"Göz Aydınlığımız Hamdın tamamı
“Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” [1] buyuran Allah (azze ve celle)’ye olsun.
Salat ve selam
"İslam’ın düğümleri bir bir çözülecektir. Her bir düğüm çözülünce insanlar bir sonrakine yapışırlar. İlk çözülecek olan, hükümdür (yani yönetimdir). En son çözülecek olan ise namazdır.” [2] buyuran Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in, O'nun Âl ve ashabının ve ihlasla yollarına uyan mü'minlerin üzerine olsun.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in "gözümün nuru" diyerek sevgisini ifade ettiği namaz çok özel bir ibadettir. Özeldir, çünkü özelliği hiç bir şekilde bırakılamayan, her hal ve durumda eda edilmesi gereken ve ilk emredilen bir ibadet olmasındandır.
Bütün Nebilerin ve onların elçiliğini kabul eden ümmetlerinin de eda ettikleri bir ibadettir namaz. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e ilk tabi olan, ilk dönem müslümanları Nebi (aleyhisselam) ile beraber teheccüd namazını farz olarak eda ediyorlardı. Bu, beş vakit namaz emredilinceye kadar böyle sürdü. Sonrasında ise sünnet namazı hükmünü aldı. Allah (azze ve celle) başlangıçta teheccüdü onlara farz kılarak, zorluğu açısıyla onları eğiterek, önlerindeki çetin günlere hazırlıyor, metanetlerini artırıyordu.
Namaza dair çok önemli bir husus şöyledir: Namaz dışında hiç bir ibadetin emri semada ve direkt Allah (subhanehu ve teâlâ) tarafından Rasûlullah (aleyhisselam)'a bildirilmemiştir. Namaz emri aracısız doğrudan bizzat Rabbimiz tarafından Nebimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e bildirilmiştir.
"Ey Bilal kalk, bizi namazla istirahate kavuştur." [6] Yine bir hadis-i şeriflerinde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Benim mutluluğum namazdadır.” [7] Hemen hepimizin bildiği bir hadise Rasûlullah (aleyhisselam)'ın gece namazlarını ayakları şişinceye kadar çok ve uzun kılmasıdır. Aişe annemiz (radiyallahu anha) kendisinin geçmiş ve gelecek bütün günahları affedildiği halde niçin bu kadar namaz kıldığını sorunca o muhteşem cevap geliyor:
"Şükreden bir kul olmayayım mı?" [8] Bu diyaloğun yaşandığı zaman ise O'nun her sevindirici durumu namazla taçlandırdığının göstergesi.
Zira öncesinde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i ve müslümanları çok sevindiren bir olay yaşanmıştı. Göklerden vahiyle Nebilerinin elçiliği ile Rableriyle sürekli irtibattaki o güzide topluluk büyük bir müjde alıyordu. Başlangıçta kendilerini mahzunlaştıran Hudeybiye Musalahası'nın aslında kendileri için bir zafer olduğu Fetih suresinin nüzulüyle Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e bildirilmişti.
Şehid Seyyid Kutub'un tefsirinde anlattığına göre, bu zafer müjdesi içeren, hüzünlerini gideren mü'minlere ve şanlı Nebileri (sallallahu aleyhi ve sellem)'e büyük bir sevinç vesilesi olan Fetih suresi'nin ardından Rasûlullah (aleyhisselam) Rabbine şüküre yine namazla yöneliyor, ve ayakları şişinceye kadar namaz kılarak şükrediyor, Aişe annemizle aralarında o konuşma gerçekleşiyordu.
Sevincinde, hüznünde, hastalığında, sağlığında her halinde ve her yerde namazla kopmaz bir bağ kuran Rasûlullah (aleyhisselam) ve yolundan giden ashabı(radiyallahu anhum) bizlere namazın kıymetini anlatıyorlar. Onlar kurtuluşa eren saadet ehli. Dünya ve Ahiret saadetine ulaşmak için onlarla beraber olmanın yolu da işte namazımızdan geçiyor. Namazımız Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in namazı gibi, samimi, huşulu, bütün rükünleri ile yerli yerinde olmalı.
