- 23 Eylül 2014
- 3.882
- 4.026
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 14 yaşındaki oğlu tam gün sigortalı çalışmış
Her konuda ahkam kesen CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 yaşında iken okulda olması gereken oğlu Kerem Kılıçdaroğlu’nun nasıl olup da tam gün sigortalı çalıştığı konusuna bir türlü gelmiyor.
CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Kılıçdaroğlu’nu bir yere koysak, adres versek bulamaz” sözlerine, “Biz halkın sorunlarına sahip çıkma ustasıyız” dedi; ancak 14 yaşında iken okulda olması gereken çocuğu Kerem Kılıçdaroğlu’nun tam gün sigortalı çalıştığını hala açıklamadı!
Her konuda konuşan, kendileri gibi düşünmeyen her kesimi hedef alan Kemal Kılıçdaroğlu, oğlunu 14 yaşında usulsüzce sigortalattırmasına dair sorulara net bir cevap vermiyor.
OKULDA OLMASI GEREKEN ÇOCUĞUNUN TAM GÜN SİGORTALI ÇALIŞMASINI AÇIKLAYAMIYOR
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ilköğretim okulu öğrencisi oğlunu 14 yaşında sahte sigortalı yaptığı ortaya çıkmıştı. SSK eski Genel Müdürü, dönemin Çalışma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu, 1997 yılında oğlu Kerem’i okula devam ettiği sırada İstanbul’da faaliyet gösteren Ekinciler Holding’te sigortalı olarak çalışıyor göstermişti.
1983 doğumlu Kerem Kılıçdaroğlu’nun SSK kayıtlarına göz atıldığında, 1997/1 döneminde 60 gün, 1997/2 döneminde ise 1 gün sigortasının ödendiği görülüyor. SSK kayıtlarına göre 1 Mart 1997’de söz konusu şirkette çalışmaya başladığı görülen Kerem Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs 1997’de işten ayrılmış. Kerem Kılıçdaroğlu 1997 yılında ilköğretim okulu son sınıf öğrencisiydi.
YASAKÇILIKTA VE ÇETELERE SAHİP ÇIKMADA USTA
Kılıçdaroğlu’nun, “Biz halkın sorunlarına sahip çıkma ustasıyız” şeklinde sözleri gerçeği yansıtmıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si, başörtülü öğrencilerin eğitim ve öğretim hakkını engellemiş, fakir öğrencilere yapılan burs yardımını iptal ettirmiş, bunun yanı sıra Terör Örgütü Ergenekon’un avukatlığını da yapmıştı. 1994’ten önce CHP’li Nurettin Sözen’in İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde ise, İstanbullular su alabilmek için kuyruklara giriyordu, her yerde çöp yığınları vardı, cadde ve sokaklar çamur içindeydi. CHP, İstanbul’da İSKİ skandalıyla anılıyordu.
yapabilir yaniii... neleri var din konusunda ne düşünceleri var bunlar bi başa gelsin türkiyeyi yönetmeyi bırakır nerde din nerde ezan nerde kuran oraya saldırırlarr.. hey gidi hey fıtratlarında ve geçmişlerinde varr..
Asıl din kuran ezan adı altında halkı sömüren gözlerini kör yapan hangi parti acaba?
İşin üzücü tarafı geveze arkadaşımız, ''bak Akp yapıyor ama diğerleri de yapıyor, yapacak'' mantığı ile yorum yapıyor ..
Din sömürgeciliğini, hırsızlığı, yolsuzluğu, gemicikleri, otelleri, tüm rantları normal görüyor ..
Çok yazık ..
okumuyorlarki yorum yapsınlargevezeyim , konunuza gelecek olur isek asıl anlatmak istediğiniz bakın bu kişide bunu bunu yapmış ise peki kader diyerek her siyasi hareketi kabullenmeli miyiz ?
