Şafak Pavey'den çarpıcı açıklamalar

Ben vicdansiz ve merhametsiz bir insanim:)

Cünkü ben;
" cicekli basörtüsü ve daracik pantolonu ile parklarda erkek arkadasi ile öpüsen genc kiz" sözünün altinda yatan, "basörtüsü, daracik pantolon" "parklarda öpüsen" sözcüklerinin altinda yatan seyi cok net görüyorum.

Cünkü ben;
" basörtülü eslerinden utanan erkekler" cümlesinin altindaki asagilamayi görüyorum!

Cünkü ben;
"sivasta yakilan, gezide vurulan, ezilen bizler" denilirken " ikna odalarinin, egitim hakki elinden alinanlarin neden görmezden gelindigini biliyorum!

Cünkü ben;
"kadin polise neden basörtüsü izni verilmedi" diye konusan arkasindanda sekülerizm endiselerinden basheden birinin, mensubu oldugu partinin verilen özgürlüklerin iptali icin nasil mahkemelere kostugunu biliyorum!

Ben vicdani gayet rahat bir vicdansizim:)
 


Ayrıcaaaaa o kadar belli ki;bu hakkı elde etmelerine tahammül edemiyorumun başka versiyonu.
Tüm söylediklerinin başortusu ile alakası ne ve neden daha önce aklına gelmemiş.
Konuşmaları taramış da özgürlük adına tek kelime yokmuş. Zaten bunu bulmamak için arıyorsun tabiki yok.
Bakıyorum da hemen kahramanlaştırılmış yine.
Yahu yazılanlar o kadar kin dolu ki bunu tebrik edip bir de utanmadan işte yanlış anlayalanlar çıkacaktır yeaaa diyebiliyorsunuz.
Tek yapabildiğiniz ajitasyon elinizden ne gelir?
 
Son düzenleme:
Birileri ellerini türbandan çeksin sıra onlara gelecek. Bunu devlet meselesi yapan insanlara söylensin. Yetim hakkı ne alaka yani? Kişi günahkardır ama yine bu hakkını kullnır. Günahları var diye ya da başka sorunlar var diye bu hakkını görmezden mi gelsin?

Ne ikiyüzlü bir milletiz yahu aklıma geldikçe deliriyorum hani sizler biz başortululerin hakkını da savunurdunuz,nerede?? Neden ohh çok şükür bunu da başardık diyemiyoruz da yok yetimdir,yok çamlıcada öpüşendir diyoruz.

Başortunun kullanılmasından sıkılan insan bu sorun kalktı diye bayram yapar ama kimseyi göremiyorum bayram yapan. Hemen diğer aksaklıklar göz onune getiriliyor.
Zerre kadar umrunuzda da değildi kapı önlerinde ağlayan kapalılar
Ne zaman size hitap eden kısıtlamalar geldi işte o zaman 'özgürlük elden gidiyooo' dediniz.
 
Aylar öncesi açılan eylem topiğinde de sizleri çok kereler uyarmıştım, başbakan veya muhalefet parti liderleri, bakanlar, vekillerden bahsederken ismiyle hitaptan kaçının, isim soyad ya da ünvanını yazın.

Sonuçta halkın içinden insanlar olsalar da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne seçilmiş insanlar, gün arkadaşımız, komşumuz değiller.

Fazla samimi olmadığımız veya yeni tanıştığımız insanlara bile siz diye hitap etmek nezakettendir, nezaket kuralları gereğidir diyerek hitaplara dikkat edelim.
 
Her şeyi sen görüyorsun her şeyi sen biliyorsun bu kadar insan şafak pavey’i yanlış anlamış bir tek sen doğrusunu anladın.

Bu kibir nereden acaba? eşi için trenin önüne atladı intihar etti dediğin şafak pavey’den bir bacak bir de kolun fazla, 'bedenen' tam olduğun için mi?
 
Son düzenleme:
Ona sarılmak istedim
Bekir Coşkun yazdı...
Bir kadının sevdasına koşarak gideceği
ayağını aldığında yazgı...
Sevgilisinin başını koyacağı, bebeğini
sallayacağı bacağı gittiğinde...
Ve sarılacak kolu elinden alındığında...
Ne yapar?..
*
Onu izlemiştim İstanbul’da o gece...
Uzakta oturuyordu, gözlerimizle
selamlaşmıştık...
Medyanın küçük kızıydı, salonda
hepimiz o kötü kazayı biliyorduk, ama
sanki belli etmemeye çalışmıştık...
Ama en çok o yok sayıyordu...
Müzik bittiğinde, kalan elini masanın
tahtasına vurarak alkışladı...
En etkili alkış ondandı...
*
Yıllar geçti...
Siyaset onu çekip aldı...
Önceki gün Şafak Pavey Meclis
kürsüsünden konuşurken, Türkiye dönüp
kendi kendine baktı aslında...
Erkekler topluluğunun ikiyüzlülüğü...
Kalitesizliği...
İlkelliği...
Düzenbazlığı...
Acımasızlığını gösterdi sol eliyle...
*
Olmayan bir kadın bacağının siyaset
erkeğinin zihnindeki yeri ile, örtülmüş bir
kadın başının getirisi birbirine karıştı...
Birincinin itirazı vardı...
İkinciler razıydı sadece...
*
Türkiye’nin başına gelenleri görüp sekiz
sene önce meydanlara çıkan cumhuriyet
kadınlarının, umudunu yitirmemiş bir
temsilcisi son çığlığı atıyordu aslında...
Yine bir kadındı...
Birbirini satan asker erkekler...
Birbirini ihbar eden bürokrat erkekler...
Birbirini gammazlayan aydın, yazar,
çizer erkekler...
Birbirinden beter; sinen, tüyen, yanaşan,
yamanan, dönek erkekler... Türkiye’nin
başına kurşun sıkılmasını seyrederken, bir
kadın “adam olmanın” dersini veriyordu
oradan...
Ona sarılmak istedim...
*
Ve onu dinlerken düşündüm...
Evet; bin erkek dostum olacağına, bir
kadın dostum olsun...
Daha mert...
Daha yiğit...
Daha yüreklidir kadınlar...
*
Sırtını dayayacaksan bir kadına daya...
Elini tutarsa düşmezsin...





 
"Türkiye'deki sekülerizmin geleceğinden endişenizi" açıklarken Cem evi açılışına Diyanet Fetvası istenmesine işaret ettiniz.

Sevgili Şafak Pavey, Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk tarafından kuruldu. Ülkenin sünnileştirilmesi, Sünni İslamın devletleştirilmesi için... Sevgili Şafak Pavey, ne siz ne de mensubu olduğunuz parti Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kepaze bir kuruluşun lağvedilmesini asla talep etmedi... Ve Sevgili Şafak Pavey, Cem evlerinin Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile bizzat Atatürk tarafından kapatıldığını, bu kanun değiştirilmeden Cem Evlerinin “yasal statü” kazanamayacağını bilmiyor olamazsınız? Yani sevgili Şafak Pavey, “geleceğinden endişe ettiğiniz sekülerizm” Türkiye’de bizzat mensubu olduğunuz partinin politikası doğrultusunda zaten mevcut değil… Eğer “hakiki bir sekülerizmi” gerçekten istiyorsanız sevgili Şafak Pavey yapmanız gereken tek bir eylem var: Derhal bir milletvekili olarak bireysel ya da mensubu olduğunuz parti aracılığıyla Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesini isteyiniz. Çünkü sevgili Şafak Pavey, “seküler” bir devlet, belirli bir dinin, belirli bir mezhebinin devlet bütçesinden fonlanmasına, üstelik 7 bakanlıktan daha fazla bütçe payı almasına, yüzbinlerle ifade edilen imam ve müezzinin maaşlarının devlet kasasından ödenmesine izin veremez… Asıl endişe etmeniz gereken budur sevgili Şafak Pavey…

Başörtülü vekillerin temel insan hakları konusunda yeterli hassasiyeti göstermediğini söylediniz sevgili Şafak Pavey. Çok doğru söylediniz ama yine eksik söylediniz… Örneğin Ruhban Okulunun açılmasına, azınlık vakıflarının mallarının iade edilmesine duyarlı olmadıklarını söylediniz. Bu konuda samimiyseniz sevgili Şafak Pavey, mensubu olduğunuz partinin Ruhban Okulu ve azınlık vakıflarının mallarının iadesi konusundaki tutumuna bir göz atmanızı öneririm.

Çamlıca tepesindeki türbanlı kızın sevgilisiyle öpüşebilme özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu, Afganistan ve İran gibi kimselerin gitmediği coğrafyalarda zorla türban takmak zorunda kaldığınızı söylediniz sevgili Şafak Pavey. Çamlıca tepesinde sevgilisiyle öpüşebilme özgürlüğüne sahip olan kız, ne yazık ki başörtüsüyle okuluna bile gidemiyor, başörtüsüyle iş bulamıyordu, bunu çok iyi biliyordunuz… Başörtüsü takmaya zorlanmak nasıl rahatsız edici bir insan hakkı ihlali ise, başörtüsünü çıkarmaya zorlanmanın da aynı ölçüde rahatsız etmesi gereken bir insan hakkı olduğunu siz de biliyorsunuz…

Sevgili Şafak Pavey… Bu etkili ve güzel konuşmanın altını doldurmanızı bekliyorum şimdi…

Türkiye’nin ortadoğu’nun seküler incisi olmasını gerçekten istiyorsanız lütfen hemen Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesi için önerge verin. TBMM’de yalnız bırakılırsanız sokağa çıkın. Size söz veriyorum yanınızda olacağım…

Ruhban Okulu’nun açılmasını istiyorsanız, lütfen hemen yarın bir önerge verin. TBMM de yalnız bırakılırsanız sokağa çıkın. Size söz veriyorum yanınızda olacağım…

Bütün saygımla…"
Sinan Dirlik
 
Şafak Pavey: "TBMM’de pantolon giyilmesine Sn. Ülker Tarhan’ın engel olduğu iddiaları asılsız , kasıtlı bir kara propagandadır. Gerçekten çok ayıplıyorum. 2011'de partiler zarafet göstermiş,pantolonda anlaşmışlardı. Ancak bir erkek vekilin teklifiyle uzlaşma çöktü. Gerçek bundan ibarettir"
 



" kibir en sevdiğim günahtır"
(şeytanın avukatı filmi, al pacino repliği)
 
CHP'nin "Şafak Ayini" : Zalimken mazlum olmak



Kolunu kaybeden gencin karate şampiyonluğu hikayesini biliyor musunuz? Kendisi de inanamayıb "Nasıl oldu?" diye hocasına sormuş. Hocası, "Sana öyle bir numara öğretdim ki rakibin bunu, ancak, olmayan kolunu tutarak savuşturabilirdi. Yani, eksiğini, avantaja dönüşdürdüm." demiş.

İyi taktik değil mi? Bugüne kadar, CHP'nin pantolonsuzluğu,daha doğrusu pantolondan feragati, başörtü isteyenlere karşı iyi bir kozdu. Olmayan pantolon, başörtü hamlesini savuşturdu hep. "Bakın biz de pantolon giyemiyoruz. Hepimiz tayyörüz."

Pantolonsuzluk başörtüsüne karşı duramayınca CHP, gayr-i insani bir numaraya sığındı. Nasıl mı?

Tren kazası ile hayatı mahvolan 19 yaşındaki bir genç kızın, güçlü bir annenin eşliğinde hayata tutunarak eksiğini fazlaya dönüştürme hikayesiydi Şafak Pavey'in hayatı. Di diyorum, zira, 31 Ekim'de bu hikaye bitdi ve kazada kaybetdiği bacağı, CHP'nin avantajı olarak siyasi malzemeye dönüşdü.

Pavey, "Ben pantolon yasağı yüzünden bu halde dolaşırken siz başınızı örtmeği nasıl vicdanınıza sığdırıyorsunuz?" der gibiydi.Hem de demiyor gibiydi. Partisinin başörtüye geçit vermemek için elde tutduğu pantolon yasağı sebebiyle kendisini mağdur ilan etdi.Üstelik her zaman pantolon giyib sadece meclisde giyemeyen ve bu yüzden protezini göstermek zorunda kalan biri de değil. Meclis dışında da etek giyiniyor. Tüzükde "tayyör" yazmasına rağmen mini etekli elbise giyerek yasağı zaten delmiş olduğunun farkında olamayacak kadar da manifesto sarhoşuydu.

Yasağın sorumlusunun CHP olduğunu unutduracak bir duygu sömürüsü yapdı. Yasak yüzünden göstermek zorunda kaldığı protez bacağını, adeta çıkarıb vekillerin kafasına vurdu.

Konuşması sık sık alkışlandı. Kimsenin aklına, "Protezini göstermek istemiyorsan uzun etek giyme hakkını neden kullanmıyorsun?" demek gelmedi. Çünkü o, bir engelli. Peşinen haklıdır.Toplum, onun eksiğine üzülür; tam olanlar, kendisini suçlu hisseder. Bir engelli, direk merhamet çağrışımı yapar. Akıl, mantık devreden çıkar.

Başörtülü bir vekilin ağzından uydurduğu sözler, doğruymuş gibi alkışlandı. Alkışda cömert bir toplumuz. Daha bir kaç gün önce, Dolmabahçe'den kadın dikizleme iftirası, Tandoğan'da alkışlanmadı mı? Seçmeniyle, seçileniyle, genel başkanıyla zulüm ve iftiradan beslenen bir parti ile karşı karşıyayız maalesef. Pavey'in iftiraları da alkış olarak karşılığını buldu.

Pavey'in Avrupa Parlamentosu'nda, Dersimle ilgili yaptığı konuşmanın metni internetde var. İbret için okuyun. Meclis'deki konuşmasında beş yaşında başını örtüb on beş yaşında evlendirdiği kızları, AP'de , "5 yaşında Kuran hatmedib, 9 yaşında ilkokuldan mezun, 12 yaşında çocuk gelin, 17 sinde beş çocuk anası olan Türkiyeli genç kadınlar" diye anlatıyor. Dersim katliamını yapan CHP'yi yarım ağız geçişdirib habire Ak Parti'ye saldırıyor. "Madem katliamın sorumlusu CHP, o partide ne işin var?" sorusunu sordurtmayacak derecede sergilediği kurnaz saldırganlığın aynısını, TBMM' de sergiledi ne yazık ki. "Sana pantolon giydirmeyen CHP'de ne işin var?" veya "Sivas'dan, Gezi'den bahsediyorsun da Dersim'i niye anmıyorsun?" diye soran olmadı. En iyi savunmanın taarruz olduğunu bir kez daha gördük.

Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür ya bazı insanlar bu nisyana isyan eden bir hafıza sahibidir. Sevilay Yükselir gibi mesela. Başbakan yardımcısı bile "aferin" çekerken "Bu ilk yalanın değil" diye iddialı bir çıkış yapdı. Oyunu bozdu. Pavey'in yalanları bir bir ortaya döküldü.

Bir tren kazasının eksilttiğini arttırmayı başaran Şafak Pavey, zulmün temsilcisi partisini mazlum göstermeye kalkarak bir hayli eksildi. Başörtülü dört vekil kürsüyü işgal edib, başı açık vekilleri meclisden kovmaya kalksa ancak böyle bir konuşma yapılır. Ancak o zaman "Birlikde yaşama efsanemiz çökdü" diye feryad edilir.

STOCKHOLM SENDROMU

Ancak, ben, bunlardan ziyade bambaşka bir şeye takıldım ve takıldığım şey, TBMM'deki gösteriyi de açıklıyor.

Bir kadın, neden, kendisini aldatan ve kaza geçirince terk eden eski eşin soyadını taşır? Pavey, bir röportajda buna şöyle cevab veriyor.

“Yetişkin olarak sahibi olduğum her belgeyi yeniden düzenletmem gerekecekdi. Protez kullanmak hastane müdavimi olmakla eşanlamlı. Bu uğraşıyı göze alamadım...”

Size inandırıcı geldi mi? Bana gelmedi. Kaza sonrası ihtiyaçdan diyelim. Hala niye?

Kaza sonrası kendisini terk eden eşinden hiç nefret etmemiş. Stockholm sendromu böyledir. Kendi insanından nefret edersin ama İngiliz'den etmezsin. Hatta, "Niye İngiliz doğmadım?" diye kendinden nefret edersin; gene de ondan etmezsin.

Hadi, "Gönül bu ..."17 yaşında bir genç kız böyle hata yapabilir." diyelim. Ama, yolu yarılamış ve özgürlükçü bir kadın nasıl olur da yasak, darbe ve katliam ile anılan bir partide vekil olur?

O sendroma yakalanmaya gör. Sana ihanet eden adamdan nasıl nefret etmiyorsan millete ihanet eden partiden de etmezsin. Hele, her ikisi de seni, nefret etdiğin Doğu'dan, aşık olduğun Batı'ya taşıyorsa.

REHA MUHTAR'IN DERDİ NE?

Dışarıda ve içeride sürekli, çocuk gelinler vurgusunu yapan Pavey'in 17 yaşında evlendiği herkesin malumu. Pavey, kaza geçirdiğinde sene 1996 idi ve 19 yaşını henüz bitirmemişdi. Gerçek bu kadar bariz iken Reha Muhtar, Vatan'daki köşesinde, Ayşe Önal'ın kızını 22 yaşında kendisine teslim etdiği yalanını yazdı. Böylece Pavey'in evlilik yaşı da 17'den 22'ye çıkmış oldu.

Üstelik bu yalanın yer aldığı yazı, Sevilay Yükselir'e yalan hakkında nasihat verdiği yazıydı.


Kerime Yıldız-alinti
 
Pes diyorum...Sadece pes...

Bir oh iyi olmuş,keşke öteki bacağı da kopsaydı denmediği kaldı...

Hoş,zaten ima ediliyor...

Yaşadıkları tabir-i caizse ''Allah cezasını vermiş.''gözüyle anlatılıyor.

Böyle devam edelim.

Yerin dibine sokalım birbirimizi....
 
PAVEY: TACİZ ETMEYİN BACAĞIMLA MUTLUYUM

Pantolon düzenlemesini kendisinin vermediğini belirten CHP’li Şafak Pavey, protez bacağının gündeme getirilmesinden rahatsız olduğunu söyledi. Pavey, “Artık tacize dönüştü. Bacağımla çok mutluyum, bizi başbaşa bırakın” dedi. CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, pantolon düzenlemesinin geri çekilmesiyli ilgili açıklamalarda bulundu. Şafak Pavey, konuyla ilgili tartışmanın gündemde oldukça, protez bacağının, etek ve pantolonun konuşulacağım kaydetti. Bundan önceki mesleğinde bölgesel sözcülükler yaptığını, sürekli kriz masalarmda dünya basınının da yerel basının da önüne çıktığım bebelirtti. Beraber bekleyeceğiz Pavey, “İnanın bacağım ve ben bir kez daha şaşallamış durumdayız. Mümkünse protez bacağımla beni baş başa bırakmanızdır çünkü biz gerçekten çok mutluyuz” dedi. Pavey, BDP’nin önergesiyle ilgili bir soru üzerine, “Benim teklifle ve önergeyle de ilgim yok. Protez bacağım benim bir gerçeğim ve bununla yaşayacak olan benim. Önergelerle ilgim olmadı. Bunun komisyonda değerlendirilmesini soncunu hep beraber göreceğiz” dedi.

Alınt: Yayın:Bursa Gerçek Tarih : 13.10.2011
 
‘Bacağımı sadece savaş alanlarında kapattım’


Şafak Pavey, 24 Mayıs 1996 tarihinde Zürih’te geçirdiği korkunç kazada bedenin yarısını bir trenin altında bıraktı. Ardından bu acıyı taşıyamayan eşi kendisini terk etti. Annesi Ayşe Önal’la birlikte yazdığı 13 Numaralı Peron kitabında Kaderin, hayatı dişi bir öfkeyle yönettiğine inanıyorum ve bu öfkeye bilinçsiz bumeranglarımızın neden olduğuna da… Acı, bir yandan dünyaya gücenmek haklarımızı gasp ederken öte yandan sınırsız bir olgunluğun da öğretisini sunuyor diyordu. Yıllar geçti “gücenme hakkı” geri plana düştü, “başkalarının acısına bakmayı” ve “başkalarının yarasını sarmak için mücadele ederken kendi yaralarını sarmayı” öğrendi.

Şafak Pavey, eğitimini London School of Economics’te yüksek lisansla tamamladıktan sonra BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde çalışmaya başladı. Engelliler, azınlıklar, çocuklar, şiddete uğrayan kadınlar, mülteciler, işkence mağdurları ve insan hakları çiğnenen mağdurlar, aktif bir dünya yurttaşı olarak temel mücadele alanı oldu.

Cezayir, Sahra, Mısır, Yemen, Lübnan, Suriye, Irak, İran, Afganistan, Cenevre ve Washington’ta görev yaptı. Şu anda CHP İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de. Genel kurulun ilk gününde “İmdat doğa” yazılı tişörtüyle HES eylemcilerine selam gönderdi. Pavey’le kişisel hikâyesine, acılarına, yaralarına “sığmayan-sıkışmayan” mücadelesini konuştuk.

- CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile karşılaşmanızı anlatırken “Genel başkan protez elimi tutunca ‘Tamam doğru yerdeyim’ dedim” açıklaması yaptınız. Engelli insanlarla birlikte yaşama konusunda bir beceriksizlik, acemilik var toplumda. Belki de sizin protez ayağınızla Meclis’e gelmenizle yaşanan asıl sorun; etek-pantolon değil, insanların engelli bir bedeni görmeye hazır olmamasıdır. Ne dersiniz?

- Toplumun her alanında kamusal yerler dahil olmak üzere engeller kaldırılmadığı için toplumun içine engelli vatandaşlarımızın girmesi de çok güç oluyor. Birlikte yaşamadığımız, birlikte okumadığımız, birlikte aynı mahallede olmadığımız için…

Doğduğunuz evde büyük bir günah sayılmanız, sokağa çıkarılmamanızla da başlayabilir, çıkarılsanız bile eve kapatılabilirsiniz, sonra okuldaki engellerle, sistemin engellerinin kilidinin açılmaması ile bir kere daha engellenebilirsiniz. İzole bir hayat yaşıyorsunuz. Öbür tarafta da sizi görmeden, duymadan, varlığınızdan haberdar olmayan insanlarla birden karşılaştığınızda herkes bir korku tüneliyle karşılaşıyor. Bunları aşabilmemiz için eğitimde çocuklarımızın birbirine değerek büyüyebilmesi çok önemli. Aynı sıralarda, zihinsel, fiziksel engelli, fakir-zengin tüm çocukları kavraştırıcı okullar olmalı, oysa okullar ayrıştırıcı. Böylece Meclis mecrasında bir araya geldiğimizde, birbirimizin farklılıklarından korkmadan bir arada olabiliriz.

Bacağımı sadece savaş alanlarında kapattım

Hrant Dink ile büyümüş, Agos’un ilk köşe yazarlarından biri olmuş Şafak Pavey.“Öldürüldüğünde İran’daydım. 15 gün önce yanıma gelmişti” diyor. Deniz Gezmiş de anne tarafından kuzeni. O doğmadan idam edilmişti Deniz Gezmiş ama “Evin içinde hep Deniz Ağabeyin adı geçerdi” diyor. Pavey de onlar gibi mücadeleci bir ruha sahip…

- Sizin protez bacağınız Meclis’te kadın milletvekillerinin pantolon giymesi konusunu güncelleştirdi. Bu konuda bir yasa önerisi var. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

- Benim etek giyme diye bir sıkıntım yok. Kadın milletvekillerinin özgürlüğünden yanayım. Kadın milletvekilleri nasıl daha rahat çalışabilirse ona varım. BM de resmi bir yerdi. Orada da hem pantolon, hem de etek giydim. İçtüzük benim konum değil, yasa önerisi benim önerim değil. Eteğimin ve bacağımın bu kadar konuşuluyor olmasını garipsiyorum. Protez bacağın bu kadar konuşuluyor olması engellilik konusunda konuşma dilimizin seviyesini de gösteriyor. Kadın milletvekilleri için rahat çalışma yolunu açacaksa ne güzel; ama bu tartışmaların çıkış noktasını bir daha gözden geçirip protez bacakla bu tartışmanın başlamasının garipliğini hatırlamak gerekir. Vücudumun bir parçası olan bir şeyden utanç, gocunma içinde değilim. Bacağımı kapattığım tek yer savaş alanlarında, protez bacak alamayacak insanların yanı olmuştur.

- Kandahar filmini izlediniz mi? Gökyüzünden protez bacaklar atılır…

- Evet, oradaki gibi protez bacakların gökyüzünden atıldığı yerlerde çalıştım. Her iki çocuktan birinin bir uzvunun kayıp olduğu yerlerde. Öyle bölgelerde çalıştıktan sonra, Meclis’teki tartışmaları dinlemek üzücü oluyor.

- Çok acı bir hikâye yaşamınız boyu sizi takip ediyor. 15 yıldır hep onunla anılıyorsunuz, size hep o günü soruyoruz. Bunu nasıl taşıyorsunuz?

- Hayatımda dönüm noktası olan olaylardan biri kaza, ama tek dönüm noktası da değildir. Çok önemli şeylere şahitlik yaptım. Savaş ve barış ortamı, doğa insan ilişkisini çok iyi anlatan tanıklıklarım oldu. Kaza da önemli bir şey. Duyarlılığımı, sorumluluklarımı arttırdı engellilik dünyasında. Sorulmasını yadırgamıyorum. Ama çoktan unuttum. Onun üstüne birçok da hayat yaşadım. Artık kazazede olarak değil, aktif vatandaş olarak anılmaktan daha çok mutluluk duyacağım.

- Kazadan sonra sizi terk eden eşinizin soyadını taşıyorsunuz. Bu zor bir durum değil mi, canınızı acıtmıyor mu?

- Benim için çok önemi yok hangi soyadını taşıdığımın. Çok teknik meseleden dolayı. Bütün diplomalarım, belgelerim… Yurtdışında yaşarken çok çileli şekilde değiştirilebiliyor. Bunun için kolları sıvadığımda büyük bir sıkıntıyla karşılaştım. Değiştirmekten vazgeçtim. Yurtdışında okumuş insanlar için denklik zaten çok zor, bir de soyadı meselesini düşünün. Eski eşimle anlaşarak ayrıldık. Bu bürokratik bir konu. Eşim hayatımda çok büyük hasara yol açmış biri değildir. O bana acıyarak bakmak yerine bir karar aldı. Paul’ün “Ona her baktığımda ona acıdığımı anlayacak, Şafak o kadar zeki bir insan” deyip, beni ziyaret etmemesi, bir araya gelmemiş olması aynı zamanda bir cesaretlilik. Bütün mahalle baskısına karşı konulmuş, bireysel bir seçimdir. Ona saygı duyuyorum. O zaman bu yüzden acı çektim mi? Evet, çekmiş olabilirim. Ama bütün hayatımda çektiğim acıların yanında çok büyük bir acı değil. Bir insanın zayıflığını kabul etmesini, bunu beceremeyeceğini baştan kabul etmesini saygıyla karşılıyorum.

- Kitapta “Biliyorum, biz çok karşılaşacağız eksiksiz bedenli, eksik yürekli kimselerle…” diyorsunuz… Beyoğlu’nda saldırıya uğradınız. Bu kadar vahşi bir saldırıda “eksik yürekli” insanlarla karşılaşmak ne düşündürdü sizde?

- İronisi şuradaydı. O sabah İsveçli bir medya grubuyla birlikteydim. Kadına karşı şiddeti, şiddetin gazetelerin üçüncü sayfasında değerlendirilmesini konuşuyorduk. O gece o olay oldu, ben ertesi gün 3. sayfadaydım. Saha çalışması gibi oldu. Acıklı olan şu; dünyanın her tarafında savunmasız bir kadın dövülebilir. Ama şu yaşadıklarım hukuk devleti misiniz onu anlatılıyor. Dövüldüm, kimse yardım etmedi, Londra’daki annemi telefonla aradım, yardım istedim. Emniyetten hiç kimse gelmedi. Daha sonra polis “Hem sakat, hem kadınsın bu saatte ne işin var” dedi. Gece 22.30-23.00 gibi. Protez bacağım kırıldı bu şiddet sonucunda. Saldırgan beraat etti. Mahkemede bir zarar görmediğime karar verdiler, protez bacağım vücudumun bir parçası sayılmadı. Darp sayılmadı. Kendi imkânlarımla tekrar yaptırdım, öylelikle tekrar yürüyebildim. Olaydan bir sene sonra arabulucu gibi birileri geldi, kapımı çaldı. Beni döven otoparkçı toplum içine çıkamıyormuş, engelli birini dövdüğü için. Ne yapmaları gerekiyorsa hazır olduklarını söylediler. Onu toplum önünde affetmem için ne yapmaları gerektiğini soruyorlardı. Ayıplandığı için dışlanıyormuş. Çelişkilerimiz burada. Hukukta bir şey çıkmadı. Ama toplumsal değerler nedeniyle o insan engelli bir kadına şiddet uygulaması yüzünden dışlanıyor. Toplumsal hapishaneye konuluyor. Hukuk ve değerlerimiz arasında bir boşluk var.

