- 29 Aralık 2010
- 8.416
- 23.872
Tüm kötülüklerin 80lerden sonra peydah olduğunu düşünüyorsanız yaşama dair algınızı gözden geçirmelisiniz.Cennet bahcesi sanmak ne alaka anlayamadım? Ben birseylerin anlamı olmasindan bahsettim. Biz aksamlari sitemizde saklambac oynardik gec saatlere kadar. Simdi cocugunuzu birakabiliyor musunuz? Odumuz patlıyor gözümüzden bir an kaybolunca. Eksilen birseylerin oldugunu net sekilde görebiliyoruz. Bahsettiğiniz imkanlari arti olarak kabul edersek değdiğini düşünmüyorum kaybettiklerimize.
Tüm kötülüklerin 80lerden sonra peydah olduğunu düşünüyorsanız yaşama dair algınızı gözden geçirmelisiniz.
Hayatı anlamamış olmanızı bile anlamayıp beni sizi anlamamakta itham ediyorsunuz, üzdünüzEvet hatta 1 Ocak 1981de başladı tüm kötülükler. 31 Aralık 1980de herkes iyiliğin dibine vuruyordu.
Hanimefendi neden direniyorsunuz anlamamakta? Kötülük insanlığın var oldugundan beri vardi kimse yok demiyor. Ama güzel seyler daha fazlaydi. Yani sorguladigimiz kotulugun olup olmamasi degil guzelliklerin korelmesi yasanmiyor olusu. Bunda anlasilamayacak ne var anlamadim?
İnce memed 'de olur.
Konuyu okudum ve bu kadar gerçeklikten uzaklık ve romantiklikten içim bayıldı. 80ler en güzel zamanlardı değirmenle kahve çekerdik tey tey tey. Eski zamanları cennet bahçesi sananlara (cidden böyle düşünüyor musunuz ya) bir yakup kadri, bir refik halit eseri okumalarını tavsiye ediyorum.
Bugün imkanlar daha fazla, bilgiye erişim daha kolay, ömür uzuyor, teknoloji gelişti. Manevi anlamda kendini beslemek ve iyi bir nesil yetiştirmek de insanın kendi elinde yani, bi zahmet.
Sizin gibi bazen eskiyi özlerimKötülüklerin büsbütün egemen olduğu namussuz bir çağ bu , biliyorsun .. Cemal Süreya
Nerden başlayacağımı bilmiyorum lafa döndürüp dolaşıp yazıp siliyorum ama umarım duygularımı size geçirebilirim. İnanılmaz moralim bozuk şekilde yazıyorum bu yazıyı.
Ben artık çok yoruldum herşeyden ve böyle devam mı edecek ?
Tacizler, tecavüzler, hayvanlara yapılan zulümler, adaletsizlik, ekonomi, mutsuzluk...
Artık şaşırmamaya hatta haberi geçmeye başladık bile. Yüreğimiz kaldırmıyor deyip izlemiyoruz kötü şeyleri.
Yediğin bir çeşit meyveyse ikincisini almak lüks oluyor bazen. Tatlısını , çerezini söylemiyorum bile.
İş desen kimse sabahın köründe kalıp akşama kadar babasının hayrına çalışmıyor, herkes birbirine destek olması gerekirken aksine köstek olup işi daha da zorlaştırıyor birbirine. İşle uğraştığın yetmiyor birde insanların kaprisi ekleniyor üstüne.
Bazen anneanneme diyorum en güzel zamanlarda yaşamışsın gençliğini seksenlerde diye. Anlamı vardı birşeylerin diyorum. O zamanda yokluk vardı diyor. Ee o zaman psikolojisi bozuk insanlar yok muydu ? İnsanlar kayınvalidelerine sinir olmuyor muydu ? Gelinlerine üzülmüyor muydu ? Kavga etmiyorlar mıydı ? En ufak şeyde bence git psikologa görün mü diyorlardı. Ya da psikolog sakız gibi antidepresan mı dağıtıyordu ? Tamam dönemin getirdikleri de var tabiki ama o zaman yaşayan 30 yaşındaki kadın depresyona girmiyor muydu ?
