• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.

Kemik erimesine bire bir denilen O Meyve!
Anadolu'da her meyvenin mevsiminde,
. Erik kurusu
. Elma, armut kurusu
. Şeftali ve bir çok meyvenin ve sebzenin güneşten ve ışıktan, doğayla içiçe kışın tüketilmek üzere hormonsuz haliyle saklanırsın.
Şimdi çoğu insan hem unuttu, hem terketti, hem şehirlere göç etti bıraktı... Yalnız Maranki Anadolu Bitkileri tesislerinde geleneksel yöntemlerle hala aynı işlemlerden geçirilin halkımıza Kozmik Yaşam Merkezlerinde sunulmaya devam ediyor...
Bunlardan birisi KURU ERİK, halk deyimiyle ERIK KURUSU VEYA KAK'ı....
Genellikle kabızlık giderici yönüyle bilinen kuru eriğin çok önemli bir başka etkisi de ortaya çıktı...
Bilim adamları osteoporoz yani menopoz öncesi döneminde yaşanan kemik erimesine karşı günde 10 kuru erik tüketmenin kemikleri güçlendirdiğini ve osteoporoz riskini azalttığını ortaya koydu.
Ayrıca Florida ve Oklahama Eyalet Üniversitesi akademisyenleri kuru eriğin incir, çilek, kurutulmuş elma gibi diğer kuru meyvelerden de daha faydalı olduğu belirtildi.
Hürriyet'te de yer alan habere göre, Florida Eyalet Üniversitesi profesörlerinden Bahram Arjmandi kariyeri boyunca birçok kuru meyvenin etkilerini incelediğini ancak kuru eriğin yaşlanmada büyük rolü olan kemik erimesine karşı diğer sebze, meyve ve kuru meyvelerden daha etkili olduğunu açıkladı.
Araştırmada 1 yıl boyunca 55 yaşındaki bir grup kadına günde 100 gram kuru erik yenilmesi, diğer tarafta ise 45 yaşında bir grup kadına günde 100 gram kurutulmuş elma yemesi söylendi.
Araştırma sonucunda kuru erik yiyen kadınların kemiklerinde osteoporoz etkisinin çok daha az görüldüğü ortaya çıktı.
Not: Kompostosunuda yapabilirsiniz...
A.Maranki
 
GIDA GERÇEKLERİ ve SAĞLIK Alıntı;
KANSER HASTALIK DEĞİL
KANSER O KADAR YAYGINLAŞTI Kİ ARTIK GENÇ YAŞLI DEMEDEN HERKESİ YAKALIYOR
BİR ZARARI YOK, DENEMEKTE FAYDA VAR…

Bu yazılar çok müthiş, birçok "gizli dünya yönetenlerini" rahatsız ediyor… O kadar ki, örneğin "World Without Cancer", yani "Kansersiz Dünya" isimli kitap, halen (Türkçe dahil) birçok dile çevrilmedi!..
Yani şunu bilin ki, KANSER diye bir hastalık yok!.. Kanser, sadece vitamin B17 eksikliği!...
Başka bir şey değil!..
Kemoterapi, ameliyat veya değişik ağır haplar almanıza gerek yok!..
Düşünün bir zamanlar denizciler, çok sayıda niçin öldüler?
İSKORBÜT denilen hastalığa yakalanıyorlardı...
Çok sayıda insan öldü...
ve bazıları da bundan çok büyük PARA ve gelir elde etti!..
Sonra ne buldular?..
Meğer İskorbüt sadece vitamin C eksikliği imiş!..
Yani hastalık bile değil!...
KANSER de öyle!...
KANSER SANAYİSİ var artık!..
KANSER den milyar milyar milyar kere milyar PARA kazananlar var!...
Bu konu çok uzun. Çok derin!..
KANSER SANAYİSİNIN kökü, ta ikinci dünya savaşına kadar dayanıyor!...
Ne dolaplar dönüyor...
SİZ İNANMAYIN!...
Her gün sadece 15-20 kayısı çekirdeği yemeniz yeterli!..
Kanser olmuşsanız, önce KANSERIN ne olduğunu ANLAMAYA çalısın!..
KORKMAYIN!...
Sakin KEMOTERAPİ filan yaptırmayın!...
ARAŞTIRIN önce!...
Biz bu siteyi bazı "sözde doktorların sayfasına gönderdik, facebook’ ta, 5 dakika bile geçmeden "yorumsuz" olarak sildiler!...
SİZ bu kitabın TÜRKÇEYE ÇEVRİLMESİ için DUA edin!...
ÇOK ÇOK ÖNEMLİ bir eser bu!..
Tekrar edelim:
Günümüzde İskorbüt den ölen var mi artık?...
YOK!...
Çaresi biliniyor...
Peki KANSER?...
SANAYİ haline gelmiş!...
Ancak, çaresi çoktan bulundu:
VİTAMİN B 17 eksikliği!...
Hepsi bu!...
Buğday çimi ekin... Buğday şırası için.
Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya`da içtikleri Buğday şırası geliyor. Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası, buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi. Pakistan`daki Hunzakut Prensliğinde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar.
Türkiye`de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.
Ödemiş`le Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ`ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami Güneral ile sohbetimiz sürüyor. Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir.
Buğday müthiş bir kanser ilacıdır. Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır. Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir. Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır.
Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir.
Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan `laetril` içermektedir.
Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır. (Japon Bilim Adamı Nagivara)
Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale
getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.
- Buğday çimini evde üretebilir miyiz?
- Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri...
- Buğday şırasını herkes üretebilir mi?
- Evet herkes üretebilir.
İsterseniz tarif edelim.
Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam kavanoza konur. Üzerine 3 bardak su -klorlu olmamak şartıyla- ilave edilir.
Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir.
Bu ilk su kullanılmaz, dökülür.
Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir.
24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba aktarılır.
Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın
ise günde 3 kez şıra alınır. Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir. O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir içecek ortaya çıkar.
- Az önce sözünü ettiğimiz `laetril` buğday çiminden başka nelerde bulunur? Çünkü anlaşılıyor ki, `laetril` kanserin tedavisinde en etkin maddelerden biri... Elmanın çekirdeğini de yiyin!
- Evet, Türkiye`de en kolay laetril`e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve kayısı çekirdeğidir.
Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok da iyi olur. Amerika`daki ilaç sanayinin maşaları bu `laetril` adlı ilacı yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika`da satılan `laetril` bu ülkeden alınıp kaçak olarak ABD`ye sokulmaktadır.
Laetril, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır. `Kanserin Ölümü` adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti.
- Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?
- Evet öyle. Türkiye`de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna inanılıyor. Resmi istatistik yapılan bir ülke var...
Pakistan`a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut`ta şimdiye kadar hiç kanser olayına rastlanmadı.
Hanzakut`un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği...
- Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık
sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız?
- Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir.
Bağışıklık sistemi konusunda Alman Doktor Issel`in tüm beden tedavisi bugün bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır
Alıntı, Bir okuyucu yorumu;
Ben kanseri kesin tedavi edebilecek ilaclarin da bulundugunu dusunuyorum.Ortaya cikmamasinin sebebini de buyuk rantlarin oldugu ilac sektorune bagliyorum.Hatta KUBA'da kanseri tamamen tedavi edici ilaclarin oldugunu da duydum.Bizzat KUBAya giden birisi tarafindan.Ama ABDnin KUBAya uyguladigi ambargo nedeniyle bu ilaclarin taninmadigini biliyorum.
Candan Korkmaz Sonmez
 
