Beni yanlış anlamamanıza çok sevindim, o halde sizinle sohbet eder gibi devam etmek isterim.
Son cümleniz beni yine yaraladı, bir insanın henüz hayattayken "her iki dünyam da siyah" demesi öyle acı bir şey ki...
Allah-u Teala buyuruyorlar ki canı son nefesine gelmeyen her kul için tövbe kapısı açık, ne yaptığınızı sorgulamıyor bakın, "samimi bir tövbeyle seni tertemiz kabul ederim" diyor.
Örnekler verelim...
Her Cuma günü öyle bir an var ki kul halis bir niyetle neyi dilerse kabul buyuruluyor, bu kıyamete kadar her Cuma böyle.
Seher vaktinde güneşin doğmasına dakikalar kala, Miraç ve Berat gecelerinde, Zilhicce günlerinde, mübarek üç aylarda...
Sadece bu kadar da değil, gece namazına kalkan "Allahım bu saatte herkes sevdiğinin yanında, benim sevdiğim sensin, ben de sana geldim" diyen bir kul da Allahın sonsuz rahmetinden kısmetleniyor.
Hala bitmedi, kul abdest alırken küçük günahları suyla beraber ellerinden ayaklarından, namaza durunca rükuda, secdede vücudunun tamamından dökülüyor, bunun böyle olması için de bir şart var tabi, Allah Azimüşşan "Ben dünyayı sana hizmet etsin diye yarattım, içine faydalanasın diye çeşit çeşit hayvan, bitki koydum, gözüne hoş gelsin diye her renkten güzellik bahşettim, benim huzurumdayken bunların hepsini aklından çıkar, sadece beni düşün" diyor çünkü namaz kulun miracıdır, Peygamberimiz (Sav) nasıl göğe yükseldiyse sadece Allaha teslim olduğumuz, aklımızda dünyevi hiçbir mevzu olmayan namazlarımız da bizi Allahın ulvi huzuruna çıkarıyor, böyle bir anda da halis niyetli dualar kabul buyuruluyor.
Yani Allahın dualarımızı kabul edeceğini buyurduğu sayısız an var mesele bu anlarda bizim için gerçekten hayırlı olanı istemek ve Allah bize istediğimizi vermiyorsa bunda bir hikmet olduğunu hatta bu durumda bizim için kendi uygun gördüğü daha hayırlı bir takdir olduğunu anlamak, dünyevi istek ve beklentisi gerçekleşmeyen bir kul bu durum karşısındaki ahiretteki nasibini bilirse eline geçmeyen isteği için şükreder, Allahtan bu idraki, bu iman derecesini dilemek dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.
Eğer kişi ahiretteki kısmetin dünyadaki tüm nasiplerden daha değerli olduğunu kavramazsa isyana düşmemesi mümkün değildir çünkü şeytanın en güçlü silahı Allahın kulunun isteklerini verme konusundaki tereddüdüne inandırmaktır, dünyadaki her şey cennettekilerin adi bir suretidir, şeytan bizi bu surete razı ederek asıl olandan mahrum olmamızı ister çünkü o bizim yüzümüzden, Hz Adem (as)e secde etmediği için yıllarca Allahın rahmetini tatmışken huzurdan kovulmuştur ve bir daha o ilahi mutluluğa ulaşamayacaktır, bize bu nedenle düşman olmuştur, istiyor ki onun elde edemeyeceğine biz de kavuşamayalım.
Şeytanın bu çabasını boşa çıkarma konusunda mahir kimselere Peygamberimiz (Sav) döneminden birkaç misal verecek olursak bir vakit namazını kaçırdığı için iki yüz bin dirhemlik arsasını bağışlayan, bir daha soğuk su içmemeye yemin eden sahabelere değinmeden olmaz, düşünebiliyor musunuz, bir vakit namazı kaçırınca nefslerini cezalandırmak için ne cezalar veriyorlar kendilerine, biz bir arkadaşımızla sohbetimiz bölünmesin diye yerimizden kalkmaya üşenirken onlar bir vakit namazı ihmal etme kabahati için varını yoğunu feda eden insanlar... Onlar öyle insanlar ki öldüklerinde cenazeleri yıkanırken sırtlarında morluklar ve nasırlar görülüyor, anlaşılıyor ki geceleri kimse görmeden, fakir, kimsesiz ve yetimlere nevale götürürken vücutlarında bu izler oluşmuş yani bir iyilik yaparken, sadaka verirken sağ elin verdiğini sol el görmeyecek ya, bu mübareklerin işlediği hayır ancak onlar ölünce anlaşılıyor, karşılığında da onlara cennet vaat ediliyor yani cennet o kadar ucuz değil, kendimizden, nefsimizden, isteklerimizden Allah için vazgeçmek gerekiyor.
