Kırklareli Yöresel Örf Ve Adetleri

Nevreste

Yeniden ☀
Yönetici
Editor
16 Ağustos 2010
293.103
603.051
43
DOĞUM

Gözünü dünyaya yeni açan bir çocuk, vücudunda pişik oluşmaması ve kokmaması için önce tuzlu suyla yıkanır. Yıkanma işlemi tamamlanınca tekrar tuzlanır.

Üç günlük olan çocuk bu zaman zarfında sararırsa, sarı renginin düzelmesi için üç gün süreyle kaldırma denilen yıkama esnasında, yıkandığı suya darı tanesi atılır.

Doğumdan sonra lohusanın yanında kırk gün süreyle bir kişi durur. Lohusanın yanında duran kişi her ihtimale karşı dışarı çıkarsa diye bir Kuran-ı Kerim, bir süpürge veya bir demir parçası odanın içinde her zaman bulundurulur. Bununla çocuğa cinlerin çarpmasının önlenmiş olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olduğunda tekrar yıkanır ve kırk kaşıklık son durulama suyu ile durulanır. Bu yıkanmaya "kırk çıkarma" veya "kırklanma" denir. Kırkı çıkan çocuk, yakın bir komşuya "Kırk uçurmaya" götürülür. Çocuk, kırkı çıkana kadar olumsuz bir durumla karşılaşmamışsa bundan sonra da karşılaşmayacağına inanılır. Aynı günlerde yakın komşularında veya akraba arasında bir başka çocuk daha dünyaya gelmiş ise kırkları çıkıncaya kadar, her iki çocuk görüştürülmez. Çünkü çocukların kırkı çıkana kadar görüşürler ise birinin büyüyüp diğerinin büyümeyeceğine inanılmaktadır.

Anne sütünün kaçacağına inanıldığından, lohusanın yanında bir başkası süt emzirmez. Tırnak kesimi çocuğun kırkı çıktıktan sonra yapılır. Kesilen tırnak, babasının cebine konur ve karşılığında para alınır. Babadan alınan bu parayla çocuğa bir şeyler alınır.

Çocuk 6 aylık olunca eline kına yakılır. İlk defa ayakta durmaya başlayıp, ilk adımını attığı zaman "tay çöreği" veya "adım çöreği " ismi altında bir kutlama yapılır. Bu kutlamada, içinde birkaç tane demir para bulunan bir tepsi lokma veya kurabiye pişirilir. Çocuğun ayaklarına kurdele bağlanıp, boş bir yere çıkılarak, mahallenin ufak çocukları toplanır ve belirli bir mesafeden çocuğa doğru koşturulur. Yarışı kazanan çocuğa para veya hediye verilir. İlk kez ayakta duran çocuğun ayaklarındaki kurdele kestirilir. Bundan sonra yapılan lokma veya kurabiyeler, orada toplananlara dağıtılır. İçinde para bulunan lokma veya kurabiye kime düştüyse o çocuğa uygun bir hediye alır.

Sünnet

Sünnet yaşı genellikle 5 ila 12 yaş arasında olduğundan, çocuğun okulu olmadığı yaz aylarında sünnet düğünü yapılır. Sünnet olacak olan çocuğa "Sünnet çocuğu" denir. Sünnet elbisesi en az 1 hafta öncesinde alınır, yatağı renkli tülbent ve kağıtlarla, ışıklarla süslenir.

Sünnet düğünü Cuma, Cumartesi veya Cumartesi-Pazar olmak üzere iki gün yapılır. Bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede akrabaları, yakınları, ve komşuları toplanarak çocuğu oynatır, el ve ayaklarına kına yakarlar. Kına yakan kişinin koluna tülbent bağlanır. Kınayı yakacak olanın anne ve babasının sağ olmasına özellikle dikkat edilir. Bununla çocuğun uzun ömürlü olması temenni edilir.

