- 19 Haziran 2016
- 551
- 974
- 103
- Konu Sahibi uckisidenbiri
- #1
Ben kendimi düz yazıyla, konuşarak, ağlayarak, saklanarak anlatabilen biri değilim. Bir yazımı paylaşmak istiyorum sizinle, okuyup hayatıma biraz göz gezdirin, bilmiyorum ne yapmalıyım, kin tutmayı nasıl öğrenmeliyim.
İçimdeki yangının tarifi yok, sevilmiyor muyum?
Hem de kendi ailem tarafından! Ne zaman öldü babam, o vakit bitti saltanatım bu evde benim. Annem dediğim kadın babamı öldürmekle suçladı beni, üzerime yürüdü 16 yaşındaydım daha.
Cenazede üzerimde ilaç etkisi, birinin adını sayıkladığım için "biz neyin sen neyin derdindesin" diyerek tokat yedim ablamdan.
Bütün bunlar birkaçı sadece ruhumun sözlerle kırılışının sebeplerinden.
Ne çok küçük ne çok büyüğüm, mahalleden arkadaşımın kardeşini almaya okula gittim saat akşam 5, sabahın 5'inde aynı okula gidiyorum halbuki, kötü insan saat tanımaz ya neyse, bulamamışlar beni çocuk aklı haber vermemişim kimseye, babam beni bulduğunda tek kelime etmedi, sessiz hiç konuşmadan yanımda yürüdü evde, kapıdan girdiğimizde yere yığıldı. Ben ruhuma atılan tokadın acısını atlatamamışken daha abim boğazıma yapışıp duvara yasladı sırtımı beni havaya kaldırıp, "öldürdün babamı mutlu musun, bundan sonra çıkmayacaksın evden" dedi, kendine geldi babam hıçkırıklarla ağlarken yüzüme attığı haklı tokadın etkisiyle üç gün aynı yerde oturdum.
İlk okul dayağımı anlatmıştım size zaten, hani şu ilk gün sınıfa alınmayışımla ilgili olan.
Her neyse, bir gün bilgisayar başındayım yine, bir şeyler söylüyor ablam defalarca hatırlamıyorum çıldırma noktasına gelip "S***** G** (Defol)" diyorum sinirle, sırtıma geçirdiği eliyle kan geliyor ağzımdan, beş parmağının izi sırtımdan mor 3 gün, ruhumdan yıllardır gitmiyor.
Babam öldü sonra işte, abim babacılık oynamaya çalıştı üzerimde, annem izin vermedi, annem iyi mi davrandı peki? Bilmem artık sevgi konusunda ayrım yapamıyorum.
18'ime geldiğimde babamın maaşından devletin "yetim aylığı" olarak ayırdığı kısmı verdiler elime, bundan sonra senin bizden para almayacaksın. Sonra onunla aldığım her şeye laf ettiler.
Biraz özel olacak belki, 6. sınıftayım sanırım ilk kez bacaklarımı alacağım "okula mı gidiyorsun, orospu olmaya mı" diye sordu annem bana, yıllarca her seferinde işittim bu lafı.
Gezilere göndermediler, gönderdiklerinde sevmediğim şeyleri anlattığımda "hiç bir şeyi de beğenmiyorsun zaten" dediler, ruhuma ektiğiniz karanlık tohumlardan göremiyorum ki güzel şeyleri.
Olmadığım biri davranamam ben, sevmiyorsam söylerim, seviyorsam söyleyemem, hiç görmedim sevgi denilen şeyi babamdan sonra.
Şimdi üzerime yürüse biri, sırtının ardına saklanacağım kimsem de yok.
Hiç bir zaman namazında niyazında, dilinden duası düşmeyen biri değildim, yakarırken babamı kurtarsın diye, hiç bir şey olmayacağını bile bile, sırtımı döndüm. Mantıksız gelen yüzlerce şeyin ardına destek destek mantık yükledim, bıraktım Tanrı'yı, onun beni babasız, bir başıma bıraktığı gibi.
