"Eğer, aç iseniz çalarsınız. Ve yine eğer aç iseniz, bir başkasının kolunda ki altın saat sizden çalınmış ekmeğinizdir. Onu almak haktır."
Hayır. Mülkiyet hırsızlık değildir. Eğer adil gelir dağılımı dersen, evet öyle bir şey yok, ve denkleştirmeliyiz derim.
Ama Ar-Ge hazırlayan bir adamla sokak süpüren bir adama aynı ücreti vermek adalet de değildir, hak da değildir.
Asıl hırsızlık budur, üstelik.
Biri Ar-Ge üretecek bilgide ve zekada
Diğeri sadece sokak süpürecek zekada olduğu sürece eşitsizlik olacaktır.
Çünkü insanlar eşit değildir. Bazımız daha zekiyiz, bazımız daha yetersiz. Sokak süpürmek kötü değildir, onursuz değildir. Ama sonuç olarak katma değeri az bir beceridir.
Bu adama Ar-Ge geliştiren adamla aynı parayı vermek, hırsızlığın dik alasıdır.
Çünkü o adamın bilgisinin karşılığını çalıyorsun.
Ha yok ben ikisine farklı ücret vereceğim diyorsan, o zaman zaten Komünizm de eşitliğin sağlandığı bir sistem olmuyor. Bu anlamda illa ki gelir farkı olacaktır.
Ve yine.
Bu geliri nasıl eşit dağıtacağın, sistemsel bir sorun değil, dağıtıcılarla alakalı bir sorundur.
Komünizimdeki dağıtıcının da bunu hakkaniyetli yapacağının bir garantisi yok. Komünizm üstelik sistemsel olarak mesela o sokak süpüren adamın bir sendika kurmasına izin vermediği, izin verdiği sendika da zaten doğrudan devlete kitlendiği için hak arama yolunu da doğrudan tıkıyorsun, pratikte.
Tamam Orta Doğu'yu ülke ülke de ele alabiliriz.
Çin mi? Yapma Bahar. Daha düne kadar çocuk cinsiyeti saplantısı yüzünden insanların kız bebekleri aldırdığı, insanlarını günde 1 doların altına çalıştıran bir devletten bahsediyorsun..Verdiğin çifte vatandaşlığın yasak olması durumu tüm bu saydıklarımla karşılaştırılınca pek bir önemsiz kalıyor. Çin’de de aynı politika bir takım farklı nedenler çerçevesinde uygulanmakta. Ama yine bu Çin’de evsiz insan bulunmamakta. Her bir vatandaşa hangi koşula sahip olursa olsun bir ev veren hükümeti sürdürdüğü çifte vatandaşlığa yönelik politika nedeniyle eleştiremezsin. Ki, şahsi düşüncem bu uygulamanın gerekli olduğu yönünde. Bu hakkı kullanacak kimselerin mal varlığı olan ve zamanında Chavez’i devirmek için sokaklara dökülenler ile aynı kişiler oldukları göz önünde bulunudurulunca, şart olduğu sonucu ortaya çıkıyor .
O zaman Tayyip Erdoğan da mesela ABD'yi davet etsin? O da seçilmiş başkan? Aynı seçilmiş hükümet ABD'yi davet etse bu kadar hak verir olacak mıydın?Ve Afganistan.
Tıpkı günümüzde Suriye hükümetinin seçilmiş başkanı Esad’ın yapığı gibi, zamanında Afganistan hükümetide Sovyetler Birliği’ni topraklarına davet etmiştir. Aslında konu çok güzel bir noktaya geldi. Çünkü düşününce, düşmanların ve dotların, kısacası safların ve uğruna savaş verilen ideolojilerin günümüz Suriye savaşından bir farkı olmadığını anlaşılıyor. Aşırı derecede büyük bir benzerlik var. Aynı.
