Sağlıklı beslenme için tüm gıda, meyve ve sebzeler.



Öyle bir faydası var ki! Şıp diye kesiyor!!

Gözlerimizi yaşarttığından dolayı doğramaktan hiç hoşlanmadığımız, türk mutfağında önemli bir yeri olan soğanın faydaları. . .

Yeni kesilmiş soğanı arının soktuğu yere sürdüğünüzde ağrıyı alır ve şişmesini önler.

Soğanın düzenli kullanımının prostat kanseri riskini azalttığı söylenmektedir. Aynı etkinin mide ve göğüs kanseri için de geçerli olabileceği dile getiriliyor.

Hong Kong Üniversitesi’nden uzmanlara göre özellikle kırmızı soğan kötü kolesterolü düşürür. Bir adet çiğ soğanın yarısını her gün tüketen kişilerin iyi kolesterolünün %30 oranında artacağı söylenmektedir.

Soğanın içerisinde kanser, kalp rahatsızlıkları ve hatta Alzheimer’a iyi geldiği söylenen antioksidanlar bulunur.

Roma imparatoru Nero ve ABD başkanı George Washington’ın soğuk algınlığına karşı soğan tükettiği bilinmektedir.

Soğanın içerisinde bulunan yağın insulin gibi etki gösterdiği ve kan şekeri seviyesini düşürdüğü bilinmektedir.

Aynı orandaki soğan suyu ve elma sirkesi karıştırılarak oluşan tonik günde 2 defa cilde sürüldüğünde koyu renkli bölgelere iyi geldiği söylenmektedir. Bu ikili ciltteki pH dengesini sağlayarak renk farklılığına karşı etkilidir.

Soğanın içerisinde bronşit, diyabet, astım ve saman nezlesine iyi geldiği söylenen flavanoidler bulunur.
 
Akciğer Temizleme Kürü (İbrahim Saraçoğlu)

TERE KÜRÜ

Malzemeler
Yarım litre içme suyu
15 yaprak taze ve yeşil tere

İçme suyunu kaynatın. İçine taze ve yeşil tereleri atın. Ve üzeri kapatılmış olarak hafif ateşte 3 dakika kaynatarak haşlayın. 3 dakika sonunda soğuması için bekletmeden hemen süzün.
Ilıkken veya soğuduktan sonra için.

NE ZAMAN İçeceğiz?
Aç karnına veya yemeklerden 2-2,5 saat sonra tamamını için. İçine hiçbir şey ilave etmeyin.
Mutlaka tek başına tüketin, salata veya yemekle birlikte tüketildiğinde etkisini büyük oranda kaybeder.

Bu kürü kimler KULLANMAMALI:

1. Böbrek yetmezliği olanlar
2. Diyaliz hastaları
3. Hamileler

HANGİ tereyi kullanalım?
Mutlaka taze, yeşil ve iyi yıkanmış tere. Sararmış tere yaprakları toksik madde içerdiği için kesinlikle kullanılmamalıdır. Kuru tere de olmaz.

NE KADAR SÜREYLE uygulayacağız?

5 gün boyunca. Hergün.
Kür ayda bir kez tekrar edilebilir, sadece 5 gün olarak.

TADINI BEĞENMEDİM?
O zaman aç karnına veya yemeklerden 2-2,5 saat sonra 15 yaprak tereyi çiğ olarak ve üzerine bir şey ilave etmeden iyice çiğneyin.

Kür kendini NASIL GÖSTERECEK?
Kürü uygulamaya başladıktan bir iki gün sonra balgam sökmeye başlayacaksınız.
Kür boyunca bazen idrar yapma sırasında yanma görülebilir, normal, bu terenin içerdiği etken maddelerden kaynaklı.

Terenin içinde NELER VAR?

B6 vitamini, demir, potasyum, Omega 3 ve Omega 9 yağ asitleri ve kükürt açısından da oldukça zengin bir gıdadır. Kür dışında sabah kahvaltılarında tüketilmesi de beslenme açısından edinilebilecek iyi bir alışkanlıktır.

Bu paylaşım için Sayın Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun Tıbbi Bitkiler Rehberi isimli kitabından yararlanılmıştır.
 
Saç derisindeki sivilcelerden kurtulmanın yolları...!

Elma sirkesi

Doğal antibakteriyel ve antiseptik elma sirkesi saç foliküllerindeki bakteri ve yağı temizlemeye yardımcı olur. Kafa derisindeki pH dengesini sağlar. Elma sirkesini eşit miktarda ılık suyla karıştırıp temiz saçlarınızı bu karışımla saçlarınızı yıkayın. 5-7 dakika beklettikten sonra tekrar yıkayın.

Domates suyu

Salisilik asit kaynağı olan domates her türlü aknenin tedavisinde etkilidir. Salisilik asit aknenin kurumasına yardımcı olur. Akneye sebep olan sebum üretimini azaltır, pH dengesini korur. Taze domates suyunu saç derinize iyice sürdükten sonra 10 dakika bekletin. Ilık suyla yıkayın. Birkaç gün boyunca günde bir kez tekrarlayın.



Aloe vera

Akneye sebep olan bakterileri öldürür, enfeksiyonu önler, iyileşmeyi ve pH dengesini sağlar. Aloe vera yaprağını kesip içindeki jeli akneye 1 hafta boyunca günde 2 kez uygulayın.

Sarımsak

Bir başka antibakteriyel ve antioksidan kaynağı sarımsak akneyi tedavi eder, kızarıklıkları ve acıyı azaltır, iyileşmeyi hızlandırır. 4-6 diş sarımsağı 3 bardak suda 5 dakika kaynatın. Üzerini kapatıp soğumasını bekleyin. Sarımsakları içinden alıp suyuyla saçlarınızı yıkayın. 10 dakika bekledikten sonra durulayın. Günde bir kez uygulayın.

Kaynak: Herşeyden Önce Sağlık
 


İÇERDİĞİ KARBONHİDRAT MİKTARI DÜŞÜK SEBZELER!


Sebzelerin çoğunun karbonhidrat içerikleri düşüktür, bol miktarda mineral, vitamin ve diğer bazı yararlı besinler içerirler. Her ne sebeple olursa olsun daha fazla sebze yemek çok yararlı olacaktır. Aşağıda karbonhidrat içeriği düşük 21 adet sebze sıralanıyor:

1- Biber
Biber anti-enflamatuardır, A ve C vitaminleri açısından zengindir. Bir porsiyonu net 6 gram karbonhidrat içerir.

2- Brokoli
Brokoli C ve K vitamini açısından zengindir, insülin direncini azaltmaya ve kanserden korunmaya yardımcıdır. Bir porsiyonu net 4 gram karbonhidrat içerir.

3- Kuşkonmaz
Çeşitli vitaminler içerir ve bazı kanser tiplerine karşı koruyucudur. Bir porsiyonu net 4 gram karbonhidrat içerir.

4- Mantar
Metabolik sendromu olan kişilerde enflamasyonu azaltır. Bir porsiyonu net 1 gram karbonhidrat içerir.

5- Kabak
C vitamini açısından çok zengindir. Bir porsiyonu net 3 gram karbonhidrat içerir.

6- Ispanak
K Vitamini açısından çok zengindir, göz ve kalp sağlığını korur. Pişmiş ıspanağın bir porsiyonu 3 gram karbonhidrat içerir.

7- Avokado
Doygunluk hissini arttırır, kalp dostu yağ ve lif içeriği zengindir. Bir porsiyonu 3 gram karbonhidrat içerir.

8- Karnabahar
K ve C vitaminleri açısından zengindir, kalp hastalıkları ve kansere karşı koruyucudur.

9- Taze fasulye
Kanseri önleyen ve beyni koruyan antioksidanlar içerir. Bir porsiyonu 6 gram karbonhidrat içerir.

10-Marul
Kalp hastalığı riskini azaltan vitaminler, örneğin folat açısından zengindir. Bir porsiyonu 1 gram karbonhidrat içerir.

11-Sarımsak
Tansiyonu düşürür ve bağışıklık fonksiyonunu güçlendirir. Bir porsiyonu 1 gram karbonhidrat içerir.

12-Karalahana
Günlük ihtiyaç olan A ve C vitamini miktarının %100'ünden fazlasını içerir, antioksidanlar açısından zengindir. Bir porsiyonu 6 gram karbonhidrat içerir.

13-Salatalık
Kansere karşı koruyucudur, beyin sağlığını destekler. Porsiyonu 4 gramdan az karbonhidrat içerir.

14-Brüksel lahanası
C ve K vitaminleri açısından zengindir, kanser riskini azaltır. Bir porsiyonu 4 gram karbonhidrat içerir.

15-Kereviz
Kansere karşı özellikte olan luteolin içerir. Bir porsiyonu 1 gram karbonhidrat içerir.

16-Domates
Potasyum ve kalbi koruyan, kanser riskini azaltan vitaminler içerir. Bir porsiyonu 4 gram karbonhidrat içerir.

17-Turp
Yaşı ileri kadınlarda meme kanseri riskini azaltır. Bir porsiyonu 2 gram karbonhidrat içerir.

18-Soğan
Tansiyonu ve LDL kolesterol düzeyini düşürmeye yardımcıdır. Bir porsiyonu 5 gram karbonhidrat içerir.

