• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Doğuma Hazırlık Kötü anlamli ve anlami yanlış bilinen isimler (Ecrin, Aleyna, Irem, vs)

Bebeklerimize aldığımız eşyalar, hastane çantası, ürünler için tavsiye ve öneriler....
kızımın 2. adı aleyna bu yorumları bilmeden koymuştuk 10 yıl önce ismini de seviyor yapacak bir şey yok........​
 
BEbisimin adini nisa kOymaya karar verdik. Kuranda namuslu serefli kadinlar Olarak geciyor. Ama bir tanidik nisa ismini koymak iyi degil. Anlami iyi degil diyor. Bu konuda bilgisi olan varmi acaba???
 
BEbisimin adini nisa kOymaya karar verdik. Kuranda namuslu serefli kadinlar Olarak geciyor. Ama bir tanidik nisa ismini koymak iyi degil. Anlami iyi degil diyor. Bu konuda bilgisi olan varmi acaba???

Bildigim su ki: Nisa kadinlar demek.. namuslu, serefli kadinlar diye bir anlami yok.
Sadece Nisa koymak pek anlamli degil, tandiginiz o yüzden koymak iyi degil demis olabilir.
 
Arkadaşlar ,

Ne kendi isminize ne de çocuğunuza koyduğunuz , koyacağınız isme lütfen üzülmeyin.İsimler sadece bireyleri belirlemek , tanımak için türetilmiş telaffuzlardır.Eğer sizin kulağınıza hoş geliyorsa ve seviyorsanız sorun yoktur.Dini kitaplarda şu isim var bu isim var diye , anlamı şuymuş buymuş demenin de bir manası yoktur.

Kaldı ki bunların kaynağı da meçhuldur !

Diyelimki meçhul değil , bilerek yada bilmeyerek Arapçadan , Farsçadan , İbranceden hatta Yunanca veya İtalyancadan bir isminiz var veya çocuğunuza koydunuz.Bu dilerin hemen hepsi kökende Babillilere , Asurlulara , Akkadılara ve en önemlisi Sümerlere uzanır.Yüzyıllar içerisinde çeşitli değişimlere uğrayarak günümüze kadar gelmiştir.

Yani dünyada hiç bir dil iki - üç bin yıl öncesi kadar saf ve temiz değildir , olamazda !

Zaman içerisinde kesinlikle değişime , erezyona uğramıştır.

Siz çocuğunuza arkadaşlarının içerisinde alay konusu olmayacağı ,
kendisini kötü hissetmeyeceği isim koyun ve mutlu , iyi bir anne olmaya özen gösterin yeter.



Asla unutmayın , isimlerin titreşimleri , kötülükleri , iyilikleri , veballeri yoktur.


İnsanoğlu huh muh derken , kelime türetmeye başlamış ve kelimelere anlam yüklemiştir.




Sevgilerimle.....
 
Son düzenleme:
kızımın 2. adı aleyna bu yorumları bilmeden koymuştuk 10 yıl önce ismini de seviyor yapacak bir şey yok........​

Değerli Arkadaşım ,

Kesinlikle unutmayınız ki , hiçbir ebeveyn çocuğuna bilerek ve isteyerek kötü isim koymaz !

Ne siz ne de sizin ebeveynleriniz böyle birşeyi yapmazlar.

Kaldı ki Aleyna bir kız çocuğuna konulabilecek en güzel isimlerdendir !

Lütfen bunu düşüncelerinizi asla çocuğunuza belli etmeyiniz.

Bir üst başlıktaki yazımı sindirerek okumanızı şiddetle tavsiye ederim.


Bu başlık altında yazılanların , sadece Arap dilinin yakın tarihi baz alınarak yazıldığını sakın aklınızdan çıkarmayınız.


Eğer bilebiliyorsa bende Hasan kelimesinin üçbin yıl önceki Mezopotamya anlamını başlığı yazana sorarım ,

Semitik dil ailesine nereden geldiğini banada anlatsın bende öğreneyim bakalım !!!!!!!!!

İsediği yerden araştırsın ve bana cevap versin , bekliyorum.



Şunu demek istiyorum ;

Sizi zaman makinesine bindirdim bir Türk olarak sadece ikibin yıl öncesine götürdüm , şunu anlayabilirmisiniz ?

Kepe şümek jalmak diye nelme :)


Veya bir İngilizi zaman makinesine bindirdim , bu dili anlayabilirmi ?

Thou siege un twa fita :)

Aynı örneği İtalyanca , Yunanca , Fransızca vb. çoğaltabilirim.



Haaa başlığı açan arkadaş Arapça muhteşem bir dildir , ikibin yıldır hiç değişmemiştir ve dünya kültürünü ve edebiyatını başından sonuna
etkilemiştir diyorsa ona diyeceğim hiçbirşey yoktur malesef.Bunun adı bilim olmaktan çıkar , başka bir konuya girer.


Bütün bu sebeplerden mutevellit , bizim de dilimize bütün dünya dillerinde olduğu gibi binlerce kelime girmiştir.


Bunlar sadece isimdir , masa , araba , televizyon gibi , sadece onları anlatırken işimize yararlar !



Sakın ama sakın , yıllar önce çocuğunuza koyduğunuz veya ebeveynlerinizin size koyduğu isimler dolayısı ile
rehavete kapılmayın ve üzülmeyin.


Sevgilerimle....
 
Değerli Arkadaşım ,

Kesinlikle unutmayınız ki , hiçbir ebeveyn çocuğuna bilerek ve isteyerek kötü isim koymaz !

Ne siz ne de sizin ebeveynleriniz böyle birşeyi yapmazlar.

Kaldı ki Aleyna bir kız çocuğuna konulabilecek en güzel isimlerdendir !

Lütfen bunu düşüncelerinizi asla çocuğunuza belli etmeyiniz.

Bir üst başlıktaki yazımı sindirerek okumanızı şiddetle tavsiye ederim.


Bu başlık altında yazılanların , sadece Arap dilinin yakın tarihi baz alınarak yazıldığını sakın aklınızdan çıkarmayınız.


Eğer bilebiliyorsa bende Hasan kelimesinin üçbin yıl önceki Mezopotamya anlamını başlığı yazana sorarım ,

Semitik dil ailesine nereden geldiğini banada anlatsın bende öğreneyim bakalım !!!!!!!!!

