Motivasyon_Konsantrasyon_Dini olumlamalar

Huzurlu Bir Yaşam için Affetmeyi Öğrenin-2


Kendini sevmezsen kendinle yüzleşemezsin. - OSHO

Affetmek bir süreçtir. Hemen bir anda olacak bir şey değildir. Bir yaranın iyileşmesi gibidir. Adım adım süren bir iyileşme sürecidir. Çoğu kişi öfkenin ve intikam arzusunun kendi varlığını koruduğuna inanır. Bu nedenle bilinçaltı affetmeye karşı korku yaratır. Bu tip bilinçaltı kaygıları bulup ortadan kaldırmak gerekir.

Biz insanız. İnsan duygusal varlıktır. Duygusal varlık olarak insan yaşamında hata yapabilir. Yani biz insan olarak duygusal ve hata yapabilen bir varlığız. Bu nedenledir ki Allah affedici olduğunu Kuran’ da onlarca ayette belirtilmiştir.

“Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O'dur.” (Sura-25)

“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (Sura-30)

Affetmeye başlamadan önce öfkenin hangi konularda tetiklendiğini keşfetmek uygun olacaktır. Sana mantıklı gelen bir şeyin neden mantıklı geldiğini sorgulamak, sabah uyandığındaki ruh halini sorgulamak, aynaya baktığındaki ruh halini sorgulamak, eşinle ya da sevgilinle konuşurkenki ruh halini sorgulamak, işe giderken ve işi yaparkenki ruh halini sorgulamak affetmek kavramını senin için değiştirmeye başlatacak konulardır. Bunları yaptıkça kendinle ilgili bambaşka bir bakış açısı keşfedeceksin...

Olaylara verdiğiniz tepkilerin olayla alakası varmış gibi gözükse de olayın kendisiyle alakası yoktur. Bu tamamen sizin seçiminizdir.
Evet, geldik esas en önemli konuya affetmek için “NE YAPMALI” sorusudur… Çok ilginçtir ki çoğu kitap zaten “ne yapmamız” gerektiğini binlerce değişik yöntem üzerinde gösteriyor. Ama soru hiç değişmiyor. Ne yapmalıyız… ?
Ho’oponopono, Eft, hipnoz, meditasyon, olumlama vs… Bunu yapmalısın, bunu bunu yada bunu… 3 gün yada 5 gün sonrasında yeni soru… Ne yapmalıyız… ?
Evet. Bu konuda kullanabileceğiniz birçok teknik mevcut. Ancak öncelikle önemli olan duygularınızın farkına varmak, düşüncelerinizi sorgulamak ve kendinizle yüzleşmeyi kabul etmek. Düşüncelerimiz kördüğüm olmuşken duygularımızı kapatmışken hiçbir şeyi çözümleme şansımız olmayacaktır.
Öncelikle düşüncelerimizi farkına varmamız gerekiyor. Aydınlanıyorum, sevgiyi kabul ediyorum derken hâlbuki kızgınsın, hâlbuki sende değer görmek, ilişki bulmak, haklı çıkmak, kavga etmek bazen de öfkelenmek istiyorsun… Yanlış yerden yola çıkıyorsun
Yanlış yerden yola çıkınca da hem isteklerimize ulaşamıyoruz. Hem duygularımızı kabul etmediğimiz için özgürleşemiyoruz. Hem de farklı bir şekilde bastırdığınız içinde içindeki acı ve suçluluk duygusu büyüyor…
Kişisel gelişim, çalışmalarında kullanılan tüm yöntemler dört temel üzerine kurulmuştur… Kabul etmek, Affetmek, Sevgi ve Minnettarlık…
Affetme çalışmaları konusunda sizin için en doğru yöntem ise sizin en çok hoşunuza giden yapmaktan zevk aldığınız, isteyerek yaptığınız yöntemlerdir.
Her insan farklıdır. Her insan farklı şeyleri yapmaktan hoşlanır. Bu bir kendini keşfetme ve özgürleştirme yolculuğudur. Yolculuk yaparken insanlar farklı araçlar kullanmaktan hoşlanır. Kimisi uçaktan, kimisi trenden, kimisi gemiden, kimisi ise attan. Bunların hepsi size hedefinize götürecek araçlardır. Bunun dışında gerektiği zaman yola uygun araç seçmek zorunda kalabilirsiniz. Örneğin, Everest’in tepesine çıkmaya niyetlendiğinizde, bulunduğunuz yerden havaalanına gitmek için önce belki taksiyle sonra uçakla, sonra yeniden araç ya da başka bir vasıtayla, sonra binek hayvanıyla devamında ise yürüyerek yolculuk yapmak zorunda kalabilirsiniz. Her bir aracın yolculuktaki yeri farklıdır. Ancak size uygun donanım, uygun araç ve sabırla bu yolculukta zirveye ulaşırsınız.
İkinci konu kendimizi ve her şeyi olduğumuz gibi kabul etmek. Belki anlamamız gereken en önemli konu bu. Birçok insan sözde ben kendimi seviyorum ve olduğum gibi kabul ediyorum diyor. Ama bunu özde uygulamaya geçemiyor.
Kabul konusu sanki istenmeyen duruma razı olmak gibi algılansa da burada anlatmak istenilen konu gerçeğe direnmeyi bırakmaktır. Evet, geçmişte bir hata yapmış olabilirsiniz. Başka birisi size sizin istemediğiniz gibi davranmamış olabilir. Anlamanız gereken esas konu yaşamış olduğunuz bu olayın değişmesi için direnmek bunun için mücadele etmek yerine olayı yaşadığınız gerçeği görmek ve bundan sonra ne yapılabileceği yönünde adım atmaktır.
Ebetteki rahatsız olduğunuz bir konuda kendinizi ifade edeceksiniz. Örneğin bir kafe de oturuyorsunuz, az şekerli bir kahve istediniz. Kahve geldiğinde bunun şekerli olduğunu fark ettiniz. Bu durumda ne istediğinizi uygun bir dille net bir şekilde garsona söylemek direnmek değildir. Bu kendiniz ifade etmektir.
Ancak, örneğin dışarıda yağmur yağıyor siz bunu görerek dışarı çıkarken şemsiye alıyorsunuz. Yağmurun yağdığını görerek, yağmurun yağdığı için kızmak yerine yağmurun yağdığını kabul edip bir sonraki adım için tedbir alıp devam ediyorsun. İşte bu kabuldür.
Sevgiliniz sizi terk ettiyse, reddedildiyseniz, paranız yoksa ailenizle aranız bozuksa, öfkeliyseniz, vicdan azabı çekiyorsanız, tecavüze uğradıysanız, ağır bir hastaysanız sadece kabul edin...
Kim olduğunuzu nasıl bir insan olduğunuzu düşünüp kabul edin. Siğil yada sivilcelerinizle kabul edin... Kendinizi güzel bulmuyorsanız kabul edin. Kilolarınızı kabul edin...

Çünkü gerçek olan bu, gerçeğe direnmek yerine durumu kabul edip normal yaşantınıza devam etmeyi seçin. Kilolu halinizi kabul etmezseniz her gittiğiz yerde sizin odağınız kilolarınızda olacağı için kendinizi rahat hissetmeyeceksiniz. Burnunuzu beğenmiyorsanız her gittiğiniz yerde odağınızda o olacaktır. Siz kendinizi olduğunuz gibi kabul ederseniz etrafınızdaki herkes te sizi o şekilde kabul eder.
Gerçeğe direnmeyi bırakmak size hayata yeni bir bakış açısı sağlar. Dikkatinizi kendinizde gördüğünüz eksiklikler yerine dışarıya neler yapabileceğinize çevirirsiniz. Çaresizlik yerine çareyi görmeye başlarsınız.
Herhangi birinin mükemmel olacağı fikrini bıraktığınız gibi sizinde mükemmel olacağı fikrini bırakın. Yargılamayı bırakın, kıyas yapmayı bırakın. Değeriniz bir başkasının değeriyle kıyaslanarak saptanamaz. Yaşam bir yarışma ya da rekabet değildir. Başarma baskısını bırakın. Başarı toplumun ölçütleri ile değil, sizin benliğinizle olan ilişki ile ölçülür. Kendinizi seviyorsanız, kabul ediyorsanız, affedebiliyorsanız başarılısınız...
Bir diğer konu ise kendimizi olduğumuz gibi onaylamak. Geçmişte her ne karar almışsanız, her ne yapmış olursanız olun bunu o günkü şartlar içerisinde sizin için en iyisi olduğunu düşünerek yaptınız. Elinizde bulunan verilere göre yaptınız. Kararınızın sorumluluğunu üzerinize alın ve sonuçlarını kabul edin. Orada almış olduğunuz kararınıza takılıp kalmak yerine keşkeler peşinde koşmak yerine oradaki tamamlanmamış işinizi tamamlayın ve kapatın.

http://4.bp.blogspot.com/-717FX0-toss/Uy1_xZ7lK5I/AAAAAAAABVI/UGwIwaG3rwU/s1600/%C3%B6fke.jpg
Affetme çalışmaları için uygulanabilecek yöntemlerden biri tek ve çift boş sandalye çalışmalarıdır. Affetme çalışması için sakin ve rahatsız edilemeyeceğiniz bir yer bulun. İki tane sandalye alın ve karşılıklı koyun. Veya bu konuda hayal gücünüzü çalıştırın. Devamında birine kendiniz oturun diğerine ise öfkeli olduğunuz kişinin oturduğunu hayal edin. Duygularınıza odaklanın, duygularınızı hissetmeye çalışın. Bilinçaltı kayıt dönüştürme çalışmalarında en önemli konu duygulardır. Çünkü enerji duygulardadır. Eğer duyguyu hissetmezseniz onun enerjisini hissedip boşaltamazsınız. Kucağınıza bir yastık alın. Karşınızda öfkeli kişi oturduğu yerde o kişiye karşı tüm öfke ve kızgınlığınızı yüksek sesle dile getirin. Avazınız çıktığı kadar bağırın çağırın ona olan öfke kızgınlığınızın nedeni olan konuları haykırın. Fiziksel olarak vurmak istiyor olabilirsiniz. Bunun için yastığı kullanın. Ve içinizdeki tüm kötü duyguları boşaltın.

Sana öfkeliyim……. yaptığın için.
Sana kızgınım ………. Şeklinde davrandığın için.
Sana kızgınım benim …….. davranışımın karşılığında ….. davranışında bulunmadığın için vs.
Neden ……………………….. yaptın?
Senden nefret ediyorum çünkü……..

Kibar olacağım diye kendinizi sınırlamayın. Ve bu olayı sadece zihinde yapmayın. Buradaki temel amaç zihnimizi boşaltmak. Zihinde yeniden sarmala girebilirsiniz. Konuşarak, bağırarak ve vurarak yaptığınızda olaya tüm duyularınız katılacak ve kendiniz için o kadar inandırıcı olacaksınız. Öcünüzü aldığınızı hissedin ki affetmeyi kabul edebilesiniz. İçinizdeki öfke kızgınlık, kırgınlık enerjisi bittiğinde doğal olarak rahatlamış olacağınız için olaya çok daha farklı açıdan bakabileceksiniz.
Sizin tarafınızdan söylenecek sözler bittikten sonra karşı tarafın savunmasını alın. Sizin suçlamalarınız için ne diyor. İçinizden onun yerine bir cevap gelecektir.
Cevap geldiğinde onu dinleyin ve kendinize şunu sorun verilen cevap sizin onu affetmeniz için yeterli mi? Gelen cevap sizi tatmin ediyor mu? Bu soruların cevabı evetse onu affetmeye hazırsınız demektir. Onu gerçekten canı gönülden affedin kendinizi ve onu serbest bırakın. Ona sarılın ve gitmesine izin verin.

Bunun için aşağıdaki sözcükleri kullanabilirsiniz.

Seni affediyorum. Seni bağışlıyorum. Seni zihinsel ve manevi olarak serbest bırakıyorum. Bana verdiklerin için teşekkür ederim. Onları sevgiyle kabul ediyorum. Onlar bende kalacaklar. Sana verdiklerimi sevgiyle verdim onlar sende kalabilirler. Sana yaşamında iyilik sağlık ve huzur diliyorum. Seni sevgiye kutsuyor ve serbest bırakıyorum. Gitme izin veriyorum. Sen özgürsün bende özgürüm. Yolun açık olsun. “

Canı gönülden yapacağınız affetme çalışması sonrasında o kişi için sizin zihninizde tutunacak hiçbir dal kalmayacağı için odağınızdan çıkacaktır. Zihninizi kontrolü yeniden size geçecektir.
Yaşamımızda en çok suçladığımız kişiler bize en yakın kişilerdir. İlk başlangıçta affetme çalışmalarını anne, baba ve ailenin diğer üyeleri için yapın. Mutlaka ve mutlaka anne ve baba için yapın. Devamında hayatınızda etkili ve önemli olan diğer kişiler için (sevgili, öğretme, patron vs. ) yapın.
Ve en önemlisi o karşı sandalyeye en sonunda kendinizi oturtun ve kendinize duyduğunuz öfke ve suçlamaları açığa çıkartın ve boşaltın.
Belki tek çalışmada aklınıza birçok şey gelmeyecektir. Aklınıza geldikçe diğer günlerde devam edin. İnanın ailenizle ilişkileriniz farklı boyuta taşınacaktır.
Birilerini affedemiyorsanız kesinlikle o konuda kendinizi suçluyorsunuzdur. Kendinize bir inanç kalıbı dayatmanız vardır. Bunu bakın. Kendinizle yüzleşmeyi kabul edin. İnsan olarak kendimizle ilgili bir kusur olduğunda ya da yapmamamız gerektiği bize dikte edilen bir davranış yaptığımızda hemen savunmaya geçer ve olayın sorumluluğunu başkalarına atarız. Ve diğer kişiyi yoğun bir şekilde suçlayarak kendi vicdanımızı sustururuz. Eğer karşı kişiyi affedemiyorsak kesinlikle bu olayda karşımızdaki kişiyi affettiğimizde kendi canımız yanacağı içindir.
Hata yaptığınızda ne olacağınızdan korkuyorsunuz vicdanınızın kanayan yarasında kanı durduracak olan şey nedir?
Affetme çalışmasıyla birlikte içinizdeki kanayan yarayı iyileştirmek için adım atmış olacaksınız. Yarayı temizleyip pansuman yapmış olacaksınız. Burada yapmış olduğunuz çalışmayı sanal hayata uyguladığınızda gerçek iyileşme o zaman olacaktır.
Affetme çalışması sonra içinize bakın hala kanayan bir yer var mı? Öfke ve kızgınlık duyduğunuz kişi ile ilgili iyi dilekler dilediğinizde ne hissediyorsunuz? Eğer iyi dilek dileği sizi rahatsız etmiyorsa işte o zaman onu gerçekten affetmişsinizdir. Yok, hala içinizde bir kırgınlık, kızgınlık varsa hala kıyıda köşede kalmış bir şeyler vardır. Düşüncelerinizi yeniden bir daha sorgulayın.
İnanın her şey sadece bir ilizyondur.
Herhangi birinin herhangi bir zaman mükemmel olabileceği fikrini bıraktığınız gibi sizinde mükemmel olabileceğiniz fikrini de bırakın.
Dövünmeyi bırakın. “Keşke”ler insanı yanıltır. Bu insanın acı egosunun en çok beslendiği kelimedir. Bu kelime ile özdeş olmayı bırakın. Yargılamayı bırakın. Kıyaslamayı bırakın. Değeriniz bir başkasının onayı ile kıyaslanamaz. Onaylanma isteğini bırakın.
Nefret etmeyi bırakın bu sizin enerjinizi çalar. Olumsuzluğu bırakın. Yaşamın nasıl adaletli olması gerektiği ile ilgili koşulları düşünmeyi bırakın. Yaşam adildir veya değildir. Adil olsa da bu bizim anlayamayacağımız ilahi düzende adildir. Bunu mantığımızla anlamaya çalışmak fikrini bırakın.

Her şeyi kontrol etmeye çalışmayı bırakın. Her şeyi kontrol edebileceğiniz fikrini bırakın. Zaten her şeyi kontrol edemezsiniz. Bunun için uğraşmaktan vazgeçin. Bu anlattıklarımı içinize sindiremiyor olabilirsiniz. Bu sindiremezliği de bırakın.
Hayatın sürekli sonuç almak üzere olduğunu bırakın. Hayat sonuç değildir. Süreçtir. Deneyimlemektir. Gelecekte bir yerlerde bir şey elde etmeye çalışma fikrini bırakın. Deneyimleyin. Deneyimlediğiniz kadarını takdir edin. Bilgiyi güç saymayı bırakın. Güç olmakta yatar.
Arkadaşlarınızın hepsine kendinizi kabul ettirmek fikrini bırakın. Arkadaşlarınızla aranız bozuk olabilir. Bunlar onarılmıyorsa üzülmeyi bırakın. Bütün ilişkilerinizi onarmaya çalışmak fikrini bırakın. Bunu zaten yapamazsınız. Hayat kan değişimdir.
Hayat deneyimlemektir. Sonuç almak değil.. Hayat deneyimlemektir. Sürekli bir şeyleri düzeltmeye çalışmak değil. Olayları olduğu gibi kabullenin. Kendiniz olun. Bağışlayıcı olun. Sevgi veren taraf olun. Bazı şeyler kendi kendine de düzelebilir. Ya da hiç düzelmeyebilir. Bunları düşünmeyi bile bırakın.
Rahatlayın ve gevşeyin. Odaklanacağınız tek alan kendi içiniz olsun... İşte böyle... Harika :)

Canı gönülden yapacağınız affetme çalışmaları sonrasında bu durumu hayatınıza yansıtmaya başladığınızda huzurlu ve kaliteli bir yaşamın sizi beklediğiniz göreceksiniz.

‘"Dünün güneşi ile bugünün çamaşırı kurutulmaz"

Dün dündü bugün yeni bir gün.
 
Huzurlu Bir Yaşam için Affetmeyi Öğrenin-3- Af için EFT çalışması


Affetmekle ilgili Dr. Bülent Uran ve Psk.Dnş. Nilgün Çalık’a ait EFT ile İyileşin ve İyileştirin kitabında bulunan EFT çalışmalarını paylaşmak istiyorum. Kendi kendine bilinçaltı kayıtları üzerinde bu tür çalışmaları yapmak isteyen kişiler için okumalarını tavsiye edebileceğim harika bir kaynak kitap.
EFT uygulaması konusunda sitemde bulunan EFT yazılarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

EFT – Duygusal Özgürleştirme Tekniği Yazı İndeksi

Affetmek bir süreçtir. Hemen bir anda olacak bir şey değildir. Bir yaranın iyileşmesi gibidir. Adım adım süren bir iyileşme sürecidir. EFT ile yapacağımız çalışma içinde bu süreç geçerlidir. Bu nedenle kendi af sürecimize karşı saygılı olmamız gerekir. Her aştığımız kademe bir sonraki kademeyi aşmamızı kolaylaştıracaktır.


Çoğu kişi öfkenin ve intikam arzusunun kendi varlığını koruduğuna inanır. Bu nedenle bilinçaltı affetmeye karşı korku yaratır. Bu tip bilinçaltı kaygıları bulup ortadan kaldırmak gerekir.

Bu amaçla aşağıdaki çalışmayı yaparak bu kalıpları ortaya çıkarabiliriz:

- "Eğer affedersem …………………………yapmak zorunda kalırım. "
- "Eğer affedersem o zaman …………………… yapamam.”
- "Eğer affedersem o zaman, hayat asla bir daha ……………………”
- "Eğer affedersem, o zaman kimse bana karşı ……………."
- "Eğer affedersem, o zaman, o kişi, …………. "
- "Eğer affedersem, o zaman, annem-babam ……………..”

Basitçe sadece EFT noktalarına vurarak "eğer affedersem" diyerek turlayın. Nelerin ortaya çıktığını gözlemleyin. Analiz yaparak, mantık yürüterek ve düşünerek bir şeyler bulmaktan uzak durmak gerekir.

Affetme bilincine ulaşmak ve affetme sürecini başlatmak için affetmeyle ilgili engelleri ortadan kaldırmak ve affetmenin ne demek olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Bu anlam da aşağıdaki EFT çalışmasından yararlanabiliriz. Sizde affetmeyle ilgili kendi zihinsel kalıplarınızı yazarak, benzer bir çalışmayı uygulayabilirsiniz.


EFT vuruş ifadeleri:

- "Bana acı vermiş bir kişiyi asla affedemem. "
- "Affedersem, o kişinin yanlışlarını yok saymış olurum."
- "Affetmek karşımdaki kişinin davranışını hoş görmek demektir."
- "Affetmemem gerekir."
- "Eğer affedersem o kişi karşısında zayıf duruma düşmüş olurum. "
- "O kişi affedilecek bir şey yapmadı."
- "Eğer affedersem, o kişinin karşısında küçük düşmüş olurum."
- "Eğer affedersem o kişiye iyilik yapmış olurum."
- "Eğer affedersem, o bana yine zarar verir."
- "Eğer affedersem, arkadaşlarım benim deli olduğumu düşünür."
- "Bana kötülük yapmış birini nasıl affedebilirim?"
- "Bu öfkeyi içimde tutmam gerekir."
- "O kişi karşısında savunmasız kalmaktan korkuyorum. "

Tüm ifadeleri turladıktan sonra, tekrar EFT ifadelerinin başına dönüp baştan bir kez daha turlayın. Daha sonra ise, aşağıdaki onaylama cümlelerini kendinize söyleyin.

Affetme bilincini geliştirmek için onaylama cümleleri:
Bunları söylerken de isterseniz noktalara kesintisiz vuruş yapabilirsiniz. Ama burada önemli olan her cümleyi söylerken gözlerinizi kapatıp içinize odaklanmanız ve cümleleri içselleştirmenizdir.

- "Başka birinin yanlışı karşısında kötü hissetmek zorunda değilim."
- "Onun yanlışının yarattığı olumsuz duygulan içimde taşımak zorunda değilim."
- "Yanlış karşısında kötü hissetmeye devam edersem, gerekeni yaptığım yanılgısına düşerim. “
- "Bu duyguları kendi içimde tutmaya son veriyorum. "
- "Affetmeyi hoş görmeyle karıştırmaya son veriyorum."
- "Hoş görmek, duyguyu bastırmaktır. Affetmek ise birikmiş duygulan boşaltmaktır."
- "Affetmek, o insana kendi hayatımın kontrolünü vermek değildir."
- "Gerçek af, kendi hayatımın kontrolünü elime almaktır."
- "Gerçek af, geçmişin birikmiş duygularının hala beni yönetmesine son vermektir. "
- "Affetmemenin beni zarar görmekten koruduğu yanılgısından özgürleşmeyi seçiyorum. "
- "Ben kendimi, kendi bilinçli aklımla zarar görmekten koruyabilirim."
- "İçimde birikmiş öfkelerin beni korumasına ihtiyacım yok."
- "Öfkenin beni koruduğu yanılgısına artık son veriyorum."
- "Affetme ile ilgili tüm yanlış alçılarımı ve inançlarımı değiştirmeyi seçiyorum."

Af için EFT Çalışması • 2


Bu EFT'nin amacı, kendini affetme sürecini başlatmak ve kendini affın ne demek olduğunu anlayarak bu anlayışa ulaşmaktır.

Setup:

"Her ne kadar geçmişte yaptığım ve yanlış olduğunu düşündüğüm davranışlarımdan dolayı hala pişmanlık hissediyorsam da, hala kendimi cezalandırıyorsam da, şu andan itibaren iyileşmek için, kedimi affetmeyi seçiyorum. Kendimi af etmeyi ve pişmanlıklarımdan kurtulmayı seçiyorum.

Yaptıklarım yanlış olabilir. Yanlışsa yanlıştır. Affetmek yanlışımı yok saymak demek değildir. Affetmek, gerçeğe saygıdır. Gerçeği her şeyiyle olduğu gibi görmektir. Bastırmaya yok saymaya son vermektir. İnsansam hata yapabilirim. O zamanlar, beni o şekilde davranmaya iten nedenler vardı. O zamanki nedenler şimdi yok. Şu anda olsa aynı hatayı yapmam. Geçmişte bir hata yapmış olmama affedilmez biri olduğumu göstermez.

Artık kendimi cezalandırmaya son veriyorum. O zamanlar elimden gelenin en iyisini yaptığımı kabul ediyorum.”


EFT vuruş ifadeleri:

- "Kendimi affedemem."
- " O hatayı yapmamalıydım."
- "Affedersem yine yaparım."
- “Korkuyorum."
- “Kendimi cezalandırmalıyım."
- "Bu ceza hiç bitmemeli."
- “Keşke o hatayı yapmasaydım."
- “Pişmanım”
- “Kendimi bu durumlara düşürdüğüm için kendime kızgınım.”
- “Ne kadar aptalım.”
- “Bunu yapmak bana yakışmaz.”
- “Bu konuda kendimi asla affedemem.”

- “Bana yakışmayan bir konuda kendimi asla affedemem.”
- "Bir kez yaptıysam, asla affedemem."
- "Bunu yapmamalıydım."
- "Eğer kendimi affedersem, bu yaptığım yanlışı kendime yakıştırmış olurum."

Tüm ifadeleri turladıktan sonra, tekrar EFT ifadelerinin başına dönüp baştan bir kez daha turlayın. Daha sonra ise, aşağıdaki onaylama cümlelerini kendinize söyleyin.

