Samimiyetle Allah'a bırakmak

Bir arkadas bir kitap tavsiye etti.
Sana bir sır vereceğim diye.
Onu da okuyacağım ben kızlar.
Bu konuda faydası olmuş ona.
Aranızda okuyan var mı?
 
Kızlar burda bi çoğunuz benden deneyimli, benden bilgili bu konuda. Size danışmak istediğim bi sıkıntım var.

Günlerdir sebepsiz yere içim sıkılıyor. Dualarımı okuyorum, her gün Ya Allah, Ya Mucib esmaül hüsnalarını çekiyorum. Erkek arkadaşımla aramız çok soğuk toparlama sürecindeyiz Ya Cami Ya Vedüd esmasını çekiyorum onun için. Onun yanında değerliymişim gibi hissetmiyorum aramızdaki soğukluktan dolayı. Bu konuyu onunla da konuştum fakat kolay şeyler yaşamadığımız için birden iyi olamayacağımız üzerine biraz daha süre geçmesi üzerine konuştuk bir hafta önce.
Sorun şu ki ciddi bi aşamadayız yani evlilik niyetindeyiz her an 'hadi gel evleniyoruz' diyebilir. Fakat bu soğukluktan dolayı mı uzun süre ayrı kaldığımızdan dolayı mı bilemiyorum bunu aşmadan böyle bir karar almaması gerektiğini belirttim açıkça. Burda yazılanlara göre Allaha güvenmeye zamana bırakmaya karar verdim. Bi yandan da 'önce emek vermek sonra Allaha bırakmak' olmalı diye bir şeyler daha yapmalıyım diyorum. Fetih süresi, kenzül arş, 4444 dua bunların hepsini okudum bu niyetim için. Daha geçen hafta bu ciddi konuşmayı yaptığımız için de bir daha o açmadan konuyu ben açmak istemiyorum. Gönlüm bi yandan Allaha bırak hayırlısını istedin esmaya devam et diyor bi yandan da sen çabalamazsan Allah yanında olmaz diyor.

Ne akıl verirsiniz bana?
 

Çok güzel yazmışsın canım. Doğru söylüyorsun..

Dini konular tartışmaya yol açarsa o konunun açılması yasak. Bunu anlarım haklılar da mezhep farklılıkları, diğer dinler arası karşılaştırma falan.. ama bir duanın, bir ayetin nasıl bir tartışmaya sebep olacağını ben de anlamadım gitti.

Dediğin gibi burada konuların popüler olması, kapatılmaması için Brezilya dizilerindeki gibi ihtiras, aldatma, yasak aşk gibi konuların olması gerek. Sanki onlar toplumsal yozlaşmaya sebep olmuyormuş gibi..


Bu arada kapatılan konun ne hakkındaydı yazarsan sevinirim..
 
Ben dua etmeyi bıraktım.32 yaşıma.girecegim doğdum şanssız bahtsizim ömrü yarıladık hala öyleyim.hep sabrettim ısrarla dua ettim gelecek güzel günler olacak muratlar im diye diye yıllarım geçti hiçte güzel bisey olduğu yok.hersey yaşında güzel ve ben gençliğim en güzel cağlarını hep yokluk la üzüntüyle eksiklikle geçirdim halen daha da geçiriyorum.herkes çok iyi temiz kalpli oldugumu söyler ki bende mutavazi olamayacağım herkese iyi olan melek gibi biriyim ama yok en büyük hayalim anne olmak iken evlilik bile yaşayamadım.whatsap guruplarımguruplarım var mahalle okul çocukluk ve hepside evli içlerinde tek bekar ben.artik arsizliga vurdum bu şekilde yasam yi ve ölüm saatimi bekliyorum.icinizi kararttim hakkınızı helal edin
 

Mesajınız beni çok üzdü, okuyup geçemedim.

Allah bizim en çok aciz, zavallı, çaresiz halimizi seviyor çünkü kulluk mertebesi için bu zayıflık şart.

Allah Azimüşşan firavunun sesini duymamak, ona ihsanda bulunmamak için başını bile ağrıtmıyor çünkü ona dert verirse sonra lütuf da vermesi gerekecek, vaat kesin, hayırdan sonra şer, şerden sonra hayır gelir, "çok gülen çok ağlar" lafı da buradan zuhur etmiş.

O firavun öyle bir mahluk ki rivayet bu ya her gece kendini sakalından tavana asar "Allahım, ben de biliyorum ki tek yaratıcı sensin ama insanların bana secde etmelerini nefsim o kadar seviyor ki Allah olma iddiasından vazgeçemiyorum" dermiş.

Düşünebiliyor musunuz, iman etmeye diliyle hazır olmasına rağmen Allah onu lanetleyerek kalbini mühürlüyor ve ona hiç dert vermiyor kapısına gelemesin diye.

Bizlere gelirsek...

Allah-u Teala ölüm, hastalık ve sıkıntıları yaratmış ki fani olana derinden bağlanıp acı çekmeyelim.

Yaratıcı kulunu bilmez mi, buyuruyor ki "ben seni baki olanı sevmeye uygun yarattım, fani olanı seversen acı çekeceksin, o yüzden ben en çok neyi sever, neyi istersen seni onunla sınayıp ondan vazgeçireceğim."

Bakın böyle buyuruyor da bu sınavı da her kula nasip etmiyor.