İsediği yerden araştırsın ve bana cevap versin , bekliyorum.



Şunu demek istiyorum ;

Sizi zaman makinesine bindirdim bir Türk olarak sadece ikibin yıl öncesine götürdüm , şunu anlayabilirmisiniz ?

Kepe şümek jalmak diye nelme :)


Veya bir İngilizi zaman makinesine bindirdim , bu dili anlayabilirmi ?

Thou siege un twa fita :)

Aynı örneği İtalyanca , Yunanca , Fransızca vb. çoğaltabilirim.



Haaa başlığı açan arkadaş Arapça muhteşem bir dildir , ikibin yıldır hiç değişmemiştir ve dünya kültürünü ve edebiyatını başından sonuna
etkilemiştir diyorsa ona diyeceğim hiçbirşey yoktur malesef.Bunun adı bilim olmaktan çıkar , başka bir konuya girer.


Bütün bu sebeplerden mutevellit , bizim de dilimize bütün dünya dillerinde olduğu gibi binlerce kelime girmiştir.


Bunlar sadece isimdir , masa , araba , televizyon gibi , sadece onları anlatırken işimize yararlar !



Sakın ama sakın , yıllar önce çocuğunuza koyduğunuz veya ebeveynlerinizin size koyduğu isimler dolayısı ile
rehavete kapılmayın ve üzülmeyin.


Sevgilerimle....

yorumunu yeni gördüm teeşekkür ederim canım konuya çok güzel yaklaşmışsın bence de kötü deyip kestirip atmak yanlış ....ağzına sağlık....kendine iyi bak....
 
yorumunu yeni gördüm teeşekkür ederim canım konuya çok güzel yaklaşmışsın bence de kötü deyip kestirip atmak yanlış ....ağzına sağlık....kendine iyi bak....

Rica ederim ,

Bu sitede isimle ile yazılı konuları okuyan bütün arkadaşlarımızın aynı saflık ve iyilikle , kalplerinde hiçbir kötülük olmadan isim aradıklarına eminim.Vakti ile ailelerimizde aynılarını bize yapmışlardı.Özellikle bugün yarın doğum yapacak birisi olarak dünyanın en saf ve güzel duygusu olan anneliği yaşamak üzere olan insanları anlamları şudur budur şu ismi koymayın bu isim bilmemnedir demek oldukça garibime geldi.


Yazılanları okuyorum da birçok bölümde CEMRE isminin günah olduğu yazılmış !

Şimdi düşünün ülkemizde ne kadar Cemre var , bu yazıları okuyunca ne düşünecekler ?

Peki Cemre ne demektir ?

Cemre Arap dilinde , Kor , alev gibi anlamlar taşır. Yani yanan demektir.Peki Arap diline nereden gelmiştir ? Alevi , Araplardan çok daha önce kullanan , Mezopotamya medeniyetlerinden ! Babil civarı oluşan medeniyetler de Cemra olarak kullanılmış bir kelimedir.

Fakat işin en can alıcı noktası , bu ismin günah olduğu gibi bir yanlıştır.


Hazreti Muhammed , hiç ama hiç bu isim ile ilgili bir yorum yapmamıştır !

Sahih olan 7300 hadisin bir tanesinde bile bulamazsınız.Bütün Kütübü Sitteyi inceleyebilirsiniz.


Hazreti Peygamberin vefatından sonra Ömer Halife olmak istemiş ancak sinirli ve hırçın kişiliğinden dolayı Ebu Bekir bu görevi üstlenmiştir.Ancak Ebu Bekir den sonra halife olan Ömer in bu isim ile ilgili konuştuğu kayıtlara geçmiştir.Aynen aktarıyorum.


141 - Yahya İbnu Saîd anlatıyor: "Hz. Ömer bir adama: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam "Cemre (kor)" dedi. "Kimin oğlusun?" diye tekrar sordu. Adam: "İbnu Şihâb (alev) deyince "Kimlerden?" dedi. Adam: "Hurakalardan." "Eviniz nerede? diye sordu. "Harretu'n-Nâr'da" cevabını alınca, "hangisinde?" dedi. "Zâtı Lezâ'da" cevabını alınca; Hz. Ömer (radıyallahu anh) "Âilene yetiş, yanıyorlar!" dedi. Gerçekten durum aynen Hz. Ömer'in dediği gibiydi"

Muvatta, İsti'zân 25 (2, 973).


Yukarıdaki yazının dışında birşey bilen varsa banada öğretsin , öğrenmeyi çok seviyorum.

Kaldı ki bu yazının da sahihliğinden (gerçek) malesef emin olamıyoruz !



Bütün Cemre lere sevgilerimle.....
 
Ayrıca kısa bir bilgi daha vermek sanıyorum faydalı olacak !

Bu başlığı açan arkadaş , ana yazıyı bir yerden alıp buraya yapıştırmış ! Birçok arkadaşımız da ya öylemiymiş böylemiymiş bak bilmiyorduk gibi yorumlar yapmışlar.Ben başlıktaki yazıdan sadece bir alıntı yaparak hataları düzeltmek istedim.Yazının gerçek sahibi bu bilgilere nereden ulaşmış kaynakları nelerdir yoksa kendi yorumlarımıdır bilemiyoruz.

Yazıyı dikkatle incelerseniz , bazı isimlerin anlamlarının sadece karşılığı yazılmış , şaka gibi ama gerçek ! Hangi dildedir bu karşılıklar ? Hangi yıllara aittir ?
Arapça olmayanlardan bahsediyorum.Kaldı ki Arapça bile yazılanlar yanlıştır.Sadece Cemre ile ilgili bölümde dahi Hazreti Peygamberin Cemre ismini değiştirdiği Cemile yaptığı gibi oldukça büyük hatalar vardır.Hazreti Peygamberin değiştirdiği isim Cemre değildir.Kaynak ve delil olmadan yorum yapmak
kötü niyetle olmasa dahi hoş değildir.

Buyrun ispatı :

131 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemîle (güzel kadın) yaptı.

Müslim, Edeb 14, (2139); Tirmizî, Edeb 66, (2840); Ebu Dâvud, Edeb 70, (4952).


Yazıdaki isim Cemre değil , Asiye dir.


