- 20 Kasım 2006
- 1.098
- 26
Gelin kaynana tartışması tarihin en eski tartışmasıdır bence; çünkü gelinler ve kaynanalar tarihte hiç ama hiç barışık olamamışlardır.
Hatırlarsınız Sevgili Yasemin YALÇIN ın oynadığı karakter sürahi hanım ı Yılmaz ERDOĞAN ın gerçek babaannesinden esinlenip gerçek hayatta annesine ettiği zulümlerden yola çıkarak yarattığı ve Yasemin YALÇIN ın hayata taşıdığı o meşhur karakter. Nasılda gelinine yokmuş gibi davranırdı, gelininden bahsederken O KADIN diye bahsederdi, yaptığı her kötülük ayağına dolansa da yine zeytinyağı gibi üste çıkmayı bilirdi sonuçta da aslında gelinini iyi bir insan olduğunu bilir ama bu binlerce yıllık sendromu sürdürmek adına elinden geleni yapardı aslolan şuydu; arada kalan Haşmet adında kendi oğluydu yani bu sendromun asıl mağduru oğullardır. Anneleriyle eşleri arasında yeterli derecede ilişki kuramayan oğullar arada heba olup giderler. İşte gelin kaynana tartışmalarının asıl mağdurları oğullardır.
Fırtına kaynana Semra Hanım bu yüzden oğlunu kaybetmiştir. Oğullarda da genelde görülen problem anneleri baskın ise eşleriyle çok fazla sorun yaşama problemidir. Anne bir şey söyler oğul yapmaya kalkar, eş karşı çıkar sonuç karı koca kavgası.
Doğadaki canlılar varlıklarını ve onun işgal ettiği alanı, liderlik ettikleri alanı kokularıyla belirler. Bunu köpeklerde, kedilerde yakından gözlemek mümkündür. Türkiye’de ailelerin dağılmasına neden olan en temel sorun; rollerin alanlarını belirlemek.
Özellikle erkekler anneleriyle eşlerinin alanlarını belirleyemediklerinden “gelin-kaynana” kavgası dediğimiz ailenin huzursuzluğuna, yok olmasına neden olan sorun gündeme gelir.
Erkek kendi yer ve sorumluluklarını belirleyemeyince, karşısındakileri de belirsiz tutuyor devamlı. Onun hayatta yeri olmadığından kadınların ve çocukların da yeri yok. Sadece bir işi olması, hatta çok para kazanması bu zavallılığı örtemiyor. Toplum nezdinde örtülmüş olması yeterli sayılıyor. Toplumsal rolde onun işi ile tarif edilmesi, statü ve paranın her şeyi örtme kabiliyeti insan olarak eksiklerini görme becerisini de yok ediyor. O nedenle kamil insan olma gibi bir derdi ve hayali çok kimsenin yok. Her şey bir sahtecilik içinde yaşanıyor ve başkalarına karşı oynanıyor. Yani başkaları ne der diye gizlenen karanlık köşeler, odalar bütün hayatı yok ederken insanların içini çürütüyor. Sonra yanımız yöremiz ruh sağlığı olmayanlarla dolu diye konuşuyoruz. Buna hepimiz katkıda bulunuyoruz. İşin sadece yüzeysel olan tarafına prim vererek, derinliğine hiç ilişki kurmayarak ve bu durumu överek kendimizi de bozuyoruz.
Karısının, annesinin yerini belirlemekten aciz ve hayatı kavgadan ibaret olan sadece erkekler değil. Annesi ve çocuklarının yerini belirleyemeyen kadınlar da çok. Onlar da yetişkin olamayan çocuk kadınlar. Çocuğu doğurduğu anda kocasına ilgisini kaybeden, annesi için kocasını hırpalayan kadınlar da gördüm. Örneğin bir kadın, doğudan memur. Anne tüm aileyi idare ediyor. Baba çok pasif. Anne bütün çocuklarının çalışmasını ve parayı onlara getirmesini talep ediyor. Kız Batılı bir erkekle evlenince, kültür farkı ve kişilik çatışması başlıyor. Anne her şeye ve özel duruma müdahil. Kız sadece annesinin haklı olduğuna inanmış. Çünkü koca “el”. Kız hamile kaldığında durum düzelir sanan damat ve ailesi işlerin daha sarpa sardığını gördü. Doğum sonrası bebeği, kızını ve evin tüm eşyasını yüklenen kaynana ansızın evi dağıttı. Hatta dış kapıyı sökmeye çalışmışlar başaramamışlar, yoksa kapısız bir evde sürpriz yaşayacakmış damat! Sonrasında mahkeme kararıyla, polisle gösterilmeyen bebeği görme sendromu! Bugün bebek sekiz yaşında ve babasına hiç gösterilmedi. Bir çocuğun babasız büyümesi kişisel nefret ve zavallılıklarla sağlandı. Bunun hesabını kimse vermeyecek. Toplumun yüzde altmışının ruh sağlığı yerinde değil. Aileler dağılıyor. Toplum yetişkin insan eğitemiyor ve üretemiyor. Hepimiz sorumluyuz. Buna izin veriyoruz.