Herkesin bildiği anahtarı komşumuza bırakırdık meselesi de var. Güven vardı yani. Biz küçükken sokakta oynardık. Arkadaşımızın annesine giderdik yemek yapardı. Şimdi birinin çocuğunu sevmeye korkuyorum ki annesi babası ters tepki verebilir diye.
Neden böyle oldu ? Neden basitleşti herşey ? Bu tahammülsüzlük , kötülük önceden de var mıydı bu kadar ? Doyumsuzluk hat safhada artık.
Ekmek aslanın ağzında derlerdi , şimdilerde midesine inmiş.
Yani olayın özü birşeylerin değerinin kalmaması beni çok yıprattı. Seksenler izlerken öyle mutlu oluyorum ki. Televizyon çıkmış diye mutlu oluyor insanlar. Karşısında kestane pişirip dizi izliyorlar ailecek. Bizde de herkesin elinde telefon laptop odamıza çekiliyoruz yalnız kalmak istiyoruz anlamsız yani dizilerin hepsi elimizin altında, bu hafta ne olacak diye beklediğimiz akşamına annemin çayla içeriz diye börek yaptığı adam akıllı dizi kalmadı. Yapılan hobiler bile aynı.
Biz böyle donuk yaşarsak çocuklarımıza nasıl öğreticez hislerini yaşamayı ?
Gerçekten o sıcaklığı arayarak geçiyor ömrüm. Bir radyo görünce diyorum kimbilir başında kimler bekleyip haberleri dinledi , o haberlere üzüldü sevindi diye.
Anneannemin annesi kahve çekirdeğini alır evde kendisi çekermiş. Annem anlatıyor diyor ki çektikçe kokusu çıkardı anlardım ki komşular gelecek. Ben gider anneannem sizi bekliyor gelin derdim gelip otururlardı sohbet ederlerdi diyor. Şimdiye bakınca gidip kafede buluşalım binbir çeşit hazır kahveden içelim sonra kalkıp evimize gidelim. Ne manasız ne boş şeyler..
Zaten sürekli karşımızda cinayetlere , kadınlarımıza , tacizlere , tecavüzlere hiç girmiyorum utanmasak parmak uçlarımızda yürüyeceğiz öyle ki tedirginiz artık..
Geçmişe o yoğun duygulara öyle özlem duyuyorum ki .. Bu özlemle yaşamakta ne kadar doğru bilmiyorum.
Sadece içimi dökmek istedim okuyan herkese çok teşekkür ederim.
Sizin gibi bazen eskiyi özlerimKötülüklerin büsbütün egemen olduğu namussuz bir çağ bu , biliyorsun .. Cemal Süreya
Nerden başlayacağımı bilmiyorum lafa döndürüp dolaşıp yazıp siliyorum ama umarım duygularımı size geçirebilirim. İnanılmaz moralim bozuk şekilde yazıyorum bu yazıyı.
Ben artık çok yoruldum herşeyden ve böyle devam mı edecek ?
Tacizler, tecavüzler, hayvanlara yapılan zulümler, adaletsizlik, ekonomi, mutsuzluk...
Artık şaşırmamaya hatta haberi geçmeye başladık bile. Yüreğimiz kaldırmıyor deyip izlemiyoruz kötü şeyleri.
Yediğin bir çeşit meyveyse ikincisini almak lüks oluyor bazen. Tatlısını , çerezini söylemiyorum bile.
İş desen kimse sabahın köründe kalıp akşama kadar babasının hayrına çalışmıyor, herkes birbirine destek olması gerekirken aksine köstek olup işi daha da zorlaştırıyor birbirine. İşle uğraştığın yetmiyor birde insanların kaprisi ekleniyor üstüne.
Bazen anneanneme diyorum en güzel zamanlarda yaşamışsın gençliğini seksenlerde diye. Anlamı vardı birşeylerin diyorum. O zamanda yokluk vardı diyor. Ee o zaman psikolojisi bozuk insanlar yok muydu ? İnsanlar kayınvalidelerine sinir olmuyor muydu ? Gelinlerine üzülmüyor muydu ? Kavga etmiyorlar mıydı ? En ufak şeyde bence git psikologa görün mü diyorlardı. Ya da psikolog sakız gibi antidepresan mı dağıtıyordu ? Tamam dönemin getirdikleri de var tabiki ama o zaman yaşayan 30 yaşındaki kadın depresyona girmiyor muydu ?