Son düzenleme:
TERCİHLERİMİZE GÖRE YAŞARIZ
1 simit 1 lira, 1 poğaça yine 1 lira.
2 köy yumurtası ne kadar? 1 lira, aynı para!!
Şunun bunun Makarnası, 500 gr, 1.25 tl.
Yani 3 yumurta parası.....!!
İşte kahvaltı, işte bir öğün en sağlıklı proteinlerden yumurta...
Yumurtanın içindeki kolin maddesi; çocukların beyin hücrelerini yeniler, güçlendirir; hafızayı güçlendirir, daha hızlı öğrenmeyi sağlar...karaciğer yağlanmasını önler... VE DAHASI VAR.
Ortalama 50-60 gram olan doğal bir yumurta sarısında, 900 mg doğal ve bozulmamış esansiyel (temel) yağ olan Omega-3 vardır.
Yumurta sarısında bulunan bu Omega-3, kan kolesterolünü düşürür. Ayrıca yumurtada bulunan ve esansiyel yani temel bir aminoasit olan lesitin de kan kolesterolünü düşürür. İşte bu sebeple yıllardan beri lesitin tabletleri üretilip piyasalarda satılmaktadır.
Orta boy (50-60gr) bütün ve pişmemiş bir yumurta da bulunan doğal vitamin, mineral, protein ve aminoasitlerin miktarları şöyledir:
Doğal vitaminler
• Vitamin A: 243 IU
• Vitamin B6: 0,07 mg
• Vitamin B12: 0,6 mcg
• Vitamin D: 17 IU
• Vitamin E: 0,75 mg
• Folat: 24 mcg
• Lutein & Zeaxanthin: 165 mcg (gözlerde nokta körlüğünü önler)
• Riboflavin: 0,24 mg
• Thiamin: 0,031 mg
Doğal mineraller
• Çinko: 0,55 mg
• Demir: 0,91 mg
• Fosfor: 95 mg
Doğal protein ve aminoasitler
• Alanine: 368 mg
• Arginine: 411 mg
• Aspartic asit: 665 mg
• Choline (kolin):125 mg (karaciğer yağlanmasını önler)
• Cystine: 136 mg
• Glutamic asit: 838 mg
• Glycine: 216 mg
• Histidine: 155 mg
• Isoleucine: 336mg
• Leucine: 544 mg
• Lysine: 457 mg
• Methionine: 190 mg
• Phenylalanine: 341mg
• Proline: 257 mg
• Protein: 6,3 g
• Serinen: 486 mg
• Threonine: 278 mg
• Tryptophane: 83,5mg
• Tyrosine: 250 mg
• Valine: 430 mg
‪#‎KaratayHalkHareketi‬
‪#‎ObeziteyeSon‬
 
TİROİD İÇECEĞİ
Tiroid NE ÖNEMLİ BİR ORGAN .... Ve Türkiye de çok Tiroid hastalığı var ..
Neden acaba? Çok sebepten... Protein Eksikliği ... Toksik madde ... Flor un çok girişi vücuda .... İodine eksikliği .. Vitamin ve Mineral Eksikliği ve STRES ..
HAVUÇTA müthiş Vitamin A vardır .. Ve bu T4 leri T3 lere çevirmeye yardımcı olur ..
B vitamini ÇOK Önemlidir ...Bu da Türkiye 'de eksik bir vitamin .. Salatalık B vitamini bulundurur.. B vitaminsiz tiroid ve adrenal bezeleri hormon salgılıyamıyacaktır ve İodine 'ı hormon yapmak için kullanamayacaktır
İÇECEK :
- 1 SALATALIK
- 5 KEREVİZ SAPI
- 5 HAVUÇ
- 1/2 bardak Hindistan ceviz suyu
- 1 limon ..
Hepsinin suyunu çıkarın güzel bir sebze sıkacağı ile ve en son Hindistan cevizi suyunu ekleyin ...

Bütünsel beslenme uzmanı Karen Hıll.

*Bunlar mucize yaratmaz eğer ki yaşam tarzı düzeltilir ise çok yardımcı olur. Ör: Doğru beslenme çok önemli ... VE UYKU
 
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.”
Atatürk
"Atam evlatların sana minnettar! Sen ve silah arkadaşların nurlar içinde yatın."
:72: :72: :72: Bütün çocukların, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu olsun. :72: :72: :72:
 
Çiğ Beslenme (Raw Food) Nedir?

Yiyecekler çiğ yada 41⁰C den yüksek ısıtılmamışsa “Çiğ Beslenme” tarzına uygundur. Tercih sebepleri ise; işlenmemiş (mümkün olduğunca doğal ve taze) ve organik (koruyucular, kimyasallar, GDO ve ışınlamaya maruz kalmamış) olmasıdır.

Neden Çiğ Beslenmeliyiz?