Kendine dönüp ezeli olanı severek huzurunda ebedi saadet yaşatmak istediği kullarına bu dünyada dert veriyor.

O yüzden peygamberler, sıddıklar ve şehitler en ağır imtihanlardan geçiyor çünkü kişinin imanı ölçüsünde sınava tabi tutulacağı buyurulmuş.

O yüzden bekarlar evlilikte, evlililer yalnızlıkta, fakirler zenginlikte, zenginler daha az sorumlulukta mutluluğu arayıp duruyorlar oysa yüce yaratıcımızın işaret buyurduğu yol net, kalpler ancak Allahı anmakla huzur bulur.

Allahın verdiği sıkıntıları ceza olarak görürken bu dünya için tek huzur vesilesi olarak Onu zikretme yolunu gösterdiğini unutmayalım, bizi en hassas noktamızla sınamasından daha büyük bir vesile olabilir mi Onu anmak için?

Sizin arzunuz evlenmek, eşinizle tatil yaparken, kahve içerken, sohbet ederken, kısacası dünyaya dalmışken bir başınıza olduğunuz zamanki kadar uzun süreli ve samimi ibadet etme şansınız olacak mı?

O tatile valiz hazırlanacak, o kahve bitip tekrar pişirilecek, o sohbette dünya kelamı konuşulacak...

"Ben evlensem eşimle daha iyi ibadet ederiz" diyebilirsiniz ama bu istediğiniz henüz olmuyorsa demek ki öyle bir eş namzedi şu an için yakınlarınızda yok, daha da fenası "dua etmeyi bıraktım" diyor, isyanın kenarında şeytanı sevindiriyorsunuz, bırakın bundan sonrasını, istediğinizin gerçekleşmeyişine gösterdiğiniz tepkiyi ve vazgeçişinizi görünce önceki amellerinizi bile yakıp kül edecek fenalıkta bir adamla cezalandırılmanızdan ben sizin adınıza endişe ettim.

Evleneceğiniz kişinin kaderinizde yazılı olduğu hadisle sabit ama unutmayın sizin onunla karşılaşana kadarki hal, tavır ve amelleriniz onun karakterine, size nasıl davranacağına etki ediyor, bu yüzden evlenmek isteyenlerin sadece "Allahım bana bir yuva nasip et" demek yerine müstakbel eşlerinin sahip olmasını arzu ettikleri özellikler için dua etmeleri daha uygundur oysa siz bu hususta büsbütün duayı bırakmışsınız, lütfen yapmayın.

Duasızlık kendinize verebileceğiniz en büyük cezadır, Rabbimizin bizim duamıza ihtiyacı yok, haşa bizim isyanımız da Onun yüce nuruna bir leke süremez ama istediğimiz olmuyor diye lütfundan ümit kesecek olursak bu dünyada gerçekleşmeyen dileğimizle kaybettiğimiz fani hayatın üstüne ötelerde de ziyan oluruz.

Bunları size çok büyük bir sınavdan geçen biri yazıyor, bu sınavlar bizim sevilme nişanemiz, Allahın "kulum ben seni çok seviyorum, sesini duymak, seni huzurumda görmek istiyorum" deyişi, çok şükür.

Hz. İbrâhim ateşe atılırken Cebrail (as) "Ey İbrâhim, Allah beni sana gönderdi, dilersen bu ateşi söndüreyim, dileğin nedir" diyor, Hz. İbrahim de buyuruyorlar ki "Allah benim halimi görürken ben senden bunu istemeye hayâ ederim" ve Allah bu teslimiyet üzerine ateşe Hz. İbrâhimi yakmayı yasaklıyor.

Düşünebiliyor musunuz?

Biz ne yaşadık, ne gördük de pes ediyoruz, nasıl Onun kapısından ayrılmayı aklımıza getirebiliyoruz?

Allahım hepimizi affetsin, bizi yolundan hiç ayırmasın inşallah, verdiği de vermediği de en yüce nimet olan Allaha binlerce kez şükürler olsun.
 
ağzınıza yüreğinize sağlık.haklısınız.yanlış anlaşılmak istemem tek derdi evlilik olan biri değilim.şükür üniversite olkumuş özeldede olsa maaşı olan biriyim.su içerken yıkanırken hep şükrederim suyu yarattığı için.ama bakıyorum sadece ben değil kardeşlerimde çekiyor sıkıntı.herkesin bir sıkıntısı var ama Allah tek yerden vermiş sıkındı.maddi manevei her yönden eksiğiz.acaba annem babam birinin hakkınamı girdi kimseye kötülüğümüzmü dokundu diyede kalbimi yokluyorum.benden yana kimseye zarar gelmedi bile isteye eminim kendimden ama eğer babaım veya annemin bir hatasını çekiyorsam haşaaa ama ben hak etmiyorum yaşadıklarımı.kötü huylarım varmıvar ama birini asla kırmam kötülük yapmam.birine bişey diyeceğim zamn düşünürüm kınarsam bende yaşarım o yüzden kimse hakkında konuşmamaya çalışmam.ama bakıyorsun milletin namusuna iftşra atan türlü edepsizlikleri olan insanlar harika bi hayat yaşıyor.buradada okuyoruz cevremizdede var evlenene kadar yapmadığı kalmamış eşini kandırıp diktirenler oluyor (çok özür diliyorum ) ama eşi resmen tapıyor arkadaş çevresi yaşam tarzı herşeyi dört dörtlük.bilmiyorum kafamı çok zorluyor bazı şeyler
 

Ben bir şeyleri araştırıp öğrenmeye çalışan, bu konuda gerçekten çok cahil, çok bilgisiz biriyim.

