konuyu anlamayanlar için özeti mismo yazmış.
zaten düzgün olsalar toplum bugün bu halde olur muydu? eleştir, yerden yere vur, küfürler et ama bir kafede gördüklerin arasında yine ona aşık ol. aynı bir oydan ne olacak diyen kişiler gibi, sen denizde bir su damlası olsan da o damlalar birleşince en büyük dalgaları oluşturuyor. aynı denize çöp atmak gibi adım adım toplumu zehirliyor. sonra neden boşanmalar artıyor. evlilikler azalıyor, onlarda enayi değil ki hemencecik çöp olacak bir şeye büyük bir yükün altına girerek katlansınlar. hele hele sünepe diye aşağılanmak, yararlı bakterileri, bakteri diye yok etmek gibi. oysa motivasyonlarını yükseltecek ödüller vermek yerine.
şaşırdığın sorununda cevabı basit, onlar kendi doğrularını oluşturmuşlar. sen onların dinlerine küfür etme ki onlarda senin dinine küfretsin. hep birlikte toplumu zehirlediklerinin farkına varamayıp bahaneler üretselerde, sananeleriyle onca insanın arasında yine kadınların şiddete maruz kalma nedeni olduğunu idrak edemiyorlar. iş o vakte geldiğinde o sananeler, bütün kadınların canını yakıyor. oysaki bana ne değil mi?
o yüzden bu insanların ortamlarından uzaklaşıp, onları sanane ve bananeleriyle başbaşa bırakacaksın. kendi zehirledikleri toplumun kendilerine nasıl zarar verdiğini gözleriyle görecekler.
Ekşi'de bu mevzunun tartışıldığı başlığa bi gideyim dedim, 434 sayfa olmuş, ilk entry taa 2004 yılından, sonuncusu 2 gün önceden.
Ara ara da okurum, sevdiğim bi başlıktır. Bazen efendi olduğuna inanan vasıfsız ve vasat adamların ağlama duvarı olur. Bazı üyeler evrimsel, bazı üyeler sosyolojik yaklaşırlar. Bazen efsane psikolojik çözümlemeler okursunuz, bazen de tabiri caizse "hatun düşürme" amacı taşıyan boş beleş entryler. Bazıları yok böyle bi genelleme; sizin küçük, özsaygı ve özgüven yoksunu çevrenizin meseleleri bunlar der.
Özetle tek bir platformda bile 15 yılı ve 5000 giriyi bulan bi tartışma konusu bu.
Dedim ya benim okumayı sevdiğim bi başlık olduğundan olsa gerek, o kadar çok yorum gördüm ki bu konuda üstüne bi şeyler ekleme ihtiyacı hissetmiyorum aslında.
Sadece yukarıdaki bilgileri verdim çünkü bundan 15 yıl önce de birileri internet üzerinden aynı konuları tartışıyordu. 30 yıl öncekilerin yazacak bir sözlüğü yoktu ama ne konunun ne de argümanların değiştiğini pek sanmıyorum. 300 yıl önce de değişen pek bi şey yoktu, hatta 3000 yıl önce de. Zira insanlık tarihi, edebiyat tarihi bi anlamda efendi adamların piç adamlar karşısında yenildiği hikayelerle dolu. Ki sadece yerli hikayelerden de bahsetmiyorum.
Sizin kastettiğiniz kadınlar, efendi adamlar ve serserilere gelince; "Hatunların efendi adam yerine piç tercihi" meselesinin hem içinde, hen dışında bi durum. Zira kelimelerin altını herkes farklı dolduruyor bu noktada. Tabi bir de sizin anlatımızdaki karmaşayı düşününce...
Yine de anlayabildiğimiz kadarıyla sizin kastettiğiniz anlama odaklanırsak günün sonunda hayatta kalabilmek için güce ve güçlüye tapan, bunu da en içgüdüsel anlamda her açıdan tehlikeli ve gerek duygusal gerek fiziksel şiddete eğilimi olana yakınlık göstererek sağlayan sıradan bi türüz.
Dişi arslanı düşünün; kendi avladığı geyiğin en güzel kısımlarını yiyemeyeceğini ve erkek arslandan geriye kalanlarla yetinmek zorunda kalacağını, diğer dişilerle sürü içerisindeki yeri için sürekli rekabet etmek zorunda olduğunu, erkek arslanın yavrularına ve kendine zarar verebileceğini hatta öldürebileceğini bile bile fiziksel durumu en iyi görünen, en zalim, en vahşi, en tehlikeli ve diğer dişilerden en çok talep gören erkek arslanı bulur ve ona bağlı olarak onun sürüsünde yaşar. Onun bilgisi, becerisi ve türünün toplu yaşam kuralları düşünüldüğünde bu tam olarak hayatta kalma güdüsüdür.
Dişi arslanı acizlikle, bile isteye yanlış tercih yapmakla, bi de bu tercihi canı pahasına savunmakla, bu tercihi sebebiyle kendi toplumunu zerhirlemekle suçlayabilir misiniz?Suçlayamazsınız. Aynı şekilde insanlıktan da çok beklentiniz olmasın işte.
Medeniyet dediğimiz ütopyaya ulaşmak pek kolay değil, hele de kültürel ve ekonomik yapısı bizimki gibi olan ülkelerde hiç değil. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılmakta zorlandığı bi yerde içgüdüsel davranması, kadının bi gün kendisine de zarar verebilecegi gercegini görmezden gelerek bi sizin kastettiğiniz gibi bi adamın gölgesinde yaşaması ve bu yaşamını "sana ne" diyerek canı pahasına savunması, o adamların da güçlü gördükleri patronlarına ya da siyasi, toplumsal ve mafyatik figürlere yaltaklanması son derece normal. Korku ve tehdit ögeleriyle bezenmiş bi toplumda temel varlığını koruma gayesinden öteye gecemeyen yığınlarla yaşıyoruz. Kendi hallerine bırakılmaları da ne yazık ki çözüm değil, zira kendi kendilerine farkındalık geliştirecek durumda değiller.