Samimiyetle Allah'a bırakmak

Ne güzel bir konu bu, keşke herşeyi ALLAH'a bıraksak sorgulamadan, tam teslimiyetle ama sanmıyorum hicbirimizin yapabildiğini...
Ben 32 yaşındayım, bekarım en büyük sınavı 32 yaşında bekar olmakla yaşıyorum belki teslimiyetle aşılacak bişey ama İnsanız hemen olsun dileğim hemen olsun hemen ver ALLAH'ım diyoruz, Yunus süresi 11. Ayette ne diyor RABBİM "Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de alelacele verseydi, onların hemen ecellerini getiriverirdi" .Tam teslimiyet lazım isteyip,dua edip sonrasını ALLAH'a bırakmak.
Kendimi sorguluyorum da şimdi dua ettim ,istedim ama tam teslim olmadım ,günah işledim hemde çok duam kabul olmadı deyip iyice uzaklaştım duadan RABBİM bana niye icabet etsin bu durumda niye...Hatalı olan hep biziz yanlışa giden biz ama bize yine de kapısı açık olan RABBİMİZ var ŞÜKÜR....
 
Ben de cok çaresizim. Su an sanki ciğerimi dağlıyorlar... her gün her sabah her aksam her vakit içime ağlıyorum. Yasıyorum ama aslında ben bir ölüyüm. Ruhumun ızdırabı dayanılacak gibi değil... cok sey öğrendim bu imtihanımda. Rabbim yarattığını bilir. El açıp dua ediyorum her an... Keske geceleri uyumasam da yalvarsam diyorum. Kime yazayım kimim var ki dediğim cok an oluyor. Dost dediğin her kimse hayırlısı deyip geciyor işte. Kimsesizim ama Rabbim var. Kapısındayım ... ağlıyorum ağlıyorum. Rabbim sen olmasan ben yokum. Su aciz kulun ve benim gşbi duaya muhtaç herkesin gönül muradını ver Allahım Amin amin
 
Kızlar kesinlikle hiçbir şeyden vazgeçmeyin. Ben benim için önemli olan bir şey istedim Rabbimden. Bunun için de dua ettim ve Allah'ım sen bana doğrusunu gösterirsin dedim. 1 aya yakın bekledim sonrasında da herhalde hayırlısı bu demekki beklediğim şeyin olmaması gerekliymiş dedim ve tevekkül ettim. Niye istediğim gibi olmadı diye sorgulamadım. Sonrasında kendimce bir günah işledim ve pişman oldum yattım uyandım. Sabah uyandığımda dileğimin gerçekleştiğini gördüm. Rabbim bana aklımın ve kalbimin netleşmesi için bir işaret göndermişti. Şimdi her gün şükrediyorum. Kafamda acaba soru işareti kalmadı. Çok şükür bazen gözümün önüne duamla ilgili bir kare geliyor ve ben onu yaşıyorum. Asla isyan etmeyin. Asla bir günah işledim diye vazgeçmeyin. Günahın içinde bile hayır var bana göre. Günah işledikten sonra tövbe ediyoruz, dua ediyoruz. Günah bizim dua etmemize, tövbe etmemize vesile olmuş oluyor böylelikle. Her şerde bir hayır vardır sözü çok doğru.

Zamanında ben de çok isyan ettim yeri geldi küstüm duayı bıraktım. Şimdi her şeyin farkına varıyorum. Yaşadığımız hiçbir şey boşuna değil. Yaşayarak öğreniyoruz. Olana da olmayana da bin şükür
 
Benim çoğu duam kabul oluyor çok şükür bin şükür ama bir duam var ki daha gerçekleşmedi. Halbuki en çok istediğim şey. Diğerleri kabul oluyor ama o duam belki de benim imtihanim ya da Rabbim sabretmemi istiyor. Allahım ne olursun kabul et ne olursun. Şer ise hayra çevir kabul et ne olursun amin
 
Cok zor degil mi? seytan benle cok uğraşıyor bu konuda... külahıma hep vazgeç diyor. Şartlara bakıyorum kabul olmayacak İşte dua etme diyor surekli... bazen cıldırma noktasına geliyorum. Estagfrllh deyip yine istiyorum. Gidecek baska kapın yok ki
 