İnşallah yazacaklarımı katı bir eleştiri ya da kinaye olarak almaz, ne anlatmak istediğimi anlarsınız yani inşallah ben ifade edebilirim.

Dikkatimi çeken şöyle bir şey var, bir önceki mesajınızda tevazu gösteremeyeceğinizi, sahiden melek gibi olduğunuzu yazmışsınız, şimdi de üniversite okumuş, maaşlı biri olduğunuzu...

Allah kendimizle alakalı tüm sıfatlardan sıyrılmamızı, kendisinden en ari halimizle, tabir-i caizse bir hiç olma zayıflığıyla beklenti içinde olmamızı istiyor.

"Bunları dua ederken söylemiyorum, burada derdimi anlatıyorum" diyebilirsiniz ama biz okuyucular da Allahın tecellisiyiz, buraya yazarken de Onun huzurunda derdinizi anlatmış oluyorsunuz yani biz kullar ve tüm kainat sizi Allahın varlığını tesbih ve hamd ederken görürse işte o zaman yaratıcıyla aranızdaki perde aralanıyor ve duaların kabul kapısı açılıyor, öyle bir idraka kavuşunca da insan zaten dünyevi bir istekte bulunmaktan hicap duyuyor.

Bakın yıkanırken Allaha suyu yarattığı için şükredecek kadar itikadınız olduğunu söylüyorsunuz ama Allahın yarattığı en yüce varlık olan insanın iftira atıp edepsizlik yapan hallerine rağmen istedikleri hayatı yaşamasından bahsediyorsunuz, iblis onca yıl Allaha hizmet etmişken insanın önünde secde etmediği için lanetlenerek Allahın huzurundan kovuldu yani Allahın bir meleğinin bile insanlar aleyhine konuşma ve davranma hakkı yokken biz bunu hiç yapamayız, onların dediğiniz özellikleri sahiden varsa onlar da o fıtratlarına göre imtihan olacaklar, mesela sizin dilediğiniz gibi evlenecekler ama eşleri onları mutsuz edecek, bir başkasının dilediği gibi araba alacaklar ama kaza yapacaklar, bir başkasının dilediği gibi ev alacaklar ama huzurla oturamayacaklar, daha da fenası Allah dilerse onların imtihanlarını ahirete bırakacak ve onlar "keşke dünyadayken derilerimiz makasla kesilseydi de burada bu azabı çekmeseydik" diyecekler.

Bizim yanlışımız şu oluyor, cüzi aklımızla gördüğümüzü değerlendirip işlerin ona göre yürümesini istiyoruz oysa olması gereken bu olsaydı önceki mesajımda yazdığım gibi peygamberler işkence, iftira ve ölümlere maruz kalmazdı, Hz. Meryem Allahın mucizesiyle doğum yapınca çirkin yakıştırmalar duymazdı yani iman ne kadar büyükse imtihanın o kadar büyük olacağı buyurulmuşken normal olan bu, ne kadar iyiyseniz o kadar sıkıntı çekersiniz ki ötelere tertemiz gidebilesiniz, üstelik bu dediğim Allah katında hayırlı kullar için geçerli yoksa biz kendimizi doğru yolda sanırken ne günahlar işliyoruz da yüce Allahım sadece isteklerimizi erteleyerek ya da gerçekleştirmeyerek kefaret sayıyor suçlarımıza...

Örnek vereyim.

"Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez" buyurulmuş, şimdi sorsak kim "ben kibirliyim" der?

Oysa alınmak, gücenmek bile bir kibir derecesidir yani sevdiğimiz biri bizi kırdığında bunu yaptıranın Allah olduğunu idrak etmeyip o kişiye gönül koymak ya da kendimizi öyle bir tavra layık görmeyip alınganlık ederek nefsimizi beslediğimizi fark etmeden küsmek, gönlümüzün alınmasını beklemek, bu kibirdir, bunu hangimiz yapmıyoruz? Allah kibirli kulunu cennete sokmayacağını söylüyor hangimiz Onun rahmeti tecelli etmezse cennete girebilecek bir kuluz ki bırakın Onun yarattıklarına alınmayı kendisine güceniyoruz "bana istediğimi vermiyor" diye, Allah hepimizi affetsin.

Bakın ben ağustosta sevdiğim adamı toprağa verdim ama nasıl bir sevmek ve de sonunda ne şekilde toprağa vermek, şükür ki her şey Allahtan ve her olanda hayır var, ben kimim ki yüce Allah uğruna kainatı yarattığını buyurduğu sevgilisi Hz Muhammed(Sav)e en fazla ölüm imtihanını nasip etmişken, onun anne, baba, amca ve evlatlarını almışken bu lütfa layık olacağım, bakmayın belki benim de sabrımı kabul eder diye bir ümit içindeyim...

