kardes kiskancligi

DryaSzr

Edeple gelen lütufla gider
Kayıtlı Üye
24 Ekim 2007
2.985
1.453
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KARDEŞ İLİŞKİLERİ



YENİ BEBEK GELİYOR!



Yeni bir çocuğun dünyaya gelecek olması, anne-baba için olduğu kadar diğer çocuklar için de önemli ve hayatlarında değişikliklere sebep olacak bir hadisedir.



Çocuklar karar faslında ne kadar karışmasalar bile (uygun olanı da budur. Bu sadece anne-babanın alması gereken bir karardır) anne-babalarını, odalarını velhasılıkelâm hayatlarını paylaşacakları yeni aile ferdine onların da hazırlanmaları gerekir.



Ona kardeşi olacağı ne zaman söylenmeli?



Çocuğunuz okul çağında ise hemen haberdar olmasında bir mahsur yoktur. Ama okul öncesi çağda ise aşağıdaki uygulamalara gidilebilir.



9 ay çocuk için uzun bir süredir. Ona hamileliğin ilk aylarından doğacak bebekten bahsederseniz hemen görmek isteyecektir. Bu yüzden ilk 3-4 ay geçtikten sonra söylenmelidir. Söylemeden hamileliğin sorunsuz olduğundan emin olunmalıdır. Yoksa olumsuz bir durumda çocuğun bu şoku atlatması daha zor olacaktır.



Eğer siz söylemeden komşu, akrabaların yardımıyla çocuk öğrenmişse ya da kendi fark etmişse artık gizlemenin hiçbir anlamı yoktur.



Ne zaman doğacağını sorduğunda aylardan bahsetmek yerine kar yağdığında ya da ağaçlar çiçek açtığında gibi ifadelerle anlatmayı deneyin. Çünkü okul öncesi çocuklarında henüz zaman kavramı gelişmemiştir.



Hamilelik sürecinde



Çocuğun yanında sürekli ne kadar yorgun olduğunuzdan bahsetmeyin. Yaramazlıkları karşısında durumunuzdan bahsederek çocukta suçluluk duygusu oluşturmayın.



Dinlenmeye ihtiyacınız olduğunda açıklama yaparak babasının yanına gönderin.



Kardeşine duyduğu merakını gidermek için ekografiye götürmeyin. Bu çocuk için ürkütücü bir deneyim olacaktır. Bırakın hayal etsin.



İlk kıskançlık tohumları



Evlerimizde ilk tohum, ikinci bir çocuğun dünyaya teşrif edeceğinin anlaşılmasıyla başlar. Başlangıçta ilginç görünen durum annenin son aylarında ağırlaşması ile isteksiz ve yorgun görünmesi ve çocuğu kucağına alamayışıyla kaygılandırıcı hale gelir. Çocuk bu durumdan tedirgin olur ve sevilmediği hissine kapılır. Bunu sınamak için bir dizi harekete girişir: Annenin çevresinde dolaşır, huysuzlaşır, ağlar, olmadık isteklerde bulunur, annenin sabrını ölçer. Anne sabırsızlandıkça onun kaygısı daha da artar.



Asıl gümbürtü eve kucakta bir yabancıyla gelinmesi ve herkesin ‘o küçük yaratığın’ etrafında pervane olmasıyla kopar. Çocuk kız ise yeni doğan bebeğin de kız olması durumunda “Ben varken ona ne gerek vardı? Demek ki beni istemiyorlar” diye düşünürken, bebek erkekse onun farklı olduğundan dolayı daha çok sevildiğini düşünmeye başlar.



Sonu gelmeyen komşu, akraba tebrikleri, gelen onlarca hediyeye, eskiden herkes onunla ilgilenirken şimdi pabucunun dama atılması da eklenince bebeğe karşı bir kızgınlık ve kıskançlık hissi geliştirir.

Evet artık o sevilmediğine kanaat getirmiştir. Çünkü artık yerini yeni gelen bebek almıştır.
Belirtilere dikkat edin, oyuna gelmeyin!



Kimi çocuk kıskançlığını açıkça dile getirirken, kimisi bunu farklı hareketlerle açığa vurur. Bu üstü örtülü hareketlerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Çocuk, bebeğin bakıma muhtaç halinin ilgi çekiciliğini görerek bebeklik hareketlerine dönebilir. Örneğin, tuvalet alışkanlığı kazanmış olmasına rağmen yatağını ıslatması, parmak emme, sütü biberonla içmek istemesi gibi...