Kendini af için onaylama cümleleri:

Bunları söylerken de isterseniz noktalara vuruş yapabilirsiniz. Ama burada önemli olan, her cümleyi söylerken gözlerinizi kapatıp bedeninize odaklanmanızdır.

"İnsansam hata yapabilirim."
"Kendimi affederek ve iyi hissederek, yanlış gördüğüm bir davranışlarımı değiştirme bilincine sahibim."
"Sanki kendimi affetmemek beni daha iyi bir insan yaparmış gibi bir inanca tutunmaya son veriyorum."
"Kendimi iyi hissederek kendimi değiştirebilirim."
"Kendimi affetmemek beni olduğumdan daha iyi yapmaz."
"Bu sadece bir egodur: 'Kendimi asla affetmeyeceğim' egosu."
"Her ne yapmış olursam olayım, kendimi affediyorum."
"içimde kendime karşı birikmiş duygularımı boşaltarak, kendimi affediyorum."
"Kendime insan olma hakkını veriyorum."
"Kendimi affetmeme egosundan özgürleşiyorum. "
Halis Şahiner
 
KONSANTRASYON SANATI
İster tarih veya biyoloji çalışın, ister satranç veya tenis oynayın; yaptığınız işe konsantre olabilmek ve dikkat dağıtan şeylerden uzak durabilmek bir sanattır. Hepimizin farklı farklı konsantre olabildiği durumlar vardır. Şöyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadığınız ve kendinizi kaybettiğiniz hoşlandığınız olayları bir düşünün; bir sportif faaliyette bulunmak, bir müzik aleti çalmak, sevdiğiniz bir oyunu oynamak gibi faaliyetler veya TAM BİR KONSANTRASYON içinde olduğunuzu düşündüğünüz diğer durumlar. Peki diğer zamanlarda ne oluyor ? Zihniniz bir şeyden diğerine kayıyor. Endişeler zihninizi dağıtıyor. Dış etkenler farkında olmadan sizi ilgilendiğiniz olaydan kopartıyor. İlgilendiğiniz olay veya konu size sıkıcı ve zor gelmeye başlıyor. Unutmayın,KONSANTRASYON SİZİN kontrolünüz altındadır ve bu bölüm konsantrasyonunuzu geliştirebilmeniz için gerekli olan bilgileri içermektedir. EN ÖNEMLİ FAKTÖR MOTİVASYON Konsantrasyonunuzu etkileyen hayati ve en önemli faktör motivasyondur. Motivasyon bir şeyi yapmak için iyi ve gerçekçi bir nedeniniz olduğuna inanmanızla ilgilidir. Örneğin ertesi günü sabah saat 08:30’da önemli bir iş görüşmesine veya mülakata gitmek için akşam erken yatabilirsiniz. Ancak ertesi gün bir tatil günüyse, gece geç saate kadar tıka basa atıştırabilir, televizyon izleyebilir ve erken yatmayabilirsiniz. Tabi şüphesiz bunun sonucu olarak ertesi günü maksimum performansta bir zihne de sahip olmazsınız. Bu sonuç tamamen motivasyonla ilgilidir.

KONSANTRASYON ile ilgili bu makaleyi NEDEN okuduğunuzu bir kağıda yazmanız tam bu etapta sizin için iyi bir konsantrasyon egzersizi olabilir. SİZİN motivasyonunuzun kaynağı nedir? Daha iyi konsantre olmanın size sağlayacağı olası avantajlar nelerdir? Sağlam bir nedeniniz veya amacınız yoksa konsantrasyona neden ihtiyacınız olsun ki?

KONSANTRASYON ETKİLEYEN ÖNEMLİ FAKTÖRLER
Su Kaybı
Vücuttaki diğer organlardan farklı olarak, beynin büyük bir kısmını (yaklaşık tahminen % 90’ını) su oluşturmaktadır. Vücuttaki su eksikliği kişide baş ağrısı, yorgunluk ve çabuk sinirlenme gibi sonuçlara neden olmaktadır. Bu sonuçlardan her biri sizden konsantrasyonunuzu çalan, alıp götüren olaylardır.
Toksinler (vücudunuzdaki zararlı maddeler)Herhangi bir işle uğraşırken neler atıştırdığınız konsantrasyonunuzu etkileyen en önemli faktördür. Yediğimiz hafif hazır yemek ve çerezlerde en çok kullanılan 12 tehlikeli katkı maddesini içeren “kirli düzine” diye bir liste vardır. Bunlardan iki tanesi en çok dikkat etmemiz gereken maddelerdir. Çünkü bu iki tehlikeli madde her türlü gevrekte, gazlı içecekte, sakızda ve yediğimiz birçok şekerlemede mevcuttur.

1-) Mono Sodyum Glutamate (MSG) çeşni ve tat artırıcı dünyada 1950’lerde kullanılmaya başlamıştır. Bu madde hemen hemen her türlü tuzlandırılmış çerezde, hazır yemeklerde, hazır çorbalarda, bisküvilerde, soslarda, et suyu veya et suyu bulyonlarında, konserve ton balıklarında, donmuş hazır yiyeceklerde mevcuttur. Şeker pekmezi fermantasyonundan elde edilmesinden dolayı bu katkı maddesi migren, astım, egzema, barsak rahatsızlığı, kalp çarpıntısı, dalgınlık, unutkanlık, çabuk sinirlenme, rahatsızlık ve dikkatsizlik gibi durumlara sebep olur.

2-) Aspartame suni tatlandırıcı şekerden yaklaşık 200 kat daha tatlıdır. Aspartame diyet içecekler, kalorisi düşük yiyecek veya diyet tatlılar, sakızlar, pasta ve şekerlemeler dahil tam 9000 yiyecek ürününde kullanılmaktadır. Bu madde de baş ağrısı, heyecan, çabuk sinirlenme, depresyon, uykusuzluk, yorgunluk, baş dönmesi, hazımsızlık ve çeşitli alerjik reaksiyonlar gibi çeşitli şikayetlere sebep olmaktadır. Ayrıca bu maddenin beyin tümörü oluşmasına etkisiyle ilgili ön bulgular mevcuttur

KONSANTRASYONU ARTIRAN YİYECEKLER
Konsantrasyonu artırmanın bir yolu da probleme daha geniş bir açıyla yaklaşmaktır. Hastalık kaynaklı nedenleri yok tamamen yok ettikten sonra diğer fiziksel boyutlara da göz atmak gerekir.
Dinlenin ve Enerji Şarj Edin – uykusuzluk ve açlık konsantrasyonu yok eder; problem az beslenme ve az uyku ise, iyice dinlenin ve bir kase salata yiyin. Karbonhidratları Azaltın – bazı insanlar çok fazla rafine edilmiş karbonhidrat tükettiği zaman uykulu bir duruma girer. Eğer karbonhidratlara karşı hassassanız, öğle yemeğinde ekmeği azaltın ve biraz fazla protein ve sebze tüketin.
Doğal Tatlıları Kullanın – rafine şeker başlangıçta size enerji verse de, bir süre sonra çoğu insanı zihinsel ve fiziksel olarak uyuşuk bir duruma sokar. Gün içinde enerjiye ihtiyacınız varsa, çikolatalı bir gofret yerine bir portakal, elma veya muz yemenizi tavsiye ederiz.
B Vitaminleri Alın – thiamine (bir B vitamini) seviyenizi artırarak konsantrasyonunuzu sağlamak istiyorsanız, buğday ekmeği, fındık, ceviz, fındık, fasulye, bezelye, süt, yağsız et, yeşil yapraklı sebzeler, avakado, karnabahar ve ıspanak gibi yiyecekler yemelisiniz.
Demir Oranına Dikkat – demir eksikliğinin sebep olduğu anemi, beyne kanın dolayısıyla oksijenin az gelmesi nedeniyle hafıza ve konsantrasyonu etkilemektedir. Demir kaplarda pişirilmiş et, deniz ürünleri, brokoli gibi yiyecekler yiyin. Doktor tavsiyesi ile demir içeren vitaminler de kullanabilirsiniz.
OMEGA 3 + E – Bebek ve çocuk uzmanı Profesör Robert Winston’un yaptığı bir araştırma, balıkyağının özellikle disleksi (öğrenme bozukluğu), egzama ve iletişim zorluğu çeken çocuklar üzerinde olağanüstü etkileri olduğunu ortaya çıkardı. BBC’de yayınlanan “Günümüzün Çocuğu” adlı belgeselde, Profesör Robert Winston davranış bozuklukları gösteren iki çocuğa günlük olarak belli dozlarda Omega 3 yağ asidi içeren balıkyağı tabletleri vermiştir. Üç ay sonra her iki çocukta da önemli gelişmeler gözlenmiştir. Saldırgan davranışlı olan çocuğun bu durumu olumlu yönde değişirken, çekingen ve içine kapanık olan diğer çocuğun da dışa dönük bir hale geldiği görülmüştür. Bu çalışma balıkyağının birçok probleme çözüm olduğunu ortaya koymuştur.

KONSANTRASYON VE MÜZİK
Şimdi gelelim enteresan bir konuya. TV’de, CD veya kaset çalarınızda dinlediğiniz sözlü bir müzik SÖZ içerdiği için daha çok beynin SOL LOP’unu uyarmaktadır. Konuşma, kelimeler ve sözlerle ilgilenen ve hoşlanan beynin bu kısmıdır. Ancak sözler beynin renkli ve eğlenceli SAĞ LOP’unu uyarmamaktadır. Sağ lop ritmi ve müziği (özellikle de bazı özel sözsüz müzik ve ritimleri) seven taraftır. Bahsedeceğim, beynin her iki lopunu birlikte ve dengeli kullanmayı sağlayan, özel müzikleri ve ritimleri sevmeseniz de, bundan böyle müziğe, konsantrasyonu sağlayan bir araç olarak bakmanızı istiyorum.
KONSANTRASYONU ARTIRAN ÖZEL MÜZİKLER ve RİTİMLER
HAREKET VE ENERJİ
İnsan vücudu dinamik bir enerji akımıyla doludur. Özellikle öğrenme tarzları kinestetik olan kişilerin konsantre olmakta zorlandıkları görülmektedir. Bu tip insanların öğrenme sırasında hareket etmeleri ve öğrendiklerini hareketlerle uygulamaları gerekmektedir. Beynin Enerji Noktalarına Dokunmak Nasıl Yapacaksınız: Baş parmağınızla ve işaret parmağınızla bir ‘C” harfi oluşturun ve her iki parmağınızı hemen köprücük kemiğinin altındaki göğüs kemiklerinizin iki tarafının üzerine koyun. Parmaklarınızla nazikçe göğsünüzün her iki kısmını yavaş yavaş 20 veya 30 saniye ovun. Bu ovma sırasında diğer eliniz göbeğinizin üzerinde dursun. Daha sonra ellerinizin yerini değiştirerek aynı hareketi iki veya üç kere tekrarlayın. Neye Yarar: sakin düşünme, okuduğunuz satırları takip edebilme, göz hareketlerini kontrol edebilme yeteneklerinizi geliştirir ve enerji seviyenizi yükseltir. Yatay 8’ler Yapmak. Nasıl Yapacaksınız: Bir elinizi yüzünüzün önünde ileriye doğru tam karşıya uzatın ve baş parmağınız yukarıyı gösterecek şekilde açık tutarak elinizi yumruk yapın. Gözleriniz baş parmağınızı dikkatle takip ederken, yavaş yavaş her bir yuvarlağı elinizin başlangıç noktasına göre iki ayrı tarafta olacak şekilde yavaş yavaş yatay bir sekiz oluşturun. Bu hareketi iki veya üç kere tekrarlayın. Daha sonra aynı hareketi diğer kolunuzla ve elinizle yapın. Neye Yarar: okuma, hızlı okuma, yazma, el ve göz koordinasyonu yeteneklerinizi geliştirir.Düşünme Noktalarını Hareketlendirmek. Nasıl Yapacaksınız: baş ve işaret parmağınızla nazikçe dairler çizerek başınızı ovunuz. Bu ovma işine kulaklarınızın dış kısmından başlayarak başınızın tepe noktasına kadar yavaş yavaş ilerleyiniz. Daha sonra ovma işine alnınızın iki tarafından tepeye doğru da yapınız. Bu uygulamayı iki veya üç kere tekrarlayınız. Neye Yarar: heceleme, kendi kendinin farkında olma, kısa-süreli hafıza gelişimi, dikkatli dinleyebilme ve soyut düşünebilme yeteneklerinizi geliştirir. Çapraz EğilmeNasıl Yapacaksınız: Ayakta durun. Önce yavaşça eğilerek sol elinizle sağ dizinize dokunun ve doğrulun, sonra sağ elinizle sol dizinize dokunun ve doğrulun. Bu hareketi 10 veya 15 kere tekrarlayın.Neye Yarar: okuma, yazma, dinleme, hafıza ve koordinasyon yeteneklerinizi geliştirir. Bu egzersiz beyninizin her iki lopunu aynı anda aktif hale getirir.
KONSANTRASYON İÇİN ZİHİNSEL STRATEJİLER
“Gitme, Buraya Gel” Stratejisi
Bu stratejiyi mutlaka uygulamalısınız. Düşüncelerinizin ilgilendiğiniz konudan başka bir noktaya kaydığını hissettiğiniz anda, “Bir dakika, hiçbir yere gitme, buraya gel” deyin kendi kendinize. Örneğin tam ders çalışırken aklınıza aldığınız başka bir not veya bir ödev, kız veya erkek arkadaşınız, veya karnınızın biraz aç olduğu veya bir şeyler atıştırma gibi düşünceler gelebilir. Böyle bir durumda hemen kendi kendinize, “hiçbir yere gitme, buraya gel” deyin. Ve hemen ilgilenmeniz gereken konuyu düşünerek, konuyla ilgili kendi kendinize birkaç soru sorun ve bunları cevaplamaya çalışın. Konuyla ilgili en son bölümün kısa bir özetini düşünün. Veya konunun ana başlıklarını şöyle bir hatırlamaya çalışın ve elinizden geldiğince dikkatinizi ilgilendiğiniz konuya toplamaya çalışın. Dikkatinizi dağıtan konudan uzaklaşmak için kesinlikle o konuyu düşünmemeyi düşünmeyin. Çünkü bu durum gittikçe daha çok dikkatinizin dağılmasına sebep olur. Bir şeyi düşünmemeye çalışmak, onun daha çok düşünülmesine sebep olur. “Şimdi fil düşünmeyeceğim” diye bir düşünün bakalım ne olacak. Şüphesiz hemen aklınıza bir fil gelecektir. Unutmayın, “fil düşünmemeliyim” diye düşünmek aklınıza filin gelmesini sağlamaktan başka bir işe yaramaz. Problemleri ve Dikkat Dağıtan Şeyleri Düşünme Zamanı Araştırmalar, endişeleri ve problemleri için özel bir zaman ayıran insanların dört hafta içinde daha önceki durumlarına göre endişeleri için yüzde 35 daha az düşündüklerini göstermektedir.
1. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için kendinize özel bir zaman ayırın.
2. Dikkatinizi dağıtan bir konunun farkına vardığınızda, bu konuyu düşünmek için özel bir zamanınız olduğunu kendinize hatırlatın.
3. Dikkatiniz dağıldığında ayrıca “bir dakika, hiçbir yere gitme, buraya gel” deme stratejinizi de kullanın.
4. Konsantrasyonunuzu bozan ve sık sık aklınıza gelen konuları düşünmek için ayırdığınız özel zamanı mutlaka bu iş için kullanın. Ayrıca özel olarak ayırdığınız zamanda düşünmek üzere, zihninizi dağıtan şeyleri not alın. Bu amaç için özel bir not defteri tutun. Not aldığınız konuları bu amaçla ayırdığınız özel zamanda mutlaka düşünün. Giderek zaman içinde bu konuların azaldığını fark edeceksiniz.

ENERJİ SEVİYENİZİ YÜKSELTİN
Enerji seviyenizin ne zaman zirvede, ne zaman en aşağılarda olduğunu tespit edin. Deneme yanılma yoluyla günün hangi zamanlarında enerji seviyenizin yüksek olduğunu ve kolayca konsantre olduğunuzu, ne zamanlar enerji seviyenizin düşük olduğunu ve konsantre olmakta zorlandığınızı belirlemeye çalışın. Zorlandığınız konuları enerji seviyenizin yüksek olduğu anlara kaydırmak iyi bir stratejidir. Bunun yanında kolayınıza gelen konuları düşük enerji seviyeli zamanlarınıza kaydırın. Çoğu öğrenci zorlandığı konuları genellikle en sona bırakmaktadır. Günün geç saatlerine kalan bu konular doğal olarak yorulmuş olan öğrencinin enerji seviyesinin en düşük olduğu anlara rastlamaktadır. Bu uygulama yanlış bir stratejidir. Zor konular yüksek enerjili zamanlarda çalışılmalıdır. Sadece bu strateji bile konsantrasyonunuzun artması için yeterlidir.
KONSANTRASYON İÇİN NEFES ALMAK
Yoğunlaşmanız gereken bir konuya başlayacağınız zaman, daha önceden konsantre olmakta zorlanmadığınız bir anı aklınıza getirin. Kendinizin yine böyle bir anda olduğunu düşünün.Ayrıca başlangıçta nefes almaya odaklanmak ve derin derin nefes almak bedenin dinlenmesini, zihnin ise enerji dolmasını sağlar. Derin derin nefes almak zihin ve beden senkronizasyonunu sağlar ve sizi stresten uzak tutar.
1. Rahat bir konumda olun.
2. Yavaş yavaş (mümkünse burnunuzla) nefes alın. Sırayla önce göğsünüzün alt kısmını, sonra orta ve üst kısmını aldığınız nefesle doldurun. Yavaş yavaş nefes aldığınızdan emin olun. Bu süreç yaklaşık 8 – 10 saniye olsun.
3. Konsantre olduğunuz bir anınızı düşünerek nefesinizi içinizde bir veya iki saniye tutun.
4. Sonra rahat ve sakin bir şekilde nefesinizi verin.
5. Birkaç saniye durun ve aynı derin nefes alıp verme işlemini tekrar edin.
6. Bu işlemi yaparken başınızın döndüğünü hissederseniz nefes alıp vermeyi çok yoğun yapıyorsunuz demektir. Bu gibi durumlarda yavaşlayın.
7. Aynı zamanda kendinizin ılık ve sakin bir deniz kenarında olduğunu düşünün. Veya dalgaların üzerinde batmadığınızı ve nefes alıp, verdiğinizde dalgaların üzerinde nazik bir şekilde yükselip indiğinizi hayal edin.
Bu egzersizin amacı sizi stresten uzak tutmaktır. Stresli olduğumuz durumlarda beynin bazı kısımları aktif olmadığı için daha az zeki oluruz.
Alıntıdır
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Bir işe başlamadan önce “Bunu daha sonra yaparım” der misiniz? Önemli bir işi yapmaya başladığınızda hemen mola verir misiniz? Genellikle zamanınızı önemsiz işlerle mi geçirirsiniz? Önemli bir işe başlamak için doğru zaman ve doğru ruh halinin olması gerektiğini mi düşünürüsünüz? İşlerinizi son dakikada mı yetiştirirsiniz?

Bunların çoğuna evet diyorsanız, iyi bir erteleyicisiniz demektir. Dolayısıyla yapılması gereken işlere başlamak sizin için zor olabilir. İyi haber erteleme davranışınızı değiştirmeniz mümkün…

Erteleme, genellikle kişinin kendisini aldatmasının bir sonucudur, işlerinizi ertelemek normalde yapacağınız süreden daha fazla zaman almasına neden olacaktır. Hiçbir şey yapmamanız, ya da önemli olmayan işleri yaparak vakit geçirmeniz, esas yapmanız gereken işlerinizin birikmesine neden olacaktır. Ertelemeyi sürekli tekrarladığınızda ise, alışkanlık haline gelecektir.

Peki, ertelemeye ne neden olmaktadır? Gerçekleştirilemeyecek hedefler belirlemek, “yapamayacağım”, “başaramayacağım”, “işlerimi kolay bitiremiyorum” gibi düşüncelere sahip olmak ertelemeye neden olmaktadır. Erteleyici olmak hem yaptığınız işe hem de size bağlıdır. Yaptığınız işi sıkıcı bulmanız, organize olamamanız, dağınık olmanız, iş nedeniyle zorlanmış, tükenmiş ve yorgun olmanız, karar verme konusunda sıkıntı yaşamanız, mükemmeliyetçi olmanız, belirsiz hedeflere sahip olmanız, işleri aynı anda ve kısa sürede yapma isteğiniz ertelemeye neden olan tutum ve düşüncelerdir.

Aşağıdaki öneriler yapmanız gereken işleri ertelemeyi engellemede size yardımcı olacaktır.

  • Nelerin öncelikli ve acil olduğunu bulun
    Acil işleriniz neler, acil ve önemli olan, acil ve önemsiz olan işleriniz neler? Acil olmayan ne gibi işleriniz var? Bunları belirleyin. Böylelikle acil ve önemli olan işleri en önce yaparsınız. Bundan sonraki işleri erteleseniz bile önemli ve acil olan işleri yapmış olacaksınız.
  • Önce küçük ve hızlı bitirebileceğiniz işlerden başlayın.
    Hızlı bitirebileceğiniz işlerden başlamak size yaptığınız iş ile ilgili bir şeyleri başardığınızı hissettirecektir.
  • Arkadaş yardımı alın.
    İş arkadaşlarınıza sizi kontrol etmelerini söyleyin. Arkadaş baskısı erteleme ile baş etme için etkin bir yaklaşımdır ve işe yarar.
  • Yapılacaklar listesi.
    Eğer organize olamadığınız için erteleme yaşıyorsanız “yapılacaklar” listesi yapın. Bu liste ile işin sıkıcı ve yorucu kısımlarını atlamamış olursunuz.
  • Bir işe bir zaman dilimi içinde odaklanın.
    Aynı anda birkaç iş yapmaya çalışmayın. Bu bölünmenize engel olacaktır.
  • İşleri parçalara bölün.
    Eğer bir iş sizi yorduğu için erteliyorsanız bu işi daha küçük ve yönetilebilir parçalara bölün. Bunun için bir aksiyon planı hazırlamak yardımcı olacaktır.
  • Eğlenmenize bakın.
    Eğer bir iş sıkıcı olduğu için erteliyorsanız, unutmayın ki pek çok erteleyici işi olduğundan daha sıkıcı olarak düşünmektedir. Bunun farkında olarak başlamayı deneyin. Başladığınızda düşündüğünüz kadar sıkıcı olmadığını göreceksiniz.
  • Kendinizi ödüllendirin.
    Bu iş bittikten sonra kendimi… İle ödüllendireceğim. Ödüllendirme, işi bitirme ile ilgili iyi şeyler hissetmenizi sağlayacağından ertelemeyi azaltacaktır.
 
11 Madde ile Verimli Çalışamama Derdini Sonsuza Kadar Bitiren Pomodoro Tekniği
1980'lerde Francesco Cirillo adlı biri tarafından geliştirilmiş olan Pomodoro Tekniği, o zamandan beri çalışmakta sıkıntı çeken bir çok insanın kullandığı ve çok memnun kaldığı bir teknik. Adını Cirillo'nun öğrencilik zamanlarında bu tekniği uygularken kullandığı domates şeklindeki zamanlayıcıdan alan bu teknik (Pomodoro İtalyanca'da domates demek) ile ilgili önemli bilgileri verelim.

1. Bu tekniğin temelinde kısa süreli çalışma seansları ve bu seansları takip eden mini molalar yatıyor.
2. Kısa süreli çalışma seansları 25 dakika sürüyor, ardından 5 dakika süren mini bir mola veriliyor.
3. Bu bir seans ve moladan oluşan 30 dakikalık bölüm 1 pomodoro'ya denk geliyor.
4. Toplamda 4 pomodoro'yu tamamladığınızda, yani 2 saat sonunda 25-30 dakikalık uzun bir mola veriyorsunuz.
5. Günde 8-16 arası pomodoro tamamlamak ideal sayılıyor, yani 4-8 saat arası çalışma (Molalar dahil).
Tabi bu art arda 4 pomodoro tamamlarsanız geçerli, aksi takdirde size her an mola olmuş oluyor.
Tabi konu ders çalışmaksa 8 pomodoro'nun fazlasıyla iş göreceğini söyleyebiliriz. Toplamda 4 saat etmesi göze korkunç gelebilir, ancak arada molalar vererek fazla yorulmadığınızı ve tamamen verimli bir teknik olduğu için 4 saat boşa kürek çekmediğinizi düşünürsek oldukça yararlı.

Ayrıca iş hayatında ortalama 12 pomodoro ile 6 saatte harikalar yaratabilir ve kafanızı tamamen dinç tutabilirsiniz. Üstelik tekniği daha sıkı bir şekilde uygularsanız günde 8'den az pomodoro ile bile 4 saatten kısa bir süre içinde tüm işlerinizi halledebilir ve kafanızı dinleyebilirsiniz.

6. Ancak olayın kilit noktası şu: Asla ama asla 25 dakikalık seanslar boyunca bir şeyin dikkatinizi dağıtmasına izin vermemelisiniz.
O 25 dakika boyunca sadece yaptığınız işe odaklanmanız gerek. Telefonunuzu sessize alın, facebook'a göz ucuyla bile bakmayın, kimseyle en ufak bir sohbete dalmayın, su içmeye kalkmayın. Mümkünse hiçbir sekme açık olmasın ve müzik bile dinlemeyin, en azından sözlü olanları.

