Kimsiz

Cirkin Peri

Guru
Kayıtlı Üye
4 Ekim 2007
248
0
316
43



Beşiktaş'ta eskiden çay bahçelerinin bulunduğu duvara çöktü genç kız. Uzaklarda bir yerlere daldı ve gözlerinden akan bir damla yaşla gülümsedi gökyüzünde hareketlenen bulutlara.



-Hiç vazgeçmiyorsunuz değil mi? Hiç vazgeçmeyecek ve terk etmeyeceksiniz beni...



Elini göğsüne koydu, kalbini hissetmiyordu.. Sökülmüştü de sanki yerinden, tekrar gidip almaya gücü yoktu. Parça parça akıyordu hüznü denize, deniz çalkalanıyor bu kadar acıyı kabul edemem dercesine atıyordu geri genç kızın bedenine. Tekrar tekrar ağlamayacağım diyerek siliyordu gözlerini ya hani, yine de dinlemiyordu onu gözyaşları... Sicim gibi akıyordu, ince ince ama yangın yerine çevirerek dört bir zerresini.



-Nedenlerle uğraşmaktan bıktım Allah'ım...



diyerek bağırdı , sabit karşıya bakıyordu ve birden gökyüzüne çevirdi başını...



-Yoruldum anlıyor musun, yoruldum. Tam mutluyum diyorum ve birden puffff her şey bir şakaydı diyorsun bana. Neden demekten, ağlamaktan,acı çekmekten öyle yorgun düştüm ki..



Sonra birden yaptığının farkına vardı. Bu sefer hıçkırmaya başlamıştı...



-Özür dilerim, özür dilerim niyetim isyan değil sana. Sen hep iyisini bilirsin , hani doğrusunu bilirsin ya... Bu acı öyle farklı ki, biliyorsun işte ne kadar yanıyor ruhum. Her sabah uyandığımda kalbim yerinden sökülmüş gibi acıyor canım. Sonra odamın dört bir yanından parçalarını topluyorum ben; oyuncaklarımın üzerinden,kurumuş çiçeklerden...Hepsinden parça parça toplayıp yerleştirmeye çalışıyorum tekrar ama olmuyor... Olmuyor işte... Geçecek, elbette geçecek ya şu zamanın acımasızlığına dayanamıyorum. N'olur sen bul bir yol bana...



Sustu, birden kesildi ağlaması... Tek değildi artık birileri daha gelmişti bu nedenle sustu. Telefonunu aldı derken eline...



İsimler sırayla geçiyordu gözünün önünden ve o daha bir düşünmeye başladı baktıkça telefon rehberine.



Kimsesiz değildi o,tam tersi çevresinde hep olması gerekenden fazla insan vardı. Asla dinlendiğini düşünmediği insanların arasında sürekli kaçabilme umuduyla yaşardı.

Ara sıra kasabalara bakardı nereye gidebilirim, ne yapabilirim diye.

Kimsiz'di o, gitse kimse üzülmezdi ya sorun gitmekteydi.

Aslında sorun gitmekte de değildi, sorun ilk defa kimsiz hissetmemesindeydi kendini.

Yani o varken, o gitmemişken...



Telefonu çaldı tamda düşünürken bunları genç kız, red etti… Sonra tekrar çaldı, tekrar red etti. En sonunda kapattı telefonunu… Kalktı oturduğu yerden ve yürümeye başladı. Her adımında biraz daha uzaklaşmaktı amacı sevdasından. Her adımında biraz daha kaybolup gitmekti aslında istediğin. Herkesi silmişti listesinden, onu hatırlatacak herkesi silmiş ve görünmez bir kimliğine bürünüp yeniden başlamaya karar vermişti ya sadece vermişti.



Bir adım atıyor düzeleceğim diyordu, diğer adımında nasıllarla boğuşuyordu…

Bir adım… Unutucam seni..

Diğer adım… N’olur dön geri…

Bir adım… Biti, sen daha önce de yoktun ki hayatımda..