Bugün siyasi arenada yer alan gerek vekil gerek bakanlar ve onların harcamaları nereden karşılanmaktadır ? Ülke kaynaklarından öyle değil mi. Peki kaynaklarımızın , ürettiklerimizin israf edilmesi ve geleceğimizin , emeklerimizin sömürülmesi sizi rahatsız etmiyor mu ?
Dün sevgiliEgem , çok güzel bir bilgi paylaşmıştı Beyaz Saray ile ilgili. Egem cim izninle senin mesajından kopyalayıp paylaşıyorum.
Beyaz Saray a dair :
1981 yılında yemin ederek ABD Başkanlığına göreve başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar.
Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır. Sadece yemekler de değil… Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir. Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir. Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık anını. Aslında, ABD kamuoyunun büyük çoğunluğu da pek bilmiyordu. ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi ve birinci Obama döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının Haziran ayındaki tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı. Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı. Borç batağından, Bill Clinton’ın art arda yayınlanan kitaplarının, ücretli konuşmalarının gelirleriyle düzlüğe çıkacaklardı. Son borçlarını da 2004 yılında ödeyerek borçlarını temizleyeceklerdi.
Peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılacaktı? Nancy Reagan’ı çok şaşırtan sebepten dolayı…
ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir. Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.
Çünkü, ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir. Amerikalılar buraya ‘saray’ demiyor zaten, o bizim yakıştırmamız. Washington DC’de ‘’1600 Pennsylvania Avenue’’ adresinde bulunan dünyanın bu en ünlü evinin adı Türkçe’ye yanlış şekilde ‘Beyaz Saray’ diye çevirilmiş olsa da, aslında İngilizce’deki orijinal adı ‘White House‘ yani ‘Beyaz Ev‘dir. Ve ABD’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil her yerde… ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, haftasonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda. Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, (kardeşi bile olsa), bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.
Gerald Ford’tan George W. Bush’a kadar 6 başkan döneminde bu evin ‘baş kahyası (chief usher)’ olmuş Gary Walters’ın deyişi ile, başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır. İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan ve ailesi maaşlarından öder. Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır. Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir. Devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz. Walters, ‘yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum’ diyor. Hatırladığı en büyük tepki ise Jimmy Carter’ın eşi Rosalynn Carter’a ait. Memleketleri Atlanta’da yemeğin de malzemelerin de çok daha ucuz olduğunu söyleyip durmuş aylarca. Ama ‘first lady’nin şikayetleri, fiyatları aşağı çekmeye yetmemiş. George W. Bush’un eşi Laura Bush da, “Spoken from the Heart” adlı anı kitabında Beyaz Saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor. Onu en çok zorlayan konulardan biri de, hergün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş. Bayan Bush kitabında, faturanın aylık geldiğini ve Başkan ve eşi ile iki kızının bütün yemeklerinin, kullandıkları bütün kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm msaraflarının bu faturada yer aldığını yazıyor. ‘’Faturada ağzımı açık bırakan kalemler de vardı’’ diye aktaran Bayan Bush şu örneği veriyor:
‘’Ülkenin First Lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’
ABD Başkanlarının maaşına en son 1999 yılında zam yapıldı. Buna göre ABD Başkanın çıplak maaşı yıllık 400 bin dolar civarında. 50 bin dolar da görev tazminatı ödenir. Bu her iki ödeme de vergiye dahildir. Başkan bunların gelir vergisini ödemek zorunda. Bunların yanı sıra başkanın gezileri için, vergiden muaf yıllık 100 bin dolar harcırah ödenir. Ancak, Beyaz Saray faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir ABD Başkanı, maaşının neredeyse tamamını aylık giderlerine harcar. Yani ayrıca bir serveti yoksa, Beyaz Saray’da ‘ucu ucuna’ yaşamak durumunda… Belki de bu yüzden Başkan Gerald Ford, Beyaz Evi, ‘Bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu’ diye tanımlamıştı.