Ayrıca 25 dakika tamamlanmadan işinizi bitirirseniz bile seansı tamamlamayın, süre dolana kadar tekrardan bir genel kontrol yapın, üzerinden geçin.

7. Aynı şekilde 5 dakikalık molanızda da kesinlikle yaptığınız işle ilgili bir şey düşünmeyin.
Kafanızı dağıtın, bir şarkı açın, bir kahve için, biraz sohbet edin.
5 dakikalık ara süresi bittiği andaysa hemen çalışmaya geri dönmelisiniz.

8.
Tüm bu oldukça basit kuralları iyice benimsedikten sonra yapmanız gereken hemen bir plan hazırlamak.
Bu plan günlük de olabilir, haftalık da. Haftalık olması daha faydalı olacaktır. Her gün kaç pomodoro yapacağınızı, hangi pomodoro'larda hangi konular üzerinde çalışacağınızı bu plan içerisinde kararlaştırın.

9. Peki ya çalışmanız bir şekilde bölünürse, o zaman ne yapmalı?
Eğer çalışmanızın bölünmesine sebep olan şey bir dış etkense (telefonun çalması, kapının çalması, iş arkadaşınızın gelip bir şeyler sorması), plan kağıdınızı alın ve o seansın yanına bir işaret koyun; mesela " * " gibi.

Eğer sebep sizden kaynaklanan bir şeyse (acilen birini aramanız gerektiğini hatırlamanız, birden kendinizi kötü hissetmeniz vs), plan kağıdınızı alın ve o seansın yanına ilkinden farklı bir işaret koyun.

10. Her haftanın bitiminde plan kağıdınızı inceleyerek değerlendirme yapın.
Kaç seansı başarıyla tamamladınız, kaç seansınız iç veya dış nedenlerle bölündü gibi detayları inceleyin. Gereken iyileştirmeleri yapın ve ertesi hafta aynı şeyleri nasıl minimize edebileceğinizi düşünün.

11. Kendinizi asla fazla yormayın; en dolu planı değil, en ideal planı hazırlayın.
Mesela hafta bitiminde planınızı incelediğinizde fazla yorucu olduğunu düşünüyorsanız, set sayısını bir tık azaltmayı deneyin. Aynı şekilde eğer daha fazlasını başarabileceğinizi düşünüyorsanız da set sayısını artırabilirsiniz.

Son olarak bu oldukça popüler olan tekniğe yönelik hazırlanmış bir iki uygulama ve internet sitesini önereyim:

lanes: Bu internet sitesi yapılacaklar listesi hazırlamanızı ve haftalık planlar yapmanızı sağlıyor. Üstelik pomodoro zamanlayıcısı da mevcut, böylece çalışmalarınızın takibini çok kolay bir şekilde yapabiliyorsunuz.

pomotodo: Hem iOS, hem de android üzerinde bulunabilen bu uygulama da bu tekniğe özel olarak hazırlanmış.

coldturkey: "İyi güzel de ben internetten uzak kalamam, illa ki bir şekilde gözüm kayar, aklım gider" diyorsanız bu uygulama da size göre. İnternet sitelerini belli bir süre boyunca tamamen engelliyor ve çalışmanızın bölünmemesini sağlıyor.

Başarıyla uygulamaya başladıysanız tebrikler, artık az zamanda daha kaliteli ve verimli çalışabilirsiniz.
(Alıntı)
 

Ruhumu anlatan süper yorum. Bollywood hayranı oldum son zamanlarda.
Hintçe ve İngilize. Hintçe deki bazı kelimeler Türkçe de de geçiyor bazı filmlerden anladığım!
 
BEYNİN GİZLİ GÜÇLERİ / AMARGİ HİLLİER

(Yazarından) Uyarı: Hiçbir güç hafife alınmamalıdır. Ve bilgece kullanılmalıdır. Karma yasasını unutmayın. Ne ekerseniz, onu biçersiniz.

GİRİŞ / Zihin Gücü Nedir?

Ne düşünüyorsanız, zihniniz o olur. Güç dayanıklılığın bir formudur. Bu kitaptan sonra düşünme yetiniz güçlenmiş olacaktır. Düşünme yetinizi güçlendirmeniz demek temel bir beceriyi başarıyla tamamlamış olmanız demektir; yani bilinçli olmayı. Gerçek benliğinizin, gerçek durumunuzun ve gerçek yaşamınızın tamamen bilincinde olmalısınız.


Etrafınızda zannettiğinizden çok daha fazla şey vardır ve bunun hep farkında olmanız iyi olur. Örnek: Televizyon seyredebilirsiniz ama televizyon anteninizden gelen frekans dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörden gelen müziği duyabilirsiniz ama ses titreşimlerini gözlerinizle göremezsiniz. Fiziksel gözlerinizle bu gibi şeyleri göremezsiniz ama bir parçanız bu görünmez şeylerin bilincindedir. “Bir yanınız bu gibi şeylerin farkındadır” derken göremediğiniz şeylerin var olduğuna inanmak realitenizde vardır. Realiteniz bir şeyin detaylarını kurcalamadan da inanabilir ya da anlayabilir, o şeyleri göremeseniz bile onların var olmaya devam ettiklerini bilirsiniz. Bu gibi görünmeyen şeylerin işleyişini anlayamasanız da size garip bir kavram gibi gelmez. İnanç sisteminizde bunu kabul etmek vardır ve bu içinde yaşadığınız gerçekliğin bir parçası haline gelir. Bir kere realiteniz oldu mu, genellikle üzerinde bilinçli olarak düşünmezsiniz. Peki, neden birçok insan zihninizin görünmeyen titreşim ve frekansları yaydığını kabul etmekte zorlanır? Elektrik kaynaklarından tüm görünmez elektrik frekanslarına inanıyoruz da neden görünmez insan “sesinin” içimizden geçeceğini anlamakta zorlanıyoruz ya da bunu gözden kaçırıyoruz? Zihninizin etrafınızdaki dünya’yı ve olayları etkileyebilecek yeteneğe sahip olduğu bilgisi halen birçok insana garip görünüyor. Ama gariptir ki cep telefonlarının frekans yayıp çevreyi etkileyeceğine inanırlar.


Bu bilgiler görünmez şeyleri kendi gözünüzle nasıl görebileceğinizi öğretmeyecek. Ama görünmez dünya’yı nasıl ele geçireceğinizi ve nasıl kendi komutanıza alacağınızı gösterecektir. Bunu yapmaya başladığınızda yeni farkındalığınız realiteniz ve genel deneyiminiz olacaktır. Artık “beyninizden gelen frekansların başkalarının beynine ulaştığı” düşüncesi size hiçte uzak gelmeyecek.

TEORİ

BİRİNCİ BÖLÜM / DÜŞÜNCELERİNİZ GÜÇTÜR


Zihin, dünyamızı şekillendiren milyonlarca düşünce ve fikri yaratır, anlar. Bu nedenle zihin, gücün bir formudur. Düşünce gücünüzü geliştirmek tek temel beceriye bağlıdır; BİLİNÇLİ OLMAK. Bu bölüm boyunca, konsantrasyon ve imgeleme güçlerinizi geliştireceksiniz. Bu beceriler zihin gücü kontrolünün temelidir.

Yaşamınızdaki olaylar ve etrafınızdaki deneyimler yaşamınıza sokmayı seçtiğiniz şeylerin sonucudur. Çoğu insan buna inanmak istemiyor çünkü bu, başlarına gelen olumsuz şeyi kendilerinin istemesi anlamına geliyor. Birçok insanın “istediğinizi alırsınız” düşüncesini kabullenmemelerinin sebebi vardır: farkında olmadan hayatlarındaki olayların düşüncelerden kaynaklandığını keşfetmek çok zordur. Örnek: Buzdolabında olmayan 1 elmayı düşünmeyi seçip sonra kalkıp buzdolabına baktığınızda bir elma elde edemezsiniz. Yine de kesinlikle zihniniz istediğiniz şeyi size getirecektir. Ama bunu daha çok olaylar ve çevrenizdeki enerjiler vasıtasıyla yapacaktır. Bir arkadaşınızın elinde bir elma ile çıkıp gelebilir. Ya da bir arkadaşınıza ziyarete gittiğinizde fazladan bir elmalarının olduğunu görebilirsiniz. Hedefleriniz GERÇEKLEŞECEKTİR. Ama neyi istediğinizi bilmeli ve sabırlı olmalısınız. Dilemek, ummak, arzu etmek ve zihninizin amaçlarını gerçekleştirmesi arasında bir fark vardır: Zihniniz korkunç derecede itaatkardır. Ondan ne isterseniz yerine getirecektir doğru bir şekilde istediğiniz takdirde tabii…!

Zihninizin yüksek boyut seviyelerinde daha etkili olmasının sebebi beyin dalgalarınızın ya da düşünce dalgalarınızın o seviyeyle çok daha eşit ya da uyumlu boyutta olmasındandır. Düşünceler ve yüksek boyutlar el ele giderler. Bu düşünce çok önemli ve bilinmelidir. Etrafınızdaki dünyada uygulanabilir teknikler bulabilirsiniz ama daha yüksek boyutları ya da farkındalığın daha yüksek seviyelerini içeren tekniklerin 3ncü boyut tekniklerinden daha hızlı ve daha güçlü etkisi vardır.

Hayatınızı ve yaşamınızdaki olayları lehinize çevirmek için düşüncelerinizi kullanmanın anahtarlarından biri İÇE BAKIŞINIZI KULLANARAK İÇİNİZDE ARAMAKTIR. Bu imgeleme kavramına girer. Hedefinizin gerçekten olduğunu zihninizde canlandırdığınızda bilinçaltınızı ya da farkında olmayan zihninizi kandırarak etkilemiş olursunuz. Zihninizin gözü kalıp tahtasına benzer. Her şey orada başlar. Zihninizin gözüyle görmeye devam edin. Aklınızda bir imge tutmak istek ve arzularınızı gerçekleştirmek için gerekli bir adımdır.

Etrafınızdaki her şey önce birinin düşüncesinde başlamıştır. Bir eve bakın, tüm gerçekçiliği ile önünüzde ona dokunabilir koklayabilir hatta ön kapının tadına bile bakabilirsiniz. Evi 3 boyutlu gerçek fiziksel bir nesne olarak algılarsınız. Orada gerçekleşmiştir. O evin yapıldığı anın en başına giderseniz, neticede evin var oluşunun birinin düşüncesine dayandığını görürsünüz. BUNU KAVRAMANIZ ÇOK ÖNEMLİ. Mutlaka birileri evin planının nasıl olması gerektiğini önce zihninde tasarlamıştır. Düşünceler kağıda dökülerek 3 boyutlu dünyanın temel taşları gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki aşama üretim ve inşaat aşamasıdır. Her aşama birinin düşüncesiyle oluşur. Etrafınızdaki her şey böyle oluşmuştur. Sadece hayatınızda yarattığınız şeylere bakın. Düşüncenin somutlaşmasının mistik bir kavram olduğunu düşünüyorsanız o zaman dünya tümüyle mistik bir yerdir. Evren her şeyi kopyalar, detaylandırır, üretir ve sonuç olarak hayaliniz gerçekleşir.

İnsanda telepatik yeteneklerin ortaya çıktığı 3 mod vardır: Bir tanesine İçgüdüsel telepati denir. Birinin eterik bedeninin çarpışması sonucunda ortaya ortaya çıkan telepati türüdür. Telepatik “mesaj” bu eterik özle taşınır ve kişiye en iyi şekilde bedenin güneş sinir ağı (solar pleksus) alanından ulaşır. Bu nokta, bir başka görünmez bedene giden doğrudan bir bağlantıdır. Genelde astral beden olarak adlandırılır. Tanımı ise duygusal ya da hisseden bedendir. Prana, yaşam gücü veren ve her yerde olan enerjidir. Bir çok ismi vardır: Orgone enerjisi, Ki, Yaşam Gücü, Light Spiral ve daha bir sürü.

Dalağınız güneş sinir ağı merkezinin yakınındadır. Prana normalde buraya girer ve buradan yayılır. Sonrasında kişinin bilincine ulaşmaktadır. Telepatik düşünceler diyafram vasıtasıyla ortaya konulur. Günümüzde bu büyük ölçüde yok olmuştur.

Telepatinin bir sonraki modu zihinsel telepatidir. Zihinsel telepati genellikle boğaz bölgesinden ve biraz kalpten, çok az da polar pleksustan doğar. Zihinsel güç çalışmalarında daha yetenekli hale geldiğinizde doğrudan kişiyi boğazdan vuracaktır. Teknikleri kullanırken düşüncelerin nereden vuracağını bilmek pek işe yaramasa da bu küçük bilgiyi kullanmak isterseniz harika olur. Ama yine de çok gerekli değildir çünkü otomatikman gerçekleşir. Zihin gücü tekniklerinin nasıl işlediğini anladığınızda kendinize daha çok güvenecek, realiteniz artacak en önemlisi bir temel oluşturacak ve böylelikle bu kitabı aşabilme ihtimaliniz artacak.


Çok ileri seviyeye ulaştığınızda telepatik modunuz sezgisel telepatiye dönüşecektir. Bu da alıcı olmanız ve daha yüksektekilerle ve daha yüksek amaçlar için iletişim kurabileceğiniz anlamına gelir. Bu tür zihin işlevi kaşlarınızın arasından fiziksel olmayan iletişimleri alıp boğaz bölgenizden geri vermenize neden olur.

Telepatik yeteneklerinizi engellemenin en güçlü iki yolu aşırı derecede başarılı olma isteği ve başarısızlık korkusudur. İleri derecede zihin gücünüzü kullanırken UMURUMDA DEĞİL tavrını takınmalı ve saplantılı olmamalısınız. Kendinizden % 100 emin ve güvenli tavrınızla teknikleri uygulayın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye çevirin. BIRAKIN UÇUP GİTSİN çünkü tekniklerinizin ve becerilerinizin DAİMA işe yaradığını bilirsiniz ve er ya da geç istediğinizi elde edersiniz. Bilgiye sahipseniz başarılı OLACAKSINIZ.


SAKLI FREKANSLAR

Etrafınızda fark ettiğinizden çok daha fazlasının olduğunu anlamanız önemlidir.

Örnek: Televizyonun önüne geçtiğinizde anteninize gelen radyo dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörlerden gelen müzik sesini duyabilir ama ses titreşimlerini göremezsiniz. Ama bilinciniz bu gibi şeylerin farkındadır. Bu etrafınızı saran görünmez dünya zihin gücü tekniklerini çalışırken sizin gerçekliğiniz olacaktır. Disiplinle, kullanılmayan güçlerin üzerinde egemenlik kurabilir ve sonuçlarına odaklanabilirsiniz.

Bu kitabın amacı tek kelime söylemeden ya da tek bir harekette bulunmadan başkalarını nasıl etkileyebileceğinizi keşfetmenizi sağlamaktır. Başkalarıyla telepati kurarak iletişim kurma gücüne her zaman sahip olduğunuzu bilin. Unutulmamalıdır ki tüm bunlar ÇALIŞMANIZA bağlıdır.

Bir süre, zihinsel ayartma tekniklerini keşfediyor olacaksınız. Başkalarının kendi düşünceleriymiş gibi size çekilmelerini sağlayacak güçlü düşünceleri onların zihnine nasıl sokacağınızı öğreneceksiniz. Etkili mi?…Güçlü mü? Kesinlikle. Elinizde güçlü bir silah var, güçlerinizi bilgece kullanın.

HER YANIMIZI ÇEVRELEYEN ENERJİ

Yaşam enerjisi düşüncelerimizle şekillenir ve gerçekliğimizi bununla şekillendirir. Yaşamınızdaki olaylar kendi seçimlerinizin sonucudur. Düşüncelerinizle yaşamınızı bilinçli bir şekilde öğrendiğinizde, bunun nasıl olduğunu göreceksiniz. Garajınıza kırmızı bir ferrari’nin park edildiğini hayal edip dışarı bakarsanız arabayı göremezsiniz. Zihniniz daima size istediğiniz şeyi verecektir ama olaylar ve etrafınızdaki gizli enerjiler vasıtasıyla. Hedefleniz gerçekleşir ama sabırlı ve neyi istediğinizi bilmek zorundasınız. Enerji bir sonuç için şekillendirilir. Düşüncelerimizle realiteler yaratırız çünkü düşüncelerimiz saklı enerjiler arasında dolaşır ve düşünceler somut formlara dönüşür. Olumlu düşünme olumlu enerjileri ve çoğu zaman olumlu sonuçları kontrol altına alır. Bu, enerjinin en kolay kullanımıdır. Ama çaba gerektirir, olumlu düşünme gerçek psişik ya da zihinsel kontrol kadar etkili ve yoğun değildir. Dayanılmaz güce sahip olan için saklı enerji dalgalarının kontrolünü ele almanın üstün bir tekniği vardır.


İMGELEME

Düşüncelerinizin yaşamınızı ve çevrenizi ustalıkla idare etmesi için iç görünüzü kullanarak bunun içinizde olduğunu görmelisiniz. Bu kavrama imgelem denir. Ve zihin gücünüzü geliştirme çalışmanızın temelidir. Zihin gözüyle görmeyi öğrenmek zorundasınız. Daha ileride ne imgelerseniz onu hissedebilmeli, dokunabilmeli ve koklayabilmelisiniz. Zihninizde bir hedefinizin gerçekten oluyormuş gibi gördüğünüzde, etkili bir şekilde zihninizi kandırırsınız. Zihin gözünüz zincirleme etki oluşturur. her şeyin başladığı nokta burasıdır. İmgelemeniz işi başlatır ve sonra zihninizin bir parçası olayları etkiler.


İKİNCİ BÖLÜM / BEYİN FREKANLARI VE BEYİN BAŞLATICILARI

Beyniniz bir radyo gibidir… elektrik dalgalarını alır ve yayar. Frekanslar, elektrik faaliyetlerinin ölçüldüğü ve grafiğinin çıkarıldığı aralıklardır. Her şey bir ölçüde frekans yaydığı için frekanslar etrafınızı sarar ve bedeninize bile nüfuz eder. Yeryüzünün ise kendine özgü frekansları vardır.

Bedeniniz hareket ettiğinde, bu hareketler etrafınıza iletilir. İyonosfer katmanı (buna iyonosferik kovuk da denir) yaklaşık 9.5 cps’lik(saniyedeki devirler, 7.5 civarındaydı ama şimdi çok hızlı şekilde artıyor) frekansa sahiptir. Bedeniniz 6.8 ve 9.5 Hz arasında titreşiyor. İskeletiniz ve iç organlarınızın birbiriyle uyumlu hareketleri yaklaşık 8 ile 9 cps hızındadır. Bu da şu anlama gelir: bedeniniz ve iyonosferik kovuk toplamda eş zamanlı hareket eder.

Gezegenle birlikte yankılanırsınız ve birbirinizle enerji alışverişinde bulunursunuz. Ne kadar uzaklıktan enerjinizi yeryüzünün elektromanyetik kovuğuyla paylaşabilir ve enerjinizi yayabilirsiniz? Yaklaşık 40.000 km. ya da gezegenin yaklaşık tüm çevre uzunluğu kadar. Başka bir deyişle, zihninizden ve bedeninizden gelen sinyaller bu iyonosfer kovuğu vasıtasıyla tüm gezegene yaklaşık saniyenin yetmişte biri kadar hızda yayılır. İnsan bedenleri ve çevre arasındaki frekans bağı nedeniyle güneş/ay/fırtına/gökgürültüsü ve insan davranışlarındaki değişiklikler (mesela: dolunay deliliği) arasında bir ilişki vardır. Hatta benzer ilişki güneş ışınları ile hisse senedi fiyatları arasında da buna benzer bir ilişki vardır. Sadece biz çevremizi etkilemiyoruz, çevremiz de bizi etkiliyor. Çünkü her ikimiz de aynı frekansta (7-9.5 cps) titreşiyoruz. Ya da daha iyi bir ifadeyle biz ve gezegen aynı şekilde frekans değiştiriyoruz.

Zihin gücü tekniklerini uygulamaya başladığınızda düşünceleriniz “bulanık geçici arzular” peşinde olmadığında isteğiniz somut ve gerçek olur. Zihnin frekanslarını anladığınızda başkalarının düşünce dalgalarının da kolaylıkla sizinkiyle uyumlu olduğunu göreceksiniz. Gezegensel frekans arttıkça sizin kişisel frekansınız da artacak. Bu nedenle, gerçekleştirme gücünüzü daha kolay ve daha hızlı kullanabileceksiniz. Bu noktadaki şunu bilmelisiniz ki içinde bulunduğumuz gezegenin modern zamanı zihin gücünüzü geliştirmek için en iyi zamandır.

İnsan beyninin yaptığı zihinsel aktiviteye göre belli frekansları vardır.

BETA: 14-30 cps – zihin fiziksel bir aktivite ile meşgulse ya da tetikteyse

ALFA: 7-13 cps – hayal kurduğunuzda ya da düşüncelere daldığınızda

TETA: 3.5-7 cps – uyuya kaldığınız an

DELTA: 0.5-3.5 cps – en derin uykuya daldığınız an

Frekansları Teta’dan Alfa’ya be Beta’ya değişmesine dikkat edin. Nasıl arttığını fark ettiniz mi? Gezegenin frekansı artıyor…bu gezegeninde uyandığı anlamına gelir mi?…içinde bulunduğumuz zamanlara bakarsak ilginç bir düşünce! Tüm bu farklı durumlara 24 saatlik zaman diliminde girebilirsiniz (uykusuzluk hastalığınız yoksa). Yüksek ölçüde gelişmiş bir zihniniz varsa, bu frekanslara istediğiniz an bilinçli olarak girebilirsiniz. Bu kitabı uygulamaya soktuğunuz an sizin de bunu başarabileceğini umuyorum. Böylelikle her türlü beyin durumuna göre yükseltilebilir ya da alçalabilirsiniz. Beyin dalgalarınız 7 cps ise, bu düşük alfa ya da çok yüksek teta olarak düşünülebilir. Beyniniz bu farklı durumlara girdiğinde olayları farklı bir şekilde deneyimlersiniz.Düşünceleriniz in sizin ve çevreniz üzerinde farklı etkileri olur.

Alfa ve Teta durumu özellikle en yararlı olanlarıdır ve bu iki beyin durumuna daha çok başvurulur. Beyin durumu ne kadar düşerse kafanız o kadar rahattır.

Bu beyin durumlarına ulaşmak;

1. Beyin dalgalarınız iyonosferin doğal frekansına daha yakın olacaktır…yani çevrenizi lehinize kullanmak ve etkilemek daha kolay olacaktır. Çevre derken bulutlardan, yerden, ağaçlardan bahsetmiyoruz…yaşadığınız alanı kapsayan mekanı,enerjiyi,zamanı kastediyoruz.

2. Zihninizi kullanmak için farkındalığınız ve yeteneğiniz daha kolay ve daha güçlü hale gelecektir. Bu tüm zihin gücü çalışmanızı etkileyecektir. Farkındalığın çeşitli hallerine ve bilincin çeşitli aşamalarına ulaşabileceksiniz.

3. Kalp atışınız yavaşlayacak ve bedensel fonksiyonlarınız rahat konuma gelecektir. Unutmayın giriş bölümünde içsel bedensel fonksiyonlarınızla bilinçaltınız nasıl ilgileniyordu? Zihninizin uğraşacağı bir sürü işi var, hücre bölünmesinden tutun, kan pompalamaya, sinir uyaranlarını analiz etmekten anı depolamaya kadar bir sürü şey. Zihniniz kesinlikle meşguldür ve tüm bunlar olurken sizde başka şeylerle uğraşıyorsunuzdur. Bunları düşünmenize bile gerek yoktur. Temel olarak, beyin dalgalarınız yavaşladıkça ve zihniniz daha da rahatladıkça bedeninizde rahatlar. O zaman zihniniz bedeninizle daha az uğraşır. Farkında olmayan zihniniz teknikleriniz üzerinde daha çok vakte sahip olur. Beden rahatladığında beyninize daha fazla kan pompalanır ve beyin daha fazla beslenir. Bunun tam tersi beden rahatlamayıncaya kadar bu teknikleri uygulayamayacağınız anlamına gelmez. Enerji seviyeniz açısından bazı şeyleri kolaylaştırmak için teknikleri boş mideyle deneyin (aç değil, boş) farkı hissedeceksiniz.

4. Beyin dalgalarınız yavaşladıkça daha iyi odaklanırsınız.

5. Siz beyninizin farklı bölümlerine ve fonksiyonlarına ulaşırken bu konuda eğitimsiz olanlara fark atarsınız.

Bazılarınız bu beyin durumlarına ulaşmanın oldukça zor olduğunu düşünebilir. “Beyin dalgası senkronizasyon sağlayıcılar” ses bantlarıdır, hipnozdan, bilinçaltı çalışmalarına ve yeni çağ müziğine kadar çeşitlenirler. Hiçbiri gerekli değildir ama kendinizi rahat hissediyorsanız kullanabilirsiniz. Meditasyon yapmanın binlerce yolu olduğu gibi “aşağıya inmenin” de binlerce yolu vardı sır şudur: kendi yolunuzu bulmaktır…kendi yolunuz doğru yol olacaktır. Zihin güzünüzü kullanma biçiminiz parmak izleriniz kadar eşsiz olacaktır! Bu kitap size harika teknikler verecektir ama siz kendi varyasyonunuzu bulacaksınız. Ben kesinlikle size bunu tavsiye ediyorum, kendi tarzınızı bulamazsanız yaratıcılığınızı kısıtlıyorsunuz demektir.