Diğer adım.. Neden…





Her adımda bir şey vardı söyleyebileceği ama sadece o kadardı…

Yürürken ardında bırakıyordu ruhunun izlerini. Biraz daha belirsizleşiyordu her adımında ve bu nedenle çok duraksadı , geri dönmek istedi ya genç kız dönemedi… Yediremedi gururuna, bir sefer olsun hiçbir şeyi belli etmeyip güçlü olmayı seçti…



Gitmesen, gitmesek yada…

Kalsak sevgili hani, eskisi gibi kalsak…

Eski zaman dilimlerinden birine hapsolsak ve hiç çıkmasak

Hiç kaybolmasak…



Susturdu dilini, yazmamaya söz vermişti çünkü… Yazmayacaktı bir daha asla almayacaktı kalemi eline ya bu yüzden sustu ve hızlandırdı adımlarını, saymadan bu sefer…



Sanki son treni kaçıracakmış ta yetişmek istiyormuş gibi koşturmaya başladı…

Ve birden duraksadı yolda, bulduğu ilk banka çöktü ve kimse yokken hazır tüm güçsüzlüğünü çıkardı ortaya…



Ağladı…Ağladı…Ağladı….



Meral BİLGİÇ​
 
Gözyaşlarını sildi, saat oldukça geçti, ne yapacağını bilemiyordu… Erk ile konuşmaya başladıklarında hissettiklerini anlatmıştı hemen Neriman’a mesajla. O geldi hemen aklına nasılda merak etmiştir diye düşündü birden, aradı. Hala ağlıyordu ve hala aslında kabul etmese de her attığı adımda bir şeyler istiyordu.

-Kedicik n’oldu..
Diyerek açtı Neriman telefonu, ama genç kız konuşamıyordu sadece derinden gelen iç çekişlerinden belliydi anladığı.
-Olan bir şey yok, hiçbir şey yok.. Oda yok..
-Canım, dur sakin ol. Ne oldu anlat.

Yürürken bir yandan da anlatıyordu Ceylan. Anlattıkça daha bir soluklaşıyordu sesi ve hıçkırıkları daha bir hırçın çıkıyordu. Telefonu kapattığında daha fazla yürüyemeyeceğini fark etti. Bir taksiye atladı ve o sırada son dakikaları geldi aklına.
Elindeki bardağı bırakırken ağlamamak için zor tutuyordu genç kız kendini.
-Ben gidiyorum, bu konuşmanın ardından hiçbir şey yapamam çünkü.
-Seni bu halde bırakmayacağımı biliyorsun değil mi?

Elini kaldırdı birden, hayır dercesine.

-Ben giderim?
-Gidince beni arar mısın?
Diye sordu Erk. Ama cevap almadı, aranmayacağını biliyordu.

Ceylan hızla uzaklaşırken, Erk’in aklında neler olduğunu çok merak ediyordu ama bilmiyordu. Aslında bilmek istemiyordu. Korkuyordu, düşüncelerinin daha fazla can acıtmasından korkuyordu.
Eve girer girmez odasına geçti, dolabının üzerindeki resimleri kaldırdı hemen.

Halbuki bunları yapıştırabilmem için sen getirmiştin her şeyi. Her tarafta olmak istiyordun hatırlıyor musun? Sonra masada duran çerçeveyi aldı. İçindeki fotoğrafı çıkarmaya çalışırken cam kırıkları elini kesmişti ya acısı öyle fazlaydı ki umursamıyordu. Tüm resimleri ters çevirdi odasındaki. Ne yapacağını bilmiyordu, nereye saklanmalıydı, nereye kaçmalı. Her tarafta genç adam varken nasıl davranması gerekiyordu bilmiyordu. Bilgisayarına geçti derken. Yazı yazabilmesi için getirmişti Erk ve ne garip şimdi dokunamıyor ama ekran üstündeki resmi kaldırabilmek için katlanıyordu.

Ekran koruyucuyu a değiştirmem gerek diyerek girdi özelliklere ve tüm resimleri iptal edip alelacele başka bir şey seçti. Yatağına oturdu. Bir vıraklama duydu o anda. Her gece sarılarak yattığı oyuncağından çıkıyordu ses. Katlanamadı dolabının en kuytusuna attı onu. Bir anda bilgisayarına takıldı gözü.

Seni seviyorum çirkinim…

Öyle bakakaldı. Günü hatırladı.

Eve bilgisayarı getirip kurulumlarını yapmıştı Erk o gün ve sonrada evinin yolunu tutmuştu. Ertesi gece, masa başına oturduğunda gözlerinde kocaman bir mutluluk ifadesi aramıştı Ceylan onu…

-Sen bunu ne zaman yaptın…
-Çok zaman aşk, yeni mi fark ettin?
-Evet, ve bende seni seviyorum biliyor musun sen. Gurbbaaaammm benim…
-Yaaaa…

Telefonu kapattıklarında mutluydu, huzurluydu Ceylan.

Ekran koruyucuda birden o yazıyı görünce tekrar aklına gelmesiyle ise daha bir canı yanar oldu. Bu nedenle kapattı hemen bilgisayarı ve tüm telefonlarını da kapatıp uyumaya çalıştı.

İçinde bir irin büyüdükçe büyüyor ve yiyip tüketiyordu tüm benliğini. Öyle garipti ki hissettikleri, nasıl başa çıkması gerektiğini bildiği halde bunun için çaba göstermiyordu. İstemiyordu.

Melda, Ceylan’ın odasına girdiğinde uyuduğunu fark etti, ışığı açıp bakmak istedi kardeşine.

-Abla ışığı kapatır mısın?

Evet dalmıştı bir an ve daldığında sanki hiç ayrılmamışlardı ama ışık açılınca, karanlıkta gözükmeyen tüm umutsuzluklar sarmıştı etrafını.

-Abla ışığı kapat…

İçini yakıyordu ışık, gözlerinden ziyade içini acıtıyordu … Melda peki diyerek çıktı odadan , merak etmişti halbuki sadece… Sadece nasıl olduğunu merak etmişti o kadar. Biliyordu Ceylan ama şu an iyiyim diyemiyordu. Diyemediği için de saklanıyordu.

-İyi olucam elbet, ama bir süre yalnızlık. Allah’ım kaçabilsem, tıpkı İzmir’den kaçtığım gibi şimdi de buradan kaçabilsem…

Sebepsiz hıçkırıklarını tuttu boğazında, telefonunu aldı eline, ikisinin de gözlerinin güldüğü o resim duruyordu.
Sildi…
Mesajları okumaya başladı ve her okuduğunda bir parçası daha …

-Aşşşkkkkk yazmıştı birinde genç kız,
-Efendim cancağızım diye cevap almıştı.

Okuyamadı daha fazla , okudukça neden soruları hükmediyordu beynine ve cevaplamaya çalıştıkça ağır ithamlara gebe bir güne açıcaktı gözlerini biliyordu. Kirletmek istemiyordu Erk’i, gitse bile kirlensin istemiyordu.

Gittiğini kendine anlatmaktan vazgeçti ,bunu zaten bildiğinin farkına varınca. Ve gecenin bir yarısı banyoda buldu kendini. Duşu açtı ve içindeki tüm irinden, ondan ve her şeyden arınmaya çalıştı…

Ama sadece çalıştı, bir süre geçmeyeceğini bildiği o yumruyla nasıl başa çıkacağını bilmediği için belki de birden kapattı her şeyi, gözlerini ve kalbini…


Meral BİLGİÇ
(Devam Edecek)
 


Sabah gözlerini açtığında ablası çoktan gitmişti işe, yatağındaydı… Sadece bakıyordu. Göğsünün tam ortasındaki o inanılmaz boşluk, kalkmasına engel oluyordu. Sanki tüm gücü bir gece de gitmişti de yatağa bağlı kalakalmıştı. Telefonuna uzandı eli, saate baktı. Ağır ağır doğruldu yatağında. Yatağın ucundaki deftere takıldı ayağı. Uzandı yavaşça. Her şeyi o kadar ağır yapıyordu ki, acısı öyle çekilmez kılmıştı ki hareket etmesini, defteri de görmesiyle süzüldü yanaklarına yaşlar.