Herkesin bildiği anahtarı komşumuza bırakırdık meselesi de var. Güven vardı yani. Biz küçükken sokakta oynardık. Arkadaşımızın annesine giderdik yemek yapardı. Şimdi birinin çocuğunu sevmeye korkuyorum ki annesi babası ters tepki verebilir diye.
Neden böyle oldu ? Neden basitleşti herşey ? Bu tahammülsüzlük , kötülük önceden de var mıydı bu kadar ? Doyumsuzluk hat safhada artık.
Ekmek aslanın ağzında derlerdi , şimdilerde midesine inmiş.
Yani olayın özü birşeylerin değerinin kalmaması beni çok yıprattı. Seksenler izlerken öyle mutlu oluyorum ki. Televizyon çıkmış diye mutlu oluyor insanlar. Karşısında kestane pişirip dizi izliyorlar ailecek. Bizde de herkesin elinde telefon laptop odamıza çekiliyoruz yalnız kalmak istiyoruz anlamsız yani dizilerin hepsi elimizin altında, bu hafta ne olacak diye beklediğimiz akşamına annemin çayla içeriz diye börek yaptığı adam akıllı dizi kalmadı. Yapılan hobiler bile aynı.
Biz böyle donuk yaşarsak çocuklarımıza nasıl öğreticez hislerini yaşamayı ?
Gerçekten o sıcaklığı arayarak geçiyor ömrüm. Bir radyo görünce diyorum kimbilir başında kimler bekleyip haberleri dinledi , o haberlere üzüldü sevindi diye.
Anneannemin annesi kahve çekirdeğini alır evde kendisi çekermiş. Annem anlatıyor diyor ki çektikçe kokusu çıkardı anlardım ki komşular gelecek. Ben gider anneannem sizi bekliyor gelin derdim gelip otururlardı sohbet ederlerdi diyor. Şimdiye bakınca gidip kafede buluşalım binbir çeşit hazır kahveden içelim sonra kalkıp evimize gidelim. Ne manasız ne boş şeyler..
Zaten sürekli karşımızda cinayetlere , kadınlarımıza , tacizlere , tecavüzlere hiç girmiyorum utanmasak parmak uçlarımızda yürüyeceğiz öyle ki tedirginiz artık..
Geçmişe o yoğun duygulara öyle özlem duyuyorum ki .. Bu özlemle yaşamakta ne kadar doğru bilmiyorum.
Sadece içimi dökmek istedim okuyan herkese çok teşekkür ederim.
Neden yaptın bunu he?Şş şuna bak hele.
Hayatı anlamamış olmanızı bile anlamayıp beni sizi anlamamakta itham ediyorsunuz, üzdünüzDiyorum ki güzel şeylerin daha fazla olduğu sadece sizin fikriniz, aslında böyle bir gerçeklik yok, beni çıldırtmak mı istiyorsunuz neyse, nerede o eski günler diye kafa ütülemek için henüz erken, onu yaşlanınca hepimiz yapacağız. Selametle.
Edit: başlığa da yeni dikkat ettim çağın namusuna iftira atmayın çok günah.
