Oku... ( Ve selâmun alâl murselîn ) ( Bütün peygamberlere selâm olsun )

[***] İbrahim suresi 4. ayet : “Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın…”





Bana göre , Kuran ı Kerim i ya kendiniz okurken tercüme edebileceğiniz gibi tamamen Arapça bileceksınız konusacak anlayacak ve okuyabıleceksınız yahut da Kendi dilinizde Meal inden okuyacaksınız. Ki anlayabılesiniz...
O yüzden nasıl okursanız okuyun..... ama anlaya anlaya sindire sindire okuyun ve Okumaya başlarken ister Arapça ister Türkçe Meal inden okuyun ama başlamadan önce Rabbim İlmimi Artır diyerek okumaya başlayın .
 
“ilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”
Hacı Bektaşi Veli

“İkra bismi Rabbikellezi halek” = “Oku!…Yaratan Rabbinin adıyla oku”

Bu sözler Allah (CC) kelamı olup, Kur’anın indirilişinde ilk vahiy tümcesidir. Kuran-ı Kerimin Alak Suresi’ndedir.

Alak suresi (Arapça: سورة العلق) elimizdeki Kur’an-ı Kerim’in 96. suresi. 19 ayetten oluşan bu sure Mekke’de bildirilmiştir. Kur’an’ın ilk bildirilen ayetlernden oluşan surenin ilk 5 ayeti“Oku!…” buyruğunun gizini taşır. “Oku! Yaradan Rabbi’nin adıyla oku” tümcesi bu surenin ilk ayetidir.

İkra ; oku, anla, arkasından git yaşa anlamlarının hepsini aynı anda içinde bulunduran arapça bir sözcüktür. Emir olup, talimat bildirir.

Acaba “Oku!…” diye kime buyurulmuştur?…

Bu buyruk Hz. Muhammede (SAV) verilmiş olamaz. Çünkü O okuma yazma bilmeyen biriydi. Buna karşılık tebliği ulaştıran Hazret-i Cebrail (as) bu buyruğu üç kez yinelemiş, her üçünde de aynı yanıtı almıştır : “Ma ene bikariin = Ben okumayı bilmem!…”. Üstelik vahiyin indiği sırada ortamda yazılı bir metnin varlığı da söz konusu değildir ki okuma gerçekleştirilebilsin… Bunlardan “Oku!…” buyruğunun yüce Peygamberimiz için indirilmediği kolayca anlaşılır.

Ama bu buyruğun Hazret-i Cebrail (as)ce, her seferinde olumlu yanıt alınmamasına karşın, üç kez yinelenmesi de, ne denli önemle üzerinde durulduğunun bir kanıtıdır.

İlk ayetteki “Yaradan Rabbinin Adıyla…” tümcesi, Rabbin yardımıyla okumanın kolaylaşacağını göstermektedir. Belki de bu buyruk. Kur’anın okunması için inananlara (mü’minlere) gönderilmiş olabilir.

Ancak her eylemlerini Kur’anın buyurduğu doğrultuda gerçekleştirme durumunda olan mü’minlerin, Kur’anın deyişlerinden habersiz, Onu okumamış ya da ezberine almamış olması da düşünülemez. Demek ki mü’minler için Kur’anın okunması için ek bir buyruğa gerek yoktur. Çünkü bağlı oldukları İslamın kaynak bilgisi oradadır. İster istemez Kur’anı okuyacak ya da belleyeceklerdir. Hiç bir kuşku yok ki bu gerçek Rab katında bilinmekteydi.

“Oku!…” buyruğunun gizini çözebilmek için Alak Suresinin 2., 3., 4.,5, inci ayetlerini dikkatlice izlemek gerekir.

İkinci ayette “O, insanı pıhtılaşmış kandan (alak’tan) [*] yarattı.”denilmektedir. Bu ayet ile yaradılış mucizesini örten giz perdesinin bir ucu kaldırılmış oluyor.

Günümüz bilgisine göre ana rahminde geçirdiği 40 haftalık (280 gün) dönem içinde canlı tek hücreli bir varlıktan, kurbağa larvalarını andıran görünümlerden sonra doğuma yaklaşırken insan görünümünü kazanır.

Üstelik geçirdiği bütün dönemler su içindedir. Rabb-ül Âlemîn, yaşamın tek hücreli olarak başlamasından, suda yüzen varlıklardan geçip, sonunda karada yaşayan canlılara nasıl geçildiğini bu 40 haftalık süre içinde biz insanlara göstererek anlatmış bulunmaktadır. Kuran’ı Kerimde kendine özgü simgesel dille anlatılan tam da budur.

