- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Gençlik yıllarında okuduklarımızın karakterimizi etkilediğine, genetik mirasımızın üzerine oturup bizi biçimlendirdiğine inananlardanım. Genç beynimizin kıvrımları arasına yerleşip, zaman zaman bizi yönlendiren düşüncelere dönüşüyor kimi satırlar…
Nerede okuduğumu bilemediğim bir cümle de, ne zaman hayatımı birileriyle paylaşmayı düşünsem, ne zaman etrafımdaki kalabalıktan yakınsam beynimin kıvrımlarından kurtulup karşıma çıkmış, aklımı başıma getirmiştir!
Hangi kitaptan aldığımı bilmiyorum, ama Alman düşünür Schopenhauer bir yerlere yazmış ben de hatıra defterime kopyalamışım… Artık hatıra defterim yok, ama cümle tek bir kırışık almadan duruyor kafamda:
“İnsanlar ayazdaki kirpilere benzerler! Birbirlerine sokulduklarında dikenleriyle birbirlerini yaralarlar, birbirlerinden uzaklaştıklarında ayazda donarlar!”
Biz insanlardan bahsederken bu gerçeği hep hatırlamalıyız, hiçbir felsefe, toplumsal kural bu gerçeğin önüne geçemez… Her şeye katlanırız, yeter ki insan sıcaklığı olsun hayatımızda. Tüm şikayetlerimize, anlaşmazlıklarımıza, yanlışlarımıza veya doğrularımıza rağmen… insan sıcaklığına sığınmazsak varlığımızı sürdüremeyeceğiz!
Ama bizi ayazda yaşamaya alıştırıyorlar.
Çağdaş toplumlar (isterseniz medeniyet deyin) insanları birer hücreye benzeyen donanımlı evlerinde yalnızlığa ittiği için, insanlar sabah akşam evlerinde didişecek insan bulamadıkları için, yaşlılar huzur evlerinde, sorunlular psikologlarda avundukları için, birer draje gibi hayatı kendileri yerine yorumlayan bir ekrana mahkum oldukları için, köşe yazarlarının yorumlarıyla tartıştıkları için, bilgisayarların sunduğu sanal bir dünyada kalabalığa karıştıkları için ve hormonlu leziz gıdalarla beslendikleri için ayaza kandılar ve kirpinin dikenlerini hissedemez oldular…
Biz belki akıl edemeyiz diye toplum bize birbirimize sokulmamız için randevular yaratıyor; Anneler günü, Babalar günü, Sevgililer günü, Kadınlar günü diye… İlle de o gün bir şeyleri satın alıp gönül alalım… Hayvanları bile sokaklarda besleyerek kendimize hayvan sever diyoruz! Oysa dünyayı onlarla paylaşıyoruz, ne çabuk unuttuk bu gerçeği! Evimize böcek girmesin diye ağaç dallarını kesiyoruz, gölge olmasın başka ihsan istemeyiz…
Bence “Yaprak Dökümü” adlı dizi bu yüzden çok izleniyor. Kirpinin dikenlerinden vaz geçemeyen insanlarla kendimizi özdeşleştirdiğimiz, özlediğimiz için!
Bu yazının birçok eksiği var…. Ama devamını getirmek için biraz da okuyan düşünsün istedim!
sevgilera.s.
alıntıdır
Nerede okuduğumu bilemediğim bir cümle de, ne zaman hayatımı birileriyle paylaşmayı düşünsem, ne zaman etrafımdaki kalabalıktan yakınsam beynimin kıvrımlarından kurtulup karşıma çıkmış, aklımı başıma getirmiştir!
Hangi kitaptan aldığımı bilmiyorum, ama Alman düşünür Schopenhauer bir yerlere yazmış ben de hatıra defterime kopyalamışım… Artık hatıra defterim yok, ama cümle tek bir kırışık almadan duruyor kafamda:
“İnsanlar ayazdaki kirpilere benzerler! Birbirlerine sokulduklarında dikenleriyle birbirlerini yaralarlar, birbirlerinden uzaklaştıklarında ayazda donarlar!”
Biz insanlardan bahsederken bu gerçeği hep hatırlamalıyız, hiçbir felsefe, toplumsal kural bu gerçeğin önüne geçemez… Her şeye katlanırız, yeter ki insan sıcaklığı olsun hayatımızda. Tüm şikayetlerimize, anlaşmazlıklarımıza, yanlışlarımıza veya doğrularımıza rağmen… insan sıcaklığına sığınmazsak varlığımızı sürdüremeyeceğiz!
Ama bizi ayazda yaşamaya alıştırıyorlar.
Çağdaş toplumlar (isterseniz medeniyet deyin) insanları birer hücreye benzeyen donanımlı evlerinde yalnızlığa ittiği için, insanlar sabah akşam evlerinde didişecek insan bulamadıkları için, yaşlılar huzur evlerinde, sorunlular psikologlarda avundukları için, birer draje gibi hayatı kendileri yerine yorumlayan bir ekrana mahkum oldukları için, köşe yazarlarının yorumlarıyla tartıştıkları için, bilgisayarların sunduğu sanal bir dünyada kalabalığa karıştıkları için ve hormonlu leziz gıdalarla beslendikleri için ayaza kandılar ve kirpinin dikenlerini hissedemez oldular…
Biz belki akıl edemeyiz diye toplum bize birbirimize sokulmamız için randevular yaratıyor; Anneler günü, Babalar günü, Sevgililer günü, Kadınlar günü diye… İlle de o gün bir şeyleri satın alıp gönül alalım… Hayvanları bile sokaklarda besleyerek kendimize hayvan sever diyoruz! Oysa dünyayı onlarla paylaşıyoruz, ne çabuk unuttuk bu gerçeği! Evimize böcek girmesin diye ağaç dallarını kesiyoruz, gölge olmasın başka ihsan istemeyiz…
Bence “Yaprak Dökümü” adlı dizi bu yüzden çok izleniyor. Kirpinin dikenlerinden vaz geçemeyen insanlarla kendimizi özdeşleştirdiğimiz, özlediğimiz için!
Bu yazının birçok eksiği var…. Ama devamını getirmek için biraz da okuyan düşünsün istedim!
sevgilera.s.
alıntıdır