- 19 Haziran 2014
- 752
- 799
What we do in shadows... çok tatlı bir film. Çok sevdim. Vampir olmak, ancak bu kadar sevimli anlatılabilir herhalde. Espriler çok kaliteli, zekice. Komedi filmlerinin çoğuna gülemeyen bana kahkahalar attırdı. Teşekkürler Astoria:)What We Do In The Shadows mu? Beğenmenize çok sevindim ehehe. Requiem For a Dream hakkında da yorumunuzu bekliyorum seyredince, madde bağımlılığı ile alakalı güzel bir filmdir. Hatta benim üniversite yıllarımda bu film ile ilgili yaptığım analizim vardı, pek çok filmin analizini yaptım hatta. Bilgisayarda bulursam buraya da atarım.
Astoria merhaba. Epey bir zaman oldu buraya yazmayalı. Ama boş durmuyorum; sizin önerilerinizden izlemeye devam ediyorum:))
Mommy Dead and Dearest'ı izledim. Bir kaç gün süresince bu filmin etkisini yaşadım. Bu olayla ilgili haberleri okudum. Özellikle Gipsy Rose'un aldığı hapis cezasıyla ilgili toplumda epey bir karşıt düşünceler oluşmuş. Ben ise, en azından bu ceza konusunda ne düşüneceğimi şaşırdım. (Siz filmle ilgili çok boyutlu ve güzel, isabetli yorumlar yaptığınız için, bana da kala kala ceza meselesini düşünmek kaldı:))) Gipsy, Face'teki çocukla tanıştıktan sonra kişiliğinin bambaşka bir yönü ortaya çıktı. O zamana dek, saf, anneye boyun eğmiş, güçsüz, edilgen ve çok masum, saf bir kız izlemiştim. Sanki yıllarca annesine karşı kendisini pek güzel gizlemiş gibiydi. Ama tanıştığı çocuk, Gipsy'de derinlerde saklanmış yanının ortaya çıkmasına yol açtı. Sonrasında ise Gipsy'i, gayet zeki, akılcı, sinsi, kurnaz, çok öfke biriktirmiş, manipülasyonda usta bir karakter şeklinde izledik. Aslında bu özellikleri de olan Gipsy'nin 20 yıl boyunca annesine sessiz kalması, komşulara, doktorlara oynanan oyunda annesine eşlik etmesi, bana ilginç göründü. Zaten komşuları olan anne-kız da, bu nedenle Gipsy'i hiç de mağdur göremediler ve affetmediler.
Okuduklarıma göre, cinayeti işleyen sevgilisi müebbet gibi bir ceza almış. Aslında en masum olan, ceza ehliyeti olamayacak tek kişi, bence o.
Neyse...çok zor bir konu, çok zor bir sendrom. Sanırım tedavi edilemez bir şey bu.
Bu da bir başka güzel film öneriniz. İzledim. Beğendim. Ama eşcinsel dönüşüm terapisi denen şey, pek komik bir şeymiş. Ciddiye alınır hiç bir yanını göremedim. İnternette G. Conley'i ve filmi araştırdım. İlginç şeyler çıktı. Filmin sonunda geçen yazıda gördüm; dönüşüm terapisi veren terapist (gerçi belgesi filan yok ya, işte lider diyeyim), gerçek hayatında bir gay'miş ( terapilerde o da ters yönlü bir dönüşüme uğramış:)) ve kendi cinsiyetinden birisiyle evlenmiş. Çok sinsice sürdürmüş terapistliği.
In treatment!! Bayıldım, çok sevdim. 3 sezonu da izleyiverdim. Her bölüm ayrı bir hikaye, her biri ayrı bir tartışma konusu. Keşke her bir hastanın seansları itibariyle size yazsaydım da fikirlerinizi alsaydım. Ama arka arkaya ve saatlerce bölümleri izlemeye dalınca böyle bir fırsat yaratamadım.
İz bırakan en çok şu oldu bende; Paul bir terapi veren ve terapi alan kişi olarak ne kadar farklı özelliklere sahip. Hastalarıyla seanslarında bilgi, eğitim birikimini, terapi kurallarını samimi bir şekilde kullanıyor/uyguluyor (Gerçi Laura'da terapi kurallarını çiğnedi) kendi terapilerine sıra gelince, öfkelerini, kararsızlıklarını, bir türlü istediği adımları atamayışı, hatta kendine karşı yabancılığı, başarısız eş-evlat ilişkilerini , babasıyla son ana kadar ilişkisizliği seçmiş ve çocukluk travmasını giderememiş olmasını görüveriyoruz. Gina ve Adele ile o tartışmaları neydi öyle, değil mi?