Bir tarafta Bin Ladin’in İslamcı Mücahitleri ve devamında adeta gökten düşmüşcesine dört bir yanı saran, aslında çok uzun zamandır beslendikleri ve zamanı geldiğinde kullanmak üzere saklanan El Kaide. Destekçileri ise bizi hiç şaşırtmıyor; Suudi Arabistan, Abd, Pakistan gibi ülkeler. Ve karşı tarafta seçilmiş bir Marksist hükümet ile onların daveti üzerine ülkeyi teröristlerden kurtarmak adına Afganistana konuçlanan Sovyetler ordusu.
Yakın bir zamanda yine “Abd’siz adım atamayan Kabil, Moskovadan askeri yardım” istedi.
Ekim devrimi sayesinde Afganistanda dahil olmak üzere bir çok ülke bağımsızlık kazandı. Afganistan emiri Emanullah, İngilizler tarafından “kızıl” olarak anılan Komünistlerin etkisiyle ülkesine şu hakları kazandırdı; “Bu reformlar, tüm geleneksel kabile toplumunu sarstı. En çok etkilenenler mollalardı. Vakıf topraklarına el konuldu, mollaların hakimiyetleri azaltıldı ve bağımsız mahkemeler kuruldu. Kadınların eğitimi yaygınlaştırıldı”
1978 yılında solcu subaylarca kurulan Stalinist rejim, toprak ve kadınlara eğitime ilişkin ilerici önlemler de dahil olmak üzere bir dizi reform gerçekleştirdi. Bu mollalar, tefeciler ve toprak sahipleri için ölümcül bir tehditti. Abd ise Kabil’deki yeni rejime amansızca karşı çıktı. Gericileri örgütleyip silahlandırdı.
Ve şuan ki Afganistanın halini hepimiz biliyoruz.
Bu, Tc’nin Suudi Arabistana dönüşmesi gibi.,
Hatta, ekonomik özgürlükler bakımından çok daha ileri, eşitliğe dayalı bir seviyedeydiler. (O dönemin koşulları içinde değerlendirme yapıldığında)
Şimdi ise kadınlar saçlarından dolayı öldürülüyor, dışarı çıkamıyor, insanlar kendi komşuları tarafından diri diri gömülüyorlar
Bu adam deli Bahar. Bildiğin püsküllü deli. Üstelik de faşist. Komünist olması onu faşist olmaktan muaf kılmaz.Kim Jong Il, Abd yönetiminden daha fazla deli değil.
Önce şu sol duruşlu dediğin ülkelere bakalımVe son olarak, mülkiyet hırsızlıktır. Eşit gelir dağılımını ütopik gören kimselere karşı, en azından “gelire göre vergi” uygulaması sunulduğunda bunuda dengeleri bozacak bir uğraş olarak görüyorlar. Oysa eşit gelir mümkün ve zorunlu.
Emeği değerli kılan alın teridir, fiziksel ya da zihinsel farklılıklar kıstas olarak alınamaz. Ar-Ge üretecek kimse, bir temizlikçiyle aynı ücreti almalı.Ve bu noktada bir başkasına göre “neden” sorusunu sorması gereken kişi tezmizlikçidir. Çünkü gün boyu iki büklüm çalışmasına rağmen, gayet kolay gelen bir masa başı çalışanı ile aynı ücrete tabi tutulmaktadır.
Bu yüzden somut bir eşitlik sağlanmalı.
Komünizm sınıfları ortadan kaldırır. İnsanı insanın kurdu olmaktan kurtarır.
Ve ben, ya hepimiz ya da hiç birimiz mantığıyla hareket ediyorum.
Ya hepimiz aç kalırız, ya da beraber doyarız.
Sokakta karton toplayanlar olduğu sürece, kimsenin cep telefonu sahibi bile olmasına izin vermezdim.
K.Kore başımın tacıdır.
Ve çok yaşasın Çin, Küba gibi sol duruşlu ülkeler.
Bize hala bir umudun olduğunu gösterdikleri için.