Kimisi aşırı sevgi gösterir. Öyle ki annesini, bebeği dikkatli tutması konusunda uyarmaya kadar götürür bu sevgi gösterisi. Aslında çocuk anneyi tamamen uzaklaştırmaktan korktuğu için bu şekilde davranır. Aslında dikkat edilirse hareketlerindeki gizli kıskançlık fark edilebilir. Örneğin severken yanağını ağlatacak kadar sıkmak, yanlışlıkla(!) kucağından düşürmek, gelen hediyelerle bebeğin de oynaması için beşiğini oyuncakla doldurmak gibi...



Paniğe gerek yok



Bu fıtrî bir duygu olduğundan çocuğa baskı yapılmadan, kınanmadan hislerini yansıtmasına izin verilmelidir. Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylendikçe ters etki yapacaktır. Bu yüzden bırakın sevmesin, bunu da dışarıya yansıtsın. Size düşen bunu anlayışla karşılamak, ama asla bebeğe zarar veremeyeceğini kesin bir dille belirtmek ve ikisini de çok sevdiğinizin altını çizmektir.



Onu çileden çıkarmamak için...



Aileler aslında çoğu durumda farkına varmadan da olsa kıskançlığı körüklerler. Bunun önüne geçebilmek için;

Çocuğun yanında bebeği gösterişli sevmekten kaçının.

Anne, bebekle ilgilenirken baba da çocukla vakit geçirebilir. Ayrıca, anne bebeği uyuttuktan sonra çocuğuna biraz zaman ayırabilir.



Ama işim var diyorsanız; onu da işinizin bir parçası haline getirin. Toz alacaksanız bir bez de onun eline verin. Evi süpürecekseniz o da zaten düzgün olan örtüleri düzeltsin. İşinizi bitirince ona sevgi dolu bir teşekkür edin ve çok güzel olduğunu söyleyerek tebrik edin.



Bebeği görüp kıskanır diye 3-4 yaş çocuğunu kreşe göndermeye kalkmayın. Bunu evden atılmak olarak yorumlayacaktır.



Bebek biraz büyüyünceye kadar anneannenin yanına göndermeyin. Bu hem kıskançlığı körükler, hem de çocukta dışlanmışlık hissine neden olur. Ayrıca bu yaş çocuğunun anne-babadan uzun süre ayrı kalması telafisi zor psikolojik sorunlara neden olabilir.



Aynı odayı paylaşacaklarsa önceden haberdar edin.



Unutmayın! Atalarımız “Kardeş kardeşin ne olduğunu, ne öldüğünü ister” diye boş yere demediler. Hepimizin hayatında olduğu gibi, bu kıskançlık krizleri anlatılıp gülünecek anılara dönüşecektir. Zamanla kıskançlık azalacak, yerini sevgi alacaktır.



a.s.


 
aralarinda 2\5 yas olmasina ragmen biz cok fazla kiskanclik yasmadik.ama ilginctir kucuk kardes buyuk kardesi kiskaniyor bu aralar.bir de ilk cocuklar hep arada kaliyor deneyimsizlik ailelerin mudahelesi yuzunden fazla ilgilenemiyordunuz ilk cocugunuzla.ben maalesf bunu yasadim.
arayi kapatmak icin cok caba harcadik anne baba olarak.umarim hep boyle giderler hep birbirlerini seven iki kardes olurlar.
en cok korktugum sey ise buyudukleri zaman birinin ** benı degıl onu daha cok sevdınız**demesı :KK43:(
 
bende bu yazıya şunları eklemek istiyorum,bilgilendirme açısından:
Çocuklar bir kardeşlerinin olmasını isterler, ancak kardeş doğumu ile de yoğun bir kıskançlık yaşamaya ve anne babaları zorlamaya başlarlar. Önceleri sürekli kardeş isteyen bir çocuğun bu isteği gerçekleştikten sonra neden kardeşini kıskandığı, hatta ona düşman gibi davrandığını anlamak zor olmalı. Oysa bu çocukların süreklilik göstermeyen, değişken olan isteklerini yansıtan, dolayısıyla onların doğasıyla ilgili ipucu veren bir özellikleridir. Bu nedenle çocuk için diğer önemli kararlarda olduğu gibi kardeş isteğinin gerekliliğine de anne ve babanın karar vermesi gerekmektedir. Annenin beden ve ruh sağlığı, ailenin ekonomik gücü, doğacak çocuğun bakımına ilişkin sorumlulukların paylaşılması bu kararı belirleyecektir.