Ertesi gün öğlen saatlerinde bir araba konvoyu oluşturularak, sünnet çocuğu gezdirilir. Konvoyda tüm araba ve çalgıcılara birer havlu bağlanır ve son olarak çocuk sünnet edilir. Sünnet edilme esnasında bir horoz kesilir. Çocuk yatağına yatırılınca mevlit okutulur, mevlidin sonunda orada bulunanlara pilav, ayran ve tatlı dağıtılır. Yakınları ve komşuları tarafından sünnet çocuğuna geçmiş olsun diyerek hediye verilir. Akşama kadar eğlenceler, oyunlar yapılarak sünnet düğünü tamamlanır.

Askerlik

Askere gidecek gençler 15 - 20 gün önceden akraba ziyaretlerine giderler. Akrabaları, kendilerini ziyarete gelen gençlere çeşitli yemekler yapar ve bu ziyaretler 15 - 20 gün boyunca devam eder. Bu süre içerisinde, gençlerin boynuna kırmızı oyalı tülbent bağlanır, toplu olarak birisinin elinde bayrak olduğu halde ev ev dolaşırlar ve hangi haneye gidilirse o hane tarafından yardım oldun diye gençlere para verilir. Askere gitmeye bir gün kala, topluca asker düğünü yapılır ve masrafları asker aileleri ortak karşılar. Askerin tabanca tutacağı parmağına kına yakılır ve o gece davul - zurna eşliğinde tüm köy gençleri, kızlı erkekli oynarlar. Ertesi gün askere gidecek gençler evden çıkarken annesinin, babasının, kardeşlerinin ellerini öper, Allahaısmarladık der. Bu esna da bazı köylerde (Lüleburgaz Ertuğrul ky.) gencin başının üzerinde tuz ve un çevrilir. Evden çıkarken askerlik günlerinin su gibi geçmesi dileğiyle, asker adayının arkasından su dökülür.

Askere gidecek genç, ailesi tarafından hazırlanan asker torbasını eline aldıktan sonra, nişanlı ise vedalaşmak üzere nişanlısının evine; nişanlı değilse köy meydanına giderek, burada toplananlar ile vedalaşır. Genellikle asker babalarınca ortaklaşa kurban kesilip, dua edilerek askerler uğrulanır.

Düğün

Düğünler süre ve uygulamalar bakımından, şehir ve köylere göre bazı farklılıklar göstermektedir. Bunun sebebi 1877 - 78 Osmanlı - Rus savaşı, 1912 - 13 Balkan harbi, 1924'lerdeki mübadele ile 1935-1938, 1950, 1960, 1974 ve 1989 yıllarında, yine Balkan devletlerinden gelen göçmen grupları arasındaki kültürel farklılıklardır. Bu göçlerle Kırklareli'nin değişik yerlerine yerleşen insanlar, beraberlerinde birçok adetlerini de getirmişlerdir. Yeni gelen göçmenler, kendilerinden önce gelen insanların kültürleriyle karşılaşmış ve onlarla kaynaşarak ortak bir kültür oluşturmuştur. Ancak bu ortak kültür, Kırklareli'nin değişik bölgelerinde farklı uygulamalar şeklinde görülür. Bu nedenle İl'deki düğün adetleri yer yer farklık gösterebilmektedir.

Düğün telaşı en az bir hafta öncesinden başlar ve genellikle cumartesi - pazar günü olan düğünlerde, perşembe günü kızın çeyizi alınır. Bu arada yengeler sandığın üzerine oturur ve "sandık kalkmıyor" diyerek, oğlan tarafından hediye istenir. Alınan çeyiz oğlan evine götürülür ve cuma gününün akşamı kına gecesi yapılır. Oğlan tarafı eğer aynı köyden ise kız evine o gece kına getirir. Yengelerinden biri, gelinin eline kına koyar ve giderler. Daha sonra bu kına gelinin ellerine ve ayaklarına annesi, babası sağ olan bir yengesi tarafından yakılır. Gelinin yüzüne renkli bir krep örtülür. Bir darbuka eşliğinde türkü söylenir. Bu türküler gelinin evden ayrılışının, gurbete veya başka bir köye gidişinin öyküsüdür. Gelin de bu türkülerle içlenir ve ağlar.