Yalnızken beyin dalgalarını yavaşlatma sanatını geliştirmek için daha fazla vaktiniz olur. Kalabalıkta iken, kolaylıkla derin durumlara geçemezsiniz çünkü çok fazla uyaran vardır. Bu engeli aşmak için beyninizi önceden programlayabileceğiniz bir teknik vardır. Bu teknikle kalabalıkta bile derinlere inebilirsiniz. Buna “çapalama” veya “anahtar” denir. Böyle bir şeyi yıllardır duymadığınız bir şarkıyı duyduğunuzda yaşamışsınızdır…bu şarkı geçmişteki bir anı tamamen hissetmenize ya da hatırlamanıza sebep olur. Müzik o zamana sizi çapalamıştır. Zihin gücü tekniklerini uygularken belli bir beyin hali için bir çapa kullanabilirsiniz. Böylelikle o beyin haline şarkı örneğindeki gibi çabucak ve kolayca girebilirsiniz.

Zihin gücü tekniklerini kullanacağınız en önemli beyin hali alfa mesafesi ve teta mesafesidir. Becerinizi önce alfa mesafesinde geliştireceksiniz. Beyniniz bu mesafeye geldiğinde rahatlamış olacaksınız, hayal kuruyormuş gibi. Bu ilk anahtardır. Bu halde iken düşünceleriniz zaman ve mekan engelini aşar. Düşüncelerinizi evrene gönderebilirsiniz. Düşünceleriniz vardığı yerde engelleri rahatlıkla aşabilir. Yani düşünceleriniz bir başkasının düşüncelerine rahatlıkla karışabilecek yeteneğe sahiptir. Bu halde kişiyi programlayabilirsiniz. Beyninizi alfa durumuna getirmek zihninizi lehinize kullanmanın ve etkilemenin ilk anahtarıdır.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM / DAHA YÜKSEK BOYUT SEVİYELERİ

Boyutlar kavramını anlamanız bu tip çalışmaları yürütmeniz açısından çok önemlidir. “Boyutlar nedir?” sorusuna cevap vermek zordur. Bilim adamlarının kendilerine göre fikirleri vardır ve sadece teoriden ibarettir. Boyut kavramı yüzlerce sayfalık derin bir kavramdır. Anlamanız gereken ilk şey tüm yüksek boyut seviyeleri birbirine kaynaşmıştır. Biri bir başka boyuta yükselmekten bahsettiğinde (bu konuda konuşacak çok fazla insan yoktur) bu dikey olarak yukarı çıkma anlamına gelmez. Farkındalığı değiştirecek yüksekliğe çıkmak anlamına da gelmez. Yüksek boyutlar yukarıda, aşağıda, civarda, içinde, yani sizin içinizde ve etrafınızdadır. Hepsi bir kekteki malzemeler gibi birbirine karışık haldedir. Tabii ki bu, siz kendiniz etrafınızdaki 3.boyut dünyasından başka yüksek boyutlardasınız anlamına da gelir.

Şu an 3.boyutta olduğunuz kadar 10.boyuttasınız da. “Boyut” kelimesi realite seviyeleriyle ilgili kavrama verilen isimden başka bir şey değildir. “3” ise etrafınızdaki dünya’yı tasvir etmek için kullanılır. Siz 3.boyut dünyasına ayarlısınız. Eğer yüksek diğer boyutlarda da bulunuyorsak neden onları göremiyoruz ya da deneyimleyemiyoruz?

Göremez ya da deneyimleyemezsiniz çünkü bunlara ayarlı değilsiniz. Tıpkı televizyona benzer bu durum eğer kanal4’e ayarlanmışsa kanal 11’i göremez ya da deneyimleyemezsiniz. Daha basit kelimelerle ifade edersek, boyut dünyalarının arasındaki fark dalga uzunluklarıdır. 3.Boyutun bellik bir dalga uzunluğu vardır ve siz buna ayarlısınız. Başka bir boyutun dalga uzunluğuna ayarlı olsaydınız şu anda içinde bulunduğunuz yerden başka bir dünyayı görecek ve deneyimleyecektiniz! Dalga boyu anahtardır ve nadir bilinen bir bilgidir. Tıpkı televizyon kanallarını ayarlamak gibi farklı boyutlara ayarlayabilirsiniz kendinizi, tabii nasıl yapacağınızı bilirseniz.

Etrafınızdaki 3.boyut dünyasında bulunan tüm nesneleri ölçerseniz ortalama dalga boyu 7.23 cm. olacaktır. Kuantum fiziğinde, her nesne partiküllerden ya da dalgalardan (ses)(dalga boyu) oluşur. Ölçülebilir kendi sinüs dalgası “imzası”na sahiptir. Bu ortalamasıdır ve ayarlı olduğumuz 3.boyut evreninin dalga boyudur (7.23 cm.). Tibet veya Hindu öğretilerinde bu OM sesidir. Bilincinizi başka bir dalga boyuna getirince, etrafınızda gördüğünüz şeyler yeni dünyanın dalga uzunluğuna göre değişecektir. Nerede olduğunuza ve hangi dalga boyu uzunluğuna ayarlı olduğunuza göre hayat bu farklı boyutlarda değişik olacaktır. 3.boyutta insanların olması gibi, daha yüksek dalga uzunluklarında da yaşam ve bilgi bolluğu vardır. Bilim adamları gezegenlerde hayat tespit edememişlerdir. Anlamanız gereken şudur ki bunlar üzerinde çalışan bilim adamları bu gezegenlere 3.boyut dalga uzunluğuyla bakıyor 3.boyut dünyasında yaşıyor ve teleskop, bilgisayar, radar, lazer gibi bir sürü 3.boyut araçlarla çalışıyorlar. Yine de başka dalga boyuna ayarlanamazlar ve gezegenler üzerinde farklı dalga boyu üzerinde çalışırlar. O dalga boyuna ulaşabilselerdi soğuk ve kıraç gezegen tanımlamalarından başka daha farklı bir şeyler bulurlardı. Taş devri 3.boyut dünyasına ayarlıyken aşınmış kaya parçalarının güzelce hizalandığını görürdünüz. Ama farkındalığınızı başka bir dalga boyuna ayarladığınızda çok daha farklı bir şey göreceksiniz.

Mısır’daki piramitler 3.boyut dalga boyundan bir mimarlık harikası olarak görülür. Ama farkındalığınızı bir dalga boyuna ayarladığınızda, piramitler karmakarışık görünmez, tamamen farklı bir şey olarak görülür.

Dünyamız oldukça yeni bir şeye dönüşüyor. Doğal kaynaklar, ozon tabakası, yağmur ormanları, kimyasallar, hastalıklar, nüfus artışı hep kötüye gidiyor. Aslında olan şey şu; dünya daha yüksek dalga boyutuna geçiyor. 7.23 cm’lik dalga boyu yavaş yavaş soluyor ve yeni bir dalga boyuna gidiyoruz. 4. boyutun 10. ve 12. arasındaki seviyelerine geçmek üzereyiz. Bu seviye “isa bilinci” (koşulsuz sevgi, şefkat, şükran) olarak da bilinir. Bundan dolayı “tüm gözler üzerimizde” yüksek boyut seviyelerindeki varlıklar izliyor, bekliyor ve gözlemliyorlar (müdahale etmeden).

Beyin dalgalarınızı değiştirdiğinizde “dalga boyu farkındalığınızı” da değiştirmeye başlarsınız. Farklı dalga boylarına ayarlanmaya başlarsınız. Beyin dalgalarınızı değiştirmek demek bir başka boyuta tamamen geçmenin yolu değildir. Ama beyin dalganızı değiştirdiğinizde farkındalığınızı da hafiften değiştirirsiniz ve 4.boyut parladığında 3. boyutun sisi biraz kalkar. Düşünceler hemen belirir. 4. boyut dalga boyuna ayarlandığınızda ve orada sabit kalabildiğinizde bir şey düşünmek zorundasınız ve düşünceleriniz anında kendini yaratacaktır. Ama şu anda önemli olan şey farkındalığınızı biraz değiştirdiğinizde düşüncelerinizin dünyanızda küçük hızlı bir etki bıraktığıdır.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / NEYİ GÖRÜYORSANIZ ONU ALIRSINIZ

İmgeleme işin sırrıdır. İmgeleme fikrinin sizi uçurmasını izin vermeyin. İmgelem yapmak gereklidir çünkü zihin gücünüzü bu şekilde kullanırsınız. Zihninizde bir şeyi doğru bir şekilde görmeyi bilirseniz dünyanızda bunu gerçekleştirebilirsiniz. Daha önce bahsedildiği gibi daha yüksek bir boyuttaysanız zihninizde yarattığınız düşünceleriniz ya da imgeler hemen çevrenizde gerçekleşecektir. İmgeleme fikri insanları şaşırtır oysa bu kavram insan hayatında sürekli kullanımdadır.

Mesela; teknik bir ressam bir evi tasarlarken neye benzemesini istiyorsa onu hayal etmek zorundadır. O zaman bu tip bir imgeleme “ezoterik” görülmez.

Zihniniz düşüncelerinize itaat eder ve arzunuzu gerçekleştirir. Zihninizin aynı parçası tüm fiziksel fonksiyonlarınızın sorumluluğunu alarak kozmosla ve etrafınızdaki enerji alanlarıyla nasıl iletişim kuracağını bilir. Zihin gözünüzle bir şey gördüğünüzde (imgelemenizle) yüksek benliğiniz işe koyulacak ve bunu sizin için gerçekleştirecektir. Zihniniz zihin gözünüzde neyi tuttuğunuza dayanarak düşüncelerini oluşturur. Yani acil durumlar, aksilikler ve sorunlar olabilir. Hepsi imgelemeyle çözülebilir ama becerinizi yaşamınızın tek bir aşamasında kullanmak isteyeceğinizi anlayacaksınız. Ben çok önemli şeyler için kullanırım diğer şeyleri “akışa” bırakırım. Araba kullanırken tüm yeşil ışıkların yandığını imgelemekle vakit kaybetmem…bunlar önemli değil. Sizinde yapmanız gereken bu; neyin önemli olduğunu bulun ve bilginizi bundan yana kullanın.

Teknikler üzerinde iyileşene kadar tek bir kişi üzerinde odaklanmak en iyisi olacaktır. Biraz pratikle, başka bir sürü insan üzerinde de kolayca etki sahibi olabilirsiniz. Kitaptaki teknikler pratik yapar ve kullanırsanız işe yarar. Çalışmaya başladığınızda pratik yapana kadar imgeleme yeteneğinizin sınırlı olduğunu fark edeceksiniz. Sesleri imgelemede zorlanabilirsiniz. Etkili imgeleme için sessiz bir yerde olmalısınız. Çevreniz sessiz olmalı. İmgelemeyi öğrenmeye başlamanın en iyisi ışıkların olmamasıdır. İlk başta yapmanız gereken tek şey gözlerinizi kapatmaktır. Neticede, gözlerinizi açık tutabilirsiniz (kalabalık yerlerde) ve imgeleme beceriniz gün ışığında da gelişecektir.

Çevrenizde dağınıklık olmamalı, rüzgar esmemeli, yüksek ses ve diğer bölücü şeyler olmamalı.

Unutmayın imgeleme üzerine olan bu bölüm önemlidir önce bundan başlayın ve bunu uygulayın.

Her gün en az üç kez ve her seferinde 15 dakika olmak üzere imgeleme üzerinde çalışmalısınız. Oturarak imgeleme yapmak daha iyidir. Uzanırken fazla rahatlayarak uyuyabilirsiniz. Ayrıca dik olacağınız için imgeleme yaparken iç realitenizde dikey konumda olmak imgelemeniz açısından daha iyi sonuç verecektir. Özel bir pozisyona gerek yok. Sadece oturun.

İstenen kişi veya olay üzerine imgeleme yaparken zihninizde gerçekten oluyormuş imgesini yaratın. İlk başta zor gelecektir. Ama etkilerini yaşayacaksınız. İmgeleme üzerindeki becerim o kadar gelişti ki gözlerim açıkken bile zihnimde 3. boyut dünyasındaki şeyler kadar gerçekçiymiş gibi şeyleri görebilirim. Başkalarının göremediği sadece kendimin görebildiği bu dünyada kendi imgelerimi yaratarak eğlenirdim. Bunu hayatımı şekillendirmek için kullanabileceğimi bilmiyordum. Etkilerini gördüğümde ise çok şey değişti.

Zihninizde durumları gerçekten oluyormuş gibi imgelemek aşağıdaki noktaları hesaba katarak pratik gerektirir. İmgelemeye başladığınızda kendiniz olayın bizzat içinde olun. Kendini bir filmde izliyormuş gibi uzaktan izlemeyin. İmgelerken bir aynaya bakmadığınızın sürece yüzünüzü görmeyin. Tıpkı günlük yaşamın içindeymişçesine hayal etmelisiniz. Sokakta kendinizi yürürken imgeliyorsanız yüzünüzü, başınızı ve sırtınızı göremezsiniz…aşağıya bakarak bacaklarınızı, kollarınızı ve tıpkı “gerçek” yaşamda olduğu gibi göğsünüzü görebilirsiniz.

Küçük bir pratikle başlayın. Gözlerinizi kapatın ve geçmişteki bir anınızı zihninizde canlandırın. Detaylar konusunda endişelenmeyin. Pratikle netleşir. Şu anda gitmeyi istediğiniz yerleri imgelemeye çalışın. Bir yerde çalışıyorsanız iş yerinizde olduğunuzu imgeleyin.

Başlangıçta fiziksel gözlerinizle imgeyi gerçekten göremezsiniz. Zihninizde, hayal gücünüzde var olur. Fiziksel gözleriniz, göz kapaklarınızın içindeki “siyahlığı” görür. İmgeleme yeteneğiniz pratikle daha iyiye gider bu yüzden acele etmeyin. Gerçekten oluyormuş hissini yaşamanız gerektiğini unutmayın. İlk başta iyi olamayabilirsiniz ama zihninizi buna inanması için kandırabilirsiniz. Şöyle ki; yüzünüzdeki hafif bir sırıtışla zihninizi kandırın ve bu becerinin çok kolay olduğunu düşüncenizde belirtin. O kadar kolay ki gerçek dünyaymış gibi hayal edebilirsiniz. Geliştikçe yüzünüzdeki sırıtış doğal bir biçimde olacaktır çünkü bu harika yeteneğe sahip olmaktan büyük mutluluk duyacaksınız…aynı zamanda koku, dokunma, tatma ve hissetme gibi duyularınızı kullanarak da zihninizi kandırabilirsiniz. Güzel bir yerde olduğunuzu hayal ediyorsanız sadece görmekle yetinmeyin koklayın, dokunun, duyun, duygusal açıdan hissedin. % 100 gerçek olmayacaktır. Ama zihniniz yeterince çaba sarf edecektir. İş yerini hayal ediyorsanız hissedin duvarını masaları kapıları havayı koklayın fotokopi kokusunu koklayın iş yerinde olduğunuzu hissedin. Zihin gözünüzle bir şey yaptığınızı ya da bir yerde olduğunuzu yarattığınızda bilinçaltı zihniniz işe girişir. Ve yaşamınızdaki realiteyi şekillendirmeye başlar. Zihninizde patronunuzun sizi kovduğunu görürseniz, ertesi gün kovulmazsınız. Ama buna devam ederseniz er ya da geç başınızı derde sokarsınız.

Deli gibi imgeleme yapın, ilk 2 hafta sıkı tutun hedef belirleyip çalışın 2 haftalık pratikten sonra daha ileride olacaksınız 2 aydan sonra şu anda bulunduğunuzdan çok daha ileride olacaksınız. Kendinizi motive edemiyorsanız o zaman şansınız yok, bu satırları okumayı başkalarına bırakın.

Günde 3 kez 15’er dakika imgeleme öneriyorum. Daha fazla yaparsanız hızlı bir gelişme kaydedersiniz. Sizden yapmanızı istediğin ilk şey (tabi ki istediğinizi yapmakta özgürsünüz) imgelemedeki ilk 5 dakikanızı zihin gücüyle ayartmak için kullanın. Ya da bir nesne üzerine odaklanıp tüm duyularınızı kullanarak onu hatırlama üzerine olsun. Belki bir yanınızda bir köpeğin oturduğunu imgelenebilirsiniz. Ona uzanıp evcil hayvanınızmış gibi onu okşayabilirsiniz. Postunun kokusunu alabilirsiniz hatta köpekle yürüyüşe çıktığınızı bile hayal edebilirsiniz. Karşınızdaki masada bir portakal imgeleyebilirsiniz. Onu alır kabuklarını soyarsınız. Suyu yüzünüze sıçrayabilir ve sonra onu midenize indirebilirsiniz tabii çekirdeklerinin çıktığını hayal etmeyi unutmayın. Sonra da bir kedinin portakal kabuklarını kokladığını ve yüzünü ekşiterek koşturduğunu hayal edebilirsiniz. Bu kitabı hayalinizde canlandırabilir bir masanın üzerine koyup sayfalarınızı çevirdiğinizi hayal edebilirsiniz. Bu ilk 5 dakikalık süreçte neyi imgeleyeceğinizi size bağlı. Pratik insanların en çok yapmak istediği ama yapmaktan en çok kaçındığı şeydir. Bu nedenle, dışarıda sadece bir usta ve bir yığın vasat insan harika zihinsel yeteneklerden yoksundur.

İmgeleme pratiğinde daha iyi hissettikçe pasif imgelemekten ziyade aktif imgelemeye geçin. Portakal imgesini kullanmışsanız o zaman portakal kabuklarını sınıfınızdaki tahtaya fırlatın ya da portakalı bir arabanın tekerleğinin altına koyun ve suyunun fışkırdığını imgeleyin! Zihin gözünüz her seferinde daha yaratıcı olacaktır. En iyisi yaratıcılıktır ve bu konuda gerçekten iyi olmak için en önemli yoldur.

Neyi imgelediğinizin ve pratik seanslarının nasıl olduğunun kaydını mutlaka tutmalısınız. Ne üzerinde çalışabileceğinizin listesini yapın. Uzaktan kumandayla televizyonu açmak gibi alelade bir şey bile pratik seansında yaratıcı bir imgeleme olabilir. Hayalinizde kumandayı elinize alın, onu görün ve hissedin. Bir düğmesinin üzerinde ne yazdığını görün. Sonra aktif olun ve imgeyi değiştirin. Düğmenin üzerindeki kelimelerin farklı görünmesini sağlatın ses + düğmesi yerine kırmızı duvarlar yazdığını görün basın düğmeye etrafınızdaki duvarlar kırmızı olsun. Kanal düğmesi tuşunun üzerinde kelepçe yazısını görün. Düğmeye basın ellerinizin kelepçelendiğini hayal edin. Başka düğmeye basıp kelepçeleri açı, kelepçeleri ellerinizde hissedin, televizyona fırlatın, ekran çatlamasını duyun. İmgelem üzerinde çılgınca şeyler düşünün çünkü imgelemede ne kadar yaratıcı olursanız, zihin gücü becerilerinde o kadar hızlı ve kolay ilerleme kaydedersiniz.

İlk imgeleme seansında yapmanız gerekenler bunlardır.

BEŞİNCİ BÖLÜM / NEYİ GÖRÜYORSANIZ ONU ALIRSINIZ II.

Beyin dalgaları ile bölümde bu tekniklerin etkili olması için özel bir algı haline geçmenin önemli olduğundan bahsedilmişti. Olağan uyanık beyin halinde de başarılı olabilirsiniz ama daha düşük beyin haline geçtiğinizde etrafınızdaki realiteyi lehinize çevireceğinizi vurgulamıştık. Unuttuysanız hatırlatalım: Uyanık durum BETA durumudur. Beyniniz 14-30 Hz (hertz) aralığında frekans yayar. Gözleriniz kapalı ve imgeleyerek dinlenme durumunda ALFA durumunda (7-13 cps) olursunuz. Bu Alfa durumu etkilemek istediğiniz kişi üzerinde ayartma tekniklerini kullanmak için çok elverişlidir. Düşünceleriniz daha fazla güçle daha net bir şekilde o kişiye ulaşacaktır. Teta durumunda olmak da aynı güce sahiptir. Hatta daha güçlüdür ama başarması sıradan bir insan için çok zordur. Bazı insanların Teta durumunda bilinçli olmayı öğrenmesi yıllarını alıyor ve bazıları bunu hiç başaramıyor.

Uykudan az önce beyniniz Teta durumundadır. Uykuya geçme halini genellikle hatırlayabilirisiniz; sadece bir dakika geçmesine rağmen odanızdaki müziğin uzun süre çaldığını hatırlayabilirsiniz.Çok derin Alfadaysanız Tetaya yaklaşıyorsunuz demektir. Ama tam Teta anı Amnezi Noktasıdır. Gezegendeki birçok insanın nadiren hatırladığı bir andır. Genellikle uyandıklarında bilinçlerinin bilinçsiz uykuya geçişini asla hatırlayamazlar. Beden dışı seyahat de daha çok Teta durumuna giriş ve çıkışla Delta esnasında olur. Uykuya geçtiğiniz her gece bedeninizi bırakırsanız. Astral bedeniniz “kalkar” ve kendini fiziksel bedeninden “ayırır”. Genellik fiziksel bedeninizin 5-6 cm. yukarısında asılı kalır. Bunu asla hatırlayamazsınız. Çünkü fiziksel bedeninizden “çıkarsınız” ve beyniniz Teta haline geçtiğinde fiziksel bedeninize “geri dönersiniz” Amnezi noktası kontrol etmesi zor bir noktadır ama size bunun tekniğini daha sonra vereceğim çünkü zihni bu aşamada kontrol etme konusunda ustalaşmalıyız. Amnezi Noktası fiziksel bedeninize doğduğunuz esnada gerçekleşir. Bu hayatta bu bedene girmeden önceki hayatınızı hatırlamamanızın nedeni budur. Teta durumunu kontrol etmeye başladığınızda önceki yaşamlarınıza ait şeyleri hatırlayabileceksiniz. Ama Tetadaki düşüncelerinizi ulaşırsanız bunlar hemen gerçekleşir ve bu nedenle kontrolsüz olmanız bu durumda sabit kalamadığınız taktirde sorunlara yol açabilir. Bu noktada Teta durumu ile Alfa durumu arasındaki zihin gücüyle hissetmenin farkını açıklayalım… Alfa durumunda parmaklarınızla birine bir biçimde dokunduğunuzu imgelerken, karşınızdaki kişi düşüncelerinde bu sıcak ve hafif dokunuşu hissedecektir. Sanki fiziksel elinizle ona dokunuyormuşsunuz gibi dokunduğunuzu hissedecektir, çok gerçekçi olacaktır!

İşte düşünce dalgalarınızın bir başkasının zihnine böyle girer. Kafataslarının dışından gelen bu düşünce dalgaları, kafatası kemiklerinin 5 yerinde rezonans ya da titreşim yapar. Bu modele titreşim seviyesine inen (Alfa ya da Teta) Takyonlar “beş altın dalga” modeli denir. Bu takyonlar kişinin beynindeki sıvı kristal yapıyla iletim kurar. Takyonlar Deltonlar sağlar çünkü enerji toplarlar. Aynı zamanda karşıt madde ve madde yaratır. Bu ikili aksiyon olurken, elektronlar oluşur ve elektrikli vuruş beynin bir bölümüne ulaşarak düşüncede elektrikli etkiye dönüşür…Bu nedenle, kişi etkilendiğini algılar. Bu kristalimsi yapı kafa kemiğindeki kalsiyum kemiğinde bulunur (kafatasının içindeki katman etrafında). Bunların tümü organı geren kas alanlarına girer, mikro ayrık alanlara, elektron kabuklarına, faz boşluklarına ve Fourier dönüşümlerine gider. Bu bilgileri ilk defa burada okumuş olabilirsiniz; biz şimdilik kısaca bir özetleme yapalım;

Bu noktadan sonra teori biter, uygulama başlar. Tekniklerin nasıl işe yaradığını bilmeniz gerekmiyor, sadece işe yaradığını bilmeniz yeter. Bu bölümde bahsettiğim şeyler hangi gizemler üzerinde duracağınızla ilgili ön bilgilerdi. Bu çalışmanın merkezine geçmeden önce çok önemli olan kavramlara tekrar göz atalım:

Düşünce realiteyi yaratır. Hiçbir şey bunu çürütemez. Köprüler, binalar hatta matematiksel incelemeler bile önce mucitlerinin düşüncelerinde var olmuştur.

Düşünce başkalarının zihinlerini ve dünyevi olayları imgelemeyle etkileyebilir. İmgeleme ne kadar netse ve imgeleme esnasında duyular ne kadar net kullanılırsa o kadar güçlü olur.

Enerji (prana) düşünceleri güçle doldurur ve etkilerini büyütür. Enerjiyi lehinize kullanarak (bu konu daha sonra ele alınacak),düşüncelerinizden gerçeklik yaratacak kadar güce sahip olacaksınız. Tam beklediğiniz gibi şekilde olmayabilir ama içeriği aynı olacaktır. Zihin gücünüzü bir ev yaratmak için kullanmanız yoktan bir ev var edeceğiniz anlamına gelmez. Ama bir eve sahip olmanız için olaylara yol açarsınız. Mesela, size büyüleyici küçük bir dağ evini düşük fiyata satacak bir emlak komisyoncusuyla tanışabilirsiniz.