Çin mi? Yapma Bahar. Daha düne kadar çocuk cinsiyeti saplantısı yüzünden insanların kız bebekleri aldırdığı, insanlarını günde 1 doların altına çalıştıran bir devletten bahsediyorsun..
Nereden biliyorsun, bu insanların tamamının Chavezi devirmek istediğini. Arada bir tane bile varsa onun hakkı gasp edilmiştir. Asıl budur hırsızlık. Bu insan haklarına da vatandaşlık haklarına da aykırı bir uygulamadır. Boşuna savunmayalım istersen.
Geri kalan kısmını kestim. Çünkü dediğim gibi Chavez'in kötü bir lider olduğunu düşünmüyorum, yanlış uygulamaları da olan iyi bir lider olduğunu düşünüyorum.
O zaman Tayyip Erdoğan da mesela ABD'yi davet etsin? O da seçilmiş başkan? Aynı seçilmiş hükümet ABD'yi davet etse bu kadar hak verir olacak mıydın?
Hayır. O zaman bu kısımda emparyel falan bir şeyler okudurduk.
Kaldı ki Afgan Hükümeti Sovyetleri davet etmedi. Sovyetler uydusu olan Afgan hükümetine kendisini davet ettirdi. Diğeri size TKP ilçe teşkilatında anlatılanlar. Tarihi gerçekler ondan biraz daha farklı.
O halk Afgan hükümetini yönetsinler diye seçti. Sovyetleri çağırsınlar diye değil. Bunun adı bildiğin yetki gaspıdır. Yine bir hırsızlık yani. Demokrasi böyle bir şey değil. İslamcılara demokrasi dersi veren komünistlere de demokrasi aşinalığı diliyorum.
O Bin Ladin nasıl palazlandı? Sovyetlere karşı ayaklanan İslamcılar ABD tarafından desteklendiği için. Peki Sovyetler içeri girmeseydi, desteklenirler miydi, yoksa kendi yağlarında mı kavurulardı. Sovyetlerin yayılmacı ve sömürmeci politikaları yüzünden asla bilemeyeceğiz.
Bugün başımızda IŞİD diye bir bela varsa Sovyetlerin de bundan ABD kadar payı vardır.
"Seçilmiş" Afgan hükümetinin sosyalist olmayanlara yaptıklarından biraz bahsetseydin de taşlar yerine otursaydı.
Ekim devrimi sayesinde Afganistan dahil ülkeler bağımsızlık kazanmadı.
Bağımsızlık dediğin, bir ülkenin halkının tek başına karar vermesidir. Sovyetlerin uydusu olmak bağımsızlık değildir.
Afganlar mı eşitti? Hayır, Afgan Hükümetiyle aynı düşünenler eşitti. Düşünmeyenler değildi. Buna eşitlik demiyoruz.
Stalin neler yapmış?
Adamın lakabı demir yumruk yahu. Kendi zamanında bütün muhalifleri bu hain, bu yardakçı falan diye fişleyip sürdürmüş, öldürtmüş bir adamdan bahsediyorsun.
Evet adeta kanatsız bir melekti Stalin.
Hala Stalanistler kaldı mı yahu?
Stalin bir faşistti. Hitler ve Mussoliniyle birlikte tarihin gördüğün 3. en büyük faşisttir. Bu 3 manyak bir olup Avrupa'nın bir tarafına etti.
Bu adam deli Bahar. Bildiğin püsküllü deli. Üstelik de faşist. Komünist olması onu faşist olmaktan muaf kılmaz.
Önce şu sol duruşlu dediğin ülkelere bakalım
Çin: insanların yattığı yerde çalışıp, sokak köpeklerinden daha kötü durumlarda yaşadığı bir ülke. Size TKP'de böyle mi öğretiyorlar, hakkaniyeti, eşitliği, insanlığı.
9 yaşında bir çocuğun günde 1 doların altına çalışması mıdır, gelir adaleti.
Şu canına tükürdüğüm ülkeyi savunmayın.