Sakın Asiyeler de yanlış anlamasınar Hazreti Peygamberimiz , Asiyenin çok güzel bir kadın olmasından dolayı ve asi olmamasından dolayı bunu gerçekleştirmiştir.Kesinlikle de hiçbir kaynakta Asiye ismini koymayın gibi bir bilgi bulumamaktadır.Sadece yorumlar vardır.


Mesela Melis ismi için de yazıda aynen bunlar yazılmış.

1. Şişman ve tenbel olan kişi
2. Bir şeyi şiddetle tutmak

Bunları nereden bulmuştur ? Hangi dilden çeviridir ? TDK sözlüğündenmidir ? Hangi Boy a hangi tarihe aittir ? Orada iki adet anlam yazıp açıklama yapmamak , bütün Melis leri zan altında bırakmaktır !


İşte bu sebeblerden yazılarımıza daha dikkat etmek gibi bir zorunluluğumuz vardır !



Sevgi ve saygılarımla...
 
Son düzenleme:
.

KEZBÂN: "YALANCI" MI "HANIMEFENDİ" Mİ??



İsimlerimizdir bize yoldaşlık eden, bizi toplum önünde tanımlayan, tanıtan, bilindik kılan. Varlıkları birbirinden ayrıştırmaya yarayan; varlığa karşılık bulmamıza imkân sağlayandır isimlerimiz. İsimsizlik bir kaostur. Nitekim Rabbimiz, Hz. Adem'i yarattığında ona ilk olarak eşyanın bütün isimlerini öğretmiştir. Peygamberimiz de, kişinin çocuğuna güzel bir isim vermesini çocuğun babası üzerindeki haklarından biri olarak kabul etmiştir. Çocuklarımıza verebileceğimiz isimler, o ismin tarihî geçmişi ve anlamı bağlamında değer gördüğünden iyi ya da kötü bir isim tasnifine maruz kalmaktadır.

Geçmişte "yavuz" ismi kötü, fena, azgın gibi anlamlarda kullanılıyorken; tarihi bir şahsiyete sıfat olduğunda yaman, güçlü, müstesna gibi olumlu anlamlarını ön plana çıkarmıştır. Bunun tersi örnekler de çoktur. Bu bağlamda köken olarak güzel bir isim olan "kezbân" isminin de günümüzde çeşitli sebeplerle kötü olarak tanımlanan isimler arasında yer aldığını görmekteyiz. Aslında bu, ismin anlamı hususundaki yanlış kabullerden ve bilgilerden kaynaklanmaktadır. Kezbân isminin kökeni üzerinde kısa bir araştırma yaptığımızda, bunun Farsça "ked" ve "bânû" kelimelerinin birleşmesiyle ortaya çıktığına şahit oluyoruz.

Ked: ev, yuva anlamındadır ve terkiplerde isimlerin başına gelerek yer ve mahal anlamı verir. Mesela kedhudâ: ev reisi, köy önderi (muhtar), kâhya, vezir, nazır, idareli harcayan gibi anlamlara gelir ki Osmanlı toplumunda bilinen ve çok kullanılan bir kelimedir.

Bânû kelimesi ise: becerikli ve soylu kadınların isimlerine bir saygı edatı olarak eklenir. Hanım, hanımefendi ya da kâhya kadın anlamına gelen bu kelime; Osmanlı sarayında hanım sultanlara Hafsa Sultan, Hürrem Sultan denilmesi gibi Sasaniler döneminde hanedana mensup hanımların da bânû ek ismiyle anıldıkları görülür. Sasani hükümdarı Yezdigerd'in kızlarının isimleri bu şekildedir: Şehr Bânû (Şehriban), Mihr Bânû (Mihriban), Pars Bânû, Nik Bânû, Naz Bânû. Görülüyor ki hanım anlamına gelen bânû kelimesi isimlerde tek başına kullanılan bir kelime olmayıp bir ismi güçlendiren bir sıfat niteliğindedir.

Ked ve bânû kelimelerinin birleşimiyle oluşan kedbânû kelimesi ise evi idare eden kadın anlamına gelir ki ev sahibinin eşidir. Hanımefendidir. Bu tamlamanın aslı "bânû-yı ked" şeklinde bir terkipdir. Terkiplerde kelimelerin yer değişmeleri neticesinde gülzar, gülru ve gülberg kelimelerindeki gibi terkipsiz bir tamlama oluşur ki kedbânû da buna bir örnektir. Ancak kelime birleştiğinde sondaki vav harfi okunuş kolaylığı açısından zamanla düşmüş ve kelime kedbân şeklini almıştır.

Fehreng-i Ziya'da belirtildiği üzre, eski müneccimler, çocuğun talihinde ruhun deliline kedhudâ dedikleri gibi cismin deliline kedbânû demekteydiler. Çocuğun ömrünün keyfiyet ve kemiyeti ile onun delillerinin bu asıldan ortaya çıktığını söylerlerdi. Çünkü kedbânû, cisim; kedhudâ, ruh menzilesinde olup kedbânû kedhudâsız, kedhudâ kedbânûsuz bir işe yaramaz demekte ve bu iki asıldan biri olmazsa çocuğun yaşayamayacağını söylemekteydiler. Ayrıca kedbânû kelimesine yani evin hanımına Yunanca'da hîlâc denilir ki anlamı hayat çeşmesidir. O sadece bir evin hanımı değil hanım efendiliğiyle kendinden gayrısına da hayat verendir.

Şiirlerini Farsça söyleyen Mevlânâ da bu kelimeyi aynı anlamda kullanmıştır: "Nefset kedbânû-yı men / men kedhudâ ve şevi-yi o" Nefis benim kadınımdır yani benim iradem altındadır, ben ise evin efendisi ve onun kocasıyım.