ALTINCI BÖLÜM / GÜCÜ ARTTIRMAK

Bu teknikleri anlayıp hayatınıza geçirmeye başladığınızda basit yöntemlerinin ötesine geçebilir ve daha fazla güç vermesini sağlayabilirsiniz. Aslında “okült” kabul edilen şeyler üzerinde ne kadar çok şey okursanız o kadar şey bulabilirsiniz. Önce zihin gücünü kullanmak için Teta seviyesi beyin dalgası aktivitesine nasıl yaklaşılacağını anlatalım. Tam bilinçli Teta manipülasyonu çok ileri bir konu olduğu için ve çok az insan tarafından başarıldığından çokta fazla üzerinde durmayacağız. Ayrıca, Teta durumundayken bilinçli kalabilirseniz, zihin gücünüz konusunda zamanınızı ziyan etmek istemeyeceksiniz. Beyin dalgaları uyumadan az önce Teta frekansı yayar. Bu Teta beyin durumu ile zihin temelli teknikleri çalışmak pratik açısından çok kolaydır. Bu asla seçim tekniklerinizden bir olmamalıdır, çünkü sadece Alfa çalışmanızı güçlendiricidir (iyi bir güçlendirici). Prosedür her zamanki Alfa imgelemenize devam etmektir ama bunu gün içinde ya da akşam seansında yapmak yerine yatakta uyumaya hazırken yapın. Uyumaya hazır olduğunuza, kalkmayacağınıza, alarmı kurduğunuza vs. emin olun. Çok basit… uykuya çekilirken elinizden geldiğince imgelemenize devam edin. Daha öncede söylediğimiz gibi uykuya geçmeden önceki tam anı hatırlayamayacaksınız. Ama düşüncelerinizde kalan son kalanın imgelemeniz olmasını sağlayın. Tabii ki, bunu zorlayamaz ve bilinçli olarak birşeye dikkat etmeyi bekleyemezsiniz. Sadece imgelemenizi yapın ve kısa sürede uyuyacaksınız. Uykuya geçtiğiniz an Teta beyin dalgalarınız bu düşüncelere ya da imgelemelere nüfuz edecektir ve onları harika enerjisiyle yükleyecektir. Birçok durumda genellikle birkaç dakika içinde uyuyakalırsınız. Beden pozisyonunuzu değiştirir ve yaptığınız şeyi (düşünme, müzik…vs) bırakırsanız genellikle bunun nasıl olduğunu hatırlamazsınız. Bu yüzden bunu durdurması zordur. Pratikle ve kendinizi programlayarak, Teta haline ulaşıncaya kadar imgelemede kalın. Bundan sonra imgelemeyi bırakacaksınız (çünkü uyuyakalacaksınız) ancak tüm ihtiyacınız olan hızla Teta anını yakalamaktır. Unutmayın; Teta durumunda üzerinde çalıştığınız kişiye dokunursanız zihinsel dokunuşlarınızı gerçekmiş gibi hissedecektir.



Bu, imgelemeniz bu noktada sabit kalmayı başarırsa gerçekleşir. Çabuk ve hemen olacaktır. Yavaşça uykuya çekilirken (derin Alfa) Alfa çalışmanızı yaptığınızdan etkisi harika olacaktır. Bu Teta noktasında imgelemenize elektrik akımı vermek gibidir. Zihin gücü becerinizi kullanırken kendinizi geliştirmek için zaman ayırmanız çok önemlidir. Bu şekilde kendinize eşit zamanlarda eşit oranlarda zaman ayırıp çalışırsanız zihinsel ikna yeteneğinizle beraber kişiliğiniz de gelişecektir. Yaşamınızı geliştirecek imgelemeye zaman ayırın (iş, para, arkadaşlar, bilgi, hafıza…vs) imgeleme yaparken Alfa durumunda olacağınız için, kendi zihninizi de etkilemek için harika bir konumda olacaksınız ve bu nedenle önemli şeylerin diğer yönleriyle kendi realitenizi de etkileyebileceksiniz. Sadece olmak istediğiniz şeye hazır olduğunuzu (yeni bir araba, işitme gücü, insanların size saygılı olması, sağlık…vs) imgeleyin.

Zihin gücü çalışmanız başka boyutlara gitmek, beden dışı seyahatler ya da her ne üzerine olursa olsun öncelikle Hermetik Felsefesinden biraz anlamalısınız. Bu felsefe aşağıdaki prensiplere sahiptir;

1. Her insan belli bir dalga boyunda var olup yaşayan itici gücü hem alır hem de yayar.

2. Bu itici güçler eğitimli bir zihin tarafından algılanabilir.

3. İnsanın bilinçaltı zihni “evrensel” bilinçaltı ile bağlantılıdır. Her bireyin içinde tüm evrenin holografik kopyası vardır.

4. Bu seviyede aldığınız şeye sezgi denir.

5. “Bilme hissi” bu dalga boyuyla bir radyo gibi yayılır.

İlk bakışta bu 5 prensip size çok anlaşılır gelmemiş ve çok derin içerikli gelmiş olabilir. Aslında bunlar zihinsel gücünüz için kullanabileceğiniz etkili temel bilgilerdir. Evrensel Matrikse girmek için (Tanrı, tüm bilinç kaynağı) normalde yaptığınız şeyin “tam zıddı” görünecek şeyleri yapmanız gerekir. Bir şeyler umuyorsanız, henüz gelmemiş olan gelecekteki bir arzuyu ve belirsizliği ima edersiniz. Birşeylerin hayalini kuruyorsanız, geleceği sezinliyorsunuzdur ve bu belirsiz değildir. Bir şeyi ummakla hayal etmek (yaratmak) arasındaki ince çizgi budur. 3.boyut dünyasında somut bir şey istiyorsanız ve mantıken erişebileceğiniz bir şeyse, tüm yapmanız gereken bu isteğinizi bilinçaltına iletmektir. Bilinçaltı zihniniz dileklerinizi yaratacaktır, dilek bilincinizden düzgün bir şekilde yayılmışsa. İşte burada da ince bir çizgi var; arzunuzun başarılı bir şekilde bilinçaltı zihninize (evrenle bağlantılı) iletmek için bilinçli zihniniz bu arzu üzerinde egzersiz yapmayı bırakmalıdır. Sürekli devam eden arzu, dileğin oluşumuna engel olur. Sık sık vurguladığımız şey şudur; psişik istekler veya dokumalarınızı yaparken onu % 100 hissetmelisiniz, gerçekten şu anda oluyormuş gibi hissetmelisiniz. Küçük bir tüyo verelim; Rol ya da numara yapabilirseniz bilinçaltınızı kandırabilirsiniz. “Şu anda olduğunu” hissetmekte zorlanıyorsanız, gerçekten hissetmeye başlayana kadar hissediyormuş gibi yapabilirsiniz. Rol yapsanız bile şu anda oluşuyormuş gibi hissedebilirseniz şimdiki an farkındalığınızı gerçekten hissedeceksiniz ve imgelemeniz daha kolay olacaktır. İmgelemeniz gerçekleşene kadar hissi devam ettirin. İşiniz bittiğinde kendinizi kucaklayın ya da dokunun, içiniz gülsün, çalışmanıza ve eğitimize coşkunuzu katın.

Hermetik bilgiler çoğu yeni başlayanların uygulamakta zorlandıkları prensiplerdir. Arzunuzun fiziksel dünyada gerçekleşmeden önce var olduğuna inanmanızı gerektirir. Arzu edilen bir durum DİLİYORSANIZ ya da olacağını UMUYORSANIZ, otomatikman GELECEK zamanı düşünüyorsunuz demektir. Bir şeyi istediğiniz sürece onu hep isteyeceksiniz (3. boyutta), istekleriniz gelecekte merkezlenir ve bilinçaltının sonsuz şimdisine iletilemez. Bu nedenle “dilerseniz, alamazsınız”. İsteğinizi ummayın, gerçekten oluyormuş gibi yaşayın ve deneyimleyin. Bunu imgelemenizle yapın ve gün boyunca düşüncelerinizle bunu hissedin. Bilinçaltınız bilmek ve kesinlik vasıtasıyla aktivasyon ve yanıt bekleyen bir güçtür; “sınırsız güven”. Zihniniz düşüncenin duygusal kopyasını gerçekleştirdiğiniz sürece herşeyi gerçekleştirebilir. İşin sırrı hissetmektir. İstediğinize zaten sahip olduğunuzu hissederek arzunuzu elde edebilirsiniz.

Şimdi dirençle ilgili birkaç teknikten bahsedelim. Direnç meselesinin sizi rahatsız etmesine izin vermeyin. Kişi veya durumlarda, isteklerinizde direnç görüyorsanız direncin işaretlerinin farkında olmanız gerekir ve tüm fark edilebilir tepkileri not almanız gereken şeylerdir. Tepkiler veya direncin farkına vararak iyi ya da kötü hangi zihin gücü teknikleri ile yaklaşacağınızı bilirsiniz. Aslında iyi veya kötü ifadesi kullanılmamalıdır çünkü kötü olan birşey bile iyi bir işaret, bir farkındalık olabilir. Direnç görmeniz çabalarınızın sonuçsuz kaldığını göstermez. Eninde sonunda siz çalışmanıza devam ederseniz bilinçaltı zihinleri pes edecektir. Her insan ve durum farklıdır. Bu nedenle farklılığın tadını çıkarın çünkü bu sizin zihinsel yetenekleriniz iyileştirecektir yeni deneyimlere yelken açmanızı sağlayacaktır.


YEDİNCİ BÖLÜM / RADYONİKLER, PSİONİKLER, KUTSAL GEOMETRİ

Sıradan insanlardan saklı tutulan birçok teknoloji vardır. Bunun sebebi, bu teknolojilerle elde edilebileceklerin potansiyelinin sınırsız olmasıdır. Kesinlikle sınırsızdır! “Teknolojiler” kelimesiyle devasa elektronikleri, donanımları, bilgisayarları ya da milyar dolarlık makinelerı kastetmiyorum. Zihin temelli, eterik bağlantılı sunumlar ve bağlantılardır kastettiğim. Şu anda bunlar mantıklı gelmeyebilir ama mantıklı olduğunu göreceksiniz. Bu teknolojileri anlamanız için temel bilgileri paylaşalım:

Etrafınızda gördüğünüzden çok daha fazlası vardır. Uzun zamandır insanlığa empoze edilen sınırlar yüzünden fiziksel gözünüzle sadece fiziksel olanları görebilirsiniz. Eğer sınırları kaldırırsanız, fiziksel çevrenizden çok daha fazlası olduğunu görebilirsiniz. Birçok insan “başka görecek ne var ki?” diye soracaktır. Cevap şudur; “çok şey!” çevrenizde gördüğünüz şeyler sadece fiziksel değildir. Fiziksel niteliklerinin yanı sıra başka nitelikleri de vardır. Bunlar seviyelere ayrılır. Varoluşun bir seviyesi bu fiziksel olan seviyededir ya da fiziksel dilin sınırlarıyla daha düzgün tanımlanmış olur. Bu üçüncü seviyenin üzerinde daha çok seviye vardır. Sayılamayacak kadar çok aslında. Bu seviyeler kek yapmak için malzemeleri karıştırdığınız gibi birbirine bağlıdır ve karışmıştır.

Radyonik ve diğer taraftaki teknolojiler de aynı şeydir. İlgilendiğimiz diğer seviyeye genellikle “eterik” seviye denir. Aslında adı bu değildir. Ama ingiliz dünyası bu kelimeyle bu tanımı yapmıştır ve öylece kalmıştır. Daha önce duymuş olabileceğiniz bir başka seviye ise “astral” seviyedir. Seviyeler arasında da boyutlar ya da oktavlar vardır. Daha önce belirttiğimiz gibi fiziksel dünya üçüncü boyuttadır. Astral seviye ise dördüncü boyutun ilk ve ikinci oktavında bulunur. “Eterik boyut” astral seviyeye yakın ama biraz aşağısında ve üçüncü boyutla bağlantılıdır.

Etrafımızda gördüğünüz her şey bu fiziksel boyuttan daha yüksek seviyeleri kaplar. Bu noktaya gelmek için tüm fiziksel nesnelerin ve yapıların (insanlar dahil) eterik yapısı vardır. Hareket etme fonksiyonları olan sadece fiziksel bedeniniz değildir. Eterik bedeniniz de vardır; yüksek seviyelere çıktığınızda ya da fiziksel gözlerinizle bu seviyeleri görmek için kendinizi eğittiğinizde görünmez bedeniniz görülebilir. Tüm nesnelerin fiziksel bedenleri kadar eterik bedenleri de vardır. Arabalar, ağaçlar, kitaplar, yiyecekler ve gözlerinizle göremediğiniz müzik titreşimleri, kokular ve düşüncelerin bile eterik bedenleri vardır!

Düşünceler “eterik” ya da “astral” gibi yüksek seviyelerde var olur ve bu seviyelere girdiğinizde gerçekten görülebilirler. Beceri, pratik ve bilgiyle düşünceler de fiziksel dünyada görülebilir. Bu nedenle, nasıl olduğunu bilirseniz insanların gözü önünde birşeyin imgesini bile gösterebilirsiniz.

Unutmayın! etrafınızda gördüğünüz insan yapımı herşey önce düşüncede başladı. Bir tişörtü ele alalım mesela. Tişörtün dizaynı kişinin düşüncesinde başlar. Tişörtün kumaş yapısı ya da kimyasalları biri tarafından yaratıldıktan sonra başlar. Tişörtü yapan makinalarda daha önce biri tarafından (muhtemelen bir mühendis) düşünülüp düşünceler kağıda aktarılmış, sonra da yeni bir dizaynla makinaya dönüşmüştür. Düşüncelerinize bu açıdan baktığınızda bu çok ulaşılmaz görünmeyecektir. Zihniyetinizdeki sınırları kırmak için ilk adım budur.

Peki bu noktadan sonra Kutsal Geometri nedir? Zihniniz yeni seviyelere çıktığında düşünceleriniz ve düşüncelerinizi kullanış biçiminiz daha güç kazanır.

Kutsal Geometri ise herşeyin dilidir. Okul yıllarındaki geometri “kutsal geometri”den biraz daha farklıdır. Bu tip bir geometrinin şekillerle ve matematikle alakası vardır ama daha çok “kozmik” seviyede. Kutsal Geometrinin dikkat çeken tarafı herşey (HER ŞEY) geometriye bağlıdır. Geometri matematiksel olarak tanımlanabilir bu nedenle herşeyde matematik vardır…piramitlerden gözünüze kadar. Geometri evrendeki herşeyde bulunabilir ve kutsal geometriyi anlamak size tüm evrenin bilgisini verebilir. Kesinlikle bunun sadece tanımını yapmak bir sürü kitabı doldurur. O yüzden burada sadece birazcık tadına bakmış oluyorsunuz.

Herşeydeki geometriyi anladığınızda, hayatın nasıl işlediğini ve hepimizin nasıl kosmosa uyduğumuzu anlamaya başlarsınız. Herşey belirli geometrik bir şekilde yaratılmıştır ve geometrik özelliklere sahiptir…DNA’dan tutun, fiziksel hücrelere, ağaçlara, boyutlara, dillere, virüslere, müziğe, bilgisayarlara, kimyasallara, atomlara kadar. Bunlar evrendeki birçok şeyin öğeleridir, gezegenin etrafındaki enerji alanlarına kadar. Hücresel yapınızı ve DNA’nızı bile tanımlayabilirler, doğru bir şekilde bir araya getirebilirseniz. Hatta evrenin nasıl yaratıldığını bile gösterebilirler anlamasını bilirseniz.


Geometrinin en kutsal imgesi Yaşam Çiçeğidir. Çünkü içinde tüm yaradılışı barındırır. Herşey bu kutsal modelin kullanılmasıyla yaratılmıştır; müzikten dile, doğaya kadar herşey. Kutsal geometriyi hiç görmemişseniz ya da bilmiyorsanız size görünmez. Unutmayın; kutsal geometri kağıt üzerindeki boş imgeler değildir. Çoklu boyutlardaki hareketler ve oluşumlardır. Mesela Yaşam Çiçeği iç içe geçmiş yuvarlakların toplamıdır. Belli bir şekle hareket ettiklerinde formlarını değiştirebilir. En ilginç bulduğum şeylerden biri tüm dillerin alfabelerinin bu imajda bulunabilmesidir (Dan Winter’ın çalışmasına bakın). Bu nasıl baktığınız ve ne gördüğünüzle ilgilidir. Bu şeklin belli bir bölümünü seçtiğinizde ve döndürdüğünüzde açıkça ingiliz alfabesini ya da ibranice alfabesini görebilirsiniz. İncil’i orjinal dili olan ibranice’den bu imgeye çevirdiğinizde, İncil’in kutsal geometri şeklini alabildiğini görürsünüz. Bu şekil ayrıca bu gezegenin manyetik parçalarının yerçekimi gücünü de gösterir. Tüm kadim alanlar bile bu spiral hatların üzerindedir (Fibonacci spirali olarak adlandırılmıştır). Bu organik büyümeyi resmeden sayıların belirli ilişkisinden doğan matematiksel bir spiraldir. Tüm kadim tapınak ve yapıların plan ve sıralanışı üzerinde olduğunu ve Mısır’daki tek belli bir noktadan kaynaklandığını görürsünüz. Fibonacci spiralini tüm doğada da görürsünüz (Koçların boynuzunda, deniz böceklerinin kabuklarında, ayçiçeğinde çift spiral) ve üzerinde inceleme yaparsanız etrafınızdaki dünya ve müzik arasındaki bağdır. Bunun sizden neden saklandığını anlayamazsınız çünkü bu bilgiye tümüyle sahip olmak sizi çok güçlü ve aydınlaşmış bir insan yapar.

Dünya; şebekeler olarak adlandırılan enerji alanlarıyla çevrilidir. Gezegende farklı türde bir sürü şebeke vardır ve hepsinin geometrik şekli de farklıdır. Kadim insanlar tüm bu şebekeleri ya da diğer ismiyle Ley Hatlarını bilirdi. Şebekelere girebilirseniz bunlar doğal karşılıksız güç kaynaklarıdır. Nicola Tesla (radyonun mucidi) bunları biliyordu ve şaşırtıcı birkaç şey tasarladı (birçoğu bilmediğimiz duymadığımız şeylerdir). Halktan saklanan en büyük başarılarından biri gezegenin herhangi bir yerine elektrik yayabilmekti. Gezegenin belli noktalarına yerleştirilen 8 özel “jeneratörle” (tesla bobinleri)…bu enerji şebekelerine girebildi ve sonuçta tüm dünyaya yetecek tam bir elektrik gücü elde etti.

İlginçtir ki, bu “kuleler” kutsal geometri enerji noktalarıyla çakışan belirli şebeke noktalarına yerleştirilmiştir. Büyük birşey biliyordu ama bu icadı küçük görüldü (henüz!). Yine de Nicola dünyada büyük bir etki yaratmıştır. Duvardaki 60 Hz prize her fişi soktuğumuzda onun icadını kullanıyorsunuz (AC akımı). Küçük bir Tesla her yerde…her evde ve her işte. Nicola imgeleme konusunda bir dahiydi, kağıt üzerine dökmeden bile zihni harika derecede her icadı görebiliyordu. İşte bu yüzden ilk prototipi bile başarılı oluyordu. Bunu da icatlarıyla herkesin iyiliği için kullandı. Yine de en iyi çalışması insanlardan saklanıyor.

Peki bu bilgi ne kadar önemli? Kutsal geometri size olağanüstü yetenekler kazandırabilir ve onun sunacağı araçlarla başka boyutlara bile geçebilirsiniz!

Bedeninizin etrafı iki iç içe geçmiş tetrahedronlardan oluşan bir enerji alanıdır. Bu düz ölçü Davut’un Yıldızı olarak da bilinir (yine de bu imgenin bilgisi hala oldukça gizli tutulur). Üç boyutlu bir ölçüde, bu imge Merkaba ya da Merkabah olarak bilinen iç içe geçmiş tetrahedronların şeklinde bir enerji alanıdır. Etrafınızda bu alan vardır yine de aktive olmayabilir (gezegendeki yaklaşık sadece 3000 insanın tam aktif Merkaba alanları vardır). Çok gizli tekniklerle bunu aktive edebilirsiniz. Bu enerji alanı kendinizi daha yüksek boyutlara taşımanızı sağlayacak “aracınızdır”. Sırrını hiç vermeden, yapacağınız şey belli bir oranda (Fibonacci oranında) etrafınızda dönmektir. Belli bir orana ulaştığında (0.9 ışık hızı), bir disk gibi dışarı çıkar ve bu nedenle boyutlar arası yolculuk için zihniniz güdülenmiş olur! Yukarıda tanımladığım “dahili Merkaba” dır ve elektronik kullanımı gerektirmez. Daha çok belli nefes teknikleri, belli imgeleme teknikleri ve her yerdeki yaşama duyulan Sevgi gerekir.

Dönerek bu alan geldiğinizde, 50 metre fırlar. Bu Merkaba alanı sizin enerji\çakra noktalarınızla bağlantılıdır. Herhangi bir yogayla ilgili ya da Uzakdoğu’ya ait çakra tablosuna bakarsanız, “Kalp” çakrasına yerleştirilmiş çift tetrahedron geometrisini görürsünüz.



KOZMİK GÜÇ

Kozmik gücün kötü niyetler için kullanılamayacak bir teknik olduğunu bilin. Hedeflerinizin saf olmasını ve bu dileğini hak ediyor olmanızı tavsiye ederim.

Aşağıdaki ifadeyi ezberleyin

Kozmik Güce (Allah’a) sesleniyorum ve ondan bana güç vermesini, beni korumasını ve bana rehberlik etmesini istiyorum.

Bu sihirli cümle kozmik gücün frekansına ve enerjilerine girmek için kullanmanız gereken cümledir. Bu ifadeyi bilmek kendinizi evrensel zekayla aynı frekansa sokmaktadır.

Ayrıntılar

Dik durun, ayaklarınız omuzlarınızın genişliğinde olsun ve elleriniz cennete dönük şekilde dua eder pozisyonunda olsun. Gözlerinizi kapatın. On kez yavaş derin nefesler alıp verin. Onuncu nefesiniz de yüksek sesle “kozmik güce sesleniyorum” sonra durun ve nefesinizi verirken şöyle deyin: “ondan bana güç vermesini, beni korumasını ve bana rehberlik etmesini istiyorum.” Bu cümleyi söylerken her kelimenin son derece farkında olun. Güç, koruma ve rehberlik kelimelerinin anlamını kavramalısınız. Sadece söylemekle sistem işlemez. Cümleyi 2 kere daha tekrarlayın. Üçüncü kere söylerken olağan dışı bir şey deneyimleyeceksiniz. Omurganızda bir elektriklenme hissedebilirsiniz. Yer titreyebilir. Bedeninizde sıcaklık ya da soğukluk sıçrayabilir bunun bir sebebi vardır. Ayakta durarak, nefes alarak, beyin dalganızı düşürerek ve bu cümleyi kurarak kendinizi otomatikman tanrı enerjilerine bağlayacak ve senkronize olacaksınız. Daha yüksek enerjilerle kendinizi aynı hizaya getirince ihtiyaçlarınızı kozmik güce iletmeniz daha kolaylaşır.

Önemli not : Sihir cümlenin kendisi değildir. Kozmik güçle bağlantı kuran sihirli cümlenin arkasındaki anlam ve düşüncedir. Bu nedenle anlam yüklenmesi çok önemlidir. Yüksek sesle cümleyi söylerken hissedin ve serbest bırakın. Kozmik güçten ne dilediğinizi ne zaman istediğinizi bunu hak ettiğinizi tam olarak belirtin. Bu unsur çok önemlidir. Konuşurken eski bir arkadaşla konuşur gibi alçakgönüllü bir ses tonuyla konuşun. Süslü kelimelerden uzak durun. Dileğinizi söylerken zaten dileğinizin kabul edildiğini hissedin. Dileklerinizi kabul ettiği için kozmik güce teşekkür ederek çalışmayı son verin. Kollarınızı annenize sarılır gibi göğsünüzde kavuşturun. Bu kapatılmış enerjiyi serbest bırakır. Gözlerinizi açın, tekniği mektuba yazarak uygularsanız arzunuz kabul edilecektir.

Özet; bu yöntemin başarısı dini inançlarınıza bağlıdır…

alıntıdır...
 
Rezonans Kanunu – İsteklerin Yönetimi – Pierre Franckh

“Eğer şu ana kadar isteklerimiz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularımıza ulaşamadıysa; eğer hayatımıza hiç istemediğimiz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsak veya yenilgiye uğradıysak, bütün bunların sebebini Rezonans Kanununda bulabiliriz. “

Pierre Franckh, bu kitabında Rezonans Kanununu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızdaki her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor. Yazar, hayatımızı kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor.


Düşünce gücümüzle maddeye etki edebilir miyiz?
Kim olmayı istiyorsun?
İsteklerimizi hangi yolla yayıyoruz?
ideal partneri yaşamımıza çekmemizi sağlayan en uygun rezonans alanını nasıl oluştururuz?
Rezonans alanın yazılı ve görsel izlenimlere nasıl tepki verir?