19-Patlıcan
Kalp ve beyin sağlığını koruyucudur. Bir porsiyonu 6 gram karbonhidrat içerir.

20-Lahana
Çeşitli kanserlerin riskini azaltan C ve K vitaminlerince zengindir. Bir porsiyonu 2 gram karbonhidrat içerir.

21-Enginar
Sindirim ve kalp sağlığını destekleyicidir. Bir porsiyonu 4 gram karbonhidrat içerir.

Özet çeviri: Nurçin Çağlar

Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: https://authoritynutrition.com/21-best-low-carb-vegetables/
 
Spor Yapmadan Sağlıklı Yaşanmaz

“UZUN YOL YÜRÜYEN UZUN YAŞAR” -Hipokrat

Rutin bir şekilde muntazam ve sürekli olarak yapılan egzersiz insülin ve leptin direncini kırar ve gelişmesini önler.



Egzersiz ile organizmada gelişen yararlı değişiklikler şunlardır:

• Egzersizin ilk 15-20 dakikasında enerji olarak, bacak adalelerinde glikojen olarak depolanmış olan ‘şeker’ yakıt olarak kullanır.
• Egzersizin süresi 20 dakikadan daha fazla olursa, enerji olarak kanda bulunan şeker ve serbest yağlar kullanılır. Dolaşımda bulunan birikmiş yağ ve şekerler bu şekilde azalır. Böbrek üstü bezinden adrenalin hormonu salgılanır. Bu sırada adrenalin hormonu depo yağlarımızı yıkarak gerekli enerjiyi sağlar.
• Uzun süren egzersiz sırasında yorgunluk hissetmemizin nedeni, salgılanan adrenalin hormonudur. Tokluk hissetmemizin nedeni de adrenalin hormonunun bir süre daha depo yağlarını yıkmaya devam etmesine bağlıdır.
• Eğer egzersiz 40 dakikadan fazla sürecek olursa, karaciğer ve vücudumuzda depo edilmiş olan birikmiş yağlarımız yıkılarak kan şekerine dönüşür ve gerekli enerji sağlanır.

Burada dikkat edeceğimiz nokta, herhangi bir egzersiz programına başlarken aktivite süresini birden bire değil de yavaş yavaş artırmaktır.
Örnek olarak, yürüyüşümüze bir hafta içinde en az 3-4 kez muntazam bir şekilde 15-20 dakika ile başlayıp, her hafta kendi enerji düzeyimize ve yorgunluk hissetmediğimiz süreye göre 5-10 dakika artırabiliriz. Karaciğer ve böbreküstü bezimiz kendini toparladıkça ve göbek yağlarımız yumuşamaya başladıkça (bu insülin ve leptin direncinin kırılmaya başladığını gösteren önemli bir belirtidir) daha rahat ve uzun yürüyüşler yapabildiğimizi göreceğiz. Uykularımız da düzene girecek ve deliksiz bir uyku ile rahat bir gece geçireceğiz.

Aşırı kilolu kişilerin egzersiz ve yürüyüşleri sırasında ortaya çıkacak bazı problemlere de değinmek istiyorum. Her adım attığımızda yerden yansıyan şok dalgaları ayak, bacak, diz, kalça ve bellerde titreşim meydana getirir. Aşırı kilolu kişiler, yürüyüşleri sırasında her adım atışlarında ya da merdiven iniş çıkışlarında kilolarına oranla çok şiddetli şok dalgalarına maruz kalırlar. Bunun sonucunda da, fizik aktiviteye başlandıktan 1-2 hafta sonra özellikle dizlerde ve kalçalarda aşınmalar, şiddetli ağrılar meydana
gelir. Ağrılar dayanılmaz hale gelince de, fizik aktivite bırakılır.

Bu nedenle, yürüyüş ya da başka bir fizik aktiviteye başlamadan önce, şokların vücuda yayılmasını önleyen, iyi kaliteli spor bir yürüyüş ayakkabısı edinilmelidir.
Yürüyüş yolunun da bilinçli olarak seçilmesi önemlidir. Toprak, çim ya da yumuşak ‘tartan’ denilen, az düzeyde şok dalgaları üreten sağlıklı yüzeylerin seçilmesi ileride ortaya çıkacak eklem sorunlarını önler. Tabanında bal peteklerine benzeyen hava yastıkçıkları ile kaplı ya da yağ dolu kesecikler içeren yürüyüş ayakkabıları en sağlıklı olanlarıdır. Bu tip spor ayakkabılarının fiyatları oldukça yüksektir. Ancak sağlığımız adına yapılacak bir yatırım için, lüks spor kulüplerine üye olma yerine (oldukça pahalı da olsa) iyi kaliteli bir çift yürüyüş ayakkabısı yeterlidir. Daha fazla bir masrafa da gerek yoktur.

Örneğin, eve yürüyüş bandı ya da egzersiz bisikleti almakla iyi bir yatırım yaptığımızı zannederiz. Ancak bu egzersiz aletleri kısa bir süre sonra evin bir köşesinde toz toplamaya terk edilmiş olarak yer işgal ederler. Yapılan araştırmalar, bu aletlerle yapılan fizik aktivite ve egzersizlerin bir süre sonra monotonlaştığını ve kişilerin birkaç hafta içinde egzersizlerinden bıkarak vazgeçtiklerini göstermiştir.

Aşırı kilolu kişilerin uzun süre fizik aktivite yapmamaları nedeni ile bacak adalelerinin yerini yağlar aldığı için; bacak adalelerinde erime ve zayıflık meydana gelir. Bu nedenle, ileri yaşlarda birden bire yürüyüşe ya da bir spora başlama sonucu, sık sık ayak bileklerinde burkulma ve incinmeler oluşur. Bu sorun da düzenli fizik aktivite yapmanın önünde önemli bir engel teşkil eder. Ayrıca, uzun süre yüksek topuklu ayakkabı giyenlerin bacak adalelerinde de geri dönüşü olmayan erimeler meydana gelmektedir. Bu kişiler aniden spora başladıkları zaman, bilek adalelerinde sıklıkla incinme, yırtılma ve bağ yırtılmaları ile karşılaşmaktadır.

Bu noktalara dikkat edilecek olunursa, bilinçli ve sorunsuz bir şekilde yürüyüş ve fizik aktivitemizi azar azar artırarak adalelerimizi kuvvetlendirebilir ve sağlıklı kilomuza kavuşabiliriz.

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay
Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı
Karatay Sağlık Kitaplarının Yazarı
 
BAĞIRSAKLARI ÇALIŞTIRAN 7 YİYECEK


Su
Sindirim sisteminizin sağlıklı çalışabilmesi için yeterli miktarda su içmeniz çok önemli. Kabızlığın en önde gelen sebeplerinden biri dehidrasyon, çünkü yeterli sıvı almadığınızda dışkınızın yumuşayıp bağırsaklarınızda hareketlenmesi mümkün olmuyor. Kola, kahve, çay gibi içecekler maalesef sayılmıyor, su içmeniz gerekiyor. Suyun tadını sevmiyorum diyorsanız içine salatalık, nane, limon, çilek dilimleri ekleyerek sevdiğiniz bir aromayı doğal yoldan yaratabilirsiniz.

Kuru baklagiller

Mercimek, fasulye, nohut gibi kuru baklagiller lif açısından zengindir.

Peki, lif neden önemli? Çünkü lif dışkının hacmini arttırarak sindirim sisteminde ilerlemesini kolaylaştırır ve yolda toksinleri toplayarak vücuttan atılmasını sağlar. Ayrıca bağırsaklarınızdaki iyi bakterilerin beslenmesine yardımcı olur. Uzmanlar günde 20-30 g arası lif tüketmeyi tavsiye ediyor.

Baklagiller arasında en yüksek lif içeriği mercimek (1 bardak 16 g) ve siyah fasulyede (1 bardak 15 g).

Frambuaz

Lif söz konusu olduğunda bütün meyvelerin kraliçesi frambuaz! 1 bardağında 8 g lif içeriyor.

Kuru erik

Kabızlığa iyi geldiği yaygın olarak bilinen kuru erik, hem lif açısından zengindir (yarım bardakta 6 g), hem de kabuğunda bağırsak çalıştıran bazı doğal maddeler içerir.

Badem

Badem kalp dostu yağ, protein ve fiber içeriğinin yanı sıra iyi bir magnezyum kaynağıdır. Magnezyum, mide asidini nötralize eder ve dışkının bağırsaklarda hareketini sağlar. Bir avuç badem magnezyum ihtiyacınızın %25’ini karşılar.

Yeşil yapraklı sebzeler

Ispanak, pazı, karalahana lif içeriklerinin yanı sıra bağırsaklarınızı hareketlendirmek için gerekli besinler içerirler: magnezyum (bağırsak kaslarının kasılmasına yardım eder), potasyum (sıvı dengesi ve kaslar için).

Kefir


Kefir yoğurdun neredeyse 10 katı daha fazla probiyotik bakteri içerir. İngiliz araştırmacılar bağışıklık sistemi ve genel sağlığımız için kritik önem taşıyan iyi bakterilerin aynı zamanda dışkıyı yumuşattığını ve kabızlığa iyi geldiğini tespit etmişler.
Kefir sevmiyorsanız yoğurt veya çok tuzlu olmaması kaydıyla turşu gibi fermente sebzeler de tüketebilirsiniz.