17. yüzyıla kadarki yazma nüshalarda görülen Farsça imlada zaman zaman dal harfleri, dal'dan önceki harf a,e,i,u sesli harfleriyle bittiğinde, noktalı yani zal şeklinde yazılmıştır. Bu imla, kendinden önceki harfin sesli harf olduğunu belirtmek amacıyla yapılmış ancak kelimenin telaffuzu yine dal harfi şeklinde olmuştur. Bu bakımdan kedbân kelimesi de Farsçada kezbân ya da kezbânû şeklinde yazılmıştır. Bu kuralı bilmeyenler, kedbân şeklinde değil kezbân şeklinde okumuşlardır. Bu tarzdaki kullanım böylece dilimizde yaygınlık kazanmıştır. Tıpkı Arapça bir kelime olup dal harfiyle yazılan ve "hıdmet" şeklinde okunması gereken kelimenin bugün "hizmet" şeklinde dilimizde kullanılıyor olması gibi. Bununla birlikte dal sesindeki sertliği yumuşatmak ve kelimenin okunuşuna bir letafet kazandırmak niyetiyle bu imla kuralının bilerek göz ardı edilmesi ve bu tarz kullanımların yaygınlaşmış olması da imkân dâhilindedir.

Türklerin 10. yüzyılın ortalarına doğru, Farsça konuşan Samaniler döneminde kitleler halinde Müslümanlaşmaya başlamaları; dinî literatürlerinde Arapçanın yanında namaz, abdest oruç gibi Farsça kelimeleri kullanmalarına neden olmuştur. Dilimize intikal eden Arapça kelimeler de doğrudan Arapçadan değil, Farisilerin kendi kelime hazinelerine katmış oldukları Arapça kelimeler üzerinden Türkçeye geçmişlerdir. Kezbân kelimesi de bunlardan biridir.

Kezbân kelimesi, bugün hem Arapçada hem de Farsçada sesdeş olarak kullanımdadır. Meseleye Arapça açısından baktığımızda; Rahman Suresi'nde sıklıkla tekrar edildiği üzere kezibe üçlü fiil kökünden gelen "tü-kezzibân" kelimesini görmekteyiz. Kezibe kökü fe'lân vezninde kezbân olur ki yalancı anlamına gelir.

Bu bilgiler ışığında, Osmanlı isim kültürüyle nesilden nesile aktarılan kezbân kelimesi, acaba Farsça kedbân ya da hatalı okunuşuyla kezbân (hanımefendi) kelimesinden mi yoksa Arapçadaki kezbân (yalancı) kelimesinden mi hareketle çocuklarımıza isim olarak tercih edilmiştir. Hangi baba kızına bile bile yalancı anlamına gelen bir isim verebilir ki.

Oysa Farsça kedbânû kelimesinden habersiz olan âlimlerimiz ve dahi çok okumuşlarımız kültürle birlikte yarına taşıdığımız kullanımdaki kezbân kelimesini Kur'an-ı Kerim'deki tü-kezzibân sanıp yalancı anlamına gelen bu ismin çocuklara verilmemesini tavsiye etmişler ve halen etmektedirler. Hatta Türkçe sözlüklerimizde bu kelimeye yakın döneme kadar yalancı, çok yalan söyleyen anlamı verilmekteydi. Son yıllarda bunun bir hata olduğu anlaşılmış olmalı ki TDK sözlüğü de kelimeye "kâhya kadın, bir daireyi idare eden kadın" şeklinde anlam vermiştir. Son yıllarda çıkan çocuk isimleri kitaplarında ise artık yalancı anlamını daha az görmeye başladık diyebiliriz. Yine de binlerce baskı yapan kitaplarda kelimenin anlam karşılığının yalancı olması üzüntü vericidir.

Kızına, anlamına bakmadan kezbân ismini veren anne-babaların nasıl oldu da çocuğumuza yalancı anlamında bir isim verdik diye ah vah içine düşmeleri; kızların yetişkin olup isim değişiğine gitmeleri toplumumuzda var olan bir sosyal olgudur. Dahası arkadaşlıkların yalancı anlamındaki bir isim dolayısıyla soğuması, kezbân ismini taşıyanların psikolojik bir rahatsızlığa düşmelerinin kabul edilir bir gerçek olmadığını kim söyleyebilir.

Umulur ki kelimenin anlamı üzerinde Farsça bilgisine istinaden Dr. Ali Ertuğrul ile yapmış olduğum küçük bir sohbet neticesinde kaleme alınan bu yazı ile adı Kezbân olanların yüreğini ferahlatmış olalım ve artık Kezbân'ın "yalancı" değil bir "hanımefendi" olduğunu ismi Kezbân olan dostlarımızla paylaşalım. Kezbân ismini içine düştüğü kötü imajdan hanımefendiliği ile çıkartabilelim.



MEHMET ŞÂMİL

Dil ve Edebiyat Dergisi sayı: 29
 
Peki , peki İrem ler de kızmasınlar :)

Sevgili İrem kardeşlerim , malesef sizin de isimleriniz hakkında bu yazıda , yazının gerçek sahibi nereden bulduysa Allahın sevmediği cennet anlamına gelir , çocuğa konulacak isim değildir gibi bir hataya düşmüştür.

İrem bana göre çok güzel bir isimdir ve bir kız çocuğuna çok yakışır.Hatta büyüdüğünde daha da yakışır.Tabi bu benim şahsi fikrim.

Peki anlamı nedir diyece kısaca bir bakalımmı ?

Anlamı hakkında üç büyük görüş vardır , birincisi bir kabileye ait bir isim olduğu ikincisi sütun anlamında olduğu ve üçüncüsüde yol kenarındaki direk kazık gibi yol tarifi yapan simgeler olduğudur.Tefsircilerin en çok üzerlerinde durdukları varsayım ise sütun olduğudur.Sütun derken sarayların ve büyük yapıların önlerindeki sütunu kastetmişlerdir.Bu durumdan yola çıkarsak çölde toprak evlerde ve çadırlarda yaşayan sami ırklarının sütunları olması pek mümkün değildir.Her mesnevide olduğu gibi bu da Mezopotamya medeniyetlerinden geçmedir.Zaten ister kavim olsun isterse sütun yada direk sonucunda muhakkak 5-7 bin yıl öncesi bile şehir hayatı yaşayan Sümerlilere uzanacaktır konu.


Dediğim gibi konu oldukça tartişmalıdır , ulema tarafından.


Şimdi benim nacizane yorumumu bırakıp , Elmalılı Hamdi Yazır Üstadın tefsirini bakalımmı hepbirlikte ?

Sevgili İremler , lütfen okuyup ne kadar haklı olduğumu kendiniz görün !