Sen dedi sessiz sedasız, açtı defteri ilk sayfasını… Okumaya başladı…

Uzun zamandır böyle günlük tarzı bir şey tutmamıştım. Hoş şöyle baktığımda buda normal bir günlükten farklı olacak zaten.
Yani birlikteliğimiz öyle güzel gidiyor ki biliyorum zamanı gelince bana neden yazmıyorsun diyeceksin ve senin içinde karalamamı isteyeceksin. Bu nedenle bende buraya yazıyorum işte. Bir yerlere yazmak yerine, bir deftere yazmak daha güzel olur diye düşündüm.
Hem herkesin bilmesine ya da nazar değmesine ne gerek var değil mi?
Aklıma geldikçe yazacağım buraya; bir an geçmişten bir şeyler anlatacağım, bir an bir bakmışsın beş dakika öncesinden konuyu açmışım.
Belki kim bilir, haklı çıkarın da çok mutlu ederiz birbirimizi ve ilk yılımıza girmek nasip olursa sana veririm bu defteri. Ya da bir ay sonra ayrılırız ve ben yazdıklarımı okuyarak koca bir boşverle çöpe atarım onu.
Ne olursa olsun anlayacağın adı “sen” bu defterin. Sadece sen olacaksın ve sadece senden gelenler olacak içinden. Bilmiyorum ne olur ilerisi ama bu sefer kendime bir söz verdim ve hiçbir yere, burası hariç hiçbir yere yazmayacağım seni…

Kapattı daha fazla dayanamayıp, yazdıkları ne kadar da içtendi hâlbuki. Şimdi yalnız kalma zamanıydı farkındaydı. Yalnız kalıp en başından itibaren düşünecek ve ardından yavaş yavaş atacaktı içindekileri.

Bir sigara aldı eline, derken çakmağı çaktı bir nefes… Ve daldı gitti genç kız… Çok uzaklara daldı içinin huzursuzluğuna inat, canı acıyarak…

-----------------------

-İftara az kaldı nerde kaldı bu çocuk…
Seher, yemek yiyecekleri bir yer ararken sormuştu Minel’e.
-Bana mı soruyorsun, nerden bileyim tanımıyorum bile onu ben.
-Haha, ben sanki…
-İyi de en azından iş nedeniyle konuşmuşluğunuz var.

Devam edecekti ki Minel telefonu çaldı Seher’in.

-Geç kalacakmış biz bir yer bulabilsek bari.
-Şurası boş gözüküyor geçelim mi?
-Olur…

Dolunun boşu sayılabilecek bir yere oturdular derken, Erk’te bir süre sonra gelmişti yanlarına. Çöktü hemen, gülümsüyordu genç adam, yüzünde ki tatlı tebessüm huzur dağıtıyordu.

-Senin gözlerinde renkliymiş Erk…

Dedi Seher konuşacak bir şey bulamamanın sıkıntısıyla. Ezanın okunmasıyla ise emeğe koyuldular birden. Ne yapalım diye düşünürken Tophane geldi de akıllarına, kalktılar hep beraber. Minel biraz sıkılmıştı ama eve gidip oturmaktansa biraz hava almak iyi gelir diye düşünüyordu. Zaten Ege’de aramamıştı. Hoş neden aramasını bekliyordu anlamıyordu. Sevmiyordu evet bunu biliyordu ama sanırım yalnız olduğunda insan bazen sarılabiliyordu böyle sevgisiz denklemlere onunki de o hesap bekliyordu işte bir telefon.

-Şşşş bir tavla oynayalım mı?
-Ya kızım bak kavga ediyoruz sonra…
-Aman, oynayalım hadi.

Erk girdi araya,

-İddasına oynayın bari de heyecanlı olsun.
-Ben onunla iddiaya girmem dedi Minel.
Seher bir kahkaha patlattı
-Evet girmez, herkesi yener gelir bana yenilir çünkü.
-Hadi ordan be, hayatımda senin kadar kaçak oynayanı örmedim ben hayatımda.
-Yeniyorum ya sen ona bak akıllım…
-Oyna hadi oyna…

Başlamıştı iki arkadaş arasında bir turnuva daha, her ne kadar sonuç genellikle kavga da olsa, bir araya geldiler mi tutamıyorlardı işe kendilerini.

O gece de sonuç aynıydı. Birden kalktı Minel yerinde.
-Ben hava alacağım biraz.