Kur'an'ı Kerim'de Nebi efendilerimizden Şuayb (aleyhisselam)'ın namazından kendisine inanmayanların dili ile bahsedilen şu ayeti kerime çok dikkat çekicidir. Kavminden onun risaletine inanmayıp onu yalanlayan kâfirler ona şöyle diyorlardı:
"Dediler ki: 'Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.” [9]
Zira kavmi ile Şuayb (aleyhisselam) arasındaki en ayırdedici özellik onun namazı idi ve bu öyle bir namazdı ki hayatı şekillendiren, onların düzenlerini alt üst eden bir tavırdı ve böylesi bir namazın etkisini kendisine tabi olmayanlar da hissediyordu.
Emirul mü'minin Ömer (radiyallahu anh) vâlilerine şöyle yazmıştır:
“Benim katımda en mühim işiniz namazdır. Kim onu koruyup vakitlerine dikkat ederse, dinini korumuş olur, kim de onu yerine getirmeyip yitirirse dinini de kısa zamanda yitirir.” [10] Çoğu insan için namaz bir külfettir. Halbuki namaz külfet değil eşi bulunmaz, yeri doldurulamaz, paha biçilemez bir nimettir. O sebepten olsa gerek mü'min kul kabirde bile namaz kılma arzusu duyar ve sorgu sualinin ardından kendisine namaz için izin verilir.
Her ibadetimiz ve hayatımızın her alanında Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in örnekliği uyarıları, nasihatleri bize yol gösterir. O bütün ibadetler gibi namaz konusunda çok hassastı. Abdestten, namazın nasıl kılınacağına, nasıl dua edeceğimize ve her ince ayrıntısına kadar namaza dair birçok hadis-i şerifi vardır.
Abdestin tam olarak alınması konusundaki sarsıcı bir uyarısı şöyledir:
Abdullah bin Amr (radiyallahu anh), Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber Mekke'den Medine'ye dönerlerken ikindi namazını kaçıracakları endişesi ile cemaatin abdestte acele edip topuklarını kuru bıraktıklarını gören Allah Rasûlü (aleyhisselam)'ın şöyle buyurduğunu bizlere nakleder:
"Vay o topukların cehennemden çekeceğine. Abdesti tam olarak yapın." [11] Rasûl (sallallahu aleyhi ve sellem) namazın hakkını vererek kılınmasına çok önem verir ve kendisi bunu bizzat namazı ile de gösterirdi. Namazın bütün rükünlerini tam yapar acele etmezdi. Okuduğunu tane tane okurdu.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Dünyadan kendisine sevdirilenler olarak güzel koku, kadın ve namazı zikreder. Namazın gözünün nuru kılındığını söylerdi. Göz nuru namaz. Rahatlatan, iç aydınlatan kendisi ile saadete erilen namaz.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) Mu'minun suresinin ilk on ayetine uygun davranan mü'minlerin cennetlik olduğundan bahseder. Bu on ayetin ikisi namaza dairdir.
2.ayet-i kerime
"Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler" 9. ayet-i kerime
"Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler" Rasûl (aleyhisselam)'ın örnekliğinde hiç bir zaman namazın terki yoktur, savaşta bile. Ömrünün son günlerinde hastalığından dolayı güçsüzleşip bitkin bir hale düşmüştü, sık sık baygınlık geçiriyor artık mescide gidemiyordu. Ebu Bekir (radiyallahu anh) cemaate imamlık yapıyordu. Bu haldeyken bile kendine gelince zorlukla abdestini alıp namazını eda ediyordu.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) mü'minlere karşı çok şefkatli ve merhametli, kâfirlere karşı ise yine mü'minlere olan merhametinin gereği olarak sert ve izzetliydi. (aleyhisselatu vesselam) nefsi için değil İslam için mü'minlerin çiğnenen hakları, katledilen canları söz konusu olduğunda müşriklere bedduadan geri durmamıştır. İşte bu beddualarından birisi de Hendek Savaşında müşrikler sebebi ile kaçırılan namazları için olmuştur. Buhari (rahimehullah) Ali (radiyallahu anh)'dan rivayetinde Rasûlullah'ın bu bedduasını bizlere şöyle aktarıyor:
"Bizi ikindi namazından alıkoyup güneş batıncaya kadar meşgul ettikleri gibi, Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun." [12] Onun namaza verdiği önem, bu konudaki ayetler ve hadis-i şerifler çok fazladır. Bu da namazın İslam'daki yerinin önemini değerini belirtir, nasıl önemli olmasın ki zira
"Cennetin anahtarı namazdır." Dünya ve ahiret saadetimiz namazda gizlidir.