Beyaz Ev, kompleks bir yapıdır. Aynı anda hem bir konut, hem bir müze ve hem de bir devlet dairesidir. ABD dünyanın süper gücü olmasına rağmen, Beyaz Ev, dünyadaki en büyük devlet başkanı sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir. Sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir. ”1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmiş, bugün dünya lideriyiz. Bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım” diyen tek bir başkan bile olmamıştır. Kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. Çünkü, Beyaz Ev, ABD demokrasisinde ‘devamlılığın’ da sembolüdür.Ve yine Beyaz Ev, kendi toplumundan izole bir yer de değil. Dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur. Çünkü Amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. Haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir. Başkanın penceresinin bir kaç on metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü ise ABD’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.
Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir. Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi. Ronald Reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır. Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘’çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’’ olarak niteleyecekti. Bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. Mülk sahibi Amerikan halkı ve demokrasisidir. Bu gerçeği, bir hizmetçisi, Baba George Bush’un eşi Barbara Bush’a şöyle söyler bir gün:
‘’Buraya her dört yılda bir başkanlar gelir gider… Biz kalıcıyız’’.
Bu yazı www.amerikabulteni.com’da yayımlanmıştır.
Bizde de aynısının uygulanmasını istemez misiniz ?
kaynak nerde diye sormuş ya akp,sarayı satıp kaynak yapıcaz demişlerneeeeee(oflazı saygıyla anıyorum)
Türkiye gibi yerdeeeeeee????
oğluna böyle bir kıyak yapmış haram mı yemiiişşşşşş.
Ay bana bişeyler oluyor. Tuzlu ayran falan getirin ya.
Türkiye gibi yolsuzluğun 'y' sinin olmadığı yerde şu yaşanan rezalete bakın.
Offffff offfff. Bunlaaaaar başa gelse var ya hepimizi yerler. Saraylara konarlaaaaar, gemicikler alırlaaaaaar, bu milletin ...... koyarlaaaar, hepimizi yer bunlar çiğ çiğ yerler hemi dee...
kaynak nerde diye sormuş ya akp,sarayı satıp kaynak yapıcaz demişler
olmayınca mecbur satıcakhayııırrrrr dokunmasınlar onaaaaaa, o milletin sarayıııııııı.
sarayın taşlarınımı yiycek bu millethayııırrrrr dokunmasınlar onaaaaaa, o milletin sarayıııııııı.
4857 sayılı İş Kanununun 71 nci maddesinde “Onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmasının yasak olduğu, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilecekleri” hükmünün belirtildiği doğrudur.
Söz konusu yasak hükmü lafzen İş Kanunu kapsamındaki işyerleri için bağlayıcı görünse de Kanunun ruhu itibariyle örneğin reklam sektöründe ve diğer görsel sanat unsurlarında duyulan ihtiyaç nedeniyle istihdam edilen çocukları kapsamaz. Söz konusu İş Kanununa göre 14 yaşında ve 14 yaşından küçük çocukların genel olarak işletme, atölye, fabrika gibi yerlerde çalıştırılma yasağıyla ilgili bir konu ve sigortalı olmanın alt sınırını ifade etmiyor. Çünkü konulan yasak hükmü çocukların bu tür işyerlerinde gelişme çağındaki bünyelerinin ezilmesini önlemek amacıyladır.
Oysa reklam, film sektöründe örneğin bir çocuk bezi reklamında oynatılan 1-2 yaşlarındaki bir çocuk Kanunun koruma ihtiyacına aykırı bir iş görüyor değildir ve daha önemlisi o çocukların yaşça başka alternatifleri bulunmamaktadır.
vs devam ediyor böyle. Kanunun tamamını okumak istersen http://www.resulkurt.com/?artikel,450/
Kaynak yok konu kapanır
İlk mesajdaki yukarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 14 yaşındaki oğlu tam gün sigortalı çalışmış a tıklayınEvet kaynak yok ..