Oysa ki zaten açık alandaydılar. Ama sinirleri öyle gergindi ki uzaklaşmaya ihtiyacı vardı sebepsiz. Biraz yürüdü… Yürüdü… Her şeyin ters gittiği bir dönemdeydi ve ne kadar mutsuz ne kadar gergin olduğunun o da farkındaydı. Telefonunu aldı eline, Ahu’yu aradı. Ahu inatla gel diyordu ona ama Seher’in mesajıyla vazgeçti ve döndü yanlarına.

-Ne havası bu açık alanda dedi Seher gülerek.
-Senden uzaklaşma havası, uyuz sende…

Siz hep böyle misinizdir dedi Erk, anlamamıştı.. Ne zaman kavga ettiler, ne zaman barıştılar akıl sır erdirememişti…

Telefonu çaldı birden Minel’in. O telefon sesiyle daldığı yerden çıktı. Sanki geçmişe döndüğünde yerine gelmişti ya kalbi birden, aniden bir el yine çıkarıp sökmüştü onu.

-Efendim…
-N’apıyorsun.
-Hiç…
-İyi o zaman gel burada da bir sürü hiçlik var.
-Kimseyi sıkmak istemiyorum biraz yalnız kal…
-Gel dedim sana.
-Bir duş alayım o zaman.
-İyi bekliyorum bak.

Duş kaçtığı tek noktaydı. Biraz geciktirebilirdi dışarı çıkmasını. Banyoya doğru ilerledi derken, aynaya takıldı gözü. Erk dedi sessiz sedasız, ipince bir sızı kan gölüne çevirdi bedenini. Öyle bir volkan vardı ki içinde hiç sönmüyor yakıyordu dört bir yanını genç kızın. Aynayı birlikte getirmişlerdi eve, nereye takacaklarına bir türlü karar verememişlerdi hatta bu küçük resmi de Erk’in cüzdanından almış ve koymuştu oraya. Her sabah onu görerek gülümseyebilmek için.
Geçmişte içini neşe dolduran bu fotoğraf şimdi el olan sevgilisini hatırlattıkça bıçak darbeleriyle güçsüzleştiriyordu onu. Birden çöktü banyonun sert ve soğuk zeminine. Ağlamayacağım dedikçe aktı gözyaşları, geçeceksin dedikçe daha bir egemen oldu adı gibi Erk yüreğine.

Oturduğu yerden kalkamadı, ağladı… Dakikalarca ağladı…
Acıya katlanamamasından öte, bir şeydi yaşadığı… Hani ölür insan zamanı gelince ama öldüğünde yüreği yanındadır, kalbi de onunla birlikte gider ya… İşte o yaşıyordu ama yüreği yoktu yerinde. Kalbi oyulmuştu ve yaşamak zorundaydı.

Aynadaki resmi aldı eline,

-Neden… Neden böyle olmak zorunda söylesene bana, neden bu acı? Bu kadar mı kolay tüm güzellikleri silmek? Bu kadar mı kolay can acıtmak içinde kendinin olduğunu bile bile. Seni sevdim, seviyorum. Sevgimin hak ettiği bu mu söylesene bu mu Erk?

Birden, aniden topladı derken kendini, duşu açtı… Su soğuktu… Sen çok seversin soğuk suyu dedi birden. Sonra kızdı kendine…

-Atıcam dedikçe, unutucam dedikçe her şeyde onu yad ediyorsun yeter artık. Kendine gel… Bu kadar mı güçsüzsün sen, gidenin ardından… Ufacık bir yok oluşun ardından bu kadar mı ayakta kalıyorsun. Onu boş ver sen kendine bu kadar mı değer veriyorsun aptal…

Aptal lafını pek sık kullanır olmuştu ya kendine, hiçbiri bu kadar acımasız değildi. Yüzünü yıkadı sözlerin ardından, aynadaki resmi aldı, çöp tenekesine doğru ilerledi. Sonra vazgeçti, dayanamamıştı yine, gitti ve çantasına koydu özenle.