Az önce zikredilen nesep gerek sahih olsun gerek olmasın bu kavim Âd namıyla tanınmış ve bu Âd ile Araplar arasında meşhur olmuştur. Bunlardan daha büyük dedeleri olan İrem namıyla da lakap almışlardır. Ancak Âd-ı İrem, Âd-ı Ûla'nın ismi midir? Âd-ı Ahire'nin ismi midir? bunda ihtilaf edilmiştir. Necm Sûresi'nde "O, önceki Âd kavmini yok etti."(Necm, 53/50) buyrulduğuna göre de burada da Âd-ı İrem'in Âd-ı Ûla olduğu görüşüne varan tefsirciler daha çok görünüyor.

Oğuzlular'a Oğuz, Selçuklular'a Selçuk denilmesi kabilinden böyle bazı şahıs isimlerinin sonradan mensup bulundukları kavim ve kabilelerine isim olarak da verilmesi yaygın olduğuna göre eski kitaplarda pek uzun ömürlerle anılan bazı isimlerin böyle olması hatıra gelir.

7. Sütunlar sahibi İrem'e.

İrem, marifelik ve müenneslik sebebiyle gayr-i munsarif olduğu için fetha ile mecrur olmuştur. Bu İrem hakkında üç görüş söylenmiştir:

BİRİSİ, kabile ismi olmasıdır ki bu durumda daha önce geçen "Âd"ı açıklamak için atf-ı beyan olur. Mücahid ve Katade demişlerdir ki: Bizzat kendisi bir kabile ismidir. Yine Mücahid'den rivayet olunduğuna göre, İrem, eski demektir. İbnü İshak da; "İrem, Âd'ın hepsinin atasıdır." demiştir. Şu halde dedelerinin ismine nisbetle ilk Âd, yahut ilki ve sonrasıyla bütün Âd demek olur. Zira İrem Âd'ın dedesi olduğuna göre, İrem kabilesi Âd kabilesinden daha genel olmalıdır. Bu duruma göre İrem'in sıfatı olan da "sütunlu", direkli demek olarak üç şekilde tefsir edilmiştir:

1. İmad, direk ve sütun mânâsına "amed" gibi tekil veya çoğul olarak, "refiu'l-imad" yani direkleri yüksek tabirinde olduğu gibi "uzun boylu" veya "boyları uzun" olmaktan kinayedir. Çünkü "Sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldığını ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldığını hatırlayın."(A'râf, 7/69) buyrulduğu üzere Ad kavmi uzun, iri cüsseli olduklarından boyları direğe benzetilmiş demektir. Nitekim "racülün amedün" ve "umüddanün" denilir ki "uzun" demektir. Bu İbnü Abbas'tan rivayet edilmiştir.

2. İkrime ve Mukatil demişlerdir ki: Göçüp kondukları evlerinin direkleri demek olup çadır halkı olduklarına işaret olur. Nitekim "Âd'ın kardeşini (Hud'u) hatırla. Hani bir zamanlar Ahkaf'taki (Yemen'de denize doğru kumluk bir arazideki) kavmini uyarmıştı."(Ahkaf, 46/21) buyrulduğu gibi Ahkaf taraflarında idiler.

3. İbnü Zeyd'den rivayet olunduğuna göre, binalarının direkleri demektir. Çünkü "Siz her tepeye bir alamet bina edip eğlenir misiniz?"(Şuara, 26/128) buyrulduğu üzere yüksek yerde veya geçit başında bir alâmet bina ediyorlardı.

İKİNCİSİ, Râzi'nin naklettiğine göre, Ebu Rukayş: "Ürüm, Ad'ın kabirleridir" demiş ve "Orada deve sürüsünün önünde gelip ilk görünen develere benzer kabirler vardır." mısrasını okumuştur. Gerçekte "Kâmus"ta da zikredildiği üzere İrem'in çoğulu olan aram gibi ürüm de nişan ve alamet olarak dikilen mesafe gösterici işaretlere ve yol feneri gibi şeylere denilir. Âd kavminin kabirlerine de denilir. denir ki "içinde hiç alâmet ve nişan bulunmayan çöl" demektir. Bazılarının görüşüne göre aram, özellikle Âd'a nisbet edilen eski alâmetlere denir ki tekili iremdir. Bu itibarla "İreme zati'l-imad" direkli sütunlu irem, yani kabirler veya eserler ve alâmetler demek olur ki önceki mânâda bu, "imad"ın bir mânâsı olarak düşünülmüştü. Bunda ise İrem'in kendisi olmuş oluyor. Bu şekilde Ad'ı beyan etmek için İrem'in, "ehl-i İrem" yani İrem halkı takdirinde olması lazım gelir.

ÜÇÜNCÜSÜ, Ebu Hayyân'ın açıkça bildirdiğine göre çoğunluğun kanaatince burada irem, Ad'a ait bir medine, yani büyük bir şehir ismidir ki vaktiyle Yemen'de olduğunu ve Zatu'l-İmad denildiğini söylemişlerdir. Bunun, cennetin niteliklerini işitmiş olan Şeddad b. Ad tarafından onun bir eşi olmak üzere yeryüzünde normalde bulunması imkansız veya uzak bir surette yıllarca çalışılarak yaptırılmış ve fakat içine girmesi nasip olmadan kendisinin ve halkının yok edilmiş olduğunu hikaye etmişlerdir. Bu suretle İrem Cenneti, İrem Bağı adı dilden dile dolaşır olmuştur. Bu hikâyenin ifade ettiği niteliklere göre İrem Cenneti, bu dünyada gerçekleşme ihtimali olmayan hayal ürünü bir gaye olmak üzere anlatılmış ve kuvvet ve şiddet misali olan Şeddad'ın, böyle bir gaye kurarak yıllarca onu gerçekleştirmek için çalışmış olduğu halde içine girmeyi başaramadan yok olup gitmiş olduğu anlatılmış demek olur. Müslümanlardan birisi ona girecek diye bir haber bulunduğuna ve Abdullah b. Kılabe'nin, devesini ararken ona girdiğine dair bir rivayet nakledilirse de sahih değildir. Hafız İbnü Hacer bunun uydurma olduğunu söylemiştir. Şeddad'ın Cenneti olan İrem Bağı hayal ürünü bir efsanedir. Ahireti inkâr edip de dünyada iken cennete girmek isteyenlerin, istediklerini elde edemediklerini tasvir etmesi itibariyle dillerde destan olmuş bir temsildir.