Kendi acımdan tükendiğimi hissederken, ablam hamile diye ona sarıldım, onu teselli ettim, çünkü beni öldürseniz de düştüğünüzde ilk koşan ben olurum. Abime öldüğünü söylediğimizde uyumaya devam etti sırtını dönüp. Bir başıma kaldım bir sürü insanın içinde.
Büyük abim geldi sonra, beni sordu nerde dedi, koştu sarıldı, titreyerek uyuyana kadar gitmedi yanımdan o benim ikinci babam, hayattaki ikinci şansım.
Neresinden tutup anlatsam ki, inanın dövülsem yanmaz canım. Kendi yeğenime kızdım diye kulaklığımı bozduğu için yüzüme para çarpıp "kusura bakma çocuklarıma bakamıyorum" deyip bana vuramadığını o çocuklara vurduğu halde, ablamdır ilk ben koşarım diyorum hâlâ.
Seviyorsanız söyleyin, sevmiyorsanız söylemeyin insanlara, sevgisizliğin yıprattığı insanlar güzel bakamıyorlar dünyaya.
Bir kedinin başını okşarken "kimse beni anlamıyor" diye ağladığımın, karıncaya elimin üzerinde gezerken "annemden daha yakınsın" dediğimin, yaralı bulduğum güvercinin kanadına sürdüğüm merhemin canını yakıp yakmadığını bilemeyip özür dilediğimin sebebidir, kırmamak, yıprandığım gibi yıpratmamak.
Ağaç kovuğundan mı çıktım ben? Ben de çocuğunuz aileniz değil miyim sizin? Siz yetiştirmediniz mi beni böyle? Hoşgörü dinine mensupsunuz ama nasıl da kellemi alacak duruma geliyorsunuz böyle? Ağzımı açıp tek kelime etmediğim halde!
Yüreğimin sıkıştığını söylesem, anlatsam karşınıza geçip yaptığınız işkenceleri çocukluğuma. Vursam yüzünüze sevgisizliğimi, sizin benden nefret ettiğiniz halde nasıl sevdiğimi.
Söyler misiniz kim olduğumu?
İçimdeki yangının tarifi yok, sevilmiyor muyum?
Hem de kendi ailem tarafından! Ne zaman öldü babam, o vakit bitti saltanatım bu evde benim. Annem dediğim kadın babamı öldürmekle suçladı beni, üzerime yürüdü 16 yaşındaydım daha.
Cenazede üzerimde ilaç etkisi, birinin adını sayıkladığım için "biz neyin sen neyin derdindesin" diyerek tokat yedim ablamdan.
Bütün bunlar birkaçı sadece ruhumun sözlerle kırılışının sebeplerinden.
Ne çok küçük ne çok büyüğüm, mahalleden arkadaşımın kardeşini almaya okula gittim saat akşam 5, sabahın 5'inde aynı okula gidiyorum halbuki, kötü insan saat tanımaz ya neyse, bulamamışlar beni çocuk aklı haber vermemişim kimseye, babam beni bulduğunda tek kelime etmedi, sessiz hiç konuşmadan yanımda yürüdü evde, kapıdan girdiğimizde yere yığıldı. Ben ruhuma atılan tokadın acısını atlatamamışken daha abim boğazıma yapışıp duvara yasladı sırtımı beni havaya kaldırıp, "öldürdün babamı mutlu musun, bundan sonra çıkmayacaksın evden" dedi, kendine geldi babam hıçkırıklarla ağlarken yüzüme attığı haklı tokadın etkisiyle üç gün aynı yerde oturdum.
İlk okul dayağımı anlatmıştım size zaten, hani şu ilk gün sınıfa alınmayışımla ilgili olan.