Kaynak: http://www.dha.com.tr/bagirsaklari-calistiracak-besinler-_1241685.html
 
Stres Nasıl Hastalığa Dönüşür?

Stresin belirli bir oranda olması sinir sistemimizin çalışması için gereklidir. Ancak belirli bir dozajın üzerinde olan stres birçok hastalığa yol açmış oluyor.

Stresin vücut üzerindeki yıkıcı etkileri oldukça fazladır. Örneğin sıkıntı, üzüntü gibi duygular vücudun bağışıklık sistemini zayıflatarak hastalığa yakalanmasını kolaylaştırır. Yaraların iyileşmesini engellediği, kalp hastalıklarına neden olduğu ise bir gerçektir. Nitekim stres altındaki insanların kan örneklerine bakıldığında savunma sistemini gösteren T-lenfositlerinin faaliyetinde azalma olduğu görülmüştür. Hatta stresin Aids hastalığının vücutta meydana getirdiği etkiye bezer bir etki bıraktığı düşünülmektedir.

Bunun sebebi stresin vücudun savunma sisteminde anahtar rol oynayan sitokinleri azaltmasıdır. Bu maddenin üretimi azaldığında T-lenfositlerinin üretimi de azalmakta ve vücut kendisini savunamayacak hale gelmektedir.

‪#‎kansersizyasam‬ ‪#‎yasayanbilir‬ ‪#‎kayd4381‬
 
SABAH SPORU ZARARLI MI?


Kardiyoloji Uzmanı Dr. Turgay Burucu, sanılanın aksine sabah saatlerinin spor için uygun olmadığını söyledi.

Dr. Burucu, sabah sporunun sinir sistemini aktif hale getirdiğini ve tansiyonu yükselttiğini belirtti.

Dr. Burucu, “Sanılanın aksine sabah saatleri spor için uygun değildir. Bu saatlerde sempatik sinir sistemi aktif hale gelir; adrenalin, efedrin ve kortizon gibi tansiyonu yükselten, çarpıntıya neden olan hormon artışları gözlemlenir.

Kanın pıhtılaşma eğilimi artar. Sabah saat 07.00’de kan basıncı en keskin yükselişini yapar. Vücut zayıftır ve bu saatlerde kalp krizi riski artış gösterir. Uykudan uyandıktan yarım ila bir saat sonrasında toparlanma olur.

Bu nedenle erken saatlerde spor yapmaktan kaçınılmalıdır. Güzel bir kahvaltıdan 1 ila 2 saat sonra yapılacak yürüyüş gerekli faydayı sağlayacaktır” dedi.

Dr. Burucu, spor yapmanın en uygun saatlerin öğleden sonra saat 16.00 ila 19.00 arası olduğunu da kaydederek, “Akşam saatlerinde spor yapıldığında sindirim sistemi hızlanır ve vücutta yağ birikimi engellenir. Günün hangi saatinden spor yapılırsa yapılsın, beraberinde mutlaka su içilmelidir” diye konuştu.

Kaynak: http://www.haberturk.com/saglik/haber/1248099-sabah-sporu-zararli-mi
 
17 SAAT HİÇ AÇLIK HİSSETMEDEN ORUÇ TUTMAK İSTER MİSİNİZ?

İki sene önce Ramazan öncesi oruç tutacak olanlar için Karatay sağlıklı beslenme ilkelerine uygun sahur ve iftarın nasıl yapılabileceğine dair Canan Karatay’ın kitaplarından bilgiler alarak bir yazı hazırlamıştık. Sağlıklı Yaşıyoruz sayfasından bu yazıyı okuyan ve uygulayanlardan Ramazan boyunca son derece olumlu geri bildirimler aldık. Pek çok kişi hayatlarında hiç bu kadar kolay oruç tutmadıklarını söylediler.

Oruç tutmanın değişik biçimlerde tüm dinlerde yer aldığını ve aslında çok sağlıklı olduğunu, zaman zaman uygulanmasının sağlık için çok yararlı olacağını nörolog Dr. David Perlmutter Grain Brain (Tahıl Beyin) kitabında anlatıyor. Karatay Sağlıklı Beslenmesi iki öğünlü bir beslenme şeklidir. Dolayısıyla sağlıklı olarak oruç tutmak Karatay beslenmesiyle mümkündür; sahur Karatay Kahvaltısı şeklinde, iftar da ana yemek öğünü olarak değerlendirilir.

Böylelikle hem sağlıklı beslenilmiş hem de kan şekerini hızlı yükselten besinler yenmediği için aç hissedilmemiş olunur. Karatay beslenmesine alışık olanlar iftar olsun diye sabırsızlanmaz, orucun nasıl bittiğini bile anlamazlar. Ancak, 6 öğün beslenmeye, her öğünde ekmek ve zararlı karbonhidratları yemeye alıştırılmış olanlar için oruç saatleri geçmek bilmez.

SAHURDA NELER YEMELİYİZ?

Sahur aynen kahvaltı gibidir. Kahvaltı ise günün en önemli öğündür. Son derece kuvvetli, sağlıklı ve doyurucu olmalıdır. Sağlıklı bir kahvaltı; güçlü protein, sağlıklı yağ ve sağlıklı karbonhidratlar içermelidir.

İki veya üç adet yumurta:

Yumurta sizin uzun süre tok kalmanızı sağlayacaktır. Çok pişmemiş yani sarısının etrafı yeşillenmemiş olmak koşuluyla kayısı kıvamında haşlanmış veya rafadan yiyebilirsiniz. Ama en ideali doğal tereyağında pişirerek vücudun yağ da almasını sağlamaktır. Bu yağ aynı zamanda A, D, E ve K vitaminlerinin vücut tarafından emilimini de sağlayacaktır.

Yumurtaya alerjisi olanlar yumurta yerine et, balık veya kuru fasulye yiyerek protein almalıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki hiçbir besin yumurtanın yerini tutamaz. Yumurta öyle bir besindir ki içinden 21 gün sonra bir canlı çıkabilmektedir.

Ramazan boyunca yumurtadan bıkmamak için her gün yumurtayı çeşitlendirerek yapabilirsiniz. Örneğin bir gün yağda göz yumurta yaparken ertesi günü menemen yapabilir, daha sonraki gün çılbır, daha sonra da omlet veya haşlanmış olarak yiyebilirsiniz. Ama yeter ki her gün aynı şeyi yiyip yumurtadan bıkmayın.

Bir avuç içi kadar tuzsuz peynir:

Tuzu alınmış peynirleri istediğiniz kadar yiyebilirsiniz ama yeter ki bir avuç içinden daha az yemeyin. Bir de light veya diyet yazan ürünlere dikkat. Bu ürünleri eve bile sokmayın.

Yoğurt:

Sahurda ev yapımı yoğurdu da arzu ettiğiniz kadar yiyebilirsiniz. Hatta yumurtayla birlikte üzerine tereyağı da dökerek çılbır yapmanızı öneriyoruz. Böylece hem yoğurdun hem yumurtanın proteinini almış hem de doğal tereyağı da yemiş olursunuz.Bir kâse yoğurt, içine ceviz ya da kuruyemiş, kuru nane, zerdeçal, bir tatlı kaşığı kadar bütün ketentohumu, bir çorba kaşığı soğuk sızma zeytinyağı eklenerek yenilebilir.Ketentohumu ve zeytinyağı kabızlığı önler.

En az 10 15 adet tuzsuz zeytin:

Zeytin dünyanın en yararlı meyvesidir. İstediğiniz kadar zeytin yiyebilirsiniz yeter ki 10 15 adetten az yemeyin. Küçük bir kaba soğuk sıkım zeytinyağı koymanızı ve zeytinler ile diğer domates gibi sebzeleri bu zeytinyağına batırarak yemenizi öneriyoruz. Mutlaka vücut bu yağı almalı!

1 Çay bardağı dolusu kuruyemiş:

Bir çay bardağı dolusu ithal olmayan yerli ceviz yiyebileceğiniz gibi kavrulmamış olmak koşuluyla Datça bademi veya kavrulmamış fındık, yer fıstığı da yiyebilirsiniz. Hangi kuruyemişi yemek istiyorsanız ölçünüz bir çay bardağı olmalı. Arzu ederseniz kuruyemişleri karıştırarak da yiyebilirsiniz. İyi karbonhidrat olan bu kuruyemişler sizi tok tutacak ve açlık çekmeden iftara ulaşmanızı sağlayacaktır.

2-4 Adet günkurusu kayısı veya kuru erik:

Sahurda yiyeceğiniz 2-4 adet günkurusu kayısı veya kuru erik sizin gün boyu ihtiyacınız olan şekeri fazlasıyla karşılayacaktır. Şunu hiç unutmayın bir insanın günlük şeker ihtiyacı 5 gramdır ve siz bu şeker ihtiyacınızı bu kuru meyvelerden fazlasıyla almış olursunuz.