Çünkü yiyecekleri 42⁰C den fazla ısıtmak;
• Enzimleri öldürür. Enzimler yediklerimizi sindirmemize yardımcı olurlar. Vücudumuz enzimleri kendisi de yaratabilir fakat bu işlem oldukça fazla bir enerji gerektirir. Tam pişirilmiş yiyecekleri yedikten sonra yorgun ve ağırlaşmış hissetmemizin nedenlerinden biri de bu enerji kaybıdır. Bunun dışında; vücudumuzun kendi yarattığı enzimler hiçbir zaman yiyeceklerimizin içinde iken pişirilerek yokedilmiş olanlar kadar verimli değildir. Sonuç olarak, yiyeceklerimiz tam parçalanamaz, sindirilmesi zorlaşır, bağırsaklarımızda çürümeye başlar ve parazitler için yüksek bir yaşam ortamı oluşur. Ayrıca vücudumuzun enzim üretmek için sınırlı bir kapasitesi olduğu ve sınırlara yaklaşıldığında organlarımızın fonksiyonelliğinden ödün verildiği düşünüldüğünde yaşlanma sebeplerimizden biri daha ortaya çıkmış olur.
• Yiyeklerimizin pH dengesini değiştirir ve onları daha asidik yapar. Vücudumuz alkali beslenmeye uygun yapıdadır ve asidize olmuş yiyecekler hastalıklar için tam bir zemin oluştururlar.
• Kolaylıkla absorbe edilebilecek mineralleri daha zor emilebilen inorganik minerallere dönüştürür. Kalsiyum gibi inorganik mineraller zor absorbe olur ve kalsiyum taşları oluşabilir. Organik mineraller ise kolaylıkla sindirilerek vücudumuzu alkalize ederler.
• Vitaminlerin çoğunu yokeder.
• Hayat gücümüzü yokeder. Tam pişirilmiş yiyecek, ölü yiyecek ile eş anlamlıdır. Canlı yiyecekler enerji ve hayat doludur. Tam olgunlaşmamış bir meyve yada sebzeyi dalından koparsanız bile canlıdır ve olgunlaşmaya devam eder. Pişirilmiş halleri ise kısa sürede bozulur ve yokolur.

İşte “Çiğ Beslenme” tarzını benimseyen kişilerin daha enerjik ve daha kuvvetli bir bağışıklık sistemine sahip olamalarını açıklayan birkaç sebep...
 
GDO 'YU İLAÇ LOBİSİ KAZANDI LÜTFEN OKUYUP DUYURUN...

Halk Kabul Etti! Ve Sadece Tüketmeye ve Yemeye Alıştırıldı!.
Neden Yiyorum Demiyor, Niçin Yiyemiyorum Diyor!.
GDO'lu Ürünlerin Ve Hastalıkların Artışı Maksimum Seviyede....
Milletin çoğu ‪#‎mangurtlaştı‬ rıldı. Ne yediğinin farkında ne de yaptığının farkında.
.
GDO ve Ilaç Lobisi Kazandı!
.
YILDA 1 MİLYON TON İTHALAT
Kamuoyu GDO'lu ürünler konusunda daha çok nişasta bazlı şeker yapıldığı için mısırdan şüphelenirken, aslında en büyük problemlerden biri soyada yaşanıyor. Yılda 50 bin ton soya üretebilen Türkiye'de hazır gıda firmaları yüzbinlerce ton soya fasulyesi kullanıyor. Aradaki üretim açığı yurtdışından ve daha ucuz olsun diye GDO'lu tarıma izin veren ülkelerden yapılan ithalatla karşılanıyor. Türkiye'ye yılda 1 milyon ton GDO'lu soya fasulyesi ithal ediliyor. Bu soyalardan yapılan 'soya lesitini' adlı ürün de bütün çikolata, şekerleme, bisküvi, meyve suyu, ketçap, hatta bebek bisküvilerinde kullanılıyor. Oysa uzun yıllardır GDO'lu ürünlerin kanserle ilişkisini araştıran bilim adamlarının "bu ürünlerin kullanımının kanseri tetiklediği" yönünde güçlü kanıtlara ulaştığı biliniyor. Özellikle karaciğer, böbrek ve pankreasın çalışmasını değiştirdiği ve doğurganlığı yavaşlattığı yönünde güçlü kanıtlar var.
.
ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerde yürüttüğü “GDO sağlığa zararlı değil” propagandası, Amerikalı diplomatların yazışmalarıyla ortaya çıktı. GDO’lu ürünler siyasetinin değiştirilmesi için hükümete baskıdan bile söz ediliyor...
ABD’nin Türkiye’nin de içlerinde bulunduğu bir çok ülke üzerinde GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) ihracatının zarar görmemesi için, genetiği ile oynanmış gıdaların zararlı olmadığı yönünde lobi faaliyetleri yürüttüğü ortaya çıktı. Haber sitesi Bianet, Amerikalı diplomatların yazışmalarını yayımlayan Wikileaks belgelerini inceleyerek, ABD’nin Türkiye ve diğer ülkelerde yürüttüğü “GDO sağlığa zararlı değildir” politikasını gözler önüne serdi.
‘Türkiye kaybedilmemeli’
Tüm yazışmalarında Türkiye’de yetkililerden kamuoyuna kadar herkesin “GDO konusunda yanlış bilgi sahibi” olduğunu vurgulayan Amerikalı yetkililerin aynı zamanda her yıl Türkiye’ye yapılan GDO’lu ürün ihracatının tutarlarını da belirterek, Türkiye pazarının kaybedilmemesi gerektiğini vurguladıkları görülüyor.
Türkiye’de GDO’lu gıdalar konusundaki “yanlış bilgilenmenin” önünü kesmek içinse gazetecilerden bilim insanlarına, hükümet yetkililerinden çiftçilere kadar her kesime gerek Türkiye içerisinde gerek yurtdışında genetiği ile oynanmış ürünlerin sağlığa zararlı olmadığını söyleyen Amerikalı uzmanlar tarafından “bilinçlendirme çalışmaları” düzenlenmiş.
‘Bilimsellikten uzaklar’
2005 yılı Şubat ayında ABD Büyükelçisi Edelman’ın Ankara’dan kaleme aldığı belgede, “Türklerin bilimsellikten uzak olduğu”, aynı yıl eylül ayında yazılan bir belgede Türklerin genetiği ile oynanmış gıdalar konusunda “şehir efsanelerine” inandıkları vurgulanıyor. 15 Şubat 2005 tarihli belgede ABD’nin Tarımsal Bioteknoloji Danışmanı Madelyn Spirnak’ın Türkiye hükümeti yetkilileriyle yaptığı “bilinçlendirme” görüşmeleri anlatılıyor.
Belgenin sonuç kısmında Spirnak’ın basına, iş dünyasına, milletvekillerine ulaştığı ve bu kişileri tarımda bioteknolojinin kullanılmasının faydalarına olacağını, tam tersi şekilde kısıtlayıcı bir düzenlemenin ise onlara dezavantaj sağlayacağını anlattığı belirtiliyor. Ayrıca, TÜBİTAK’ın “Bilim ve Teknik” dergisine de ulaşıldığı ve tarımsal bioteknolojinin faydaları konusunda bir makale yayınlama olasılıkları hakkında konuşulduğunun altı çiziliyor.
Belgelerde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği umudu nedeniyle, Avrupa’nın izinden gittiği ve GDO’lu ürünlere kısıtlama getirmek istediği sık sık vurgulanmış.
Yine Eylül 2005 tarihli belgede, “tüm bilimsel verilere rağmen GDO’ların güvenli olmadığına inanan kamuoyunun” bu fikrini değiştirmesi için İllinois Üniversitesi’nden Mikrobiyolog Dr. Bruce Chassy’ nin Türkiye’de çeşitli üniversitelerde konferanslar vermesine kararlaştırılıyor.
4 şehirdeki buluşmalar
Türkiye’ye 2004 yılında 600 milyon dolar değerinde mısır, soya fasulyesi, soya küspesi, bitkisel yağ ve pamuk sattıklarını belirten Amerikalı yetkililer, bu ürünlerin büyük bir kısmının da ya genetiği ile oynanmış ya da genetiği ile oynanmışlardan üretilmişler ürünler olduklarının altını çiziyor ve Türkiye’deki “yanlış bilginin” değiştirilmesi, doğru bir bilgilendirme sağlanması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Dr. Chassy de bu kapsamda 4 şehirde akademisyenler, hükümet yetkilileri, öğrenciler ve şirket temsilcileri ile buluşturulmuş. Doktor Chassy’nin aynı zamanda 2005’te Bilim ve Teknik dergisine de röportaj verdiği belirtiliyor.
‘Hükümete alenen baskı’
3 Haziran 2008 yılında yazılan bir belgede de yine Türkiye’nin GDO konusunda AB’yi izlediği, bunun da ABD’nin bu ülkeye olan ihracatını olumsuz etkilediği vurgulanıyor. Bu durumda, hükümete alenen baskı yaparak GDO’lu ürünler konusundaki siyasetinin değiştirilebileceğine inanılıyor. Ayrıca aynı belgede Türkiye’ye yıllık 1 milyar doların üzerinde GDO’lu ürünlerin satıldığı hatırlatılıyor.
Dr. Bruce Chassy kimdir?
Dr. Bruce Chassy, ABD’ nin İllinois Üniversitesi’nde gıda mikrobiyolojisi ve beslenme bilimleri profesörü. 1962’de San Diego Deblet Üniversitesi’nde kimya alanında eğitimini tamamlayan Chassy, 1966’da da Cornell Üniversitesi’nde Biyokimya üzerine doktorasını tamamladı. Ulusal Dental Araştırmalar Enstitüsü ve Ulsal Sağlık Enstitüsü’nde 21 yıl çalışan Chassy, Illinois Üniversitesi’nin Gıda Bilimi ve İnsan Beslenmesi Bölümü’nün başkanı olarak atandı. ABD’de GDO’lu gıdaların savunucusu olarak tanınan Chassy, genetiği değiştirilmiş mısır tohumlarının dünya çapındaki en büyük üreticisi olan ABD merkezli çok uluslu Monsanto şirketi için seminerler düzenlemişti. Chassy’ nin bazı araştırmaları gıda şirketleri NestlÈ ve Dean Foods tarafından finanse edilmişti..
.
‪#‎BuÜlkedeGıdaTerörüVar‬
.
Acilen Ulusal Konsept Oluşturulmalı! henüz ‪#‎Mangurtlaştırılma‬ yanlar ilgili makamlara sürekli yazıp isteklerini devlete yazmalılar.