Namazımızla Allah (azze ve celle) katındaki değerimizi test edebiliriz. Namazımızı koruyor muyuz? Onu eda ederken tadil-i erkan'a riayet ederek mi kılıyoruz, yoksa kılayım da kurtulayım bedbahtlığında mıyız? Bilelim ki Rabbimizin bizim hiç bir ibadetimize ihtiyacı yok. Yarım yamalak kılınan namazlarımıza da keza ihtiyacı yok. Namaza bizim ihtiyacımız var.
İmtihan sorularımızın en çok puan getireni, baraj sorumuz namazımız. Namazdan geçenlerin diğer sorulardan geçmesi kolay, namazı geçemeyenler ise diğer amellerini de heba edenler, heba olmasını göze alanlardır...
İbn Kayyim (rahimehullah) bir kıssa anlatır. Namazlarını korumayan, uyayarak namazını zayi eden bir kadının bu halinden dolayı kabrinde yılanlarla arkadaşlığından bahseder. Ne kötü, ne dehşet verici bir arkadaşlıktır bu Rabbim muhafaza etsin.
Namazsızlık, namaza gereken önemin verilmemesi kabir azabına sebeptir. Kabir azabı ise kıyamet kopuncaya kadar çekilen, ızdırap dehşet dolu uzun zamanlardır. Yılanların, haşeratların ve daha mahiyetini bilmediğimiz ancak gerçek olduğuna inandığımız kabir azabından korunmanın yolu namazlarımızı korumaktan geçiyor.
Şu dikkat çekici ayrıntı da kabir azabı ve namaz arasındaki bağlantının işaretlerinden birisi. Kabir azabına karşı okumamız tavsiye edilen dualar namazlarımızda son teşehhüdde selamdan hemen önce okunuyor. Bunlardan birisi şöyle:
"Allah'ım! Kabir azabından Sana sığınırım. Mesih Deccal'in fitnesinden Sana sığınırım. Hayat'ın ve ölüm'ün fitnesinden Sana sığınırım. Allah'ım! Günahtan ve borçtan Sana sığınırım." [13] Kabir azabına karşı yapılan duanın okunma yeri namaz. Sadece dille değil hal dilimizle namazımızla kabir azabından Allah (subhanehu ve teâlâ)'ya sığınıyoruz. Aynı zamanda karşılaşabilme ihtimalimizin olduğu en büyük fitneler Mesih Deccal fitnesi ve ayaklarımızı kaydıracak diğer fitnelerden de Rabbimize sığınma taleb ettiğimiz yer yine namazımız.
Gelin kıymetlimiz, Rabbimizin bize gönderdiği saadet hazinemiz namazımıza gereken önemi verelim
. Namazla dinlenelim, namazla arınalım, namazımız göz aydınlığımız gönül sürurumuz olsun, olsun ki vesilesi ile cennet durağımız olsun... Davamızın sonu Alemlerin Rabbi olan Allah (azze ve celle)'ye hamd etmektir.
سُبْحَانَكَ الّلهمّ وَ بِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاّ اَنْتَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ [14]
************
[1] Bakara suresi/110.ayet meali
[2] Ahmed bin Hanbel Musned 5/251, Albanî Sahîhu’t-Terğîb ve’t-Terhîb 1/229
[3] Taha suresi/14.ayet meali
[4] Nisa suresi/103
[5] Tirmizi
[6] Ebu Davud, Edeb 86, (4985, 4986).
[7] Nesai
[8] Abdullah ibn.Vehb'den rivayetle Muslim
[9] Hud suresi/87.ayet meali
[10] Muvatta’, Vukûtu’s-salât, 6
[11] (Buhari,ilim 3, 30, Vudû 27, 29 ve Muslim, Ebu Davud ve Nesai'nin Taharet Babları)
[12] Nevevi, Şerhu Sahihi'l-Muslim, 1/227.
[13] Buhari, 2/202; Muslim, 1/412
[14] Tirmizi, deavat: 38
Hatice Hayat CEMRE "
Alıntıdır.
Tam da tembellik yapıp ayaklarımı mest mi yapsam diye üşenirken ve botun içindeki ayaklarımı yıkamayı sonraya bırakmışken
"Vay o topukların cehennemden çekeceğine. Abdesti tam olarak yapın." [11] ile almış bulundum uyarımı.
Hayır yani bu yaşa kadar ilk defa eksik bırakacaktım ki