Külahıma degil tabi kulagıma
 
Merhaba arkadaşlar..
ne güzel bi topikmiş,takibe aldım
Dua çok önemli, birçok ayeti kerimede duanın önemini belirtmiş Allahu teala.. insanın içinden dua etme isteğinin gelmesi çok büyük nimet inanın.. ben konuşurum rabbimle dertleşirim sanki, dua ederim, isterim... ama bazende yüreğim darlanır, bırak gün içinde dıa etmeyi namazın arkasından bile seccademi hızlıca toplar kalkarım.. işte ozamanlar çok üzülürüm aslında, nerde ne eksiklik ne hata yaptımda bukadar sıkıntım derdim isteğim varken içim dua etmek istemiyor diye bilmiyorum belkide yanlış bi düşünce ama çok üzülürüm sanki bi eksikliğim olduda rabbim benim duamı istemiyor gibi gelir.. belkide şeytandandır bu his bilemiyorum...
 

Canim düşün öyle bir Allah ki denizleri, okyanusları, çiçekleri, kedileri, köpekleri ve bir damla meniden insanı yaratmış. Hem de hiç yoktan. Ufacık bir biti yap deseler yapabilir miyiz? Bunca şeyi yaratan Rabbe bizim isteğimiz mi fazla gelecek? Hayır. Ama imtihan dünyası işte hatta bir ayette diyor ki insanoğlu her istediği olacak mı sanıyor diye. Bizim yanilgimiz Allah her duamizi illaki kabul etmek zorunda diye düşünüyoruz bazen. Ama yine de öyle istekler var ki bastirilamiyor Allahım ne olur hayra çevir kabul et öyle dualarimizi ne olur
 
Dua eden insanları ta yüreğimde hissederim ben. Beni cok iyi anladığını düşünüyorum. Biz Ondan gelecek hayra muhtacız.
 
Emira SY
Yorumlarınızı seviyorum.. Siz de buyrun buraya.

Davetiniz beni çok mutlu etti :) öncelikle herkesin hicri yılbaşı mübarek olsun.

Aklıma ilk gelen Hz. Zekeriyya'nin Meryem suresinde gecen, duası ile ilgili su sözü oldu:

"Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım."

Bu ayeti gordüğümden beri artik dualarimi bu hissiyat içerisinde yapmaya çalışıyorum. Beni bu dünyada hayal kıriklığına uğratmayacak yegane sığınağım Rabbim! Hatam ne denli büyük olursa olsun beni asla kapisindan kovmayan Rabbim! Büyük olsun küçük olsun herseyimi istediğim ve beni asla mahzun bırakmayan Rabbim!

Bir de annemin sözünü ekleyeyim, siz Allah'a (gerçek manada) kul olun yeter :)
 
Allaha bırakmak, tam manasıyla teslim olmak güzel bir his.
Çok dua ettiğim bir konu vardı, gece gündüz, aklıma geldikçe.. Sık sık..
Hep olur gibi oldu ama gerçekleşmedi.
Benim için de çok önemli oysa..
Ama sonunda teslim oldum sanırım.
Aslında bilemiyorum.
Teslim mi oldum, bıraktım mı, kendimce küstüm mü yoksa.
Allah affetsin küsmek değil de kabullenmek belki de..
Olmayacak bu iş, direnmiyorum deyip duayı bıraktım.
Yanlış yaptım biliyorum ama olmuyor ne yapayım.
İmtihansa razıyım, daha büyük imtihanları olanlar var. Herşey bizim için....
Öylesi karışık işte kafam
 
Ben de öyle karısıgım offf
 
Ben de öyle karısıgım offf
Genel olarak mutluyum aslında, bin şükür..
Sağlıklıyım, sevdiğim sevildiğim eşim var, huzurluyuz, dünya tatlısı iki çocuğum,maddiyat iyi, maneviyat işte... Sorun maneviyatta, çok önemli. Duada geri kaldım bu sıra ve bu eksiklik büyüyor içimde!
Olmadı dediğim duam, olmasa da olur aslında. Ama ben olsun istiyorum!
Olsun ben daha mutlu olacam diyorum!
Doyumsuz insanoğlu.. O zaman da bulurum sorun edecek birşey, öyle değil mi?!
Asla isyan etmiyorum.. Sadece Allahtan diliyorum, olmayınca üzülerek razı oluyorum. Üzülerek.. Üzülmemek mi lazım? İşte o aşamaya gelemedim..
 
Konu biraz daha ilerlemiş, ne güzel.

İnsanın Allahtan, Onun lütuflarından bahsedecek mecra bulabilmesi ne harika, bunu nasip eden de Allah, öyleyse bunun şükrünü eda etmiş olalım Onun fazlı kereminden bahsedelim.

İşini Allaha bırakma samimiyeti konusunda sorun yaşayan insan maalesef teslimiyette zayıftır yani nefsine esir olup bu esaretle dünyayı kendine zehir eden bir biçareye dönüşmüştür.

Şöyle örneklendirelim...

Henüz küçük bir çocuğuz, ısrarla bir oyuncak istiyoruz fakat bizim istediğimiz oyuncak oldukça pahalı, babamız bize aybaşı gelmediği için onu alamayacağını söylüyor.

Biz ayaklarımızı yerlere vurarak, bağırıp ağlayarak ısrar ediyoruz.

Bu halimize üzülen aslında belki de bizi susturmaktan başka gayesi olmayan babamız bize istediğimiz oyuncaktan daha küçük, daha renksiz bir şey almayı teklif ediyor.

Bizim çığlıklarımız daha da artıyor çünkü kendi isteğimiz olan ışıl ışıl, diğer çocukların ağzını açık bırakacak oyuncağa kafayı takmışız bir kere.

Fakat babamız da bir o kadar kararlı, parası olmadığını, onu alamayacağını söylüyor.

Pes eden biz oluyoruz, aybaşı gelsin, babamız maaşını alsın da hayalini kurduğumuz oyuncağa kavuşalım diye gün sayıyoruz.

Sahiden de maaşını alınca babamızın ilk işi o oyuncağı almak oluyor ve akşam eve gelince kucağına atlayarak oyuncağımızı istiyoruz ondan, beklediğimize değiyor, iyi ki onun teklif ettiği küçük hediyeye razı olmamışız diyoruz...

İşte bu misal dünya hayatında bizim arzu ve isteklerimizden, onlara kavuşana kadarki halimizden bir kesit.

Çünkü Allah-u Teala dualarımıza şöyle icabet ediyor.

Eğer dua ettiğimiz mevzu bir başkası için sorun teşkil etmeyecekse ve hayırlı bir istekse;

1- istediğimizi veriyor.

2- istediğimizi vermiyor ama Ondan bir şey istemek için dua ederek Onun lütfu ve rahmeti karşısında acziyetimizi dile getirmemiz karşısında ihsanda bulunarak daha evvel işlediğimiz bir günahı affediyor.

(Allahım, ne harika bir lütuf, normal şartlarda ahirette gazabıyla bizi cezalandırabileceği bir günahımızı bu dünyada istediğimizi mesela bir tencere tava setini vermeyerek affediyor.)

3- istediğimizi vermeyi ahirette daha büyük bir karşılıkla ödüllendirmek üzere erteliyor.

(Allahım, bu nasıl bir lütuf, dünyayla kıyaslanamayacak derecede çetin, annenin yavrusundan hak ister korkusuyla kaçtığı bir günde bize rahmet etmek için bu dünyanın ne fani, ne boş bir isteğini geri çeviriyor büyük Allahım.

Orada duası kabul edilmeyenlere verilen karşılıkları görünce kulların "ah, bizim de dünyada duamız kabul olmasaydı da bu lütfa erişseydik" diyecekleri buyuruluyor.

Tıpkı bu dünyada hasta, engelli ya da müzmin bir derdi olanlara ahirette yapılacak ihsanları görünce "ah, bizim de dünyada derilerimiz makasla kesilseydi de biz de bu rahmeti görseydik" diyecekleri buyurulduğu gibi.)

Bu kabilden bakınca bu kıymetsiz ve fâni dünya için aynı fânilikte dünyevi bir isteği olan kulun duası kabul olduğunda kişi kârda mıdır, yoksa zararda mı?

Doğarken yanımızda olmamış ve yine ölürken yanımızda götüremeyeceğimiz dünyevi bir istek kabul görürse yarına garantisi olmayan ve muhakkak sonu bulunan ömrümüzde elde edeceğimiz kazanç, mana aleminde Allahın lütfunu kesin şekilde vaat ettiği teslimiyet ve sabır sevabıyla kıyaslanabilir mi?

Allah Azimüşşan bize katiyetle buyurmuş, "Dünya saadeti isteyenlerin ahirette nasibi yoktur" çünkü mümin dünyada saadete eremez, en sevdiğinden ayrı düşmüştür, nasıl mutlu olsun?