Ama bir de şunu hissettim; Paul, hastalarına gerçekten samimiyetle yardımcı olmaya çalışan, çok empatik birisiydi. Profesyonel kalabildi mi? Bence pek kalamadı. Bu, en çok Sunil vakasında ortaya çıktı. Sunil ile özdeşleştirdi kendisini. Onun terapisinde, terapist olmayan Paul'ü yansıttı. İyi bir terapist olmak, gerçekten çok zor olmalı. Yani terapiye, sadece profesyonel birikim ve değerlendirmelerini getirip, kendi kişisel yanlarını dışarda tutabilmek, çok zor olmalı.
In Treatment'ın tadı damağımda kalınca buna benzer başka diziler araştırdım ve Gipsy karşıma çıktı. Onu da bir solukta bitirdim. Jean, kişisel sorunları, zaafları için psikologluğu kullanan bir kadın. Çok tehlikeli olabilen, zeki ve kurnaz, manipülatörlükte usta bir karakter. Aidiyet duygusu yok, ne eşine, ne çocuğuna, ne annesine. Merhameti ve sevebilme potansiyeli zayıf, bencil birisi. Sizce, Jean'in tanısı ne olabilir?
Gipsy, bende psikolog ve psikiyatristliğin, bazı profesyonellerde çok tehlikeli bir enstrümana dönüşebileceğini düşündürdü.
Dönme Dolap'ı da izledim. Güzeldi. Çocuğun yangın çıkarmasının bir bozukluk olarak tanımlandığını bilmiyordum. Böyle yangın çıkartan, bir şeyleri geri dönülemez şekilde harap eden bir insan, aslında nasıl bir mesaj vermektedir sizce? Yani neden bunu, bu yok etmeyi yapar? Özellikle bir çocuktan ziyade, bir yetişkin neden böyle bir şey yapar? Öyle kişiler var ki, yangın yoluyla olmasa da, başka yollarla (sözleriyle, tavırlarıyla, tercihleriyle veya fiziksel şekilde uygulayarak) bir şeyleri kül haline getirebiliyorlar. İşin garibi de benim bildiğim bu insanlar, bir şeyi kül haline getirmekteyken kendileri de çok acı çekiyorlar, hatta nerdeyse kendilerini de kül yığınına dönüştürüyorlar. Yeniden doğmanın veya yeniyi oluşturmanın tek yolunun, mevcudu kül etmekten geçtiğini düşünmelerinden midir acaba? Gerçi, bu örneklediğim durum, filmdeki çocuğun yangın çıkarmasından farklı bir durum.
Aralarında izlediklerim de var izlemediklerimi kaydettim, izleme listeme ekliyorum, teşekkürler :)
Dün Kevin hakkında konuşmalıyız 'ı, izledim. Film ağır ilerliyor ama beğendim, sarstı beni.Rica ederim, tartışmak ya da filmle alakalı kafanıza takılan şeyleri sormak isterseniz her zaman beklerim. :)
Dün Kevin hakkında konuşmalıyız 'ı, izledim. Film ağır ilerliyor ama beğendim, sarstı beni.
Kevının psikolojik bir hastalığı var mıydı yani? Neden yaptı, annesinin tavırları yüzünden mi? Bunları merak ettim.
Çok güzel açıklamışsınız teşekkür ederimGüzel soru. :) Kevin'de "davranım bozukluğu" dediğimiz bir durum var; 18 yaşından önce bu tanıyı veriyoruz, 18 yaşından sonra ismi "antisosyal kişilik bozukluğu"na dönüşüyor. Davranım bozukluğu yaşayan çocuk ve ergenlerde belirgin olarak insanlara ve hayvanlara zarar verme ve bundan pişmanlık duymama, sık sık kavgaya karışma, sık sık okuldan ve evden kaçma, yalan söyleme, gasp etme, yangın çıkarma, cinsel eylemlere zorlama gibi belirtiler gözlemliyoruz. Bu belirtiler 18 yaşından sonra da devam ederse dediğim gibi davranım bozukluğu tanısı değil antisosyal kişilik bozukluğu tanısını veriyoruz.