Kardeş kıskançlığına gelince; kıskançlık insanoğlunun en doğal, en evrensel duygularından birisidir. Kıskançlık sevilen kişinin başkasıyla paylaşılmasına katlanamamak olduğuna göre, sevginin bulunduğu her yere girer. Sevgililer arasında belirli bir ölçüyü aşmadığı sürece, sevgi gülünün dikeni sayılır. Ancak bu doğal duygu insanı kemiren bir tutku olmaya başlayınca, sevgiyi gözeten bir duygu olmaktan çıkar, sevgiyi yok eder. Çocuk için en değerli varlık anne olduğuna göre onu başkalarıyla paylaşmak kolay, dayanılır bir duygu değildir. Sevgilisini başkasının kolunda gören bir erkekle, annesini, kucağında "yabancı" bir çocukla gören kardeşin duyguları pek ayrılık göstermez. Anne sevgisini yitirme korkusu, daha yeni bir kardeş geleceğini öğrendiği anda içini sızlatmaya başlar.

Kardeş doğumu bu ve diğer nedenlerle çocuk için zorlayıcı bir yaşam olayıdır. Gebeliğin ve yenidoğan çocuğun annede oluşturduğu bedensel güçlükler ve yorgunluklar, çalışan annenin zamanının önemli bir bölümünü çocuk bakımına ayırması gibi nedenler eve gelen bu yabancı yüzündendir. Gelen çocuğun cinsiyetinin farklı olması, beceriksizliği, yoğun bir ilgi ve bakıma gereksinimi olması onun daha çok sevildiği şeklinde yorumlanmakta ve kıskançlık artmaktadır. Annenin yenidoğan bebekle birlikte oluşacak güçlüklerini hafifletebilmek için çocuğun kreşe verilmesi ya da odasının ayrılması gibi değişiklikler de bu duyguyu artıracak, yeni uyum sorunlarına neden olacaktır.

Çocukla kardeşi arasındaki yaş farkı ne kadar azsa kıskançlık o denli büyük olmaktadır.Henüz anneye gereksinimin sürdüğü 3 yaşından küçük çocuklarda anne ilgisinin azalması sonucu yeni kardeşe tepkisi büyük olacaktır. İkinci ya da üçüncü kardeşi kabullenme daha kolay olmaktadır.

Kardeş kıskançlığı doğal bir duygudur, sevgi ve kıskançlık-nefret ara ara yoğunlaşarak zaman içinde yoğunluğunu kaybeder. Kardeşini sevmek zorunda değildir. Olumsuz duygular anlayışla karşılanmalı ve bu duyguları belirtmesi yüreklendirilmelidir (beni de uğraştırıyor, arasıra ben de kızıyorum, beceriksizliği yüzünden ona çok zaman harcıyorum, seni sevmediğimi düşünme, eskisi kadar seviyorum, ben de kardeşim doğduğunda kıskanmış, böyle düşünmüştüm). Anne-baba bebeği, çocuğun önünde gösterişli bir biçimde okşayıp sevmekten kaçınmalıdır.

Çocuklar eve gelen yabancıya farklı tutumlar sergileyebilir;
-sevgi gösterilerinde bulunabilir (annenin kendisinden tümüyle uzaklaşmaması için onun yanında yer alır)
-abartılı sevgi gösterileri (alttaki duyguları ele veren davranışlarla birliktedir; kardeşinin yanağını okşarken biraz fazla sıkar, ağlatacak ölçüde kucaklar, kaza ile yere düşürür)
-etkilenmemiş gibi davranma (bebekle ilgili görünmeyen huysuzluklar, hırçınlıklar, tutturmalar, isteği yapılmadığında ağlama, tepinme)
 
Kardeş kardeşin kumasıdır…

Pedag. Adem Güneş

Birçok anne babaya yaka silktiren konudur kardeş kıskançlığı… Kimi zaman öylesine işin içinden çıkılmaz hal alır ki, evin için savaş alanına dönüverir hiç umulmadık bir anda… bir yanda birbirine yan gözle bakan iki kardeş, bir yanda onları ayırt etmek için trafik polisi gibi çırpınan anne-babanın çaresizliği gözlerden okunuverir…

Peki nedir kardeşi kardeşe düşüren, anne babayı çaresiz bırakan kardeş kıskançlığının aslı? Kardeş kardeşi neden kıskanır? Kıskançlık çocuğun karakteri midir,sonradan mı gelişir?

“Kıskançlık onun kanında var…”
Birçok anne-baba, çocuklarının kıskançlığını tarif ederken, “taa çocukluğundan beri böyle. Kardeşi ile bir türlü anlaşamaz. Kıskançlık onun damarlarında var” derken acaba ne kadar doğru söylemektedir? Gerçekten kıskançlık duygusu, kişinin genleri vasıtası ile nesilden nesle mi aktarılmaktadır?