Cok güzel anlatmışsınız. Simdi o bahcede oturmalarin sokakta oynamalarin tadini hangi telefon hangi oyun tablet verebilir ki?Benim için baştaki yaşam, en guzeliydi. Bizim mahallede sade müstakil evler vardı, bazı zaman, annem bizi toplar köye babaanneme giderdik, kapı kilitlenmemiş, anahtarimizin olduğunu bile bilmiyorum. Akşam yemeğinden sonra dışarıda bahçede, üzümün altında, anneler, komşular bir toplanırdilar, cünkü bizim teypimiz vardı, 10 tane küçük plak üstüste koyulur, müzik dinlenirdi, şarkılar söylenirdi, erkekler politika üzerine tartışırdilar, sosyalisti, komunisti, anarşisti, konservativ I, bir tartışırdilar, zamanı gelince, hadi Ahmet bey, Mehmet bey iyi geceler, çocuğunu karısını toplayan eve. Hic kimse tutuklanmazdi, herkes korkusuz düşündüğünü söylerdi. Biz çocuklar, gözümüzü açtığımız gibi sokakta. Bütün mahallede 2 araba vardı. Bir saklambaç oynardık, vallahi sokakların nerelerine saklanirdik. Veya kale bastım oyunu vardı, o oyunda kaç tane sokak ileride, birbirimizi kovalardik. Biz çocuklar, herkesin çocuklarıyız, cünkü herkes, herkesin çocuğuna göz kulak olurdu. Kışın sobayı yakardık, radyoda radyo tiyatrosu, veya okulların yarışması, arkası yarın dinlerdik. Böyle kulaklarımız yapıştırdı radyoya. Okula tek başımıza yürüyerek ve kendi cantamizi kendimiz taşıyarak giderdik. Orta okula geçince, otobüsle 20 dakikalık şehrin içine okula giderdim, ve kimse demezdi, aaa olmaz, servis gelsin, veya annesi yanında gitsin. Eğitimde sınırlar ve saygı vardı. Oyuncaklarimizin değerini bilirdik. 25 kuruşa pazardan alınmış bir taş bebeğim vardı, onu böyle gözümüzün içi gibi bakardık. Kaç defa düşüp dizlerimiz açıldı, elime bir defa çivi girdi, hic çiviyi çıkarıp, oyuna devam. Diz kapaklarımiza da kum ekerdik.. Annem bizimle, 3 kız kardeşiz, otobüsle şehire inerken, birisi binsin, eger oturma yeri az olunca, hemen bir dizine beni, bir dizine öbür kardeşimi, küçük kardeşim de önüne, yanındaki koltuk boşalsın da, başkası otursun diye. Simdi küçücük çocuklar koltuğa otturtuyor annesi ve bazi yaşlılar dikiliyor. Hiç akıllarına bile gelmiyor, çocuğu kucağına almaya. Erkekler hemen kalkar otobüsün arkasına giderdik er, bir kadın veya kız çocuğu bindiği zaman ve oturma yeri az olduysa. Çok güzel bir zamandı. Kadinlar saçlarını tupe yapardı, jackie Kennedy ne giyerse, kadinlar hemen kumasciya giderdik er, sonra terziye aynı elbiseyi diktir meye. Düğünler dışarıda, ne erkek ne kadın ayrı diye hiç bir şey yoktu. Herkes beraber. Benim için en güzel bir zamandı, hedef ileri diye bir his vardı. Atatürkün bıraktığı izler çok çok tazeydi. Çok yazık Türkiye nin bu durumu hiç benim memleketim olarak görmüyorum. Sanki doğu da bir yabancı memleket gibi geliyor bana. Alınanların bir sözü var, herkes hakkettiği yönetmenin altında yaşar, diyor ama Türkiye bunu hakettimi bilmiyorum. Rahmetli anneciğim derdi, bunların rahatlık kıçına battı, ille böyle bir yönetim istiyoruz dediler, işte başlarında şimdi.
Katılıyorum. Bence teknoloji ilerledikçe insanlar robotlaştı. Şaşırma, üzülme, sevinme gibi duyguları bile emojilerle ifade etmekle yetiniyorlar. Maalesef çoğumuz sadece sosyal medyada doğa resimleri paylaşmakla yetiniyoruz. Bir meyveyi dalından yemek bile büyük bir şanstır bence. Bizim kuşak bunları neredeyse hiç görmedi.Kötülükler eskiden de bu kadardı ama biz görmüyorduk diyenler nasıl bir çevrede büyüdünüz bilmiyorum ama ben 33 yaşımdayım. Çocukluğum sokaklarda geçti , akşama kadar sokakta oynardık, saatlerce annemizi hiç görmezdik, ezanla eve girerdik. Şimdi hanginiz çocuğunuzu sokağa çıkarıyorsunuz tereddütsüz?