Sabah gelinin kınaları öksüz bir çocuk tarafından açılır. Ellerine ve ayaklarına kına yakarken konulan paraları bu çocuk alır. Cumartesi günü öğlene doğru oğlan evine davullar, kız evine de çalgılar gelir. Akşam üstü herkes işini bitirene kadar gençler oynar. Akşam üzeri kızın ahretinin (sağdıç) hazırlamış olduğu "ahret çiçeği" alınmaya gidilir. Çiçekçiden alınan naylon çiçek dalının üzeri kızların yaptığı süslerle süslenir. Çiçeğin üzerine mısır patlatılıp dizilir. Kuru üzümler bir ipe dizilerek asılır. Bununla beraber bebek, sakız, sigara, kibrit, emzik, bebek oyuncağı, çikolata, şeker, balon gibi şeyler de asılır. Ayrıca küçük küçük ampuller veya mumlar da yerleştirilerek gece yakılır. Çiçeğin saksısına da bir kutu şeker yerleştirilir, çiçekle birlikte ahret kız baklava ve bir de hediye bohça hazırlar. Bütün bunlar gerdek gecesi gelinle damadın zevkle yemesi için yapılır. Bu çiçek daha sonra gelin kızın evinin bir köşesini süsler.

Bu çiçeğe karşılık gelin kız da ahrete hediye bir elbise alır. Çiçeği almaya gidildiğinde yine oyunlar oynanır ve çiçek alınarak gelin kızın bulunduğu eve getirilir. Bu çiçek yörede bolluk ve bereketin simgesi olarak nitelendirilir.

Aynı gün ve aynı zamanda oğlan tarafı da oğlanın ahretliğine (sağdıcına) gider. Davul - zurna ile ahretlik evine gelindiğinde, ahretlik gelenleri karşılar. Yaşlılar oturur, gençler de oynar. Daha sonra ahretliğin hazırlamış olduğu baklava tepsisi ve kurbanlık bir koç eller üstünde damat evine götürülür. Ayrıca ahretlik damat için bir başka hediye de almıştır.

Cumartesi gününü Pazar gününe bağlayan gecede esas düğün olur. Oyunlar karşılama, halay ve mendil havası şeklindedir. Aynı gece oğlan tarafı, kız evine davullar eşliğinde, takacakları takılarla birlikte gider. Bunları " okuyucu " denen bir kadın teker teker gelinin başı üzerinde döndürerek, kimden olduğunu yüksek sesle söyler.

Bu arada gelin kız gelinliğe adım attığından, yalnız gezdirilmez. Cinler ve perilerden korkulduğundan, yanında mutlaka biri bulundurulur.

Pazar sabahı gelin kız yine erkenden gelinlik giyer ve oğlan tarafından takıları almaya gelenleri karşılar. Kız ve oğlan tarafı birlikte oyunlar oynarlar. Kızın ve oğlanın yengeleri birlikte takıları alarak oğlan evine götürürler. Gelinin ahreti de ahret çiçeğini alıp damada götürür. Oğlan evinde de oyunlar oynanır ve kız tarafı geri döner. Gelin, kendisini sevdiğine götürecek halayın gelmesini bekler. Sabahtan, ahretlik evinden davul ve zurna ile uykudan uyandırılan damat eve getirilir ve tıraş için hazırlık yapılır. Davullar köyün kahvehanelerini dolaşarak köy halkını tıraşa davet eder. Bir iki saatte biten tıraştan sonra gelin alıcı "halay" yola çıkar ve gelin evine gider.

Arkadaşları ile oynayan gelin kendisini almaya gelen halayına bir kez baktırılır ve bir daha yengelerin kendisini almaya gelmelerini bekler. Kaynana gelini beklerken evden getirdiği ekmeği, bolluk ve bereket niyetiyle dağıtır. Ama gelin naz yapar, gelmez. Önce gelin evinden kaynanaya bir ayna götürülerek baktırılır. Kaynana aynanın üzerine para koyar. Yine gelini isteriz diye tezahürat yapılır, fakat gelin yine çıkarılmaz. Bu kez de gelinin ayakkabısı götürülür. Para alınır. Bu ayakkabı gelinin çıkacağına işarettir. El çırparak yine gelini isterler. Daha sonra iki yenge ve önde darbuka çalıp mani söyleyen kız arkadaşları ile birlikte gelin getirilir. Fakat kaynana oynamadan gelin ortaya girmez. Kızlar;