Bu soruya hemen cevap vermek gerekirse, diyebiliriz ki; kıskançlık insanın yaradılışında hazır bulunan bir mayadır. Allah her insanı yaratırken, bu insanın hayatını devam ettirebilmesi için, duygu dünyasının hamuruna, “kıskançlık” mayasını da yerleştirmiştir.

Nasıl ki, “öfke” duygusu yaradılış gereği her insanda vardır ki, o insan kendisine zarar verebilecek ellere karşı kendini koruyabilsin… tıpkı bunun gibi, kıskançlık duygusu da her insanda yaratılış itibari ile vardır ki, insan kendi elinde olan değerlere sahip çıkabilsin…

Tahrip edilen duygular kıskançlığı başlatır
Madem insanın mayasında kıskançlık duygusu vardır, o halde neden bazı insanlar, cinnet noktasında kıskançlık krizlerine kapılır da, bazılarının umurunda bile olmaz, kıskanması gerekli olan şeylere el uzatılması?

Bu soruya pedagojik açıdan vereceğimiz ana cevap; “çocuk terbiyesinde izlenilen yanlış metotlardır” diyebiliriz. Yanlış metodoloji, bir insanın sahip olabileceği en masum duygu olan kıskançlık duygusunu ya aşırı derecede tetiklemekte, ya da tamamen öldürülmesine neden olabilmektedir.

Birçok anne-baba, çocuklarının kıskançlıklarını onların karakterinin bir parçası olarak görseler de, o parçayı, karakter haline getiren asıl etken, çocuğun duygu dünyasının tahrip ediliyor olmasından kaynaklanmaktadır.

Çocuklara eşit davranmak, kıskançlığı körükler…
Pratik tecrübelerimize dayanarak söylemek gerekir ise, günümüzde kardeşler arasında oluşan kıskançlığın ana nedenlerinden bir tanesi, anne-babaların çocuklarına karşı eşit davranma heyecanından kaynaklandığını görmekteyiz.
Zira, hiçbir çocuk bir diğeri ile eşit değildir. Gerek karakter yapısı itibari ile, gerek önce veya sonra doğuşu itibari ile her bir kardeş bir diğer kardeşten farklıdır. Bu farklılıkları gözetmeden bir anne-baba şefkati ile çocukları eşitlemeye çalışmak, eşitlik çizgisinin ilerisinde bulunan çocuğu ezmek anlamına da gelmektir.

Düşünün lütfen; yaşları birbirine yakın iki çocuğunuz var. İkisinin de aynı kabahati işlediklerini düşünün. Eğer bu çocuklarınıza ceza vermeniz icap ediyorsa, bir çocuğunuza farklı, diğerine farklı mı ceza vermeyi tercih edersiniz, yoksa ikisinin de suçu aynı olduğu için ikisine de aynı cezayı mı verirsiniz?

Birçok anne-babaya yönelttiğim bu soruya, “aynı suçu işlemişlerse ikisine de aynı cezayı veririm” cevabını alıyorum çoğu defa…

Halbuki, aynı suçu işlemiş iki kardeşe aynı cezayı vermek, görünüşte “eşit”lik ilkesine dayansa da, çocuk terbiyesinde böylesi bir eşitlik “adaletsizliğin” doğurur.

Yine aynı örneği devam ettirirsek; düşünün ki, aynı kabahati işleyen bu iki çocuğunuzdan birisi çok duygusal, diğeri ise vurdumduymaz olsun… siz duygusal olan çocuğunuza –belki- “öte git” deseniz, kalbi kırılabilir ve bir hafta sizin yüzünüze bakamayabilir… vurdumduymaz olan çocuğunuza, “öte git deseniz” umurunda bile olmayabilir ve hatta ertesi gün aynı kabahati fazlası ile işleyebilecek cesareti kendinden bulabilir.

Bu durumda, siz her ne kadar kendinizi çocuklarınıza karşı eşit davranıyor sansanız da, çocuklarınızın iç dünyasında uyandırdığınız duygular itibari ile bu eşitlik adaletsizliği barındırmaktadır.

Adaletsizlik, kıskançlık doğurur
Anne babalar çocukları ile kurdukları iletişimde eşitlik ilkesine sadık kalayım diye uğraşırlarken, bir yandan da çocuklarının duygu dünyasının röntgenini çekmeyi ihmal etmemelidirler.