Allah bu dünyadaki tüm güzellikleri sevmeyi öğrenelim diye yarattı, sevmeyi öğrenmemizi de sırf kendini sevmemiz için istedi çünkü buyuruyor ki "Ben seni fani olanı sevemeyecek kadar kusursuz yarattım" yani yüce yaratıcımız içimize öyle bir sevme potansiyeli koymuş ki sevdiğimiz birine ya da bir şeye bir sıkıntı gelince çok üzülüyoruz çünkü yaratılışımız gereği içimizdeki sevgi sonsuz, o nedenle Allah dışında neyi ya da kimi seversek sevelim acı çekeceğiz çünkü sonsuza kadar varlığı devam edecek olan bir tek O yani Allah, size dünyadaki en hayırlı eşi bile nasip etse diyor ki "Onu beni sevmeyi öğrenmek için sev, onu benim hediyem olarak gör çünkü o da fani", oysa şimdi evlenenler ne yapıyor, aradıklarını bulduklarını zannediyorlar, eşleriyle mutluluk pozları veriyorlar, ibadetlerini eksiksiz yapanlar ilâhî bir şey yaşadıklarını sanıyorlar ama hayır, ilâhî bir sevgi yalnız Allahla yaşanır ve nasıl buradaki her nimet cennettekinin bir suretiyse en hayırlı karı kocanın sevgisi bile Allaha duyulması icap eden sevginin ancak çok az gelişmiş bir kopyasıdır, hiçbir lezzet Allahı sevmenin hazzını veremez çünkü bizim yaratılış gayemiz Ona kulluk ve içimize kendi ruhundan üflediği için anne, babamızdan, eşimizden, kardeşimizden hatta kendimizden çok sadece Onunla tamam olabiliriz.
Yazdıklarımı Allaha inanan her kul bilir ama herkes bunları içinde hissedip uygulayamaz çünkü bu bir nasip işidir.
Mesela "namaza başladım" diyor biri, hayır Allah namaz kılmayı nihayet nasip etti ya da "namazı bıraktım" diyor bir başkası, oysa namaz onu bıraktı yani Allah onu huzurunda görmek istemedi, namaz, dua, bunlar tamamen nasiple olur.
Peygamberimiz (Sav) buyuruyor ya "Ne şeytanda insanı yoldan saptıracak bir kudret ne de bende kişiyi ilahi yola getirmeyi sağlayacak bir hidayet var, biz sadece telkin ederiz, Allah dilerse olur".
İslamı araştırma zahmetine girmeyenler bu durum için şöyle der "Madem Allah saptırıyor ya da doğru yola iletiyor, öyleyse kulun buradaki iradesi ne, cennete ve cehenneme gönderen Allah ise kul ne yapsın?"
İşte İslamın mucizesi burada başlıyor, Allah-u Teala kuluna "Bana bir adım gelene ben bir adım gelirim" diyor, mübarek gecelerde, seher vakitlerinde "affedilmek isteyen yok mu mağfiret edeyim, hidayet isteyen yok mu nasip edeyim" diye semalarda tecelli ediyor büyük Allahım... Yani bizler gün içinde Onun emir ve yasakların riayet edersek, Onun buyurduğu gibi salih kullar olma gayreti gösterirsek, kimsenin hakkını yemez, Onun uygun gördüklerini yaparsak o zaten bizim kalbimizi istikametine çeviriyor.
"Herkeste, her şeyde beni gör" diyor, "Biri sana yardım mı etti, bil ki ben seni sevdim, biri sana kötü mü davrandı, bil ki ben senin bir hatanı gördüm affetmek için onunla cezalandırdım, biri senden bir şey mi istedi, bil ki ben senin iyilik edip sevap kazanmanı istedim, o kuluma verdiğin şey ondan önce benim elime düşecek ve senin dereceni yükselteceğim, birine aşık mı oldun, bil ki beni sevmeyi öğrenmen için sana beşeri aşkı gönderdim, onu benim rızamı kazanmak için sev"...
İşte Allah-u Teala her gün başımıza gelen her durumda bizimle böyle iletişim halinde, bunu idrak edip Onu sevince insanda öyle bir aşk başlıyor ki dünya için bir şey dilemek aklınıza bile gelmiyor, hani demişsiniz ya 'bari ömrümün geri kalanı gönlüme göre olsa' ben sizin için bunun aksine ahiret saadeti dileyeceğim, olur ya sizin istediğiniz yani bu önünüzde kaç yıl kaldığı belli olmayan belki yarına yetmeyecek ömrünüze hayırsız bir kul musallat olacaktır, siz bilmezsiniz, Allah bilir, inşallah daima ebedi âlemin mutluluğunu ömrünüzün geçmişine ve kalanına tercih edecek kuvette bir idrak ve imana sahip olursunuz, bu da size başınıza gelen ya da gelmeyen her şeye koşulsuz bir rıza gösterme zevki yaşatır, kurumunuzda fetöden dolayı işten çıkarılanlar varmış mesela, eğer suçlularsa ne mutlu cezalarını bu dünyada çekip ahirete temiz gidecekler, masumlarsa ne mutlu, yok yere işlerinden oldukları için ahirette büyük mükafat sahibi olacaklar yani konunun ne olduğu hiç önemli değil, İslamda böyle bir harikuladelik var, başınıza gelen iyiyse de kötüyse de sizin hayrınıza oluyor çünkü Allah kuluna daima en iyisini nasip eder, kul bunu kavrayıp sabır ya da şükür sevabı alabilir ya da Allahın takdirini idrak edemez isyana düşer, bu da Allahın gazabına sebep olur ki bize koskoca kainatı bahşeden, ebedi saadeti vaat eden Rabbimize isyan ne çirkin bir kabahattir.
Allahım nasip ederse "Buyur ya kulum, gir cennetime" dediğini duyduğumuzda bu dünyada gerçekleşmediğine üzüldüğümüz, uğruna ağladığımız her şey için çok mahcup olacağız, şu an bu mahcubiyet birçokları için bir şey ifade etmez çünkü cenneti görmediler, görseler inanırlardı ama gördükten sonra herkes inanacak zaten Allahın vaadi de Onu, cennetini ve peygamberlerini görmeden görmüşçesine sevip inananlara, Allah hepimize o seçkin kullardan olmayı nasip etsin inşallah...