Sapıklık ve suç oranı tabi ki arttı. Eskiden sifirdi demiyorum insanoğlu her daim bu kötülükleri yaptı tabi ki, mesela Yaşar Kemal'in 1950'leri anlatan romanlarında kız kaçırmalar ve hatta hayvana tecavüz vardır. Ama şuan daha fazla. Zamanla da azalmak yerine artacak. Eh dünyada da suç oranı fazla ülkelere bakınca görürsünüz bizimle nasıl ortak yönleri olduğunu.
Çok güzel anlatmışsınız. Gerçekten eskiden Türkiye daha çağdaş daha ileriydi. Atatürk'ün izinden giden vatansever insanlarla doluydu. Kadın erkek ayrımı yoktu. Anneannemin gençlik fotoğraflarında da gördüğüm üzere, hanımlar çok zariftiler. Bence eskiden çoğu şey çok farklıymışBenim için baştaki yaşam, en guzeliydi. Bizim mahallede sade müstakil evler vardı, bazı zaman, annem bizi toplar köye babaanneme giderdik, kapı kilitlenmemiş, anahtarimizin olduğunu bile bilmiyorum. Akşam yemeğinden sonra dışarıda bahçede, üzümün altında, anneler, komşular bir toplanırdilar, cünkü bizim teypimiz vardı, 10 tane küçük plak üstüste koyulur, müzik dinlenirdi, şarkılar söylenirdi, erkekler politika üzerine tartışırdilar, sosyalisti, komunisti, anarşisti, konservativ I, bir tartışırdilar, zamanı gelince, hadi Ahmet bey, Mehmet bey iyi geceler, çocuğunu karısını toplayan eve. Hic kimse tutuklanmazdi, herkes korkusuz düşündüğünü söylerdi. Biz çocuklar, gözümüzü açtığımız gibi sokakta. Bütün mahallede 2 araba vardı. Bir saklambaç oynardık, vallahi sokakların nerelerine saklanirdik. Veya kale bastım oyunu vardı, o oyunda kaç tane sokak ileride, birbirimizi kovalardik. Biz çocuklar, herkesin çocuklarıyız, cünkü herkes, herkesin çocuğuna göz kulak olurdu. Kışın sobayı yakardık, radyoda radyo tiyatrosu, veya okulların yarışması, arkası yarın dinlerdik. Böyle kulaklarımız yapıştırdı radyoya. Okula tek başımıza yürüyerek ve kendi cantamizi kendimiz taşıyarak giderdik. Orta okula geçince, otobüsle 20 dakikalık şehrin içine okula giderdim, ve kimse demezdi, aaa olmaz, servis gelsin, veya annesi yanında gitsin. Eğitimde sınırlar ve saygı vardı. Oyuncaklarimizin değerini bilirdik. 25 kuruşa pazardan alınmış bir taş bebeğim vardı, onu böyle gözümüzün içi gibi bakardık. Kaç defa düşüp dizlerimiz açıldı, elime bir defa çivi girdi, hic çiviyi çıkarıp, oyuna devam. Diz kapaklarımiza da kum ekerdik.. Annem bizimle, 3 kız kardeşiz, otobüsle şehire inerken, birisi binsin, eger oturma yeri az olunca, hemen bir dizine beni, bir dizine öbür kardeşimi, küçük kardeşim de önüne, yanındaki koltuk boşalsın da, başkası otursun diye. Simdi küçücük çocuklar koltuğa otturtuyor annesi ve bazi yaşlılar dikiliyor. Hiç akıllarına bile gelmiyor, çocuğu kucağına almaya. Erkekler hemen kalkar otobüsün arkasına giderdik er, bir kadın veya kız çocuğu bindiği zaman ve oturma yeri az olduysa. Çok güzel bir zamandı. Kadinlar saçlarını tupe yapardı, jackie Kennedy ne giyerse, kadinlar hemen kumasciya giderdik er, sonra terziye aynı elbiseyi diktir meye. Düğünler dışarıda, ne erkek ne kadın ayrı diye hiç bir şey yoktu. Herkes beraber. Benim için en güzel bir zamandı, hedef ileri diye bir his vardı. Atatürkün bıraktığı izler çok çok tazeydi. Çok yazık Türkiye nin bu durumu hiç benim memleketim olarak görmüyorum. Sanki doğu da bir yabancı memleket gibi geliyor bana. Alınanların bir sözü var, herkes hakkettiği yönetmenin altında yaşar, diyor ama Türkiye bunu hakettimi bilmiyorum. Rahmetli anneciğim derdi, bunların rahatlık kıçına battı, ille böyle bir yönetim istiyoruz dediler, işte başlarında şimdi.