Ben onunla nefsimi de toprağa verdim, toprak elbette temsili, Allahtan gelip Allaha döndü sevdiğim, nefsimi de onunla beraber Allaha kurban ettim, inşallah kabul buyurur da beni hayvan olmaktan, hayvan gibi sadece yeme, içme, yatma isteği duymaktan kurtarır çünkü nefsimiz çok açgözlü ve sadece günahla beslenen bir zalim ve bizim insan-ı kamil olmamız önündeki en büyük engel.

Eğer ben bu imtihanı kazanırsam cennette sevdiğimle beraber olacağım inşallah.

Sevdiğim adam kanserdi, iyileştiği zaman hep birlikteydik, hastayken de hayal kurardık, hiçbir zaman kışın görüşemedik, bana "kış gelince biz de bir araya gelsek, kol kola yürüsek" derdi, ben de ona bunu yapamayacağımızı, çünkü sevdiğini kaybetmiş ya da sevdiği uzakta olan birinin bizi görüp üzülebileceğini söylerdim çünkü Allahın yarattığını inciten bizzat Onu incitir, Allah hepimizi bu yanlıştan korusun inşallah.

Yani ben sevdiğim adamın koluna hiç giremedim.

İşte bu imtihanı kazanırsam cennette inşallah onunla kol kola yürüyeceğim çünkü orada herkes sevdiğiyle birlikte ve mutlu olacak.

Bu bir pazarlık değil yani "iyi biri olayım da cennette sevdiğime kavuşayım" değil, ben önce Allahıma kavuşmak istiyorum, Onu çok seviyorum, bu kadar ağır bir imtihan vermeseydi belki yoldan sapardım, öteden beri Ona sevgimi ispat etmek istiyordum, eğer sınavım beni bu kadar acıtmasaydı isyansız bir kul olma gayretimi Ona hiç gösteremezdim, çok şükür sevdiğim adamı dayanılmaz acılarla temizleyerek huzuruna aldı, beni de kendi yolunda sabit kıldı, böyle bir yaratıcı sevilmez mi...

Allah yarattığı kulunu bilmez mi "ben sana baki olanı sevme duygusu verdim, fani olanı seversen acı çekersin" diye buyuruyor Allah Azimüşşan, bu yüzden hastalık, sıkıntı, bela ve ölümü yarattığını söylüyor aksi halde sadece Onu anıp sevme yolunu bulamazdık, lütfen siz de "herkesin bi derdi var" derken bunu hesaba katın, bizim fıtratımızı faniye göre yaratmadığı için eş, ev, çocuk, araba, bunların hepsi bizi geçici olarak tatmin edecek, o yüzden milyonlarca insan depresyonda çünkü istediği bir şey oluyor, sonra o şey önemini yitiriyor.

O bahsettiğiniz iyi niyetli olmayan insanların her dilediği oluyor çünkü Allah onların mutlak huzura erişmelerimi istemiyor, bu dünyanın geçici süsleriyle onları oyalıyor ki inşallah onlara da hakikati arzu etme hidayetini nasip eder çünkü en büyük zenginlik sonsuzluğun ve bu uçsuz bucaklığın hakiki sahibini kavramak ve ona göre yaşamaktır.

Allahı kalpten seven ve Onunla olmayı yürekten isteyen kula dünyayı verseler bir vakit namaza değişmez, dünya Allahın varlık ve takdirini idrak edemeyenlerin, ahiret de bizim olsun inşallah...

 
Aslında benim demek istediğim birşeyler güzel olsun diye cabaliyorum oturupta Allah bana getirsin demiyorum.universite mezunuyum ama özel sektörde calisiyorum ama yinede şükrediyorum denk istedim.akraba çevremizde herkes şanslı mutlu işleri yerinde bi tek biz eksiğiz.haaa sukur sağlığımız yerinde oda önemli ama başkalarının olmasın benim olsun ben üstün olayım herşeye ben sahip olayın düşüncesi yok yani istememezlik yapmıyorum hiçbirşeye ama niye kendi halinde olmama rağmen hiçbişey gönlüme göre olmuyor.bende peygamberler de çekmiş diyorum ama 10 yil 7 yil 20 yil Ama ben ve ablam hic bişekilde mutlu olamadık 37 yaşında da o.ama oda evlenemedi.ve hic gün yüzü görmedik yemin ederim hic keyif sürmedik.bir kez bile tatile çıkmadık.akraba çevrem arkadaş çevrem herkes hery il gidiyor gençliğim hep bazı şeyler e heveslenerek gecti
 
Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.hayırlı cumalar kızlar bu güzel sözü sizlerle paylaşmak istedim
 


Bu bölümü çok sevdim, hayırlı Cumalar...

İnşallah sürekli yazdıklarınızı alıntılayıp yanıtlayarak sizi rahatsız etmiyor, size muhafelet ettiğimi düşündürmüyorumdur, öyle anlaşılıyorsa lütfen kusuruma bakmayın, Allahı, Ondan bahsetmeyi çok seviyorum, yazılarınız da buna vesile oluyor, Allah razı olsun.

"Bir şeyler güzel olsun diye çabalıyorum, oturup da Allah bana getirsin demiyorum" demişsiniz ama sizin arzu ettiğiniz şey yani iki dünyalık nasibiniz sahiden oturduğunuz yerde Allahın başınıza getireceği bir şey...