Gözyaşları dinmişti ya, aniden başladılar yeniden. Ne zaman ağlayacağına tık o bile kestiremiyordu. Koşarak girdi duşun altına. Ne gözyaşlarının çıkmasını istiyordu ne de daha fazla güçsüzleşmek çünkü. Yeni bir hayata adım atmak istercesine kaldı suyun altında.

Sular bütün vücudunu dolaşıp aktıkça ayaklarından arındığını düşündü. Tüm acısının da böyle akacağını. Ve zamanın ılık bir duş gibi temizleyeceğini tüm varlığını.


Su gibi gideceksin yüreğimden.
İstemesem de gideceksin sevdiğim.
Zamanın akışı gibi, bir nehrin denize kavuşması gibi sende kavuşacaksın bilinmezliğe.
Ve ben o zaman dönüp baktığımda tek kelime edeceğim bize…
Sevmiştim…
Elimden gelen tek şeydi seni sevmek…
Ama yetemedim…



Meral BİLGİÇ
Devam Edecek
 
Son düzenleme:



img235/1254/aknb0.jpg


Duştan çıktığında çoktan vermişti kararını Minel, gitmekten vazgeçmişti. Yürümeye cesareti yoktu yüreğindeki o koca yangınla, eriyen tüm mutluluklarını alıp önüne son kez gülümsemek istemesinden miydi bu kararı, yoksa ben haklıydım laflarını duyma korkusu mu bilmiyordu. Sadece evden çıkmak istemiyordu.



İlk gündü bugün, ilk gün hep en acı gün gibi gözükse de o farkındaydı, zaman geçtikçe ve sıcaklığı yittikçe anlayacaktı acı denen şeyin yakıcılığını. Belki de bu nedenle son kez diyordu, son kez bakabilmeliyim bizli mutluluklara diye geçiriyordu içinden. Sigarayı bırakmıştı ya canı fena çekiyordu, hani tam da zamanıydı bırakmanın diye düşündü bir an, her şey beni terk ederken ben de elimden düşürmediğim dumanı bırakayım n’olmuş. Öyle değildi hâlbuki şu an o kadar çok ihtiyaç duyuyordu ki ona, birden aklına ilk bırakma denemesi gelmişti.



Erk içmesini istemiyordu, haklıydı da ne gerek vardı demişti ve bırakıvermişti sigarayı. Ama birden değil, o kadarını yapamayacağını biliyordu. Bu nednele günde iki tane içmeye başlamıştı. Bir paketi bitirmekten iyiydi sonuçta… Sonra mı, sonra bilmiyordu , bir süre devam etti ve en son karar verdi, sigara paketindeki o son sigara kalacak ve hiç içilmeyecekti.



Çantasını açtı genç kız, sigara paketini aldı eline, içmişti son sigarayı içmişti. Ne zaman diye düşünürken geldi aklına,



Dün… Diye geçirdi içinden, dün içtim…



Ağlamak istiyor ama gözünden bir damla yaş akmıyordu, içindeki sıkıntı büyüyor büyüyor ama engel olamıyordu. O koca boşluğun ortasında bir fırtınaya tutulmuştu da sanki nefes alamıyor sadece bekliyordu. Nefesinin kesilmemesi için çaba harcıyor ama tükendiğini hissediyordu.



Defterini aldı eline, kaldığı yerden devam etti okumaya…



Çok uzun olmuştu tanışalı hatırlıyor musun? Geçen sene gene bir Ramazan günüydü ilk karşılaşmamız. Sen kavgalarımıza denk gelmiştin hani.



Gülümsedi, daha banyoya girmeden önce düşünmüştü hani o günü… İlk tanışmalarını…



İyi ki denk gelmişsin biliyor musun? Devamını okuyamadı…



Denk gelmek sözüne takılıp kalmıştı. O zamanlar alından geçmezdi Erk onun, hatta hadi görüşelim dediğinde nedense kaçacak yer arardı, tek görüşmek istemezdi… Şimdi ise ondan ayrıldığı ilk gün bu düşüncelerinin ne kadar aptalca olduğunu fark ediyordu. Keşke o zamanlardan diyordu kendine bile itiraf edemediği halde…



Gözünden bir damla yaş aktı ağır ağır; silmedi, inişini hissetti… Boynunda kayboluşunu o damlanın ve yüreğindeki yangının nasıl kora çevirdiğini benliğini hissetti derinlerde bir yerde. Ne düşünüyorsun dedi kendi kendine. Cüzdanındaki resmi almıştı, bakıyordu öylece. Şu an ne düşünüyorsun?