Bizler Kalu Belada söz verdik, Allah-u Teala buyurdu "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye, biz de "Evet, Rabbimizsin" dedik, bu sadece Ona kulluk edeceğimizin yeminiydi, biz dünyaya bu yeminin gereğini yerine getirmek için geldik, ne iyi bir iş, ne iyi bir eş, ne gözümüzün nuru olan çocuklarımız, hiçbiri bu dünyaya geliş amacımız değil hatta onlar nedeniyle Allaha kulluk etme görevimizi aksatırsak helak oluyoruz.

Mesela kişi işinde başarılı ama namaz kılmıyor, ahirette ilk sorgu namazdan, bu kul işinde en yüksek derecelere gelse ne olur?

Kadın harika bir anne, evlatlarını sağlıklı yetiştirmiş, gelişimlerini düzenli takip ediyor, çocukları en iyi okulları kazanmış ama Allahı tanımıyor ya da namaz kılmayı bilmiyor, ahirette yüce Allahtan evvel evlatları yapışacak hanımın yakasına "Bana neden dinimi öğretmedin" diye.

Bir başkası sevdiği adamla dillere destan bir düğünle evleniyor, herkes onlara imreniyor, örnek çift deniliyor, evde süslü masalarda şık davetler veriliyor ama Kuran'ı Kerim'in yeri bilinmiyor, sosyal medya hesaplarında "Hayırlı eş huzurun başlangıcıdır" yazıyor ama ilâhî huzura çıktıklarında hesabı verilecek ibadetlere tatillerden, gezmelerden sıra gelmiyor, cennette bir arada olma isteği fotoğrafların altına yazılıyor ama cennete götürecek ameller işlenmiyor, o hâlde hangi hayırlı eşten, hangi huzurdan, hangi cennetten bahsediliyor?

Yineliyorum biz bu dünyaya Allaha kulluk etmek için gönderildik ve bunu yapacağımıza dair söz verdik.

O dünyadan buraya doğduk, daha anne rahmine düşüşte, bebeklik ve ilk çocuklukta bu ahdimizi unuttuk sadece Allahın peygamberleri ve salih kulları bu ahde vefa gösterebiliyorlar çünkü onların kalbi gaib aleminden ayrı değil, biz ise nefsimizi azgın bir hayvan gibi besliyoruz, herkesin Allaha inancı sözde tam ama namaz kılarken bile akıllarımızda çocuğumuzun süt dişi, sevdiğimiz delikanlı, bir dahaki ay alacağımız kolye ya da tartıştığımız komşu...

Allah-u Teala yine de bize merhamet buyurmuş ve bizi bize bırakmayarak "Kalpler ancak Allahı anmakla huzur bulur" diyerek tek ve mutlak ruhi sıhhat yolunu bildirmiş.

Yani buyuruyor ki "Çocuğunun süt dişi çıkar, sonra bağırsağı bozulur, sevdiğin delikanlıya kavuşursun, sonra tartışmalar, maddi sıkıntılar başlar, bir dahaki ay alacağın kolyeyi takarsın ama üç gün sonra ondan da hevesin kaçar"...

Sahiden öyle olmuyor mu, hangi isteğimize kavuşunca yeni bir arzu filizlenmiyor içimizde?

Hayatımızda kaç kez "Şu bi olsun Allahtan başka bir şey istemem" dedik ve yine istemedik?

Yine sayısız kereler bir derde düşünce "Allahım bu bir sınav biliyorum, bunu bi atlatayım çok dikkatli olacağım, emrinden çıkmayacağım" dedik ama Allah o isteğimizi lutfettiyse kalp kırmaya devam ettik, gıybet ettik, "kızma" buyurulmasına rağmen çocuğumuza, eşimize, kardeşimize bağırdık ki bazen haddi aşıp fazlasını da yaptık, Allah affetsin.

Mana aleminden buraya doğduk, burada ne amel işler, ne kadar ibadet ve infak eder, Allahın yarattıklarında Onun tecellisini görerek ve her şeyi Ondan bilerek yaşarsak, yasaklarından kaçınırsak o kadar kârdayız.

Bu teslimiyette olmayan kişi en çok parası, en yakışıklı eşi, en büyük evi olanı şanslı addeder yani dünyevi istekleri gerçekleşenleri kıskanır, onların yerinde olmak ister, "benim niye dualarım kabul olmuyor" diye dövünür.

Oysa nasıl o alemden buraya doğduysak öldüğümüz vakit tekrar orada zuhur edeceğiz yani dünya denen bu geçici duraktan ayrılıp tekrar orada, sonsuz yurdumuzda doğacağız, biz zaten oranın yerlisiyiz.

Bu doğumda fâni dünyanın ne parasının, ne eşinin, ne işinin, ne de evinin bize bir faydası olacak.

Kabul olunmayan hayırlı duaların misliyle karşılığı, sabah akşam edilen ibadetlerin ödülü, gizli gizli yapılan iyiliklerin bizzat Allah tarafından teşekkürü orada nasip olacak.

Bundan bir saniye dahi şüphe eden insan iman lezzetini tadamaz ve o hal üzerine ölürse gaibe iman etmemiş olur ki Allah korusun itikadını kaybetme riski vardır ve bundan bir saniye bile şüphe etmeyen kimse duası kabul edilmedi diye düşünmez, üzülmez çünkü kabulün makbulünün ancak ahiret yurdunda olacağını bilir.

O ilahi hesap günü Allahın lütuf ve gazabını görünce her şey için çok geç olacak lütfen yüce Allahımızı anne babamızdan, binbir emekle aldığımız evimiz ve arabamızdan, süt kokulu yavrumuzdan ve hatta kendi varlığımızdan çok sevelim, herkes Onu o kadar sevdiğini iddia eder ama seven sevdiğinden bir şey beklemez, istediği olmayınca gücenmez, sevdiği istediğini verirse bunu bir lütuf, vermezse imtihan olarak görür.

Yazdıklarımı içi boş olarak değerlendirmemeniz açısından kendi durumumu ifade edeyim, zor bir sınavdan geçtim, geçiyorum ama Allahımı o kadar seviyorum ki başıma bunlar gelmeseydi samimiyetle Ona teslim olma istek ve gayretimi gösteremezdim diye yaşadığım acı bana bal gibi geliyor, Allah-u Teala sızlattığı kalbin sahibi isyana düşmezse onu mükafatını vermeden bırakmayacağını vaat ediyor, bana bütün kainatı verdiği, hani derler ya mandalinayı bile soyup kabuğuna yerleştirdiği yetmezmiş gibi bir de verdiği acıya karşılık lütuf nasip edecek, bana, milyarlarca kulundan birine, beni bu sınava layık görmüş, öylesine, amaçsız bir hayat yaşatıp ahireti unutturabilecek, istikametini kaybettirebilecekken büyük bir imtihanla kendi yoluna döndürmüş, insan bu yücelik karşısında nasıl erimez, akıl Onu övmekte aciz kalıyor, Allahım ne büyüksün...

Allah bizi vesveselerden, mantığımızı Onun rahmetini anlama aczinden korusun ve bizim Onu çok sevdiğimiz gibi O da bizleri sevdiği ve razı olduğu kullar haline getirsin inşallah.
 
"Vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi"

Allahım öyle büyükki,öyle cömert ve merhametli ki, bizim isteklerimizi asla geri çevirmiyor!
Jessica arkadaşım, yazdığın gibi, dualarımıza verdiği cevaplar.. Tecelli ediş şekilleri... Farklı da olsa O bize cevap veriyor, bizi duyuyor!
Şu duygu, şu inanç kalbime sığmıyor bazen.. Öyle muazzam bir duyguki......
 

Ne kadar güzel yazıyorsunuz, okudukça insanın içi ferahlıyor..
Keşke dediğiniz gibi bir kul olabilsem, kendi adıma öyle bir kul olduğumu düşünmüyorum, dünyalık işlere daldım bekli de bu yüzden ruhsal olarak bunalımda, çıkmazdayım, canım yanıyor, Rabbim doğru yoldan ayırmasın bizleri, arada yazın lütfen, Maşallah size...
 

Hakkında yazılan güzel olunca yazılar da güzel oluyor, gül tutanın eli gül kokar.

Bahsettiğiniz bunalım çağın sorunu, herkes çareyi psikologlarda, antidepresanlarda, kısa veya uzun tatillerde, alışverişte, kuaförde, vs arıyor ama Allah-u Teala bize zamanın ötesinden "Kalpler yalnız Allahı anmakla huzur bulur" buyuruyor.

Bunun tek ve mutlak mutluluk yolu olduğunu idrak edebilelim diye de dünya yaşantısından örnekler zuhur etmiş, çok şükür, halimizi bir misalle ifade etmeye çalışayım.

İki sevgilisi ya da iki eşi olan insan mutlu olabilir mi?

Önceleri ikisini de idare edebileceğini sanan kişi sonradan bunalmaya başlar çünkü bir gün biri naz yapar, bir gün diğeri, bir gün biri bir şey ister bir gün diğeri, bir gün biri sorun çıkarmaz ama bu kez de diğeri uslu durmaz...

İşte dünya ve ahiretin ikisini de seven bir insanın hali bu iki eşi, sevgilisi olan kişiye benzer, bir kalp, bir yaşayış, bu iki sevgiyi aynı oranda kabullenemez çünkü bu iki sevgilinin doğası birbirine taban tabana zıttır.

Dünya insandan hırs ister, para, mal, mülk, şöhret, beşeri aşk...

Ahiret yurdu ise hırstan arınmış temiz bir kalp, para, mal ve mülk peşinde koşmaya müsaade etmeyecek kadar istikrarlı ve sağlam bir ibadet düzeni, beşeri aşkın asla tatmin edemeyeceği ve yerini dolduramayacağı bir ilâhî aşk yani Allah aşkıyla kişiyi saadete ulaştırır...

Bu noktada kişi bir tercih yapmak zorundadır çünkü bizler nasıl birbirimizi kıskanıyorsak Allah-u Azimüşşan da bizi kıskanır, Onun kıskançlığı kulun dünyaya meyledip kendini idrak edemeyerek yeterince iyi bir kul olamamasının neticesidir çünkü kul iradesiyle Allahın tüm lütuf ve cennetini reddederek dünyayı tercih etmiştir, böyle bir şaşırmış için Allahın hiç de iyi bir vaadi yoktur, Bakara Suresinde "Dünya nimeti isteyenin ahirette nasibi yoktur" diyerek ona rahmet kapılarını kapatmıştır.

Bu noktada insan dünyanın müminin cehennemi olduğunu idrak etmeli, bu ifadede anlatılmak istenen "dünyada mümin ezilip, üzülür daima mutsuz olur" değil, saraylarda yaşasa, emrinde uşakları ve trilyonları dahi olsa dünya nimetleri cennettekilerin en fazla ucuz ve basit bir kopyası hükmünde olacağı ve de o ilahi rahmet yurdundaki lütuflar buradakilerilerle kıyaslanamayacağı için dünyanın en mutlu kulu cennetteki en alt seviyedeki müminden daha az şeye sahiptir yani buradaki en değerli çokluk bile cennetteki rahmetlerin yanında yokluk ve fakirliktir.

Gelin görün ki hal böyleyken dünyadaki en iyi evi, arabayı, işi ya da evi tercih eden ya da elde etmek için kendini paralayan ademoğlu cennetteki nimetler buradakilerle kıyaslanamayacak güzellik ve derecede olmasına rağmen cenneti elinin tersiyle iter, vefasız sevgilisi dünyanın esiri olur.

Oysa dünya bizim için yaratıldı, Allah-u Teala bizim cennet ya da cehennemden hangisini hak edeceğimizi bizzat yaşayarak idrak etmemiz için bizi dünyaya gönderdi biz ise kendimizi dünyaya muhtaç sanıyoruz.

Dünya niye var?

İhlâslı kul cenneti hak etmek için dünyanın acı ve musibetlerine katlansın ki cennetteki nimetler ona daha tatlı gelsin, günahkar kul dünyanın ışık ve parıltısına aldansın ki cehennem ona daha da ıstırap versin.

Bu yazdıklarımı her Müslüman zaten biliyor ama her Müslüman buna uygun yaşayarak Allahın emir ve yasaklarına koşulsuz uymuyor çünkü iman zafiyeti var.

Henüz görmediği için cennetin fevkaladeliğine, cehennemin dehşetine inanmıyor, sözde inanıyor ama kalbi ikna olmuyor aksi halde Peygamberimiz(Sav)in dediği gibi cehennemi iğne deliği kadar yerden görseydi başını secdeden kaldırmaz, miraçta Onun şahit olduğu gibi bağrındaki etleri parçalayanların halinden korkar gıybet etmez, dünyayı isteyenin ahirette nasibi olmaz buyurulduğu için dünyaya küserdi.

Peygamberimiz (Sav) "hayvanlar ölüm ve sonrasını bilselerdi yiyecek semiz bir koç bulamazdınız" diyor, düşünsenize, hayvanın dehşetten yeme içmeden kesileceği o hal bize Kur-an'ı Kerimde açık seçik anlatılmış, Allahın peygamberleri tarafından tebliğ edilmiş biz hala evrenin en akıllı canlısı olduğumuzu sanar halimizle vitrindeki bir ayakkabıya, bir yakışıklı koca adayına, son model bir arabaya dalıp ibadetlerimizi ve ahiret akıbetimizi görmezden geliyoruz, çok ciddi zarardayız.

Üstelik önümüzde kendisine cennet müjdelenmiş olmasına rağmen ayaklarının altı şişene kadar namaz kılan bir peygamber var, biz neyimize güveniyor da namazlarımızı aksatmayı göze alabiliyoruz, Allah-u Teala kendini her yerde görüyor diye banyo yaparken edebinden iki büklüm duran Hz. Osman var, biz nasıl Allahtan hayâ etmiyor da bırakın evdeki sokaktaki sereserpe hallerimizi alenen günahlar işleyebiliyoruz, geceleri kimse görmeden evlere nevale bırakan Hz. Ömerden de mi haberimiz yok da paramızı son kuruşuna kadar zevkimiz için harcıyor, kırk yılda bir, o da yakamıza yapışırsa bir dilenciye iki kuruş veriyoruz?

Oysa bunları yapmak sadece cennet bileti değil ya da bunlar Allahın öylesine talep ettiği şeyler değil, Allah-u Tealanın bizim yapacağımız hiçbir şeye ihtiyacı yok, O bunları yaparsak bizim mutlu olacağımızı söylüyor, bunları kendi huzurumuz için yapmamızı emrediyor çünkü o bize öyle kusursuz bir ruh üfledi ki biz hayvanlar gibi sadece yiyip içerek, gezerek, uyuyarak ya da cinsel birliktelik yaşayarak tatmin olamayız, bu sadece ölümden sonra çürüyüp yok olmaktan başka çaresi olmayan fâni bedenimizin istekleri, ruh bunlarla doymaz, huzur da bedende bulunmaz, huzur ruhun ekmeğidir yani ruh Allahın zikir, emir ve yasaklarıyla beslenir.

Yarabbi, ne kadar büyük, ne kadar yarattığı kulun iyiliği için hakikatler buyuruyor ki sahiden dünyada neyi seversek sonu hüsran, tam da Onun kitabında ifade ettiği gibi...

Ev alıyorsunuz derdi bitmiyor, borcu eşyası, evlat büyütüyorsunuz derdi bitmiyor, okulu, isyanı, evleniyorsunuz dert yine bitmiyor hırgürü kavgası ki hiç sorunu olmayan eviniz, evladınız ya da eşiniz olsa bile eninde sonunda ölüm sizi bu sevgililerden ayıracak yani Allahtan başka baki olan yok, o zaman bu dünyada hangi istek ve arzunun kıymeti olabilir ki...

İşin özeti şu aslında, istisnasız, dünyada tanıdıkça daha çok seveceğiniz kimse ya da hiçbir şey yoktur, muhakkak tanıdıkça bir kusuru olduğunu görürsünüz o kişi ya da şeyin, belki sineye çekip tahammül edersiniz ama bu böyledir, tanıdıkça hatalar ya da sıkıntılar meydana gelir, en nihayetinde muhakkak bir çürüme ya da bozulma tanıdığınız ilk hali değiştirir.

Tanıdıkça herkesin ve her şeyin kusurunu görecek olmanız tartışmasız bir gerçekken tanıdıkça daha çok seveceğiniz tek bir merci var, yüce Allah...

Eğer Onunla irtibatınız zayıfsa, emirlerine yeterince uyamıyorsanız, başınıza gelenleri sindiremiyorsanız ya da Hz. Ayşenin buyurduğu gibi eve girdiğinizde içeride kimse yoksa evde yalnız olduğunuzu düşünüyor, yalnız kalmaktan rahatsız oluyorsanız Onu yeterince tanımamış, araştırmamış, okumamış, varlığını tam idrak edememişsiniz demektir.

Bakara Suresinde "Kulum ben sana çok yakınım" diyen bir yaratıcımız var, Onun varlığını iyice kavradığınızda bunu sadece ibadet ederken değil meselâ evde diş fırçalarken, yolda yalnız yürürken de hissediyorsunuz, odanızda tek başınıza kaldığınızda oturuşunuz kalkışınız, iç konuşmanız bile değişiyor, evde kimse yok rahatlığı alemlerin Rabbinin, arşın sahibinin makamında olmanın güveni ve saygısına dönüşüyor ve kalbiniz her atışında Onu zikrediyor.

Böyle bir insanda korku ya da ümitsizlik olur mu? Biliyor ki Allah-u Teala yanında ona kim, ne yapabilir?

Böyle bir insanda öfke ya da kin olur mu, biliyor ki yapan da yaptıran da O, kime kızacak?

Böyle bir insan günah işleyebilir mi yerdeki ve gökteki her şeyin sahibinin huzurundayken?

İşte"ölmeden önce ölünüz" tavsiyesi bu hale işaret eder, böyle bir kul nefsini öldürdüğü için o artık dünyanın cam bir misketten de kıymetsiz olduğunu anlamıştır ve meselelerin kıymetsizliğini idrak ettiğinden telaş, korku ve kaygılarından sıyrılmıştır artık her olay onda aynı tesiri yapar, bir durum iyi de olsa, kötü de olsa "bu da geçer" der, iyiye ölçüsüzce sevinip taşkınlık yapmaz, kötüde kendini hırpalayıp bırakmaz, Allah-u Azimüşşanın bizde görmek istediği bu hali dünyanın hangi psikoloğu, hangi antidepresanı hangi felsefesi sağlayabilir?

"Huzur İslamdadır" derken kastedilen işte budur, bizler dinimizi layıkıyla yaşarsak hiçbir yaşam koçu, kişisel gelişim kitabı ya da uzman desteği almadan medeni, mutlu ve huzurlu insanlar oluruz, gerçek İslam budur, üstüne bir de sonsuz cenneti kazanırız, Allahım ne büyüksün, bize ne harika bir din bahşetmiş ki bu dünyamızı da ahiretimizi de kurtarıyor.

Mesele dini kendi ideolojilerine göre yorumlayanlar yüzünden İslamdan uzaklaşmamak hatta daha da fenası bunu bizzat kendimiz yaparak hem Allaha iman ettiğimizi söyleyip hem de halimize kusurlar bulmamak, imanın şartlarından biri de kadere iman yani diyoruz ki "hayır ve şer Allahtan gelir, işittim ve iman ettim" o zaman hayatımızda bize göre yolunda gitmeyen şeylerin Allahın takdiri olduğuna inanmama şansımız var mı?

Başımıza gelenin Allahın takdiri olduğuna inaniyorsak da Onun verdiğinden şikayet edecek cüreti kendimizde nasıl buluyoruz da yaşadıklarımızı -her ne olursa olsun-Onun hediyesi olarak görmeyip şikayet ediyoruz, mutsuz olduğumuzu söylüyoruz?

Yüce Allahım, ihsan ve merhametin ne kadar bol...

Dünyada varlığına inanmayan onca insana rızk verdiği, onlara gökleri yıldızları bahşetmek yerine semayı başlarına indirmediği yetmezmiş gibi bizim gibi Ona inanıp iman ettiğini söyleyen kullarının bile sanki takdirindeki hikmeti anlayacak güçleri varmış gibi memnuniyetsiz ve depresif hallerini cezalandırmıyor...

Oysa varlığı uğruna her şeyi gözden çıkarabildiğimiz sevdiğimiz adamlar nazımızı bir yere kadar çekiyor, en iyi dost bir gün el oluyor, kişinin ailesi bile düşmanca davranabiliyor, akrabaya kimileri akrep diyor...

Vefa, merhamet, ihsan, bereket ve her koşulda tam destek sadece yüceler yücesi, tek ve en gerçek dost olan yüce Rabbimizde mevcut, Allahım, ya Vedud biz seni sevmekte, anlamakta aciz kalıyoruz ne olur sen yine de bizi sevdiğin, razı olduğun kullardan eyle, biz senin hikmet ve rahmetini, lütuf ve sanatını övmekte de kuşkusuz pek zayıfız, sen kendini övdüğün gibisin, ne olur kusurlarımızı bağışla, amin...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…