Biz cüzi irademizle kaderimizde olana ulaşmak için çabalarız çünkü Allah Azimüşşan kaderi insanların çabasına bağlı kıldığını buyurmuş ama külli iradesiyle nasip ettiği olay, durum ve kişiler için de bizim elimizden bir şey gelmeyeceğini idrak etmemizi istemiş, "sizin hayır bildikleriniz şer, şer bildikleriniz hayırdır, Allah bilir, siz bilmezsiniz" demiştir, bizim çabamızla elde edebileceklerimiz de oturduğumuz yerden bize gelecek olanlar da Allahın takdiri, biz sadece hangisinin gayretimizle verildiğini, hangisinin yüce yaratıcımıza ait takdir olduğunu bilmediğimiz için elimizden geleni yapar, sonra onu elde etsek de edemesek de sonucu koşulsuz şartsız kabul ederiz, etmeliyiz çünkü Allah "siz bilmezsiniz" diyor ve çok haklı.

"Nasipse el getirir, yel getirir, sel getirir, nasip değilse el götürür, yel götürür, sel götürür" ifadesinin karşılığını herkes kendi hayatında bulabilir, yüzde yüz olacak gözüyle baktıklarının elinden kayışına, "hayatta olmaz" dediklerinin başına gelişine bakarak...

"Nasibin dağın altında da olsan sana isabet eder", ne doğru, dünyanın öbür ucunda kısmeti olup evlenenler, üç üniversite bitirip açıkta kalanlar varken düşük vasıflarla harika işler bulanlar, yüce Allahın takdiri dışında hangi kudret bizim aklî melekelerimizi aşan bu örnekleri açıklayabilir?

Akrabalarınızın hayatındaki her şeyin yolunda ve onların çok mutlu olduğunu söylemişsiniz, Allah-u Teala buyuruyor ki "Benden dünya saadeti isterseniz veririm, ahiret saadeti isterseniz de veririm ama dünyayı isteyenin ahirette nasibi yoktur".

Hüküm kesin, dünyadaki mutluluk ebedi aleme hal ve gidişin bir nişanesi değil, şu halde eğer dediğiniz gibiyse yani akrabalarınız sahiden çok mutlularsa bu onlar için her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmiyor ki...

"Ben de peygamberler çekmiş diyorum ama ben ve ablam hiçbir şekilde mutlu olamadık" diyorsunuz, Hz Muhammed (Sav) Efendimizin dişleri kırıldı, namaz kılarken küçük düşsün diye başından aşağı deve işkembesi döküldü, günlerce aç kalıp karnına ip bağlayarak ibadet etti, annesi, babası, evlatları, amcası, dostları vefat etti, yerinden yurdundan oldu, kuru hasırlarda yattı, kendisine inanmayıp alay edenlere Allahın dinini öğretmeye çalıştı ki günümüzde bir genç kız örtüneceği vakit çevreden duyacağı lafları, yapamayacağı makyajı, takamayacağı, taksa da görünmeyeceği için aynı keyfi vermeyecek takıları düşünüp vazgeçebiliyor, niyetim onları ayıplamak değil, dine hizmetin güçlüğünü ifade etmeye çalışıyorum.

Allahın sevgilisine azap veren daha öyle acı örnekler var ki yazmakla bitmiyor o yüzden Hz Muhammed (Sav) Efendimiz "Bir kul dara düştüğünde beni hatırlasın" diyor ama biz, hepimiz öyle aciziz ve nefsimiz o kadar güçlü ki Onun çektiklerini unutup kendi derdimize yanmaya devam ediyoruz.

Oysa Allah-u Teala yeryüzündeki en büyük dertleri Hz Muhammed(Sav)e verdiğini buyururken bunun sebebini "Sadece benden istesin diye" şeklinde açıklıyor, bunu aslında bize söylüyor büyük Allahım, Hz Muhammed(Sav) insan-ı kamillerin en yücesi ve sadece Onu örnek almanın cennete gitmek için yeterli olduğu sabit yani Allah Ona bir yol gösterirken, bir şey izah ederken aslında bize kurtuluş yolunu gösteriyor, çok şükür, elbette O bir peygamber olduğu için iman ve sabır derecesi bizden çok yüksek, elbette biz onun kadar dayanıklı değiliz ama bizim de onun kadar derdimiz yok, yani Allah dağına göre kar verdiği için başımıza gelenlerdeki hikmeti kabulllenmeme veya "ben neden bunları yaşıyorum" deme lüksümüz kalmıyor.

Biz engin denizleri de aşsak, uçsuz bucaksız memleketler de gezsek, krallarla aynı sofraya da otursak Allahın hükmünün geçmeyeceği hiçbir yere ulaşamaz, Onun nasip etmediği tek bir lokma yutamaz, tek bir nefes soluyamayız, öyle aciziz ki aldığımız o nefesi geri verip vermeme konusunda bile bir tasarrufumuz yok, eğer O istemezse o aldığımız son nefesimiz olacak.

Bizden istenen bu teslimiyette olmak, bütün dünya bir araya gelsek bir sineğin kanadını dahi yaratamayacak halimizle sanki hal ve gidişatta bir etkimiz olabilecek gibi olanda da olmayanda da kendimize ait tek bir iz görmemek...

Lütfen "herkes mutlu bir biz eksiğiz, akrabalarım, arkadaş çevrem, herkes her yıl tatile gidiyor, biz keyifli bir hayat süremedik, ablam da evlenemedi" derken teslimiyet konusundaki iradenizi tarafsız bir gözle tetkik edin, sizin, ablanızın, akrabalarınızın ve diğer herkesin nasibinin, bu nasiplendirmeye göre de nihai hesabının farklı olacağını, ahirette tek boynuzlu koçun çift boynuzlu koçtan hakkını alacağını, eli, ayağı, gözü, kulağı olmayanların eğer sabır gösterdilerse bizden daha nasipli olacaklarını unutmayın, eğer onlar da "herkesin kulağı duyuyor, gözü görüyor, bir ben eksiğim" dedilerse vay hallerine, vay kaybettikleri o müthiş mükafatlı sabır sevabına...


Bir kulun tüm duaları onu dünyada olduğu kadar ahirette de mutlu edecek şeyler üzerine olmalı ve hatta seçim yapmak zorunda kalırsa tercihi kesinlikle ahiretten yana olmalı çünkü Allah bunu istiyor, dünyalık bir şeyde mutluluk olmadığını, dünyalık bir şerde ahiretlik saadet olduğunu buyuruyor yani sırf şu an canınızı sıkan şeyler yaşıyor olduğunuz için bile mutlu insanlardan ahiret aleminde daha şanslı olacaksınız çünkü Allah kulun istediğini verirse onu o verdiği şeyden hesaba çeker, size istediğinizi vermezse ve siz de bu durumu isyansız kabul ederseniz size de sabır sevabı verir, tabir-i caizse oturduğunuz yerden ahirete yatırım yapmış olursunuz üstelik Peygamberimiz (Sav) kula gelen bela, hastalık, sıkıntı hatta topuğuna bayan diken bile günahlarına kefarettir diye buyurmuş yani dünyada ne kadar az, ahirette o kadar çok demektir, tabii bunun böyle olacağına sorgulamadan iman edenler bu mükafata erişebiliyor.

Yani ilimi, feni, alemi, her şeyi sorgulayalım ama Allahın takdirini sorgulama konusunda aklımızın aciz yaratıldığını unutmayalım, meşhur hikayedir, adam Allahtan bir çiçek, bir de kelebek ister, Allah ona bir tırtıl bir de kaktüs verir, adam öfkelenir ama bir süre sonra o tırtıl kelebeğe dönüşür, kaktüste de harika bir çiçek açar. İsteklerimiz her zaman ihtiyaçlarımız değildir ve Allah tercihi kendisine bırakanlara daima en iyisini verir, çok şükür...
 
Hayır estağfurullah lutfen öyle düsünmeyin ışık oluyorsunuz bana Allah razı olsun.dediklerinizde haklisiniz.buyuk bir kurumda calisiyorum bu fetö den dolayı bir sürü kişi işten çıkarıldı.halime şükrettim.ama hayalimdeki hayatı yaşayamamak içimde ukde.omru yarıladım keşke kalanını gönlüme göre verse herşey yaşında güzel.yasadiklarimdan dolayı sabredemiyorum ve ahiretimi de yiktim.yani her iki dünyam da siyah
 


Beni yanlış anlamamanıza çok sevindim, o halde sizinle sohbet eder gibi devam etmek isterim.

Son cümleniz beni yine yaraladı, bir insanın henüz hayattayken "her iki dünyam da siyah" demesi öyle acı bir şey ki...

Allah-u Teala buyuruyorlar ki canı son nefesine gelmeyen her kul için tövbe kapısı açık, ne yaptığınızı sorgulamıyor bakın, "samimi bir tövbeyle seni tertemiz kabul ederim" diyor.

Örnekler verelim...

Her Cuma günü öyle bir an var ki kul halis bir niyetle neyi dilerse kabul buyuruluyor, bu kıyamete kadar her Cuma böyle.

Seher vaktinde güneşin doğmasına dakikalar kala, Miraç ve Berat gecelerinde, Zilhicce günlerinde, mübarek üç aylarda...

Sadece bu kadar da değil, gece namazına kalkan "Allahım bu saatte herkes sevdiğinin yanında, benim sevdiğim sensin, ben de sana geldim" diyen bir kul da Allahın sonsuz rahmetinden kısmetleniyor.

Hala bitmedi, kul abdest alırken küçük günahları suyla beraber ellerinden ayaklarından, namaza durunca rükuda, secdede vücudunun tamamından dökülüyor, bunun böyle olması için de bir şart var tabi, Allah Azimüşşan "Ben dünyayı sana hizmet etsin diye yarattım, içine faydalanasın diye çeşit çeşit hayvan, bitki koydum, gözüne hoş gelsin diye her renkten güzellik bahşettim, benim huzurumdayken bunların hepsini aklından çıkar, sadece beni düşün" diyor çünkü namaz kulun miracıdır, Peygamberimiz (Sav) nasıl göğe yükseldiyse sadece Allaha teslim olduğumuz, aklımızda dünyevi hiçbir mevzu olmayan namazlarımız da bizi Allahın ulvi huzuruna çıkarıyor, böyle bir anda da halis niyetli dualar kabul buyuruluyor.

Yani Allahın dualarımızı kabul edeceğini buyurduğu sayısız an var mesele bu anlarda bizim için gerçekten hayırlı olanı istemek ve Allah bize istediğimizi vermiyorsa bunda bir hikmet olduğunu hatta bu durumda bizim için kendi uygun gördüğü daha hayırlı bir takdir olduğunu anlamak, dünyevi istek ve beklentisi gerçekleşmeyen bir kul bu durum karşısındaki ahiretteki nasibini bilirse eline geçmeyen isteği için şükreder, Allahtan bu idraki, bu iman derecesini dilemek dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.

Eğer kişi ahiretteki kısmetin dünyadaki tüm nasiplerden daha değerli olduğunu kavramazsa isyana düşmemesi mümkün değildir çünkü şeytanın en güçlü silahı Allahın kulunun isteklerini verme konusundaki tereddüdüne inandırmaktır, dünyadaki her şey cennettekilerin adi bir suretidir, şeytan bizi bu surete razı ederek asıl olandan mahrum olmamızı ister çünkü o bizim yüzümüzden, Hz Adem (as)e secde etmediği için yıllarca Allahın rahmetini tatmışken huzurdan kovulmuştur ve bir daha o ilahi mutluluğa ulaşamayacaktır, bize bu nedenle düşman olmuştur, istiyor ki onun elde edemeyeceğine biz de kavuşamayalım.

Şeytanın bu çabasını boşa çıkarma konusunda mahir kimselere Peygamberimiz (Sav) döneminden birkaç misal verecek olursak bir vakit namazını kaçırdığı için iki yüz bin dirhemlik arsasını bağışlayan, bir daha soğuk su içmemeye yemin eden sahabelere değinmeden olmaz, düşünebiliyor musunuz, bir vakit namazı kaçırınca nefslerini cezalandırmak için ne cezalar veriyorlar kendilerine, biz bir arkadaşımızla sohbetimiz bölünmesin diye yerimizden kalkmaya üşenirken onlar bir vakit namazı ihmal etme kabahati için varını yoğunu feda eden insanlar... Onlar öyle insanlar ki öldüklerinde cenazeleri yıkanırken sırtlarında morluklar ve nasırlar görülüyor, anlaşılıyor ki geceleri kimse görmeden, fakir, kimsesiz ve yetimlere nevale götürürken vücutlarında bu izler oluşmuş yani bir iyilik yaparken, sadaka verirken sağ elin verdiğini sol el görmeyecek ya, bu mübareklerin işlediği hayır ancak onlar ölünce anlaşılıyor, karşılığında da onlara cennet vaat ediliyor yani cennet o kadar ucuz değil, kendimizden, nefsimizden, isteklerimizden Allah için vazgeçmek gerekiyor.

Allah bu dünyadaki tüm güzellikleri sevmeyi öğrenelim diye yarattı, sevmeyi öğrenmemizi de sırf kendini sevmemiz için istedi çünkü buyuruyor ki "Ben seni fani olanı sevemeyecek kadar kusursuz yarattım" yani yüce yaratıcımız içimize öyle bir sevme potansiyeli koymuş ki sevdiğimiz birine ya da bir şeye bir sıkıntı gelince çok üzülüyoruz çünkü yaratılışımız gereği içimizdeki sevgi sonsuz, o nedenle Allah dışında neyi ya da kimi seversek sevelim acı çekeceğiz çünkü sonsuza kadar varlığı devam edecek olan bir tek O yani Allah, size dünyadaki en hayırlı eşi bile nasip etse diyor ki "Onu beni sevmeyi öğrenmek için sev, onu benim hediyem olarak gör çünkü o da fani", oysa şimdi evlenenler ne yapıyor, aradıklarını bulduklarını zannediyorlar, eşleriyle mutluluk pozları veriyorlar, ibadetlerini eksiksiz yapanlar ilâhî bir şey yaşadıklarını sanıyorlar ama hayır, ilâhî bir sevgi yalnız Allahla yaşanır ve nasıl buradaki her nimet cennettekinin bir suretiyse en hayırlı karı kocanın sevgisi bile Allaha duyulması icap eden sevginin ancak çok az gelişmiş bir kopyasıdır, hiçbir lezzet Allahı sevmenin hazzını veremez çünkü bizim yaratılış gayemiz Ona kulluk ve içimize kendi ruhundan üflediği için anne, babamızdan, eşimizden, kardeşimizden hatta kendimizden çok sadece Onunla tamam olabiliriz.

Yazdıklarımı Allaha inanan her kul bilir ama herkes bunları içinde hissedip uygulayamaz çünkü bu bir nasip işidir.

Mesela "namaza başladım" diyor biri, hayır Allah namaz kılmayı nihayet nasip etti ya da "namazı bıraktım" diyor bir başkası, oysa namaz onu bıraktı yani Allah onu huzurunda görmek istemedi, namaz, dua, bunlar tamamen nasiple olur.

Peygamberimiz (Sav) buyuruyor ya "Ne şeytanda insanı yoldan saptıracak bir kudret ne de bende kişiyi ilahi yola getirmeyi sağlayacak bir hidayet var, biz sadece telkin ederiz, Allah dilerse olur".

İslamı araştırma zahmetine girmeyenler bu durum için şöyle der "Madem Allah saptırıyor ya da doğru yola iletiyor, öyleyse kulun buradaki iradesi ne, cennete ve cehenneme gönderen Allah ise kul ne yapsın?"

İşte İslamın mucizesi burada başlıyor, Allah-u Teala kuluna "Bana bir adım gelene ben bir adım gelirim" diyor, mübarek gecelerde, seher vakitlerinde "affedilmek isteyen yok mu mağfiret edeyim, hidayet isteyen yok mu nasip edeyim" diye semalarda tecelli ediyor büyük Allahım... Yani bizler gün içinde Onun emir ve yasakların riayet edersek, Onun buyurduğu gibi salih kullar olma gayreti gösterirsek, kimsenin hakkını yemez, Onun uygun gördüklerini yaparsak o zaten bizim kalbimizi istikametine çeviriyor.

"Herkeste, her şeyde beni gör" diyor, "Biri sana yardım mı etti, bil ki ben seni sevdim, biri sana kötü mü davrandı, bil ki ben senin bir hatanı gördüm affetmek için onunla cezalandırdım, biri senden bir şey mi istedi, bil ki ben senin iyilik edip sevap kazanmanı istedim, o kuluma verdiğin şey ondan önce benim elime düşecek ve senin dereceni yükselteceğim, birine aşık mı oldun, bil ki beni sevmeyi öğrenmen için sana beşeri aşkı gönderdim, onu benim rızamı kazanmak için sev"...

İşte Allah-u Teala her gün başımıza gelen her durumda bizimle böyle iletişim halinde, bunu idrak edip Onu sevince insanda öyle bir aşk başlıyor ki dünya için bir şey dilemek aklınıza bile gelmiyor, hani demişsiniz ya 'bari ömrümün geri kalanı gönlüme göre olsa' ben sizin için bunun aksine ahiret saadeti dileyeceğim, olur ya sizin istediğiniz yani bu önünüzde kaç yıl kaldığı belli olmayan belki yarına yetmeyecek ömrünüze hayırsız bir kul musallat olacaktır, siz bilmezsiniz, Allah bilir, inşallah daima ebedi âlemin mutluluğunu ömrünüzün geçmişine ve kalanına tercih edecek kuvette bir idrak ve imana sahip olursunuz, bu da size başınıza gelen ya da gelmeyen her şeye koşulsuz bir rıza gösterme zevki yaşatır, kurumunuzda fetöden dolayı işten çıkarılanlar varmış mesela, eğer suçlularsa ne mutlu cezalarını bu dünyada çekip ahirete temiz gidecekler, masumlarsa ne mutlu, yok yere işlerinden oldukları için ahirette büyük mükafat sahibi olacaklar yani konunun ne olduğu hiç önemli değil, İslamda böyle bir harikuladelik var, başınıza gelen iyiyse de kötüyse de sizin hayrınıza oluyor çünkü Allah kuluna daima en iyisini nasip eder, kul bunu kavrayıp sabır ya da şükür sevabı alabilir ya da Allahın takdirini idrak edemez isyana düşer, bu da Allahın gazabına sebep olur ki bize koskoca kainatı bahşeden, ebedi saadeti vaat eden Rabbimize isyan ne çirkin bir kabahattir.

Allahım nasip ederse "Buyur ya kulum, gir cennetime" dediğini duyduğumuzda bu dünyada gerçekleşmediğine üzüldüğümüz, uğruna ağladığımız her şey için çok mahcup olacağız, şu an bu mahcubiyet birçokları için bir şey ifade etmez çünkü cenneti görmediler, görseler inanırlardı ama gördükten sonra herkes inanacak zaten Allahın vaadi de Onu, cennetini ve peygamberlerini görmeden görmüşçesine sevip inananlara, Allah hepimize o seçkin kullardan olmayı nasip etsin inşallah...
 
Amin çok sagolun.agziniza sağlık.tabiki önemli olan ebedi ahiret hayatımız.rabbim degistirebildiklerimizi değiştirme degistiremediklerimizide kabullenme gücü verir insallah
 
Daha önceki konuyu takip etmiştim..
Yorum yazmayı çok istedim,ağladım hatta ama olmadı..çünkü banlıydım!
Sonra da kapandı.
Şimdi bu konuyu görmek beni çok sevindirdi, teşekkür ediyorum JessicaJoy

İnşallah bu sayfada hoş sohbet ilerler, zevkle okur paylaşırız.
İlk sayfalardan dahil olduğuma da ayrı sevindim.
Lütfen konuşalım..

Zaman öyle zamanki herkes sıkıntılı, herkes depresif, kimse memnun değil halinden. Bir şükürsüzlük sarmış herkesi.
Burda böyle temiz kalpli olmak adına,daha imanlı, daha tefekkürlü olmak adına bir iki sohbet edilse ben kendi adıma çok memnun olurum.

Evden çıkma imkanı bulamayan, her gün evde rutin işleri ile ilgilenen, çoğu şeyden kopmuş bir kadın olarak manevi huzura çok ihtiyacım var.
İki küçük çocuğum var, 2yaş bebek sayılır,ondan dolayı yoğun geçen günlerim, yorgun bir bedenim ve zihnim var..
Bu tempoda maneviyatımdan uzaklaştığımı hissediyor, bir de bunun için sıkılıyor bunalıyorum...
Eşim sayesinde kopmuyorum elbette ama kişisel olarak zordayım. Evimizde huzur var bin şükür. Ama içimde? Dua da yetersizim bu ara........

Yazmayı seviyorum, burda da yazarım bol bol..
Hoş sohbetler olsun hanımlar..
Zevk alacağını tahmin ettiğimiz üyeleri ekleyelim, hareketlensin burası inşallah.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…