Güncelleme: karışık bir yazı. Okumak istemeyenleri, ben şimdi ne okudum diyecek olanları şimdiden uyarayım..
Zincirlerim var benim..
Başkaları tarafından boynuma geçirilmiş, doğmamın bedeli olan zincirler.
Doğar doğmaz boynuma takmaya başladılar. Her yaş aldığımda bir tane eklediler. Büyük günahımın, dünyaya gelişimin bedelini canımı yaka yaka ödettirdiler. Ne annem vardı ne babam. Cismen evet varlardı ama ruhen derin bir kuyunun içinde debelenen, kainatta kimsenin haberdar olmadığı bir kaplumbağa kadar yalnızdım. Küçücük bir çocukken başka çocuklar büyüttüm. Onlar büyüdü ben küçük kaldım. Sürekli kendimi sorguladım, neyi sorguladığımı bilmeden.
Biraz büyüyünce zincirlerimin hacmi de büyüdü. Sahi artık yeni zincirler lazımdı bana, eskilerine alışmıştım, boynum bükülmüştü, ben onlarla yaşamayı öğrenmiştim, yenileri lazımdı, çok daha ağır ve büyükleri..
Hiç imtina etmeden, fikrimi sormadan, sesimi duymadan yenilerini taktılar. Eziyet edilmeye, aşağılanmaya, hor görülmeye o kadar alışkındım ki, çıkarmaya çalıştığım tiz sesler de ezikliğime karışıp boşluğa dağıldı.
Kabullendim, yaşım küçüktü, yeterince korkaktım, gün yüzü görmediğim için neyi umut edeceğimi, ne için savaşmam gerektiğini bile bilmiyordum. Sabah,akşam olmasını bekledim. akşam, sabaha çıkmayı. Bir ottan daha işlevsiz ve amaçsız yaşamayı en iyi ben bilirdim. Yaşadım, yaşamak denirse..
Sonra birgün birşey oldu. Aslında birgün değil, çok gün.. Günler içinde birşey oldu. Neyin cezasını çektiğimi sorgulamaya başladım. Neyin bedelini ödediğimi. Doğmayı ben istememiştim. Zorla getirdikleri bu dünyada ben neyin cezısını çekiyordum? Ben bu kadar mutsuzluğu, aşağılanmayı hakedecek ne yaptım? Cevap kocaman bir hiç. Asıl acı taraf bana bunları reva gören birinci el artık birşeyler için pişman olmaya başlamıştı. Kendi de bana neden bunları yaptığını bilmiyordu. Yani açıkçası sebepsizce b.k yoluna gitmiştim. Ama olan olmuştu. Olan benim 25 yılıma olmuştu.
Kendimi ölüm döşeğinde 80 yaşında bir ihtiyar olarak hayal ettim. Geriye baktım, bana bu hayatı zehir eden kimse bu dünyada değildi, benim kulağımda patlayan tokatlar, yüzüme haykıran ağızlar hep susmuştu. Pişman oldum, keşke kabullenmeseydim, sesimi çıkarsaydım, bir yerden başlasaydım dedim. bir şansım olsa da 25 yaşına dönsem, zincirlerimi paramparça edip kaçıp kurtulsam dedim. O an bir şey oldu ve Allah beni 25 yaşıma geri gönderdi.
Şimdi ben bedenen 25inde, ruhen 80ninde bir nineyim. Ayaklanmaya, yaşamaya, gerçekten yaşamaya ihtiyacım var.
Korkuyorum ama neyden korkuyorum ki?
Ailesizlikten mi?
Benim hiç ailem olmadı ki..
Eşsizlikten, başımda duran birinin olmamasımdan mı?
Sürekli hakaret eden, eş değil evine hizmetçi aldığını zanneden bir eş olmasa da olur..
Beni kötülerler, hor görürler diye mi?
E zaten hep hor görüldüm ya ben..
Kızım ve oğlum babasız büyüyecek diye mi?
Sürekli anneleriyle atışan, aşağılık muamelesi yapan bir babanın yokluğu daha az zarar verir onlara..
Şimdi..
Ya bu hayata devam edip mutsuz olarak, keşkelerim içinde patlayarak öleceğim, ya bir buhran anında bir arabanın önüne atlayacağım, ya da yepyeni bir yola girip hayatımı başkalarının elinden kurtarıp kendim ve çocuklarım için birşeyler yapmaya çalışacağım.
Ben sonuncusunu denemeye karar verdim. Sizden, daha doğrusu içinizdeki okumuş, geçirmiş, bilgi sahibi, duygu sahibi insanlardan yardım istiyorum. Bu sene üniversiteye hazırlanacağım. Öyle bir bölüm olmalı ki çalışıp çabaladığım takdirde bana yurtdışı şansı verebilsin. Bazen çok uçuk ve imkansız gibi geliyor ama yapan insanlar var. Onlar gökten zembille inmedi. Akıllarını çalıştırıp bir yerlere geldiler. Benim böyle bir şansım olamaz mı? Benim aklımda psikoloji var ama ne kadar doğru bir karar olur bilmiyorum. Psikolojisi alt üst edilmiş bir hasta olarak kendi kendimi iyileştirmeyi umut ediyorum belki de.
Hangi bölüme gidersem kendime yeni bir hayat kuracak şansı bulabilirim? Çalışmak sorun değil. Gecemi gündüzüme katar en iyisini yaparım. Bana izin verildiği kadarıyla en iyisini yaptım hep. Şimdi de yapabilirim. Sadece bir yol haritasına ihtiyacım var.