Davranım bozukluğunun bilinen belirgin bir sebebi yok ancak bazı risk faktörleri var tabi ki. Çocuğun aile içinde ihmal ve istismara uğraması, ebeveynler arası tutarsız davranışlar, aile içinde madde kullanımı gibi. Filmde de belirgin olarak gördüğümüz, sizin de fark ettiğiniz sıkıntılı bir anne-çocuk ilişkisi var. Anne en baştan beri çocukla sağlıklı bir bağ kurabilmiş değil; zaten başta da anlıyoruz Kevin isteyerek olmamış bir bebek ve Eva anne olmaya hazır değil. Çocuk gelişimi gibi bir alanda çalışıyorsanız daha iyi bilirsiniz bağlanma kuramlarını, bilmiyorsanız da Google'dan okuyabilirsiniz. Kevin en baştan beri ailede yoğun derecede ihmale uğramış, sevgisiz büyümüş bir çocuk. Baba figürü belirgin değil sadece çocuğa oyuncak alan sonra da bir iki saat geçiren birisi (aldığı oyuncakların da genelde şiddet içerikli oyuncaklar olmasına ayrı parantez açmak lazım), anne küçük kızına ilgi ve sevgi gösteriyor ama Kevin doğduğundan beri onunla güvenli, sağlıklı bir bağ kurabilmiş değil. Kevin'in kendini dışlanmış hissettiğini ve istenmediğini anlaması zor değil dolayısıyla. Arkadaşı deseniz zaten hiç yok, yine antisosyal kişilik örüntüsüne bir örnek.
Bununla birlikte Kevin yoğun bir kaygı yaşıyor ve bu kaygısını aşmanın yolu da onun için tek: üstün olmak, dominant olmak. Sevgi ve güven ihtiyacını, agresif, saldırgan, üstünlük kurmaya çalışan bir kişilik oluşturarak tatmin etmeye çalıştı. Sevgi görmeyen, güvenli bir limanı olmayan çocuk kindar ve sevgisiz olur. Burada da davranım bozukluğuna dönüşmüş. "Madem sevgi görmüyorum ben de gücümü böyle gösteririm, beni fark edin, ben varım" diyerek üstünlüğünü göstermek amacıyla herkesi öldürmüştür.
Çok güzel açıklamışsınız teşekkür ederim.
Hani şu güvenli bağlanma dedikleri durumu annesiyle tam yaşayamamasının payı da var yani bu durumda.
Peki bu davranım bozukluğu tedavi edilebilir miydi? Annesi aslında normal olmadığının farkındaydı, neden yardım almadı diye düşündüm film boyunca.
Kesinlikle izlerken Evanın o ruh halini içimde hisssettim, anne olarak kendimi yerine koydum, sorguladım. O cık cık cı topluma kızdım!Evet kesinlikle. Eva kendini suçluyordu aslında en başından beri, yani sorunun çocuğunda değil kendinde olduğunu düşünüyordu. Film biraz bizi bu yönden sorguluyor aslında. Annelik içgüdüsel midir, herkes anne olabilir mi? Bir çocuk suç işlediği zaman bu anne olmayı becerememekten (!) mi kaynaklıdır? En baştan beri Eva'yı vicdan azabı çektirmeye yönlendirecek şeyler vardı filmde. Mesela Kevin bebekken Eva ağlamasını susturamayınca diğer kadınlar ona aşağılayarak bakıyorlardı; aynı şekilde Kevin çocukları öldürdükten sonra anneler Eva'yı suçladılar. Hapis hayatını Kevin'den çok Eva yaşadı. Yani biraz daha annelik ve toplumsal baskıya vurgu vardı filmde.
Davranım bozukluğu tedavi edilebilir mi? Tamamen bir düzelme olmasa da kontrol altına alınabilir belki. Yani Kevin en baştan tedavi görseydi belki çocukları öldürmezdi ama anneyle arasında olan o duygusuz, mesafeli bağ onu sağlıklı bir çocuk olmaktan alıkoyardı diye düşünüyorum.
Kesinlikle izlerken Evanın o ruh halini içimde hisssettim, anne olarak kendimi yerine koydum, sorguladım. O cık cık cı topluma kızdım!