Ayrıca surenin adının, başka bir şey değil de, Alak olması çok anlamlıdır [**]. Bununla, bütün anlatılmak istenenlerin merkezinde bir yaradılış mucizesi bulunduğu adeta vurgulanmaktadır.

Tek başına, milyonlarca yıl boyunca her doğumda yinelenen bu tek gerçek bile, Allaha (CC) iman edip, O’nun varlığına inanmamız için yeterlidir. Kaldı ki yaratılmış doğa buna benzer olgularla doludur.

Bunun ardından,

“Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (3. Ayet)
“O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.” (4. Ayet)
“İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.” (5. Ayet)

Denilmektedir.

Bunlardan Yaradanın en büyük öğretici olduğunu, insana okuyup yazarak (demek ki eğitim-öğretim yoluyla) öğrenme yetisinin verildiğini, bu yolla çevresinde sürekli gelişen doğa olaylarının öğrenilmesi gerektiğini anlamalıyız.

O halde Kur’an-ı Kerimin ilk indirilen suresi olan Alak Suresinin ilk ayetindeki İkra = Oku buyruğu, bütün insanlara çevrelerinde gelişen doğa olaylarının hangi yasalar ile kurallara bağlı olarak yürütüldüğünü öğrenmeleri için, yöneltilmiştir.

Bununla Rabb-ül Âlemîn bütün kullarının okuyup yazma yoluyla belli bir eğitim düzeyinde olmasını, dahası bilgin = alim katına kadar yükselmesini istemektedir. Çünkü bunu sağlamak için gerekli bütün donanımları kullarına vermiş bulunmaktadır. Bunlar zeka, öğrenme gücü ya da sığası ile Kuran-ı Kerimdeki simgesel anlatımlardır.

Böylece Kur’anı anlayarak okumanın önemi çok büyüktür. Anlamadan, bu yüzden simgesel deyişleri de kavramadan Kuranı ezberlemenin Yaradanın katında hiç te kabul gören bir davranış olamayacağını, daha ilk vahiyden öğrenmekteyiz. Kitaba girerken daha ilk sözcüklerin önemini kavramak gerekir. Bu da okuduğunuzu anlamaktan, ama derinliğine anlamaktan geçer.

Mukaddes kitaplar her peygambere seslendikleri halk topluluğunun diliyle indirilmiştir [***]. Hz.Muhammed (SAV) ın cemaati Arap diliyle konuştuğu için Kur’an-ı Kerim Arapça olarak indirilmiştir. Kitabı, yaradanın isteği doğrultusunda, anlayarak okuyabilmek için ya Arapça bilmeli ya da konuştuğunuz dile çevirerek okumalısınız. Çünkü Ondan öğrenilecek pek çok “hikmet” vardır.


Dr : Yalçın Güran



 
Yüce Allah, Kur’an’ı Kerim’in ilk vahyedilen Ayetin de OKU’mamızı emrediyor. Dinimizin temelini oluşturan emirleri, öncelikle OKU’yup anlamamızı emrediyor. Peki… Bizler böylemi yapıyoruz?

Büyük çoğunluk adına söylüyorum… HAYIR!

( Yıllar öncesi… Cuma namazı için her zaman ki gibi camiye erken gitmiştim. Yaklaşık 200 kişilik küçük bir semt Camii. Namazımızı kıldıran Hocamıza yaklaşarak sordum.

– “Bizler niye Kur’an okurken surelerin başında Besmele çekeriz?”

Yutkundu… Bunun bir gerek olduğunu, ilk Müslümanlardan bu yana böyle olduğunu, Besmele ile başlamanın daha hayırlı olduğunu v.b cümleler söylemişti.

Kur’an’ı anladığım dilden okumaya ve daha doğrusu okumanın ötesinde anlamaya başladıktan sonra Hoca’nın niye yutkunduğunu ve bana;

– “Besmele Allah’ın emridir… Alak suresi 1. Ayetinde YARATAN RAB’BİNİN ADIYLA OKU! diye emretmiştir.” açıklayamasını yapamadığını şimdi daha iyi anlıyordum.