Kısacası, bu üçüncüsü görüşe göre İreme zati'l-İmad; Ad kavminin büyük direkleri, sutunlar üzerinde bina etmiş oldukları Zatu'l-İmad ve İrem adlarıyla anılan büyük bir şehrin ismidir. Muhammed b. Ka'b buna "İskenderiyye" demiş; İbnü Müseyyeb ve Makbüri "Dimeşk" demişler ki, maksatları bunların yerleri olduğu açıktır. Fakat bunları tenkit etmişler, Âd'ın oturduğu yerlerin Umman'dan Hadramevt'e doğru Ahkaf tarafları olduğunu söylemişlerdir. Fakat anlaşılan o ki bunlar Âd-ı İrem'in, ilk Âd değil, sonraki Âd olduğuna inanmışlar, belki bir vakitler İskenderiyye ve Şam taraflarını da idareleri atına almış olan Amalika'nın -ki "Dediler ki, ey Musa! Orada zorba bir kavim var."(Mâide, 5/22) âyetinde geçtiği üzere "zorba" adıyla da anılmış Âd gibi iri cüsseli bir kavim idi- sonraki Âd olduğunu söylemek istemişlerdir. İrem'in şehir olduğunu söyleyenler de sonraki Âd'ı kastetmiş olmalıdırlar. Nitekim Necm Sûresi'nde "O önceki ad kavmini yok etti." (Necm, 53/50) âyetinin tefsirinde Zemahşerî; "İlk Âd, Hud kavmi; sonraki Âd, İrem'dir." diye yazmıştır. Çokları İrem şehrinin Yemen'de olduğu görüşündedirler ki, bunun Me'rib olması da pek muhtemeldir. Şeddad'ın Aden taraflarında köşkleri altın ve gümüşten; sütunları zeberced ve yakuttan, akılları hayrete düşüren türlü ağaç ve nehirlerden yüzlerce sene yapmak için çalışıp da tam içine gireceği zaman kendisinin ve halkının gökten gelen şiddetli bir sesle yok oldukları söylenen İrem cenneti hikayesi ise, ölmeden dünyada cennete girmek isteyenlerin bu arzularına kavuşamama durumlarını anlatan hayali bir tasvir olduğu açıktır. İrem'in büyük bir şehir olduğunu söyleyen bu üçüncü görüşte de İrem, Âd'dan atf-ı beyan olmak için "ehl-i İrem" takdirinde olmak veya bedel-i iştimal yapılmak gerekir. Zati'l-İmad da İrem'in sıfatı veya ondan bedel olur. Birinci yoruma göre çadırda yaşıyan ilk Âd'ın vasfı, üçüncü yorumda ise ikisine de ihtimalli olmak üzere üç yorum ile ilk ve son bütün Ad'ın vasfı anlatılmış demek olur.





Sevgilerimle..
 
Değerli Arkadaşlar ;


Diller hakkında kısaca bilgilerimizi tazeleyelim , bir önceki sayfada da belirttiğim gibi malesef bütün diller birbirlerinden kelime , özel isim ve anlamlar almışlardır.Bildiğiniz gibi dünya medeniyeti Sümer ile başlar.Bundan tam 6000 yıl öncesine uzanır.Sümerler Sami ırkı olmayıp dilleri de semitik dil alesine mensup değildir.Sümerler orta mezopotamya bölgesinde yaşamışlar ve etrafındaki bütün kavimleri etkilemişlerdir.Sami ırkları , Grek ırkları , Persler vb.gibi.Yalnız Sümerlerin Karaçay Türkçesinden de 200 e yakın kelime aldıkları dilbilimciler tarafından kanıtlanmıştır.Tabi bütün etrafındaki diller gibi Türkçe de Arkaik Sümerceden kelime almıştır.

Mesela Sümerce bir kelime olan ECEM , kraliçem demektir.Kuen ise kraliçe demektir.Birçok Avrupa diline de Queen olarak geçmiştir.Çünkü tarihte kabileler halinde yaşayan angllar , saksonlar , germanlar da kadının değeri olmayıp , yönetimde asla bulunamazlardı.Ancak Sümerlerde ve Orta asya Türk Boylarında kadın değerli ve dinler Anahanlık diniydi.Sümerler yavaş yavaş tarih sahnesinden silinirken bölge halklarından olan Asurlular , Babilliler ve Akkadlar bölgede egemenlik kurdular.Bu halklar sami ırkından olup değişik semitik diller konuşurlardı.Örneğin zayıf bir görüşde olsa Dünyanın yedi harikasından sayılan Babilin asma bahçelerinin Asur kraliçesi Semiramis tarafından yaptırıldığı söylenir.Ancak kuvvetli bir görüşe görede Babil kralı Nabukadnezarın yaptırdığıdır.Nabukadnezar ın vefatından sonra kuvvetsizleşen Babil e batı Hindistan dan kuvvetli orduları ile saldıran Persler , Babili ele geçirmiş ve bölgede söz sahibi olmuşlardır.

Hint - Avrupa dil ailesine ait bir konuşan Perlser de , Mezopotamya ya yerleştikden sonra , Bölgede konuşulan Semitik diller ile karışmıştır.Persler güçlü ordularına karşılık Edebiyatta , Fizikte , Matematikte ve Astronomide bir çağ başlatmış olan Sümerler ve etkisi altında kalan sami ırklarının dilinden kendilerinde olmayan kelimelerin tümünü almışlardır.Sümerler matemetikte de 60 sayısını baz alarak işlem yapmışlar , saat dakika ve saniyeyi buradan bulmuşlar , ayı 30 gün yılı 369 gün ve 12 ay olarak hesap etmişlerdir.Hala bizler bu sistemi kullanmaktayız.

Semitik dillerde P harfi olmadığından , Sami ırkları Perslere Farsi demişler , konuştuları dile de Farsça demişlerdir.Hatta İngilizler 18.yüzyılda yasaklayana kadar , Hindistan mahkemelerinde resmi dil Pers diliydi.Hz.İsa nın da konuştuğu dil semitik dil ailesine mensup bugünkü Süryanilerinde konuştuğu Aramcaydı.Aramca da bütün semitik diller gibi Sümerin etkisi altında çok fazla kalmıştır.