MOTHER BAUND yani anneye bağımlılık sendromu. Erkeklerin bir kısmında özelliklede aile içinde annesi baskın olan çocuklarda, annenin gerçekte mağdur olmadığı ama çocuğunu tarafına alabilmek için mağduru oynadığı ailelerin çocuklarında görülen bir durumdur. Anne Semra hanım gibi baskın agresif olabilir yada pasif agresif davranışlarla mağdur rolü oynayarak çocuğunu etkilemeye çalışıyor olabilir ve bu çocuklar ileride aile hayatlarında annelerinden dolayı bağımlılık yaşadıkları içinde eşleriyle büyük problemler yaşayabilirler. Bu paragraf eşim psikolog olduğundan eşimden alıntılarla yazılmıştır.
Gelelim bu bağımlılığın gelin kaynana kavgasına etkisine. Tahmin edebileceğiniz gibi anne bağımlısı erkekler evlendiklerinde eşlerinden kendilerine anneleri gibi davranmalarını bekleyebilirler bu durumda da eşlerinin anneleri gibi davranamaması yüzünden hep anne arayışındadırlar ve buda beraberinde evlilikte sorunlar doğurmaya başlar bu bağlamda aslında Semra hanımın oğlu keşke ölmeseydi ama sinemle de evlenmeseydi çünkü evliliği yürümezdi gibi geliyor bana. Bu tür evliliklerde erkekler de en az kadınlar kadar mağdur olabilmekte evliliğin sonu hüsranla bitebilmektedir. Dolayısıyla tarihin en eski kavgasından iki tarafta bence kaynanalar hariç zararlı çıkabilmektedir.
Herkese sorunsuz ve mutlu bir birliktelik dileğimle saygılar.
Hatırlarsınız Sevgili Yasemin YALÇIN ın oynadığı karakter sürahi hanım ı Yılmaz ERDOĞAN ın gerçek babaannesinden esinlenip gerçek hayatta annesine ettiği zulümlerden yola çıkarak yarattığı ve Yasemin YALÇIN ın hayata taşıdığı o meşhur karakter. Nasılda gelinine yokmuş gibi davranırdı, gelininden bahsederken O KADIN diye bahsederdi, yaptığı her kötülük ayağına dolansa da yine zeytinyağı gibi üste çıkmayı bilirdi sonuçta da aslında gelinini iyi bir insan olduğunu bilir ama bu binlerce yıllık sendromu sürdürmek adına elinden geleni yapardı aslolan şuydu; arada kalan Haşmet adında kendi oğluydu yani bu sendromun asıl mağduru oğullardır. Anneleriyle eşleri arasında yeterli derecede ilişki kuramayan oğullar arada heba olup giderler. İşte gelin kaynana tartışmalarının asıl mağdurları oğullardır.
Fırtına kaynana Semra Hanım bu yüzden oğlunu kaybetmiştir. Oğullarda da genelde görülen problem anneleri baskın ise eşleriyle çok fazla sorun yaşama problemidir. Anne bir şey söyler oğul yapmaya kalkar, eş karşı çıkar sonuç karı koca kavgası.
Doğadaki canlılar varlıklarını ve onun işgal ettiği alanı, liderlik ettikleri alanı kokularıyla belirler. Bunu köpeklerde, kedilerde yakından gözlemek mümkündür. Türkiye’de ailelerin dağılmasına neden olan en temel sorun; rollerin alanlarını belirlemek.
Özellikle erkekler anneleriyle eşlerinin alanlarını belirleyemediklerinden “gelin-kaynana” kavgası dediğimiz ailenin huzursuzluğuna, yok olmasına neden olan sorun gündeme gelir.