Rahatladın mı yoksa bu ayrılık dokundu mu sana da?



Rahatladı… Diye ince bir ses duydu, aslında duymamıştı kendisi söylemişti… Beyni hep böyle zamanlarda çıkardı ortaya, sanki içine düştüğü alevler azmış gibi alıp bir yanardağın içine atardı onu hiç acımadan. Eli gitti göğsüne, kalp atışlarını duymuyordu, sanki hiçbir şey yoktu… Sanki… Ama bir ses bekliyordu, tam kalbinin ortasından koca bir çığlık. Sevdasından; kanayan, yer yer tükenen sevdasından tam tersi bir haykırış bekliyordu deli gibi…



O beni sevdi… Dedi yüreği…



Gülümsedi genç kız… Sevdi ya, dili geçmişte kaldık be gönlüm, hani di’sizi kalmadı elimizde. Geçmiş zamanlı kiplerde yaşıyoruz bak artık. Ne düşündü, sevdi mi, sevmedi mi?



Konuşmayı bıraktı, elindeki defteri de attı yeni bir kriz anında. Boş pakete baktı uzun uzun, odasına göz gezdirdi. Dayanamayıp attı kendine salona, odanın her köşesinde vardı Erk, her karesinde dokunuşu duruyordu, gözleri bakıyordu aynı mavilikte de genç kız dayanamamıştı bu esen onsuzluk rüzgârına.



Yazmak istiyor ama yazamıyordu, ona mesaj atmak… Neden diye sormak, sormak ya korkusu engel oluyordu. Alacağı cevaptan ürküyor hiçbir şey yapmıyordu. Neriman geldi aklına, biriyle paylaşamazsa bu ağırlık onu yok edecekti. Güçlüyüm diye geçiniyordu ya hani, birine de güçsüz olduğunu haykırmak istiyordu nedensiz.





Denizler çalkalanıyor yüreğimdeki fırtınanın ardından... Bir dalga, tutup kolumdan çekiyor beni içine. Nefes alamıyorum gidişinin ardından, Soluğum kesilmiş, sesim çıkmıyor... Silikleşiyorum Hayat terk ettikçe beni… Silikleştikçe soluklaşıyor kelimelerim... Çırpındıkça batıyorum anlayacağın, anlayacağın daha beter savruluyorum... Yüreğimin dört bir yanı sarsılmakta şimdi yarattığın doğal afetin ardından da, harabeler arasında sıkışmış yüreğim ürkek bir kedi gibi can çekişmekte karanlığın ortasında…

Güçlüyüm diyorum, ağlamıyorum hatta; ama gece olunca düşüyor koynuma, kokusuyla uyumaya ne kadar çok alışmıştım oysa. Üşüdüm diyerek sarılmasını beklerdim, şımarık çocuklar gibi sarılınca da dünyalar benim olurdu bilir misin? Şimdi kime şımarıklık yapıcam ben Neriman? Hani gerçekten üşüyorum ya, titriyor ya yüreğim? Nasıl çağırıcam onu söylesene bana? Aşk’tı adı onun, Hayat’tı ya hani… Hayat’sız nasıl…



Yazamadı daha fazla, bulutlar kaplıyordu yüreğini. Ağlamaya başlarsa susmayacaktı biliyordu… Tuttu… Yazamadı devamını, içinde öldürdü kelimelerini. Derken gönderdi yarım kalmış mesajını tüm kelimelerini bir yarım kalmışlığın ardından boğduğunu anlayınca içindeki o koca boşlukta.



Tıpkı Aşk gibi yarım diyerek derinden…



Sonra sustu genç kız… Uzun uzun ama aslında çığlık çığlığa bir susuştu onunkisi. Ürkek yüreği yardım istiyordu, yalnızlığın içinde kaybolmuştu ya hani gelip onu bulsun istiyordu. Ama asla bulunamayacağını biliyordu.





Meral BİLGİÇ
Devam Edecek
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…