- Ne yaptınız?

- Nasıl affedebilirim?

- Agos’ta yazarlık yaptınız. Hrant Dink’i tanıyor muydunuz?

- Birlikte büyüdüm. Annemin çok yakın arkadaşı. Ustalarımdan biri, ağabeyim. Agos’un ilk köşe yazarlarındanım. Öldürüldüğünde İran’daydım. 20 gün önce İran’a benim yanıma gelmişti.

- Meclis’in ilk gününde “İmdat doğa” tişörtüyle çevre eylemcilerini selamladınız. Bu tür eylemler sürecek mi?

- Umuyorum, sivillerin sesi olmaya çalışacağım Meclis’te. Türkiye’nin dört bir köşesinde doğa mücadelesi verenlere Meclis’ten bir selam olsun istedim. Türkiye’nin dört bir yanında hapislere bile düşen insanların mücadelesine saygıyı sunabilmek istedim, fiziken orada olmasak da kalben orada olduğumuzu, o mücadeleyi veren sivillerin de sesi olduğumu göstermek istedim. Doğa bir haykırışta. Doğa bize emanet. Onun ev sahipliğinde yaşıyoruz.



Pozitif ayrımcılığa her zaman varım

- Belgeselciliğiniz de var. Hangi konularda belgeseller çektiniz?

- Çocuklarla yaptığım filmler var. Sahra çöllerinde yaptığım filmler, kadın haklarıyla ilgili filmler. İran’da Afgan mülteci çocuklarla bir film çalışmamız var. Lübnan’da mayınlarda hayatları parçalanmış insanlarla yaptığımız bir belgesel var. Orada çok çarpıcı bir anım var. Mayın temizleme çalışmasındayız. Bir bombadan 600 küçük parça çıkıyor. Her yere girebilir, pencere pervazında da, ağacın üstünde de olabilir. Çok çileli çalışma. Bir tarla temizlendi, bir adamın koşarak zeytin ağacının yanına gittiğini, ağlayarak “Seni özledim” diye konuşmasını dinliyorsunuz. Doğa ve insan ilişkisini görüyorsunuz.

- Fotomodellik de yapmışsınız, doğru mu?

- Fotomodellik yapmadım. Kazadan sonra toplumsal yargıları aşmak için yeni bedenimle görsel algımız alışsın diye bir çalışma yapmıştık. Fotoğraf çektirdim, Aktüel dergisinde kapak yaptılar. Görsel alışkanlıkları değiştirmek için İngiltere’de de engellilerle bir defile yapıldı, ona çıktım.

- Deniz Gezmiş de akrabanızmış…

- Evet.. Anne tarafından. Annemin kuzeni Deniz Ağa-bey. Ben daha doğmamıştım o dönemde ama evin içinde her zaman Deniz Ağabeyin adı geçerdi.

- Siyasette kadın hep ikincil bir konumda. Bu nasıl değişecek?

- Ben insan hakları yüksek komiserliğinden geliyorum. 9 tane insan hakları sözleşmesi var. Aslında insan hakları, kadın hakları, çocuk, engelli hakları. Bunlar sadaka politikalarının yapıldığı alanlar değil. Kadınların eşitliği nerede duruyor diye bakıyorlar dışarıdan. Çok ciddi çalışmamız lazım. Değerlerimizle niye oluyor, kotalarla niye olmuyor bakmamız lazım. İçini dolduramıyoruz. Pozitif ayrımcılığa her zaman varım, kota var ama önemli olan uygulanması. Engelli insanın, kadının kotasını doldurayım diye bir çaba hissetmiyor ki insanlar, cezasını ödemeyi tercih ediyorlar. Mesela Halkbank. Kotaya uymak yerine ceza ödüyor.