Erkek kendi yer ve sorumluluklarını belirleyemeyince, karşısındakileri de belirsiz tutuyor devamlı. Onun hayatta yeri olmadığından kadınların ve çocukların da yeri yok. Sadece bir işi olması, hatta çok para kazanması bu zavallılığı örtemiyor. Toplum nezdinde örtülmüş olması yeterli sayılıyor. Toplumsal rolde onun işi ile tarif edilmesi, statü ve paranın her şeyi örtme kabiliyeti insan olarak eksiklerini görme becerisini de yok ediyor. O nedenle kamil insan olma gibi bir derdi ve hayali çok kimsenin yok. Her şey bir sahtecilik içinde yaşanıyor ve başkalarına karşı oynanıyor. Yani başkaları ne der diye gizlenen karanlık köşeler, odalar bütün hayatı yok ederken insanların içini çürütüyor. Sonra yanımız yöremiz ruh sağlığı olmayanlarla dolu diye konuşuyoruz. Buna hepimiz katkıda bulunuyoruz. İşin sadece yüzeysel olan tarafına prim vererek, derinliğine hiç ilişki kurmayarak ve bu durumu överek kendimizi de bozuyoruz.
Karısının, annesinin yerini belirlemekten aciz ve hayatı kavgadan ibaret olan sadece erkekler değil. Annesi ve çocuklarının yerini belirleyemeyen kadınlar da çok. Onlar da yetişkin olamayan çocuk kadınlar. Çocuğu doğurduğu anda kocasına ilgisini kaybeden, annesi için kocasını hırpalayan kadınlar da gördüm. Örneğin bir kadın, doğudan memur. Anne tüm aileyi idare ediyor. Baba çok pasif. Anne bütün çocuklarının çalışmasını ve parayı onlara getirmesini talep ediyor. Kız Batılı bir erkekle evlenince, kültür farkı ve kişilik çatışması başlıyor. Anne her şeye ve özel duruma müdahil. Kız sadece annesinin haklı olduğuna inanmış. Çünkü koca “el”. Kız hamile kaldığında durum düzelir sanan damat ve ailesi işlerin daha sarpa sardığını gördü. Doğum sonrası bebeği, kızını ve evin tüm eşyasını yüklenen kaynana ansızın evi dağıttı. Hatta dış kapıyı sökmeye çalışmışlar başaramamışlar, yoksa kapısız bir evde sürpriz yaşayacakmış damat! Sonrasında mahkeme kararıyla, polisle gösterilmeyen bebeği görme sendromu! Bugün bebek sekiz yaşında ve babasına hiç gösterilmedi. Bir çocuğun babasız büyümesi kişisel nefret ve zavallılıklarla sağlandı. Bunun hesabını kimse vermeyecek. Toplumun yüzde altmışının ruh sağlığı yerinde değil. Aileler dağılıyor. Toplum yetişkin insan eğitemiyor ve üretemiyor. Hepimiz sorumluyuz. Buna izin veriyoruz.
MOTHER BAUND yani anneye bağımlılık sendromu. Erkeklerin bir kısmında özelliklede aile içinde annesi baskın olan çocuklarda, annenin gerçekte mağdur olmadığı ama çocuğunu tarafına alabilmek için mağduru oynadığı ailelerin çocuklarında görülen bir durumdur. Anne Semra hanım gibi baskın agresif olabilir yada pasif agresif davranışlarla mağdur rolü oynayarak çocuğunu etkilemeye çalışıyor olabilir ve bu çocuklar ileride aile hayatlarında annelerinden dolayı bağımlılık yaşadıkları içinde eşleriyle büyük problemler yaşayabilirler. Bu paragraf eşim psikolog olduğundan eşimden alıntılarla yazılmıştır.
Gelelim bu bağımlılığın gelin kaynana kavgasına etkisine. Tahmin edebileceğiniz gibi anne bağımlısı erkekler evlendiklerinde eşlerinden kendilerine anneleri gibi davranmalarını bekleyebilirler bu durumda da eşlerinin anneleri gibi davranamaması yüzünden hep anne arayışındadırlar ve buda beraberinde evlilikte sorunlar doğurmaya başlar bu bağlamda aslında Semra hanımın oğlu keşke ölmeseydi ama sinemle de evlenmeseydi çünkü evliliği yürümezdi gibi geliyor bana. Bu tür evliliklerde erkekler de en az kadınlar kadar mağdur olabilmekte evliliğin sonu hüsranla bitebilmektedir. Dolayısıyla tarihin en eski kavgasından iki tarafta bence kaynanalar hariç zararlı çıkabilmektedir.
Herkese sorunsuz ve mutlu bir birliktelik dileğimle saygılar.