Eğer istediğimiz sonuçları elde etmeye çalışıyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız. Çünkü hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur ve biz isteklerimizi yönetebiliriz.

İmkansız, sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir.

Belki de şu anda imkansız olduğunu düşündüğün şey, işte bu sınırsız olanakların imkansız olmadığı fikridir. Öyleyse bu senin şahsi kanaatindir. Bunun doğru ya da yanlış; iyi ya da kötü bir tarafı yok. Bu senin, kendi kanaatindir ve yaşamın da bu doğrultu da ilerleyip gelişecektir.

Ama ya hayat görüşün ve inandıkların yanlış bilgi ve olgulara dayanıyorsa?

En yeni bilimsel araştırmalar, duygu, düşünce ve inançlarımız sayesinde olduğumuzu, hiçbir şüpheye yer bırakmazsızın ispatlıyor. Zira duygularımızla desteklenmiş ve kaydedilmiş inançlarımız muazzam bir rezonans alanı oluşturuyor. Ve bu rezonans alanındaki titreşimlerle uyum içinde olan her şey, evet dünya üzerindeki her şey, bu titreşime ayak uydurmak durumunda kalıyor.

Demek ki asıl soru şu: Sen şu anda hangi rezonans alanını oluşturuyorsun? Ve bu soruyla kendimizi konunun tam ortasında buluyoruz.

Rezonans Nedir?

Resonantia = Akis

Rezonans = Eko, yankı, titreşim

Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dahil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir. Maddenin titreşim enerjisini incelediğimizde farklı objelerin genellikle farklı frekanslarda titreştiğini görürüz. Bazıları da aynı ya da benzer frekansta titreşir.

Bunu piyanodan da biliriz; piyanonun herhangi bir tuşuna bastığımız zaman, bu tuşla uyumlu olan diğer bütün teller de titremeye başlar. Notaların daha pes ya da tiz olması, hiç önemli değildir. Uygun frekansta olmaları onların titreşime geçmeleri için yeterlidir.

Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar. Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Nasıl ki piyanonun basılan tuşuyla aynı frekanstaki diğer teller bu tuşun hareket ile titreşmek durumunda kalıyor ise, bizimle aynı frekanstaki insanların, nesnelerin ve olayların da bizim titreşimlerimize katılmaktan başka seçeneği yoktur.

Peki ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar? Burada, Rezonans Kanununun şu temel kuralı devreye giriyor: BENZERLER BİRBİRİNİ ÇEKERLER.

Bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez. Mesela titreşim bazen maddeyi tahrip edecek kadar kuvvetli olabilir. Bir opera sanatçısı sadece sesinin gücü ile bir bardağı çatlatabilir. Burada yaptığı şey enerjiyi boşluktan bardağa iletmektir. Eğer bardağa iletilen enerji bardakla aynı titreşime sahipse, yani bardağın moleküler yapısı ile aynı frekanstaysa, basınç bardağı çatlatacak kadar büyük olabilir.


Biz bir bardak gibi çatlamayız tabii ki. Ama içimizdeki “negatif titreşim enerjisi” olarak adlandırdığımız şey; bizde hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir.

İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi rezonans alanını oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir.

İsteklerimizi Hangi Yolla Yayıyoruz?

“Ön yargıları yıkma, atomu parçalamaktan daha zordur” Albert Einstein

Kalp, ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı. Biz “normal insanlar” ise, elimizde halihazırda bunun aksini kanıtlayacak herhangi bir delilimiz olmamasına rağmen, kalbimizin duygularımızın merkezi olduğu inancımızı asla kaybetmedik. 1993 yılında duyguların insan vücudu üzerindeki hakimiyeti hakkında bir araştırma yapılmak istenmiş ve bunun için duygularımızın oluşumundan sorumlu olduğu düşünülen bölgeye, yani kalbimize odaklanılmış. Oldukça çabuk, daha araştırmaların başında herkesi hayrete düşüren bir şey tespit edildi ve bu buluşun neden daha önce yapılmadığının şaşkınlığı yaşandı. Bu nefes kesici buluş; kalbin muazzam büyük bir enerji alanıyla çevrili oluşuydu. Burada bahsedilen alanının çapı yaklaşık iki buçuk metredir.

Bir düşünün, kalbimiz beynimizin oluşturduğundan çok daha büyük bir enerji alanı oluşturuyor. Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu. Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Böylece ilk şaşkınlık atılmasıyla birlikte, akıllara kalbimizin etrafındaki bu enerji alanın nasıl bir görevi olduğu sorusu geldi. Geldiğimiz noktada ulaştığımız bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar önemlidir de.

Kalbimiz tarafından oluşturulan elektromanyetik alan vücudumuzdaki organlarla iletişim halindedir. Hatta beyin ve kalbin arasında bir bağlantının bulunduğu ve bu bağlantıyla kalbin beyne hangi hormonları, endorfini ya da diğer kimyasalları salgılaması gerektiğini bildirdiği kanıtlanabildi.

Beynimiz bağımsız hareket etmiyor, aktiviteleri için gerekli sinyalleri kalbimizden alıyor.

Hepsi bu kadar da değil! bilim adamları araştırmalarında kalbimizden yayılan bu elektromanyetik alanın sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla bağlandığımız ve hayatımıza doğrultusunda yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular. Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuzdan yayılan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarımıza değil, aynı zamanda dünyanın derinliklerine doğru taşınmaktadır. Bu ezeli gerçeğin yansımalarını “kendini derin bir inançla savunmak” “bir şeyi kalpten istemek” ve tabii “kalbinin sesini dinlemek” gibi bazı deyimlerimizde görmek mümkündür.

Kalbimiz, inanç ve duygularımızı elektromanyetik titreşimlere ve dalgalara dönüştüren bir tür aracı olarak hizmet eder. Ve bu elektromanyetik dalgalar vücudumuzla sınırlı kalmaz, bütün çevremize uzanır, bizi kuşatan her şeyle iletişim halindedir. Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunları evrene gönderir.

İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur. Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğunu HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor:

  • Kalbin elektrik akımı (EKG), beyinde oluşan elektrik akımından (EEG) altmış kez daha kuvvetlidir.
  • Kalbin manyetik alanı ise beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir.
Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha fazla enerji yayıyoruz. Peki bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz.

İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.

İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır. Peygamberle, günümüzün ve geçmişin dünyaca ünlü alimleri ve bilgeleri ısrarla “Kalp gözüyle görmeyi” öğrenmemizi söylerler.

Kalbimizle Dünyayı Değiştirebiliriz.

Tüm bu anlatılanlar, sahip olduğumuz inançların evrene yollandığı ve Rezonans Kanununun esaslarına göre evrende kendileriyle aynı titreşimdeki enerjileri aradığı anlamına gelir.

Benzerler birbirini çeker. Bizim enerjimizle rezonans içinde olan her şey hayatımızda tahakkuk edecektir. Sözün özü; inandığımız her şey yaşamımızda gerçekleşecektir.

Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar:

  • Ne dilersen dile, bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşı,
  • İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için, bunun mümkün olduğuna kesinlikle inanmalıyız.
  • İsteklerimizin gerçekleşebilmesi için önce kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız.
Öncelikle bilincimizi hedefimize yönlendirmeliyiz ki, hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz şeylerle etkileşime geçebilelim. Hayatımızda sadece derinden inandığımız şeyler gerçekleşebilir. Bu en başta kendi hakkımızdaki düşüncemiz için geçerlidir. Kendimizle ilgili görüşlerimiz yaşayacaklarımızı belirler. Tabii ki bu, bir şeyleri harekete geçirebilmek için gerekli olan güç ve kudrete sahip olabilmek için, bu kudretin bize dışarıdan verilmediğini, içimizden husule geldiğini anlamamız gerektiği anlamına da geliyor. Demek ki dış dünya, her zaman bizim iç alemimizi yansıtır.


İnançlarımız Dış Alemimizi Değiştirmeyi Nasıl Başarıyor?

Son yıllarda modern bilimin tespitlerinde köklü değişiklikler oldu. Değişim 1995 yılında Rus Bilim Akademisi’nde Vladimir Poponin ve Peter Gariaev yönetimindeki araştırmalarla başladı. Bu iki bilim adamının deneylerinin sonuçları o kadar hayret vericiydi ki, bu deneyler Amerika’da tekrar edildi ve sonuçta orada kamuoyuna duyuruldu.

Vladimir Poponin ve Peter Gariaev, “foton” adı verilen ışık parçacıkları vasıtasıyla DNA’nın tutumunu incelemek istiyorlardı. Bu test serisinde vakum oluşturmak için bir borunun içindeki tüm havayı aldılar. Artık vakumda bile kesin bir hiçlik olmadığı biliniyor. Her mekanda özel aletlerle oldukça isabetli ölçülebilen fotonlar (ışık enerjisi) kalıyor. Böylece fotonlar borunun vakumunda oldukça düzensiz bir şekilde dağıldı.

Bir sonraki adımda boruya insan DNA’sı verildi. Ve o anda çok şaşırtıcı birşey oldu. Parçacıklar DNA’nın varlığında daha farklı sıralandı. DNA, fotonlara direkt olarak etki ediyordu. Sanki görünmez bir güçle, fotonları, boruda düzenli bir şekilde sıralamıştı. Artık bu deneyde kesinleşen şey şuydu; İnsanın DNA’sı, fiziksel dünyaya direkt etki ediyor.

Klasik fizikte, daha önce böyle bir şey gözlemlenmemişti. Dahası, klasik fiziğin alışılagelmiş mantığında, böyle bir şeye yer yoktu. Yani fotonlar insanların açıklayamadığı bir tutum sergiliyordu. Aslında bu yeteri kadar heyecan vericiydi, ama daha sonra olanlar tartışmasız bir devrim niteliğindeydi…Bilim adamları, DNA’yı borudan aldıkları zaman, fotonların düzenli sıralarını bozup dağınık hallerine geri döneceklerini düşünmüştü. Ama beklenenin tam tersi oldu! Fotonlar sanki DNA hala oradaymış gibi düzenli sıralarında kaldı.

Araştırmacılar deneyleri defalarca tekrarladılar, varılan sonuç aynıydı; fiziksel olarak ayrılsalar bile DNA ve fotonlar arasında hala bir bağ vardı. Görünüşe göre, kuantum fiziğinin “kuantum alanı” dediği bir alan aracılığıyla birbirleriyle bağlantılıydılar. Boşluk olarak tabir ettiğimiz şey aslında hiç de “boş” değildir, bilakis içinde milyarlarca verilerin dalgalar aracılığı ile hareket ettiği ve yayıldığı bir alandır.

Bu deney Rezonans Kanununu anlayabilmemiz için oldukça aydınlatıcı olmuştur. Ayrıca bu enerji alanını ayrıcalıklı kılan ise; tanıdığımız hiçbir enerji türüne benzememesidir.

Sıkı dokunmuş bir ağ gibi işlediği görülen enerji yüklü bu alan, iç ve dış alemimiz arasında bir nevi köprü görevi görür.

Tıpkı ses dalgalarının, havayı taşıyıcı olarak kullandığı gibi, yaydığımız inanç ve düşünce gücü de dünyaya taşınabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyar. Burada, kuantum alanı devreye girerek, bu aracılık görevini üslenir.

Bu enerji alanı, farkında olsak da olmasak da her şeyle ve herkesle bağlantı içinde olmamızı mümkün kılar.

Bu esnada “alıcının” bizden ne kadar uzaklıkta olduğunun hiçbir rolü yoktur. Bu alıcı yan komşumuz da olabilir, dünyanın öbür ucunda bulunan bir kişi de olabilir. Oluşturulan ve yayılan rezonans alanı, her zaman doğru kişiye ulaşır. Böylece istediğimiz hedefimizle aramızda, enerji yoluyla kesin ve aktif bir bağlantı kurabileceksek eğer, neden en büyük arzularımızın gerçekleşmesi için daha fazla bekleyelim ki?

Kuantum alanı sayesinde herşeyle ve herkesle hemen bağlantıya geçebiliriz. Tek yapmamız gereken şey bunun için bir adım atmaktır;

Rezonans Kanunu, her zaman “evet” der.

İnançlarını her zaman doğru çıkarır.

Sana karşı gelmez.

Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inancın, onaylanacaktır.

Gerçek, büyük bir aşkı hak ettiğine mi inanıyorsun, para, manevi ve maddi zenginliği hak ettiğine; hayatının derin, her şeyi kuşatan bir anlamı olduğuna mı inanıyorsun, bu inancın yaşamında gerçekleşecektir.

Neye inandığın enerjinin umurunda değildir, inancın yüksek ahlaki değerler taşıyabilir ya da çok kötü bir şey olabilir sana fayda sağlayabilir ya da hayatını zorlaştırabilir, enerji işin ahlaki kısmıyla ilgilenmez ve yargılamaz.

Enerji daima senin yaydığın içtekiler doğrultusunda çalışır.

İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış dünyada da karşımıza çıkacaktır.

Dünyada karşılaştığımız her şeyin bir kaynağı vardır ve bu kaynak düşüncelerimizdedir. Eğer istediğimiz sonuçlara ulaşmak istiyorsak, düşüncelerimizi kontrol etmeye başlamalıyız, çünkü düşündüğümüz her şey bir rezonans alanı oluşturur.

Uzun süreli ve sık olarak düşündüğümüz, hissettiğimiz ve söylediğimiz her şey rezonans alanımızı yoğunlaştırır. Bu yüzden kaybetmek hakkında her düşünce kaybetmek, kazanmak hakkındaki her inanç da kazanma ihtimalini kuvvetlendirir. Bu yüzden dış dünyada değiştirmek istediğimiz her şeyi düşünce gücümüzle değiştirebiliriz.

İçindeki yaratıcılığı hatırla ve onu bilinçli olarak kendi iyiliğin için ve diğer insanların iyiliği için kullan!

Arzularımız gerçekleşmek üzere bizi nasıl bulur?

Artık aydınlık getirmemiz gereken tek nokta, bizimle etkileşime geçen enerjinin, bizi nasıl bulacağı konusudur. Sonuçta evrende milyarlarca DNA var ve bunların her biri enerji alışverişinde bulunuyor. Peki, evren arzularımızı, daha doğrusu arzulananı yolunu şaşırmadan bize nasıl iletir?

Bir yandan sürekli “yayındayız”. Rezonans alanımızı durmaksızın pozitif ve negatif düşüncelerimizle programlıyoruz. İstek ve amaçlarımızı koruduğumuz sürece, korku ve endişelerimiz içinde aynı şey geçerli, rezonans alanımız bizimle aynı titreşimde olanları bize çeker. Diğer yandan ise hepimiz “kod” olarak adlandırdığımız genetik bir isme sahibiz. Kriminal teknik ve babalık testi ile ilintili olarak bu kavramı daha önce duymuşsunuzdur. Her bir hücrenin DNA’sı da, aynı parmak izi gibi, eşsizdir. DNA, başkalarıyla karıştırılması mümkün olmayan genetik bir parmak izi bırakır. İşte bu enerji içinde geçerlidir. DNA’mızın enerji parmak izi , açık ve net bir adres bırakır. Titreşim o kadar belirgindir ki, her zaman bizim için en uygun çözümü bulur.

Düşünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?

Zaman hiç de göründüğü gibi değildir. Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur. Albert Einstein

Düşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz? Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla. Kuantum fizikçilerinin nefes kesici buluşları hayatımızı her an tamamen değiştirebileceğimizi ve istediğimiz her şeyi değiştirebileceğimizi, bize bir kez daha gösterdi.

Bildiğimiz gibi düşünce gücümüzle enerji yaymaktayız. Tabii ki sadece biz değil, diğer bütün insanlarda aynı şekilde enerji gücü yaymakta. Aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olayların da bizi çekiyor olması doğaldır. Buradaki tek koşul, iki enerjinin birbiriyle uyumlu olması yani titreşimlerinin birbirine yakın olmasıdır.

Bu arada kuantum fiziği, kuantum dalgası denilen şeyin, örneğin; düşünce ve inançlarımızın, sadece fiziksel olarak yayılmakla kalmayıp zaman içine de yayıldığını bulmuştur. Yani inançlarımız sadece yer değil, zaman da değiştiriyorlar (zaman dalgaları). Demek ki “normal kuantum dalgası” diye adlandırdığımız, geçmişten geleceğe giden kuantum dalagaları var. Bunun dışında, bir de “birleşik karmaşık dalgalar” olarak adlandırdığımız gelecekten geçmişe yayılan dalgalar vardır! Hayret verici değil mi? Ama gerçek. Geleceğe yayılan dalgalar “teklif dalgası”, geçmişe geri dönen dalgalar ise “eko dalgası” olarak adlandırılır.

Eğer bu iki dalga karşılaşırsa, yani gelecekten gelen bir eko dalgası, bizim yolladığımız bir teklif dalgasına rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya “olay ihtimali” dediğimiz şey çıkar. Kuantum fiziğine göre “bir olayın gerçekleşmesi ihtimali, geçmişten gelen teklif dalgası ile gelecekten gelen uygun bir eko dalgasının buluşması sonucu ortaya çıkar”. Bu şu anlama gelir : “Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler”.

Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük. Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı. Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut. Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı. Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut. Ama yine de geleceğinin akışı önceden belirlenmemiş, zira geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme imkanına sahibiz.

Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algılıyor. Farklı bir şey tanımıyoruz. Bu şaşılacak bir şey değil, sonuçta duyularımız çok sınırlı.Bütün ışık yelpazesinin sadece % 8’ini algılayabiliyoruz. Geri kalan % 92’lik gerçeği, aynı şekilde bizi çevrelemesine rağmen algılayamıyoruz. Aslında var olduğu halde tamamen yok sayıyoruz.

Ama yine de etrafımızda hiç tanımadığımız diğer enerji titreşim, dalga ve bilgilerle çevrili.

Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. Sokrates

Teklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır. İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir. Bu aşamada kuantum fiziği şu fenomeni keşfetmiştir: Gelecekteki olay, zaman açısından ne kadar yakındaysa, rezonans da o kadar nettir. Bu şu anlama gelir; “Gelecekte gözlediğim bir olay zaman açısından bana ne kadar yakınsa, o olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kararı o kadar kesindir.”

Yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler.

İşte bu noktadan sonra “istemek” konusuna varıyoruz. Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir.

  • Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz.
  • Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor.
  • Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz.
İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış alemde de karşımıza çıkacaktır.

Zira dış dünya her zaman iç alemimizi yansıtır.

Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.

Eğer istediğimiz sonuçlara istiyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız, zira hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur.

Rezonans Kanunu-Pierre Franckh
 
Sen Hangi Rezonans Alanlarında Bulunuyorsun?
İsteklerimizle rezonansa geçebilmek için önümüzde birçok imkan vardır. Bunların arasından sana en çok mutluluk vereni seçebilirsin. Zira isteklerimizi yaşamımıza çekebilmemiz için gerekli en önemli enerji taşıyıcıları, mutluluk ve kolaylıktır. Olaya çok ciddi ve gergin girersek eğer, otomatikman negatif anlamda ciddi ve gergin bir rezonans alanı oluştururuz. Bunun sonucunda da yaşamımıza çekeceğimiz şeyin gergin bir ciddiyet olduğunu söylememize gerek yok, sanırım.
Yöntemlerin hepsi bir çırpıda sonuç vermeyecek ya da hemen favorin olmayacaktır. Hatta belki bazı tekniklerde içinden gelen bir direniş, hüzün ya da şüphe hissedeceksin. Veya inanç cümlelerine inanmakta ya da başlangıçta isteklerini gözünde canlandırmakta zorluk çekeceksin. Bütün bunlar çok normal. Hayal kırıklığına uğrayıp üzülme, çünkü Rezonans Kanununa göre bu, zorlukları körüklemekten başka işe yaramaz. Unutma ki;
Düşündüğün, hissettiğin ya da inandığın her şeyi yaşamına çekersin.
Bir teknikten diğerine zıplamanın veya hepsini aynı anda denemenin de lüzumu yok. Güvenle ve gönül rahatlığıyla uygulayabileceğimiz bir teknikle ulaşacağımız sonuç, birden fazla tekniği yarım yamalak kullanarak ulaşacağımızdan çok daha tatmin edici olacaktır.

İsteme tekniklerine başlamadan evvel, mevcut vaziyeti değerlendirmeliyiz. Öncelikle var olan hangi rezonans alanlarının içinde olduğumuzu gözden geçirmeliyiz. Bunu saptamak oldukça kolaydır. Zira dış dünyamızda sadece iç alemimizde mevcut olgular barınabildiği için, yakın çevremizi analiz ederek şu sıralar hangi rezonans alanlarını oluşturduğumuzu görebiliriz? Peki, bu durum değerlendirmesinin amacı nedir?

Aslında cevap çok açıktır; başkalarının rezonans alanına girmiş ve onların bizi etkilemesine izin vermişizdir. Yani bizim titreşim enerjimiz karşımızdakine uyum sağlamıştır. İstesek de istemesek de onun etkisi altına girmişizdir. Ama daha dikkatli bakarsak, aslında bu enerjinin bize çok da yabancı olmadığını görürüz. Zira eğer aynı enerji bizim içimizde de olmasa, bize etki etmesi mümkün olmazdı. Onunla rezonansa geçemezdik. Bu yabancı titreşim, bizim içimizde hiçbir şeyi harekete geçiremezdi.
Kavgacı bir insanın bizi etkilemesine izin veriyorsak, bu kavgacı ruh, bizim içimizde de mevcut demektir.
Sonuçta nasıl biri olacağımıza biz karar veririz. İçimiz duyguların her çeşidi bulunmaktadır. Örneğin: karşımızdaki kişi, bize sevgi dolu ve anlayışla yaklaştığı zaman biz de yumuşak huylu ve sevecen bir hal alır ve içimizde bu duyguları hissederiz. Hem öfke hem de sevecenlik, her iki duygu da içimize yerleştirilmiştir. Aksi takdirde bu enerjiden etkilenmemiz mümkün olmazdı.
Hangi titreşimi harekete geçireceğimiz, her zaman bize bağlıdır.
Mevcut rezonans alanlarından yararlanmak için yapmamız gereken tek şey, arzu ettiğimiz enerjiye yönelmektir.

Hangi türden enerjilerle çevrelendiğimize kolaylıkla açıklık getirebiliriz:
· Öncelikle, neredeyse her gün görüştüğün arkadaşlarının, tanıdıklarının ve akrabalarının isimlerini listele.
· Daha sonra her bir ismin sağ üst köşesine bu kişinin çağrıştırdığı niteliği yaz. Şu anda orada; “yapıcı, komik, neşeli, destekleyici” ama belki de, “sürekli eleştirici, kıskanç, haset” vb. yazıyordur.
· Bu özellikleri yazarken çok uzun düşünme, aklına ilk gelen şey her zaman doğrudur. Eğer çok uzun düşünürsen mantığın devreye girerek bir takım değişiklikler yapmaya başlayabilir.
Bu yöntemle, çevrendeki insanların sana güç mü verdiğini, yoksa seni kısıtlayarak sana bir değersizlik duygusu mu verdiklerini çok çabuk saplayabilirsin. Eğer cevabı bulmakta zorluk çekiyorsan, aşağıdaki soruların derinine inmelisin:
· Çevrende hakim olan enerji seni teşvik edici mi yoksa engelleyici mi?
· Çevren sana güç ve enerji veriyor mu?
· Kendini huzurlu ve güvende hissediyor musun?
· Çevrendekiler sana güveniyor mu?
· Etrafındaki insanlar gerektiğinde sana destek oluyor mu?
· İsteklerini rahatça ortaya koyabiliyor musun?
· Birlikte yaşadığın insanlar senin iyiliğini düşünüyor mu?
· Olduğun gibi görünebiliyor musun?
Eğer cevapların seni sarstıysa hiç şaşırma! Zira bu böyle olmasaydı çoktan başka titreşim alanlarının etkisinde olurdun ve buna bağlı olarak başka enerji ve insanları kendine çekmiş olurdun.
İkinci adımda biraz daha ileri gidiyoruz:
· Listende, senin gücüne ve yaratıcılığına inanmayan insanları işaretle.
· Başka insanlara, daha ne kadar senin hayatını yargılama, seni aşağılama ya da seni olumsuz etkileme hakkını vereceğini şöyle bir düşünmek istersin belki de. Listene bir rakam, belli bir tarih yaz: Bir gün, bir ay, bir yıl, bir ömür boyu? Gerçek hedefinin ne olduğunu ve kendini bu uğurda destekleyip desteklemediğini bu aşamada görebilirsin. Bu insanlara bu hakkı veren tek bir insan var, o da sensin. Başkalarını canlarının istediği gibi hayatınla oynamaları için davet eden yegane kişi sensin. Gelecekte bunu değiştirip değiştirmemek, sadece senin elinde.
· Şimdi seni teşvik eden, destekleyen ve daima senin yanında olan bütün insanları tekrar listele. Bunlar azınlıkta olsalar bile; daima yanımızda bizi koşulsuz destekleyen birisi vardır. Bir düşün bakalım. belki bu arkadaşını çoktan unuttun ya da yaşamında başka önceliklerin var. Belki o arkadaşın hep yanındaydı ama sen onu gözden kaçırdın ya da bu “dostluğun” farkına varamadın.
· Şimdi seni destekleyen ve seni hayatında ileriye götüren bu insanlara öncelik vermeye ve onlara daha fazla zaman ayırmaya karar ver.
Anlaşabildiğin, seni takdir eden ve sana saygı duyan insanlarla beraber ol.
· Eğer böyle insanlar tanımıyorsan, düşünsel rezonans alanından yararlan.
· Senin kapasitenin farkına varacak böyle insanlar olduğunun farkında ol.
· Ve bu insanların senin yaşamına artık gireceklerine emin ol.
· Ama her şeyden önce kendi gücünün farkına var.
· Kendini saymaya, sevmeye ve kendine takdirle yaklaşmaya başla. Buna ne kadar özen gösterirsen, çevren de o kadar hızlı değişecektir.
· İstenen rezonans alanına girmenin en hızlı yolu, başkalarını isteklerine ulaşmaları için desteklemektir. Ne kadar çok verirsen, o kadar çok alırsın. Benzerler birbirini çektiği için, çevrende senin cömertliğini yansıtan ve seni destekleyen insanları bulman hiç uzun sürmeyecektir.
Rezonans alanına yönel.
Tabii ki yukarıda bahsettiklerimiz, isteklerinin gerçekleşmesi için ailenden ve arkadaşlarından vazgeçmen gerektiği anlamına gelmiyor. Söylenmek istenen şudur: arzuladıklarına kavuşabilmek için, onların başka insanlar için gerçekleştiği rezonans alanlarına daha fazla yönelmen gerekmektedir. Aksi halde, istek cümlelerinle, resimleme gücünün yardımıyla ya da bazı fiziksel egzersizlerle titreşim enerjini yükseltmeyi başarsan da çevrende sırf senin isteklerinin gerçekleşeceğine inanmayan ve arzularındaki gizli gücü göremeyen insanlar olduğu sürece, oluşturduğun rezonans alanı sürekli bozulacak, frenlenecek ya da tamamen yıkılacaktır.
Tüm kapılar sana açık. Her zaman açıktı. Tek yapman gereken kapıyı azıcık aralayarak enerjinin sana doğru akmasını sağlamak. İsteklerinin gerçekleştiği yerlere yönel. Zira burada bizi, çift kazanç bekliyor; isteklerimize olan yakınlığımızdan dolayı özel bir yardımcı daha kazanıyoruz, yansıtıcı ayna nöronlarımızı…
Yansıtıcı Ayna Nöronlarından Gelen Hediye
Parma Üniversitesi nörologları, Giacomo Rizzolatti öncülüğünde 1990 yılında ilginç bir fenomen gözlemlediler. Nörologlar, beynin bazı bölgelerinin, motorik hareket akışına ait anıları kaydederek bunları tekrarlayabildiğini keşfetti. Hem de bu hareketleri yapan kendisi olmadığı halde. Bu beynin hücrelerinin faaliyete geçmesi için, sadece bir işin yapılışını izlemek yetiyor.