Domates, salatalık, yeşilbiber, kırmızıbiber, turp ve maydanoz vb. yeşillikler:

Domates, salatalık, yeşilbiber ve diğer yeşillikler istediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Yeter ki buraya kadar yukarıda saydığımız protein, yağ ve karbonhidrat olarak da kuru yemişleri yeterince yemiş olun. Turpun içerdiği vitamin ve minerallerin yanı sıra susatmama özelliğinden de faydalanılmalı.

İçecek olarak:

Şekersiz olmak koşuluyla çay, Türk kahvesi ve bitki çayları, süt veya ayran içebilirsiniz. Demiriniz düşükse çay ve kahve içmeyin! Bol su içilmelidir. Sahurda doğal maden suyu da içilebilir. Ayrıca ev yapımı tarhana, mercimek, ezogelin, yoğurt çorbası veya sebze çorbası da içebilirsiniz.

“Ekmeksiz doyulmaz” sözü tamamen gerçek dışıdır. Alışkanlıklar nedeniyle söylenmiş bir sözdür.
-Ekmeğin sizi daha kısa sürede acıktıracağını biliyor musunuz?
-1 Dilim tam buğday ekmeğinin bir çorba kaşığı şekerden daha fazla şekerinizi yükselttiğini biliyor musunuz?

Bu sahur yemeğine yani Karatay Kahvaltısına ilave olarak bir veya iki dilim ekmek (isterse tam buğday ekmeği olsun) yiyecek olursanız (veya bir kaşık reçel veya bal veya pekmez vb.) şekeriniz hızlı bir şekilde yükselecek ve birkaç saat sonra da hızlı bir şekilde düşecektir. İşte o zaman canınız şeker veya şekerinizi yükseltecek bir şeyler yemek isteyecek, oruç tutmanız zorlaşacaktır.

Bu sahur yemeği sizi bütün gün tok tutacağı gibi hem tip 2, tip 3 diyabet (Alzheimer) ve hipoglisemiden hem de kanser başta olmak üzere pek çok dejeneratif hastalıktan koruyacaktır.

İFTARDA NELER YEMELİYİZ?

Bir bardak ılık su ve çorba

İftara bir bardak ılık su ile başlanmalıdır. Sabahları kalktığımız zaman ılık bir bardak su içmemiz gerektiği gibi, orucumuzu açarken de ılık suyla açmalıyız. Bu suya yarım limon da sıkarsak sindirime yardımcı olur. Çorba da sulu olduğu için rahatlıkla içilebilir. Ancak, hazır çorbalar kesinlikle tüketilmemelidir. Evde pişirilmiş tarhana, mercimek, ezogelin, yuvalama, yoğurt çorbası veya her türlü sebze çorbası gibi çorbalar olabilir. Uzun süre boş kalmış olan midemizi korumak amacıyla, su da çorba da ne çok sıcak, ne de çok soğuk olmalıdır.

Tereyağı sürülmüş bir dilim pide

Çorba ile birlikte, bir dilim pide bol tereyağı sürülerek yenebilir. Arzu ederseniz pideyi (bir avuç içi büyüklüğünden fazla olmamalı) soğuk sıkım sızma zeytinyağına batırarak da yiyebilirsiniz. Pide yemediğiniz gün lahmacun da yiyebilirsiniz.

Zeytin

Önemli lif kaynağı ve sıfır glisemik indeksli olduğu için zeytin (istenildiği kadar) tüketilebilir.

Salata Cacık Ayran

İftar sofrasında salata tabağı mutlaka olmalıdır. Bol miktarda doğal fermente sirke, limon, az miktarda kristal kaya tuzu, bol miktarda soğuk sıkım sızma zeytinyağı, sumak ve peynirli mevsim salatası hazırlanabilir. Cacık ve ayran da son derece yararlıdır.

Yemek olarak da

Köfte, sulu sebzeli et yemeği, zeytinyağlı yemekler, yeşil mercimek yemeği, dolma, sarma, karnıyarık, imambayıldı vb. gibi her türlü yemek yenebilir. Dolmalar bulgurla hatta daha da iyisi mercimekle yapılmalı. Her türlü kırmızı et kebabı, yanında sebzelerle birlikte tüketilebilir. Yeşil mercimek yemeği veya zeytinyağlı, yoğurtlu ve sarımsaklı semizotu salatası yenebilir.

Doğalköy yumurtası, tereyağı, tarla domatesi ve biberle hazırlanmış menemen de yapılabilir. Bir kâse yoğurt, içine ceviz ya da kuruyemiş kuru nane, zerdeçal, bir tatlı kaşığı kadar bütün ketentohumu, bir çorba kaşığı soğuk sızma zeytinyağı hazırlanarak yenebilir. Ketentohumu ve zeytinyağı kabızlığı önler.

Tatlı

İftar acılınca, tatlı yeme ihtiyacı kalmayacaktır. Aksam geç saatlerde tatlı yemek doğru değildir. Karaciğer ve pankreas yağlanmasını başlatır ve artırır. Hazımsızlık nedenidir. İnsanı sık sık yemeye zorlar, aşırı miktarda insülin salgılanmasına neden olur. Tatlı yerine kuruyemişleri ve mevsim meyvelerinden düşük glisemik indekslileri tüketirsek, daha dinç olur ve de dinç kalırız.

İlla ki tatlı istiyorsanız güllaç veya komposto yapabilirsiniz. Güllaç hafif olduğu için iftar sofralarının en önemli tatlısıdır. Az şekerle evde hazırlanmalı, şerbeti verilmiş hazır güllaç asla eve sokulmamalıdır. Komposto, kuru kayısı, mürdüm eriği, çekirdekli kuru üzüm, az miktarda kuru incir, yabanmersini, bol ceviz ve badem bir tencereye konulduktan sonra, üzerine su eklenerek buzdolabında bir gece bekletilerek hazırlanır.

Yemeklerle tatlı yerine tüketilir. Bu kompostoya şeker ya da tatlandırıcı eklenmemeli ve komposto kesinlikle kaynatılmamalı. Sağlıklı kalmak ve sağlıklı bir şekilde oruç tutmak amacıyla her türlü hamur tatlısından (ne kadar lezzetli olursa olsunlar) kaçınmamız gerekmektedir.

İFTAR İLE SAHUR ARASINDA NELER YEMELİ NELER YAPMALIYIZ?

İftar ile sahur arasında bol sıvı tüketmek gerekir. Limonlu sekersiz çaylar, limonlu bol su, ayran ve süt tüketilmelidir. İftarda kola gibi asitli ve şekerli içeceklerden kaçınılması şarttır. İftardan sonra uzun yürüyüş yapmak da son derece faydalı olur. Bir yaşam biçimi olan Karatay Diyeti Ramazan ayında da iftarda, sahurda ve iftar – sahur arasında uygulanırsa, daha sağlıklı ve rahat oruç tutulacaktır.

Prof. Dr. Canan Karatay aç kalınarak, sahura kalkmadan oruç tutmanın son derece sakıncalı olduğunu söylüyor ve aynen şöyle diyor. “Ramazan’da bazı kişiler kilo vermek amacıyla oruç tutmaktadır. Bu doğru değildir ve son derece sakıncalıdır. Aç kalarak kilo verilmiş olsa bile daha sonra fazlasıyla geri alınmaktadır. Bilimsel olarak, bu olay karaciğer ve pankreası yorup, yağlandırdığı için sağlığa zararlı olmaktadır. Bilimsel çalışmalar, ileri yaslarda ortaya çıkan dejeneratif hastalıkların tümünün artık karaciğer ve pankreas yağlanması sonucu, bu organların normal olarak çalışamadıklarından kaynaklanmakta olduğunu göstermiştir.”

Herkese hayırlı Ramazanlar diliyoruz.

Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: Bu bilgiler Prof. Dr. Canan Karatay’ın “Karatay Diyeti’yle Yaşam Boyu Sağlık” ve diğer kitaplarından derlenerek ve yer yer alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.
 
HOŞ GELDİN “RAMAZAN”

11 ayın sultanı “Ramazan” ayı geldi.

Ramazan’da 2 öğün yenir, 2 öğün sağlıktır. İftarda sofralar kurulur, çeşitli yemekler özenle dizilir. Sahur çoğunlukla göz ardı edilir, yatarken atıştırma şeklinde geçiştirilir, fakat çok önemlidir. Sahur vücudun oruç kahvaltısıdır, güne başladığımız andır. Yeni güne hazırlık için mutlaka bizi tok tutacak, doymuş hayvansal yağların yani köy tereyağı veya kuyruk yağı; beraberinde mutlaka sağlıklı proteinlerin yumurta, yoğurt ve peynir alımı ile gün içerisindeki aniden gelebilecek açlık krizlerini önleyebilirsiniz. Bol yeşillik alımı ile sadece lif açısından değil, içeriğindeki vitamin, mineraller ile gün içerisindeki yorgunluk hissinizin azaldığını göreceksiniz.

İftarda da, sahurda olduğu gibi sağlıklı beslenmeyi ve bol su içmeyi unutmayalım. İftar ile sahur arasında Türk kahvesi ve yeşil çay ile hem sinirime yardımcı olup hemde zindelik sağlayabilirsiniz.