Eski kv yaşadığı köyden hiç çıkmamış en fazla benim isteme ve düğün için başka şehir görmüş biri. Ne deniz bilir ne boğaz köprüsü ne antik kent ne frambuazlı cheesecake ne de profiterol. Bilmediği şey için üzülemez de. Elinde ne varsa onunla mutlu çok pozitif bir insandır. Çünkü fazlasını görmemiş. Bilmiyor ki. Bende var ya da yok diye üzülmüyor, alamam diye iç geçirmiyor. En fazla evlatlarını özlüyor. Ama şimdi insanlar ne kadar çok şey görürse o kadar mutsuz oluyor. Hep kendinden yukarı bakıp onu istiyor. Gerçekten cehalet mutluluk aslında. Bilmediğin bir şey seni üzemez ki.Cehalet mutluluktur sözüne örnek bir yazı olmuş.
Görmemiş ya da duymamış olmamız, kötülük olduğu gerçeğini maalesef değiştirmiyor.
Sevdiğim bir söz vardır tam anımsamıyorum ama ‘kötülüğü ve adaletsizliği değiştiremeyiz ama bunlar karşısındaki tavrımızı değiştirebiliriz’ özünde böyle bir şeydi.
Niceliklerden uzaklaşıp, niteliklere odaklandığınız an bu kadar karamsar olmayacaksınız.
Evet dünyayı kimse kurtaramaz ama kurtarabildiğimiz 1 insan 1 canlı olursa yaşadığımız gezegende emin olun fark yaratır.
Tuvaletler de dışarda, 3 duvar bir kapılı bir çukurdu.Eskiden su içerdik testiden...
Dün bir parkın içinden geçiyorum. lise öğrencisi bir genç parkta bağıra bağıra hala tiktok kullanmayan var mı yhaaa derken yanında anne ve babası tiktok videosu izleyip gülüyor, kızları da hadi biz de çekelim diyordu. Açıkçası üzüldüm bu manzaraya.kimdi bilmiyorum ama bir dr tv de "simdiki cocuklari yetistirebilmek zekalarina yetisebilmek icin o ebeveynlerin hatta etraflarindaki herkesin de folik asit çocuğu olmasi gerekir" demişti
begenilmeyen yeni nesil bizlere göre çok çok daha zeki evimde 3 yaşında bir çocuk var ve gerçekten bazen soylediklerine yok canim o kadar olamaz diyerek yaptiklarina hayret ediyorum ve cevremdeki cocugu olan insanlarin hepsi böyle.
çok uçuk çok degisik bir nesil yetisiyor ve ben kendi adima konusayim korkuyorum.
çünkü eğitimine daha simdiden yetişemeyecekmis gibi hissediyorum.
surekli makaleler okuyorum videolar izliyorum ne yapabilirim nasil yonlendirebilirim vs diye cunku yetmeyecegimi hissediyorum.
sizinde dediginiz gibi yonlendirmek farkinda olmak cok cok önemli evde bir cocuk var ve bu cocuk ya tik tokcu olacak yada faydali bir birey olacak hersey ebeveynde bitiyor cidden
Gelinlik alma partileri, çeyiz götürme partileri, çeyiz koliledim partileri de var ama bunlar da nereye oturur bilemedimYaş günlerini, dişim çıktı partilerini, bebeklikte açılan instagram hesaplarını unutmayalım. Çevrenizde dünya kendi etrafında dönüyor sanan bir çocuk görürseniz X kuşağı olduğu için değil, anne babası şımarttığı içindir. Öğrenci, ailesinin vermediği eğitimi vermeye çalışan öğretmeni veliye şikayet etmekle tehdit edebiliyor siz düşünün.