#Mangurt ;Duşunme yetenegını kaybetmek.

GIDA GERÇEKLERİ VE SAĞLIK
 
Sarımsağı ezin

$486821_364853546949893_1476023445_n.jpg
 
Körlük Ve Yaşlanma Karşıtı

Her gün sağlık açısından yeni bir faydası keşfedilen kahvenin göz için de yararlı olabileceği ortaya çıktı
05 Mayıs 2014 Pazartesi 14:06Bu haber 49 kez okundu
Körlük Ve Yaşlanma Karşıtı
ABD'deki Cornell Üniversitesi'nden bilim adamlarının fareler üzerinde yaptığı araştırma, kahvede büyük oranda bulunan klorojenik asit adlı maddenin görme yeteneğindeki azalmayı önlendiğini ortaya koydu.

Araştırma, saf kahvede yüzde 7-9 oranında bulunan antioksidan özelliğine sahip bu maddenin ayrıca, glokom, yaşlanma ve diyabet sonucu retinada meydana gelen bozulmaya bağlı oluşan körlüklere de mani olabileceğini gösterdi.

KLOROJENİK ASİT GÖZLERİ KORUYOR

Araştırmada farelerin gözlerine oksidatif stres ve retinada bozulmaya yol açan serbest radikallerin oluşmasına neden olan nitrik oksit maddesi uygulayan bilim adamları, bu durumun retinada bozulmaya neden olduğunu gözlemledi. Ancak, bu işlemden önce gözlerine klorojenik asit uygulanan farelerin retinalarındaysa hasar meydana gelmediği belirlendi.

Klorojenik asit ve buna bağlı ara ürünlerin insan sindirim sisteminde özümsendiğinin bilindiğini belirten araştırmacılar, kahve içmenin, bu maddenin kan retina bariyeri adlı tabakaya geçmesini kolaylaştırdığının kanıtlanması yönünde çalışmalarını sürdürdüklerini belirtti. Araştırmacılar, kahve içmenin klorojenik asitin doğrudan retinayı iletilmesinde etkili olduğunun kanıtlanması halinde doktorların retinadaki hasarı önlemek için hastalarına uygun şekilde kahve hazırlamalarını tavsiye edebileceklerine dikkati çekti.

Profesör Chang Y. Lee başkanlığında yapılan araştırma, Journal of Agricultural and Food Chemistry adlı bilimsel dergi ve Cornell Üniversitesi'nin internet sayfasında bilim dünyasına tanıtıldı.

ANTİOKSİDANLAR YAŞLANMAYI ÖNLÜYOR

Göz küresinin iç yüzeyini kaplayan, ince, yarı saydam bir zar olan retina, içinde ışığa duyarlı milyonlarca hücre ve görsel bilgiyi alma ve düzenleme işlevi gören diğer sinir hücrelerini barındıran gözdeki hayati öneme sahip bir tabaka . Retinanın, metabolik olarak son derece faal dokulara sahip olması nedeniyle yüksek seviyelerde oksijene ihtiyaç duyması, bu zardaki serbest radikaller ve antioksidan savunma hatları arasındaki dengenin bozulması olarak tanımlanan oksidatif strese yol açıyor. Retinanın oksijensiz kalması ve serbest radikallerin üretilmesi doku hasarı ve görme kaybının başlıca nedenlerini oluşturuyor.