Arabistan yarımadasının güney ucundan gelen kabilelerin de birleşmesi sonucu semitik dil ailesi , birbirinden etkilenen bir dil olarak karşımıza çıkmıştır.Perlserin Sümer dilinden aldıkları , Semitik dillerinde yine Sümerden aldıkları , Sümer dilinin Karaçay Türkçesinden aldıkları , Türkçenin Persçeden aldıkları , Semitik dillerin Persçeden ve Türkçeden aldıkları , Türkçenin Semitik dillerden aldıları sonucunda diller birbilerine karışmış ve binlerce yılda saflığını kaybetmiştir.Uzmanlar da kesin sonuç veremekle birlikte yaklaşık sonuçlar elde ederek eski eserleri çözümleme yoluna gitmişlerdir.

Yani bir kelimenin anlamı , Sümerce de başka , Babilce de başka , Asurca da başka , Akkad ca da başka olabilir.Sümerce hariç bunların hepsi semitik dil ailesine mensup olmasına rağmen farklılık gösterir.Birde bu dillere Persçe ve Türkçenin de girdiğini düşünürseniz durum içinden çıkılmaz bir hal alır.İşte bütün bu sebeblerden dolayı kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim i de tefsir eden üstadlar kendi aralarında çelişkiye düşerler.Biri bir konuya A derken bir diğeri B bir başkası ise C diyebilmektedir.Hemen hepsi kendi kişisel yorumlarını katarak tefsirlerini gerçekleştirmişlerdir.


Konu bir göl gibidir.Ne kadar yüzerseniz o kadar derinleşir.


Kısaca anlatmaya çalıştığım nedenlerden dolayı bir ismin anlamını ve tarihini bulmak çok kolay bir işlem değidir.


Bir önceki sayfadada belirttiğim üzere çocuklarınıza arkadaşları içinde alay konusu olmayacakları , büyüdüklerinde dekendilerini iyi hissedecekleri isimleri koymanız önemlidir.



Sevgilerimle.
 
ben kızıma melis ece ismini koyucam..
bu yazıyı kim yazdıysa bence binlerce kişinin aklını karıştırmış..
insanlar salak değil ki kötü isim koysunlar..
çevremdeki çoğu insan kızına berra cemre ceylin ecrin ismini koymuş..
heleki ceylin ve ecrinler okdaar fazla ki bu insanları kimse uyarmamış mı?
zannetmiyorum bazıları doğru olabilir ama çoğu isim tek anlamlı değil..
zaten çoğu ismin anlamı bile yok..ırmak deniz asya vs..gibi isimler çok anlamlı değil diye herkes kızına ayşe fatma mı koyucak..
ben melisin anlamını bal arası olarak ve sevgli olarak biliyorum..illa cennetten kopmasına gerek yok..gayet anlamlı..hiç bir yerde de tembel gibi bir anlama rastlamadım..bu isimlere sahip insanları ve çocuğuna bu isimleri koymuş insanları zan altında bırakıyorsunuz..
her kim yazdıysa isimleri kötülemiş...
 
Kızımın adı aybüke ecrin ..:5: AYBÜKE; ay yüzlü kadın demek..manasını çok seviyorum..diğer adıda ecrin ama ben bu ismi hediye mukafat manasına geldiği için..
İki ismi birleştirerek...Allahın ay yüzlü güzel kadını bize hediye etmesi diye olarak andım..:25: Çok üzüldüm şimdi..
 
Öncesinde yazılmış birtakım düşüncelere katımamız mümkün değil. Bunlar ancak bir kişinin kendi düşünceleri olabilir.

Ana babanın çocuğuna güzel bir isim belirlemesi çocuğu üzerinde ilk ve en önemli görevlerinden bir tanesidir. Çünkü Müslümanız.
(Çocuğa güzel isim vermek, dinini öğretmek ve vakti gelince evlendirmek, evladın babası üzerindeki haklarındandır.) [Ebu Nuaym]

Biliyoruz ki belirlenen isimde çocuğun hiç bir etkisi yoktur Çünkü bu isim belki o daha dünyaya gelmeden belirlenmiştir.
Sonradan bu ismi beğenmiyorum değiştiriyorum demesi pek mümkün olamıyor. Özellikle mahkeme işleri külfetli işlerdir.

Sonradan değiştirilmeside bu kadar zor olan, ismin önemi çok büyüktür.
Yakışmayan bir isimden tabiki ebeveyn mesuldur.

Çünkü isim sadece bu dünyayı değil 60-70 senelik bu yaşamdan sonraki ebedi yaşamıda ilgilendirmekte ahiret için güzel bir isimin, bankaların müşterilerine özel imkanlar sunması gibi imkanların verilmesine sebep olacağı hadisi şeriflerden anlaşılmaktadır.
(Allahü teâlâ buyurur ki: İsmi, Ahmed, Muhammed, Mahmud gibi Habibimin isminden olan mümine azap etmekten haya ederim.) [R. Nasıhin]

(Oğlunun adını Muhammed koyan, çocuğu ile Cennetlik olur.) [A. Rufai]

İbni Abbas hazretleri, (Kıyamette, “adı Muhammed olan müminler gelsin” denilir, hepsi Cennete götürülür) buyurmaktadır.


Dinimiz tüm hayatımızı düzenlemektedir.
Yemek içmemizden, alışverişimze, mirasın bölüşülmesinden çocuklarımıza hangi isimlerin nasıl verilmesine kadar tüm hepsi rehberimiz efendimiz tarafından bizlere bildirilmiştir.
O bir rehber ve yol gösterici olmuştur.

Dinde kıyas vardır. Bir hükme göre benzer olaylara çözümler getirilir. Bir çok alim bu yola başvurur bu zorunluludur.
Bir ismi efendimiz değiştirmiş mi diye bakmak onu kısıtlı hadislerde arayıp bulamadığını söylemek ve bu ismi ona göre vermek yanlış olur.

Yüzlerce, binlerce isim mevcuttur. O zamanda böyle şimdide.
İslam tüm dünyaya gelmiştir.
Önemli olan nasıl isim verilmesi gerektiğini öğrenmektir.