Örneğin, anne baba olarak çarşıya çıktığınız bir gün çocuklarınıza hediye almayı planladınız ve aynı yaştaki iki erkek çocuğunuza, -birbirleri ile kavga etmesin diye- aynı hediyeyi aldınız. Acaba doğru yaptınız mı? Çocuklarınızdan birisi, sosyal yönlü oyuncaklar seviyor, bir diğeri matematiksel oyunlar seviyorsa, aldığınız aynı oyuncak her iki çocuğunuzda da aynı sevinci uyandırdı mı? Yoksa kardeşlerden biri çok sevindi de diğeri kenara geçti mahzun mahzun mu bakıyor? Ve hatta, kenarda üzgün bekleyen çocuğunuz, “zaten en güzel oyuncağı hep kardeşime alıyorsunuz…” diye içindeki duyguları size aktardığında, “Ama ikinize de aynı oyuncağı aldım” diye mi karşılık veriyorsunuz? Halbuki bu durumda çocuğun anlatmak istediği şeyin, “hep kardeşimin sevineceği oyuncakları tercih ediyorsunuz, aynı oyuncağı bana alsanız da ben bu oyuncaktan hoşlanmıyorum ki” manasına gelebileceğini de düşünmek gerekmez mi?

İşte çocuklar ile anne-baba arasında daha çocukluk yıllarında başlayan bu “adaletsizlik”, çocuğun doğuştan var olan kıskançlık duygularının alev almasını sağlar.

Adaletsizlik, güvensizliği, güvensizlik kıskançlığı tetikler…
Halbuki, çocuk terbiyesinin en can alıcı noktası adalet duygusudur. Eğer çocuk o yada bu sebeple kendisine haksızlık yapıldığı, anne babasının kendisine adil davranmadığı hissine kapılırsa, bunun sonucu, güven bunalımıdır. Çocuk anne babasına bir defa güvensizlik hissettiğinde, artık kıskançlığın ikinci tetikçisi de harekete geçmiştir bile…

Statü kaybı ve kıskançlık
Çocuklara yönelik adil olmayan davranışlar, çocuklar arasındaki statü kaybına da neden olmaktadır. Statü kaybı ise, kıskançlığı körükleyen en önemli sebeplerden biridir.

Örneğin, çocuklardan biri bir diğerine göre büyük ise, bu büyük olma statüsüne dikkat edilmeden her bir çocuğa eşit davranacağım mantığı, büyük çocuğun statü kaybına yol açacağı için kıskançlık duygusunu harekete geçirebilir.

Veya, eve yeni gelen en küçük kardeşe olan aşırı ilgi ve alaka, büyük kardeşi rahatsız edebilir. Kendisi daha önceden evin tek hakimi iken birden bu hakimiyetin kaybolduğu hissine kapılabilir. Sevgiyi tek başına kazanıyorken, anne babasının tek sahibi kendisi iken, elinde tuttuğu bu statüyü birden kaybetmek, çocuğu paniklettirebilir.

Böylesi durumlarda, anne babanın yapacağı şey, büyük çocuğuna büyümüş çocuk muamelesi yapmak, yeni kardeşe de bebek muamelesi yapmak olmalıdır. Büyük kardeşin daha önceden sahip olduğu hiçbir statünün kaybolmadığını ve hatta abi olmakla daha evde daha da önemli bir pozisyona geldiği ona hissettirilmelidir.

Özetle,
Diyebiliriz ki, çocuk terbiyesinde izlenilen yanlış metotlar gayet doğal ve insani duygu olan kıskançlık hissini tahrik etmekte ve körüklemektedir. Anne babalar, çocuklarının iç dünyalarını tanıyarak ve çocukların aile içindeki konumlarını dikkate alarak onlarla iletişime geçmelidirler. Çocuk ile anne-baba arasında yürütülen ilişki, eşitlik temeline göre değil, adalet anlayışına göre şekillenmelidir. Çocuk aile içinde her zaman güven ve huzur içinde hissetmeli,duygularının kırıldığı hissine kapılmamalıdır.

Unutmayın ki, kardeş kardeşin kumasıdır… oturuşunuz, duruşunuz konuşmanız, en ufak kaş-göz işaretiniz çocuklarınız tarafından yanlış anlaşılabilir ve o evin atmosferi birden bire aleyhinize çevirebilir…
 
Ne yaparsanız hem kıskanırlar hem birbiri olmadan yapamazlar.Doğa kanunu gibi bişey önemli olan taraf olmamak dokunmak ve sevmek eşit olarak...Temas sevgiyi gösterir diye algılıyorlar yaşları kaç olursa olsun....
 
X