Hayırlı Cumalar diyerek biraz uzunca sözüme başlamak istiyorum.
Belki de ilk defa anladık nefesin ne kadar değerli bir nimet olduğunu.
Soma'da...
Her gün hiç umrumuzda bile olmadan nefes alıyoruz, veriyoruz... Hatta bazen hayattan sıkıldığımız gerekçesiyle kocaman bir "Offff..." çekmek için deriiin bir nefes alıyoruz. Ve sonra da kayıtsızca sıkıldığımızı aşikar ediyoruz.
Neyden sıkılıyoruz? Neden sıkılıyoruz? Nasıl sıkılıyoruz? Ben size durumumuzu söyleyeyim mi? Bize bahşedilmiş bu ömre büyük bir zalimlikle ihanet ediyoruz.
Ne de güzel demiş Mehmed Akif Ersoy;
Ey dipdiri meyyit! Iki el bir baş içindir,
Davransana eller de senin, baş da senindir.
Başımızı iki elimizin arasına alıp iyice düşünmemiz gerekiyor. Biz neyiz? Kime bu bıkkınlığımız, bu isyanımız? Şükürsüz geçirdiğimiz her anın, harcadığımız her nefesimizin hesabını nice ödeyeceğiz? O hiç kimsenin kaçamadığı gün geldiğinde, "Son bir nefes daha" diye yalvarmayacak mıyız deliler gibi? Son bir şans daha...
Öyleyse şuan elimizde olanın kıymetini niye bilemiyoruz? Niye ibret almak bu kadar zor?
Her şey sayılı... Her gün... Her nefes... Niye böyle başıboş bir halde ziyan etmekten geri duramıyoruz en değerlimiz olan ömrümüzü? Niye elimizde olanın kıymetini hiç ama hiç bilemiyoruz? Hatta niye boş vakit diye bir kavram var hayatımızda? Boş geçirilecek anlarımız olmalı mı gerçekten? Hele hele bazen o boş anları bile hiç doldurmak istemediğimiz zamanlar?
Bir şükür, bir teşekkür...
Niye insanlara teşekkür etmekten gocunuyoruz bu kadar? Niye nankörlük vazgeçemediğimiz en büyük belamız? Ağzımıza ne kadar da fena bir şekilde alıştırdık lanet sözcüğünü ve türevlerini? Siz de farkediyor musunuz? En ufak bir iyilik gösterdiğimiz kişiden bile, bizi yükseklere çıkartmasını beklerken, bize yapılan dağlar kadar iyilik karşısında niye samimiyetle gülümsemek bile fazla geliyor gözümüze? Verilmiş bunca nimet karşısında hala nasıl bu görmezliğimiz, bu şükürsüzlüğümüz? Nasıl da cüretkarız böyle?
Bir yerde okumuştum, Hazreti Ali radıyallahu anh şöyle bir söz söylemiş: Her seferinde gözümü açıp kapamamı sağlayan, tek bir gözümün kapağının altındaki sıvının, o kaygan göz yağının hesabını bütün ömrümü şükür ile geçirsem dahi ödeyemem.
Ne ince düşünmüşler, onlar! Ne ince!
Vesselâm,