Yarin adı Ramadan

Atladı arabadan

Biz gelini vermeyiz

Kaynana oynamadan

manisini arka arkaya söylerler. Yengelerin ve mani söyleyen kızların koluna birer başörtü bağlanır. Kızlara birer kutu şeker ve yengelere de para verilir. Yenge kadınlar, gelini kaynananın elini öpmeye götürürler. Gelin, kaynananın üç kez elini üç kez de ayağının altını öper. Kaynana da gelinin sırtını üç kez sıvazlar. Bu adetin yapılmasından sonra gelin, halayla gelen yakın akrabaların ve komşuların ellerini öper. Gelin, daha sonra varsa erkek kardeşleri yok ise amca ve dayıları tarafından arabaya bindirilir. Evden çıkan gelin arabasının arkasından, gelinin gideceği eve kendisi ile birlikte bereket götürmesi dileğiyle su içerisinde buğday ve darı atılır.

Gelin arabası damat evine gelmeden daha önce kız evinden "Müjde Yastığı"nı alan biri, yastığı damada götürerek para alır. Damat evine gelen gelini damat etrafa şeker ve paralar atarak karşılar. Sonra gelinin duvağını kaldırır ve kendi hediyesini takar. Ahretlik kapının önünde bir tüfekle bekler. İçeriden çıkan damat üç kez tüfeği ateşledikten sonra, ucunda para bağlı mendili düğün halkına doğru atar. Mendili kim alırsa evlenme sırasının onda olduğu söylenir. Bu arada gelin dışarı çıkarılır, kucağına kız ve oğlan çocuğu oturtulur. Damat son kez babası, kardeşleri, yakın akrabaları ve arkadaşları ile oynar. Akşam üzeri arkadaşları tarafından köy içine gezmeye çıkartılır. Gerdek gecesi imam nikahı kıyılır. Genç kızlıktan kadınlığa geçen gelin, pazartesi sabahı damadın yakın akrabalarını gezer ve büyüklerin elerini öperek onlara havlu verir. Onlar da hediye ya da para verirler. Daha sonra gelin bir kaba su doldurur ve bu su görümceler tarafından üç defa dökülerek, geldiği evde işlerinin su gibi akıp gitmesi temenni edilir. Öğleden sonra gelin yine gelinliğini giyer ve son defa eğlenilir. "Duvak" veya "Cuma" denilen bu eğlence kaynananın günüdür. Sadece kadınlar kendileri çalıp, oynarlar. Eğlencenin ortasında, kaynana, orta yerde bir çömlek kırar ve bu hareketiyle "düşmanlarım çatlasın, gelinin çömleğin parçaları kadar çocuğu olsun" demek ister.

Bir hafta sonra gelin, damat ve ailesi, gelinin ailesine yemeğe giderler. Buna geziden gelen "geze" veya "kız ardı" denir. Bu gezmede yemekler yenir, sohbet edilir, aynı zamanda damatlık yapmanın da gelinlik yapmak kadar zor olduğunun bilinmesi için damada bir tabak içerisinde darı getirilerek sayması istenir. Önüne pösteki getirilerek tüylerinin sayılması ve kedi getirilerek nallanması istenir. En zorlusu da damadın ayaklarından zincirle tavana asılmaya kalkmalarıdır Bunların üstesinden gelemeyeceğini bilen damat, para vererek gençlerden kurtulmaya çalışır. İki üç gün sonra da gelinin ailesi oğlan evine yemeğe gider. Bu ziyaretlerde iki ailenin daha iyi anlaşması, kaynaşması amaçlanır.

Yörede kız kaçırma olayları çok sık görülür. Ailesi tarafından verilmeyen kızlar kendileri kaçar. Oğlanın çok sevip de alamadığı kızı da oğlan kaçırır. Sonunda aileler arasında anlaşma sağlanır ve düğün yapılır. Bu olaylar yörede normal karşılanmakta ve hiç yadırganmamaktadır.

Bayramlar

Kırklareli'nde Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Mart Dokuzu ve Hıdrellez gelenekleri halk tarafından kutlanan bayramlardır. Ramazan ve Kurban Bayramları yaklaşırken evlerde temizlik yapılır, baklavalar hazırlanır. Yeni giysiler için alışveriş yapılır. Ramazan Bayramının arifesinde kuşların bile oruç tuttuğuna inanılır, herkesin oruç tutması istenir. Arife günü doğan çocuklara Arife, Arif, Ramazan Bayramında doğan çocuklara da Ramazan, Ramize, Bayram gibi isimler konur.

Arife günü herkes banyo yapar, temizlenir ve erkenden yatar. Bayram sabahı erken kalkılıp erkekler bayram namazına gider. Erkekler bayram namazından dönene kadar evdeki kadın ve çocuklar yemek yemez su içmez. Bayram namazı sonrasında küçükler büyüklerin ellerinden, büyükler de küçüklerin gözlerinden öper, hediyeleşme olur. Topluca yapılan kahvaltı sonrasında mezarlıklara ziyarete gidilir. Kurban bayramında var ise kurban kesilir. Yaşı küçük olanlar büyüklere ziyarete gider, el öper bayramlaşırlar.

Mart Dokuzu Kutlamaları

Nevruz, Kırklareli'nde Mart Dokuzu ismiyle bilinmekte ve 22 Mart tarihinde kutlanmaktadır. Mart Dokuzu'yla birlikte havaların iyileşeceğine inanılmaktadır. Mart Dokuzu kutlamaları için birkaç gün önceden kurabiye, poğaça yapılır. 22 Mart tarihinde ikindi ile akşam saatleri arasında kutlamanın yapıldığı İl merkezindeki Çamlık bölgesinde kurabiye, poğaça ve diğer yiyeceklerini alan halk toplanır. Kutlama yerinde çocuklar uçurtma uçurur, genç kızlar ip atlar, salıncaklarda sallanılır, istop, körebe, ip çekme, yakar topu vb.gibi oyunlar oynanır. Akşam ezanı sıralarında, herkes evine gitmek üzere kutlama alanından ayrılır.

Hıdrellez

Kırklareli'nde Hıdrellez kışın sonu yazın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Özellikle köylerde, (halk takvimine göre) yıl iki bölüm olarak kabul edilmektedir. Bunların biri yaz, diğeri de kıştır. 6 Mayıs ile 7 Kasım arasındaki 186 gün yaz, 8 Kasım ile 5 Mayıs arasındaki 179 gün de kış günleridir. 8 Kasım'da başlayıp 5 Mayıs'ta sona eren kış günlerine ise Kasım günleri denmektedir. Hızır ve İlyas peygamberlerin buluştuğu gün olarak kabul edilen Hıdrellez, halk arasında değişik şekillerde söylenmektedir; Hıdrellez, Hederlez, Ederlez, Hiderlez, İderlez, İlkyaz gibi.

Günümüzden yaklaşık 30 - 35 yıl öncesine kadar Kırklareli halkı 5 Mayıs günü kırlardan 41 çeşit ot toplamakta, bunları içi su dolu bir küp veya kazana koymaktaydılar. Sabah kalkınca bu suyla tüm aile bireyleri yıkanmaktaydı. Bununla ailenin temiz olacağına, cildin güzelleşeceğine ve hastalıklardan arınıp, zindelik kazanılacağına inanılırdı. Bu gelenek kısmen de olsa halen devam etmektedir. 6 Mayıs gecesi ateş yakılıp üzerinden atlanılmaktadır. Bununla, yıl içinde kazanılmış olumsuz ve kötü olan her şeyin yok olacağına inanılmaktadır. Bu ateşte hasırlar yakılmakta, böylece bit, pire ve günahlardan da arındırıldığına inanılır. Eski yıllarda, Hıdrelleze bir hafta kala hazırlıklar başlamaktaydı. Evlerde temizlik yapılır ve Hıdrellez pikniği için yiyecekler önceden hazırlanır. Ekonomik durumu iyi olanlar, 6 Mayıs günü çevirme yapıp yemek için oğlak ve kuzu almaya gayret gösterir.