Eşi de yardımcı olmadı mesela, bebeği sürekli bütün gün ağlıyor, eşi akşam geliyor bebeğin tam sustuğu zamana denk geliyor, bak böyle sadece sallayacaksın hepsi bu diyor!!! Hepsi o değildi ki, sen sadece o anı gördün. Bütün gün stres yumağına dönen, o stresi haliyle bebeğe de istemeden hissettiren, sonunda iyice kısır döngüye dönen bir annenin durumu vardı.
Aslında Eva bu çocukta bir şey var normal değil demeye çok çalıştı ama eşinden destek göremedi.
Bir annenin yaşamaması gereken her acıyı yaşadı Eva.
Uzun süre etkisinden kurtulamayacağım
MerhabaAstoria borderline kişilik bozukluğunu net bir şekilde anlatan bir film var mı? İlk sayfada bir tane gördüm ama onda net anlatılmamış demişsiniz.
Tamam teşekkür ederimMerhaba, mesajınız gözümden kaçmış kusura bakmayın. İlk sayfada var aslında Fatal Attraction, Türkçesi Öldüren Cazibe. Tam bir Borderline örneğini Alex karakterinde görebilirsiniz orada. Bunun dışında Ingrid Goes West var, yine aralarda bir yerde olacaktı. Sosyal medya bağımlılığının hayatımıza olan korkunç etkilerini muhtemelen bağımlı ya da Borderline kişilik bozukluğuna sahip, tam emin değilim, Ingrid üzerinden görmek yine mümkün, eğlenceli bir film aynı zamanda.
Konuna tekrar göz gezdirmişken; ilave yapayım dedim:
1-Aşk (Her)
Eki Görüntüle 2584707
Tür olarak psikolojik değil ama psikolojik olarak irdelenebilir.
Konu:
Yalnız yaşayan bir yazar, tüm ihtiyaçlarını karşılaması için kurdurduğu sistemle sıradışı bir ilişki geliştirir.
(Yapay zekaya -aşık- olur yalnızlıktan)
1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı olan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi, yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın öyküsünü anlatıyor.
2- Ben Tonya (I, Tonya)
Eki Görüntüle 2584708
Tür olarak biyografik (Zaten biliyorsundur Tonya Harding'in gerçek hayat öyküsü, psikolojik yönü de bence gayet baskın bir film)
Tonya Harding buz patenine gönül vermiş ve hırslı bir sporcudur. Buz pateni sporunda giderek yükselen Tonya, memnun edilmesi zor annesi, eski eşi Jeff Gillooly ile dengesiz ilişkileri ve hep daha iyi olmak adına kendini zorlaması gibi gerekçelerle stres içindedir. İki defa Olimpiyat ve iki defa da Skate America Champion ödülünü kazanan Tonya, eski eşinin de yardımıyla 1994 yılında ABD Şampiyonası öncesinde aynı dalda yarıştığı sporcu Nancy Kerrigan'ı sakatlaması için birini tutar. Ancak komplonun ortaya çıkması ile birlikte ödeyeceği bedeller Tonya için bir hayli zorlu olacaktır.
Selam bu konuyu seviyorum ara ara bakıyorum önerilen filmlere. Simdi 2 tane film önermeye geldim. Konu içinde arattım ama göremedim yazılmamış muhtemelen.
1. Short term 12
travmaları olan ve buna bağlı davranış bozuklukları gösteren çocukları ve yetişkinleri konu alan bir film. Aslında bazen çocuklara karşı da ön yargılı olabiliyoruz. Empati yapabilmek ve farkındalığın artması açısından iyi bir film bence. Bir de çok akıcı.
2.diecisiete
Burada da otizmli ve ya asperger sendromlu olduğunu tahmin ettiğim bir çocuğun ve abisinin hikayesi var. İzlemesi çok keyifli. Bu arada İspanyol filmi ve izlerken İspanya'dan da güzel manzaralar görmek mümkün:)
Yazmışken bir tane de dizi önereyim: UNBELIEVABLE
Bu da 2019 yapımı mini dizi. dizi aslında bir suç gerilim dizisi. Ama tecavüze uğrayan kadınların soruşturma esnasında ve sonraki hayatları boyunca da nasıl bir psikoloji icinde olduklarını da çok net anlatmış. Çok değerli bir yapım bence.