Akif'in Karakteri:
Akif,
Kanaat sahibi idi. Gelişi güzel olayların arkasından sürüklenmezdi. Akif, sadece bir köşeye çekilip düşündüklerini ve duyduklarını yazmakla kalan bir şair değildi. Aynı zamanda doğru bildiği şeyleri yapmaya çalışan, hareketlerini samimi duygularına uygun düşürmeye uğraşan bir cemiyet adamı idi. Memuriyet mesleğinde, cemiyet işlerinde, vatan işlerinde kendine teveccüh
(manen üzerine düşen ) eden vazifeleri yapmak için didinmiş durmuştu.
Çok azim sahibi idi. Bir kere bir şeye azmetti mi, artık onu yapmak mesele değildi.
Vefakarlığı müstesna derecede idi. Dostluğuna bihakkın
( hakkıyla ) güvenilirdi. Vefasızlık, nazarında en büyük namertlikti. Yalnız insanlara karşı değil, Allah'ına, Peygamberine, Milletine, Vatanına karşı da Vefakardı.
Çok mütevazi idi. Gösterişi hiç sevmezdi. Sırası gelmeyince ilmini bile izhar
( ortaya koymaz, göstermezdi ) etmezdi.
Çok büyük izzet-i nefis sahibi idi. Bütün hayatında hiç bir defa, hiç bir kimseye karşı en ufak bir söze, ufak bir muameleye, hatta ufak bir bakışa bile tahammül bile edemezdi. Şeref ve haysiyetine bütün müddet-i ömründe toz kondurmamıştı.
Son derece metin bir adamdı. Yeis, korku nedir bilmezdi. Hissiyatına karşı soğukkanlılığını muhafaza ederdi. Merd bir adamdı. Çocukluğundan beri mertliğe meftun
( aşık ) du. Acze düşmüş adamdan intikam almayı mertliğe münafi
( aykırı, ters ) görürdü.
Bütün insanlara karşı hayırhahtı
( iyilik isteyen, iyilik düşünen ) Bilhassa arkadaşlarını iyi bir halde görmekten büyük zevk alırdı.
Söze büyük kıymet verir, verdiği sözü mutlaka yerine getirirdi. Yalan nedir bilmezdi. Her sözü doğru idi. Hiçbir kimse ömründe onun bir kere olsun yalan söylediğini görmemiştir. Yalan söyleyenlere çok kızardı.
Utangaçtı Ona faziletinden, kudretinden bahsederseniz kızarır, başka tarafa bakardı. Hayatın ısdıraplarını gülerek karşılardı. Ona göre hayatta tahammülü kabil olmayan en büyük yük, hamule-i minnetti.
( Yapılan iyilikleri sayarak başa kakmak )
Fenalığa karşı iyilikle mukabeleye çalışır ve bundan zevk alırdı.
Ömründe bir kere olsun, kuvvete boyun eğmemişti. Kaviler,nüfuzlular onu karşılarında daima haşin görmüşlerdi. Haksızlığa karşı tahammülü yoktu ve haksızlığa hemen mukabele ederdi. Kızınca yüzü korkunç bir heybet alırdı. Korkunç şiirlerindeki heybet gibi.
Halkın ıstıraplarına alaka gösterirdi. Halk sıkıntıda iken zevk ve sefahet ( eğlence ) içinde yüzenlere düşman kesilirdi.
Çetin huylu idi. Onunla dost olmak kolay değildi. Onu anlayabilirseniz canını da sizin için feda ederdi.
Her şeyi tamdı; alakası da, alakasızlığı da. Sevdiğini tam severdi. Ruhunun ısınmadığı adamlara da alaka göstermezdi. Fakat kin de bağlamazdı.
Sohbetine doyamazdınız. Susması bile zevkliydi. Bazen yalnız gözleri konuşurdu. Sevdiği, inandığı şeylere ağzınızı açamazdınız; buna tahammülü yoktu. Başkasının inandıklarına hürmet ederdi. Kendisinin de inandıklarına başkası hürmete mecburdu.
Kendi işlerinde lakayd dı. Fakat sevdiklerinin her işine alaka gösterirdi. Sevdikleriyle çok latife ederdi. En sevdiği şey, yalnız kalıp düşünmekti. Şehrin dağdağasından
( gürültü ) sıkılır, daima uzak ve ıssız yerlerde dergah gibi bir yeri olmasını tahayyül
( hayalinde canlandırmak ederdi. Orada insanlardan uzak, tabiatla başbaşa kalmak isterdi.
Çok hazır cevaptı. Bazen cevap makamında fıkra gelsin mi? der, hemen bir fıkra naklederdi. Hoşuna giden fıkra, şiir, her ne olursa olsun tekrarından zevk alırdı. Bir meclisten hoşlandı mı söze seve seve karışır, açılırdı. Meclise yabancı karıştığı zaman neşesi kaçardı. Fikrini bir ilamın hüküm fıkrası gibi kısa söylerdi. Kalabalıkta yok denecek kadar sessizdi.
Ne olduğu belirsiz, renksiz, meşrebsiz insanları hiç sevmezdi Okutmak ve yazmak en büyük zevki idi. Okuttuğu derse ehemmiyet verirdi. Bildiğini iyi bilirdi. Bilmediği şeye de hiç karışmazdı. Hafızası çok kuvvetliydi.
İrfan ve liyakate meftundu. Kudret ve fazilet sahiblerini candan sever, kudret ve kabiliyet gördüğü herkesi millete hizmet yolunda çalışmaya teşvik ederdi. Cahilane taassubun müthiş düşmanıydı.
Eskiye kayıtsız şartsız bağlı değildi. Yeniye de körkörüne taraftar değildi. Düsturu şu idi: Eski, eski olduğu için atılmaz, fena olursa atılır. Yeni, yeni olduğu için alınmaz, iyi olursa alınır.
O, hem şair, hem alimdi. Ahlaki meziyetleri, insani vasıfları şiirinden de, malümatından da yüksekti. Asrın icabatına ( gerekenler ), gençliğe, istikbale ehemmiyet verirdi. Milletleri sapık yollara götüren şair, edib ( edebiyatçı ) ve muharrirlere ( gazetede yazı yazan ) müthiş düşmandı. Bunları millet için bir musibet addederdi. Tenkid
( Bir kimsenin iyi veya kötü taraflarını bulup meydana çıkarmak ) ve muahezeyi
( Azarlama ) sevmezdi. Ona göre, başkalarını değil, insan kendi nefsini muaheze etmeliydi.
Çok hür fikirli ve müsamahakardı. Geniş düşünürdü. Musikiyi çok severdi. Nısfiye
( bir çeşit kısa ney ) üflerdi. Bir çok ağır şarkılar, besteler ve ilahiler hafızasında idi. Mevlidi çok severdi. Güzel sesle okunan Kur'an-ı Kerimi dinlemekten büyük haz duyardı.
Erken kalkardı. Yatakta uyanık yatmak adeti değildi. Kimsenin hususiyetine karışmazdı. Yalnız heyet-i içtimaiyeyi çekiştirirdi. Kendi olmayana kızardı. İki yüzlülere garazdı.
Hasılı yüksek bir şair olduğu kadar tam manasıyla bir insan-ı kamil di.