Vücuttaki hücreleri parçalayarak hücresel düzeyde büyük değişimlere ve zararlara yol açan saldırgan moleküler yapılara, serbest radikaller adı veriliyor. Antioksidanlarsa vücutta, yıpranmaya bağlı olarak ortaya çıkan yaşlanma, saçların ağarması, kemiklerin sararması, derinin buruşması, kalp rahatsızlıklarının ortaya çıkması gibi zarar verici etkileri olan serbest radikallere karşı vücuttaki ilk savunma hattını oluşturması nedeniyle sağlık açısından büyük önem taşıyor.
 
Dr.Weil der ki: "meyva ile meyva suyu arasındaki farkı anlamak çok önemli. Meyva içindeki lif sayesinde fruktozun metabolize olmasında katkı sağlar, çünkü vücudumuz tek başına meyva suyundan gelen fruktozu metabolize edip enerji yaratamaz. O nedenle bir bardak portakal suyu ile cola arasında karaciğerde ve yağlanma sürecine bağlı zararların oluşumasında hiç bir fark yoktur. Bunu anlamak çok önemlidir, çünkü sabahları meyva suyunu kafasına diken çocuklar aslında çok ciddi bir zararla karşı karşıyadır."

Dr.Weil der ki: "eskiden sadece doğadaki otlarla beslenen inekler ya da büyük baş sığırlar o zamanlar bünyelerinde omega 3 yapı barındırırdı, çünkü o zamanlar sadece o otları bolca tüketirlerdi. Ancak bugün masamıza et halinde gelen hayvanlar sadece genetiği oynanmış tahıllarla besleniyor, ki bu hayvanların doğasında böyle bir beslenme yok. Böyle olunca da omega 3 yerine bolca omega 6 yağına sahip oluyorlar, ve bu da bizlerin ciddi bir enflamasyonla karşılaşmamıza neden oluyor"
 
Son düzenleme:
Semizotu Faydaları Saymakla Bitmiyor

Bu leziz bitkinin sağlık açısından birçok faydası vardır. İşte semizotu faydaları:
Potasyum içeriği nedeniyle dolaşım sisteminin düzenlenmesine katkı sağlar.
Kan şekerini düzenlemeye yardım eder.
Enerji verir.
İyi bir antioksidan kaynağıdır.
Demir içeriği nedeniyle vücuttaki beyaz ve kırmızı kan hücrelerinin yapısına katkı sağlar.
Anemi yani kansızlığı önlemeye yardım eder.
Kan basıncını düzenler.
Kasları güçlendirir.
Böbreklerdeki kumları ve taşları dökmeye yardım eder.
Doğal bir kalsiyum ve magnezyum kaynağıdır.
Kalp sağlığını destekler, kalp dostudur.
İçerdiği kalsiyum sebebiyle dişlerin ve kemiklerin güçlenmesine yardım eder.
Felç riskini azaltır.
Gut hastalığına da iyi gelir.
Yüksek oranda omega 3 yağı içerir. Balık yağında da bulunan omega 3 bu şifalı sebzede de bulunduğu için, çokça tercih edilir. Balık yemeyi sevmiyorsanız, omega 3 ihtiyacınızı bu bitkiden karşılayabilirsiniz.
Kansere karşı da koruma sağlar. Özellikle ağız ve akciğer kanserine karşı da korur.
Cilt güzelliği sağlar.
İdrar söktürücü özelliği ile de bilinir.
Hemoroid yani basura karşı da faydalıdır.
Kalorisi düşük olması sebebiyle diyet yapan, kilo vermeye çalışan kişiler tarafından da rahatlıkla tüketilebilir.
Sindirim sistemini rahatlatır. Kabızlığı önlemeye yardım eder.
Ülsere karşı da faydalıdır. Mide rahatsızlığı olan kişiler tarafından kullanılabilir.
Egzama gibi cilt hastalıklarına karşı da şifa sağlar.
Soğuk algınlığına karşı da koruma sağlar.
Karaciğere de yarar sağlar.
Kolesterolün düzenlenmesine yardım eder.
Çocukların beyin gelişimini düzenler.
İşte bu şifalı bitkinin sağlık açısından bu kadar çok faydası vardır. En basitinden salataların içine bu leziz bitkiyi ekleyerek şifa bulabilirsiniz. Yemeğini yaparak da bu sağlık dolu bitkiden yararlanabilirsiniz.
* Semizotunun içerdiği omega 3 doymamış yağlar, balıklarınkiyle kıyaslanabilecek düzeydedir: Geleneksel olarak gut hastalığına, baş ağrısı ve bedendeki diğer ağrılara iyi geldiğine inanılmaktadır. Günümüzde yapılan bilimsel araştırmalar, semizotunun sağlığa yararlı bu etkisinin varlığını doğrulamaktadır.
* Semizotunun, kanama hastalıklarında ve peklikte çok faydalı olduğunu kaydeden uzmanlar, kanı temizlediğini, bol idrar söktürdüğünü, kanı, üre ve benzeri pisliklerinden temizlediğini, sinir krizleri ve beyin yorgunluğunu geçirdiğini, böbrekteki kum ve taşı döktüğünü bildiriyor.
* Semizotunun, şeker hastalarının susuzluğunu azalttığını, şişmanlara kilo verdirdiğini belirten uzmanlar, semizotu, yeşil salata olarak yenirse faydasının fazla olduğunu ifade ediyor.
Semizotu ile zayıflamak
Semizotunda ki asıl mucize; enerji değeri, çok düşük neredeyse sıfır kalori olmasına rağmen; omega-3 yağ asidi açısından son derece zengin olması. Bu kadar düşük enerji içermekle birlikte (sadece 16 kcal/100g) yağ asitleri açısından bu kadar zengin ve işlevsel olması şaşırtıcı bir durum.
Omega-3 yağ asidi, beslenmemizin işlevsel ve kaliteli olmasını sağlayarak, sağlığımızı korur ve geliştirir. Günlük beslenmemiz içinde yeterli miktarda omega- 3 yağ asidi, kardiovasküler hastalık riskinizi azaltır, otoimmün sistemimizi geliştirir. Ayrıca omega-3 yağ asidini yüksek düzeyde aldığınız zaman; kanda bulunan yağ olarak tanınan Tirigliserit miktarını düşürücü etki gösterir.
Zayıflamak için semizotunu nasıl yemeli?
Semizotunun mevsimi olan bu günlerde her gün her öğünde semizotu tüketmeye özen göstermeliyiz. Salatasını yapıp, söğüş olarak tüketip, yoğurtla karıştırıp, çiğ olarak tüketebiliriz. Ayrıca zeytinyağlı veya kıymalı semizotu olarak da tüketebiliriz.
 