Nasıl isim vermeliyiz
  • İlk olarak bakılması gereken önerilen isimlerdir.
  • Hadislerden anlaşıldığı gibi Muhammed (ahlak ve kişilikleri ve efendimizin sevgisine itafen,sevgilerinden istifade etmek için)
  • Diğer peygamberlerin isimleri (ahlak ve kişilikleri ve sevgimize itafen,sevgilerinden istifade etmek için)
  • Abdullah, Abdulrahman (Direk hadiste geçmekte gene benzer Rabbimize kulluğu ifade eden isimler) Abd kul demektir Abdullah: Allahın kuludur. Abdurrahman:Rahmanın kulu Rabbimizin isimleri için bknz:Esma ül Hüsna, 99 Güzel İsim
  • Rabbimizin sevgisini kazanmış olanların isimlerini Sahabe Ehli Beyt, Tabiin, Evliya, Alim, Şehit (sevgilerinden istifade etmek için) Kız isimleri için yol gösterici olabilir.
  • Anlamı güzel isimlerin seçilmesi - Kız isimleri için yol gösterici olabilir.

Verilmemesi gerekenler,
  • Hadislerde verilmemesi gerektiği söylenenler (Harb (Savaş), Mürre)
  • Din düşmanlarının, kafirlerin isimleri (Kuran-ı Kerimde geçtiğinden her geçen isim olarak alınmaz)
  • Helak olmuş kavimler (Kuran-ı Kerimde geçtiğinden her geçen isim olarak alınmaz)
  • Anlamı kötü olanlar (Kuran-ı Kerimde geçtiğinden her geçen isim olarak alınmaz)
  • Rabbimize mahsus isimler
  • İnternet isim bankaları çoğu yanlış (birbirinin kopyası, banner reklam çekme hit amaçlı hazırlanabileceklerini ve sizi yanlış yönlendirebileceklerini unutmayın) Özellikle anlamı bilinmeyen yeni çıkan isimlere cennetle ilgili yakıştırmalar yapılarak cezbedici hale getirmekte oldukları başka sitelerde de konu olmuştur. Cennete yağan ilk yağmur damlası gb



Sahih hadis kitabı olan 6 kitapta geçen hadislere bir bakalım isterseniz.

Ktb-i Sitte Hadis-i erifleri

112 - Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
"Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın"
Ebu Dâvud, Edeb 69, (4948).

113 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır."
Müslim, Âdâb, 2, (2132); Ebu Dâvud Edeb 69, (4949); Tirmizî, Edeb 64, (2835).

114 - Ebu Vehb el-Cüşemî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah'ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrâhman'dır. En sâdık olanları da Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir"
Ebu Davud, Edeb 69, (4950). Metin Ebu Davud'a aittir, Nesai'de muhtasar olarak kaydedilmistir (Hayl 3 (6, 218, 219))

119 - Yahya İbnu Sa'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bol sütlü bir deve hakkında: "Bunu kim sağacak?" diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "İsmin ne?" dedi. Adam: "Mürre (acı)!" deyince, ona: "Otur!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar "Bunu kim sağıverecek?" diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona da: "ismin nedir?" diye sordu. Adam: "Harb!" diye cevap verdi. Ona da "Otur" dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bu deveyi kim bize sağıverecek?" diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. "Ya'îş (yaşıyor!)" cevabını alınca ona: "Sen sağ" diyerek müsaade etti."
Muvatta, İsti'zan 24 (2, 973).


Son hadisi şeriften efendimizin yaptıracağı bir işte ismine göre seçim yaptığını, bu sevabı kazanacak kişinin ismi en güzel olduğu anlaşılabilir.
İsimlerin kişilere ve yaptıklara işlere tesirinden söz edilebilir.

ve yol gösterici olacak diğerleri;

Hazret-i Âişe validemiz (Resulullah, çirkin isimleri değiştirirdi) buyurdu. (Tirmizi)

(Muhammed isimli çocuğa her yerde ikram edin, onu aşağılamayın.) [Hatib]

(Muhammed isimli kimseyi hakir görmeyin, onu mahrum etmeyin! Onun bulunduğu bir evde, bir yerde bereket vardır.) [Deylemi]

(Bir evde bir, iki veya üç Muhammed olmasının zararı olmaz.) [İbni Sâd]


Ayrıca isim nasıl verilir hangi gün verilir bunların hepsini dini kaynaklardan bulmak mümkündür. Efendimiz vasıtasıyla tüm bu konular müslümanlara aktarılmıştır.
Bize düşende gösterilen yol üzerinde haraket etmek olmalıdır.

Ayrıca büyüklerimizin çocuklarına 2 isim verdiklerinide görmekteyiz.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunlarının isimlerine baktığımızda ilk isimlerinin herhalde sevgi ve ahiretteki bu fırsatlardan yararlanma gayesiyle hep Muhammed olduklarını gözlemleyebilirsiniz.
Alimleri takip etme konusunda da bir çok sahih hadise rastlamak mümkündür.

Güzel zannederek vermiş olduğunuz isim, insanların birbirini tanımayacağı duruma geleceği, birbirlerinden sevap alma derdine düşeceği, bazı fırsatlarıda hem kendinizin hemde evladınızın bu isim yüzünden kaybedebileceği, hesap zamanında oğlunuzun yada kızınızın sizi suçlayacağı bir konu haline gelebileceğini sakın unutmayın.
 
Son düzenleme:
ben kuran okuyorum.türkçe anlamını da okudum.ecr, allahın kulların yaptıklarının karşılığını vermesi.bu iyi bir karşılık da olabilir kötüde.ecr-in de ek almış halidir.hani derler ya yaptıklarının ecr'ini çekiyor diye.ecrin anlam olarak pek bişey ifade etmiyor aslında manasız gibi.benim yakınımda da var ama ben bişey demiyorum hiç.yanlış anlamasın diye.allahın hediyesi demişler intenette. kulağa hoş geliyor bir isim daha bulduk diye uydurmuşlar internette...
 
Son düzenleme:
Bende Kezban ismini biliyorum Yükezziban dan geliyor Rahman suresinde sık geçiyor Yalanlamak demek :19: hiç hoş değil
 
Merhaba kızlar Lina ismi nasıl sizce okudum da hani Aysha- bizde Ayse, ama ben Lina`ya Line demeyi hich yakistiramam,, benim icin guzelligini boylece kaybeder bu isim, sizce nasil hani her sey tmm da bu isimde fazla takinti yapmissiniz gibi geldi, sonucta zevk meselesi
 
Back