Ramazan ayı’nın manasına da uygun olarak; açgözlülük ile vücudumuza zarar vermek yerine; önce kendi vücudumuza iyilik yapmaya başlayalım. Amaç karnı şişirmek, tıka basa yemek olmamalı; doyana kadar ve sağlıklı beslenmek olmalıdır.

İyiliklerle dolu, Hoşgörülü, Hayırlı Ramazanlar..

Uz. Dr. Tuğba Karakuş BİLDİK
 
Bu günleri de mi görecektik?
"GÜNEŞ KREMİ D VİTAMİNİ ALIMINI ENGELLİYOR!"

Bu başlık bugünkü NTV'den. Bu yazıyı da okuyunca çok mutlu oldu. Kendi kendimize "Bu günleri de mi görecektik?dedik. Biz öğlen saati güneşlendiğimiz zaman pek çok kişi bize uzaydan gelmiş muamelesi yapıyordu. İşte kendini güncelleyebilmiş bir doktor daha... Darısı kendini güncelleyememiş, insanları yanlış zamanda yanlış şekilde güneşe yönlendiren doktorların başına...

"Güneş kremi d vitamini alımını engelliyor

Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu vitamin D’nin yüzde 90 ile 95’ini güneşten alıyoruz, fakat Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Antony, D vitamininin en çok karşılandığı yaz aylarında kullanılan güneş koruyucu kremlerin bu vitamini n almını engellediğini söylüyor.

Güneşin yüzünü daha çok gösterdiği yaz mevsiminin doğal D vitamini depolamak için büyük bir fırsat olduğunu söyleyen Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, yaz güneşinden doğru faydalanıldığı takdirde, birçok hastalığa karşı vücudun korunduğunu, ayrıca kış aylarında ortaya çıkan hastalıkların da önüne geçildiğini söyledi.

Antony, ayrıca D vitamininin sadece kemik metabolizması üzerinde etkisi olmadığını, bütün vücut sistemi için önem taşıdığını ve eksikliğinin ise birçok hastalığa neden olduğunu belirtti.

D Vitamininin, güneş ışınlarının deriye temas etmesi ile elde edildiğini söyleyen Antony, “Güneş aracılıyla vücudumuzun ihtiyaç duyduğu D vitaminin %90-95 alıyoruz. Fakat D vitaminin en çok karşılanacağı vakit olan yaz aylarında bolca kullanılan güneş koruyucu kremler D vitamini almamızı engelleyen faktörlerin başında geliyor. Bu nedenle D vitamini, alımının en iyi yapılacağı yaz ayları iyi değerlendirilmeli” diye konuştu.

D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNE YOL AÇAN NEDENLER

Akgül Akpınarlı Antony, D Vitamini eksikliğini yapan en temel nedenin yeterince güneşe maruz kalamamak olduğunu söyledi ve şöyle konuştu: “UVB ışınlarının kışın ülkemize gelme açısı değiştiği için ve daha kapalı giyinip daha fazla kapalı mekanlarda bulunduğumuz için güneş ile temasımız azalmaktadır. Dolayısıyla derideki D vitamini sentezi de azalmaktadır. Kış mevsimi dışında, D vitamini eksikliğini kolaylaştıran bazı özel durumlar vardır. Bu duruma sahip kişilerin D vitamini depolaması daha zordur.”
Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony bu duruma neden olan faktörleri ise şöyle anlattı:
Yaşlılık: Hem güneşe yeterince maruz kalmamak hem de deride D vitamini salınımının azalması.

Koyu Cildi Olanlar: Derideki melanin pigmentinin fazlalığı güneşin derideki D vitamini sentezini olumsuz etiler, örneğin D Vitamini eksikliği zencilerde daha çok olur.
Şişmanlık: D Vitamini yağ dokusunda depolanan bir vitamin olduğu için şişman kişilerde daha çok eksiklik olur.

Bağırsaklardan sindirim ve emilim problemleri: Böbrek ve karaciğer hastalıkları bu durumda etkili olur.

Sadece anne sütüyle beslenen bebekler: Anne sütünde D vitamini olmadığı için anne sütü alan bebeklerin mutlaka günlük D vitaminini dışardan alması gerekir.
Güneş koruyucular: Güneşin cildimiz için en olumsuz etkilerinden biri kontrolsüz ve uzun süreli mazuriyetler sonucunda cilt kanserine neden olmasıdır. 15 ve üzerindeki faktörlü güneş kremleri derimizde D vitamini sentezini %95 engeller. Dolayısıyla dışarıda bulunsak bile eğer güneş kremi kullandıysak derimize temas eden güneşteki UVB ışınları bloke olduğu için D vitamini sentez edilemez.

D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ OLMAMASI İÇİN…

1- Yaz mevsiminden mümkün olduğunca D vitamini depolamak için güneş ışınlarından iyi faydalanmak gerekir. Deride D vitamini sentezleyen ışınlar UVB ışınlarıdır. UVB ışınlarının deride D vitamini sentezlemesi için en uygun olduğu saatler güneşin dünyamıza en dik olarak ışın gönderdiği öğlen saatleridir. Dolayısıyla güneşli günlerde ve yazın her gün saat 11: 00-13: 00 arası, bir 25-30 dakikayı dışarıda güneş altında geçirmek gerekir. Tabii bu süreye vücudu alıştırmakta fayda var. Yani ilk günden güneşin altında 30 dakika durmak vücudu yorabilir ve hiç istemediğimiz güneş yanıklarına neden olabilir. Her gün 5 dakika artırarak 30 dakikaya çıkılmalıdır.

2- D vitamini depolamak için güneşlendiğimiz de güneş kremi sürmemek gerekir, çünkü güneş kremleri UVB ışınlarının deriye temasını engeller. Yani öğlen saatlerinde D vitamini için dışarı çıktığımızda güneş kremi sürmeyelim ama öğlen saatinden sonra dışarı çıktığımızda dışarı çıkmadan en az 30 dakika önce yüksek faktörlü güneş kremi sürerek derimizi koruyalım. Ve yine uzun sureli dışarıdan kalacaksak her 2-3 saatte bir güneş kremi sürme işini tekrarlayalım.
3- Güneş ışınlarının derimizde D vitamini sentezlemesi için derimize direkt temas etmesi gerekir, bu nedenle üstümüzde mümkünse kolları açık bırakan t-sirtler ve yine şortlar olması gerekir.
4- Güneş ışınları evdeki camdan, arabadaki camdan geçerek D vitamini yapamazlar bu nedenle güneş ışınlarıyla direkt temas etmek gerekir.
4- Ayrıca D Vitamini açısından zengin somon, sardalye, uskumru, ringo balığı, lüfer, ton balığı gibi yağlı balıklar tüketmek besinlerden D vitamini almamıza yardımcı olur.
5- D vitamini eksiklikleri tespit edildiğinde D Vitamini takviyeleri almak da gerekebilir.

D VİTAMİNİ SEVİYENİZİ ÖLÇTÜRÜN

D Vitamini eksikliğinda tanı ve tedavi kolay ve ucuz olduğunu söyleyen Dr. Antony, “Bu nedenle büyük, küçük, yaşlı genç herkesin, mümkünse senede bir kere D vitamini seviyesini ölçtürmesi ve ihtiyacı olanların mutlaka doktor kontrolünde D vitamini tedavisi görmesi gerekir” dedi."

Kaynak: http://www.ntv.com.tr/saglik/gunes-kremi-d-vitamini-alimini-engelliyor,HvCZcciCN0-nDUX95Z4ULA
 
BU MEYVELERİ GÜNEŞTE YEMEK MELANOM RİSKİNİ ARTTIRIYOR!


Doğa bize her zaman iki açıdan görünüyor. Güneşi ele alalım örneğin. Güneş daha sağlıklı olmanın iyi bir kaynağı. Cildimizin D vitamini sentezleyebileceği kadar alırsak birçok yarar sağlamış oluruz. Güneş yanığı olursak da cilt kanseri (melanom gibi) riskini arttırmış oluruz.

Şimdi düşünün yaşamınız boyunca size meyvenin dengeli bir beslenmede önemli yeri olduğu söylendi. İşte bir iki açılı durum daha. Bir çeşit meyvedengüneşe çıkacağınız zamanlarda uzak durmalıyız. Bunun nedeni, portakal ve greyfurt gibi turunçgiller furokumarin denilen kimyasallar içerir, bunlar da en tehlikeli cilt kanseri tipi olan melanom riskini arttırır.

Brown Üniversitesi Warren Alpert Tıp Fakültesi'nde yapılan bir araştırma kapsamında, 100.000 Amerikalının meyve yeme alışkanlıkları analiz edilmiş. En fazla portakal ve greyfurt tüketen ve bunların suyunu içenlerde melanom görülme oranı hiç tüketmeyenlere göre % 36 daha yüksek bulunmuş. Bu meyveler ve bunların suyu başka tür kanserlerle bağlantılı bulunmamış.

Başka çalışmalar da turunçgillerdeki furokumarinin cildi güneş ışınlarına daha hassas hale getirdiğini göstermiş. Turunçgiller arasında melanom riskini en çok arttıran ise greyfurt olarak bulunmuş. Çocukluğunda güneşe çok maruz kalarak güneş yanığı olanların çocukluklarının büyük kısmını kapalı mekanlarda geçirenlere göre turunçgiller tüketiminden zarar görme riskleri daha fazla.