Sizin yere göğe sığdırmadığınız o ahlaksız Çin hükümeti yüzünden bugün pazarlarımızda civalı bebek kıyafetleri dolaşıyor. Çocuklar açlık sınırının daha da altına çalışıyor.
Kadın hakları konusuna zaten değinmek istemiyorum, yoksa ağlayacağım.
K.Kore senin başının tacı olsun. Ben tuvalet kağıdı yerine kullanmayı tercih ederim. Ömrü yettiği sürece o herif dünya savaşı çıkarmak elinden geleni yapacak.
Küba'yı ayrı koyuyorum. Özellikle de Castro'yu. Tarihin gördüğü en dik duruşlu liderler arasındadır. Şu adamı diğerleriyle kıyaslamak Castro'ya haksızlıktır.
Gelelim Mülkiyet konusuna.
Neden Ar-GE geliştiren kimse temizlikçiden daha fazla para almalı?
Temizlikçilik vasıfsız bir iştir.
Bak onurlu olmasından falan bahsetmiyorum. Senin deyiminle konuşalım "alın teri" dökülen her iş onurludur.
Ama Sovyetler uzaya temizlikçilerle değil mühendislerle çıktı. Bu sayede döneminin en büyük devletlerinden biri oldu.
Temizlikçiliği küçümsemek ayrı.
Ben de işçi bir babanın çocuğuyum. Kendim de bir işçiyim bu arada.
Benimle örneğin parçacık hızlandırıcı üzerinde çalışan adam ekonomiye aynı faydayı sağlamaz.
Komünizm ütopiktir ve insan doğasına aykırıdır.
İnsanlar sınıflarla var olurlar.
Liderlik insanların ve hatta sürü halinde yaşayan bütün canlıların temelinde var.
Birileri yönetir, birileri de sürünün varlığı için çalışır. Biri daha faydalıdır, biri daha az faydalıdır. Ama hepsi bir fayda sağlar.
Bu sebeple de hiyerarşi tüm sürülerde vardır.
Biz de bir sürüyüz, daha fazlası değiliz.
Sen istersen bütün dinleri, bütün sınıfları, bütün her şeyi ortadan kaldırıp eşitle. Eninde sonunda bir adam tekrar çıkacak, en çok ürünü ben topladım, sizi vahşi saldırılardan ben korudum, hepiniz bana birer tane meyve vereceksiniz der.
Diyecektir.
Çünkü insanın doğası budur.
Hemen hemen bütün sosyalist denemelerin başarısız olmasının sebebi de budur.
Üstelik Komünist devletler arasında-sizler her ne kadar inkar etseniz de- hiyerarşi vardır. Sovyetler aslında eşit olması gereken diğer bütün sosyalist devletleri bünyesinde toplamaya çalışmıştır. Sınırlar kendiliğinden ve doğal bir şekilde birleşmemiştir.
Şurayı ayrı çekelim:
Gayet kolay masabaşı işi.
Benim yaptığım iş kolay değil, zekamı kullanıyorum ve bir temizlikçi benim işimi, mevcut vasıflarıyla yapamaz. Ama ben onun işini yaparım.
Yani eşit değiliz.
Ben daha vasıflıyım. Bunu temizlikçiliği kötü gördüğüm için söylemiyorum. Örneğin ben de uzay aracı tasarlayamam. Ben de o vasfa sahip değilim.
Doğuştan farklı özelliklere sahibiz. Ve bu özelliklerimiz sayesinde farklı şekillerde ekonomiye katkı sunuyoruz.
Diyelim ki üretim değil de sanat olsun.
Bir yanda Necip Fazıl, diğer yanda Nazım.
Bunların gelirlerini nasıl belirleyeceksin?
Kaldı ki benim alnımın teriyle kazandığım parayı hayır ev alamazsın, hayır araba alamazsın, tuvalet kağıdını ben vereceğim şeklinde bir tasarrufa tabi tutmayı kendinde hak gören bir devlet baş zorba değil midir?