Üzerlik Tohumunun Mucize Faydaları! Stresle mücadelede yardımcı olan üzerlik otunun daha pek çok faydası var.

Üzerlik otu, sinir sistemi bozuklukları, uykusuzluk problemi ve daha birçok rahatsızlığı giderebilen en etkili bitkilerden.

Üzerlik otunun faydaları;
-Sinir sistemi için uyarıcı etkisi yapar.
-Balgam söktürür.
-Saç dökülmesini engeller.
-Sulu egzama şikayetlerini giderir.
-Mide ve kulunç ağrılarında faydalıdır.
-İdrar yolu problemlerine karşı da etkili olduğu söylenir.
-Bağırsak parazitlerini ve bakterileri öldürücü etkilere sahiptir.
-Parkinson hastalığına ve uykusuzluğa karşı faydalıdır.
-Antidepresan etkileri ile depresyon tedavisinde yararlı olabilir.
-Basur ve yaraların iyileşmesini kolaylaştırır.
Nasıl kullanılır
Bitkinin tıbbi amaçla kullanılan kısımları tohumlarıdır. Üzerlik tohumu kurutulduktan sonra kaynamış suda demlenerek çayı hazırlanabileceği gibi kavrulduktan sonra bala karıştırılarak yenebilir ya da suyla birlikte içilir.
Üzerlik tohumu fazla tüketildiğinde bulantı ve kusma gibi yan etkilere neden olabilmektedir. Doktor kontrolü haricinde bitkisel ürünlerin kullanılmaması önerilmektedir.

Mevsim geçişlerinde polen alerjisine özel formül

Mevsimsel alerji, hapşırma gibi şikayetlerde üzerlik tohumu müthiş bir çözüm. Bahar aylarında malum polen tozları insanı çok hapşırtıyor. Üzerlik tohumuyla mevsimsel alerjiyi de önlemek mümkün.İki yemek kaşığı üzerlik tohumunu kaynamakta olan bir litre suyun içine ilave ediniz. Hafif ateşte kaynatarak yüzünüzü buharına tutup hem ağızdan hem de burnunuzdan soluyarak, buharını 2 dakika müddetle içinize çekiniz. İki dakika tamamlandıktan sonra pamuğu üzerlik otu suyuna daldırınız ve her iki burun deliğinin iç kısmına iyice sürünüz.
Bu işleme 15 gün müddetle gün aşırı devam edebilirsiniz. Daha sonra ihtiyaca göre zaman zaman aynı şekilde başlayıp ara verebilirsiniz.

kadinvekadin.net
 
VİTAMİN B ve EKSİKLİĞİ.......
Türkiye'de gördüğüm kadarı ile müthiş eksikliği yaşanan bir vitamin... Hem sinir sistemi için çok önemli ama çok çabuk da stres ile yok olan bir vitamin ....
ÇOK önemli dediğimiz rahatsızlıkların altından normalde çok kolaylıkla halledilebilecek vitamin eksiklikleri ÇIKAR ..
VİATMİN B eksikliğinden oluşan BASİT RAHATSIZLIKLAR :
KORKU
YORGUNLUK
DEPRESYON
PARANOYA
SERSEMLIK
ÖFKE
ENDİŞE
Vitamin B eksikliğinden doğa NÖROPSİKİYATRİK bozukluklar
CİDDİ YORGUNLUK
DEPRESYON
İNTİHARA EĞİMLİ olmak
VİATMİN B KOMPLEX çok çok önemli bir vitamin gurubudur ...
BÜTÜN SİNİR Sistemi, BEYİN Sistemi, Enerji Üretimi, Hazım ve Dışkılama, metabolizması , İÇ SALGI bezleri, bazı hormonların üretimi , Protein ve Yağ metabolizması , Hücre bölünmesi.... VS.....
Karen HILL
 
DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN .... BESLENME YALANLARI!......
YUMURTA SAĞLIKSIZDIR ...
YUMURTA hiç bir zaman SAĞLIKSIZ olmadı ...
The Harvard School of Public Hem SAĞLIKLI olduğunu hemde KALP hastalığını önlediğini belirtti.. ANTİOKSİDAN doludur yumurta da .. Özellikle gözleriniz için(carotenoids) Ve yalnızca yumurta da VİTAMİN D bulunur...
TAHILLAR SAĞLIKLIDIR ...
Özellikle BUĞDAY :((( IBS, alerji, şişkinlik , ödem , kabızlık, kilo alımı ve daha neler neler ...TAHIL'larda "phytic acid" vardır ve madde vitamin ve minerallere yapışıp vücut tarafından emilmesini engeller . .
AZ YAĞLI YİYECEKLER SAĞLIKLIDIR !...
Paketin üstünde "AZ YAĞLI" veya "DİYET" kelimesi görürseniz KAÇIN ... YAĞSIZ veya DİYET demek KİMYASAL PUPU FIRTINASI demek :((((
HER İKİ SAAT te BİR YEMEK SAĞLIKLIDIR ..
Bir insan vücudu her dakika yiyor ve hazım görüyor halde olmaması gerekir kesinlikle . YARI oruç durumu olması lazım .. .Her 2 satte bir yediğiniz zaman hiç bir zaman tam hazım görmiyecek yedikleriniz .. ve YAĞLANACAKTIR ..
KOLESTEROL BİR HASTALIKTIR !...
BU en tehlikeli YALANLARDAN biri ...