Turunçgiller çok değerli C vitamini ve diğer besinler açısından zengin. O nedenle bu meyvelerden uzak durmayı düşünmeyin. Ancak, bu çalışmanın sağladığı bilgiye dayanarak güneşte uzun zaman geçireceğinizde örneğin deniz tatilinde bu meyveleri tüketmemek akıllıca olacaktır.

Bu yiyeceklerle melanomdan korunun!

Cilt kanseri riskini azaltacak yiyecek ve içecekler de var. Güneşe çıkmadan önce bunları tüketebilirsiniz.

- Kahve
Ulusal Kanser Enstitüsünün yaptığı bir çalışmaya göre kahve, günde 4 fincana kadar içilirse cilt kanseri riskini % 20 kadar azaltan doğal kimyasallar içeriyor.

- Yeşil Çay
İskoçya'da yapılan laboratuvar analizleri yeşil çayda bulunan epigallokateşin gallat (epigallocatechin gallate) adlı bileşiğin cilt tümörlerini yok ettiğini gösterdi.

- Yaban mersini (blueberry), elma, armut ve turunçgiller hariç diğer meyveler için: Connecticut'da yapılan bir çalışma meyvelerin vücudun cilt kanseriyle savaşmasına yardımcı olduğunu gösterdi.

Çeviri: Nurçin Çağlar

Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: https://easyhealthoptions.com/eating-this-food-in-the-sun-…/
 
AZ ÇİĞNEMENİN ZARARLARI,
ÇOK ÇİĞNEMENİN YARARLARI!



Çok çiğnemenin bu kadar yararı olduğunu biliyor musunuz? Bu yazıyı okuduktan sonra bizim gibi az çiğneyenler sanırım daha çok dikkat edecek ve çok çiğnemeye çabalayacak.

"AZ ÇİĞNEMEK

Sindirim, ağızda tükürük bezlerinin salgıladığı fermentler ile başlar. Organik asitler, aromatik maddeler ve tuzlar çiğneme sırasında fermentlerle karışır ve bir kısmı ağızdaki kılcal damarlara süzülür. Karbonhidratların ağızda başlayan sindirimi midede aynı enzimlerle devam eder.

Alınan besininin kimyasal yapısı hakkında toplanan veriler ağızdaki akupunktur noktaları vasıtasıyla beyine gönderilir. Beyin bu bilgiyi analiz eder ve sindirimi buna göre programlar. Besin ne kadar iyi çiğnenirse, beyin sindirim sistemini o derece iyi hazırlar. Yeterince çiğnenen bir besinin tadı ve kokusu ağızda dağılır ve kaymağa benzer bir nesne (kimus) haline gelir. Bu ise 15-40 çiğneme hareketi ile sağlanabilir.

Ağızda çok miktarda akupunktur noktası bulunur (her bir dişin dibinde ikişer tane). Çiğneme esnasında besinlerden ayrılan enerji bu akupunktur noktaları vasıtasıyla vücudun genel enerji dolaşımına karışır. Bu yüzden küçük yudumlarla içmek ve küçük lokmalar halinde yemek gerekir.

Süt, et suyu, meyve - sebze suyu veya su küçük yudumlarla alınır, ağızda ılıtılır, tükürükle iyice karıştıktan sonra yutulur. Gıdalar yeterince çiğnenmezse, sindirim ilk basamaktan itibaren bozulur.

Hızlı yiyen daha çok yemeye mecbur kalır, çünkü vücut sadece kimyasal bağlantıları çözme işlemi sonucunda oluşan enerjiyi kullanır, ağızdaki akupunktur noktaları vasıtasıyla besinden alınması gereken enerjiyi kullanamaz. İyi çiğnenmemiş yemek, kütleler halinde mideye gelir. Mide bu kütleleri hazmedemez, sadece çürütür. Taze ekmek, beyaz ekmek (özellikle kan grubu '0' için) ve et parçaları (özellikle kan grup 'A' için) en zararlısıdır.

Midede çürümeye başlayan kütleler ve parçalar bağırsaklara iner ve orada çürümeye devam eder. Bağırsaklardaki çürüme kandaki lökositleri (akyuvarlar) arttırır. Bağışıklık sistemi bu duruma karşı koruma programı geliştirmek zorunda kalır. Bu hata, her yemekle birlikte tekrarlandıkça bağışıklık yetmezliğine kadar götürür.

Ancak taze meyve ve sebzelerin lifleri, çekirdekleri ve kabuklarında böyle bir tehlike söz konusu değildir. Bunlar bağırsaklarda yaşayan yararlı mikropları arttırır. Bunun için meyve ve sebzeleri kabuklarıyla ve birkaç çekirdeği ile birlikte yemek gerekir.

İYİ ÇİĞNEMENİN YARARLARI
- Yemeği iyi çiğneyen az çiğneyene göre daha az yer-içer. Çünkü besinden aldığı enerjiyi eksiksiz kullanmış olur.
- Karışık yenen yemeğin zararı azalır.
- Sindirim süresi kısalır.
- Mide, pankreas, karaciğer ve bağırsakların işi kolaylaşır.
- Çok daha az enzim (insülin dahil) harcanır.
- Mide, bağırsak, karaciğer, pankreas, bağışıklık sistemi, diyabet, tümör, kanser, alerji, diş, sinir ve ruh hastalıklarınden emin olunur. (Korunulur)
- Mevcut olan hastalıklar hafifler.
- Şişmanlığın önüne geçilir,1 vs.

Büyük alimler uyuşturucu, sigara, alkol bağımlılığı gibi psikolojik, ruhsal ve sinirsel hastalıkların temelinde az çiğnemenin yattığı konusunda hemfikirdir. İyi çiğnenmeyen yemek karaciğer, dalak ve kalp için ağır bir yüktür. Bu organların durumu ise ruhsal dengeyi doğrudan etkiler. Büyüklerimiz "Büyük lokma alan ve iyi çiğnemeyene delilik isabet eder." derlerdi.

Hazımsızlık, diyabet, mide, bağırsak, karaciğer, dalak ve tüm sağlık problemlerinden kurtulmak için bazen sadece beslenme ve çiğneme alışkanlıklarını düzeltmek yeterli olabilmektedir."

Kaynak: Salih, Aidin, Gerçek Tıp - Yitik Şifanın İzinde, Yeryüzü Doğal Sağlık, Gıda Eğitim, Kimya ve Yayıncılık Ltd Şti, İstabul, 2016. S. 12,13,14, ISBN 978-605-62880-1-2, S. 12,13,14.
 
SARIMSAK antibiyotikten 100 kat daha etkili


Sarımsak binlerce yıldır tüm dünyada kullanılıyor ve şimdi modern bilim de ilaç özellikleri olduğunu gösteriyor.
Washington Üniversitesi'nde yapılan yeni bir çalışma sarımsağın bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde ana akım antibiyotiklere göre 100 kat daha etkili olduğunu gösterdi.



Sarımsak sadece antibakteriyel değil aynı zamanda sağlığımızı genel anlamda destekleyen antioksidanlarla dolu. Kükürt yönünden zengin olduğu için vücudun toksinleri atmasına yardımcı oluyor.







Sarımsağın Sağlık Açısından Faydaları



Natural Health 365'e göre bekletilmiş sarımsak ekstraktı damarlardaki ölümcül plakları iyileştirici özellik göstermiş. Bağımsız bir biyomedikal araştırma merkezi olan California Torrance'daki LA BioMed tarafından yapılan bir araştırma beslenmeye sarımsak ekstraktı eklenmesinin yumuşak plakları azalttığını gösteriyor.



Bu çalışmanın katılımcıları, birçok kardiyak risk faktörü ile birlikte görülen metabolik sendromu olan kişiler ve sadece damarları iyileştirici açıdan değil pek çok başka açıdan da faydalı olduğu görülmüş.

Sarımsak yemek için başka nedenler:



- Sarımsak kansere neden olan serbest radikallerle savaşan antioksidanlarla doludur.

- Sarımsak alisin maddesi içerir, o da ciltten enfekte edici patojenleri uzaklaştıran bir antioksidandır ve böylece akne oluşumunu önler.

- Yine alisin etkisiyle çiğ sarımsak yüksek tansiyonu kontrol etmeye yardımcı olabilir.

- Sarımsak kükürt bileşikleri içerir ve onlar da nezlenin ömrünü kısaltır.

- Sarımsağın kansere karşı olan özellikleri sigara içmeyenlerde akciğer kanseri riskini % 50 kadar azaltabilir.

- Sarımsak kanı inceltir ve pıhtı riskini azaltır.

- Sarımsağın anti enflamatuar özellikleri osteoartrit ağrılarını azaltır.