Kırklareli'nde çok uzun yıllar önce Hıdrellez'in kutlandığı yerlere Hıdırlık denilmekteydi. Kent merkezine 36 km. mesafedeki Azizbaba Köyü'nün yanında bulunan ve "Hıdırlık" denilen bölgede, 6 Mayıs günü Hıdrellez eğlenceleri yapılmaktaydı. Daha sonra Kırklareli merkezine 5 km. mesafedeki Şeytandere ve Asilbeyli Deresi kenarlarında kutlamalar yapılmaya başlanmıştır. Eğlenceler1990 yılından beri, Mayıs ayının güneşli bir hafta sonunda (genellikle ikinci haftadan itibaren) Kırklareli Belediyesi'nin organize ettiği "Karagöz Kültür, Sanat ve Kakava Şenlikleri" ismiyle, Şeytandere'de kutlanmaktadır. Hıdrellez kutlamasının yapılacağı günden bir gün önce, yer kalmayacak endişesiyle Hıdrellez kutlamalarının yapılacağı Şeytandere'ye çadırlar kurulur, yerler ayrılır. Şenlik kutlamalarında, Şeytandere'nin her iki yanında yer bulmakta zorluk çekilmektedir. Kilometrelerce uzunluktaki bu alanda çadırlarını kurar, şemsiyelerini açar, kimileri de arabalarının gölgelerinde yaktıkları ateşte ızgara yaparlar, çaylarını demler, içeceklerini içip eğlenirler. Köprüye yakın bir yere kurulan sahnede konserler verilir, birçok davul ve zurnalar eşliğinde çeşitli oyunlar tertip edilir.

Ölüm

Bir kişi öldüğünde evdeki insanlar tarafından yakında ve uzakta bulunan akraba ve yakınlarına haber verilir. Ölüm olayı köy veya kasaba içine camiden sela okunarak haber verilir. Ölen kişinin defnine çok uzaktan gelecek olan yakınları varsa ölenin defnedilmesi bir güne kadar bekletilebilir. Ölen kişiye "rahmetli" diye hitap edilir. Ölenin evine gelenler, ölenin yakınlarına "başınız sağolsun" derler karşılığında da ölenin yakınları tarafından "sizler sağolun" denir.

Ölen kişinin ölüm anı anlaşılınca, başında ezan okunur. Ölünce çenesi bağlanır, göz kapakları kapatılır. Mezarı mezar kazıcıları tarafından kazılır. Bu arada evde ölen kişi yıkanmış, son kez yakınlarına gösterilmiş ve gömülecek duruma getirilmiştir. Ölenin defnedilmesi için gelen akrabaları, eş, dost ve yakınları tarafından cami hocasının önderliğinde bazı köy ve kasabalarda ölenin evinde, ölen kişinin önünde cenaze namazı kılınır. Bazı köy ve kasabalarda ise yakınları tarafından cenaze camiye götürülüp camide cenaze namazı kılınır. (Kadınlar camiye veya mezarlığa gitmez, evde kalırlar) buradan da mezarlığa götürülür. Tabuttaki cenazenin mezarlığa götürülmesi esnasında herkes cenazeyi taşımak için birbiriyle yarışır. Daha önce hazırlanmış olan mezarın başına gelinir. Birinci derecedeki yakınları tarafından mezarın içine indirilen beyaz bezle kefenlenmiş durumdaki ölü, yüzü kıbleye gelecek şekilde yan yatırılır. Çok hızlı bir şekilde orada bulunanlar tarafından mezar kapatılır. Mezarın üstüne baş kısmından ayak kısmına doğru ibrikle su dökülür ve ibrik mezarın yanında bırakılır. Su temizliği, saflığı, arınmayı ifade eder. Ayrıca mezara su dökülmesi kabir ateşini söndüreceği inancından hareketle de ilgili olarak yapılmaktadır. Hoca tarafından dua okunur ve mezarlıktan ayrılınır. Mezarlıktan ayrılırken ölünün yakınlarına tekrar başsağlığı dileğinde bulunulur ve köy dışından gelenler için izin isteyip ayrılırlar.

Ölü camiye veya mezarlığa götürülmek üzere cemaat tarafından evden alınınca geride kalan kadınlarda kuran okuyup dua ederler. Bu arada helva pişirilip orada bulunanlara verilir.