KAREN HILL
 
Metabolizmayı Hızlandırmak İçin Dereotu Tüketin
İnsan sağlığına fazlasıyla faydalı olan dereotu, metabolizmayı hızlandırarak ödem atmamızı kolaylaştırır.
Dereotu, kilo kaybını hızlandıran ve bu dönemde kullanılması sıklıkla önerilen bir bitkidir.
Dereotu,maydanozgiller ailesinden ve koyu yeşil ipliksi yaprakları olan kokulu bir bitkidir. Nemli toprakları sever ve çoğunlukla sonbaharda toplanır. Tat ve aroma vermesi için salata veyemeklerde kullanılır.Özellikle Türk mutfağında önemli bir yeri olan tarhana çorbası ve cacık bu yemeklerin başında gelir.
Dereotu ayrıca sağlığa da oldukça yararlı bir bitkidir;sindirimi kolaylaştırır, ağız kokusunu giderir, uykuyu düzenler,sinir zafiyetini giderir. Aynı zamanda çocuklarda oluşan kolik ağrılarına iyi gelir ve anne sütünü çoğaltır. Ancak hamilelik döneminde kullanılmaması gerekir,aybaşı kanamalarını artırdığı gibi gebelerde düşüğe neden olabilir.
Tüm bu faydaların yanında dereotunun önemli bir diğer özelliği de kilo verme süreci ve tiroid hormonları üzerindeki olumlu etkisidir.Dereotu tiroidnodüllerinin ufalmasını sağlar, ayrıca tiroid üzerindeki dengeleyici etkisi ilehipotiroid(tiroidin yavaş çalışması) veya hipertiroid (tiroidin hızlı çalışması) üzerinde olumlu etki gösterir.Kilo durumu tiroid ile bağlantılı olabildiğinden, tüm bunlara bağlı olarak dereotu kilo kontrolünde de oldukça etkilidir. Aynı zamanda ödem sökücü özelliğiyle vücuttaki fazla suyun atılmasını da sağlar.Antiseptik özelliği ile ishalintedavisine yardımcı olur, kalsiyum yönünden oldukça zengindir ve kansere karşı koruyucu etkisi vardır.
Bitkiblog.com
 
DEHŞETİN BELGESİ: Milupa ürünlerinde GDO tespit edildi

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “Türkiye’de GDO yoktur” şeklindeki iddialarının aksine piyasa denetimleri sırasında GDO tespit ettikleri ortaya çıktı. Yayınımız üzerine Bakanlıktan yazılı açıklama geldi.

MILUPA ÜRÜNLERİNDE GDO

Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü elemanlarının piyasa denetimleri sırasında aldıkları “Milupa Aptamil Sütlü Tahıl Karışımı” ürünün incelemesi sırasında GDO tespit ettiler.

GDO’nun varlığından emin olmak için Milupa Aptamil Sütlü Tahıl Karışımı’na ait şahit numuneleri Ankara Kontrol Laboratuarı’nda gönderdiler.

Ankara Kontrol Laboratuarı’nın yaptığı analizlerde Milupa’nın GDO içerdiği kesinleşti.

MILUPA'YA TOPLATMA

Bunun üzerine GDO’lu Milupa’ların ürünlerin toplatılması için, 80 il Valiliği’ne yazı gönderildi.

BAKANLIK TEŞHİR ETMEDİ

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi’nin ele geçirdiği belge, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nca henüz teşhir edilmedi. Ancak Bakanlığı'n Gıda Hareketi'ne yaptığı özel açıklama ile işlem ve süreç doğrulandı.

İşte Türkiye’nin zehirlenmesinin belgesi:

Milupa'da GDO


TARIM BAKANLIĞI'NDAN GIDA HAREKETİ'NE ÖZEL AÇIKLAMA

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın piyasa denetimleri sırasında “Milupa Aptamil Sütlü Tahıl Karışımı” ürünün GDO tespit etmesi ile ilgili yayınımız üzerine Bakanlıktan resmi açıklama geldi.


Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Gıda Hareketi'ne yazılı bir açıklama gönderen Basın ve Halkla İlişkiler Müşavir Vekili Kudret Doğandemir, yayınlanan belgeyi doğruladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, ürünün toplatıldığı ve ilgili firma hakkında hukuki süreç başlatıldığını bildirdi.

İŞTE BAKANLIĞIN RESMİ AÇIKLAMASI

"İnternet sitenizde yer alan bir bebek maması firmasına ait ithal bebek mamasında GDO tespit edilmesine yönelik bilginin kamuoyuna açıklanmasına ihtiyaç duyulmuştur; söz konusu bebek mamasının ithalat kontrollerinde GDO analizi yaptırılmış GDO tespit edilmediğinden ithalatına izin verilmiştir. Ancak piyasa denetimlerinde GDO tespit edildiğinden bebek mamalarının toplatılması sağlanmış ve ilgili firma hakkında hukuki süreç başlatılmıştır. Bilgilerinize arz ederiz"



MILUPA’CILARA 12 YILA KADAR HAPİS

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın açıklamasında olay hakkında hukuki süreç başlatıldığını bildirdi.

5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu’nun 15. maddesi, gıdalarda GDO bulunduranlara 5 ila 12 yıl arasında hapis cezası öngörüyor.

İŞTE 5977 SAYILI BİYOGÜVENLİK KANUNU’NUN 15. MADDESİ:

MADDE 15 – (1) GDO ve ürünlerini bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

BAKANLIĞIN BELGESİNİN AKSİNE MILUPA İSE KENDİNİ SAVUNDU

Yayınımız üzerine tedirgin olan Milupa üreticisi Gıda Hareketi'ni arayarak görüşme talep etti. Bu tür konularda görüşmeye kapalı olduğumuz ancak yazılı açıklama yapılması durumunda yayınlayacağımızın bildirilmemiz üzerine ise aşağıdaki açıklamayı gönderdiler.

Bir üreticinin "evet ürünümüzde GDO var" demesini beklemiyoruz. Ama kendini savunma hakkınıda saygı duyuyoruz.