Çeviri: Nurçin Çağlar
Kaynak: http://www.naturalnews.com/054316_garlic_antibiotic_properties_natural_remedies.html
 
ARMAGEDDON, HASTALIK NEDENLERİ


GİZLENEN GERÇEK: DAMARLARDA KOLESTEROL DEĞİL, KALSİYUM BİRİKİYOR !
HAZİRAN 10, 2016 ULTRATEDAVİLER


Damarların yaşla birlikte yavaş yavaş tıkandığı, kan akışının yavaşladığı, çeşitli doku ve organlara ait hücrelerin bu nedenle doğru dürüst beslenemediği, damarlarda tıkanıklar oluştuğu ve bu durumun kalp krizi dâhil birçok hastalığa neden olduğu tartışmasız bir gerçek…

Fakat söylenmeyen, nedense insanlar tarafından anlaşılması istenmeyen asıl gerçeği de lütfen görelim: Damarlarda tıkanıklığa ve daralmalara yol açan ‘aterom plağı’ adı verilen oluşumun yapısı, içeriği bu noktada gerçekten de çok önemli, çünkü gizlenen gerçekleri buradan da anlayabilirsiniz.

Daha önce yapılmış birçok araştırma var ve biz de defalarca yazdık, yazılarımızı okuyanlar tekrarlar nedeniyle biraz sıkılacak ama yine yazalım.Damarları tıkacı yani aterom plağındaki bileşenler: Kalsiyum % 50, makrofaj ve hücre kalıntıları % 45, kolesterol % 3, diğer farklı bileşenler ise % 2 kadardır. Kısaca damarlarımızı tıkayan aterom plağını, buruşturup top şekline getirdiğiniz 100 cm’lik bir mezura olarak düşünün, buruşturulan 100 cm’lık mezuranın sadece 3 cm’lik kısmı kolesteroldür geriye kalan 97 cm’lik kısmın 50 cm’si kalsiyumdur.

‘Yağlar ve kolesterol damarlarda birikir’ diyebilen doktorlarımıza ‘kalsiyum da birikmiyor mu?’ diye mutlaka sorun! Nasıl bir sihirli-büyülü etkiyle % 3’ lük kolesterolün, % 97’lik kısmı oluşturduğunu, her şeye rağmen damar tıkanmalarında onlara göre, asıl gerçek suçlunun kolesterol olduğunu (?) dinlerken oldukça fazla eğleneceksiniz!

Sözün kısası, şayet gerçekten damarlarınızda daralmadan, kalp krizinden korkuyorsanız ve bu konuda gerçekten emin olmak istiyorsanız yapılacak tek şey var: Bazı (radyasyon vb) riskleri göze alıp, doktor kontrolünde damarlarınızdaki kalsiyum (birikim) miktarını ölçtürmek, bu konuda yapabileceğiniz en iyi ve en gerçekçi adım bu olacaktır.

Damarlardaki kalsiyum miktarının ölçülmesi damar tıkanıklığı ve kalp krizi riskleri konusunda iddia edilen birçok risk faktörüne göre en gerçekçi değerlendirmedir. Nedeni basit, çünkü bu yöntem; düşük ya da yüksek kan kolesterol, tansiyon, şeker, böbrek hastalığı gibi bazı sözde risklerden son derece bağımsız; söylemlere, istatistiklere, tahminlere ve kolesterol dedikodularına göre değil, nesnel fiziksel gerçeklik kavramı (kalsiyum birikimi) üzerinde çalışır. Nesnel gerçek, kalsiyum birikiminin damarlarda kolesterolden 20 kat fazla görülmesi, kalsiyum birikiminin çok yoğun olması ve damarlardaki kalsiyum miktarının çeşitli yöntemlerle şimdi çok rahat ölçülebiliyor olmasıdır. Kan kolesterol düzeyi ne olursa (düşük ya da yüksek) olsun, şayet damarlarda kalsiyum birikimi yoksa söz konusu kişinin kalp krizi geçirme ihtimali hiç yoktur, yani kalp krizi geçirme ihtimaliniz ‘yüzde sıfır’dır.

Bizim defalarca söylediğimiz ve ‘kolesterol ve akıl oyunları’kitabında geniş yer verdiğimiz konu şu sıralarda yine tekrar gündemde. Nitekim en son olarak, yakın bir zamanda Tamar S. Polonsky ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada bunu doğrulamaktadır. Bu son araştırma sağlık haberlerimizde şöyle yer aldı:

”…. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, kalp damarlarındaki kalsiyum oranı, kalp krizi riskini önceden haber verebilecek. Kalp damarlarındaki kalsiyum oranının, kalp krizi riskini önceden haber verebileceği belirtildi. Amerikan Tıp Derneğinin (JAMA) dergisinde yayımlanan araştırmada, kalp damarlarında kalsiyum birikmesinin kalp ve damar hastalıklarının habercisi olabileceği ifade edildi. Araştırmaya göre, bilim adamları 2000 ile 2008 yılları arasında kalp ve damar hastası olmayan 5878 kişide koroner arter kalsiyum skorlama (KAKS) tekniği kullanılarak ölçüm yapıldı. Ölçümlerden 5 yıl sonra kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski, iki araştırma modeline göre sınıflandırıldı. Birinci modelde kişilerin yaşı, ırkı, cinsiyeti, sigara kullanımı, hipertansiyon ve bunun için kullanılan ilaçlar ve kolesterol oranı göz önüne alındı. İkinci modeldeyse, birinci modeldeki unsurlara koroner damar kalsiyum skorlaması dahil edildi. İki modelin ortaya koyduğu sonuçları karşılaştıran araştırmacılar, ikinci modelin yani KAKS’ı göz önünde bulunduran modelin kalp ve damar hastalığı tehlikesini daha iyi haber verdiğini tespit ettiler. Bilim adamları kalp damarlarında biriken kalsiyumu saptamanın, kişinin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini önceden belirlemede daha verimli sonuç verdiğini ifade ediyorlar.”

Haber okundu ama çoğu kimse sorgulamadı…

“Sıkıysa, kolesterole yaptığınızı kalsiyuma da yapın, kalsiyum içeren besinleri de yasaklayın görelim” diyeceğim ama böyle bir şakayı bile ciddiye almış, ciddiye alabilecek araştırmalar ve araştırmacıların var olduğunu zaten biliyorum. Bu nedenle öncelikle önemli bir hatırlatma yapmalıyız. Bu araştırmayı okuyan, damarlarda kalsiyum birimi olduğunu gören ve kabul eden bazı kişileri uyarmalıyız! Uyarımız şu: Sakın ha, kandaki kalsiyum düzeyi ile istatistiksel bağlantılar kurup insanlara kalsiyum içeren besinleri filan yasaklamayın, kanda kalsiyum düzeyini düşüren çeşitli ilaçlar yapmayın; bizim düşüncemize damarlarda kalsiyum birikiminin, kan kalsiyum düzeyi ile hiçbir mantıksal bağlantısı yok. Bu durumun açıklamasını biz daha önce defalarca yapmıştık. Hatırlarsanız ‘tüberküloz’ hastalarındaki akciğer filmlerine bir bakın ve mümkünse tüberküloz hastalarının akciğer filmleri üzerinde, kalsiyum lekelerinin nasıl oluştuğu üzerinde biraz düşünün, damar sertliğini (aterosklerozu) anlayacaksınız demiştik! Anlayanlar anladı, anlamayanlar için ise gerçekten yapacak bir şey yok…

Yani kan kolesterol düzeyi için yaptığınız saçmalığın bir tekrarını yeniden kalsiyum için lütfen yapmayın, ‘damarlarda kalsiyum birikiyormuş’ diye kalsiyum içeren besinleri yasaklamayın!

Konumuza dönersek, damarlarda kalsiyum ölçümü gerçekten çok önemli: Gerçekten kan damarlarında damar kireçlenmesi (ateroskleroz) oluşabiliyorsa, kişinin kan kolesterolü, tansiyonu, şekeri ne olursa olsun, özellikle kalp krizi geçiren hastaların damarlarında mutlaka, istisnasız bir şekilde kalsiyum birikimi mutlaka oluyor.

Oysa kardiyoloji dünyasının iddialarının birisi olan ‘kan kolesterol’ düzeyi ise tamamen istatistiksel zorlamalarla, mutlak değil rölatif risklerle dolu! Kalp krizi nedeniyle ameliyat olmuş kişilere baktığınızda kan kolesterol düzeyi ile doğrudan bir bağıntı kurmanız gerçekte imkânsız, hastaların yarısından fazlasında kan kolesterol düzeyinin normal sınırlar içinde olması bu nedenle kaçınılmaz.

Damarlarda kalsiyum birikimi ise çok farklı!

Var olan nesnel ve fiziksel bir gerçek, görünür elle tutulabilir ve kalsiyum birikimi periyodik olarak izlenebilir!

Damarlarda kalsiyum birikimi ile ilişkili araştırmaların hepsi çok iyi, mükemmel bulgular.

Fakat bizim geçmişten gelen, eskimiş ve anlamı kalmamış insanlarımızın bilinçaltına kadar zorla işlemiş, açıklanması gereken bir sorun var!..

“Kandaki fazla kolesterol damarlarda birikiyor, damarları tıkıyor”cümlesi sizin kulaklarınızı rahatsız etmiyor mu? Damarlarda kalsiyum birikiminin oranını öğrendiğinizde, bu cümleyi işittiğinizde veya söylediğinizde artık sizler de rahatsız olmuyor musunuz?