Beynimiz belli hareket süreçlerine ait anıları kaydediyor. Bunları gerçekleştiren biz olmasak bile.
Bu veri, bilim adamları için tamamen yeni ve şaşırtıcıydı. Sadece bakmakla edinilip kaydedilen bu anılar, bize, daha önce hiç yapmadığımız ya da öğrenmediğimiz halde benzer faaliyetleri gerçekleştirme imkanı veriyor. Aslında bu konuyla ilgili hiçbir tecrübemiz yokken, bu faaliyeti gerçekleştirmek için ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bu şaşırtıcı durum, beynimizde bulunan bir grup nöronun sayesinde gerçekleşiyor. Bunları “Ayna Nöronları” olarak adlandırıyoruz. Bu nöronlar iki durumda, birincisi, kendimiz ip üzerinde yürüme gibi alışık olmadığımız bir takım eylemleri gerçekleştirirken; ikincisi, çok ilginçtir ki, ip üzerinde yürüyen ya da alışılmamış başka bir şey yapan birini izlediğimiz zaman faaliyete geçer. Demek ki ayna nöronları bize, başkalarında gözlemlediğimiz eylemleri kavrama becerisi sağlıyor. Örneğin; kendimizi bir sporcuyla özdeşleştirdiğimiz zaman, onun heyecanını paylaşmaya başlarız. Farkına varmadan, sanki kendimiz yaşıyormuşçasına olayların içine çekiliriz. Heyecanlıyızdır, kontrolden çıkarız, duygularımıza hakim olamayız, bağırır, hoplar, zıplar, güler, üzülür ya da çığlık atarız. Olanlara bütün varlığımızla iştirak ederiz. Demek ki ayna nöronları bize başkalarının yaşadıklarını kendimize uyarlama imkanı veriyor.
· Eğer bir konuda kabiliyetimizi geliştirmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey, başkalarının bu konudaki becerilerini dikkatle izleyerek, edindiğimiz bilgileri kendi tecrübe dünyamıza aktarmaktır.
· Ayna nöronları, alıştığımızdan çok daha hızlı ilerleme kaydetmemizde yardımcı olur.
· Tabii ki bu ilerlemeler eyleme dönüştürülmelidir. Ayna nöronlarının yaptığı “ilk adımı” atmaktır.
Eğer gözlemlediğimiz eylemleri zihnimizde kendimize uyarlarsak, daha sonra dönüp faydalanabileceğimiz anılar olarak kaydedilirler.
“Zaferin” Rezonans Alanını Oluşturmalıyız
Ne kadar yoğun olarak hedefe odaklanır, ne kadar yoğun olarak “zafer”i düşünür ve zihnimizde canlandırırsak, o denli kusursuz bir rezonans alanı oluşturarak diğer insanlara yollarız. Böylece, hedefimize ulaşmamıza yardımcı olacak her şeyi yaşamımıza çekeriz. Ayrıca bedenimiz de kendini arzu edilen sonuca hazırlar. Artık günümüzde, zihin gücümüzü doğru yönde kullanarak, beynimizde bir nevi “sinirsel bağlantı arşivi” oluşturabileceğimiz gerçeği biliniyor.
Bu açıdan baktığımızda, zihinde canlandırmanın etkisini daha iyi anlayabiliyoruz. Hayal gücümüz sayesinde, istediğimiz durumları zihnimizde canlandırdığımız zaman, rezonans alanımızı en uygun hale getirir, aynı zamanda isteğimizin gerçekleşeceğine olan inancımızı da kuvvetlendirmiş oluruz. Bununda ötesinde ayna nöronlarımızı harekete geçirerek, normalde sahip olduğumuzdan çok daha fazla bilgiye sahip oluruz. Beynimiz, zihnimizde canlandırdığımız konuda gerçekten de yeteri kadar tecrübe edindiğimizi varsayar ve hangi durumda nasıl davranmamız gerektiğini bilir. Böylelikle, çevremizi, kendimize olan güvenimizle, sakinliğimizle ve bilgimizle etkileriz. Bedenimiz kendini güvende hisseder ve olaylar karşısında bir saniye bile zorlanmaz.
Şahsen ben, önemli randevularımı önceden gözümün getirerek, istediğim sonucu zihnimde canlandırmayı çoktan alışkanlık haline getirdim. Böylece kendimi her zaman sakin, olaya hakim hissederek, bocalamadan, olayların akışını kolaylıkla belirleyebiliyorum. Ayna nöronları bunun ötesinde çok önemli başka bir görev daha üstlenir ve bize hepimizin şimdiye kadar mutlaka hissetmiş olduğu, başka bir duygu verir. Belki, hiçbir şeyleri yokken birdenbire saygı ve servete kavuşan insanların hikayelerini duyduğunda, hissettiklerini hatırlayabilirsin. Belki belli bir süre için cesaretlenmiş, motivasyonun artmış ve onların başardığını, kendinin de başarabileceğini düşünmüştün. Sende bu duyguların uyanmasını sağlayan da yine ayna nöronlarıdır. Ayna nöronları, hayranlıkla okuduğun ya da duyduğun, başkalarına ait başarı hikayelerini, sana ait tecrübeler olarak kaydeder. Bilim adamlarının vardıkları sonuca göre, kendimizi biriyle ne kadar özdeşleştiriyorsak ve arzularımız onunkilerle ne kadar benzerlik gösteriyorsa, o şahsa ait tecrübeyi de o kadar yoğun hissedebiliyoruz. Bu yüzden başarı hikayeleri, sınırlarımızı aşmamıza yardımcı olur. Aynı başarıyı elde edebileceğimizi anlarız.
Başkalarının, görünüşte imkansız olan bir şeyi nasıl başardıklarıyla zihnimiz meşgul olmaya başladığı anda, ayna nöronları faaliyete geçer.
Ulaşmak istediğin şey her ne olursa olsun, başkalarının ona nasıl ulaştıklarını öğren. Bu amaca ulaşmış kişilerin hikayelerini oku, seyret ve analizini yap. Onların tecrübelerini özümse.
· Başarılı insanların hayat hikayeleri ile ilgilen. Başarılı yaşam öykülerini konu alan kitaplar oku, filmler seyret.
· Para sıkıntısı çekerken, ekonomik özgürlüğe ulaşmış insanların hikayeleriyle meşgul ol.
· “Mucize” denilen şeylerle ilgilen.
Bir engel aramakla vakit kaybetme belki hiçbir engel yoktur. Franz Kafka
Beynimiz Şekillendirilebilir
Beyin üzerinde yapılan araştırmalar bizleri bir kez daha şaşırtıyor. Zira bilim adamları beynin değiştirilebilir olduğunu keşfettiler. Beyin, iştigal ettiğimiz etkinlik doğrultusunda şekil alıyor. Bu değişim sadece teorik anlamda değil, fiziksel olarak gerçekleşiyor. Beynimizde olan bu değişim, meşgul olduğumuz düşünceler ve edindiğimiz tecrübelere göre gerçekleşiyor.

Yapılan bir dizi deneyde, deneklerin daha önce yapmadıkları faaliyetlerde bulunmaları sağlanılmış ve bunun sonucunda beyinlerinde, bu faaliyetler için kullanılan bölgelerde, tıpkı sürekli çalıştırılan bir kasta olduğu gibi, büyüme gözlemlenirken, beynin kullanılmayan diğer bölümlerinde ise bir küçülme gözlemlenmiştir. Beyin, bu bölgelerde gerçekten de hacim kaybetmişti. Bununla eş zamanlı olarak, kullanılan diğer tarafta yeni sinapslar oluşmuş, buradaki enerji akışı hızlanmış ve yeni otomatik düşünce zincirleri faaliyete geçmişti. Demek ki, beynimiz, belli bir süre yeni bir şeyle meşgul olur ve yeni şeyler düşünürsek, ağ bağlantılarını tamamen değiştirme ve sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar kurma yeteneğine sahiptir.
Yeni eylemler, düşünceler ve inançlar kısa bir süre sonra güçlü birer gerçeğe dönüşecektir.
Beynimiz kendini buna göre ayarlar.
· Belirli bir süre, belli bir şey düşündüğümüz, bir müddet belli bir işle uğraştığımız zaman, beynimizin ilgili bölümü büyür.
· Beynin bir müddet nadasa bırakılan, yani kullanılmayan kısmı ise küçülür.
İlgili bölgelerdeki sinir hücreleri (nöronlar), yeni elektriksel sinyallerin ve böylece yeni bilgilerin daha hızlı ve kolay taşınabilmesi için işlevlerini değiştirir. Bilim, beynin bu şaşırtıcı kendini tamamen değiştirebilme yeteneği için bir isim buldu bile: Plastisite
Burada bizim için büyüleyici olan asıl nokta, yaşamımızda her an yeni oluşumlar meydana getirebileceğimiz gerçeğidir. Beynimiz, düşüncelerimizden etkilenerek, onlar doğrultusunda yeni sinir hücreleri ve ağ bağlantılarını tamamen yeniler.
Ruhumuzu eğiterek geleceğimize istediğimiz şekilde yön verebiliriz.
Demek ki, belli bir süre yeni şeyler düşünürsek, beynimizin kullanılmayan kısımlarını geliştirebiliriz ve böylece geleceğimiz de tamamen farklı gelişebilir.
· Yeni düşünme biçimimiz ve eylemlerimiz sayesinde beynimizde yeni sinir hücrelerini faaliyete geçirebiliriz.
· Sinir hücrelerinin (nöronların) fonksiyonları değişebileceği, beyinde yeni bağlantılar oluşturabileceği gibi, beynin kullanılmayan -mesela, endişe ve olumsuz düşüncelerle ilgili kısımları- gitgide küçülerek, önemini yitirebilir.
· Hayatımıza yepyeni bir yön verebiliriz.
· Düşüncelerimizi belirli bir süre “istenilen” tarafa yönlendirirsek, inançlarımızı bile tam anlamıyla değiştirebiliriz.
· İnançlarımız değiştiği anda, yaşam tarzımız da değişecektir.
Tabii ki beynimizin kendini değiştirmek için biraz zamana ihtiyacı var. Sinir hücreleri bilinçli olarak uyarıldıkları zaman, komşu hücreyle bağlantı kurar, hem de birkaç dakika içinde. Sinir hücreleri “küçük caddeler” inşa eder. Ama bu caddeler ulaşıma elverişli hale gelene kadar, yani bilgi alışverişi mümkün olana kadar, bir gün geçmektedir. Max Plank Enstitüsü’nün neurobiyologları, sinir hücrelerimizin, yeni yapılandırılmış kontak noktaları vasıtasıyla bilgi iletişimi yapabilmek için yirmi dört saate ihtiyaç duyduklarını keşfetmiştir. Öğrendiğimiz yeni bilgilerin yerleşmesi zaman alır. İlk sekiz saat içinde beynimizde ilk önce küçük dallar oluşur. Bunu takip eden saatlerde bu yapılandırmanın devam edip etmeyeceğine ve kalıcı olup olmayacağına karar verilir.
Eğer yeni edindiğimiz bilgilerin kalıcı olmasını istiyorsak, onu tekrarlamalıyız. Bu, bir öğrenme sürecidir ve sadece sık sık tekrar yaparak bilgilerin beynimize yerleşmesini sağlayabiliriz. “Yapa yapa usta olunur”. Affirmasyonları ve olumlu inanç cümlelerini neden oldukça sık tekrarlamamız gerektiğini bu cümle ile de açıklayabiliriz.
İstemediğimiz inançlarımızdan kurtulmanın yegane yolu, arzu edilen yeni inançlarla istikrarlı bir şekilde meşgul olmaktır.
*
Bütün istek cümlelerinin ve afirmasyonların hizmet ettikleri tek bir amaç vardı: Rezonans alanımızın yeniden programlanması.
*
Yapılması gereken şey, eski olumsuz inanç kalıplarını, yaşamımız üzerindeki etkileri ile birlikte devreden çıkarmak ve olumlu yeni rezonans alanları oluşturmaktır.

Rezonans Kanunu – Pierre Franckh
 
ÇEKİRDEK İNANÇ NEDİR? ÇEKİRDEK İNANÇ TEMİZLİĞİ

ÇEKİRDEK İNANÇ (NEGATİF BİLİNÇALTI KODLARI) NEDİR?

Çekirdek inanç (NEGATİF BİLİNÇALTI KODLARI) doğduğumuz günden başlayarak bilinçaltımıza attığımız, kendimiz ile ilgili olumsuz düşünce kalıplarının sistematik toplamıdır.

Tecrübe ettiğimiz olumsuz olgular, özümsediğimiz kültürel negatif söylemler, aileden aldığımız olumsuz düşünce kalıplarının yarattığı sahte öz farkındalığın oluşmasıdır çekirdek inanç.

Dolayısıyla bugün beni ben yapan, kararlarımı , davranış şekillerimi , hayattaki pozisyonumu belirleyen zihin yapımızın önemli bir kısmını oluşturan olumsuz düşünce kalıplarının toplamıdır çekirdek inanç (larımız) veya Negatif Bilinçaltı Kodlarımız. Bir diğer deyişle insanın bilinçaltına kök salmış, mutluluk amacını baltalayan kötü bir mirastır.

Kendimizle ilgili beğenmediğimiz bir tarafımızı keşfetsek de, bunu uzun vadede değiştirmenin tek yolu, bilinçaltı düzeyinde yılların birikimi sonucu oluşturduğumuz Negatif Bilinçaltı Kodlarımızı değiştirmeden (temizliğinden) geçmektedir.

Bilinçaltında yatan, kendimizle ilgili olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeden, sağlanan değişimlerin, yüzeysel, kısa vadeli veya hevesle geçici değişimler olduğunu bir çok kez tecrübe ederiz. Bilinçaltı Kodlarımız, yani ‘’ben’’ ve ‘’evren’’ (etraftaki her şey ) tanımlamamızı yeniden yapılandırmak, öz değişimin anahtarı olarak karşımıza çıkmaktadır.



ÇEKİRDEK İNANÇ (NEGATİF BİLİNÇALTI KODLARIN) TEMİZLİĞİ

Bilinçaltı Dönüşüm Çalışması Hayatta başarılı ve sonuç olarak mutlu olmamızın önündeki en büyük problem kendimiz olamamaktır. İnsan yaratılışı ve doğası, evren ile harmoni içinde çalışmasına rağmen, yukarda sayılan faktörler nedeniyle kendisine uzaklaşabilmektedir. Bir diğer deyişle, korkularla ilişkisi olmayan özvarlığımızdan uzaklaşırız. İnsanın doğası, sorunsuz ve mutluluğa koşan ve olumlamalar ile dolu bir bütün iken, gerçek kimliğimizden uzaklaşarak, mutluluk, başarı ve sağlıktan da uzaklaşmış oluruz.

Bilinçaltı Dönüşüm, yılların birikimi sonucu oluşmuş olumsuz düşünce kalıplarının yerine, ilgili konu doğrultusunda olumlu düşünce kalıplarının edinilmesini sağlayan, bireyin doğasına dönmesini, dolayısıyla mutluluğu, bolluğu başarıya koşmasını sağlayan bilinçaltı düzeyinde bir çalışmadır. Bio -frekans Bilinçaltı Telkinlerinin temelinde yer alan kuantum olumlamalar ilgili konudaki negatif bilinçaltı kodları (çekirdek inancı) temizleme fonksiyonunu üstlenerek bireyin ilgili konudaki yaşam kalitesini arttırmaktadır.

Zihnin doğduğu günde olduğu gibi bireyin yeniden lehine çalışmasını sağlamaktadır. Negatif Bilinçaltı Kodlarınızın Tespiti ve Temizlenmesi için Bilinçaltı Dönüşüm Çalışmasından faydalanabilirsiniz.

ÇEKİRDEK İNANÇ TESTİ

ESNEK.. KATI

SEVİMLİ.. SEVİMSİZ

DÜŞÜNCELİ.. DÜŞÜNCESİZ

ZEKİ.. APTAL

FARK EDİLEN.. SİLİK

HEYECANLI.. DURGUN

GİRİŞKEN.. ÇEKİNGEN

GÜVENLİ.. GÜVENSİZ

KARARLI.. KARARSIZ

ÇALIŞKAN..TEMBEL

DEĞERLİ.. DEĞERSİZ

ÇALIŞKAN..TEMBEL

RİSK ALAN.. RİSK ALAMAYAN

GÜVENİLİR..GÜVENİLMEZ

ANLAYIŞLI.. ANLAYIŞSIZ

MUTLU.. MUTSUZ

SORUMLU.. SORUMSUZ

AKTİF.. PASİF

CANLI.. CANSIZ

YETERLİ.. YETERSİZ

ÖNEMLİ.. ÖNEMSİZ

ŞEFKATLİ.. ŞEVKATSİZ

ALÇAKGÖNÜLLÜ.. KİBİRLİ

EĞLENCELİ.. SIKICI

VERİCİ.. ALICI

COŞKULU.. COŞKUSUZ

RENKLİ.. RENKSİZ

YAKIN.. MESAFELİ

SICAK.. SOĞUK

GÜZEL/YAKIŞIKLI.. ÇİRKİN

İYİ.. KÖTÜ

CÖMERT.. CİMRİ

TUTUMLU.. SAVURGAN

İNİSİYATİFLİ.. İNİSİYATİFSİZ

DÜRÜST.. YALANCI

TEMİZ.. PİS

DERLİ TOPLU.. DAĞINIK

SEVECEN.. ŞIMARIK

UYUMLU.. BASKICI/UYUMSUZ

DESTEKLEYİCİ.. KÖSTEKLEYİCİ

KEYİFLİ.. DEPRESİF

İLGİNÇ.. SIRADAN

BENCİ.. BENCİL

SAKİN.. ENDİŞELİ

KARARLI.. İNATÇI

ONURLU.. GURURLU

YUMUŞAK.. AGRESİF

AKILLI.. AKILSIZ


Her birimiz zaman zaman bu sıfatlara uygun davranışlarda bulunuruz. Ama şu anda kendinize 0 ya da 3 puan verdiğiniz sıfatları defterinize yazın.

Listede bulunmayan ama sizi tanımlayacak başka sıfatlar olduğunu düşündüğünüz sözcükleri de listenize ekleyebilirsiniz.

Oluşturduğunuz liste sizin kendinizle ilgili çekirdek inançlarınızı gösterir.

Bu listeye baktığınızda kendinizi nasıl görüyorsunuz?

Çekirdek inançlarınız eleştirel mi destekleyici mi?

Şimdi listenizdeki sözleri bir başkasına söylediğinizi düşünün.

Bu kişinin size verdiği tepki ne olurdu?

Kendisini size yakın mı hissederdi uzak mı?

Kızar mıydı, mutlu mu olurdu?

Sizi katı yargılayıcı biri olarak mı algılardı?

Em-patik anlayışlı biri olarak mı?

Peki listedeki sözleri biri size söyleseydi o kişiye karşı tabrınız ne olurdu?

Testi hakkını vererek yaptıysanız çekirdek inançlarınızın çoğunun olumsuz olduklarını göreceksiniz.

Çekirdek inançların ortak özellikleri genellikle çok yargılayıcı ve eleştirel olmalarıdır.

Kendinizle ilgili bu düşünceler aslında hiç mantıklı değildir ve bunlar Özsaygınızı düşüren düşüncelerdir.



ÇEKİRDEK İNANÇ NASIL BULUNUR?


Akıllı, sevimli ve iyi çocuk olmaya çalışan, onaylanmaya, sevilmeye ve kabul görmeye ihtiyaç duyan bir küçük çocuk örneğin abisinin daha çok korunup kollandığını, kendisinin geri plana itildiğini hissettiği bir aile ortamı içinde büyürse; abisi kadar sevilmek, onaylanmak ve kabul görmek için abisi gibi olmaya çalışır.

Abisini model alır ve yavaş yavaş kendini ortaya koyarsa sevilmeyeceği inancının tohumlarını bilinçaltında filizlenmeye bırakır.

Bu tavrının işe yaradığını deneyimlerse, bu döngü pekişmeye başlar ve biraz daha sevilmek için, korunmak için o gibi olma çabasını sürdürür.

Bu arada çocukta ‘ben olduğum gibi kabul edilmiyorum‘ çekirdek inancı oluşmaya başlamıştır.

Ayrıca ‘kendim olursam sevilmem‘ inancı da bununla birlikte gelişmeye başlar. Ayrıca değersizlik ve yetersizlik inancı da oluşmaktadır.

Çocuk çevresi tarafından başka çocuklar ile kıyaslanmışsa da bu döngü yine güçlenir.

Alenin bu tavrı çocuğu ‘sevgi dilenciliği yapmaya zorlar’, güçsüz, bakıma ve korunmaya muhtaç çocuk hayatta kalma ve sevgi ihtiyacı nedeniyle adeta bu rolü üzerine giyer. İçten içe acı çekmektedir, ama bu durumu değiştirecek güce sahip değildir.

Bu tavırları ile çocuğu nasıl yaraladığından habersiz aile büyükleri ve ebeveynler sevgi dilenciliğine zorladıkları çocuğunun kendilerine de öfke duymasına neden olur.

Kişi özden bir ilişki ile bu büyüklerini içte kalmış bu öfkenin yarattığı içerleme ve mesafe yüzünden büyüdüğünde de sevemez.

Buradan yola çıkarak gelelim başka bir çekirdek inancın nasıl çapraz bağ kurarak oluştuğuna..

Bu küçük çocuk abisi gibi olmaya (örn: abi güçlü, özgüvenli, kararlı vs vs olsun) çalışıyorken abisinde kardeşini dışlayan bir yapıya sahipse, onu o da dışlıyorsa(abi de, kendini ‘öncelikli ve değerli, sevginin merkezi çocuk tahtı’ndan ettiği için kardeşine kızgındır) hatta ona kötü davranıyorsa; bu kez de küçük kardeşin bilinçaltı şöyle bir bağlantı kurabilir ve yaşamdaki çözemediği engelleyici çekirdek inancını oluşturabilir.

Kardeş, abi gibi güçlü, önde ve lider olmalıdır(çünkü ancak bu şekilde kabul görecek ve sevilecektir), ama abi kendisini incitmiş olduğu için kötü insandır. ”Güçlü insanlar kötüdür, güç kötüdür” ”Güçlü olursam yoldan çıkarım”.

İşte buyurun çekirdek inanca: Abi gibi güçlü olmak kötü insan olmam anlamına gelir.

Zaten erdemli, iyi çocuk olmak zorunda olan ben; ”Kötü insan olmak istemiyorsam güçlü, önder ve lider hatta başarılı biri de olmamalıyım!” Ve küçük kardeş ortamlarda kendini ifade edemeyen, hayır diyemeyen, sürekli çevresi tarafından onaylanmaya ihtiyaç duyan, kendini olduğu gibi ortaya koyamayan, özgüveni, değerlilik ve yeterlilik duyguları düşük bir birey olarak yaşamını sürdürecekken, öte tarafta abisi gibi güçlü, güvenli ve kararlı bir insana dönüşme arzusu taşır.. adeta iki kolundan farklı yönlere çekiliyor gibi hissederek..