GIDA HAREKETİ
 
SEBZELERDEN GELEN KALSiYUM VE K2 ViTAMiNi iLE KEMiK SAĞLIĞI

Kadınlarda özellikle menopoz sonrası sağlık kaygılarının başında osteoporoz gelmektedir.
Osteopeni (kemik yoğunluğu azalması) ve osteoporoz ölçümleri için klasik metod DEXA Scan olarak adlandırılan bir x-ray taramasıdır ve kemik densitesi ile mineralizasyon ölçümünde kullanılır.
Fakat, kemik yoğunluğu kesinlikle kemik “sağlamlığı” anlamına gelmemektedir ve bifosfonatlar diye adlandırılan ilaçların çoğu zaman işe yaramamasının nedeni de budur.
Kemikler kollajen matrix formunda minerallerden oluşmaktadır. Mineraller sağlamlık ve yoğunluk sağlarken kollajen kemiklere esneklik vermektedir. Esnekliğin olmadığı durumlarda yoğunluğu ne olursa olsun kemiklerin kırılganlık riski yükselmektedir.
Bazı ilaçlar birçok mineral oluşumları ile kemikleri yoğun (gibi) göstermekte fakat gerçekte bu ilaçları kullanan kişilerde de kemik çatlama ve kırılmaları yaşanmaktadır.
En yüksek kalsiyum tüketimi olan ABD, Kanada ve İskandinav ülkelerinde en yüksek osteoporoz oranları ölçülmüş ve “Kalsiyum Paradoksu” olarak adlandırılan tablo ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni ulusal bilgi ve kuralların yanlış kemik mineralizasyon teorileri üzerine kurulmuş olmasıdır.
Kalsiyumun yanlış formunun bizlere (reklamlarda çocuklar da kullanılarak) işe yarıyor gibi gösterildiği hakkında daha önce çeşitli bilgiler paylaşmış olduğumuzdan dolayı bu yazıda kalsiyumun doğru adreslenmesi üzerine odaklanmaya çalışacağız. Sadece şunu belirtelim; bu yanlış ve kötü formdaki kalsiyumu kullanan nano-bakteriler bulunmaktadır ve bu bakteriler oluşturdukları kalsiyumfosfat kabukları ile vücudun bağışıklık sistemine karşı bile koruma sağlayabilmektedirler.
Vücudun kalsiyumu ihtiyaç duyulan bölgelere yönlendirebilmesi ve olmaması gereken yerde biriktirmemesinin başlıca destekçileriden biri K vitaminidir.
K (özellikle K2) vitamini kalsiyumu iskelet sisteminize yönlendirerek arterleriniz, eklem yerleriniz ve organlarınızda birikmesini engeller. K2 vitamini ile aktive olan osteoblastlar (olgunlaşmamış kemik hücresi) tarafından üretilen “osteokalsin” proteini, kalsiyumun kemik matriksinize bağlanabilmesi için gereklidir ve aynı zamanda kalsiyumun arterlerimizde birikmesini de engeller. Diğer bir deyiş ile “K2 vitamini desteği olmayan kalsiyum sizin için değil size karşı çalışır.” Kemikler yerine koroner arterlere yönelen kalsiyum damar tıkanıklığı ve kalp hastalıklarının başlıca nedenidir ve K2 vitamini kalsiyumun arterlerde “mobil” halde kalmasının ve kemik kütlesine yapışmasının en büyük destekçisidir.
O halde sağlam kemikler nasıl oluşturulabilirler? Sorunun cevabı “Ağırlık egzersizi ve sadece bitkilerden elde edilen mineraller yolu ile” dir. Örneğin; 150 gr. yeşil bezelye kalsiyumun kemiklerde kalması için gerekli K vitaminin % 44’ ünü içerir. Sahip olduğu protein kalitesi ise artık bir kısım ticari markaların bile yönlenmesine neden olacak kadar yüksektir. Bunun dışında tüm yeşil yapraklı sebzeler, turunçgiller, keçi boynuzu ve buğdayçimi başlıca sayılabilecekler arasındadır.
Kemiklerde sadece kalsiyuma odaklanmak ise düşülen yanılgılardan birisidir. Kalsiyumun kemikler tarafından kullanılabilecek forma enzimatik olarak dönüşebilmesi için silis ve magnezyum gereklidir. Dolmalık biberler, salatalık, domates gibi sebzeler ile at kuyruğu, ısırganotu, yulaf sapı ve alfaalfa gibi önemli birtakım bitkilerdeki silis ve organik kakao’ da bulunabilecek magnezyum “doğru formda” kalsiyum kadar önemlidir.

Silis konusunda ek bilgi edinmek isteyenlerin altta bulunan linkler ile blog sayfamızdaki yazıları okumalarını tavsiye edebiliriz;

http://rawfoodbeslenme...............tr/2013/11/elementlerin-teorisi-2-silikon.html
http://rawfoodbeslenme...............tr/2013/12/elementlerin-teorisi-2-silikon-bolum-2.html

Mandıra ürünleri ve soyanın yan etkileri/dezavantajlarını barındırmayan kalsiyum formları kullanmanız dileği ile zindelikler dileriz…

Alıntıdır.
 
En faydalı sebze seçildi

Sebzelerin meyvelerden daha faydalı olduğunu ortaya çıkaran araştırma en faydalı sebzenin 'tere' olduğunu belirledi.
En faydalı sebze ve meyveler belli oldu. ABD'de yapılan araştırmaya göre, sebzeler besin değeri bakımından meyveleri geride bıraktı.
Liste başında ise sürpriz bir sebze var: Tere
Dünya sağlık Örgütü günde en az 5 kez meyve sebze yemeyi öneriyor. Bu öneriden yola çıkan Amerikalıbilim adamları yaptıkları araştırma ile en sağlıklı sebze ve meyveleri belirledi. Lif, potasyum, protein, kalsiyum, B12, A ve D vitaminleri bakımından sebzeler meyvelere fark attı. Besin değeri en yüksek olan sebze olarak
ise tere seçildi.

Kaynak;
http://www.milliyet.com.tr/en-faydali-sebze-secildi-kisiselsaglik-1894703/
 
Yeşil çay içenlerin kanser riskini azalttığı ortaya çıktı

Yeşil çayın, kanser riskini azalttığı ve kanser ilerleme safhalarını yavaşlattığı uzun süredir bilinmekteydi. Özellikle hasta veri tabanlarındaki bilgiler ışığında istatistikî olarak hazırlanmış makaleler yeşil çayın uygun bir kanser tedavisi olabileceğini belirtiyordu. Son araştırma bu iddiaların temelini araştırdı. Metabolomics dergisinde yayımlanan ve Los Angeles Biyomedikal Araştırma Enstitüsü (LA BioMed) tarafından yürütülen araştırmada yeşil çayın etken maddesi olan epigallokateşin gallat (EGCG)'nin etkileri incelendi. Araştırmada maddenin pankreas kanseri hücrelerinin fonksiyonlarını -enerji harcama, boşaltım, çoğalma gibi- gerilettiği saptandı. Araştırma grubu, incelediği metabolizmaların profilini çıkararak, Laktat Dehidrogenaz A (LDHA) olarak bilinen ve kanser hücrelerinin gelişiminde etkin rol oynayan enzimin EGCG etkin maddesi tarafından "önlendiği" ni gözlemledi. LDHA enzimini içindeki EGCG maddesi ile baskılayan yeşil çay böylece pankreas kanserini yavaşlatmış oluyor. Bu çalışma, yeşil çayın içindeki etken maddenin kanser metabolizmasına etkisini açıklarken diğer besinlerin kansere etkisini açıklama yolunda da önemli bir kapı aralıyor.

İlgili makale: Qing-Yi Lu, v.d., Metabolomics, 2014, DOI:10.1007/s11306-014-0672-8
 
Back