İskender’i gören Giula’dan kalmış
Saçma sapan bir hikâye.
Giula şimdi nerede?
“Yalınayak bir dilenci geldi yanıma,
Granikos suyunun kanlı kıyılarında.
- Kesenin yarısını bana ver, dedi,
Hakkımdır benim o para.
- Neden diye sormuşum dalgınlıkla.”
Dalgınlıkla sormuş Giula.
Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi..
Anlaşılan sonbahar,
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar.
Babası daha ölmemiş Oktay'ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.
Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz...
Ot almaya gittikti Kalver çiftliğine,
On araba, ne güzeldi kıyının elma rengi,
İkindiye doğru kızardıkça kızarmış.
Yoksul köylerin sessizliği de katıldı
Akşamın dar yolunda bize.
Susup kalmıştık tüylü harupların
Ve kederin çiti boyunca garip.
Derken türkü çağırmaya başladı asker.
Uyanan güzel bir deniz rüzgârı gibi,
Yarım bir sevinç gibi gökyüzünden inen.
Şaşkın bir kuş gibi ardımız sıra koşar.
Gecenin sarnıcına düştü boş bir yıldız,
Çam kozalağı gibi gümbürtüyle,
Atlarımızın kusursuz sessizliğinde,
Yaşlı zeytinlerin altından girdik
Ölmüş ot kokulu çiftliğe, sıcak;
Sonra çözdük hayvanları, bıraktık
Uçsuz bucaksız otlağa karanlıkta.
Arabada, samanların üstünde yattım.
Ya atlar çekip giderse, unutmam,
Uykumda onlarla otladım.
Gözüm ve dudağım şişmişti sabahleyin,
Ağulu otlak sineği ısırmış.
Ağzımda çıtır çıtır saman.
Baktım, kırk adım ötemizde atlar,
Ala ala kırk adım yol almışlar,
Uzun gecenin uykusuz otunda.
Ve tufan sonrası neden başladı tüm canlılar,
Acı veren yasalar yeniden, onurlu direnç,
Neden başladı insanın taşıl kemikten sabrı,
Kire bulanmış eski ruhlar verildi yeniden,
Oysa kül olan erdemin ödülü kalmalıydı.
Haremde yere mindere
Uzanmış sızmışım kusmuk içinde
Guguk kuşunun uçtuğu mutlu
Saatta murassa kalkanı saran al
Rengi titren bir kızın gece,
Ben ki sayıları karıştırırım,
Ben kapıları bilmiş değilim hiç,
Ah titremezdim, ürpermezdim hiç,
Bedahşanım nerde, Kıpçak ve Bağdat,
Horasan'ım ve Karaman'ım niçin gelip de
Örtmezler üstünü padişahın, üşümüş.