Yukarıdakine benzer bir negatif çekirdek inancın varlığını kendinizde ya da çevrenizde göremediyseniz, bir de şunu inceleyebiliriz.

Saygınlık, itibar ve para değerlerine sahip bir danışan olsun.

Kişi bugün bu değerlerden saygınlık ve itibar gördüğü bir işe sahip bir yaşam sürüyor.

Bununla birlikte hayatına daha çok zenginlik, imkan ve parayı çekmek istiyor.

Ama bugün bu paraya ne yapsa da ulaşamıyor.

Para ile ilgili çekirdek inançlarına baktığımızda, çocukken babasını çok sevdiğini, onu idol aldığını görebiliriz.

Baba yaşamında çok başarılıdır, saygın bir işe sahiptir.

Bir gün karşısına çıkan bir iş fırsatını ” Bu teklifi ve parayı kabul edersem onların çalışanı olurum ve bugün gördüğüm itibar ve saygı azalacaktır.

Ben saygınlığı ve itibar görmeyi ve kararlarımda özgür kalmayı seçtiğim için bu işin ücretli hale gelmesini kabul etmedim”.

Görevini gönüllü olarak devam ettirip hizmet sunmayı seçmiştir.

Bakıldığında gerçekten de sunduğu gönüllü hizmeti ücrete tabi yapmayı seçmiş olsaydı, gerçekten de özgür kararlar veremeyeceğinden bu kararında haklıdır ve kendine göre doğru seçim yapmış olabilir.

Ama bu duruma şahit olan çocuğun bilinçaltı bu detayı atlayarak işlem görür ve paraya dair negatif bir çekirdek inanç oluşturur.

Büyüdüğünde saygın, belli bir pozisyona gelmiş ve hatta bugün tecrübeleri ile daha fazla kazanabileceği başka iş projeleri alma imkanı varken, bunu yapamaz. Nedenini bilmediği bir şekilde para kazanabileceği tüm işlerden onu uzak tutan, sabote eden durumlar içinde hapsolur.

Bilinçli olarak para kazanmak istiyor, ama bilinçaltında ” saygınlık, itibar = parasızlık”. ”Para saygınlık ve itibarı alır götürür.” İnancı yerleşiktir bir kere. ”Eğer benim için saygınlık ve itibar önemliyse, o zaman fazla para kazanmamam gerekiyor.”

Hayatına sürekli kendine yetemeyen erkeleri çeken bir kadın ya da sorumluluk almaktan kaçınan ilişkilerin sürekli yaşandığı benzer ilişki döngülerinde de durum farklı değildir aslında.

Hayatına kendine yetersizlik hissettiren kadınları çeken erkeklerin durumları da, hayatına kendine değersizlik hissettiren erkekleri çeken kadınların durumları da farksızdır yine.

Yani sağlıklı bir ilişki deneyimleyip mutlu doyumlu bir ilişkiyi arzuluyor ama bulamıyorsak da, başarı istiyor ama olamıyorsak da, ya da başarılıyız ama kendimizi geldiğimiz başarılı pozisyonda bile başarılı ‘hissedemiyorsak” da bilinçaltı inançlarına bakmalı, bir uzmandan bu konuda yardım almalı, çekirdek inanç tespiti ve temizliği yapılmalıdır.

Aksi halde çocukken alfa zihin dalgası düzeyinde oluşmuş bu koruma kaydı , yazılımı ve programlarını, bugün zihin beta dalgası düzeyinde çözemememizin nedeni de aynıdır.

Bilinçaltı temizliği, özel çalışma ve yöntemlerin sistemli bir şekilde uygulanmasını gerektirir.

Çünkü ancak bilinçaltının kayıt yaptığı dalga boyunda (alfa), onunla aynı dili konuşabildiğiniz bir düzlemde kayıtlı negatif inanç değiştirilebilir ve dönüştürülebilir.


ÇEKİRDEK İNANÇLAR NASIL OLUŞUR?


Cesaret kırıcılar: Anne, baba, öğretmen gibi otorite figürleri tarafından sürekli söylenerek aktarılan inançlardır. (Sevimsiz, beceriksiz, başarısız, yeteneksiz gibi yüklemeler)

Doğrudan deneyim: Bizzat yaşayarak bazı şeylerin nasıl işe yaradığı öğrenilir. Fakat çocuklar hatalı inançları kapmaya daha meyillidir.

Çocuk merkezli mantık: Güvenilen bir yetişkin veya ebeveynin söylediği bir şeyi çocuk sorgusuz, sualsiz, içselleştirebilir. Annenin kızını korumak için söylediği “iyi kızlar otururken bacaklarının açmazlar” gibi bir söz ileride evlilik ve cinsellikte problem olarak karşımıza çıkabilir.

Bilinçsiz taklit: Çocuklar kültürel değerleri, konuşma biçimlerini, düşünme ve tepkisel tarzları, diğer insanların spesifik inançlarını kolayca alabilirler.

Örneğin, babanın çalışıp para kazanması, annenin de evde temizlik, yemek, bulaşıkla uğraşması kültürel değerlerden kaynaklanan bir inanç olarak yerleşir.

Sahip olduğumuz inançların bir kısmı yetenek ve davranışlarımıza olumlu yönde etki ederken, bir kısmı da olumsuz, negatif etki yapmaktadır. Ne istediğimi bilmiyorum, yeterince akıllı ve zeki değilim, çok gencim, çok yaşlıyım, zamanım yok, vaktim az kaldı, bilmiyorum ki, ya başaramazsam, başaramazsam herkes bana güler, sorumluluğum çok fazla, bende yetenek yok gibi çok sık duyduğumuz bu önergeler en yaygın sınırlayıcı inançlardır.


Bu benim hakkım değil, bunu hak etmiyorum hisleri veya ben kiloluyum, çok zayıfım, burnum çok uzun gibi fiziksel özelliklerinden memnun olmama gibi kişisel öz saygı problemleri değersizlik duygusu yaratarak, kişinin mümkün olan hedefe ulaşamamasında rol oynamaktadır.


Yeterince iyi değilim, herkes bana bakıyor gibi yargılanma korkuları da kişileri başarısızlığa itmektedir.


Başarısızlık (hata yapma) korkusu veya başarırsam bu kadar adamı nasıl idare ederim, hep aynı başarıyı gösteremezsem gibi başarı korkuları da bilinmeyenden korkmak kaynaklıdır. Bilinmeyenden korkmak ise ümitsizlik duygusundan beslenir. Kişi bir şekilde hedefine ulaşamayacağına inanır.


Araştırmalar insanların inanç, varsayım ve tutumlarını değiştirmekte zorlandıklarını ortaya koymaktadır.


Avusturya’daki bir araştırmada kişilere inanç ve tutumlarının hataları objektif olarak gösterildiği halde kişilerin yeni bilgiye olan farkındalıklarını karartıp göz ardı ederek inanç sistemlerini korumaya çalıştıkları net olarak görülmüştür.


Bu süreçte şahıslar algıda seçicilik savunma mekanizmasını kullanarak kendilerinde bir kör nokta yaratmakta ve yeni bilgiyi kaydedilemez, işlenemez hale getirmektedirler. Fakat bu hiçbir zaman inançların değiştirilemeyeceği anlamına gelmemelidir.


İnançlar üç kategoride toplanabilir.


Kendimiz ile ilgili inançlarımız

Diğer insanlar ile ilgili inançlarımız

Dünya ile ilgili inançlarımız

Bu üç kategori çoğu zaman birbiriyle örtüşür. Kişisel inançlar, psikolojik problemin oluşumunda ve varlığını sürdürmesinde çok kuvvetli etkiye sahiptir. Çünkü kişinin ne düşüneceğini, ne fark edeceğini, ne hatırlayacağını büyük ölçüde onlar belirler.


Güçlü bir çekirdek inanç, değişime yönelik tüm kapıları kapatabilir.


Hipnoterapide ana prensip aşağıda belirttiğimiz alanlara verilen hipnotik telkinlerle kişinin inanç sistemini doğru şekilde yönlendirmektir.


Kimlik: Kişinin kim ve ne olduğu ile ilgili inançlarıdır. Bunlar geçerli hiçbir kanıt ve faaliyete bağlı olmayan, test edilip, sorgulanamayan inançlardır. Ben iyi biriyim, ben doğuştan kötüyüm, çok yakışıklıyım, benden kimse hoşlanmaz, ben gerçek bir dehayım, ben zavallıyım gibi inançlar kişinin farklı durumlarda nasıl davrandığını tanımlayan ifadelerdir. Bu ifadeleri değiştirmek çok zor olabilir. Çünkü ne zaman bu inançların aksine bir kanıt ile onlara gösterilse çoğunlukla değiştirilen kanıt olmakta, inançlar yerinde kalmaktadır. Bu inançlar hipnotik mantık kullanılarak değiştirilebilir ve değişim direkt telkinlerin tekrarıyla güçlendirilir.

Davranış: Kişinin rolleri ve bunlara bağlı kabul edilmiş davranışları ile ilgili inançlarıdır. Bu inançlar kişinin dünya ile ilgili öğrendiklerini ve belirli durumlara nasıl tepkiler verdiğini gösterir. Bunlar daha çok kişinin yaptığı aşırı genellemelerden kaynaklanır. Kişi herhangi bir durumun bazı öğelerini alır ve ilgisiz bir durumla eşleştirir. Örneğin bazı insanlar haksız ve temelsiz bile eleştirilse, bunu bilmelerine rağmen kendilerini suçlu hissederler. Bilinçaltındaki utanma ve yetersizlik duygularını abartarak karşı taraftan özür dilerler. Bir süre sonra bu durum kızgınlık duygularını arttırır. Artan bu kızgınlık duygusu da öfke ve küsme gibi uygun olmayan davranışları tetikler. Uygun olmayan davranış kalıplarının, benzer durumlar ve o hatıralara ait olaylarda yüzlerce kez tekrarlanmasıyla verilen tepki otomatik hale gelerek yerleşmiş olur. Bu süreç tamamlandığında kişiler verdikleri tepkileri son derece doğal ve doğru bir davranış olarak içselleştirmişlerdir. Bu inançlar ve davranış kalıpları sorgulandıkları andan itibaren değiştirilebilmektedir. Hipnotik telkinler sayesinde insanların otomatik, kalıplaşmış yanlış ve olumsuz davranışlarını değiştirmek kolaylaşmaktadır.

Yetenek: Kişinin kalıplaşmış temel inançlarındaki esneme sınırı, kişinin değişim yeteneği ile doğru orantılıdır. Yetenek olgusu kişinin ne yapabildiğini, kendisine neyi ne kadar yapmak için izin verdiğini açıklamaktadır. Birçok insan, diğer insanlarla ilgili objektif bir değerlendirmeye girmeden birçok özellik ve yeteneğin kendisinde kısıtlı olduğuna inanmaktadır. (İsim hafızası, yön bulma becerisi, iradesine hakim olma gücü, cinsel performansı, matematik yeteneği gibi) Böyle çekirdek inançlarda sosyal fobileri ortaya çıkarmaktadır. Yetenek ile ilgili inançlar çoğu zaman test edilmemiş birçok varsayımlardan gelmektedir. Kişiler bilinmeyenden korktukları için yeteneklerini sınamadan inançlarında ısrar etmektedirler. Bu tür inançları hipnoz altında hipnotik telkinlerle değiştirmek mümkündür.

Kurallar: Tüm insanlar yaşam pratiğinde, günlük hayatta otomatik kurallarla davranmaktadır. Neyi nasıl satın alacağız, kim nasıl konuşacak, ne giyilecek, ne zaman, nerede, nasıl yenecek, ne zaman, nasıl eğlenilecek, nasıl dinlenilecek gibi günlük hayatta rutin olarak yaptığımız tüm davranışlar otomatik olarak yapılmasa, bunları düşünüp planlamaktan hiçbir şey yapamazdık. Bu kurallar genel olarak sorgusuz sualsiz benimseyip varlık yapımıza kattığımız dünya görüşümüzü oluşturmaktadır. Dünya görüşlerimiz ise çoğunlukla zaman içerisinde günün şartlarına uymayıp, mantıksız, yersiz, anlamsız kalabilmektedir. Hipno-terapi sırasında terapist, diğer insanlarla ilişkideki yeni kuralları, belli durumlarda nasıl davranılacağını, belli ortamlarda nelere dikkat edileceğini doğrudan telkin yöntemiyle değiştirebilmektedir. Kurallar çok hızlı ve kolaylıkla değiştirilebilmektedir. Çünkü kuralları çekirdek inançlar gibi çok derinlere kök salmış değildir. Bilinçaltına trans halinde yerleştirilen yeni kural sanki her zaman oradaymış gibi algılanır ve problemsiz olarak uygulamaya geçer.

Beklentiler: Diğer insanları nasıl algıladığımız ve beklentilerimizle ilgili inançlar bebeklik ve çocukluk dönemlerimizde aile üyelerimizle etkileşimden kaynaklanan genellemelere dayanmaktadır. İnsanlara güven olmaz, herkes benim hatamı arıyor, herkes benden faydalanma peşinde gibi inançlarımız diğer insanlarla ilişkimizde iletişimsizlik yaratmaktadır. Beklentiler çoğu zaman, kişinin kendisiyle ilgili inançlarından kaynaklanır. Ben iyi değilim ki, herkes bende bir kusur buluyor gibi.

Dünya görüşü: Altta kalanın canı çıksın, her koyun kendi bacağından asılır, ağlamayana meme vermezler, hayatta korkaklara asla yer yok, hayat senin veya benim kaybedeceğim bir oyundur gibi atasözlerimize bile giren birçok ifade ve yaşam tarzı her duruma uygulanabilen inançlardır. Bu tür evrensel inançlar yerleşik ve sinsi olup, insanlar bu inançlarını rasyoneliz etmek için sürekli deliller arar ve bunları bilinçaltlarına yerleştirir. Evrensel inançlarda mantık aranmaz ve kullanılmaz. Bu nedenle hipnozda doğrudan telkin, bu inançlarda etkisiz kalır. Hipno-terapi sırasında kullanılan yeniden çerçeveleme teknikleriyle bu tür inançlar uygunuyla değiştirilebilmektedir.
ALINTIDIR
 
bu link çalışmıyor canım.
Bu blog alıntıya karşı korumalı, kadınlar kulübü de bazı sitelere karşı korumalı demek ki. :KK12:
google'a "çekirdek inanç nasıl temizlenir yazılırsa" Nur D. adlı birinin blogu çıkıyor. Sanırım milliyette de köşesi varmış. Vakti olana güzel paylaşımları var.
 
Bu blog alıntıya karşı korumalı, kadınlar kulübü de bazı sitelere karşı korumalı demek ki. :KK12:
google'a "çekirdek inanç nasıl temizlenir yazılırsa" Nur D. adlı birinin blogu çıkıyor. Sanırım milliyette de köşesi varmış. Vakti olana güzel paylaşımları var.
tamam canım, teşekkür ederim.
 
Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler” ( Maide/11)
"Hayatlarımız tevekkülden ne kadar uzak… Dünya için hız kesmeden koşturuyoruz her birimiz. Bu koşunun sonu ahirete çıkacak ve elimizde dünyaya ait hiç bir şey kalmayacak biliyoruz ama yine de yavaşlamayı ve daha kalıcı ameller biriktirmeyi beceremiyoruz. Mütevekkil olamadığımız için bunca telaşımız. Varsayımlar üzerine kurulu hayatlarımızda bütün ipleri kendi ellerimizde sanmamız ise en büyük yanılgımız.

Kuşlar gibi tevekkül etmeyi unuttuk biz. Çabaladık ama çabalarımızın sonucunu Allah’a bırakmayı unuttuk. Saydık, ölçtük biçtik, çoğaltma yarışına girdik. Çok hesapladık… Oysa Allah hesapsız rızık verendi anlayamadık…"
Alıntıdır.
 
Müminler yalnız Allah’a tevekkül etsinler” ( Maide/11)
"Hayatlarımız tevekkülden ne kadar uzak… Dünya için hız kesmeden koşturuyoruz her birimiz. Bu koşunun sonu ahirete çıkacak ve elimizde dünyaya ait hiç bir şey kalmayacak biliyoruz ama yine de yavaşlamayı ve daha kalıcı ameller biriktirmeyi beceremiyoruz. Mütevekkil olamadığımız için bunca telaşımız. Varsayımlar üzerine kurulu hayatlarımızda bütün ipleri kendi ellerimizde sanmamız ise en büyük yanılgımız.

Kuşlar gibi tevekkül etmeyi unuttuk biz. Çabaladık ama çabalarımızın sonucunu Allah’a bırakmayı unuttuk. Saydık, ölçtük biçtik, çoğaltma yarışına girdik. Çok hesapladık… Oysa Allah hesapsız rızık verendi anlayamadık…"
Alıntıdır.
çok güzelmiş canım, ellerine sağlık. ne kadar da doğru sözler, Allah bizleri tevekkül eden kullardan eylesin inşallah.
hep koşturmaca, hep telaşe, hep bir endişe içinde insanoğlu.
 
Kararsızlık için nasıl bir olumlama yapılabilir, çok kararsız-ikilemde kaldığım bir konu var, hangisini istersem benim için daha hayırlı olur bilemiyorum, emin olamıyorum, yanlış bir olumlama da yapmak istemiyorum. nasıl bir yol çizmem gerek yardımcı olur musunuz?
 
Kararsızlık için nasıl bir olumlama yapılabilir, çok kararsız-ikilemde kaldığım bir konu var, hangisini istersem benim için daha hayırlı olur bilemiyorum, emin olamıyorum, yanlış bir olumlama da yapmak istemiyorum. nasıl bir yol çizmem gerek yardımcı olur musunuz?


"Câbir bin AbdUllah (Allah ondan râzı olsun) şöyle der:

Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) bize, Kur’an’dan bir sûre öğretir gibi tüm işlerde istihâre etmeyi öğretir ve şöyle buyururdu: “Sizden biriniz bir işi yapmayı içinden geçirirse, farz namazın dışında iki rekat namaz kılsın. Sonra şöyle desin: “Allahım! İlmine başvurarak senden iyilik isterim.Kudretine dayanarak senden güç isterim. Senden, yüce ihsanını isterim. Sen güç yetirirsin, ben güç yetiremem.Sen bilirsin, ben bilemem.Sen bilinmeyenleri en iyi bilensin. Allahım! Bu işi -(burada isteğini/ihtiyacını söyler)- benim için; dinimde,yaşantımda ve işimin sonunda iyi biliyorsan, onu bana takdir et, kolaylaştır ve sonra bereketli kıl. Bu işin benim için; dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda şerli olarak biliyor-san onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Ve benim için nerede olursa hayrı takdir et. Sonra, beni ondan razı kıl.” (Buhâri (7/162)

İstihare Rabbimizin bize verdiği öyle muhteşem bir imkandır ki, değeri ve kıymeti maddi şeylerle ölçülemez. Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in bize öğrettiği bu dua sayesinde tüm işlerimizde gücü, bilgisi ve imkanı sınırsız olan Rabbimize danışarak işlerimizi hakkımızda en hayırlı bir şekilde sonuçlandırmasını isteriz.

Çünkü bizim gücümüz sınırlı Rabbimizinki sınırsızdır. Bizim bilgimiz çok yetersizken Rabbimizin bilgisi sonsuzdur. Anı, geçmişi ve sonrayı bilendir. Biz bazen kendimize dahi haksızlık ederken, Rabbimiz bize karşı çok merhametli olan asla haksızlık etmeyendir. Yani insanın işlerini danışabileceği, havale edebileceği en güvenilir, en zirve makamdır.

Hani önemli konumlarda bulunan, kararlarında isabetli olmaları gereken insanlar büyük meblağlar ödeyerek kendilerine danışmanlar tutarya. Hatta konuya göre danışmanlarıda değişir. Mü'min kullarına karşı çok şefkatli olan Rabbimiz her birimize bu muhteşem imkanı sunmuş ve Resulu vasıtası ile bu imkanı nasıl kullanacağımızı bize öğretmiştir.

Yukarıdaki hadisde sahabenin dediği gibi Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) bu duayı ashabına Kur'an'dan bir sure öğretir gibi öğretmiş ve her işlerinde Rablerine istihare yapmayı tavsiye etmiştir.

Bize verilen bu muhteşem imkandan ne kadar haberdarız? Bu muhteşem imkanı ne kadar kullanabiliyoruz?

İSTİHARE YAPMAK MI, İSTİHAREYE YATMAK MI


İnsanımız dinin asılları olan Kur’an ve Sünnetten uzaklaştıkca din adına ortaya çıkarılan çeşitli bidatlerin içine düşüyor. Bunu ibadet adına yaptığımız hemen hemen her konuda görebiliriz. Bunlardan biriside istihare hakkındadır.

İSTİHAREDEN SONRA YATMAK VARMI?

İstihare kelimesi arapçada hayır ve hıyar kelimelerinden türemedir. Türkçede iyilik ve tercih anlamlarına gelir. Yani iyiliği tercih etmek için kişinin Rabbine başvurması, O'nun sonsuz ilminden kendisi için hayır olanı tercih etmesi için yardım istemesi anlamına gelir.

Toplumumuzda neredeyse istihare yapmaktan çok istihareye yatmak anlayışı meşhurdur. Kur’an ve bize ulaşan sahih hadislerde ise böyle bir tabir bulunmamaktadır. İstiharenin içeriğini anlatan yukarıdaki hadisde de görüldüğü gibi istihare yapıldıktan sonra yatmaktan hiç bahsedilmemiştir. Gerek bu hadis, gerekse bu konu ile alakalı diğer hadislerde istihareye yatmak diye bir tabir bulunmamaktadır. Allah Resulu sallallahu aleyhi ve sellemin uygulamasında ve sahabenin tatbiklerinde de böyle bir şeye rastlanmamaktadır.

İSTİHAREDE KIRMIZI VE YEŞİL GÖRME VARMI?

İstiharede yatmak olmadığı gibi rüya görme, rüyada kırmızı ve yeşil renkler görüp iyi veya kötüye yorma şeklinde bir şeyde yoktur. Zaten kişi kendi arzusunun ve isteğinin olmasını isterken ve bunun tesiri altındayken nasıl sağlıklı ve objektif bir şekilde rüya görebilir. Hani bizim çok kullandığımız bir tabir vardır. “Aç tavuk rüyasında buğday görür diye.” İnsan gün içerisinde bilinçaltına kaydettiği şeyleri rüyasında görür. Birde rüyalar rahmani olduğu gibi şeytanide olabilir. Rüya ile amel zaten caiz olmayan bir şeydir. Bahsettiğimiz bu birkaç sebep dahi istiharede yatma, yeşil veya kırmızı görme gibi istihare ibadetine sonradan dahil edilen bid’atlerin ne kadar yersiz olduğunu ortaya koymaktadır.

İSTİHAREYİ BAŞKASINA YAPTIRMA VARMI?

Bize ulaşan sahih hadislere baktığımızda kardeşlerim, İstihareyi kişinin kendisinin yapması gerektiğini rahatlıkla anlarız. İstihareyi kişi adına bir başkasının yapabileceğine dair hiçbir delil bulunmamaktadır. Bu ve bunun gibi daha bir sürü bid’atin dahil edildiği istiharenin sünnette yapılış şekli şöyledir:

İSTİHARENİN SÜNNETTE OLAN ŞEKLİ NASILDIR?

Câbir bin AbdUllah (Allah ondan râzı olsun) şöyle der:

Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) bize, Kur’an’dan bir sûre öğretir gibi tüm işlerde istihâre etmeyi öğretir ve şöyle buyururdu: “Sizden biriniz bir işi yapmayı içinden geçirirse, farz namazın dışında iki rekat namaz kılsın. Sonra şöyle desin: “Allahım! İlmine başvurarak senden iyilik isterim.Kudretine dayanarak senden güç isterim. Senden, yüce ihsanını isterim. Sen güç yetirirsin, ben güç yetiremem.Sen bilirsin, ben bilemem.Sen bilinmeyenleri en iyi bilensin. Allahım! Bu işi -(burada isteğini/ihtiyacını söyler)- benim için; dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda iyi biliyorsan, onu bana takdir et, kolaylaştır ve sonra bereketli kıl. Bu işin benim için; dinimde, yaşantımda ve işimin sonunda şerli olarak biliyor-san onu benden, beni de ondan uzaklaştır. Ve benim için nerede olursa hayrı takdir et. Sonra, beni ondan razı kıl.” (Buhâri (7/162)

Hadisde de açıkca gördüğümüz gibi kardeşlerim, kişi iki rekat namaz kıldıktan sonra Rabbine Allah Resulunun öğrettiği bu dua ile dua eder. Ve işinde Rabbine başvurarak kendisi için hangisi hayırlıysa onu tercih etmesi için yardım ister. İstiharesini istediği kadar tekrarlayabilir ve istediği zaman yapabilir. İstihare sadece bundan ibarettir. Yani doğru olan istihareye yatmak değil, istihare yapmaktır.

Rabbim hepimize bid’atlerden uzak ve gecesi gündüz kadar açık ve net olan bir din yaşamayı nasip etsin. Amiiin."
Alıntıdır.
 
X