Biliyordum ki, Hoca da Kur’an’ı sadece okuyordu. ) alıntı

Biz İnananlara düşen O’nu asılı olduğu duvardan indirmek ve anladığımız dilden OKUmak ve ANLAMAKtır. Düşünerek, anlayarak ve Rab’bimin emirlerini, Rab’bimin istediği gibi Dosdoğru yapabilmektir.

OKUmalıyız Kur’an’ı… ANLAMAK için… ANLADIĞIMIZ DİLDEN.

OKUdukça, anladıkça, yanlışlarımızı düzeltmemize, yanlışlardan kurtulmamıza yardımcı ol Rab’bim. Tüm inananları yanlışlarından kurtar. Onları doğru, dosdoğru yola ilet… Senin her şeye gücün yeter.(Amin)
 
Kur’anın tümceleri Allah’ ın kelamıdır. Bize neyin sevap, neyin günah olduğunu, günahkarlar ile sevap işleyenlerin sonlarının ne olacağını, dinimizin neler buyurduğunu, bazı bilimsel gerçekleri, bazan açık bir dille, bazan da simgesel olarak açıklamaktadır.
Her peygambere gönderilen kitap, anlaşılarak okunsun diye, onun cemaatinin diliyle indirilmiştir. Hz. Muhammedin topluluğu Arap olduğu için Kur’an-ı Kerim de Arapça olarak gönderilmiştir. Buradan yola çıkarak Arapçanın kutsal olduğunu savunmak “abesle iştigal” olur. Çünkü Arapça da, her ulusun ana-dili gibi, Arap topluluğunun dilidir.


Yaradan Kur’an-ı Kerimi anlayarak okumamızı buyurduğu için, O’nu ya Arapça öğrenip indirildiği dilde, ya da kendi dilimizde okumamız gerekir. Dualarımız da kendi ana-dilimizde olmalıdır.

Hiç kuşkunuz ya da duraksamanız olmasın, sizin ana-dilinizi Allah bilip, anlamaktadır...

Alıntıdır...
 
MÜZZEMMİL SURESİ (Resmi Mushaf : 73 / İniş Sırası : 3)

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

1. Ey örtüsüne bürünen!

2. Geceleyin kalk! Kısa bir süre hariç,

3. Gecenin yarısını ayakta ol yahut bundan biraz eksilt.

4. Yahut buna biraz ekle. Ve Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.

5. Doğrusu, biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız.

6. Şu bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir.

7. Kuşkusuz, gündüz boyu senin için uzun bir dolaşma / uzun bir uğraş vardır.

8. Rabbinin adını an ve tebettül et, tüm benliğinle ona yönel.

9. Doğunun ve batının Rabbidir O. Tanrı yoktur O’ndan başka. O’nu vekil et.

10. Onların söylediklerine sabret. Ve güzelce ayrıl onlardan.

11. Benimle, o nimete boğulmuş yalanlayıcıları başbaşa bırak. Birazcık süre tanı onlara.

12. Bizim yanımızda bukağılar var, cehennem var.

13. Boğazdan zor geçen bir yiyecek, korkunç bir azap var.

14. O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.

15. Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun’a bir resul gönderdiğimiz gibi.

16. Ama Firavun, resule isyan etti de biz onu korkunç bir tutuşla tutuverdik.

17. Eğer küfrederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız?

18. Gök bile o yüzden parçalanır. O’nun vaadi gerçekleşmiştir.

19. Bu bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.

20. Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah’ın lütfundan birşeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur’an’dan size kolay geleni okuyun. Namazı kılın. Zekatı verin. Güzel bir ödünçle Allah’a ödünç verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan af dileyin. Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.
 
Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).

Rum Süresi : 32

1 - İmam İskender Ali Mihr: (O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

2 - Diyanet İşleri: (31-32) Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.

3 - Abdulbaki Gölpınarlı: O şirk koşanlardan ki, dinlerinde aykırılığa düşmüşler de bölük bölük olmuşlardır ve her zümre, kendisinde bulunana râzı olup gitmiştir.

4 - Abdullah Parlıyan: Yahut o müşrikler gibi de olmayın; onlar dinlerini paramparça edip, bölük pörçük oldular ve bölünen her gurup ta, kendi sahip olduğu ilkelerle övünüp, sevinip durmaktadırlar.

5 - Adem Uğur: Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.

6 - Ahmed Hulusi: Din anlayışları parça parça olup ve cemaatlere bölünenlerden olmayın. . . Her cemaat kendindeki (din anlayışı) ile sevinip mutlu olmakta!
 
15.
Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: "Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.

Ahkaf Süresi
 
X