Kiremit üzerine yakılan anberden buhur, tütsü yapılarak ölü evinin etrafında dolaştırılır. Evin etrafından geçen insanlar bu kokuyu hissedince o evde cenaze olduğunu anlarlar.

Ölüm olayının birinci gününden itibaren yedi gün ölü evinde Tebareke okunur ve yedi gün boyunca ölünün yıkandığı yerde mum yakılır. Ölümün yedinci günü mevlit okutulur. Kırkıncı günü helva yapılıp yakınlara, konu komşuya dağıtılır. Bu ölenin ruhu için yapılmış kansız kurban ikramlarıdır. Geçmişte bunlar kötü ruhların yapacağı kötülük ve vereceği zararlardan korunmak, iyi ruhların yardımını kazanmak ve ölenin ruhunun mutluluğu için yapılırken, günümüzde "Allah rızası"için yapılmaktadır. Ölümün elliikinci gecesi de mevlit okunur. Yedinci gününde ölenin karnının şiştiğine, kırkıncı günde burnunun düştüğüne ve elliikinci günde de kemiklerinin eklem yerlerinin birbirlerinden ayrıldığına inanılmaktadır.

Ölümünden sonraki ilk Ramazan veya Kurban bayramında ölenin mezar taşları mezarına dikilir.

Ölenin elbiseleri fakir-fukaraya dağıtılır. Ölenin sağlığında vasiyeti varsa yerine getirilmesine özen gösterilir. Bayramlarda ölenin ruhunun yakınlarını mezarlığa beklediğine inanılır ve her bayram mezarı ziyaret edilip dua okunur.

Yağmur Duası

Yağmur duası; köylünün geçim kaynağı olan toprağa ektiği mahsulünün verimli olması için toprağın suya ihtiyaç duyduğu zamanlarda yapılmaktadır.

Kırklareli'nin hemen hemen her köyünde, toprağa ekilen mahsulün suya ihtiyaç duyduğu Nisan veya Mayıs aylarında yağmur duası yapılmaktadır. Bazen komşu birkaç köy birleşerek yağmur duası yaparken, bazen de her köy tek tek yapmaktadır. Kırklareli'nin her yarinde yapılan yağmur duaları hemen hemen birbirinin aynısı olarak yapılmaktadır.

Şimdi burada örnek olarak Merkez İlçe'ye bağlı Ahmetçe Köyünde yapılan yağmur duası anlatılacaktır.

Kırklareli'nin 181 köyünden birisi olan Merkez İlçe'ye bağlı Ahmetçe Köyü'nde yağmur duası geleneksel olarak her yıl yanılmaktadır. Belirli bir günü olmamakla birlikte genellikle ilkbaharda Nisan-Mayıs aylarında uygun bir hafta sonunda yapılır. Yağmur duasının tarihi köylünün ortak uygunluk kararıyla belirlenir, herkes gönlünden koptuğu kadar bütçesine göre köy muhtarlığına para verir. Zengin sürü sahiplerinin de kurbanlık koç ve kuzu verdikleri olur.

Tarihi belirlenen yağmur duasına köy muhtarlığı tarafından komşu köylere davetiye çıkarılır, davet edilir.

Yağmur duasının tarihi belirlendikten sonra duadan üç gün evvel 8 -12 yaşları arasında çocuklar köyün etrafında, özellikle yüksek yerlerde ve mezarlıkta gezdirilir. Yüksek yerlerde yağmur yağması için, mezarlıklarda ölmüşlerin ruhları için dua edilir.

Yağmur duası için niyetlenip tarihi belirledikten sonra, dua yapılıncaya kadar geçen sürede şayet yağmur yağar ise; yağmur istek duası değil de, yağan yağmur karşılığında şükür duası edilir. Yağmur duası yapıldıktan sonra yağmur yağar ise şükür duası yapılmaz.