Hala birileri hiç sıkılmadan, utanmadan nasıl oluyor da ‘damarlarda çok kolesterol biriktiğini’ söyleyebiliyor gerçekten anlamak mümkün değil. Bunca araştırmaya rağmen damarlarda biriken maddenin sadece kolesterol molekülleri olduğu söylenebiliyorsa ve bilgisizlik söz konusu değilse, burada iki ihtimal var, ikisi de birbirinden kötü! Fakat hangisinin daha kötü olduğunu gerçekten ben de bilmiyorum: Ya insanları gerçekten cahil, bilgisiz, aptal sanıyorsunuz ya da bilerek, isteyerek, kasten insanları bilgisiz, cahil bırakıyorsunuz! Hangisinin daha kötü olduğuna siz karar verin!

Neden insanlara damar sertliğine neden olan aterom plakları içindeki sadece kolesterolü (% 3) söylüyor, fakat damarlardaki kalsiyum (% 50) birikimini söylemiyorsunuz?

“Damarlarda kolesterol birikirmiş!”

Buyurun, ‘Halep oradaysa, arşın burada’ desem de bazıları için hiç fark etmeyecek.

Çünkü ‘damarlarda kolesterol birikir diyenler’ ya Halep’e hiçbir zaman gitmediler, ya da arşının ne olduğunu hala bilmiyorlar!…

Uzm.Biyolog Mevlüt Durmuş

https://ultratedaviler.wordpress.co...marlarda-kolesterol-degil-kalsiyum-birikiyor/
 
ZOR ZAMANLARIN KORUYUCUSU GÜÇLÜ ANTİBİYOTİK KEKİK!



Antibiyotikler son zamanlarda kötü anılmaya başladılar. Birçok zararlı etkilerinin yanında gereksiz yere çok fazla reçete edildiklerinden yok edilemeyen dirençli süpermikroplar gelişiyor. Bu da pek çok kişiyi doğal alternatifler aramaya itiyor ve antibiyotik özellikleri olan en iyi bitkilerden biri de kekik.

Modern tıptan önce insanların nasıl hayatta kaldığını hiç merak ettiniz mi? Cevaplar dünyanın dağlarında, ormanlarında bulunabilir. Ana vatanı Akdeniz olan kekik yağı tıbbi amaçlarla ilk kez antik Yunanlılarca kullanılmış ve antiseptik, antibakteriyel, antiviral ve anti fungal (mantara karşı) özelliklerine dikkat çekilmiş. Bazı kişiler kekiği sadece İtalyan yemeklerinin lezzetini veren baharat olarak biliyorken günümüzde çeşitli sorunlar için de doğal bir tedavi aracı olarak kullanılmaktadır. Nezle, grip, artrit, kulak enfeksiyonları, boğaz ağrısı, ishal, tüberküloz bunlardan bazıları.

Antibiyotik ve Antioksidan

Her ikisi de sağlık için yararlı olmalarına rağmen kekik yağı kurutulmuş halinden daha kuvvetli. USDA'ya göre kekiğin antioksidan kapasitesi tüm diğer otlardan 3-20 kat kadar yüksek ve yaban mersinindeki antioksidan kapasitenin 4 katı.

En son bir çalışmada kekik MRSA stafilokok enfeksiyonlarını tedavide 18 antibiyotiği geride bırakmış. Norovirüse karşı etkili olduğu da kanıtlanmış. Bu gıdadan gelen virüsün tedavisi çok zor ancak kekikte bulunan karvakrol maddesi virüsün dayanıklı dış duvarlarını yıkabiliyor.

Aynı zamanda kanser hücrelerinin ölümünü de hızlandırdığı gösterilmiş, bu da kanser tedavisinde ümit vaat ediyor.

Kekiğin iyi gelebileceği sorunlar:


- Solunum sorunları: Bronşit, sinüzit, zatüree ve astıma iyi gelir.
- Sindirim sorunları: Kekik yağı gıda zehirlenmelerini iyileştirmekte çok etkili olduğundan seyahatlere götürmek için çok faydalıdır. Ülser, bakteriyel enfeksiyonlar ve parazitlerle de mücadele eder.
- Ağrı giderici: Kekik yağı kas tutulmaları ve eklem ağrılarında dışarıdan uygulandığında hem yumuşatıcı hem de ısıtıcı etki yapar.
- Ağız sağlığı: Plak, bakteri ve kokuya karşı ağız gargarası yapılır. Diş fırçanıza bir iki damla ekleyin ve bakterileri fırçalayıp atın.
- Alerjiler: Kekik yağının antimikrobiyel ve antiviral özellikleri vücudu dış allerjenlerden korur.
- Bağışıklık: Vücudun boğaz ağrısı ve nezle gibi sorunlara karşı direncini arttırmak için suya her gün bir iki damla ekleyerek içebilirsiniz.
- Konjestiyon: Kekik yağı başka bir yağla seyreltilerek göğüse sürülürse tıkanıklığa iyi gelir. Mendilinize birkaç damla damlatıp koklamak da burun tıkanıklığına iyi gelir.
- Kepek: Saçınızı yıkarken birkaç damla kekik yağı eklemek ve hindistan cevizi yağıyla karıştırmak kepeğe karşı etkilidir.

Gördüğünüz gibi kekiğin pek çok iyileştirici özelliği var. Yukarıda sıralanan sorunlardan biriyle karşılaştığınızda kekik yağını bir deneyin. Pek çok tehlikeli yan etkisi bulunan ilaçları almaktan iyidir. Antibiyotikten bile kurtulabilirsiniz. Kekik Big Pharma'nın yararlarını fark etmenizi istemediği bir bitki çünkü onların zehirli yan etkileri olan ilaçlarının etkisini hiçbir yan etki yapmadan gösteriyor.

Çeviri: Nurçin Çağlar, Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: http://www.naturalnews.com/054315_oregano_oil_antibiotics_n…
 
Kabak çekirdeğinin bilimsel açıdan sağlığa 11 faydası!



Kabak çekirdeğinin sağlığa faydalarını saymakla bitmez..

1- Değerli besinlerle doludur.

Bir porsiyon (28 gram) kabak çekirdeğinde:

Lif: 1.7 gram

Karbonhidrat: 5 gram

Protein: 7 gram

Yağ: 13 gram (6 gramı omega 3)

K Vitamini: Günlük ihtiyacın % 18'i.

Fosfor: Günlük ihtiyacın % 33'ü.

Manganez: Günlük ihtiyacın % 42'si.

Magnezyum: Günlük ihtiyacın % 37'si.

Demir: Günlük ihtiyacın % 23'ü.

Çinko: Günlük ihtiyacın % 14'ü.

Bakır: Günlük ihtiyacın % 19'u.


Bunların yanında pek çok antioksidan, ciddi oranda çoklu doymamış yağ, potasyum, B2 vitamini ve folat içerir.


2- Antioksidanlardan zengindir.

Hastalıklara ve inflamasyona karşı koruyan antioksidanlarla doludur.


3- Bazı kanserlerin risklerini azaltabilir.

Mide, göğüs, akciğer, prostat ve kolon kanseri risklerini azaltabilir.


4- Prostat ve mesane sağlığını iyileştirir.

İyi huylu prostat büyümesi ve aşırı aktif mesane semptomlarını azaltır.


5- Magnezyum açısından çok zengindir.

Kabak çekirdeği çok iyi bir magnezyum kaynağıdır, magnezyum ise kan basıncı, kalp sağlığı, kemik sağlığı ve kan şekeri düzeyleri açısından çok önemlidir.


6- Kalp sağlığına iyi gelir.

İçindeki besinler kan basıncını düşürerek ve iyi kolesterolü yükselterek kalbi sağlıklı tutar.

7- Kan şekeri düzeyini düşürebilir.

Tip 2 diyabeti olanların kan şekerini düşürmeye yardımcıdır, ancak bu konuda ileri araştırmalara ihtiyaç var.


8- Lif açısından çok zengindir.

Mükemmel bir lif kaynağıdır. Liften zengin beslenme kalp hastalığına, diyabete ve obeziteye karşı koruyucudur.


9- Sperm kalitesini iyileştirebilir.

Zengin çinko içeriği erkeklerde doğurganlığı ve sperm kalitesini yükseltebilir.



10- Uykuya iyi gelir.

Uykuya iyi gelen triptopan, çinko ve magnezyum kaynağıdır.


11- Beslenmeye eklemek kolaydır, çeşitli şekillerde tüketilebilir.

Bu sayılanların yanında kabak çekirdeği enerji düzeyini arttırır, ruh halini iyileştirir ve bağışıklık fonksiyonunu geliştirir.


Özet çeviri: Nurçin Çağlar, Sağlıklı Yaşıyoruz

Kaynak: https://authoritynutrition.com/11-benefits-of-pumpkin-seeds/
 
SAÇ BEYAZLAMASI

*Eger vücudumuzda yeteri kadar protein ,B12 v biotin yoksa saçlarimiz erken beyazlar ve incelebilir.Stresi durumlarda B vitaminleri hızla tüketinirler saçlarin bir travma sonrasi hizla beyazlamasi bu yüzden olabilir.

Bununla birlikte Lokman Hekim kitabinda sarmisak Yeyin Ve surun beyazlar dokulur orjinal sac cikar diyor.

Holistik Sağlık Ve Beslenme Terapisti /Yasemin Tokvan
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…