ALINTI: Cumhuriyet- Pazar Eki
 
Son düzenleme:
Bacağım kullanıldı
“Bana pantolonla gelirsem bir sorun olmayacağı söylendi. Biz ‘kanun yapıcıyız’ ve kanunu değiştirmek yerine ihlal etmem tavsiye ediliyor. Böyle şey olur mu? Arkasından hoyrat bir siyasi gol atmak, AKP’nin başörtüsü konusundaki ikiyüzlü tutumunu sergilemek için benim bacağım malzeme olarak kullanıldı. Bunu siyasi nezakete asla uymayacak kadar kaba buluyorum.”

Alıntı: AYÇA ŞENER – Radikal
 
Bacağım kullanıldı
“Bana pantolonla gelirsem bir sorun olmayacağı söylendi. Biz ‘kanun yapıcıyız’ ve kanunu değiştirmek yerine ihlal etmem tavsiye ediliyor. Böyle şey olur mu?

Olur efendim olmaz mi?
Buyrun bir ornek verecegim size.

Yürürlükte olup da uygulama imkanı kalmayan kanunlara metruk kanun denilmektedir. Bu bağlamda 1982 Anayasasında koruma altına alınan kanunlardan birisi de 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanundur.

Bir gerçeğin altını çizmek zorundayız. Üç maddelik olan 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanunun 1 inci maddesini birlikte okuyalım ve gerçekleri birlikte görelim.

'Madde 1- Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder.'

Maddede yer alan emredici hükme göre; TBMM üyeleri ile Kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan memur ve hizmetliler şapka giymek zorundadırlar. Bu hükme göre kadın erkek ayrımı da bulunmuyor. Yani Meclis üyelerinin tamamı şapka giymek zorundadır. Bu hüküm karşısında fötr şapkayı giyip te Meclis Genel Kuruluna gitseniz ya da kamu kurumlarına gitseniz acaba göreceğiniz muamele ne olur? Size doktor çağırırlar mı çağırmazlar mı?

Hal boyleyken Parvey gibi bos sozlerle gundem olusturmanin bir anlami var mi?Gereksiz gundem olusturuyor baska bisey degil.Bir düşünün.
 
Son düzenleme:

O zaman niye şimdi tüzük değişikliği yapılıyor. 2012 nin yazısı o ayrıca dediğinde ne yanlış var acaba tüzük değiştirmek varken niye ihlal etsin ki kuralları. Röportajlarını okuduysanız kendisinin zaten pantolon gibi problemi yok bunun kullanılmasından, kıyafet konusundaki erkek egemenliğinden ve bunda ki iki yüzlülükten rahatsız. Bence siz bir düşünün gereksiz gündem oluşturanlar kimler.
 
Pavey'in konuşmasına genel olarak katılıyorum, ancak itici bulduğum bir yer var, o da "Çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla Çamlıca parkının kuytularında sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum." cümlesiydi. Çiçekli başörtü ve dar pantolon giymeyi, sevgiliyle öpüşmeyi yargılamış olmuyor mu bunu söylerken? Yani Pavey'e göre Çamlıca parkı kuytularında öpüşmek bile çok bir başörtülü için, dua etsin Mustafa Kemal'e. Zaten Pavey'e göre bizim ülkemizde başörtülüler sokakta öpüşür, gece kulüplerine gider, dar giyinir, kimse de yadırgamaz. Acaba kocası, kaynanası ve kayınpederi tarafından sürekli dövüldüğü için aklını yitiren, altı ay boyunca aç bilaç tuvalete bağlanan çocuk gelin Melek Karaaslan da mı teşekkür etmeliydi Mustafa Kemal'e? Demek istediğim şu, biz kadınlar olarak zaten en başından beri sahip olmamız gereken haklarımızın 1000'de 1'ine bile sahip değilken, Pavey'in kendisinin de belirttiği üzere kadın hakları açısından birçok Ortadoğu ülkesinden geride olmamıza rağmen, her yıl binlerce kadın ve LGBT birey şiddete, tacize ve tecavüze uğrarken, ulu orta öldürülürken, "zaten haketmişti" damgasıyla toprağın altına girerken bile onursuzlaştırılırken, tahrik bahanesiyle zanlılar ceza indirimi alırken hala erkeklere teşekkür mü etmeliyiz bize kuytu köşelerde istediğimiz gibi giyinmemize ve davranmamıza izin verdikleri istisnai zamanlar için? Kimse kimseye borçlu değil arkadaşım, yüzyıllardır gaspedilmiş haklarımı geri alırken kimseye teşekkür etmek zorunda değilim, ne Atatürk'e ne de AKP'ye. Asıl kadınları başörtüsüyle de kırmızı rujuyla da yargılayan, özellikle de "devlet erkanı" erkekler kadınlara büyük bir özür borçlu. Umarım gerçekten Pavey'in de dilediği gibi başörtülü milletvekilleri de bunu bir lütuf olarak görmez ve kırmızı rujun da başörtünün de hakkını aynı şekilde ararlar.
 
Şafak pavey, Deniz Gezmiş'in kuzeniymiş. O dik duruşunu kimden aldığı belli oluyor.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…