En son olarak 1977 yılında yapılan, o tarihten sonra yapılmayan bir gelenek şudur Ahmetçe'nin yağmur dualarında nohut, fındık büyüklüğünde yetmişbin adet taş toplanır. Köyde okumasını bilen kişilerce Kuran-ı Kerim mevcut olan bir cümlelik ayet (Şura Süresi, 28 ayet) bu taşlara tek tek okunur. Okunan taş hava yağışlı olsun diye dil ile ıslatılır. Taşlar okunurken rüzgar çıkıp yağmur bulutlarını dağıtmasın diye esnememeye özen gösterilir. Okunup dil ile ıslatılan yemişbin taş köylünün tamamının katılışıyla yapılan yağmur duasından sonra çuval içinde dereye gömülür. Taşların dereye gömülmesi sırasında 4 -5 kişi tarafından yine dua edilir. Çok yağmur yağar, sel olur ise dereye gömülen bu taşlar yağmur azalsın diye dereden çıkarılır.

Ancak; en son 1977 yılında rastlanan Ahmetçe Köyü'nün yağmur dualarında taşa dua okuyup suya gömme geleneğinden, yetmişbin taşın okunmasının çok zaman almasından, okuyucu kişileri bulmakta çekilen zorluktan dolayı daha sonraki yıllarda vazgeçildiğini görüyoruz.

Taşa dua okuma geleneğinden vazgeçildiği 1977 yılında sonra Ahmetçe'nin yağmur dualarında 41 boğumlu asma çubuğuna dua okuyup dereye gömme geleneği ortaya çıkıyor. Köylünün tamamının katılımıyla yapılan yağmur duası bittikten sonra tek parçadan oluşan 41 boğumlu ve her boğuma Yasin-i Şerif okunmuş asma çubuğu, başta köy imamı olmak üzere 4-5 kişi tarafından köyün deresine gömülür. Şayet çok yağmur yağar sel olur ise o asma çubuğu gömüldüğü yerden çıkarılır. Bir anlamda köy halkı ne yağmurun fazlasını, ne kuraklığın fazlasını istemiyor. Allah'a yalvarıp geçiminin kaynağı olan tarlaya ektiği mahsulünün ihtiyacı olan yağmurun dengeli yağmasını, çok yağması halinde tarladaki mahsulü zarar göreceğinden yağmur dualarında dereye gömdüğü 41 boğumlu asma çubuğunu dereden çıkarmakla yağmurun azalacağına inanmakta, 41 boğumlu asma çubuğuna manevi bir sigorta görevi yüklemektedir. Ahmetçe'nin insanı.

Yalnız erkeklerin katıldığı, yemeklerin yapıldığı köyün kenarında merada yapılan yağmur duasında, avuç içleri göğe doğru açılmayıp yere doğru açılmaktadır.

Bugün yapılmayan, yakın tarihlere kadar yapılan diğer bir gelenek te şudur. Yağmur duası esnasında birbirlerini görecek uzaklıkta koyunlar bir tarafta, kuzuları diğer tarafta bekletilir. Analarını gören kuzular, kuzularını gören koyunlar başlar melemeye. Koyun ve kuzuların bu meleme sesleri yağmur yağsın diye Allah'a yakarış olarak yorumlanır.

Yağmur duasından sonra sıra köyde bulunan herkesin bol bol yiyebileceği yemeğe gelir.

Köylünün koptuğu kadar köy muhtarlığına verdiği parayla kuru fasulye, pirinç, nohut ve ekmek alınır. Tereyağı ve yoğurt, bazen de canlı bir hayvan yağmur duasına katkı olsun diye köylü tarafından verilir.

Muhtarlıkta toplanan malzemeler yağmur duasının yapılacağı yere götürülüp işin ehli olan 8-10 kadın tarafından 25 kiloluk 2 kazanda kuru fasulye, 20 şer kiloluk diğer 2 kazanda da parçalanmış et ve diğer kazanlarda da 60kg. pirinçten pilav yapılır.

Sofralar kurulur, her sofraya tepsilerle kuru fasulye, etli pilav ve yoğurt konarak herkesin bol bol yemesi söylenir.

Yemeği önce topluca erkekler yer. Yemekten sonra yağmur duasını yaptıran hoca tarafından yemek duası yaptırılır. Daha sonra kadınlar gelerek onlar da topluca yemek yerler.

Artan yemekler köyde fakirlere verilir. Artan yemek çok olursa komşu köylere de götürülür.Köy halkı tarafından bayram havası içinde yapılan yağmur duasının bitiminde misafirler güler yüzle uğurlanır

ALINTIDIR..
 
X