Her neyse, bir gün bilgisayar başındayım yine, bir şeyler söylüyor ablam defalarca hatırlamıyorum çıldırma noktasına gelip "S***** G** (Defol)" diyorum sinirle, sırtıma geçirdiği eliyle kan geliyor ağzımdan, beş parmağının izi sırtımdan mor 3 gün, ruhumdan yıllardır gitmiyor.
Babam öldü sonra işte, abim babacılık oynamaya çalıştı üzerimde, annem izin vermedi, annem iyi mi davrandı peki? Bilmem artık sevgi konusunda ayrım yapamıyorum.
18'ime geldiğimde babamın maaşından devletin "yetim aylığı" olarak ayırdığı kısmı verdiler elime, bundan sonra senin bizden para almayacaksın. Sonra onunla aldığım her şeye laf ettiler.
Biraz özel olacak belki, 6. sınıftayım sanırım ilk kez bacaklarımı alacağım "okula mı gidiyorsun, orospu olmaya mı" diye sordu annem bana, yıllarca her seferinde işittim bu lafı.
Gezilere göndermediler, gönderdiklerinde sevmediğim şeyleri anlattığımda "hiç bir şeyi de beğenmiyorsun zaten" dediler, ruhuma ektiğiniz karanlık tohumlardan göremiyorum ki güzel şeyleri.
Olmadığım biri davranamam ben, sevmiyorsam söylerim, seviyorsam söyleyemem, hiç görmedim sevgi denilen şeyi babamdan sonra.
Şimdi üzerime yürüse biri, sırtının ardına saklanacağım kimsem de yok.
Hiç bir zaman namazında niyazında, dilinden duası düşmeyen biri değildim, yakarırken babamı kurtarsın diye, hiç bir şey olmayacağını bile bile, sırtımı döndüm. Mantıksız gelen yüzlerce şeyin ardına destek destek mantık yükledim, bıraktım Tanrı'yı, onun beni babasız, bir başıma bıraktığı gibi.
Kendi acımdan tükendiğimi hissederken, ablam hamile diye ona sarıldım, onu teselli ettim, çünkü beni öldürseniz de düştüğünüzde ilk koşan ben olurum. Abime öldüğünü söylediğimizde uyumaya devam etti sırtını dönüp. Bir başıma kaldım bir sürü insanın içinde.
Büyük abim geldi sonra, beni sordu nerde dedi, koştu sarıldı, titreyerek uyuyana kadar gitmedi yanımdan o benim ikinci babam, hayattaki ikinci şansım.
Neresinden tutup anlatsam ki, inanın dövülsem yanmaz canım. Kendi yeğenime kızdım diye kulaklığımı bozduğu için yüzüme para çarpıp "kusura bakma çocuklarıma bakamıyorum" deyip bana vuramadığını o çocuklara vurduğu halde, ablamdır ilk ben koşarım diyorum hâlâ.
Seviyorsanız söyleyin, sevmiyorsanız söylemeyin insanlara, sevgisizliğin yıprattığı insanlar güzel bakamıyorlar dünyaya.
Bir kedinin başını okşarken "kimse beni anlamıyor" diye ağladığımın, karıncaya elimin üzerinde gezerken "annemden daha yakınsın" dediğimin, yaralı bulduğum güvercinin kanadına sürdüğüm merhemin canını yakıp yakmadığını bilemeyip özür dilediğimin sebebidir, kırmamak, yıprandığım gibi yıpratmamak.
Ağaç kovuğundan mı çıktım ben? Ben de çocuğunuz aileniz değil miyim sizin? Siz yetiştirmediniz mi beni böyle? Hoşgörü dinine mensupsunuz ama nasıl da kellemi alacak duruma geliyorsunuz böyle? Ağzımı açıp tek kelime etmediğim halde!
Yüreğimin sıkıştığını söylesem, anlatsam karşınıza geçip yaptığınız işkenceleri çocukluğuma. Vursam yüzünüze sevgisizliğimi, sizin benden nefret ettiğiniz halde nasıl sevdiğimi.
Söyler misiniz kim olduğumu?
Son düzenleme: